Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Türk Bankacılık Sektöründe Finansal Yeniden Yapılandırma Programları

Yazan : Fulya Bahadır [Yazarla İletişim]

BİRİNCİ BÖLÜM
BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN TEMEL YAPISI


1.1. Bankacılık Sektörünün Genel Özellikleri

Bankalar finansal piyasalarda kar etme amacıyla çalışan ve piyasadan sağladığı fonları kullanarak yatırım yapan veya bu fonları kredi olarak veren kurumlardır. Bankaların yükümlülüklerini mevduat adı altında tasarruf sahiplerinden topladıkları fonlar, buna karşılık varlıklarını da karşılıklar, pazarlanabilir değerler ve borçlar oluşturur. Varlıkları ile yükümlülükleri arasındaki fark, bankanın özsermayesidir. Özsermayenin negatif olması bankanın faaliyetlerini sürdüremez hale geldiğinin bir başka ifadeyle battığının göstergesidir.
Bankalar temelde üç çeşit risk grubu ile karşı karşıyadır. Bunlar likidite riski, kredi riski ve döviz kuru riskidir. Bankanın özsermayesi ve buna bağlı olarak bankanın zayıflığı yöneticilerin yukarıda söz edilen her üç risk grubundaki riskleri yoğun olarak almalarından kaynaklanır.
Türkiye’de mali sektörün temelini oluşturan bankacılık sektörü, gerek yurtiçinde gerekse yurtdışında kaynak sağlanması ve sağlanan bu kaynakların kullandırılması ile önemli bir görevi yerine getirmektedir. Bu görevin yerine getirilmesi sırasında bankaların karşılaşacakları riskleri minimumda tutmak ve mali sisteme olan güveni sarsmamak için bankaların denetlenmesi şarttır. Aksi takdirde ortaya çıkan sorunlar kısa sürede tüm sistemi etkileyen sistemik bir krize kolaylıkla dönüşebilmekte ve hem ekonomik hem de sosyal maliyetleri arttırabilmektedir.
Türkiye’de bankalar 1990’lı yıllardan itibaren oldukça yüksek riskler altında faaliyet göstermişlerdir. 1994 yılında ortaya çıkan ekonomik krizle birlikte halkın sisteme duyduğu güven büyük ölçüde azaldığından tasarruflara devlet güvencesi getirilerek güvenin arttırılması hedeflenmiştir. Denetimin yeterli oranda yapılmaması nedeniyle sistem sağlıklı bir bünyeye kavuşturulamamış, 2000’li yıllara gelindiğinden ekonomiye ciddi oranda zarar veren bir sistemik banka krizi ile karşılaşılmıştır.
9 Aralık 1999’da IMF ile birlikte ortaya konan ekonomik program çerçevesinde gerçekleştirilen reformlardan biri de bankacılık sistemindedir. Bankacılık sisteminin mali yapısının güçlendirilmesi ve denetim etkinliğinin arttırılmasına yönelik uluslar arası düzenlemeler uygulamaya konmuştur. Sorunlu bankaların sistem dışına çıkarılması, rehabilitasyonu ve sorunlarının çözümü yolunda önemli adımlar atılmıştır. Bankacılık mevzuatı Avrupa Birliği direktiflerine büyük ölçüde yaklaştırılmış, özellikle banka kurulması ve şube açılması daha güç hale getirilmiştir.
Tüm dünya ekonomilerinde geçerli olan bir kural gereği bankalar diğer sektörlere göre daha sıkı denetlenmektedir. Bunun nedeni bankaların mali durumlarının bozulmasının tüm topluma getirdiği ağır yüktür. Bankacılık sektörü kolaylıkla kırılganlaşabilen ve risk altında çalışan bir sektördür.
Türkiye’de özellikle 1980 ertesinde görülen liberalizasyona rağmen finansal piyasalarımız uluslararası rekabette yeterli düzeye gelememiştir. Son yirmi yılı aşkın süredir finansal piyasaların globalizasyonu hız kazanmış ve bu da çeşitli ülkelerde liberalizasyon programlarının gündeme gelmesinde etken olmuştur. Dolayısıyla finansal piyasalar arasında ekonomik bağlar kuvvetlenmiş ve finansal kurumların birbiriyle bağlantısı artmıştır. Rekabetin çok yüksek olduğu bu piyasada 21. yüzyıla ayak uydurabilmek ve yaşamlarını sürdürebilmek için şirketler üretkenliklerini ve başarılarını ölçmek, değerlendirmek durumunda kalmışlardır.
Türkiye geçtiğimiz yirmi yılda bankacılıkla ilgili düzenlemelerde büyük ilerlemeler kaydetmiştir. 1980’li yıllardan sonra rekabeti arttırmak ve finansal sistemlerin verimliliğini yükseltmek için bankacılık sektöründe serbestleşme hareketleri ağırlık kazanmıştır.
1980 öncesinde kadar sektöre girişle ilgili kurallar çok katı olduğundan, mevcut ticari bankalar pek büyük bir rekabetle karşılaşmadan oligopolistik bir piyasada faaliyet göstermiş ve yüksek kar marjları ile çalışmışlardır. Bu durumun getirdiği rehavetle banka başarıları ve yöneticilerin yetenekleri pek sorgulanmamıştır. Bankacılıkla ilgili reformlarda iki önemli faktör göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki faiz oranları üzerindeki kontrolün kalkması olmuştur. İkinci önemli yenilik ise, rekabet ve verimliliği arttırmak amaçlı olarak bankacılık sistemine girişlerdeki sınırların gevşetilmesidir.
Faiz oranlarının serbestleştirilmesi ise özel sektörün finansal açıdan kırılgan olduğu bir döneme rastlamaktadır. Faizlerin liberalizasyonu ile bankaların karlılık oranları ciddi ölçüde azalma kaydetmiştir. Ticari bankalar 1981 yılında kredi fiyatlarını serbestçe belirleme hakkına sahip olmuşlar ve akabinde pek çok holding kendi grup bankalarını kurmaya başlamıştır. 1990’lı yıllardan 2000’li yıllara gelirken bankacılık sektörü tarafından verilen krediler toplamının aktif toplamına oranı sürekli bir azalma eğilimi göstermiştir.
Günümüzde, sektördeki bankaların büyük çoğunluğu aktif büyüklüğü ve özsermaye açılarından yetersizdir. Banka iştirakleri yeterli getiriyi sağlamamakta ve likiditeyi azaltıcı olmaktadır. Yabancı sermaye Türk bankacılık sektörüne istenen oranda nüfus edememiştir. Bunun başlıca nedenleri arasında muhasebe ve denetimin uluslar arası standartlara erişememiş olması ile denetim ve düzenlemelerdeki boşluklar sayılabilir. Yetersiz sermaye, kredi riskinin değerlendirilmesindeki zayıflıklar, vade uyumsuzluğu ve açık pozisyonlar gibi nedenler sektörde banka birleşmelerini engelleyen başlıca faktörler olarak öne çıkmaktadır.

1.2. Bankacılık Sektörü ve Finansal Krizler

Finansal kriz; piyasanın verimsiz çalışması ve ekonomik aktivitenin azalması olarak tanımlanabilir. Finansal krizlere yol açan temel etkenler, bilânçolarda görülen olumsuzluklar, faizlerdeki artış, belirsizlik ve finans sektörü dışındaki şirketlerin bilançolarında görülen uyumsuzluklardır.
Mali açıdan zayıflayan bankalar analiz edildiği zaman, bunun başlıca nedeninin varlık kalitesinin bozulması olduğu görülmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde bankacılık krizlerinin başlıca sebebi bankalardan büyük miktarlı mevduat çekilmesi, bankalararası para piyasasında gecelik mevduatların kapatılması, bankaların birbirlerinden aldıkları kredilerin döndürülememesi ve bankaların ödeme güçlüğüne düşmesidir. Krizlerin habercileri olan olaylar arasında batık kredi oranlarındaki hızlı yükseliş, hisse senedi piyasalarındaki büyük dalgalanmalar ve tüm bunların sonucu olarak bankaların aktif kalitesindeki bozulma sayılabilir.
Diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de önemli sorunlardan biri sermaye piyasalarının yeterince gelişmemiş olmasıdır. Sermaye piyasalarının fon sunumlarının kısıtlı olması nedeniyle, reel sektör maliyeti daha yüksek olan para piyasalarında kendisini finanse etmek durumunda kalmaktadır. Sermaye piyasasının önemli kurumlarından biri olan İMKB’nin, etkin olarak işlevini yerine getirmesi halinde ekonomik ve finansal sistemle bütünleşme sağlanarak, reel sektörün sermaye piyasalarından finansman bulma olanağı artacak, para piyasalarına olan bağımlılığı azalabilecektir.
Bilindiği üzere Türk ekonomisinde 1980’li yıllardan sonra krizler daha sık aralıklarla ve daha şiddetli olarak etkisini göstermektedir. Yaşanan krizlerin nedenleri arasında yıllardır devam eden yüksek enflasyon, iç ve dış borçlardaki hızlı artış, döviz kurları ve faiz oranlarındaki değişkenlik, yatırımların azalışına paralel olarak mal hizmet üretiminin düşmesi ve işsizliğin artması, talep yetersizliği gibi etkenler sayılabilir. Ekonomik krizler, üretim ve hizmet sektöründe veya döviz piyasasında oluşan fiyat ya da miktarlarda belirli bir değişme sınırının ötesinde gerçekleşen kuvvetli dalgalanmalar olarak tanımlanabilir.
Ekonomik krizler reel sektör krizleri ve finansal krizler olmak üzere iki ana gruba ayrılabilir. Reel krizler, enflasyon ve durgunluk nedeniyle mal ve hizmet piyasalarında üretim miktarında görülen düşüşlerden ya da işgücü piyasasında işsizlik artışından kaynaklanır. Finansal krizler ise hisse senedi ve döviz piyasalarında aşırı fiyat dalgalanmaları ya da bankacılık kesiminde yapısal ve işlevsel problemlerin artması sonucunda yaşanan ciddi ekonomik sorunlar olarak kabul edilir. Tür5kiye’de yaşanan son iki kriz önce finansal kriz şeklinde ortaya çıkmış, kısa bir süre sonra da reel krizi beraberine almıştır.
Kriz döneminde bankalararası piyasalarda gecelik borçlanma basit faiz oranı yaklaşık üç kat artarak ortalama %110,8’e en yüksek %210’a fırlamıştır. Faizdeki dalgalanma ve döviz rezervlerindeki hızlı erime finansal piyasalardaki baskının ve gerginliğin derecesini yansıtmaktadır.

1.3. Bankacılık Krizlerinin Neden ve Sonuçları

Bankacılık ve döviz krizleri finansal krizlerin oluşumunda rol oynayan iki önemli etkendir. Söz konusu krizler aşağıda sayılan durumların gerçekleşmesi halinde ortaya çıkmaktadır.
· Bankacılık sisteminin sermayesi çok azalır.
· Geri dönmeyen kredilerin toplam kredilere oranı %20 ve üzerindedir.
· Bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılmasının maliyeti gayri safi yurtiçi hâsılanın en azından %3 - %5’, düzeyine ulaşmıştır.
· Sistemde kriz, bankaların kapatılması, birleştirilmesi ya da el konulmalarıyla veya an azından bir önemli finansal kuruluşa önemli miktarda devlet yardımının yapılmasıyla ortaya çıkar.
Sektörde görülen krizler pek çok sebeple açıklanabilmesine rağmen temeldeki nedenler makroekonomik ve mikroekonomik olmak üzere iki ana başlıkta gruplandırılabilir. Makroekonomik istikrarsızlık, özellikle ülkedeki emlak fiyatları başta olmak üzere varlık fiyatlarındaki oynaklıklar, faiz oranlarındaki ve döviz kurlarındaki dengesizlikler bankacılık sektörünü de etkilemektedir. Mikroekonomik nedenlere gelindiğinde ise sektördeki yapısal ve yönetimsel aksaklıklar kastedilmektedir.
Sektörde dış borçlarda artış görülüyorsa bu durum kriz habercisi olabilir. Yabancı yatırımcılar ülkede belirsizliğin arttığı yönünde bir beklenti içine girdikleri anda fonlarını ülke dışına çıkaracak ve sistemin çöküşü hızlanacaktır.
Bankacılık krizlerinin çoğunun finansal serbestleşme ertesinde görülmesi yeni yapıya uygun denetim mekanizmalarının tam sağlanamaması ile ilişkilendirilmektedir. Bankacılıkla ilgili yaşanan krizler uluslar arası açıdan incelendiğinde kriz ertesinde gündeme gelen yeniden yapılandırma çalışmalarının üç aşamadan oluştuğu görülür. İlk önlem finansal yeniden yapılandırma olarak adlandırılıp, sistemdeki likidite krizini çözmeye yönelik acil önlemler paketinden oluşur. Daha sonra operasyonel yeniden yapılanma gelir. Bu aşamada bankaların yönetim, faaliyet ve stratejilerindeki yapılanmalar önem kazanır. Son aşamada ise uzun vadede sistemin sağlıklı işleyişine yönelik olarak yapılacak düzenlemeler yer alır.
Bankacılık krizleri özellikle gelişmekte olan piyasalarda ortaya çıkmaktadır. 1980 – 1996 arasında IMF üyesi olan ülkelerin yaklaşık üçte biri finansal sektör krizleri ile karşı karşıya kalmıştır. Aşağıdaki tabloda dünyada bankacılık krizlerinin yaşandığı dönemler ile yaşanan krizlerin boyutu ve ülkelerde yol açtığı tahmini kayıp gösterilmiştir.

Tablo 1: Dünyada Bankacılık Krizlerinin Yaşandığı Dönemler

Ülke
Krizin Boyutu
Tahmini Kayıp
Arjantin 1980 – 1982
70 civarında banka iflas etmiştir.
Gayri safi yurtiçi hâsılanın %55,3'ü kaybedilmiştir.
Brezilya 1994 – 1996
1997 sonu itibari ile 43 finansal kurumun faaliyeti durmuştur.
Gayri safi yurtiçi hâsılanın %10'u kaybedilmiştir.
Macaristan 1991 – 1995
8 banka iflas etmiştir.
Gayri safi yurtiçi hâsılanın %10'u kaybedilmiştir.
İsrail 1977 – 1983
Bankacılık sektörünün tümü iflas etmiştir. Sektör o dönemde hisse senedi piyasasının %60'ını kapsamaktaydı. Borsa 18 gün kapalı kalmıştır.
1983 itibari ile gayri safi yurtiçi hâsılanın %30'u kaybedilmiştir.
Meksika 1995 -
34 ticari bankadan dokuzu tamamen kapanmış on bir tanesi de yeniden yapılandırma programına alınmıştır.
Gayri safi yurtiçi hâsılanın %20'si kaybedilmiştir.
Güney Kore 1997 -
Mart 1999 itibari ile 26 ticari bankadan ikisi ulusallaştırılmış, beş banka kapatılmış, yedi adet banka da özel denetim altına alınmıştır.
1999 itibari ile gayri safi yurtiçi hâsılanın %26,5'u kaybedilmiştir.
İsveç 1991 – 1994
İki banka iflas etmiş, hükümet bir bankaya müdahalede bulunmuştur.
Yeniden Yapılandırma maliyeti gayri safi yurtiçi hâsılanın %4'ü tutarındadır.
Tayland 1994 -
Mart 1999 itibari ile 70 finansal kurum ve 6 bankanın faaliyeti durdurulmuştur.
1999 itibari ile maliyet gayri safi yurtiçi hâsılanın %32,8'i civarındadır.
Venezuela 1994 -
1994'de 47 bankanın 13'üne el konmuş, 1995'de bu sayıya 5 banka daha eklenmiştir.
Tahmini kayıp gayri safi yurtiçi hâsılanın %20'si civarındadır.



