Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Tanınmış Marka Kavramı

Yazan : Gültekin Güney [Yazarla İletişim]
Avukat-İstanbul Ticaret Üniversitesi-Uluslararası Ticaret Hukuku Ve Avrupa Birliği Yüksek Lisans Pro

Makale Özeti
Tanınmış marka kavramı ve tanınmış markanın korunmasına ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler incelenmektedir.




İÇİNDEKİLER
KISALTMALAR....................................... .....................................3
GİRİŞ............................................. ..........................................5

BİRİNCİ BÖLÜM
1.TANINMIŞ MARKA KAVRAMI........................................... .......................................6
1.1GENEL OLARAK............................................ ......................................7
2.TANINMIŞ MARKA KAVRAMI VE TÜRK DOKTRİNİNDE
TANINMIŞ MARKA............................................. ....................................7
3.PARİS SÖZLEŞMESİ ANLAMINDA TANINMIŞ MARKA...............................9
3.1 PARİS SÖZLEŞMESİ........................................ ...............................10
3.2 PARİS SÖZLEŞMESİ ANLAMINDA TANINMIŞ MARKAYA İLİŞKİN GÖRÜŞLER.......................................... .................................11

4. TANINMIŞ MARKA KRİTERLERİ........................................ ............16
5. YARGITAY KARARLARINA GÖRE TANINMIŞ MARKA......................20
İKİNCİ BÖLÜM
6. TANINMIŞ MARKANIN BAŞKA MAL VE HİZMETLERDE KULLANILMASI...................................... ......................................24
6.1 HAKSIZ BİR YARARIN SAĞLANMASI........................................ ......26
6.2 MARKANIN İTİBARINA ZARAR VERİLMESİ....................................26
6.3 MARKANIN AYIRT EDİCİ KARAKTERİNİN ZEDELENMESİ...............28
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
7. TANINMIŞ MARKAYA SAĞLANAN KORUMA BİÇİMLERİ......................................... ...............................................30
7.1 GENEL OLARAK............................................ ................................30
7.2TESCİL ENGELİ OLARAK KORUNMASI......................................... ...30
7.2.1MUTLAK TESCİL ENGELİ OLARAK KORUNMASI............................31
7.2.1.1Markanın Aynısı veya Ayırt edilemeyecek Kadar Benzerinin, Aynı veya Aynı Tür Mallar ve Hizmetler İçin Tesciline Karşı Korunması......................................... .................................................. 31
7.2.1.2. Kötüniyetli Tescile Karşı Korunması......................................... .................................................. .......31
7.2.2. NİSBİ TESCİL ENGELİ OLARAK KORUNMASI......................................... ..............................................32
7.2.3.HÜKÜMSÜZLÜK SEBEBİ OLARAK KORUNMASI..............................33
7.2.4.TECAVÜZ HALİNDE KORUNMASI......................................... ..............................................34

SONUÇ............................................. .................................................. .....35
KAYNAKÇA.......................................... .................................................. .37











GİRİŞ

Toplumun markaya olan güveninin ortadan kalkmasına yol açan sebeplerin başında; toplumda yüksek tanınmışlık düzeyine ulaşan ve belirli bir itibara sahip olan markanın izin alınmaksızın 3.kişilerce kullanımı ve bu uygun olmayan kullanım sonucu markaya olan güvenin sarsılması gelmektedir.
Bu yüzden, Toplumda, yüksek tanınmışlık düzeyi ve itibar sahibi markaların, markanın itibarına ya da ayırt edici gücüne zarar verebilecek nitelikteki kullanımlara karşı, marka hukuku çerçevesinde korunmaları gerekmektedir. Bu sayede büyük emek ve masrafla yaratılan markanın haksız kullanımı ve sömürülmesi engellenebilecektir.
Bu çalışmada tanınmış marka kavramı ve tanınmış markanın korunmasına ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemeler incelenmektedir.

BİRİNCİ BÖLÜM
1. TANINMIŞ MARKA KAVRAMI
1.1 GENEL OLARAK
Belirli mal veya hizmetler için tescil edilmiş bir markanın farklı mal veya hizmetler için tescili mümkündür. Ancak tanınmış markalar bunun istisnasını oluşturmaktadır.
Tanınmış marka kavramı, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'den önce de Türk Hukukuna yabancı bir kavram değildir. Zira, 551 sayılı Markalar Kanunu'nun "Tanınmış Markalar" kenar başlıklı 11. maddesine göre;
" Memleketimizde tescil edilmiş olan dünya veya memleket çapında tanınmış yabancı veya yerli markaların ve benzerlerinin başka emtia ile tescili tanınmış marka sahibinin izni ile mümkündür.
Birinci fıkraya aykırı olarak tescil yapılmış olması halinde, tanınmış marka sahibi ve bu yüzden zarara uğramış olan her ilgili kişi tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde tescilin terkinini talep ve dava edebilir.
Markanın tescilinde suiniyet mevcut ise terkin davası müddete bağlı değildir".
Görüldüğü üzere, Markalar Kanunu'nun 11. maddesine göre Türkiye'de tescil edilmiş1 olup da; dünya veya ülke çapında tanınmış olan markaların sahipleri izin vermediği sürece başka mallar için tescili mümkün olmadığı gibi; her nasılsa tescil edilmiş ise tanınmış marka sahibi ile bu yüzden zarara uğramış olan her ilgili tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde tescilin terkinini talep ve dava edebilmekteydi.
Markalar Kanunu'nun 1. ve 3. maddesi birlikte değerlendirildiğinde hizmet markalarının tescili ve bu Kanun'la korunması mümkün olmadığından, tanınmış hizmet markalarının 11. madde uyarınca farklı hizmetler için korunması olanağı da bulunmamaktaydı. 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile, 551 sayılı Markalar Kanununun 11. maddesine benzer biçimde, tanınmış markalarla ilgili koruma, hem marka tescilinde red için mutlak nedenler (KHK 7/i) ; hem nispi nedenler (KHK 8/IV); dolayısıyla hükümsüzlük halleri [KHK 42/I(b)]; hem de marka tescilinden doğan hakların kapsamı çerçevesinde, marka sahibine sağlanan tekel hakları içerisinde yer almıştır [KHK9/I(c)].
Bu hükümlerde, tanınmış markaya koruma sağlanacağı belirtilmiş olmasına rağmen, gerek ulusal gerekse uluslararası düzenlemelerde tanınmış markanın tanımı bilinçli olarak yapılmamıştır. Bunun nedeni, uygulama ve doktrinde verilen tanınmış markaya ilişkin koşullar ve unsurların tamamının veya bir kısmının şema olarak uygulanması durumunda, kavramın büyük ölçüde daralması veya genişlemesi tehlikesinin bulunmasıdır. O nedenle somut olayın özelliklerine göre, markanın tanınmış olup olmadığının belirlenmesi ve daha geniş korumanın sağlanması mümkün olmalıdır2.
2. TANINMIŞ MARKA KAVRAMI VE TÜRK DOKTRİNİNDE TANINMIŞ MARKA
Tanınmış marka için birçok terim kullanılmaktadır. Maruf marka, tanınmış marka, iyi tanınan marka, dünyaca tanınan marka, uluslararası tanınan markalar.
Tanınmış marka genellikle kanunlarda tanımlanmamıştır. Bunun sebebi, tanınmış markanın her somut olaya göre farklılık göstermesi ve önceden belirlenmiş kriterlere uymamasıdır. Tanınmış marka için, mahkemeler ve doktrin tarafından bazı unsurlar tespit edilmiş ve kriterler ortaya konmuştur. Ancak bunlar arasında bir birlik olduğu söylenemez. 556 sayılı KHK'de de tanınmış markanın tanımı verilmemiştir. Bunun yanında KHK'de 7/1. maddesinin (i) bendinde " Paris Sözleşmesi'nin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markalar" denilmiş; 8/4 hükmünde ise "markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi" ibareleri kullanılmıştır.
Tanınmış marka için çeşitli terimler tercih edildiği gibi, markanın tanınmışlık derecesine göre de sınıflandırma yapılmakta ve buna göre de farklı terimler kullanılmaktadır. Bir marka kullanılmakla ayırt edici nitelik kazanır; giderek markanın ayırt edicilik niteliği artar ve mal ile marka özdeşleşebilir. Normal bir marka, belirli bir çevre ve bölge içinde tanınırsa "maruf marka"; tanınma yurt düzeyi veya yurt dışına taşarsa, "umumen malum marka", "toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış marka", "çok tanınmış marka", "uluslararası marka", "dünya markası" olarak adlandırılır3.