Ülkelerarası karşılaştırmalar yapıldığında diğer bölgelerdeki krizlerin nedenleri ile Türkiye’deki bankacılık krizinin nedenleri arasında belirgin farklar görülmemektedir. Bu nedenler arasında en önce akla gelenler etkin olmayan bankacılık uygulamaları, yetersiz sermaye, yüksek kredi riskleri, grup şirketlerine verilen yüksek miktarda verilen borçlar, bankaların yeteri kadar bağımsız olmaması ve haksız rekabet ortamıdır.




1.4. Türkiye’de Yaşanan Son Finansal Krizin Yönetimi

2000 yılı başında uygulanmaya başlanan istikrara programı ile birlikte enflasyon son 14 yılın en düşük düzeyine inmesine karşın TL’nin çok fazla değerlenmesi, dünyada enerjinin eskisine oranla pahalı hale gelmesi ve Euro/Dolar paritesinin gerilemesi gibi nedenlerle cari işlemlerde açık çok yüksek düzeylere erişmiştir. Çeşitli nedenlerle dış kaynak girişi azalan ülke ekonomisinde döviz girişine dayanan likidite yaratım mekanizması yavaşlamış, kısa vadeli faizler yükselmiş ve tüm bunlara krize davetiye çıkarmıştır.
IMF, Türkiye’nin, Kasım 2000 ve Şubat 2001’de geçirdiği iki büyük finansal krizin gerek öncesinde gerek sonrasında ülke ekonomisine makro düzeyde dahil olarak 1999–2002 döneminde yaklaşık 20,6 milyar dolar katkı sağlamıştır.
Ülkemizde Kasım 2000’de yaşanan son krizde mali piyasalar büyük bir likidite sıkışıklığı ile karşılaşmıştır. Bazı bankaların TMSF’na devri ile bankacılık sektöründeki sorunlar daha da belirgin bir biçimde ortaya çıkmıştır. Ayrıca BDDK’nın faaliyete başlamasının gecikmesi, özelleştirmedeki sorunlar, cari işlemlerdeki açık, yatırımcıların riskten kaçma eğilimi krizi derinleştiren etkenlerden olmuştur.
Bankacılık krizinin analizi beş faktöre göre yapılabilir; sistematik riskler, krizin nedenlerinin ve boyutlarının belirlenmesi, sistemin karlılığının ve borçların ödenebilirliğinin ortaya konması, sektörün gelişebilmesi için sınırların belirlenmesi, zayıf varlıkların elden çıkarılması ve yönetimidir. Aşağıdaki tabloda Türkiye’deki bankacılık krizinin kronolojik gelişimi gösterilmiştir.


Tablo 2: Türkiye’deki Krizde Dönüm Noktası Tarihler
Tarih
Olay
Haz.99
BDDK'nın kurulması kararlaştırıldı. Kurum hükümetten tamamen bağımsız olarak bankalar üzerinde denetim ve gözetim yapma yetkisine sahip olduYeni düzenlemeyle oluşturulan TMSF sorunlu bankaların yeniden yapılandırılması ve satışı için çalışmalara başladı.
Ara.99
Hükümet beş bankanın TMSF'na geçtiğini açıkladı ( Egebenk, Yaşarbank, Yurtbank, Esbank, İnterbank )
Ağu.00
BDDK resmen faaliyete geçti. Hazine ve TCMB'daki banka gözetim birimleri kapatıldı. TMSF'na geçen banka varlıklarının değerini belirlemeye yönelik olarak Varlık Yönetim Birimi kuruldu.
Eki.00
TMSF'na alınan banka sayısı 10 oldu.
05.Kas.00
BDDK tarafından banka sahibi olma kriterleri katı kurallara bağlandı.
16.Kas.00
BDDK kontrolü altına geçen sekiz banka ile ilgili önerilerini açıkladı.
17.Kas.00
TMSF Hazineden 6,1 milyar dolar değerinde ve on yıl içinde geri ödemeli döviz cinsinden devlet tahvili ödünç aldı
06.Ara.00
Hükümet banka hesaplarına mevduat güvencesi verildiğini açıkladı.
07.Ara.00
TMSF Kontrolü altındaki on bankaya devlet tahvili transfer edilerek %8 risk ağırlıklı varlık içerecek şekilde yeniden yapılandırıldı.
Ara.00
Hükümet kamu bankalarının özelleştirilmesi konusunda yeni bir kanun çıkardır. Kanuna göre gözetim altındaki bankaların yeniden yapılandırılması için üç yıllık bir süre tanında.
26.Oca.00
BDDK, TMSF'un kontrolünde olan dört bankanın satışı için talip olanların adlarını açıkladı. Ancak satışlar gerçekleşmediği gibi Bank Kapital Sümerbank ile birleştirildi.
10.Şub.00
BDDK Demirbank'ın satışıyla ilgili olarak yurtiçinden üç, yurtdışından iki grup olduğunu açıkladı.
18.Şub.01
BDDK, Kontrolü altındaki beş bankanın birleştiğini açıkladı
21.Şub.01
İki kamu bankası diğer bankalara borçlandı ve likidite sıkıntısı içine girdi.
22.Şub.01
Hükümet Türk Lirasını serbest dalgalanmaya bıraktı. Bu olan TL'nin değer kaybına yol açtı. Hazineden sorumlu bakan ve TCMB başkanları istifa etti.
25.Şub.01
Ulusal Bank'a yükümlülüklerini yerine getiremediği için TMSF tarafından el konuldu.
15.Mar.01
İktisat Bankası el konulan on üçüncü banka oldu.



2001 yılında yaşanan son finansal kriz Türkiye açısından üç önemli başarının elde edilmesini sağlamıştır. Bunlardan ilki maliyetinin çok yüksek olmasına karşın ülkenin sabit kur rejiminden dalgalı kur rejimine geçişidir. Bu geçiş ertesinde gerek reel sektörde gerekse bankalarda bilânçolar bozulmuş fakat buna karşılık cari işlemlerde 13 milyar dolarlık bir artış söz konusu olmuştur. Bu yaklaşık milli gelirin %7’sine karşılık gelen bir değişimdir. İkinci önemli başarı 2001 yılı maliye politikasındaki hedeflere uyulmasıdır. Üçüncü olarak da yasal düzeyde yapısal reformların başarılmasıdır.
Bankaların batış nedenlerine bakıldığında pek çok faktörle karşılaşılabilir. Bunlardan akla gelenlerden ilki bankanın sahip ya da yöneticilerinin kötü idaresi ya da kötü niyetlerinden dolayı iflasıdır. Özellikle kriz dönemlerinde idarecilerin etkin risk yönetimi yapmamaları ve gereğinden fazla risk yüklenmeleri, aşırı kur riski almaları bankaları kolaylıkla batırabilir.
Politik istikrar ve ekonomik politikaların düzgün işlemesi bankacılık sisteminin istikrarı açısından önem taşımaktadır. Dünya Bankası verilerinden hareketle bir ülkedeki bankacılıkla ilgili sorunlar, o ülkedeki toplam mevduatın en az beşte birini etkiliyorsa ülkede sistemden kaynaklanan bir kriz mevcuttur ve yeniden yapılanma süreçlerine gerek duyulur.
Türkiye’de yaşanan krizde; 18 Aralık 2000’de BDDK, kontrolünde bulunan sekiz banka için 2001 Mayıs sonuna dek bitecek şekilde bir elden çıkarma programı açıklamıştır. Plan gereği 206 Ocak 2001’de sekiz bankadan dördünün satışa çıkacağı ve hangi grupların bu bankalarla ilgilendiği açıklanmıştır. Doğru bir karar olarak yetkililer müşteri çıkmayan dört banka ve Kapitalbank’ı Sümerbank ile birleştirme kararı almışlar, maliyetleri azaltmak amacıyla 305 adet banka şubesinden 205’ini kapatmışlar ve 8200 personelden 6200 adedinin işine son vermişlerdir.
Uluslar arası deneyimler başarısız olan kurumların satışının uzun ve zahmetli bir süreç olduğunu göstermektedir. Özetle Türkiye, sistematik risklerin kontrolünde, yatırımcıların bankacılık sistemine olan güvenlerinin yeniden oluşturulmasında ve kamu bankalarının yeniden yapılandırılmasında olumlu yol katetmiştir. Ancak krizle ilgili çözümler hemen hemen her aşamasında çok yavaş ilerlemiş bu da yeniden yapılandırma programının gelişimine olumsuz etki etmiştir. Finansal açıdan zor durumda olan kurumlardaki kriz yönetimi şeffaf yapılmamıştır. Pek çok durumda BDDK’nın müdahalesine dek bankaların sistemde kalmasına izin verilmiştir. Bu kurumların mali açıdan sağlıklı olup olmadıkları belirgin kriterlere bağlanmamış ve günü kurtaran çözümler kullanılmıştır.


İKİNCİ BÖLÜM

BANKACILIK SİSTEMİNDE YENİDEN YAPILANDIRMA PROGRAMLARI VE YENİDEN YAPILANDIRMA HUKUKU


2.1. İyileştirme Kavramı ve İyileştirmenin Bir Türü Olarak Yeniden
Yapılandırma

İyileştirilecek yapının bir işletme veya bir şirket yani örgütsel bir teşekkül olması halinde iyileştirme genel olarak mali durumu bozulan bu teşekkülün ekonomik yönden sağlığına kavuşturulması olarak tanımlanabilir.
İyileştirme asıl olarak bir işletme ekonomisi terimi olmakla beraber hukuk yahut işletme ekonomisi literatüründe normatif ve bağımsız bir iyileştirme tanımı mevcut değildir. Doktrinde yapılan tanımlara göre iyileştirme;
Geniş anlamı ile iyileştirme; işletme ekonomisinde, işletmenin sürekli bir verimliliğe ulaşılabilmesi için, likiditenin yeniden tesis ettirilmesi veya en azından mümkün olduğu kadar düzeltilmesi amacıyla alınması gerekli tüm olağanüstü önlemleri ifade eder. Bu halde iyileştirme, organizasyona ilişkin tüm teknik tedbirler ile mali tedbirleri kapsar.
Dar anlamda iyileştirmenin konusu ise; borca batıklık veya zarar bilançosu hallerinin giderilmesi için uygulanması gereken mali tedbirlerdir. Bu tür bir iyileştirmenin amacı, borçluyu tehdit eden ve iflasa yol açabilecek mevcut mali krizden kurtulma ve borçlu öğeyi iktisadi bir birlik olarak hayatta tutmaktır. Kredi verenlerin moratoryuma gitmesi, alacaklıların alacaklarından feragat etmesi, borçların sermayeye dönüştürülmesi, yitik sermayenin azaltılması veya sermayenin arttırılması gibi mali tedbirler dar anlamda iyileştirme kapsamında değerlendirilmiştir.
İşletme ekonomisi literatüründe, yeniden yapılandırma iyileştirme ile eş anlamda kullanılmakta ve tüm mali, örgütsel ve hukuki önlemlerin bütünü olarak tanımlanmaktadır.
Yeniden yapılandırma anlamında bir iyileştirme, borçlu işletmenin veya şirketin mali ve organizasyona yönelik iktisadi tedbirler yoluyla korunması ve devam ettirilmesi anlamına gelmektedir. Yeniden yapılandırma ile aciz halinin veya borca batıklığın giderilmesi ve alacaklıların yenide yapılandırılmış işletmenin kârından tatmin edilmeleri sağlanmaktadır.
Kurumsal yeniden yapılandırma genellikle (i) mali yeniden yapılandırma, (ii) operasyonel yeniden yapılandırma olmak üzere ikiye ayrılmaktadır:
Mali yeniden yapılandırma firmanın sermaye yapısındaki değişiklikleri ifade etmektedir. Mali yeniden yapılandırma aktif ve pasiflerin yeniden yapılandırılmasını, firmanın sermaye maliyetini düşürmek için ek kredi alınmasını, firmanın büyümesinin sağlanması ile hissedarların ve alacaklıların getirilerini azamileştirmekiçin gerekli nakit akımının sağlanmasını, varlığını sürdürebilir ancak mali açıdan güç durumda olan firmalar için borçların yeni bir ödeme planına bağlanmasınıveya zor durumda olan firmanın tasfiyeye zorlanması yerine hisselerinin bir kısmının borçlarına karşılık olarak alacaklı kuruluş/kuruluşlar tarafından alınarak, bu kuruluşların firmanın yönetiminde yer alması gibi uygulamaları içermektedir.
Operasyonel yeniden yapılandırmada ise, kurumsal yönetimin iyileştirilmesi, birleşme ve devralma, bir firmanın borçlanılarak satın alınması, firmanın bir bölümünün satılması, firma bölünmesi, ana firmaya bağlı firma arasında hisse senedi takası, sermaye artırılmadan yeni hisse senedi çıkarılması, bazı birimlerinin satılması veya karlı olmayan birimlerinin kapatılması, harcama ve işgücünde kısıtlamalara gidilmesi gibi maliyet düşürücü yöntemlerle firmanın mali durumu iyileştirilmeye çalışılmaktadır.
Kurumsal yönetim "bir firmanın yönetiminde yer alan yönetim kurulu, hissedarlar ve diğer pay sahipleri arasındaki ilişkiler dizini" olarak tanımlanmıştır (OECD, 1998). Kurumsal yönetim firmanın faaliyet gösterdiği sektördeki temel faaliyet alanlarında hedefledikleri karlılık, büyüme ve rekabet edebilmeyi sağlayan bir yeniden yapılandırma aracı olarak kabul edilmektedir.
Sonuç olarak yeniden yapılandırma, gerçekleştirilmesi borçlu ve alacaklılar arasında geniş bir konsensüsün tesisine bağlı, tüm mali, örgütsel ve hukuki tedbirleri kapsayan geniş anlamda bir iyileştirme yöntemidir.

2.2. Türkiye’de Yeniden Yapılandırmanın Tarihçesi ve Gelişimi

Türk Hukukunda 1987 yılına kadar iyileştirme amacına yönelik iki usul bulunmaktaydı. Bunlar da iflasa tabi olsun olmasın gerçek ve tüzel kişi tüm borçlular açısından geçerli bir iyileştirme usulü olan iflas dışı konkordato ve iflasına karar verilmiş her gerçek ve tüzel kişi yani sadece iflasa tabi borçlular açısından uygulama alanı bulan iflas içi konkordato usulleriydi.

a. 3332 Sayılı Kanun ( Şirket Kurtarma Kanunu )
Doktrinde birçok yönden eleştirilen ve uygulamada “şirket kurtarma kanunu” olarak anılan 3332 sayılı Kanunun 1. maddesinde kanunun amaçlarından birinin “anonim şirket sermaye yapısının güçlendirilmesi” olduğu belirtilir. Öngörülen iyileştirme usulü ise, finansman güçlüğü içinde olan bir anonim şirketten alacağı olan bankanın veya bankaların alacaklarının kısmen veya tamamen sermayeye dönüştürülmesi ve şirkete iştiraklerinin sağlanmasını temel alır.
3332 Sayılı Kanunun prosedürü; bankanın veya bankaların borçlu anonim şirkete bir teklifte bulunmasıyla başlar. Teklifte bulunan bankanın veya bankaların şirketten olan ve sermayeye dönüştürülmesini istedikleri alacaklarının, şirketin tüm bankalara olan borçlarının yarısından fazlasına tekabül etmesi halinde ise, teklifte bulunmamış diğer bankaların da aynı şartlarla teklife katılmalarına cevaz verilmiştir. Teklif üzerine teklifi veren veya teklife katılan banka veya bankalar ile borçlu anonim şirket arasında yeni sermayenin paylaşılmasına yönelik bir protokol düzenlenecek ve protokol şirket genel kurulunun onayına sunulacaktır. Protokolün genel kurulda kabul edilmesiyle teklif, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın bağlı olduğu Bakan ve Maliye ve Gümrük Bakanından oluşan kurula sunulacak ve teklif ancak bu kurulun, teklifin, anonim şirketin sermaye yapısını güçlendireceği kanısına varması ve Başbakanın kurul kararını onaylaması halinde uygulanabilecektir.

b. 4743 Sayılı Kanun ( Finansal Yeniden Yapılandırma Usulü – İstanbul Yaklaşımı )
2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonrasında, 3332 Sayılı Kanun gibi mahkeme dışı bir iyileştirme usulü öngören ve uzlaşmaya dayalı 4743 sayılı “Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” 2002 yılında kabul edilerek yürürlüğe konmuş ve bu kanunun 2. maddesine dayanılarak 2002 yılında BDDK tarafından “Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarının Onaylanması, Kabulü ve Uygulanmasına ilişkin genel şartlar Hakkında Yönetmelik” çıkarılmıştır.
4743 Sayılı Kanunla kabul edilmiş olan “finansal yapılandırma usulü” sadece mali kesime olan kredi borçlarının yeniden yapılandırılmasına, yani kredilerin vadelerini uzatmak, kredileri yenilemek, ilave yeni kredi vermek, anapara ve faiz oranları indirimleri yapmak, faiz indirimleri yapmak ve faizlerden vazgeçmek, kredileri kısmen ve tamamen iştirake çevirmek, kredileri ayni, nakdi ya da tahsil şartına bağlı bir bedel karşılığı devir ve temlik etmek, kredileri borçlu ya da üçüncü kişilere ait ayni değerler karşılığında kısmen veya tamamen tasfiye etmek, diğer bankalarla birlikte hareket ederek protokoller yapmak gibi alınacak tedbirler dâhilinde sadece kredi borçlarının revize edilmesine veya itfa planına bağlanmasına olanak tanıdığı için, borçlarını geri ödeme kabiliyeti kazanamayacağına kanaat getirilen borçlular açısından uygulama imkanı olmadığından ve borçluların bu usule başvurmaları ve plan hazırlamalarına imkan tanımadığından, temelde borçlu işletmelerin organizasyonlarının yeniden yapılandırılmasını veya iyileştirilmesini sağlamaya yönelmiş genel geçer bir usul olmaktan uzaktır. Bu usule başvuru süresinin, 04.06.2005 tarihinde sona ermesiyle de, kanunun günümüzde uygulama alanı kalmamıştır.

c. 5092 Sayılı İİK’da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ( Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırma )
Temelde borçlunun kendi belirleyeceği alacaklılarla müzakere ettiği ve bunlar tarafından onaylanan projenin mahkemede tasdik edilmesine dayanan Türk yeniden yapılandırma usulü, 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 12. babı ile Sermaye Şirketleri ve Kooperatiflerin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması başlığı altında 309/m ila 309/ü maddelerinde düzenlenmiştir.

d. 5569 Sayılı “Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Mali Sektöre Olan Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun” (Anadolu Yaklaşımı)
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından hazırlanan Anadolu Yaklaşımı ile ekonomik kriz dönemlerinde güç durumda kalan KOBİ’lerin mali sektöre olan borçlarını yeniden yapılandırma olanağına kavuşması hedeflenmiştir. Kanunun birinci maddesine görebu Kanunun amacı; küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin, Türkiye’de faaliyette bulunan bankalar ve diğer malî kurumlardan almış oldukları ve 31.10.2006 tarihi itibariyle bu kuruluşlar nezdinde donuk veya şüpheli alacaklar hesabına geçmiş bulunan kredi borçlarını, çerçeve anlaşma ve sözleşmeleri kapsamında;
d.1. Söz konusu borçların vadelerini uzatmak,
d.2. Bu işletmelerin kredilerini yenilemek,
d.3. İşletmelere ilave yeni kredi vermek,
d.4. Anapara, asli faiz, temerrüt faizi veya kâr paylarını indirmek veya bunlardan vazgeçmek,
d.5. Anapara, faiz veya kâr payı alacaklarını; kısmen veya tamamen iştirake çevirmek, aynî, nakdî ya da tahsil şartına bağlı bir bedel karşılığı devretmek, borçlu ya da üçüncü kişilere ait aynî değerler karşılığında borcu kısmen veya tamamen tasfiye etmek,
d.6. Diğer bankalarla birlikte hareket ederek protokoller yapmak
Bu tedbirlerle, malî kesime olan geri ödeme yükümlülüklerini yerine getirebilmelerine ve istihdama katkıda bulunmaya devam etmelerine imkân verilmesini sağlamaktır.
Anadolu Yaklaşımı ile 75 bin ortak ve küçük ölçekli işletmenin bankalara olan kredi borçlarının yeniden düzenleneceği, 1,8 milyar YTL’lık nakdi ve gayri nakdi kredinin büyük bir kısmının da yeniden yapılandırılacağı tahmin edilmektedir.


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

İSTANBUL YAKLAŞIMI


3.1.“İstanbul Yaklaşımı”na neden gerek duyuldu : Kasım 2000 – Şubat 2001 Krizlerinin Bankacılık Sektörüne Etkileri



2000 yılı başında enflasyonu düşürmek ve ekonomide büyüme ortamını yeniden sağlamak amacıyla kapsamlı bir ekonomik program uygulamaya konulmuştur. Program kapsamında sıkı maliye politikası uygulanması ve yapısal reformların hayata geçirilmesinin yanı sıra, enflasyonist bekleyişleri hızla aşağıya çekmek için döviz kurları hedeflenen enflasyona göre belirlenerek önceden açıklanmış ve para politikası likidite genişlemesini yabancı kaynak girişine bağlayan bir çerçeveye oturtulmuştur.
2000 yılı başında uygulamaya konulan enflasyonla mücadele programı bankacılık sisteminin bilanço yapısının şekillenmesinde önemli ölçüde etkili olmuştur. Sektörün aktif yapısında gözlenen belirgin değişimde, kredilerin payında önemli bir artış olurken, likiditesi yüksek olan menkul kıymet portföyünün toplam aktifler içindeki payı azalmıştır. Krediler içinde özellikle tüketici kredilerinde çok hızlı bir artış gözlenmiş ve tüketici kredileri bir önceki yıl sonuna göre yaklaşık 4 kat artış göstermiştir. Faiz oranlarındaki yükselme, özellikle aşırı gecelik borçlanma ihtiyacında olan kamu bankalarıyla TMSF kapsamındaki bankaların mali yapıları daha da bozulmuştur.
Bu gelişmeler sonucunda bankacılık sektörünün içinde bulunduğu sorunlar daha da ağırlaşırken yeni sorunlar da ortaya çıkmıştır. Piyasada faaliyet gösteren reel sektörde olsun, finans sektöründe olsun bütün kurumlar için fonlama maliyeti artmıştır. Pek çok şirket faaliyetlerini sona erdirmiş, faaliyetlerini sürdüren şirketler ise yeni yatırımlar yapma konusunda tereddüt göstermişlerdir. Bu durumun doğal sonucu olarak da üretimde ve ihracatta gerilemeler yaşanmıştır. Ekonomik ortamdaki belirsizlik, finans sektörümdeki kurumların reel sektöre kredi kullandırmakta isteksiz davranmaları sonucunu doğurmuştur. Dolayısı ile ekonomik istikrarın yeniden sağlanması ve var olan kriz ortamından mümkün olan en az zararla çıkılabilmesi için tedbirler alınması gerekliliği ortaya çıkmıştır.Türkiye ekonomisinde istikrarın sağlanabilmesi, finansal sistemin güçlendirilmesi, büyütülmesi ve biriken sorunların çözümü yönünde yapılan çalışmalar neticesinde, Bankalar Kanunu’nda bir dizi değişikliğe gidilmiş ve risk yönetiminin iyileşmesi ve geliştirilmesi amacıyla karşılık yönetmeliğinde uluslararası uygulamalara paralel bir düzenleme yapılmıştır. Yapılan düzenleme uyarınca, bankalara sorunlu kredilerinin tamamı için neredeyse bir yıl içinde karşılık ayırma sorumluluğu getirilmiştir.
Türkiye’nin geçmişten gelen sorunları düzenlemelerin kısa sürede uygulanabilirliğini güçleştirdiğinden Türkiye’de riskler hala çok yüksektir. Sorunlu aktiflerin çözümüne yönelik olanaklar gereğince artırılmadığından, sorunlu kredilerin ekonomiye çok ciddi bir maliyeti olmaktadır.
Kriz sonrasında ve kriz süresince fona alınan bankaların alacaklarının amme alacağı haline getirilmesi; bankaların kullandırdıkları kredilerin öncelikli teminatlarını ve alacakları nedeniyle takipleri çerçevesinde koydukları öncelikli takyidatını değersiz hale getirerek tahsilât imkânlarını yok ettiğinden ve dolayısıyla risklerini ve alacaklarını zafiyete uğrattığından, bankaların kredilendirme davranışlarını olumsuz yönde etkilemiştir.
Sektör temsilcilerince, bankaların kendi aralarında anlaşamamaları nedeniyle işletmelerin kredi alamamaları ve sorunlu kredilere ilişkin sürecin çok uzadığı, bankaların anlaşabilecekleri bir çözüm üzerinde durulması ve bu arada kötü niyetli borçluları koruyan düzenlemelerin de en kısa zamanda değiştirilmesinin gerekli olduğu belirtilmiştir. Bunun üzerine, "Londra Yaklaşımı" kapsamında Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) ile koordinasyon sağlanarak TBB bünyesinde bir çalışma yapılmasına karar verilmiştir. Bu çerçevede kamuoyunda “İstanbul Yaklaşımı” olarak da bilinen “Finansal Yeniden Yapılandırma Programı” (FYYP), Türkiye Bankalar Birliği tarafından bir süreç içerisinde oluşturulmuştur.

3.2. Kurumsal Yeniden Yapılandırma ve Londra Yaklaşımı

Mali sektör dışındaki firmalar ve mali sektörlerdeki kurumların üzerinde krizin etkilerinin azaltılması ve ekonomide kaybolan güvenin tekrar kazanılması için hem firmaların hem de mali sektördeki kurumların zaman kaybetmeden yeniden yapılandırılmaları büyük önem taşımaktadır.
Kurumsal yeniden yapılandırma ile;
· Varlığını sürdürebilecek durumda olan firmaların yeniden yapılandırılması, buna karşılık varlığını sürdüremeyecek durumda olanların tasfiye edilmesi,
· Mali sektörün güçlendirilmesi,
· Uzun dönemli ekonomik büyüme için gerekli koşulların sağlanması hedeflenmektedir.
Kurumsal yeniden yapılandırmanın başarılı olabilmesi için devletin makroekonomik politikaları ve yasal altyapıyı çok iyi oluşturması yanında, bankaların da bu süreçte yer alması ve kredi akışının yeniden başlayabilmesi için yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Bu süreçte devlete;
· Bankalar ve borçlu firmalar ile bankaların kendi aralarında aracılık görevi yapmak,
· Taraflara gerekli teşvikleri sunmak,
· Bankaları yeniden sermayelendirerek, kurumsal sektöre kredi verilmesi sorununu ortadan kaldırmak,
· Aktif yönetim şirketi kurmak,
· Yeniden yapılandırma sürecini yönetmek üzere bir koordinatör kurum atamak
gibi görevler düşmektedir. Ancak devletin yeniden yapılandırma sürecinin tamamlanmasını takiben sorumluluklarının azaltılması önem taşımaktadır.
Kurumsal yeniden yapılandırma, en erken bankaların, aktif yönetim şirketlerinin ve piyasa oyuncularının bu süreçte yer almak istemeleriyle başlayabilir. Bu çerçevede ilk olarak kurumlar,
· Operasyonel olarak varlıklarını sürdürebilir ve mali açıdan güçlük içinde olmayanlar,
· Operasyonel olarak varlıklarını sürdürebilir, ancak mali güçlük içinde olanlar,
· Hem mali hem de operasyonel açıdan varlığını sürdüremeyecekler
şeklinde sınıflandırılmalıdır. Varlığını sürdüremeyecek durumda olan firmaların kapatılmasındaki amaç takipteki kredilerin ve banka zararlarının daha da artmasını önlemektedir. Ancak, kriz sırasında ve sonrasında varlığını sürdüremeyecek olan firmanın tanımlanması çok kolay değildir. Bu sınıflandırma kar simülasyonları ve bilânço projeksiyonları aracılığıyla yapılmaktadır.
Kurumsal yeniden yapılandırma programlarının başarıya ulaşması için devletin, krizin ekonomik ve sosyal maliyetinin hafifletilmesinde, piyasada meydana gelen aksaklıkların düzeltilmesinde ve farklı çıkar grupları arasındaki çatışmaların giderilmesinde lider konumda olması gerekmektedir. Kurumsal yeniden yapılandırma sürecinde devletin konumu, yapılandırmanın boyutuna ve sosyal sonuçlarına bağlı olarak her ülkede farklılık gösterebilmektedir.
Beş temel kurumsal yeniden yapılandırma yöntemi aşağıda incelenmiştir :
a. Londra Yaklaşımı” : Devletin Borçlu Firma ve Bankalar ile Bankaların Kendi Aralarında Aracılık Yapması
Devlet, alacaklıların kurumsal yeniden yapılandırmayı yönetmelerini engelleyen faktörlerin olması durumunda, firmalar ve bankalar veya bankaların kendi arasında aracılık görevini üstlenmektedir. Bu duruma yol açan faktörler arasında banka sermayesinin olmaması, borçlularla alacaklılar arasında müzakere gücünün bulunmaması veya bankaların firmaların zayıf denetim ve kötü yönetimden dolayı borcu yeniden yapılandırmak için gerekli teşviklerin olmaması sayılabilir. Bu faktörler ciddi maliyetler getirmekte ve borçluların gereksiz yere tasfiye edilmelerine neden olarak yeniden yapılandırmayı uzatabilmektedir. Bunu engellemek için devlet, resmi olmayan veya daha sistemli oluşturulmuş bir çerçevede aracılık görevini üstlenebilir.
Devletin aracılık yaptığı yeniden yapılandırma modellerinden en çok bileneni “Londra Yaklaşımı”dır.1970’lerin ortalarında İngiltere yüksek enflasyonla birlikte durgunluk dönemine girmiştir. Ticaret bankaları, borç yeniden yapılandırması için kredi takip birimleri kurarak, giderek artan boyutlardaki takipteki kredilere çözüm bulmak için politikalar belirlemişlerdir. Ancak, o dönemde kredi takip birimlerinin işleyişine ilişkin yeterli veri bulunmadığı ve İcra ve İflas Kanunu'nda gerekli revizyonlar yapılmadığından, Kanun yeniden yapılandırma için gereken araçları da içermiyordu. Bunun üzerine İngiltere Merkez Bankası borç yeniden yapılandırma sürecine yardımcı olmak amacıyla, bağlayıcılığı olmayan kurallar olarak bilinen “Londra Yaklaşımı”nı uygulamaya karar vermiştir.
İngiltere Merkez Bankası, Londra Yaklaşımı ile;
· Bankaların zararlarını asgariye indirmek ve tarafları, iyi düzenlenmiş kredi takip birimleriyle şirketleri iflaslarından korumayı,
· Varlığını sürdürebilir şirketlerin işgücü ve üretim kapasitelerini koruyarak ve borçların yeniden yapılandırılmalarını sağlayarak tasfiye edilmelerini önlemeyi,
· Kreditörlerin kredi takip birimleri tarafından öne sürülen koşulları kabul etmedikleri durumlarda, gerekli desteği sağlamayı hedeflemiştir.
Londra Yaklaşımı’nın temel prensipleri ise aşağıdaki şekilde özetlenebilir :
· Sürece geniş katılım vardır ve gönüllülük esasına dayanır
· Zor durumda olan firmalar için bankalar kredi kolaylıkları sağlar ve onların iflası için baskı yapmaz.
· Bankalar uzlaşı süreci içinde birlikte hareket eder.
· Borçlu firmanın geleceği hakkındaki kararlar, firma hakkında edinilen kapsamlı bilgi esas alınarak bütün bankalar tarafından verilir
Londra Yaklaşımı 1990’ların başındaki durgunluk döneminin aşılmasında çok etkili olmuş ve bu sayede çoğu şirket varlığını sürdürebilmiştir. Çünkü, şirketlerle çalışan bankalar, şirketlerin tahvillerini alanlar ve diğer alacaklı kuruluşlar borçların yeniden yapılandırılması için kolektif bir çözüme ulaşmışlardır. Merkez Bankası 1989’dan beri 160’ın üzerinde yeniden yapılandırma faaliyetine katılmıştır. Bununla birlikte, Merkez Bankasının doğrudan müdahalesi olmadan, daha fazla sayıda kredi takip programı Londra Yaklaşımı prensipleri kullanılarak başarıya ulaşmıştır. Sonuç olarak, Londra Yaklaşımı, hem alacaklı kuruluşların hem de hissedarların kayba uğramalarını önlemiş, firmaların üretim kapasitelerini ve istihdamın artmasını sağlayarak ekonomik büyümeyi sağlamıştır.
b. Devlet Tarafından Finanse Edilen Teşvik Modelleri
Kurumsal sorunların sistemik olduğu durumlarda, devlet tarafından sağlanan teşvikler, sorunların giderilmesinde etkili olabilmektedir. Söz konusu teşvikler alacaklılara vadenin ve ödemesiz dönemlerin uzatımı için tazmin imkanının sağlanmasını, faiz oranı ile kur garantisini ve özsermaye aktarımını içermektedir.