Maruf markadan söz edebilmek için, markanın Türkiye'de kullanılması ve bu nedenle bilinmesi gerekirken, Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış markanın Türkiye'de kullanılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Ayrıca Paris Sözleşmesi 1. mükerrer 6. maddesi anlamında tanınmış markanın ilgili toplumsal çevrenin büyük bir bölümünde bilinmesi gerekir. Maruf marka, tanınmış markadan da farklıdır. Zira, maruf marka, Türkiye'de veya Türkiye'nin bir bölgesinde tanınmış olabilir. Bu açıdan yöresel bir marka da, maruf marka kabul edilebilir4. Bu anlamda markanın bilinmesi, coğrafi bölge yönünden sınırlı olabileceği gibi, yine sınırlı bir ticari çevrede veya alıcı çevresinde bilinen marka da olabilir. Buna karşılık tanınmış markanın, Türkiye çapında ve ilgili toplumsal çevrenin büyük bir bölümünde bilinmesi; bunun yanında niteliksel unsur olarak belirli bir itibara da sahip olması gerekmektedir5.
Yasaman, markalar arasında "tanınmış marka" kategorisinin belirmiş olması ve önem kazanmasının nedenlerini 3 grupta toplamaktadır6. Bunlardan ilki, dünya ticaretinin şimdiye kadar görmediğimiz oranda genişlemesi, hız ve yoğunluk kazanmasıdır. Bu olay, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra başlamıştır. Ulaşım vasıtaları büyük miktarların nakline imkan verirken üreticiler yabancı tüketicileri de göz önünde tutarak üretimlerini planlamaktadırlar. İkinci neden ise, çağdaş ekonominin artık seri üretim olgusuna dayanmasıdır. Sınai ve teknik alanda gözle görülür bir standartlaşmaya gidilmiştir. Üretici bundan dolayı mamullerini popüler hale getirerek mümkün olduğu kadar geniş bir müşteri çevresine yaymaya çalışmaktadır. Üçüncü neden de, reklamcılığın günümüzde ulaştığı etkidir. Reklam yolu ile mamuller kolaylıkla tanınmakta ve geniş halk kitlelerine ulaşmaktadır. Buna çağımızdaki iletişim ağının gelişmiş olmasını da eklemek gerekir. Görsel ve yazılı medyanın ulaştığı önem ile internetin insanların günlük hayatına girmesi bilgi akışını yaygınlaştırmaktadır.
Arkan, " Marka Hukuku" adlı eserinde tanınmış marka ile ilgili olarak şu fikirleri ileri sürmüştür7:
"Tanınmış markadan söz edilebilmesi için reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş bir markanın, sadece o markayı taşıyan mal ya da hizmetlerle ilgili çevre içinde değil bu çevre dışında, o mal ya da hizmetle ilgisi olmayan kişilerce de bilinmesi gerekir".
Arkan, "Ticari İşletme Hukuku" adlı eserinde tanınmış marka ile ilgili olarak şu tanımı vermektedir8:
"Tanınmış marka, sadece ilgili tacirler ya da malın alıcıları tarafından değil o malla ilgisi olmayanlar tarafından da bilinen markalardır. Bu tür markalar, tescilli bulundukları mal ve hizmetlerin kapsamını aşmışlar ve başlı başına bir kalite sembolü olarak reklam aracı haline gelmişlerdir".
Poroy/Yasaman, "Ticari İşletme Hukuku" adlı eserlerinde tanınmış marka için şu tanımı vermektedirler9:
"Markanın ilgili tacirler ya da o malın alıcıları değil, bu mal ile ilgili olmayanlar tarafından da bilinmesi halinde tanınmış markadan bahsedilebilir. Tanınmış marka, maruf marka karşısında daha kapsamlı, ekonomik yönden daha önemli bir kavram olarak karşımıza çıkar. Bir markanın tanınmış olduğunu söyleyebilmek için, markanın konulduğu mamülün birdenbire düşünmeden ve bir hatıranın yardımı ile hatırlanmadan, refleks halinde düşünülmesi gerekir. Genellikle tüketicinin zihninde bir fikir uyandıran marka tanınmışlık derecesine ulaşmış demektir. Örneğin "Murat" Türkiye'de, "Mercedes" bütün dünyada otomobil markasını ifade eder".
Doktrinde Nomer, İsviçre Federal Mahkemesi'nin 24 Mart 1998 tarihli "Nike" markası ile ilgili kararı ve İsviçre Markalar Kanunu'nun gerekçesi ile beraber, tanınmış markanın şu özelliklerini saymaktadır10:
"a) Markanın üstün bir ticari değere sahip olması, b) Markanın sahip olduğu reklam gücünün sadece kendi geleneksel mal ve hizmetlerin değil, başka mal ve hizmetlerin pazarlanmasına da elverişli olması, c) Markanın sadece kendi mal ve hizmetlerinin alıcıları tarafından değil, bunlar dışında da geniş bir halk kitlesi tarafından da tanınması ve d) Markanın aynısının piyasada kullanılıyor olması".





3. PARİS SÖZLEŞMESİ ANLAMINDA TANINMIŞ MARKA
3.1. PARİS SÖZLEŞMESİ
1883 yılında 11 ülke arasında sınai mülkiyetin uluslararası korunması amacıyla Paris sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşmenin konusu markaların yanında patentler, faydalı modeller, sınai resim ve modeller, ticaret ünvanları, coğrafi ad ve işaretler ve haksız rekabettir. Bu anlaşma çeşitli tarihlerde değişikliğe uğramıştır.( 1900 Brüksel, 1911 Washington, 1925 La Haye, 1934 Londra, 1958 Lisbon, ve 1967 Stocholm). Türkiye, Lozan Anlaşması'nda bu anlaşmayı kabul edeceğini taahhüt etmiş ve 1925 yılında Paris Sözleşmesine dahil olmuştur.
Paris Sözleşmesi ile sözleşmeye katılan ülkeler tüzel kişiliği haiz bir birlik oluşturmuşlardır. Bu birliğin organları (genel kurul, yürütme komitesi, ulusal büro, revizyon komitesi) ile uyuşmazlıkları çözmeye yetkili uluslararası mahkemesi vardır. Birlik ülkelerinden her birinin vatandaşları, diğer bütün birlik ülkelerinin sınai mülkiyetin korunmasıyla ilgili kanunların vatandaşlara tanıdığı veya ilerde tanıyacağı menfaatlerden, bu Anlaşma ile öngörülmüş haklara zarar vermemek kaydıyla istifade ederler. Haklarına gelecek her türlü tecavüze karşı o ülke vatandaşlarına konmuş şekil ve şartları yerine getirmek kaydıyla onların sahip olduğu aynı korumaya sahip olacaklar ve aynı kanuni yollara başvurabileceklerdir. Bunun için korunmanın istendiği ülkelerde ikametgah veya müesseseye sahip olma şartı aranmaz.
Bu duruma göre davacı yabancı tüzel kişi, Türkiye'de 556 sayılı KHK kapsamından yararlanabilecek ve bir Türk vatandaşının sahip olduğu aynı haklara sahip olabilecektir. Anlaşmaya dahil bir ülkede usulüne uygun olarak tescil edilmiş olan marka, diğer üye devletlerde de aynen tevdie kabul edilecek ve korunacaktır.
Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinde şu hüküm yer almaktadır:
"Birlik ülkeleri tescilin talep edildiği ülkenin yetkili makamları tarafından söz konusu ülkede bu Sözleşmeden yararlanacağı kabul edilen bir şahsa ait olduğu aynı veya benzer ürünlerde kullanıldığı herkesçe bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meydan verebilecek surette örneğini, taklidini veya tercümesini yapan bir fabrika veya ticaret markasının tescilini gerek ülke mevzuatı müsait olduğu takdirde doğrudan doğruya, gerek ilgilinin isteği üzerine red veya hükümsüz kılmayı taahhüt ederler".
Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre, menşe ülkede usulüne uygun tescil edilmiş olan marka, diğer üye devletlerde de aynen tevdie kabul edilecek ve korunacaktır. Bu markanın tescili, ancak işaretin korumanın talep edildiği ülkede üçüncü kişilerin kazanılmış haklarına zarar vermesi, ayırım gücünden yoksun olması, ahlak ve adaba aykırı olması ve halkı aldatıcı nitelikte olması şartıyla red olunabilir. Üye ülkeler, tanınmış markaların, bir başkası adına tescilini önlemeyi de kabul etmişlerdir (6. madde 1. mükerrer)11