c. Bankaların Yeniden Sermayelendirilmesi
Bankaların yeniden sermayelendirilmesi, firmalardan kaynaklanan borç sorunlarının bankacılık sisteminin mali durumunu kötüye düşürecek kadar yaygın olması ve bankaların firmaları kendileri yapılandırmak istemeleri halinde gündeme gelmektedir.
Bankaların yeniden sermayelendirilmesinde tahvil aktarımı diğer araçlarla (örneğin takipteki kredilerin yerine tahvil verilmesi) birlikte en yaygın kullanılan yöntemlerden birisidir. Tahvil aktarımı, devlet desteği gerektirdiğinden bazı ülkeler tahvil yerine koşulları açıkça belirlenmiş düşük faizli krediler kullanmışlardır. Bu yöntem de banka bilânçolarında benzer etki yaratmakta, ancak bankaya daha önceden likidite aktarılmasını sağlamaktadır.
Devlet aynı zamanda devlet fonlarının zayıf bankalara verilmesi suretiyle mevduat aktarımı yapabilir. Bu yöntemin etkisi mevduatın kaynağına bağlıdır. Mali durumu güçlü bankalardan çekilen fonların mali durumu zayıf olan bankalara aktarılması, mevduatın çekildiği bankalarda yeni sorunlara neden olabilmektedir. Benzer şekilde devlet ikincil borç (banka tahvilleri) alabilir. İkincil borç tahvil transferine göre daha zayıf bir enstrümandır. Bununla birlikte, ikincil borçlar makroekonomik açıdan bankaların kredi verebilmeleri için ilave fon yaratması ve bunun sistemdeki kredi genişlemesini sağlamasından dolayı tercih edilmektedir
d. Aktif Yönetim Şirketi

Kamusal veya özel sermayeli bir aktif yönetim şirketi, sorunlu firmaların çok olması ve mikroekonomik faktörlerin yeniden yapılandırmayı zorunlu kılması durumunda devreye girmektedir. Aktif yönetim şirketi kötü kredileri satın alabilmekte, banka ve firmalara özsermaye sağlayabilmekte ve yeniden yapılandırmada mali ve operasyonel bir rol oynayabilmektedir. Mahkemelerin etkin olmadığı durumlarda aktif yönetim şirketi mahkeme dışı iflas mekanizması gibi çalışabilmektedir.
Aktif yönetim şirketlerinden beklenen başarının elde edilebilmesi için önceden belirlenen hedeflerin açıkça ortaya konulması, kredi iyileştirmesinin azami miktarda amaçlanması ve aktif yönetim şirketlerinin yeterli fonlamaya sahip olması gerekmektedir.
e. Yeniden Yapılandırma Sürecini Yönetmek Üzere Koordinatör Kurum Atanması
f. Kurumsal Yeniden Yapılandırma Sonrası Devletin Sorumluluklarının Azaltılması


3.3. Türkiye’de Kurumsal Yeniden Yapılandırmanın en önemli örneği :
“ İstanbul Yaklaşımı”

Türkiye’de kurumsal yeniden yapılandırmanın sağlanması amacı ile ortaya konan uygulamalar :
a. Banka Sermayelerinin Güçlendirilmesi Programı
b. 4743 Sayılı Kanun ile Taraflara sağlanan vergi teşvikleri ve diğer avantajlar
c. Finansal Yeniden Yapılandırma Programı ( İstanbul Yaklaşımı )
d. Varlık Yönetim Şirketi kurulması

Uygulamada “İstanbul Yaklaşımı” olarak adlandırılan Finansal Yeniden Yapılandırma Programı, ekonomiye katma değer yarattığına inanılan ve finansal darboğaz yaşayan üretici firmaların fon yaratma kabiliyetleri de dikkate alınarak alacaklı kuruluşlarca uygun görülecek makul bir süreç içerisinde ve makul koşullarla, gerek katma değer yaratmaya devam etmeleri, gerekse öngörülen süre içerisinde mali kesime olan geri ödeme yükümlülüklerini yerine getirebilmelerine olanak sağlanması olarak tanımlanmaktadır. Bunu teminen ilgili firmanın yanı sıra, varsa bunlarla bağlantılı bulunan diğer kuruluşlar ile hâkim hissedarlarının özverilerini ortaya koymaları ve bu suretle, bir uzlaşı platformunun oluşturulması amaçlanmaktadır.

3.3.1 Finansal Yeniden Yapılandırma Programı'nın Yasal Zemini

Türkiye’de FYYP'nın yasal zeminin oluşturulmasını teminen gerçekleştirilen yasal düzenlemelerden ilki, 31 Ocak 2002 tarih ve 24657 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 4743 Sayılı Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’dur. Kanun'la FYYP kapsamında hazırlanan Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmaları (Çerçeve Anlaşması) düzenlenmektedir. Kanun'un 1 ve 2 inci maddelerinde gerek Çerçeve Anlaşmaları’nın içeriğine, gerekse bu anlaşmayı imzalayacak kuruluşlara değinilmekte, 3 üncü maddede ise vergi istisnaları ve teşvik belgeleri düzenlenmektedir. Diğer bir düzenleme ise BDDK tarafından 11 Nisan 2002 tarih ve 24723 sayılı Resmi Gazete'deyayımlanan Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmaları'nın Onaylanması, Kabulü ve Uygulanmasına İlişkin Genel Şartlar Hakkında Yönet melik’tir.

3.3.2 Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşması


TBB tarafından hazırlanan “Finansal Yeniden Yapılandırma ÇerçeveAnlaşması” alacaklı kuruluşlar tarafından imzalanmış ve BDDK tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Çerçeve Anlaşması'nın hazırlanmasının her aşamasında BDDK ile görüş alışverişinde bulunulmuştur. Ayrıca Dünya Bankası yetkilileri ile TBB Yeniden Yapılandırma Çalışma Grubu arasında 15–17 Mayıs 2002 tarihlerinde gerçekleştirilen toplantılarda Çerçeve Anlaşması detayları ile ele alınmış, Dünya Bankası’nın konuya ilişkin önerileri de değerlendirilmiştir.
Çerçeve Anlaşması'nda Yer Alan Temel Hususlar:
Çerçeve Anlaşması’nın amacı, finansal darboğaz yaşamakta olup, yeniden yapılandırılmaları halinde yaşaması mümkün olan üretici firmaların verimli bir şekilde çalışmalarına imkan sağlanması, dolayısıyla, anılan firmaların ticari faaliyetlerinin genişlemesi yoluyla, tedarikçi ve alıcı durumunda olan diğer işletmelere iş ortamı yaratılması sonucunda istihdamın ve üretimde kapasite kullanımının artırılması, gerek reel sektör, gerekse mali sektör kuruluşlarının, bu anlaşmaya dayalı düzenlemeleri yapması suretiyle bilançolarına düzen, sağlık ve şeffaflıkkazandırılması, bunun sonucunda vergi tahsilatının artırılması olarak belirlenmiştir.
· Anlaşmada, yeniden yapılandırılacak borçlu firmaların seçiminde kullanılacak kriterler yer almaktadır. Buna göre,
4743 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış kredilerle ilgili olarak 31.12.2000 tarihi itibariyle;
ü Bünyesinde en az 100 kişiyi bordrolu olarak istihdam eden,
ü Toplam yıllık ihracatı 15 milyon ABD Dolarını aşan,
ü Toplam yıllık cirosu 25 trilyon TL’yi aşan,
ü Denetlenmiş bilânçosu en az 15 trilyon TL aktif büyüklüğüne sahip olan, firmalar "Büyük Ölçekli Firmalar" olarak tanımlanırken, bu kriterlerin dışında kalan firmalar "Orta ve Küçük Ölçekli İşletmeler" olarak tanımlanmaktadır.
· Çerçeve Anlaşması'nda kapsamında öngörülen uzlaşı sürecinin gerçekleştirilebilmesini teminen Koordinasyon Sekretaryası (KS), Hakem Kurulu (HK), Alacaklı Bankalar Konsorsiyumu (ABK) ve Lider Banka'dan oluşan bir organizasyon yapısı oluşturulmuştur.

3.3.3 Finansal Yeniden Yapılandırma Programının ( İstanbul Yaklaşımı ) İşleyişi ve Temel Özellikleri

· TBB, bankalar ve özel finans kurumları, TMSF, TCMB, ve BDDK ile istemeleri halinde finansal kiralama şirketleri ve factoring şirketleri aralarında “Firmaların Finansal Yeniden Yapılandırılması Programları Çerçeve Sözleşmesi” bağıtlarlar.
· Tarafların misyonu, ekonomiye ciddi ölçekte katma değer yarattığına inanılan ve an az iki banka ile kredi ilişkisi içinde bulunup, finansal darboğaz yaşayan üretici firmaların, makul bir süreç içerisinde ve makul koşullarla gerek katma değer yaratmaya devam etmeleri gerekse öngörülen süreç içerisinde mali kesime olan geri ödeme yükümlülüklerini yerine getirebilmeleri yönünde ilgili mali kesim temsilcilerinde oluşan güçlü bir kanaat ve ilgili firmanın yanı sıra varsa organik bağı olan diğer kuruluşlar ile ilgili tüm tarafları özendirici tutum ve davranışları ile desteklediği finansal yeniden yapılandırma programlarını içeren bir uzlaşı platformunun oluşturulmasıdır.
· Özverinin adil bir şekilde paylaşımı esastır.
· Her türlü popülist yaklaşımdan kaçınılır, salt bankacılık ve işletmecilik teknikleri kullanılır.
· Süreç, gizli olarak yürütülür.
· Uzlaşı süreci, TBB nezdinde oluşturulan bir hakem kurulu, koordinasyon sekretaryası ve her bir firmaya ilişkin oluşturulan Alacaklı Bankalar Konsorsiyumu ile, ilgili firma arasında belirlenen koşullar çerçevesinde gerçekleşir.
· Her firma kendi dinamikleri ve özgün yapısı içinde ele alınır.
· Belirlenmiş alacak tutarları oy hakkı sağlar.
· Bir firmaya birden fazla FYYP uygulanamaz.

3.3.4 İstanbul Yaklaşımı’nın Bankalara Sağladığı Avantajlar

· Öncelikle çıkartılan Yasa ve yapılan çeşitli düzenlemeler ile bankalara vergi ve harç gibi konularda istisnalar getirilmiştir.
· Yapılan vade uzatımlarında KKDF, sözleşme harcı gibi bazı yükler kaldırılmıştır.
· Yabancı para ipoteği gibi önemli bir konuda bankalara avantaj sağlanmıştır.

3.3.5 4743 Sayılı Kanun Uyarınca Yapılan Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmelerinin Analizi

İstanbul Yaklaşımı’nın 2 yıl 9 ay boyunca elde ettiği sonuçlar incelendiğinde sözleşmeye dönüşen başvuru oranının yüksek olduğu görülmektedir.


Tablo 3: İstanbul Yaklaşımı Kapsamında Sözleşmeye Dönüşen Başvuru Adet ve Oranları



Başvuru
Sözleşme
Sözleşme/Başvuru (Yüzde)

Adet
Tutar
Adet
Tutar
Adet
Tutar
(Milyon Dolar)
(Milyon Dolar)
Büyük Ölçekli
219 (35)1
5.516
217 (29)
5.313
82
96
Küçük Ölçekli
110
735
101
647
92
88
Toplam
329
6.251
318
5.960





İstanbul Yaklaşımı kapsamında sözleşmeye bağlanan 318 adet şirketin borçlarının toplamı yaklaşık 6 milyar dolardır. Bu tutar 74 milyar dolar olan hâlihazırdaki ülkemiz kredi stokunun yüzde 8’ine tekabül etmektedir. Sorunlu krediler tek başına ele alındığında oranın daha da yükseleceği açıktır. İstanbul Yaklaşımı, ülkemizin sorunlu kredilerinin yeniden yapılandırılmasında bu tür kredilerin oldukça yüksek bir bölümünü kapsamına alarak sözleşmeye bağlamıştır
Bu sözleşmelerin bağıtlanması ile şirketler icra, takip ve piyasa borçları nedeni ile çalışamaz hale düşmüşken faaliyetlerine devam edebilme noktasına gelebilmişlerdir. Kriz öncesi rakamlara göre, 31.12.2000 itibariyle 27.542 kişiye istihdam olanağı sağlayan söz konusu şirketlerin ekonomiye kazandırılması ülkemiz sosyal politikalarına önemli katkı sağlayabilecektir.
Yapılandırmaların bankalararası dağılımı incelendiğinde ise özel banka ağırlıklı bir tablo ortaya çıkmaktadır.

Tablo 4: Finansal Yeniden Yapılandırmaların Bankalararası Dağılımları


Yüzde
Milyon dolar
TMSF Bankaları
2,84
151,01
Kamu Bankaları
20,49
1.088,86
Özel Bankalar
61,74
3.280,06
TMSF
10,44
554,44
Diğer Kuruluşlar
4,49
238,63
Toplam
100.0
5.313,00




3.3.6 İstanbul Yaklaşımı çerçevesinde imzalanan Yeniden Yapılandırma sözleşmelerinin temel özellikleri


Büyük Şirketler :
İlk FYYS 24 Haziran 2002 tarihi itibariyle imzalanmış olup 1.04.2005 tarihine kadar yapılan FYYS’nin temel özellikleri aşağıda sıralanmıştır.
· FYYS’ye konu olan borç tutarları 12,5 milyon dolar ile 2.302 milyon dolar arasında değişmektedir.
· FYYS’de yeniden yapılandırılan borcun geri ödeme süresi 3 yıl ile 12 yıl dört ay arasında değişmektedir.
· Ağırlıklı ortalama süre 9 yıldır.
· FYYS’de faiz ve anapara ödemeleri için, ödeme sıklığında farklılıklar olduğu göze çarpmaktadır
  • Anapara geri ödemesiz dönem açısından FYYS’ler incelendiğinde, alacağın tamamı veya bir kısmı için ödemesiz dönem öngörülmeyenler ile ödemesiz dönem süresi 1 yılın altında kalanların ağırlığının yüzde 15 olduğu ortaya çıkmaktadır.
  • Yeniden yapılandırılan kredilerin yüzde 85’i için 1 yıl ve daha uzun süreli anapara geri ödemesiz dönem öngörülmüştür.
  • Anapara geri ödemesiz dönem, ağırlıklı ortalama yöntemiyle 34 ay olarak hesaplanmıştır
  • Faiz geri ödemesiz dönem açısından FYYS’ler incelendiğinde, yeniden yapılandırılan kredilerin yüzde 28’i için 1 yıl ve daha uzun süreli faiz geri ödemesiz dönem öngörüldüğü ortaya çıkmaktadır. Bu süre, 13 ile 116 ay arasında değişmektedir.
· Faiz geri ödemesiz dönem, ağırlıklı ortalama yöntemiyle 22 ay olarak hesaplanmıştır

Küçük Şirketler
İlk FYYS 24 Haziran 2002 tarihi itibariyle imzalanmış olup, Nisan 2005 tarihine kadar yapılan FYYS’lerin temel özellikleri aşağıda sıralanmıştır.
  • 101 küçük şirkete ait yeniden yapılandırılan borç tutarları 0,5 milyon dolar ile 240,3 milyon dolar arasında değişmektedir.
  • FYYS’lerde yeniden yapılandırılan borcun geri ödeme süresi 18 ay ile 11 yıl yedi ay arasında değişmektedir.
  • Ağırlıklı ortalama süre yaklaşık 5 yıldır
  • FYYS’lerde faiz ve anapara ödemeleri için ödeme sıklığında farklılaştırmaya gidilmiş olup, anlaşma bazında incelendiğinde, anapara ödemelerinin “6 aylık”, faiz ödemelerinin ise “12 aylık” dönemlerde yoğunlaştığı ortaya çıkmaktadır
  • Anapara geri ödemesiz dönem açısından büyük şirketlerle küçük şirketler arasında dikkate değer bir farklılık bulunmaktadır. Nitekim alacağın tamamı veya bir kısmı için ödemesiz dönem öngörülmeyenler ile ödemesiz dönem süresi 1 yılın altında kalanların ağırlığı küçük şirketlerde yüzde 95 büyük şirketlerde ise yüzde 15’dir.
  • Yeniden yapılandırılan kredilerin yüzde 5’i için 1 yıl ve daha uzun süreli anapara geri ödemesiz dönem öngörülmüştür. Bu süre, 18 ay ile iki yıl arasında değişmektedir.
  • Anapara geri ödemesiz dönem, ağırlıklı ortalama yöntemiyle 3 ay olarak hesaplanmıştır.
  • Faiz geri ödemesiz dönem açısından FYYS’ler incelendiğinde, yeniden yapılandırılan kredilerin yüzde 4’ü için 1 yıl ve daha uzun süreli faiz geri ödemesiz dönem öngörüldüğü ortaya çıkmaktadır.
  • Faiz geri ödemesiz dönem, ağırlıklı ortalama yöntemiyle 6 ay olarak hesaplanmıştır.

3.4 İstanbul Yaklaşımı Bankacılık Sektöründe Beklentileri Karşıladı mı ?

İstanbul Yaklaşımı, bankaların sorunlarını kamu otoritesi olmaksızın çözmede yeteneklerini geliştirmeye fırsat vermiş, bu konuda önemli kazanımlar elde edilmiştir. Yaklaşıma başvuru ve sözleşmeye dönüşme oranları tatminkâr olmakla beraber Küçük Ölçekli Şirketlerin yaklaşım konusunda bilgilendirilmeleri gereği ortaya çıkmıştır. Yapılandırmalarda bankalar tarafından 1. ve 2. grupta izlenen firmaların daha yüksek oranda yer almasını sağlayacak düzenlemeler yapılsaydı başvuru ve sözleşme tutarlarının artabileceği tahmin edilmiştir.
İstanbul Yaklaşımı’na alınacak yapılandırma konusu kredilerin 31.01.2002 tarihinden önce bankalarca şirketlere açılmış kredileri kapsaması ve bu tarihten sonra kullandırılmış kredilerin kapsam dışı bırakılması yapılandırma sürecini olumsuz etkilemiştir. İstanbul Yaklaşımı’nın sona erdiği 4 Haziran 2005 tarihine kadar geçen süre zarfında yapılandırılan kredi portföyü 2004 sonları ve 2005’in ilk 6 ayında oldukça daralmıştır.
İstanbul Yaklaşımı, kendinden beklenen gelişmeleri büyük ölçüde karşılamış olsa bile öncelikle çözülmesi gereken en önemli sorun bankaların 1.ve 2. grupta izlediği şirketlerin yaklaşıma alınması ile karşılık tutarlarında artış nedeniyle kar azalmasına neden olan mevcut uygulamanın değiştirilmesi gereğidir. Böylelikle yeniden yapılandırma programlarının esas hedef aldığı ve yapılandırılmaları halinde ülke ekonomisine katkısı önemli boyutlarda olabilecek şirketlerin sürece dahil olabilmeleri sağlanabilirdi.
İstanbul Yaklaşımı süresinin uzatılması ve 31.01.2002 tarihinden sonra açılmış kredileri de kapsaması ekonomik krizin şirketler üzerindeki tahribatının giderilmesine katkıda bulunacaktır. Bu sürenin uzatılması gerek küçük ölçekli şirketlerin bilgilendirilip yaklaşıma alınmalarını gerek yasal düzenlemeler yapılıp yaklaşımı gerçekten “hak eden” şirketlerin yaklaşıma dâhil olmaları için gereken zamanı bankalara, şirketlere ve kamu otoritesine verebilecektir.



DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
UZLAŞMA YOLUYLA YENİDEN YAPILANDIRMA


Uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma usulü, mali durumu bozulan sermaye şirketlerinin ticari faaliyetlerine devam edebilmelerinin sağlanması için öngörülmüş geniş anlamda bir iyileştirme yöntemidir. Dolayısıyla bu usul, konkordatodan farklı olarak, sadece borçlu şirketin alacaklılarının bir vadeye bağlanması, tenzilat yapılması değil, işletmenin devri, borçlu şirketin diğer şirketlerle birleşmesi ve sermaye yapısının değiştirilmesi gibi, yönetime yönelik tedbirleri de içeren, borçlunun taraf olduğu sözleşmelere ve kendi tasarruf yetkisine de etkisi olan geniş kapsamlı bir iyileştirme kurumudur.

4.1. Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırmaya Başvurabilecekler

4.1.1Sermaye Şirketi Olma Koşulu:

Sermaye şirketleri olarak TTK 269. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş “anonim şirket” , TTK 475. ve devamı maddelerinde düzenlenmiş “sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler” ve TTK 503 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş “limited şirketler” sayılabilir.
Ancak İİK 309/t maddesi 2. fıkrası hükmü gereğince anonim şirket şeklinde kurulmaları gereken bankalar ve sigorta şirketleri borçlu sıfatıyla yeniden yapılandırmaya başvuramazlar.

4.1.2. Mali Durumun Bozulmasına Yönelik Koşullar:

· Muaccel Para Borçlarını Ödeyemeyecek Durumda Olmak
Muaccel para borçlarını ödeyemeyecek durumda olmak halinin tespitinde, borçlunun borçlarını ödeyememesi veya borçlarını muaccel olduğunda ödeyemeyeceğinin anlaşılması ve yeniden yapılandırmaya gidilmediği takdirde bu hallerin devamlılık arz edecek olması esas alınacağı belirtilmiştir. Sermaye şirketinin aciz halinde olması, borçlarını ödemek için gerekli ödeme araçlarından sürekli yoksun olma hali olarak tanımlanabilir.
· Mevcut ve Alacakları Borçlarını Karşılamaya Yetmemek
Sermaye şirketlerinde pasifin aktife fazla gelmesi, yani şirketin mevcut ve alacaklarının borçlarını karşılamaya yetmemesi, borca batıklık olarak tanımlanmıştır. Borca batıklık, TTK 324. maddesi ve İİK 179. maddesi gereğince sermaye şirketleri açısından özel ve zorunlu bir iflas sebebidir. İİK 179.maddesi gereğince borçlu şirketin mali durumunun iyileştirilmesinin mümkün olması halinde, ticaret mahkemesinden iflasın ertelenmesi talep edilebilir. Şirketin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma başvurusu yapacağı gerekçesiyle de iflasın ertelenmesini talep etmesi mümkündür.
· Muaccel Para Borçlarını Ödeyemeyecek Durumda Olmak veya Mevcut ve Alacakları Borçlarını Karşılamaya Yetmemek Tehlikesiyle Karşı Karşıya Kalmak
Bu halin tespitinde, şirket kayıtlarının esas alınması gerekir, dolayısıyla burada İİK m.309/o 2’de belirtilen belgelerin incelenilerek bir karar verilmesi uygun olacaktır.

4.2. Yeniden Yapılandırma Projesi

İİK 309/m gereğince, mali durumu bozulan bir sermaye şirketi, önceden müzakere edilmiş ve projeden etkilenen alacaklılar tarafından gerekli çoğunluk sağlanarak kabul edilmiş olan yeniden yapılandırma projesi ile birlikte uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırmaya başvurabilir. Dolayısıyla, uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma usulünün temel unsuru “yeniden yapılandırma projesidir”.

4.2.1. Projeden Etkilenen Alacaklıların Belirlenmesi ve Gruplandırılması
· Alacaklıların Belirlenmesi
Uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırmaya başvurmak isteyen borçlu şirket öncelikle projeden etkilenen alacaklıları, (yeniden yapılandırma projesinin tasdiki ile alacakları, hakları veya menfaatleri yeniden yapılandırılacak alacaklılar olması gerekmektedir. ) ve bunların tabi olacağı koşulları ve bunların hukuki durumlarında meydana gelecek değişiklikleri belirlemelidir. Kanun projeden etkilenen alacaklıların belirlenmesini borçlunun insiyatifine bırakmış ve projeden etkilenen alacaklıların niteliği konusunda bir sınırlama yapmamıştır. Kanun projeye dahil edilebilecek alacaklıların kapsamını geniş tutmuş ve alacak yanında menfaat ve hakların da yeniden yapılandırılmasına olanak tanımıştır. Örneğin borçlu şirketin projeyle vadesi gelmemiş bir alacağı veya bir ipotek hakkını yeniden yapılandırması mümkündür.
· Alacaklıların Gruplandırılması
Borçlu şirket hazırlayacağı projede “hukuki nitelikleri büyük ölçüde birbirine benzer olan alacakların aynı sınıfta yer almaları şartıyla” isteğe bağlı olarak farklı alacaklı sınıfları yaratabilecektir. Borçlunun projede birden fazla alacaklı sınıfı öngörmesi halinde, projenin kabulü için her alacaklı sınıfının kendi içerisinde gerekli çoğunlukla projeyi onaylaması yeterli olacaktır. Böylelikle borçlu şirket elindeki gruplandırma imkânını doğru kullanarak alacaklıların projeyi desteklemelerini sağlayabilecektir.
Alacaklarını gruplandırmak isteyen borçlu şirketin uyması gerekli yapısal ilkeler;
ü Esas itibariyle benzer alacaklar aynı sınıfta gösterilir. Benzer alacakların farklı sınıflar içerisinde yer alabilmesi için kabul edilebilir ekonomik veya ticari sebepler bulunmalıdır.
ü Bir alacaklı, alacaklarının niteliği gereği birden fazla alacaklı sınıfında yer alabilir ve niteliği farklı olan her bir alacağı için proje üzerinde ayrı ayrı oy kullanır.
ü Projeden etkilenen alacaklıların teminatlı ve teminatsız alacaklılardan oluşması halinde, projede teminatlı ve teminatsız alacaklar için ayrı sınıflar bulunmalıdır.
ü Bir alacağın teminat altına alındığı rehinli malın üzerinde başkaca bir rehin veya başka bir mükellefiyetin bulunmadığı durumlarda o alacak için ayrı bir sınıf oluşturulabilir.
ü Bir alacağın birden fazla rehin ile teminat altına alındığı veya aynı malların üzerinde başka rehinlerin bulunduğu hallerde, bu alacak aynı anda farklı sınıflar içerisinde değerlendirilebilir. Ancak bu alacağın tabi olacağı şartlar, o sınıftaki diğer tüm teminatlı alacakların öncelik ve dereceleri açısından hakkaniyete uygun olmalıdır.
ü Birden çok alacak tek bir mal ile teminat altına alınmış ise, alacakları bu mal ile temin edilmiş olan tüm rehinli alacaklar aynı sınıfta yer alır.
ü Rehinli mal üzerinde uygun surette yapılan değer tespiti sonucu rehinli malın değeri teminatlı bir alacağın yalnızca bir kısmını karşılıyor ise rehinle karşılanmayan kısım teminatsız alacak olarak sınıflandırılır.

4.2.2. Projenin İçeriği

Projenin içeriğinde yer alması gerekli hususlar İİK m.309/n ile düzenlenmiştir;
· Projeden etkilenen alacaklıların tabi olacağı koşullar ve benzer alacaklara sahip olan alacaklılar arasında eşitliğin nasıl sağlanacağı.
· Projenin, borçlunun taraf olduğu sözleşmelere etkisi.
· Projenin borçlunun malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisine etkisi.
· Borçlunun kredi gibi finansman kaynaklarına başvurup başvuramayacağı.
· Projenin uygulanabilirliğini sağlayacak yöntemler
· Proje denetçisi.
· Eşit muamele

4.2.3. Projenin Müzakeresi

Projenin müzakeresi safhasında projeden etkilenen alacaklıların proje hakkında sağlıklı bilgi sahibi olarak karar verebilmeleri için, proje ve borçlu şirket hakkında belirli bilgiler alacaklıların bilgisine sunurlur.


4.2.4. Projenin Onaylanması

Uzlaşma yoluyla yapılandırma usulünde müzakere safhasından sonra gerçekleşecek ikinci safha ise oylama safhasıdır. Türk yeniden yapılandırma usulünde konkordato usulünün aksine burada alacaklı toplantısı gibi zorunlu bir kurum öngörülmemiştir. Projeden etkilenen alacaklıların projeyi oylaması Yönetmelik dahilinde belirlenen kurallara göre, borçlu şirketin alacaklıları daveti üzerine günü, saati ve yeri borçlu şirket tarafından belirlenecek bir toplantıda veya posta yolu ile yapılabilir. Uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma usulü, külli bir takip ve tasfiye usulü değildir, dolayısıyla uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırma yalnız projeden etkilenen alacaklılarla yapılır.