556 sayılı KHK'nin 3. maddesinde bu düzenlemeden yararlanacak kişiler tanımlanmıştır. Buna göre, TC sınırları içinde ikametgahı olan veya sınai ya da ticari faaliyeti bulunan gerçek veya tüzel kişiler ile veya Paris Sözleşmesi yahut Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması hükümleri dahilinde başvuru hakkına sahip kişiler KHK'nin kapsamı içinde mütalaa edilirler.
Bunun gibi KHK'nin 4. maddesine göre Türkiye'nin kabul ettiği uluslararası anlaşmalardaki hükümler 556 sayılı KHK'nin hükümlerinden daha avantajlı ise, yukarıda belirtilen kişiler bunun uygulanmasını talep edebilirler.
556 sayılı KHK'nin 7. maddesinin (ı) bendine göre Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış marka, marka tescilinde mutlak red sebepleri arasında sayılmıştır. Tescilde mutlak red sebebi olarak belirtilmesine rağmen tescil gerçekleşmişse, tanınmış marka sahibi KHK'nin 42. maddesine göre markanın hükümsüzlüğünü tescilden itibaren 5 yıl içinde isteyebilir. Markanın tescilinde kötü niyet varsa, iptal davası süreye bağlı değildir.
Buradaki sorun, Paris Sözleşmesine göre tanınmış markanın nitelendirilmesidir.
3.2. PARİS SÖZLEŞMESİ ANLAMINDA TANINMIŞ MARKAYA İLİŞKİN GÖRÜŞLER
Yasaman'a göre Paris Sözleşmesi'nın 1. mükerrer 6. maddesine göre "umumen malum marka" belli bir ülkede tescil edilip, korunma istenen ülkede de yetkili makamlar veya malla ilgili çevreler tarafından tanınan markalardır12. Paris Anlaşması'nda kastedilen marka " maruf marka" veya "dünyaca tanınmış" marka değildir. "Maruf marka", belli bir çevrede tanınan ve bu çevreyi aşamayan markaları ifade eder. Buna karşılık "dünyaca tanınmış marka" markanın konulduğu ürün veya hizmetle ilgili olsun veya olmasın büyük kitleler tarafından tanınan markadır. Bu marka doğrudan doğruya insanın aklına gelir ve marka eşyayı çağrıştırır.
Doktrinde, Paris Sözleşmesi'ndeki "umumen malum marka" dünyaca tanınmış marka olarak anlaşılmaktadır. Tekinalp, Paris Sözleşmesi'ne üye devletlerde tanınan ya da bazılarında bilinen markaları "tanınmış marka" olarak kabul etmektedir. Arkan da aynı fikirde olup, eserlerinde markanın koruma istenilen ülkede o mal veya hizmetle ilgili çevrenin büyük bir kesimince bilinmesinin Paris Sözleşmesi'nin 6. maddesinin uygulanması için yeterli olacağını savunmaktadır.
Tekinalp, "tanınmış marka"nın ne Paris Sözleşmesi'nde ne de KHK'de tanımlanmadığını ve bu kavramın şu şekilde anlaşılması gerektiğini ifade etmektedir:
"Bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunmuş markalar değil, dünya çapında olmasa bile,yurtiçi ve yurtdışında ilgili çevrelerce bilinen Paris Sözleşmesi'ne üye devletlerden birinin vatandaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar kastedilmiştir. "Tanınmış marka" ile "dünya markası" farklı kavramlardır. Dünya markası, dünyada tanınan, ait olduğu mal veya hizmet bütün dünyada satılan, satılmasa bile bilinen markadır"13.
Tekinalp, "Yeni Marka Hukukunda Tescil İlkesi ve Tescilsiz İşaretlerin Hukuki Durumu" adlı makalesinde14, tanınmış marka ile Paris Sözleşmesi'nde belirtilen markanın farklı kavramlar olduğunu ileri sürmekte ve şu ifadeleri kullanmaktadır:
"Bu kavramla, bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde bilinen veya yerleşmiş olan markalar değil, dünya çapında olmasa bile yurtiçi veya yurtdışında tanınmış, Paris Sözleşmesi'ne üye devletlerinin birinin vatandaşına veya o ülkelerden birinde mukim ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar kastedilmiştir. Tanınmış marka ile dünya markası kastedilmemiştir...Alman doktrininde Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka için bu sözleşme de kullanılan kelimeye de yer verilerek "umumen/herkesçe tanınan markalar (notorisch bekannte Marken) deyimi kullanılır. Umumen tanınan marka 1994 tarihli Alman Markalar ve Diğer İşaretlerin Korunmasına ilişkin Kanunu n 9.1 Nr. 3 ve 14.2 Nr. 3'de yer alan ve AET'nin 89/104 sayılı Yönergesinin 4.4 (a) maddesinden gelen "tanınmış marka"dan da farklı olup sonuncusu AT'a üye bir ülkede maruf hale gelmiş bulunan markayı ifade etmektedir
Tekinalp, üye ülkelerde ve Türkiye'de tanınan bir markanın, ait olduğu mal Türkiye'de satılmıyor veya hizmet Türkiye'de arz edilmiyorsa dahi, Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış sayılması gerektiğini savunmuştur. Markanın Türkiye'de tescilinin ve kullanılmasının gerekli olmadığını ileri sürmüştür15:
"Üye ülkelerde ve Türkiye'de tanınan, fakat ait olduğu mal Türkiye'de satılmayan veya söz konusu hizmetin Türkiye'de arz edilmediği markalar da Paris Sözleşmesi anlamında tanınmıştır".
Ergün'e göre, Paris Sözleşmesi'nin 6. maddesi açısından markanın Sözleşme hükümlerinden yararlanan bir kişiye ait olduğunun Türkiye'de o mal ya da hizmetle ilgili çevrenin büyük kesimince bilinmesi yeterlidir16.
Arkan, bu konuda şu fikirleri ileri sürmüştür17:
"Paris Konvansiyonu'nun 6. maddesi açısından, markanın Konvansiyon hükümlerinden yararlanan bir kişiye ait olduğunun Türkiye'de o mal yada hizmetle ilgili çevrenin büyük bir kesimince bilinmesi yeterlidir. Oysa, Tanınmış markadan söz edilebilmesi için reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline gelmiş bir markanın, sadece o markayı taşıyan mal yada hizmetlerle ilgili çevre içinde değil bu çevre dışında, o mal ya da hizmetle ilgisi olmayan kişilerce de bilinmesi gerekir".
Arkan, Paris Sözleşmesi'nin birinci mükerrer 6. maddesindeki markayı umumen malum olan marka olarak çevirmekte ve tanınmış marka ile ayrım yapmaktadır. Paris Sözleşmesi kapsamına giren markanın dünya çapında tanınmış marka olmasının gerekmediği gibi, Türkiye'de fiilen kullanılmasına gerek olmadığını ileri sürmüş; Paris Sözleşmesi'nin bu hükmü açısından önemli olan hususun, tescilin talep edildiği devletin yetkili makamının markanın tanınmış olduğunu bizzat bilmesinin değil, markanın ilgili çevre içinde tanınmış olduğu hakkında bilgi sahibi olmasının arandığını belirtmiştir18.
Ocak, " Markalarda Tescilin Sağladığı Korumanın Kapsamı" adlı makalesinde19 şu görüşü ileri sürmektedir:
"Burada sözü edilen markanın Türkiye'de kullanılmış olması gerekmez ise de, Türkiye'de biliniyor olması gerekir. Tanınmış marka kavramı meydana getirilmesindeki amaç, bu markaların tamamen farklı mal veya hizmetlerde de kullanılmasını yasaklamak ve böylece daha geniş bir koruma imkanı getirmek olup; 556 sayılı KHK'de de, hem tanınmış malların hem de açıkça tanınmış hizmetlerin korunması öngörülmüş, bunun yanı sıra koruma tamamen farklı mal veya hizmetleri de kapsayacak şekilde geniş tutularak mutlak koruma sağlanmıştır".
Taylan, Bir markanın anılan Sözleşme anlamında tanınmış olarak kabul edilebilmesi için sadece ilgili çevrede tanınmış olmasının yeterli sayılamayacağı, markanın herkesçe bilinmesi gerektiği düşüncesindedir. Tanınmış marka ile ilgili olarak şu şekilde bir açıklama getirmektedir:
". 556 sayılı KHK'deki "tanınmış marka" mutlak red nedeninin söz konusu olabilmesi için Türkiye'de herkes tarafından bilinen bir marka olmalıdır. Yurtdışında tanınan fakat ülkemizde tanınmayan bir marka (i) bendi anlamında tanınmış bir marka olarak kabul edilemez. Buna karşılık sadece Türkiye'de tanınan bir marka anılan bendin koruması altındadır. Türkiye'de tanınan bir marka Paris sözleşmesine üye ülkelerden birinde korunuyorsa, markayı taşıyan mal veya hizmet Türkiye'de arz edilmemiş olsa dahi bu bentteki korumadan yararlanacaktır20".

Camcı'da tanınmış marka niteliğinin tespitinde yabancı markanın Türkiye dışındaki tanınmışlığından çok Türkiye içindeki tanınmışlığını esas almak gerektiğini, yabancı marka sahibi firmanın kaybının, Türkiye'deki tanınmışlığı ve satışlarıyla doğru orantılı olduğunu, fakat markanın Türkiye'de bilinmesinin yeterli olduğunu ve Türkiye'de kullanılmış olması şartının aranmaması gerektiğini ifade etmiştir21
Doktrinde ve yargıda tam bir netliğe kavuşmayan tanınmış markanın, toplumun önemli bir kesiminde belirli mal ve hizmetlere ilişkin çağrıştırma yapacak anlamda "bilinen bir marka" olarak tanımlanabileceğini belirten Oytaç'ın makalesinde22 şu tespitlere de yer verilmiştir:
"Tanınmış Marka kavramı gerçekte Paris Sözleşmesi'nin 6. maddesi bağlamında ve tescil edilmemiş olmakla birlikte pazarda çok tanınan markların sahiplerini, aynı markanın sonraları başkaları tarafından da tescil edilmesini önleme suretiyle koruma sağlamak üzere geliştirilmiştir. Bu kuralın uygulanması, marka üzerinde hak elde etmenin ancak tescil yoluyla oluştuğu yargı çevreleri için, özellikle önem taşımaktadır. Türkiye'nin Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması ve dolayısıyla ekleri GATT ve TRİPS, 1995 yılı itibariyle uluslararası sistem Türkiye içinde bağlayıcıdır".
Eyüboğlu, bir makalesinde23 tanınmış markayı şu şekilde ifade etmiştir:
"Ülkede geniş bir dağıtım ağına sahip olan, ait olduğu sektörde iyi bilinen ve bu bilinmişliği promosyon yoluyla kazanan markalar tanınmış markalar olarak değerlendirilebilecektir. Bir markanın tanınmış marka olarak kabulü için açıklanan bu kriterlere sahip olması ve en azından o markanın kullanıldığı emtiaları tüketen orta düzeydeki tüketiciler açısından tanınması, yani emtia ile özdeşleşmiş olması veya o emtia söylendiğinde akla o markanın gelmesi gerekmektedir".
Dirikkan, Paris Sözleşmesinde tanımlanan marka ile tanınmış markanın farklı kavramlar olduğunu savunmaktadır. Bu konuda şu görüşlere yer vermiştir24:
"Paris Sözleşmesi 1. mükerrer 6.maddesinin uygulama alanı, farklı mal ve hizmetler için de korumanın sağlanması gerektiği şeklinde genişletilmiş; ancak sadece niceliksel bir değer ifade eden, markanın bilinmesi dışında özel bir itibara sahip olmasının gerekli olduğundan söz edilmemiştir. Dolayısıyla mevcut hükümler çerçevesinde, Paris Sözleşmesi'nin 1. mükerrer 6. maddesinde öngörülen herkes tarafından bilinen markada niceliksel kriter esas olduğundan, tanınmış markadan farklı bir kavram söz konusudur. Bu nedenle, Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış bir markanın varlığını kabul için, bu markanın iyi şöhrete sahip olması, belirli bir itibarının bulunması şeklindeki niteliksel koşulun aranmaması gerektiği açıktır. Paris Sözleşmesi'nde niteliksel unsurdan söz edilmediğinden, sadece markanın büyük ölçüde bilinmesi yeterli kabul edilmelidir. Hükmün lafzından hareketle herkes tarafından bilinen marka, korumanın talep edildiği ülkedeki ilgili toplumsal çevrenin, markanın, Paris Sözleşmesi'nden yararlanan bir kişi tarafından belirli mallar için kullanıldığı konusunda genel bir bilgisinin bulunduğu markalardır".
Yasaman'a göre,
"Paris Sözleşmesinin amacı, bir ülkede tanınmış bir markadan, o ülkede veya başka bir ülkede haksız olarak yararlanılmasını önlemektir25. Bir ülkede veya birden fazla bir ülkede tanınmış bir markayı bir zaruret olmaksızın alıp, kendi ülkesinde tescil ettiren kişinin korunması, uluslararası ticarette kabul edilebilecek bir durum değildir. Nitekim TRIPS'te açıkça, tanınmışlığın ilgili sektörde tanınmışlık olarak anlaşılması gerektiği belirtilmiştir(m.16). Bu hale göre, Paris Anlaşması'nın uygulamasında, " tanınmış marka " statüsünün kazanılması bakımından, koruma talep edilen ülke sınırları içerisinde, o malla ilgili çevrenin söz konusu markayı tanımasının yeterli olacağını kabul etmek gerekir. Hatta İsviçre Federal Mahkemesi, "Yeni Rakı" davasında, haklı olarak, markanın tescil edildiği ülkede tanınmış olması halinde, koruma istenilen ülkede tanınmasına gerek olmadığı görüşüne varmıştır".