4.3. Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırma Başvurusu

Borçlu şirketin usulüne uygun olarak kabul edilmiş bir yeniden yapılandırma projesinin tasdiki ve tasdik başvurusu müzakere ve oylama safhalarından farklı olarak mahkeme içinde cereyan eder ve başvurunun yapılmasından, mahkeme tarafından tasdikine kadar sürer. İlgili tasdik işlemi de, konkordatoda olduğu gibi, tasdik talebine itiraz gelmediği sürece çekişmesiz yargı işi ve mutlak ticari bir davadır.
Başvuru koşulları; sermaye şirketi veya kooperatif olma, mali durumun bozulması, önceden müzakere edilmiş ve projeden etkilenen alacaklılar tarafından kabul edilmiş bir yeniden yapılandırma projesidir.
Başvuruya eklenecek belgeler;
a. Yeniden yapılandırma projesi
b. Borçlunun mali durumunu açıklayıcı belgeler
c. Projeye ilişkin açıklayıcı belgelerdir.
Başvuru üzerine mahkeme öncelikle başvuru tarihinden itibaren otuz gün içerisinde gerçekleşecek duruşma tarihini belirleyecektir. Duruşma gününün belirlenmesini takiben ilan edilecek ve projeden etkilenen tüm alacaklılara tebliğ edilecektir.
Başvuru hakkında verilecek nihai kararın verilmesine kadar geçecek olan döneme “ara dönem” adı verilir ve mahkeme tasdik kararına kadar, talep üzerine öncelikle borçlunun mal varlığını korumaya yönelik ve borçlunun faaliyetleri bakımından gerekli gördüğü tedbirleri derhal almakla yükümlüdür. Ayrıca borçlu şirket veya alacaklılardan birinin talebi ile mahkeme bir veya bir kaç ara dönem denetçisi atayabilir. Ara dönem denetçisi, borçlunun faaliyetlerini bizzat sevk ve idare etmekle veya bu faaliyetleri denetlemekle yetkili kılınabilir. Projede bir ara dönem denetçisi belirtilmemiş olması halinde mahkeme resen bir ara dönem denetçisi atayacaktır.
Türk yeniden yapılandırma usulünde, ancak projenin onaylanmasından sonra İİK 309/ö maddesi gereğince, sadece projeden etkilenen alacaklılar yönünden başlamış olan takiplerin ve bu takiplere ilişkin davaların durmasına, yeni icra takibinin yapılmamasının yasaklanmasına, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının uygulanmamasına ara dönem için mahkeme karar verebilecektir. Bu durumda, bir takip muamelesiyle kesilen zamanaşımı ve hak düşürücü süreler de işlemeyecektir.
Ayrıca borçlu şirket ara dönemde belirli koşullar altında kredi gibi finansman araçlarına başvurabilecektir. Borçlu şirketin ara dönemde kredi gibi finansman kaynaklarına başvurması için, ya finansman kaynağı işletmenin devamlılığı için zorunlu olmalıdır veya mal varlığının kıymetinin korunması veya arttırılması için gerekli görülmelidir.

4.4. Yeniden Yapılandırma Projesinin Tasdiki, Feshi, Tadili ve İhlali

Mahkeme tasdik kararını tasdik duruşmasından itibaren en geç otuz gün içinde verecektir. Mahkemenin projeyi tasdiki ise üç koşulun tespitine bağlıdır : Borçlu iyi niyetli olmalıdır, İİK m.309/m ile m.309/o da sayılan koşulları ( borçlu uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırmaya başvurabileceklerden olmalı ve projesi gerekli çoğunlukla kabul edilmiş olmalı, yeniden yapılandırma projesi asgari hususları içermeli, ve başvuru için gerekli belgeler mahkemeye sunulmuş olmalıdır. ) yerine getirmiş olmalıdır ve projeyi reddetmiş olan her alacaklının projeyle eline geçecek miktarın en az iflas tasfiyesi sonunda eline geçecek miktara eşit olmalıdır.
Yapılandırma usulünde temyiz hakkı ise sadece tasdik duruşmasında itirazda bulunan alacaklılar ve borçlular açısından kabule dilmiştir. Temyiz, tasdik kararının tebliğinden itibaren on gün içinde yapılmalıdır.
Yeniden yapılandırma projesinin tüm hüküm ve sonuçları tasdiki kararı ile doğacaktır. Projede aksi öngörülmemiş ise, projenin tasdikinin borçlu şirketin mal varlığı üzerindeki tasarruf yetkilerini kısıtlayıcı bir etkisi yoktur. Projenin koşulları, projeden etkilenen alacaklılarla yapılmış tüm sözleşme hükümlerinden önce gelir. Tasdik kararı ile birlikte mahkemenin almış olduğu ara kararlar, yani “projeden etkilenen alacaklıların borçluya karşı başlattıkları takiplerin ve bu takiplerle ilgili olan davaların, 6183 sayılı Amme Alacaklılarının Tahsili Usulü Hakkında Kanuna göre yapılan takipleri ve davaları da kapsayacak şekilde durdurulmasına, yeni icra takibi yapılmasının etkilenen alacaklılar için yasaklanmasına, ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarının uygulanmamasına” yönelik ara kararlar, nihai karar olarak devam edecektir.
Yeniden yapılandırma projesinin feshinde ise kanun konkordatonun feshi hükümlerine atıfta bulunmaktadır; Kendisine karşı projeden doğan yükümlülükler yerine getirilmediği halde, projeden etkilenen herhangi bir alacaklı mahkemeden kendisi hakkında projenin feshi kararı vermesini isteyebilecektir. Ayrıca, projeden etkilenen her alacaklı kötü niyetle yapılmış bulunan bir yeniden yapılandırma projesinin tamamen feshini isteyebilir.
Bazı hallerde ise ihlalin yalnızca bir alacaklıyı değil de alacaklıların bir kısmını etkileyecek şekilde gerçekleşmesi ve projenin bu haliyle uygulanmasının mümkün olmaması nedeniyle projenin tadil edilmesi gerekebilir. Tadil edilen proje mahkemenin tasdikine sunulur ve tadilin tasdiki için iki şart aranır : Bunlar, projenin devamı için tadilatın zorunlu olması ve tadil edilmiş projenin, hakları ihlal edilmiş olan alacaklıları projeden etkilenen diğer alacaklılardan daha uygun bir duruma getirmemesidir.
Borçlu şirketin projeden doğan yükümlülüklerini kısmen veya tamamen ve zamanında yerine getirmemesi projenin ihlali anlamına gelmektedir. Projenin ihlali, proje denetçisi, borçlu veya projeden etkilenen alacaklılar tarafından tasdiki gerçekleştiren mahkemeye bildirilir. İhlal bildiriminin yapılması halinde mahkeme, gerekli incelemeleri yapar ve projenin uygulanmayıp, tadilinin de söz konusu olmadığını veya finansman alacaklısının alacağını tamamen ya da kısmen elde edemediğini tespit etmesi halinde derhal borçlunun iflasına hükmeder.


BEŞİNCİ BÖLÜM

ANADOLU YAKLAŞIMI



5569 Sayılı Küçük Ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Malî Sektöre Olan Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun 30.12.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanmış ve bu kanunun uygulama esaslarını belirleyen ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından hazırlanan “Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmalarının Onaylanması, Kabulü ve Uygulamasına İlişkin Genel Şartlar Hakkında Yönetmelik”de 31.01.2007 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
2002 tarihinde yürürlüğe giren “İstanbul Yaklaşımı” olarak bilinen, 4743 Sayılı Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun ile büyük işletmelerin finansal yeniden yapılandırılması yoluna gidildiği belirtilerek benzer düzenlemelerin küçük işletmeler için de gerekliliği yönündeki söylemler ve çeşitli sivil toplum örgüt idarelerinin talepleri sonucu yapılan bu yasal düzenleme kamuoyunda “Anadolu Yaklaşımı” olarak anılmaktadır.
İstanbul Yaklaşımı’ndan farklı olarak, “Anadolu Yaklaşımı” sürecinden yararlanabilecek işletmeler genel olarak “KOBİ” tanımı içinde nitelendirilmiş ve yararlanacak işletmeye ilişkin kriterler de belirlenmiştir. Bu anlamda İstanbul Yaklaşımında yapılandırılması hedef alınan işletmeler daha büyük işletmelerken, Anadolu Yaklaşımı ile yapılandırılması hedeflenenler ise ekonomide toplam işletmelerin % 99’unu ayrıca İstihdamın % 61’ini ve üretim hacminin % 27’lik kısmını oluşturan, KOBİ’lerdir.
Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Mali Sektöre Olan Borçlarının Yeniden Yapılandırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nda Kanun’un amacı hususunda Hükümet Gerekçesi aşağıda belirtilmiştir olup, ilgili gerekçe aynı zamanda KOBİ’lerin yeniden yapılandırılmasının da amacını teşkil etmektedir.
“Bilindiği üzere, kamuoyunda İstanbul Yaklaşımı olarak da bilinen Finansal Yeniden Yapılandırma Programı ile Türkiye’de faaliyette bulunan bankalar ve diğer malî kurumlar ile kredi ilişkisi içinde bulunup finansal darboğaz yaşayan borçluların borçlarının vadelerinin uzatılması, kredilerinin yenilenmesi, ilave yeni kredi verilmesi, anapara ve/veya faiz indirilmesi ve faizden vazgeçilmesi gibi alınacak tedbirlerle malî kesime olan geri ödeme yükümlülüklerini yerine getirebilmelerine ve katma değer yaratmaya devam etmelerine imkân verilmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Bu kapsamda, 221’i büyük ölçekli olmak üzere toplam 322 firmanın 6.020,8 milyon dolarlık borcu yeniden yapılandırılmıştır.
Hazırlanan Tasarı ile de, 2000 Kasım ve 2001 Şubat aylarında yaşanan krizler sonrasında işletme sermayesi yetersizliği çeken küçük ve orta büyüklükteki işletmeler (KOBİ)’in ekonomiye kazandırılmak suretiyle istihdamın artırılması için finansal destek sağlanması hedefi güdülmektedir.
Bu çerçevede, finansal darboğaz yaşamakta olup, yeniden yapılandırılmaları halinde yaşaması mümkün olan ve katma değer yaratma kabiliyetini haiz mal ve hizmet üreten KOBİ’lere, faaliyetlerini verimli bir şekilde sürdürebilecekleri bir ortamın sağlanması, bu şekilde KOBİ’lerin ticari faaliyetlerinin genişlemesi yoluyla, tedarikçi ve alıcı durumunda olan diğer işletmelere iş ortamı yaratılması, bunların sonucu olarak da istihdamın ve üretimde kapasite kullanımının artırılması amaçlanmaktadır.”

5.1. KOBİ Tanımı ve KOBİ’lerin Temel Özellikleri


08/01/1985 tarih ve 3143 sayılı Sanayi Ticaret Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un ek 1. maddesi uyarınca KOBİ; İkiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hasılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan ve bu Yönetmelikte mikro işletme, küçük işletme ve orta büyüklükteki işletme olarak sınıflandırılan ve kısaca “KOBİ” olarak adlandırılan ekonomik birimlerdir.
KOBİ’ler aynı yönetmelikte aşağıdaki sınıflandırmaya tabi tutulmuşlardır:
a. Mikro İşletme: On kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hâsılatı ya da mali bilançosu bir milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan çok küçük işletmelerdir.
b. Küçük İşletme: Elli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hâsılatı ya da mali bilançosu beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan işletmelerdir.
c. Orta büyüklükteki işletme: İkiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden ve yıllık net satış hâsılatı ya da mali bilançosu yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan işletmelerdir.
5569 Sayılı “(Anadolu Yaklaşımı)” Kanun 2/e bendinde ise, Küçük ve orta büyüklükteki işletme : “İkiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden veya yıllık net satış hâsılatı ya da bilânço aktif toplamı yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan işletmeler” olarak tanımlanmaktadır.
Yukarıda yapılmış olan tanımdan hareketle Anadolu Yaklaşımı uygulamasından yararlanabilecek firmaların aşağıdaki iki kıstastan birini taşıması gerektiği sonucuna varılabilir;
a. İkiyüzelli kişiden az yıllık çalışan istihdam edecek veya
b. Yıllık net satış hâsılatı ya da bilânço aktif toplamı yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayacak.

5.2. Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşması


Çerçeve anlaşması; Alacaklı bankalar ve diğer mali kurumların 5569 Sayılı Kanun ile düzenlenen Anadolu Yaklaşımına dahil olmak ve adı geçen yasa kapsamında hareket etmek istemeleri halinde bu isteklerini ve yapılandırma sözleşmelerine taraf olma arzularını ifade ettikleri asgari unsurları BDDK tarafından düzenlenen 31/01/2007 tarihli Çerçeve Anlaşmalarının onaylanması, Kabulü ve Uygulanmasına ilişkin Yönetmeliğin 6. maddesinde belirtilmiş olan ve Bankalar Birliğince hazırlanan metindir.
Çerçeve Anlaşmalarda bulunması gereken asgari unsurlar;
a. Finansal yeniden yapılandırma sürecinin işleyişine ilişkin temel şart ve esaslar.
b. Borçlu KOBİ’lerin, ilgili Yönetmeliğin 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde belirtilen niteliklerin hangilerine haiz oldukları.
c. Finansal yeniden yapılandırma kapsamındaki kredilere, 4.12.1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanuna göre kanuni faiz ve temerrüt faizi hesaplanırken bileşik faiz yürütülemeyeceği.
d. Anlaşmaların taraflara yüklediği yükümlülükler.
e. Anlaşmalara aykırılık halleri.
f. Alacaklılar ile borçlu KOBİ’ler arasında imzalanacak sözleşmelerin asli unsurları ve taraflara yükleyeceği hak ve yükümlülüklerin asgari çerçevesi.
g. Sözleşmelerin imzalanması halinde daha önceden başlatılmış bulunan iflas ve haciz takibatları ile ilgili hususlar.
Türkiye Bankalar Birliği tarafından 05/04/2007 tarihinde yapılan kamuoyu duyurusunda; Bankalar Birliği tarafından düzenlenmiş ve imzaya açılmış olan “Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşması” nın 03.04.2007 tarihi itibariyle 9 mevduat bankası, 3 kalkınma ve yatırım bankası, 3 katılım bankası ve
7 banka dışı mali kuruluş tarafından imzalandığı ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun 04.04.2007 tarih ve 2155 sayılı kararı ile onaylandığı bildirmesine müteakiben söz konusu anlaşmanın Kurul tarafından onaylandığı tarihten itibaren 60 gün içerisinde isteyen diğer alacaklı kuruluşlarca da imzalanabilmesine ilişkin süreç başlamıştır.