4. TANINMIŞ MARKA KRİTERLERİ
Bir markanın tanınmış olarak kabul edilebilmesi için doktrin ve mahkemeler bazı kriterler tespit etmiştir. Bu kriterlerden belki de en önemlisi ve belirleyicisi, bir markanın menşe ülkesinin dışında da tescil ettirilmesidir. Bir markanın, kendi ülkesinden başka ülkelerde de tescil ettirilmesi, ekonomik gücünün arttığı, bu markalı ürünlerin bu ülkelerde de pazarlandığı ve markanın daha büyük kitlelere hitap etmesi anlamına gelir ve markanın birden çok ülkede ya da uluslararası kuruluşlar nezdinde tescil ettirilmesi, o markanın tanınmışlığına delalet eder.
Markanın tanınmışlığı sadece tescillerin fazlalığı ile belirlenmemektedir. Bunların dışında da bazı kriterler vardır. Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı yayınladığı bir tavsiye kararında tanınmış markalar için bazı kriterler tespit etmiştir.
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı tarafından 120 üye ülkenin katılımı ile, 1995 yılından başlayarak 14-16 Temmuz 1999 tarihine kadar geçen süreç içerisinde gerçekleştirilen seri toplantılar sonrasında 20-29 Eylül 1999 tarihinde yapılan Yönetim Birimleri toplantısında


A/34/13 no'lu doküman taraf ülkelerce benimsenmiştir. Bu doküman kapsamında WIPO'ya taraf 120 ülke özetle26.;
"1-a) Taraf ülkelerin idari yada yargı açısından yetkili kuruluşlarının, herhangi bir markanın tanınmış marka olmasına karar verirken, markanın tanınmasına( bilinmesine) destek olan her durumu dikkate alacakları,
1-b) taraf ülkelerin idari yada yargı açısından yetkili kuruluşlarının, herhangi bir markanın tanınmış marka olmasına karar verirken bunlarla sınırlı olmamak üzere
* Halk arasında ilgili sektörde söz konusu markanın bilinme ya da tanınma derecesi
* Söz konusu markanın kullanım süresi, derecesi ve coğrafi bölgesini
* Söz konusu markanın uygulandığı ürün yada hizmetlerin fuar veya sergilerdeki tanıtımları, reklam ve sunumlarının süresi, derecesi ve coğrafi bölgesini,
* Söz konusu markanın tanınması yada kullanımını etkileyen başka tescillerin ve /veya tescil başvurularının süresi ve coğrafi bölgesini,
* Söz konusu markanın haklarının etkili korunmasının kayıtları ve özellikle taraf ülkelerin idari yada yargı açısından yetkili kuruluşlarının markayı tanınmış marka olarak tanımalarının derecesini,
* Marka ile özdeşleşen değeri dikkate alacaklarını benimsemiştir."
Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı'nın 20-29 Eylül 1999 tarihinde yapılan Yönetim Birimleri toplantısında ayrıca;
"1-c) Herhangi bir markanın tanınmış olup olmadığına karar verecek olan yetkili otoritelere bir rehber ya da yardımcı olmak üzere yukarıda sayılan faktörlerin; önkoşullar olmadığı, bazı durumlarda tümünün bazı durumlarda da bir kısmının yeterli olduğu, kimi durumlarda ise yukarda sayılanların hiçbirinin değerlendirilmeyip bunların dışındaki etkenlerin değerlendirilerek tanınmışlık kararı verilebileceği, bu tür ek etmenlerin tek başına ya da yukarıda sayılanların bir veya birkaçı ile birlikte dikkate alınabileceği benimsenmiştir."



WİPO tarafından benimsenen doküman, "ilgili sektör" tanımını ise;
2-a) "İlgili sektör; bunlarla sınırlı olmamak üzere;
aa-Markanın uygulandığı mal ya da hizmetlerin gerçek ya da potansiyel tüketicileri,
bb-Markanın uygulandığı mal ya da hizmetlerin dağıtım kanallarındaki görevli kişiler,
cc-Markanın uygulandığı mal ya da hizmetlerle ilgili olan iş çevreleridir."
b) Marka, bir üye Devletin en az bir ilgili sektörünce tanınmış olarak kararlaştırılmışsa, marka üye ülke tarafından tanınmış olarak kabullenilecektir.
c) Marka, bir üye ülkenin en az bir ilgili sektörünce bilinir olarak kararlaştırılmışsa, marka üye Devlet tarafından tanınmış olarak kabul edilebilir.
d) Bir üye devlet, bir marka o üye Devletin herhangi bir kesiminde tanınmış olmasa veya üye Devlet alt paragraf (c) yi uyguladığı takdirde, bilinmese bile, bir markanın tanınmış olduğunu kararlaştırabilir.
Şeklinde açıklamaktadır.
Oytaç bu yasal düzenlemeler ışığı altında TRIPS sözleşmesi gereğince herhangi bir sözleşme tarafı devlette ve dolayısıyla Türkiye'de (ayrıca getirilmiş farklı yasal düzenleme bulunmamaktaysa) bir markanın tanınmış kabul edilebilmesi için en az bir ilgili kesimde tanınmışlığının kararlaştırılmasının gerektiğini, yani tanınmışlığın iddia edildiği en az bir sektörde TPE yada olaya el koyan mahkemece gerekli araştırmalar (kamuoyu araştırması, o sektörle ilgili özel veya kamu kuruluşlarından istenecek bilgi, bu konuda uzman sayılacak kişilerin tanık beyanları v.s.) yaptırılarak ve ancak ondan sonra tanınmış marka kararı verilebileceğini belirtmektedir27. Ve eğer devletçe getirilmiş aksine bir yasal düzenleme varsa yani herhangi bir markanın tanınmış marka olarak kabul edilebilmesi için, tanınmışlık savının yöneltildiği ülkede tanınmış olması veya hatta bilinmesi bile gerekmeksizin, başka ülkelerde tanınan ya da sadece bilinen bir markanın Türkiye'de de tanınmış marka statüsüne alınmasının mahkemece veya TPE'ce kararlaştırılabileceğini, pek çok ülkede tescil edilmiş olmakla birlikte yasa ile bu tür markalara tanınmışlık verileceğine ilişkin bir hüküm yoksa bir markaya tanınmışlığın de facto (fiilen) verilemeyeceğini ifade etmektedir.
Oytaç şayet markanın Türkiye'de ilgili ticaret kesiminde tanınmış olmasa bile Paris Sözleşmesine taraf veya karşılıklılık esasına göre sözleşmenin uygulanabilir olduğu yabancı ülkelerde tanınmışlık statüsü tanınan markalara tanınmışlık verileceğine ilişkin devletçe getirilmiş bir yasal düzenleme yoksa, o takdirde Paris ve TRİPS Sözleşmelerinin ışığı altında Türkiye'de yürürlükte olan 556 sayılı KHK kurallarına uygun olarak Türkiye'de ilgili sektörde tanınmışlığı belirlenmeyen bir markaya- Tanınmışlık Statüsünün" mahkemelerce verilemeyeceğini savunmakta ve tanınmışlık savının yani " bir markanın çok sayıda yabancı devlette tescilli olmasına bakıp, Türkiye'de de (de facto) tanınmış sayılacağı görüşüne katılmadığını açık bir şekilde ifade etmektedir.
Yargıtay'ın markanın birden çok ülkede tescilli olmasını tanınmış marka için yeterli görmesinin bazen yanıltıcı olabileceği görüşü Oytaç'la paralel olarak doktrinde de belirtilmektedir28
Bir markanın tanınmış sayılabilmesi için markanın konulduğu malın veya hizmetin yöneldiği tüketici çevresinde veya ilgili sektörde tanınması yeterlidir.
Tanınmış markadan söz edebilmek için markanın niceliksel unsuru itibariyle belirli bir tanınmışlık derecesine ulaşması; niteliksel unsuru itibariyle ise, iyi şöhret anlamında itibara sahip olması gerekir29. Tanınmış markayı belirlemede göz önünde tutulması gereken husus, markanın hedef kitlesidir. Bazı markalar, ürünün niteliği gereği bütün toplumu veya geniş toplum çevresini ilgilendirebilirken bunun karşısında bazı ürünler özel kişilere veya meslek gruplarına hitap eder. Ülke çapında veya kişiler bazında ya da meslek grupları çevresinde bir markanın tanınmış sayılabilmesi için doktrinde bazı oranlar ortaya atılmış; markanın tanınmışlık derecesine ilişkin çeşitli görüşler ortaya konmuştur30.
Bazı ürünlerin alıcıları belli kişi grupları olabilir. Spastik hastaların kullandıkları tekerlekli sandalyeler; duyma engelliler için üretilmiş işitme cihazları sadece bu kişileri ilgilendirir. Bunun gibi, resim fırça ve boyaları ressamları ilgilendirir31. Bu bağlamda markanın tanınmışlığının söz konusu ilgililer grubu nazara alınarak tespiti gerekir. Tanınmışlık oranı bütün toplum değil, bu ilgili grup nazara alınarak belirlenir32. Bir ülkede yaşayan herkes, her tür mal ve hizmetle ile ilgilenmediğinden, ilgisiz grupların tanınmışlık kavramının belirlenmesinde dikkate alınması uygun değildir.
Avrupa Topluluğu Adalet Divanı kararlarında da aynı ilkeler geçerlidir. Dirikkan'ın incelediği General Motors/Yplon Sa kararında, markanın tanınmışlık derecesinin belirlenmesinde, markanın hitap ettiği çevrenin esas alınması gerektiği; bu çevrenin markanın kullanıldığı ürünün türüne göre geniş bir topluluk veya özel bir grup olabileceği, ancak markanın tanınmışlığını belirlemede, peşinen muhatap çevrenin belirli bir yüzdesi tarafından bilinmesi şeklinde bir kriterin kabul edilemeyeceği; bu açıdan muhatap çevrenin önemli bir bölümü tarafından bilinmesinin, markanın tanınmışlığı için yeterli görüleceği; muhatap çevrenin önemli bir bölümünden ne anlaşılması gerektiği ve tanınmışlığı, özellikle markanın pazar payı, kullanım yoğunluğu, coğrafi genişliği ve süresinin de dahil olduğu bazı koşulların yardımı ile tespit edileceği belirtilmiştir33.

5. YARGITAY KARARLARINA GÖRE TANINMIŞ MARKA
Türk Yargıtay'ının yerleşik içtihatlarında, uluslararası hukuka uygun yorumlar yapılmakta ve Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinin uygulamasında tanınmış marka, belli bir kesim veya ilgili çevrede tanınmışlık olarak anlaşılmakta ve uygulanmaktadır:
Yargıtay 11. HD'sinin 24.03.2003 tarihli kararında tanınmış marka için şu tanım verilmiştir:
"Tanınmış marka, bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan çağrışımdır"34
Aynı kararda şu görüşlere de yer verilmiştir;
"Tanınmış marka kavramı ile, bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunmuş markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurtiçi veya yurtdışında ilgili çevrelerce bilinen Paris Sözleşmesi'ne üye devletlerden birinin vatandaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar kastedildiği "
anlaşılmalıdır.

Yargıtay 11. HD'sinin 29.01.1999 tarih ve E. 1998/5372, K. 1999/256 sayılı kararı önemli bir karardır35:
"Dava konusu olayda da davacı markası, davalıdan önce Paris Sözleşmesini dahil bulunan Kore'de sicile tescil ettirilmiş bulunduğuna göre, yine ilke olarak davacı markası aynı sözleşmeyi imzalamış bulunan Türkiye'de 556 sayılı KHK'nin 3. maddesi anlamında koruma altında bulunmaktadır. Dava konusu olay açısından KHK'nin 8/3 maddesinde de tescilsiz dahi olsa bir işaret veya bir markanın ticari hayatta kullanılması şartı ile daha sonra aynı markanın tescil edilmesine itiraz ve dolayısıyla aynı Kararname'nin 42/b maddesine dayalı hükümsüzlük iddiasında bulunabilme imkanı tanınmış bulunmaktadır. Nitekim, doktrinde de bu görüş benimsenmiş bulunmaktadır. Davacı markasının Kararnamenin 25. maddesinde öngörülen süre içerisinde Türkiye'de tescil yönünden rüçhan hakkını kaybetmiş olması, koşulları oluşan bu düzenleme açısından haklarını ileri sürmesine bir engel teşkil etmemesi gerekir.
Bütün bunların dışında davalının, davacı tarafından markasını taşıyan saatlerin yine bir marka adı altında davacıdan (Kore'den) ithal edilip Türkiye'de pazarladıktan ve bu saatlerin ithalinin ve dolayısıyla Türkiye'deki satış yetkisinin elinden alınması sebebiyle bu markayı iltibasa meydan verebilecek şekilde kendi adına tescil ettirmesi hukukun temel ilkelerinden olan MK'nun 2. maddesinde yer alan iyiniyet kuralları çerçevesinde hareket etme yükümlülüğüne de ters düşmekte olduğundan hukuken himayesi mümkün görülmemiştir".
Arkan,Türkiye'de marka tescil ettirmek hakkına sahip olan devletlerin Türkiye'de mukim olmayan ve işyeri bulunmayan vatandaşlarının tescil edilen markanın aynı eşyalar için kullanıldığını ve kendi kullanımının tescil ettirenden önce olduğunu ve markasını Türkiye'de öncelikle piyasaya sürerek tanıttığını ispat etmek kaydıyla, 8. madde hükümlerine göre dava hakkına sahip olması gerektiğini yazmıştır36. Yukarıda bahsettiğimiz davada da Yargıtay, Türkiye'de tescilsiz olan ve fakat Türkiye'de tescilli markadan daha önce piyasaya sürülmüş bulunan markanın, 42. maddeye dayanarak tescilli markanın hükümsüzlüğü isteyebileceğini kabul etmiştir.
Yargıtay 11. HD'sinin 23.06.2000 tarihli ve E. 2000/5459, K. 2000/5902 sayılı kararında, bir markanın birden çok ülkede tescil ettirilmesi halinde Türkiye'de otomatikman tanınmış marka statüsünü kazanacağı ve tanınmanın ilgili çevre bakımından araştırılması gerektiği hükme bağlanmıştır. Karar şu şekildedir:
"...davacının " The Cockpit" markasını başta ABD olmak üzere Almanya, Kanada, Japonya, Romanya, Avusturya, Hollanda, Danimarka, Yunanistan, Macaristan, İngiltere, Polonya, Norveç, Fas gibi birçok ülkede tescil ettirdiği ve böylece dünyada maruf ve meşhur hale getirdiğinin kabulü gerekir....bu somut olayda markanın coğrafi sınırla bağlı olmamasına ve olayda Paris Sözleşmesinin uygulanmasının gerekmesine, marka tescili yaptırırken basiretli iş adamı özeni göstermekle yükümlü olan davalının ilgili çevrelerce tanımış markayı bilip bilmediği üzerinde durulmasına37
Yargıtay'ın 27.09.1999 tarihli yeni bir kararında da aynı ilke dile getirilmiştir:
"Davacı markasının yüzü aşkın ülkede 1983 yılından beri tescilli bulunduğu bu suretle tüm dünyada tanınmış olduğu...38"
Yargıtay'ın 11.HD'sinin 06.07.1998 tarihli kararı da önemli bir karardır:
"Birçok ülkede tescilli bulunan, hele somut olayda Fikri Mülkiyet Bürosuna tescilli davacı markasının korunması gerekmesine, davalının (parfüm) konusu uzman bir kuruluş olup dünyadaki parfüm buluşları, gelişmelerini ve bununla ilgili marka tescillerini takip etmek zorundadır. Bu basiretli tacir olmanın zaruri sonucudur. O halde, aynı sahada çalışan davalının 22 ülkede tescilli bu markayı bilmediği ve o nedenle Türkiye'de tescil ettirdiğini ileri sürmesi MK'nun 2. maddesine göre mümkün görülmemiştir"39