Türkiye Bankalar Birliği tarafından hazırlanan ve BDDK tarafından onaylanan çerçeve anlaşmasının tarafları; Çerçeve anlaşmayı imzalayan bankalar, TMSF, ve diğer mali kurumlardır.
Çerçeve Anlaşma’da banka; 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu gereği banka olarak tanımlanan kuruşları, diğer mali kurumlar ise ana faaliyet konuları para ve sermaye piyasaları olan ve bu konularda kendi özel mevzuatı uyarınca alınan izin ve ruhsat ile faaliyet gösteren kurumlardan, finansal kiralama şirketleri, factoring şirketleri, tüketici finansman şirketleri ve varlık yönetim şirketleri ile Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma A.Ş.’yi kapsamaktadır.
Türkiye’de faaliyette bulunan tüm bankalar ve diğer finans kurumları çerçeve anlaşmayı imzalayabilirler. Çerçeve Anlaşma’yı imzalamalarını müteakiben, alacaklı kurum olarak ilgili borçlu – KOBİ ile Çerçeve anlaşmanın koşullarını gözeterek, BDDK tarafından verilen onaydan itibaren en geç iki yıl içerisinde imzalanabilecek olan ve içinde yapılandırma esasları, yükümlülükler, fesih gibi konularda ayrıntılı hükümler içeren finansal yeniden yapılandırma sözleşmesini de imzalayabilecek olan banka ve finans kuruluşlarının katılma yöntemlerinin asgari koşulları;
· Finansal yeniden yapılandırma çerçevesinde belirlenecek süre ve koşullarda, kredi borçlarının vadelerini uzatmak ve kredilerini yenilemek,
· İlave yeni kredi vermek,
· Anapara ve/veya asli faiz ve/veya temerrüt faizi veya kâr paylarını indirmek veya bunlardan vazgeçmek,
· Anapara, faiz veya kâr payı alacaklarını; kısmen veya tamamen iştirake çevirmek, aynî, nakdi ya da tahsil şartına bağlı bir bedel karşılığı devir veya temlik etmek, borçlu ya da üçüncü kişilere ait aynî değerler karşılığında kısmen veya tamamen tasfiye etmek,
· Diğer bankalarla birlikte hareket ederek protokoller yapmaktır.
Yukarıda belirtilen seçeneklerin tercih edilmesinde özellik arzeden bankalar ve yapılandırmaya katılma biçimi bakımından özel statüde olan bankalar vardır. TMSF ve Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası A.Ş., Çerçeve Anlaşmalarına ve bu Anlaşmalar kapsamında borçlu KOBİ’ler ile yapılacak sözleşmelere ilave finansman sağlamamak kaydı ile taraf olabilirler. Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş. ve Türkiye Halk Bankası A.Ş. Çerçeve Anlaşmalarına ve bu Anlaşmalar kapsamında borçları gerektiğinde ilave finansman da sağlanmak sureti ile yeniden yapılandırılan veya yeni bir itfa planına bağlanan borçlu KOBİ’ler ile yapılacak finansal yeniden yapılandırma sözleşmelerine taraf olmaya yetkilidirler. Adı geçen üç banka ile yönetimi ve denetimi TMSF’na devredilen bankalar Çerçeve Anlaşmalarına ve bu anlaşmalar kapsamında borçlu KOBİ’ler ile yapılacak sözleşmelere, kredileri kısmen veya tamamen iştirake çevirme işlemi hariç olmak üzere taraf olabilirler. Ölçek büyüklüğü ve sektörel faaliyet alanı bakımından farklı niteliklere sahip borçlu KOBİ’ler nitelikleri itibariyle gruplandırılarak, her bir borçlu KOBİ grubu için ayrı bir Çerçeve Anlaşması da hazırlanabilir.
Yukarıda sıralanan koşul ve kısıtlamalar saklı olmak üzere, Çerçeve Anlaşmaları imzalayıp imzalamamakta banka ve finans kurumları serbesttirler. Çerçeve Anlaşma’ya imza koymayan banka ve diğer mali kurumların 5569 Sayılı Kanuna göre KOBİ’lerle Finansal Yeniden Yapılandırma Sözleşmeleri yapmaları mümkün değildir.
Çerçeve Anlaşmasının amacı ; alınacak olan çeşitli finansal tedbirler ile borçları yapılandırılacak olan KOBİ’lerin malî kesime olan geri ödeme yükümlülüklerini yerine getirebilmelerine ve istihdama katkıda bulunmaya devam etmelerine imkan verilmesini sağlamaktır. Anlaşmaya taraf olan bankalar ile diğer mali kuruluşların misyonu, ekonomiye katma değer yarattığına inanılan ve finansal darboğaz yaşayan işletmelerin fon yaratma kabiliyetleri de dikkate alınarak Alacaklı Kuruluşlar olarak uygun görülecek makul bir süreç içerisinde ve makul koşullarla, gerek katma değer yaratmaya devam etmelerini ve öngörülen süre içerisinde mali kesime olan geri ödeme yükümlülüklerini yerine getirebilmelerinin sağlanması, bunu teminen ilgili işletmenin yanı sıra, varsa bunlarla bağlantılı bulunan diğer kuruluşlar ile hakim hissedarlarının özverilerini ortaya koymaları ve bu suretle, bir uzlaşı platformunun oluşturulmasıdır.
Ayrıca Çerçeve Anlaşması’nın ilk paragrafında bahsi geçen “şüpheli alacak" 04.01.1961 tarih ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 323. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili madde uyarınca; dava ve icra safhasında bulunan alacaklar ile yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan, dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar “şüpheli alacak” sayılır. “Donuk alacak” ise BDDK tarafından 01.11.2006 tarih ve 26333 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Karşılıklar Yönetmeliği’nin 4. maddesinde düzenlenmiştir. 4. madde uyarınca, Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Gruplarda sınıflandırılan tüm alacaklar, tahakkuk ettirilen faizlerin ve borçlu üzerindeki faiz benzeri yüklerin anaparaya ilave edilip edilmediğine veya yeniden finanse edilip edilmediğine bakılmaksızın, “donuk alacak” olarak kabul edilir.
Adı geçen üç sınıftaki alacaklar sırası ile, Tahsil İmkanı Sınırlı Krediler ve Diğer Alacaklar, Tahsili Şüpheli Krediler ve Diğer Alacaklar ve Zarar Niteliğindeki Krediler ve Diğer Alacaklardır.


5.3. Finansal Yeniden Yapılandırma Programı Uygulanacak İşletmeler

5569 Sayılı Yasa gereğince 31.10.2006 tarihi itibariyle Bankalarca Kredilerin ve Diğer Alacakların Niteliklerinin Belirlenmesi ve Bunlar İçin Ayrılacak Karşılıklara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik'te yapılan tanımlar doğrultusunda ilgili kuruluşlar nezdinde 3, 4 veya 5 inci gruplarda sınıflandırılan veya ilgili mevzuata uygun olarak şüpheli alacak hesaplarında izlenen işletmelerin borçlarının yapılandırılmasına yönelik FYYS imzalanabilir. Ancak Yapılandırma Programından faydalanacak olan kuruluşların aşağıdaki şartları da taşıması aranmıştır:
· İlgili işletmenin Alacaklı Kuruluşa veya Kuruluşlara karşı olan geri ödemelerinde sorunlu hale gelmiş kredi borçları bulunmalı,
· Bünyesinde bir mal ve/veya hizmet üretilen ve Alacaklı Kuruluşlarca ekonomiye katma değer yarattığına kanaat getirilmeli,
· Gerekli destek verildiği takdirde, katma değer yaratmaya devam edeceğine ve öngörülen süre içinde borçlarını geri ödeme kabiliyeti kazanabilmelidir.
Ayrıca bir işletme ya da ortak bir yönetim hâkimiyeti altında bulunan işletmeler topluluğuna bir bütün olarak finansal yeniden yapılandırma programları uygulanabilir.
İflasın Ertelenmesi yönünde karar almış ve bu süreci yaşamakta olan işletmeler de Anadolu Yaklaşımı için başvuruda bulunabilirler. Henüz iflas bildirimi ve iflasın ertelenmesi talebi ile başvurulmamış olunan süreçte ise, Borca Batık işletmelerin Anadolu Yaklaşımı’na başvuruyu gerekçe göstererek ciddi ve inandırıcı iyileştirme projeleri ile “İflasın Ertelenmesi” talebinde bulunmaları mümkündür.
5569 Sayılı Yasa’dan yararlanamayacak olan borçlu KOBİ’ler ise;
a. 30.01.2002 tarihli ve 4743 Sayılı Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ( İstanbul Yaklaşımı ) uygulamasından yararlanmış olanlar bu süreçten yararlanamazlar.
b. Donuk ve ya şüpheli alacaklar hesabına intikal etmiş kredi borçlarının ilk açılış tarihi ile 31.10.2006 tarihi arasındaki dönemde, iki yüz elli kişiden az yıllık çalışan istihdam eden veya yıllık net satış hasılatı ya da bilanço aktif toplamı yirmi beş milyon Yeni Türk Lirasını aşmayan işletmeler dışında kalanlar,
c. 31.10.2006 tarihinden sonra borçlanan işletmelerdir.

5.4. Finansal Yeniden Yapılandırma Programı Organizasyon Yapısı

5569 Sayılı Yasa’ya istinaden çıkartılmış olan ve BDDK tarafından onaylanan Çerçeve Anlaşması kapsamında bir uzlaşma sürecinin gerçekleştirilebilmesi amacı ile sürecin çeşitli aşamalarında görev yapmak üzere üç kurumdan oluşan bir yapı meydana getirilmiştir.

a. Alacaklı Bankalar Konsorsiyumu (ABK)
ABK, FYYP uygulanacak her işletme bazında ayrı ayrı olmak üzere, Alacaklı Kuruluşlar ve ABK'nın kabulü halinde diğer alacaklılardan oluşan bir konsorsiyumdur. Diğer alacaklıların ABK’ya kabul edilebilmeleri için ilgili ABK’nın onayının yanısıra bu kapsamda yapılandırılacak işletmeyle sınırlı olmak üzere Çerçeve Anlaşması’nın bir suretini imzalamaları ve Lider Bankaya (LB)’ye vermeleri yeterlidir. Her bir işletmeye özgü olarak oluşturulan ABK, üyeleri aynı dahi olsa diğer ABK’lardan ayrı ve bağımsız olacaktır. ABK’nın Alacaklı Kuruluşlar dışındaki üyelerinin kabulü, Alacaklı Kuruluşların kendi aralarındaki toplam alacaklarının yüzde 75’ini (dahil) aşan kararıyla olur.
ABK, üyeleri arasında alacaklı bir bankanın bulunmaması halinde Alacaklı Kuruluşlar Konsorsiyumu (AKK) olarak adlandırır.

b. Lider Banka (LB)
ABK başvuru sürecini düzenleyen hükümlere uygun olarak ilgili işletme tarafından kendisine Başvuru ve Taahhüt Mektubu verilen banka, ilgili müzakerelerin yönetilmesi, sonuçlandırılması ve uygulamanın izlenmesi konusunda Lider Banka (LB) olarak görev yapar. Alacakların yüzde 75’i (dahil) aşan oy çoğunluğuna dayalı bir ABK kararının oluşturulması halinde LB seçimle belirlenir. Seçimde, adaylar da dahil olmak üzere, ABK üyeleri alacaklarıyla orantılı olarak oy kullanırlar. En fazla oyu alan aday, LB olarak seçilir.
Banka bulunmayan konsorsiyumlarda aynı yöntemle Lider Kuruluş (LK) seçilir. İşbu Anlaşmanın tamamında LB ifadesi, LB’nın bulunmadığı, LK’nın seçildiği vakalarda LK olarak anlaşılır.

c. Hakem Kurulu (HK)
‘Standart Dışı Uygulama Süreci’ kapsamında değerlendirilen vakalarla sınırlı ve Alacaklı Kuruluşların yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde ortaya çıkabilecek uyuşmazlıkların çözümüyle görevli olmak üzere Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği esaslar dahilinde ve gerektiğinde ABK bazında ayrı ayrı olmak üzere üç kişiden oluşan Hakem Kurulu (HK) oluşturulur. HK, iktisat, maliye, bankacılık, işletme, hukuk, kamu yönetimi ve dengi dallardan birinde en az lisans düzeyinde eğitim görmüş olmak üzere, bankacılık veya finans alanında en az 10 yıllık mesleki deneyime sahip ve yönetici konumunda bulunan kişiler arasından seçilir.
Seçimde, görev verilecek HK üyelerinin ilgili ABK nezdinde yer almayıp ancak işbu Anlaşmaya taraf olan bankalar veya diğer mali kuruluşlar nezdinde görevli olması esastır.
HK, üye tam sayısıyla toplanır. HK, kararlarını tercihen oy birliği ile, oybirliğinin sağlanamaması halinde ise en az 2 üyesinin aynı yöndeki oyu ile alır.
HK’nin bu çerçeve içinde olmak üzere, detaylı görev tanımı, çalışma koşulları ve özlük hakları ile görevlendirilme ve görevden alınma hususları TBB Yönetim Kurulu’nca belirlenir.

5.5. Finansal Yapılandırma Programının Uygulanma Sürecinde Dikkate Alınacak Hususlar

Finansal Yeniden Yapılandırma Programından yararlanmak isteyen işletmelere uygulanacak süreç ve düzenlenebilecek FYYS türü; ölçek büyüklüğü ve mali borç büyüklüklerine göre Mikro, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletme olmak üzere ikiye ayrılır.
Başvuru tarihi itibariyle; ‘Mikro ve Küçük İşletmeler’ ile mali kesime olan toplam borçları güncel tutarı 750.000 YTL’nin altında olup ‘Orta Büyüklükteki İşletme’ olarak sınıflandırılan işletmelere, ABK karar süreci içerisinde yapılandırılması uygun görülmek kaydıyla sadece ‘Standart FYYS’ düzenlenir.
Başvuru tarihi itibariyle; ‘Orta Büyüklükteki İşletme’ olarak sınıflandırılan ve mali kesime olan toplam borçları güncel tutarı 750.000 YTL ve üzerinde olan işletmelere yapılandırılması uygun görülmek kaydıyla ‘Standart Dışı FYYS’ düzenlenir. Ancak firma talebine istinaden ABK onayı ile bu türdeki işletmeler için ‘Standart FYYS’ düzenlenebilir.
Başvuru tarihi itibariyle; ‘Mikro ve Küçük İşletme’ olarak sınıflandırılan ve mali kesime olan toplam borçlarının güncel tutarı 750.000 YTL ve üzerinde olan işletmelere firma talebine istinaden ABK onayı ile ‘Standart Dışı FYYS’ düzenlenebilir.

5.5.1. Başvuru Süreci
Yapılandırma Sözleşmesi yapmak isteyen her bir KOBİ borçlu bulunduğu banka/bankalar ve/veya diğer mali kurumların yetkili temsilcilerine başvuracaktır. Alacaklı finans kurumunun Çerçeve Anlaşmayı imzalamış olan kurumlardan olması şarttır. Finansal Yeniden Yapılandırma kapsamına alınmak için talepte bulunacak KOBİ’ler, kayıtlı bulundukları resmi mercilere sundukları ve/veya bu mercilerden edinecekleri 3. maddenin birinci fıkrasının (ı) bendinde belirtilen nitelik ya da nitelikleri haiz olduklarını[1] teyit eden belgelerin ekinde; Yeniden Yapılandırma uygulanmasından yararlanılması halinde, istihdam, yatırım ve üretim ile ilgili planlarını, değerlendirilmesi için ilgili bankaya veya ayrı ayrı ilgili bankalar ile diğer mali kurumlara sunarlar. Bahse konu planların ekinde sunulmak üzere, yaratacakları firma değerine ilişkin öngörülerini yansıtmak amacıyla proforma olarak nakit giriş ve çıkışları ile ilgili bilgileri içeren bir rapor da hazırlayabilirler.
Finansal Yeniden Yapılandırma süreci, finans kurumları ile borçlu işletme arasında bir dizi müzakereleri de içerdiğinden bu müzakere sürecinde borçlu işletmenin işletmeye ilişkin pozitif ve negatif özelliklerini yansıtan bilgi ve belgelerine, yapılandırma sürecinden beklentilerini belirten rapor ve belgeleri hazırlamaları ve başvuru sırasında ilgili alacaklı kuruluşa sunmaları öngörülmektedir.

5.5.2. Anadolu Yaklaşımı’ndan Yararlanmaya Hak Kazanan KOBİ’lere Sağlanacak Olan Vergi İstisnaları ile Diğer Avantajlar

Finansal Yeniden Yapılandırma Çerçeve Anlaşmaları hükümleri kapsamında düzenlenecek finansal yeniden yapılandırma sözleşmeleri ve bu sözleşmeler kapsamında yapılacak işlemlerle ilgili olarak Kanun’da bir takım istisna ve muafiyetler de düzenlenmiş bulunmaktadır. Buna göre;
· Çerçeve anlaşmalar ile sözleşmeler ve bunarlın belirlediği esaslar uyarınca yapılacak işlemler ve düzenlenecek kağıtlar 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı Damga Vergisi kanununa göre ödenecek damga vergisi ve 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan,
· Çerçeve anlaşmalar ve sözleşmeler uyarınca alacaklı bankalar tarafından her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar 13/7/1956 tarihli ve 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden,
· Çerçeve anlaşması ve düzenlenen sözleşmeler kapsamında kullandırılan krediler kaynak kullanımı destekleme fonundan ve diğer fonalr ile mali yükümlülüklerden istisna edilir.
Söz konusu istisnalar kapsamında ayrıca,
· Alacaklı kuruluşların çerçeve anlaşması ve düzenlenen sözleşmeler uyarınca edindikleri varlıkları elden çıkardıkları haller ile,
· Sözleşme hükümlerinin borçlu KOBİ’ler tarafından yerine getirilmemesi veya getirilmemesi hallerinde alacağın hukuki yollardan tahsili aşamalarında ödenmesi gereken vergi, resim ve harçlar da girmektedir.
İlgili yasanın 4. maddesinde düzenlenen istisnalara ilişkin olarak KOBİ’lere uygulanacak müeyyidelerden bankalara rücu edilecekler için, yeniden yapılandırmaya konu borç tutarının yüzde beşinin ödenmemiş olması şartı aranmaktadır.

5.5.3. Anadolu Yaklaşımı’ndan Yararlanma Aşamasında Doğan İhtilaflar

Sözleşmenin feshi ve feshi halinde uygulanacak yaptırımlar, çerçeve anlaşmalarda düzenlenecektir. Bunun yanı sıra Çerçeve Anlaşmalarında, tarafların kabulü halinde; sözleşmelerin tarafları arasındaki ihtilafların değerlendirilmesi ve uzlaşma ile çözüme kavuşturulmasını temin etmek üzere Hakem Kurulu oluşturulabilir.
Hakem Kurulu, Bakanlar Birliği Yönetim Kurulu’nun görevlendireceği tarafsız ve görevinin gerektirdiği, bilgi ve birikime sahip üç kişiden oluşur. Hakem Kurulu kararlarını en az iki üyenin aynı yöndeki oyu ile alır. Uyuşmazlıkların çözümü ile ilgili tereddüt oluşması halinde Hakem Kurulu meslek kuruluşları da dahil olmak üzere ilgili kuruluşlardan görüş alabilir. Hakem Kurun Birlikçe hazırlanan ve Kurulca onaylanan çalışma esas ve usulleri ile aldığı kararların hüküm ve sonuçları Çerçeve Anlaşmalarında gösterilir.


Tablo 7 : KOBİ Finansal Yeniden Yapılandırma Programı Aylık Raporu ( Haziran / 2007 sonu itibari ile )


2007

Nisan
Mayıs
Haziran
Toplam
KOBİ-FYYP Kapsamına Alınan Firma Sayısı
0
10
11
21





KOBİ-FYYP Kapsamına Alınan Firmaların Coğrafi Dağılımı
0
10
11
21
Akdeniz
0
5
4
9
Doğu Anadolu
0
2
0
2
Ege
0
0
2
2
Güneydoğu Anadolu
0
1
2
3
İç Anadolu
0
0
1
1
Karadeniz
0
1
2
3
Marmara
0
1
0
1





KOBİ-FYYP Kapsamına Alınan Firmaların Sektörel Dağılımı
0
10
11
21
Ambalaj, Kağıt ve Mukavva Ürünleri
0
0
0
0
Cam ve Cam Ürünleri
0
0
0
0
Çimento, Hazır Beton Üretimi
0
0
0
0
Diğer İmalat ve Yöneticilik Faaliyetleri
0
0
1
1
Dış Ticaret Sermaye Şirketleri
0
0
0
0
Elektronik ve Elektrikli Ev Aletleri
0
0
0
0
Finansal Kiralama, Aracılık ve Diğer Finansal Hizmetler
0
0
0
0
Gemi ve Tekne Yapımı
0
0
0
0
Gıda ve Hayvansal Ürünler
0
5
6
11
Holding Şirketlerinin Yönetim Faaliyeti
0
0
0
0
İnşaat
0
0
1
1
Karayolu Yük Taşımacılığı
0
0
0
0
Metal Ürünleri ve İşlenmiş Metal
0
1
1
2
Motorlu Araç Parça ve Aksamı
0
1
0
1
Perakende Ticaret
0
2
0
2
Plastik Ürünleri Üretimi
0
0
0
0
Seramik Fayans ve Karo Üretimi
0
0
0
0
Taşımacılık, Depolama ve Haberleşme
0
0
0
0
Tekstil ve Tekstil Ürünleri
0
0
0
0
Toptan Ticaret
0
0
0
0
Turizm ve Eğlence
0
0
1
1
Diğer
0
1
1
2





KOBİ-FYYP Kapsamına Alınan Firmalarda Toplam İstihdam
0
117
90
207
KOBİ-FYYP Kapsamına Alınıp Anlaşması Bağıtlanan Firma Sayısı
0
7
8
15
KOBİ-FYYP Kapsamında Yapılandırılan Borç Tutarı (Bin YTL)
0
940
925
1.865
Hakem Kurulu Başvuru Sayısı
0
0
0
0




SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Türkiye’de Kasım 2000 ve Şubat 2001 tarihlerinde yaşanmış olan krizlerin gerek finans sektörüne gerekse reel sektöre olan maliyeti krizlerin üzerinden yaklaşık 6 yıl geçmesine rağmen hala gündemde yer bulmaktadır. Kriz sonrası ilk dönemlerde vukuu bulan iç talep daralması ve beraberinde yaşanan durgunluk reel sektörün önemli derecede sıkıntı yaşamasına neden olduğundan talep ve arz yönlü sorunların giderilmesi ekonominin her kesimini çeşitli çözüm yolları aramaya yöneltmiştir.
Londra Yaklaşımı olarak bilinen uluslararası çözümden esinlenerek ekonomik krizi güç birliği yapamk sureti ile aşmaya karar veren reel sektör ve finans sektörü temsilcilerinin bir araya gelerek oluşturduğu Üretim ve Finans Danışma Kurulu, bankacılık sektörünün ödeme kabiliyetini tehdit eden ve sermayenin aşınmasına, banka karlılığının ve etkinliğinin azalmasına neden olan sorunlu varlıkların azaltılması, böylelikle mali sektöre olan borçları sebebi ile faaliyet alanları kısıtlanan reel sektör firmalarının rahatlatılabilmesi amacı ile İstanbul Yaklaşımı önerisini ortaya koymuştur.
Uluslararasu kuruluşlarca da desteklenen bu yaklaşım, yeniden yapılandırma çabalarının önemli bir bileşeni olmuştur. Yaklaşım kapsamında öncelikle, yaşayabilecek firmalar ve yaşayamayacak firmalar şeklinde bir ayrım yapılmış, plan yaşayabilecek firmalar için uygulamaya konmuştur. Ödeme güçlüğüne düşen firmalar borçlu bulundukları bankalar tarafından iflasa zorlanmamakta aksine desteklenerek faaliyetlerinin devamlılığı ve borçlarının yapılandırılması sağlanmaktadır.
1990’lı yıllarda yeniden yapılandırma uygulamaları finansal krizin yaşandığı bir çok ülkede uygulama alanı bulmuş olup bazı ön koşullar gerektirdiğinden uygulanan yöntemler her ülkede aynı başarıyı gösterememiştir. Örneğin 1997 Uzakdoğu mali krizindeki devalüasyonların ağaır hasarı sonucu Endonezya’da, Malezya’da, Güney Kore’de ve Tayland’da İstanbul Yaklaşımı mahiyetinde programlar uygulanmış fakat bu ülkelerin çoğunda Konu ile ilgili mali ve yasal denetim ile deneyimin sınırlı olması, yargı sistemlerinin yetersizliği hatta iflas yasalarının bile bulunmaması gibi nedenlerle sonuç almak güçleşmiştir.
Türkiye’de ise aslında finansal yapılandırma programlarına benzer yaklaşımlar bankalar ile reel sektör arasında yıllardır uygulanmaktaydı ve halen daha uygulanmaktadır. Bankalar zaten zor durumda bulunan şirketlerden olan alacaklarını uygun bir vadede tahsil etme yoluna gitmektedirler. Çünkü teminat olarak gösterilen varlıkların borca karşılık olarak alınması ya da kanununi takip yolları ile tasfiyeye çalışılması hem daha zahmetli hem de daha az kârlı bir yöntemdir. İstanbul Yaklaşımı ile yıllardır uygulanmakta olan yeniden yapılandırma çalışmalarına belli kriterler dahilinde yeknesaklık sağlanmış ve firmalara çeşitli ödeme kolaylıkları ile vergi istisnaları sağlanarak borçlarının yapılandırılması yolunda bankalara başvuru yapmaları teşvik edilmeye çalışılmıştır.
İstanbul Yaklaşımı deneyimi bankaların sorunlarını kamu otoritesi olmaksızın çözmede yeteneklerini geliştirmeye fırsat vermiş, bu konuda önemli kazanımlar elde edilmiştir. Yaklaşıma başvuru ve sözleşmeye dönüşme oranları tatminkar olmakla beraber küçük ölçekli şirketler genel anlamı ile program kapsamının dışında kalmışlardır. Bu sebeple dayanağını 4743 Sayılı Kanun’dan alan İstanbul Yaklaşımı’na benzer bir uygulama 30.12.2006’da 5569 Sayılı Kanun’un çıkartılması ile KOBİ’ler için Anadolu Yaklaşımı adı altında bir yapılandırma süreci başlatılmıştır.
Anadolu Yaklaşımı sürecinde de kredi borçlarının vadelerini uzatmak, kredileri yenilemek, yeni kredi vermek, anapara ve/veya faiz indirimi, borcun alacaklının iştirakine çevrilmesi gibi önemli kolaylıklar mevcuttur. Anadolu Yaklaşımı ile İstanbul Yaklaşımı’nda getirilen başvuru kriterlerindeki firma büyüklüğü kıstası sebebi ile yapılandırma programından yararlanamayan küçük ve orta büyüklükteki firmaların borçlarının yapılandırılması hususunda kolaylık sağlanması amaçlanmış ve İstanbul Yaklaşımın’dan farklı olarak firmaların kamuya olan borçlarının da yapılandırılmasına olanak verilmiştir. BDDK’nın yazılı açıklaması ile 04.04.2007’de resmen başlayan Anadolu Yaklaşımı, 04.04.2009 tarihine kadar yürürlükte olacaktır.
İstanbul ve Anadolu Yaklaşımı’ndan farklı bir nitelik taşıyan ve kamu otoritesi tarafından İcra İflas Kanunu’nda değişiklik yapılmak sureti ile çıkartılan Uzlaşma Yolu ile Yeniden Yapılandırma Usulü ise uzlaşmaya dayalı ve borçlu özerkliğinde cereyan eden, uygulanabilir bir sistem öngörmektedir. Ancak, etkilerini sadece belirli alacaklılar yönünden doğurması, belirli koşullar altında mahkemeye reddedilmiş projenin dahi onaylanmasına imkan tanıyan kurallara yer verilmemiş olması, bilgilendirme sisteminin detaylı ve bir araya getirilmesi zor belgelere dayandırılması, müzakere ve oylaşam aşamasının mahkeme dışında yapılması nedeni ile borçluya önemli ispat külfetleri getirilmesi, kanun hükümlerinin düzenlenmesinde örneğin ara dönemde duran takip ve davaların akibeti gibi bir çok önemli noktada düzenleme yapılmamış oluşu, yönetmeliğin bir çok maddesinin kanun hükümleri ile çelişkide olması ve kanun hükümleri ile yönetmelik arasında kavram farkları olması gibi hususlar yönünden eleştiriye açıktır.
Netice itibari ile Türkiye’de yaşanan finansal krizler ertesinde firmaların mali sektöre, özellikle de bankalara olan borçları İstanbul Yaklaşımı, Anadolu Yaklaşımı ve Uzlaşma Yolu ile Yapılandırma Usulü vasıtasıyla yeniden yapılandırılmaya çalışılmakta, böylelikle firmaların ticari faaliyetlerine devam etmelerine olanak sağlanırken ekonomiye katma değer yaratılmakta ve bu yollar ile bankaların da ayrılan karşılık tutarları vb. yüklerden kurtulmasına olanak sağlanmaktadır.




KAYNAKÇA
  • BALCI Şakir,2007, “22 Soruda Anadolu Yaklaşımı”, İzmir, Güncel Yayıncılık
  • İŞERİ Müge,2004, “Son Finansal Krizler Ertesinde Türkiye’de Bankacılık”, İstanbul, Türkmen Kitapevi
  • UYAR Seçil,2003, “Bankacılık Krizleri”, Ankara, Kendi Yayını
  • AYDEMİR Efrail /ÇAĞLAR Enis , 2007, “Sermaye Şirketleri, Kooperatif ve KOBİ’lerde İflasın Ertelenmesi ve Borçların Yapılandırılması”, Ankara, Gözlem Yayınevi
  • ERTEN Alper Efe, 2006, “Mali Durumu Bozulan Sermaye Şirketlerinin Uzlaşma Yoluyla Yeniden Yapılandırılması”, Ankara, Seçkin Yayınevi
  • MÜFTÜOĞLU M. Tamer , 2002, “Türkiye’de Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Kobiler”, Ankara, Turhan Kitapevi
  • POROY / TEKİNALP / ÇAMOĞLU, 2000, “Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku”, İstanbul, Beta Yayınları
  • KÜÇÜKBIÇAKÇI Ramazan, 2004, “Banka Yeniden Yapılandırma Programları ve Ekonomik Sonuçları”, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Ankara, Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü
  • TUNCALOĞLU Ziya, 2005, Bankacılık Sektörünün Karşılaştığı Riskler ve Bankacılık Krizleri Üzerindeki Etkileri, Uzmanlık Yeterlilik Tezi, Ankara, Bankacılık ve Finansal Kuruluşlar Genel Müdürlüğü
  • DUMAN Koray,2002, Finansal Kriz ve Bankacılık Sektörünün Yeniden Yapılandırılması, Antalya, Akdeniz İ.İ.B.F Dergisi ( 4 ), Sf. 132 – 145
  • TSKB FYYP KOORDİNASYON SEKRETERYASI, 2005, “İstanbul Yaklaşımı - Bir Yeniden Yapılandırma Deneyimi”, İstanbul
  • ÖZTRAK, Senay, “Türkiye’nin Sorunlu Varlıklarla İlgili Çözümlemelerin Hukuki Boyutu”, İstanbul
  • DUVAN Berke, 2001, “Finansal Sistemin Yeniden Yapılandırılması – Tayland Uygulaması “, Ankara, DPT Yıllık Programlar ve Konjonktür Değerlendirme Genel Müdürlüğü Çalışma Raporu : 2001/02
  • MESUTOĞLU Berk, 2001, “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma : Güney Kore Örneği”, Ankara, BDDK MSPD Çalışma Raporları : 2001/01
  • KAYA Yasemin Türker, 2001, “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma : Arjantin Örneği”, Ankara, BDDK MSPD Çalışma Raporları : 2001/02
  • MESUTOĞLU Berk, 2001, Sorunlu Aktiflerin Varlık Yönetimi Şirketlerince Tasfiyesi – Ülke Örnekleri - , Ankara, BDDK MSPD Çalışma Raporları : 2001/03
  • ÇOKAKALI Serdar, 2002 , “Bankacılık Sektöründe Yeniden Yapılandırma : Japonya Örneği”, Ankara, BDDK MSPD Çalışma Raporları : 2002/02
  • ÖZMEN Remzi,2007, “Bankacılık Kanunu”, Ankara, Seçkin Yayınları
  • PEKCANITEZ Hakan / AKKAN Mine / YEŞİLOVA Bilgehan / ERİŞİR Evrim, 2006, “ İcra İflas Kanunu ve İlgili Mevzuat”, Ankara, Yetkin Yayınları
  • POROY / TEKİNALP / ÇAMOĞLU, 2000, “Türk Ticaret Kanunu”, İstanbul, Beta Yayınları























[1] ….Yön. 3/ı “…250 kişiden az yıllık çalışan istihdam eden veya yıllık net satış hasılatı ya da bilanço aktif toplamı yirmi beş milyon Yeni Türk Lirası’nı aşmayan işletmeler”
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Türk Bankacılık Sektöründe Finansal Yeniden Yapılandırma Programları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Fulya Bahadır'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
08-11-2007 - 11:17
(6015 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 3 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (67%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (33%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
16731
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 12 saat 35 dakika 31 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,78 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 162030, Kelime Sayısı : 14415, Boyut : 158,23 Kb.
* 12 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 707
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,27774096 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.