Görüldüğü üzere Yargıtay istikrarlı olarak bir markanın birden fazla ülkede tescilli bulunması ve özellikle uluslararası tescilin yapılmış olması halinde, markanın tanınmış olduğu sonucuna varmaktadır. Bunun yanında Yargıtay, markanın yurtdışında tanınmasının yeterli olacağı ve bu markanın Türkiye'de tanınmasına gerek olmadığını açık olarak ifade etmemektedir. Ancak yurtdışındaki tescilleri ve dolayısıyla yurtdışındaki tanınmayı kriter olarak kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay, ayrıca yurt dışında tanınmış ve fakat Türkiye'de tanınmayan bir markayı tescil ettiren kişinin, tacir sıfatı sebebiyle bu tanınmışlığı bildiği ve bu hareketinin MK. m. 2'ye aykırı olduğu sonuçlarına varmaktadır.
Yargıtay, Türkiye'de tescilli olmamasına karşın, tanınmış marka sahiplerinin Türkiye'de tescilli marka sahibine karşı hükümsüzlük davası açılabileceğini kabul etmektedir. Bu kural, tanınmış markanın aynı mallar bakımından tescil edilmesi hallerinde olduğu gibi, farklı mallar için tescil edilmesi hallerinde de uygulanmaktadır.
Türkiye'de tescilli ve tanınmış hale gelmiş bir marka ile yabancı ve henüz Türkiye'de tescil edilmemiş markanın karşı karşıya gelmesi halinde durumun ne olacağı konusunda Yargıtay'ın bazı kararları mevcuttur. Eczacıbaşı tarafından imal edilen, Türkiye'de tanınmış marka olan ve TPE nezdinde de tanınmış marka olarak kaydedilip ilan edilen " Vitra" markası ile ilgili iki karar mevcuttur. Bunlardan ilkinde Yargıtay, yabancı "Vitrablok" markasının tesciline, markaların sınıflarının farklı olması gerekçesi ile cevaz vermiş; buna karşılık diğer kararında " Knoll Vitra" markasının farklı mal ve hizmetler için tescilini kabul etmemiştir. Vitrablok kararında40 "Vitrablok" markasının 1949 tarihinden beri Çek Cumhuriyeti'nde tescilli olduğu; 1967 tarihinde WIPO nezdinde tescil edildiği; Türkiye'nin bu anlaşmaya 14.08.1975 tarihinde katıldığı; KHK'nin 4. maddesine göre milletlerarası anlaşmaların elverişli hükümlerinin uygulanması gerektiği; diğer taraftan Çek Cumhuriyeti'nin Türkiye'nin de üyesi olduğu Paris Sözleşmesi'ne taraf olduğu (bu anlaşmanın tümü 29.07.1994'de Türkiye tarafından kabul edilmiştir.); bu sözleşmeye göre de tanınmış markaların Türkiye'de tescili olmasa dahi korunacağı; hatta bu korumanın davacı markasına nazaran öncelikli olduğu; davacının ürününün 11. sınıfta, buna karşılık davalının ürününün 17. sınıfta bulunduğu ve bunun iltibasa sebebiyet vermediği kabul edilmiştir.
Yargıtay bu kararda "Vitra"nın tanınmış marka olması konusunda herhangi bir görüş bildirmemiş ve uluslar arası sözleşmelere göre tanınmış markanın korunması yönünden incelemiştir.
Buna karşılık " Knoll Vitra" kararında41 yerli "Vitra" markasının tanınmışlığı nazara alınarak yabancı tanınmış markaya karşı üstün tutulmuştur. Yargıtay kararına göre, " Vitra" markası Türkiye'de normal tescilin dışında ayrıca "tanınmış marka" statülü olarak da tescilli bulunmaktadır. Davalının Türkiye'ye ithalat yolu ile getirip pazarladığı "Vitra" ibareli ürünler ise yurtdışında tescilli olup, Türkiye'de tescilli değildir. Bu durumda Türkiye'de tanınmış marka olarak tescilli markanın, mal ve hizmet sınırlamasına tabi olmaksızın, Türkiye'de tescilli bulunmayan markaya karşı korunması gerekir ve korumanın kapsamına bu işareti taşıyan malların ithalini önleme hakkı da dahildir.
Yasaman42, Yargıtay'ın bu kararına şu gerekçelerle katılmamaktadır:
"Paris Sözleşmesine göre üye devletler, diğer üye devletlerin herhangi birisinde tanınmış marka niteliğine kavuşan markaları korumak için gerekli tedbirleri alma taahhüdünde bulunmuşlardır. Nitekim, KHK'nin 7/1-i maddesinde bu husus mutlak red sebebi olarak hükme bağlanmıştır. Bir markanın farklı mallarda kullanımının önlenebilmesi için üç halin gerçekleşmesi gerekir. Bunlar haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarının zarara uğratılması ve markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesidir.
Yabancı tanınmış marka yerli tanınmış markayı kullanarak onun çekici gücünden veya tanınmışlığından yararlanmak istememektedir. Zira, kendisinin tanınmışlığı bunu bertaraf eder. Yargıtay kullanma ile ayırt edicilik niteliği kazanan markaların tesciline cevaz vermekte ve iki eş markanın varlığından rahatsız olunmadığını belirtmekte idi. Tanınmışlığa erişmemiş ve sadece ayırt edici nitelik kazanmış işaretlere bu kakı tanıyan Yargıtay'ın, tanınmış markalarda da aynı ilkeyi tanıması gerekirdi.Tescilli markaya karşı daha önce kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanan hatta onu tanınmış hale getiren kişinin markasının tesciline izin verilmesi gerekirdi."
6. TANINMIŞ MARKANIN BAŞKA MAL VE HİZMETLERDE KULLANILMASI

Kural olarak, bir markanın aynı veya benzeri, başkaları tarafından farklı mal ve hizmetler kullanılabilir. Ancak, bir marka toplumda belli bir tanınmışlık düzeyine erişmişse, bazı şartların varlığı halinde, farklı mal veya hizmetlerde de kullanılamaz. Marka sahibinin tescil başvurusuna itirazı halinde tescil başvurusu reddedilir (m. 8/4). Marka tescil edilmişse, daha önce tescil edilmiş marka sahibi bunun hükümsüzlüğünü talep edebilir (m.42/1. b).
Tanınmış markanın başka mal ve hizmetlerde kullanılabilmesinin önlenebilmesi için üç şarttan birisinin varlığı gerekir. Bunlar, tanınmış markanın farklı mal ve hizmetlerde kullanılması sonucu haksız bir yararın sağlanması, markanın itibarına zarar verilmesi ya da markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesidir43.
ATAD, 23 Ekim 2003 tarihli "Adidas-Solomon" kararında, 21 Aralık 1988 tarihli Yönerge'nin ilgili maddesinin sağladığı korumanın markanın taklitlerini de kapsadığını; üye devletlerin seçim haklarının sadece Yönerge'yi iç hukuklarına geçirip geçirmemek noktasında olduğunu; üye devletlerin seçim haklarını kullanıp tanınmış markaya daha geniş bir koruma sağladıktan sonra ise korumanın kapsamının Topluluk Hukukuna ve ATAD içtihatlarına uygun olarak belirlenmesi gerektiğini ve korumanın kapsamı konusunda üye devletlerin seçim haklarının olmadığını belirtmiştir.
Aynı kararda ATAD korumanın sağlanması için markalar arasında karıştırma ihtimalinin bulunmasının gerekmediğini, tanınmış markanın itibarından ve ayırt edici niteliğinden fayda sağlayan bu kullanımın haklı gerekçeye dayanmamasının veya tanınmış markaya zarar verici nitelikte olmasının yeterli olduğunu belirtmiştir44.
ATAD, "Davidoff" kararında ise, tescilli tanınmış marka ile aynı veya benzer sonraki bir markanın, aynı veya benzer mal ya da hizmetler için kullanılması durumunda, Üye Devletlerin, tanınmış marka sahiplerine, Yönerge ile sağlanan koruma düzeyini aşan, özel bir koruma sağlayabileceklerini belirtmiştir.
556 sayılı KHK'de tanınmış marka kavramı tanımlanmamıştır. KHK'nin 8. maddesinde, markanın "toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyinden" bahsedilmiş; 9. madde de ise" markanın itibarından" söz edilmiştir. Burada kasdedilen tanınmış markadır45. 89/104 sayılı AB Yönergesinde tanınmış markalar esas alınarak düzenleme yapılmıştır. Markaların korunması ile ilgili 9. maddenin 1. fıkrasının ( c ) bendinde " tescilli marka ile aynı veya benzer olan" ibaresi bulunmaktadır. Bu iki maddenin birlikte yorumlanması ve AB Yönergesinde de aynı ve benzeri markadan bahsedilmiş olması karşısında 8. maddenin 4. fıkrasının 2. cümlesi bakımından, " benzeri marka" larında da hükmün kapsamında olduğu kabul edilmelidir46.
"Toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş marka" kavramının " tanınmış marka" kavramı ile aynı kavramı ifade edip etmediği doktrinde tartışmalıdır.
Tekinalp, bu kavramların farklı olduklarını; " toplumda tanınmışlık düzeyine erişme " deyiminin " tanınmış marka" dan daha geniş olduğunu ve fakat tanınmışlık derecesi itibariyle daha düşük olduğunu ileri sürmekteyken47 Yasaman, aksi görüşle KHK'de tanınmışlık düzeyine ulaşmış marka kavramı ile anlatılmak istenenin " tanınmış marka "olduğunu ancak burada kastedilenin "çok tanınmış marka" olmayıp, mal veya hizmetin türüne göre, bazı mal ve hizmetler için bütün ülke bazında, bazı mal ve hizmetler içinse ilgili çevre içinde tanınma olduğunu ifade etmektedir.
Toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş markanın farklı mallarda kullanılmaması için şu şartlar gerekir:
6.1. HAKSIZ BİR YARARIN SAĞLANMASI
KHK'nin 8/4. maddesinde markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanması şeklinde ifade edilen hüküm m.9/1-c'de " malların itibarından dolayı haksız avantaj elde edilmesi" şeklinde ifade edilmiştir. Bu iki hüküm de aynı konuyu düzenlemektedir48.
Yargıtay tanınmış markanın farklı mallarda kullanılması halinde, bunun toplumda yarattığı itibarından yararlanıldığını ve bu suretle haksız avantaj sağlandığını hemen hemen tüm kararlarında kabul etmektedir. Dural, Yargıtay'ın bu görüşünü tenkit ederek, tanınmış markanın farklı mal veya hizmetlerde kullanıldığı her somut durumda, itibardan yararlanma ve haksız avantaj sağlamanın kendiliğinden kabul edilmesi gereken bir olgu teşkil etmediğini ve her somut olayda tanınmış markanın farklı mal veya hizmetlerde kullanılmasının haksız avantaj sağlayıp sağlamadığını ayrıca incelenmesi gerektiğini ileri sürmüştür49
6.2. MARKANIN İTİBARINA ZARAR VERİLMESİ
Tanınmış markanın aynısı veya benzerinin farklı mal ve hizmetlerde kullanılması bazı hallerde tanınmış markanın itibarına zarar verebilir. Aynı tür mal veya hizmette kullanılmamasına rağmen, tanınmış markanın garanti ve /veya reklam gücünden yararlanılarak tanınmış markanın itibarına zarar verilir. Markanın birden çok farklı markada kullanılması tanınmış markanın gücünün ve etkileme alanının azalmasına sebebiyet verebilir. Buna markanın sulanması ( dilution ) denir.
Tanınmış marka tüketicinin gözünde malın veya hizmetin kaynağını belirtir. Markanın bu reklam gücü ve tüketici nezdinde oluşturduğu güven, malın satılmasında en önemli etkendir. Olayların büyük çoğunluğunda, tanınmış marka ile markayı üreten firma tüketici veya alıcıların gözünde özdeşleşir. Tanınmış markanın farklı mallarda kullanılması halinde tüketici bildiği ve güvendiği markayı üreten firmanın faklı alanlarda üretim ve pazarlama yaptığını düşünür. Bu zihinsel bağlantı markaya odaklanan tüketicinin ilgisini dağıtabilir. Farklı mal veya hizmetlerde kullanılan markalar tanınmış markaya nazaran düşük kalitede ise, bundan tanınmış marka da zarara görebilir. Bu şekilde marka itibarını yitirebilir veya en azından itibarı erozyona uğrar50
Tanınmış markanın aynısı veya benzerini kendi mal ve hizmetlerinde kullanan kişinin amacı, tanınmış markayı kullanmak suretiyle toplumun dikkatini üzerine çekmek ve markanın temsil ettiği imajın, kendi mal ve hizmetlerine devrini sağlamaktır. Bu anlamda markayı kullanmak suretiyle toplumun dikkatini çekmek ve imajın devri, markanın itibarının istismar edilmesi anlamına gelir51.
Yargıtay 11. HD'nin 21.10.1982 tarih ve 1982/3859 E. 1982/4025 K. Sayılı kararında, "Ford" markasının, bir başka firma tarafından unvan olarak ve yedek parçalar üzerinde kullanılması halinde, bu yedek parçaların orijinalleriyle aynı kalitede olmaması ihtimalinin dahi müşteriler üzerinde olumsuz etkiler yaratacağı; markaya olan talep ve güveni sarsmasının mümkün olacağı ve markanın itibarına zarar verebileceği sonucuna varılmıştır52.
Yargıtay 11. HD'nin 03.07.2000 tarih ve 2000/5331 E. 2000/6265 K. Sayılı kararında, tanınmış markanın kalitesiz mallarda kullanılmasının markanın itibarını zedelediği sonucuna varılmıştır53.
Tanınmış markanın farklı mallar üzerinde, esas markanın imajını kötüleyici biçimde ve tüketicinin ondan uzaklaşmasına yol açacak şekilde kullanılması da mümkündür. Örneğin, özel bir malda kullanılan markanın kaba bir malda kullanılması durumunda bu hal ortaya çıkar. Tanınmış bir parfüm markasının fare zehiri markası olarak tescili kabul edilmemiştir54. Tanınmış bir çikolata markası olan "Mars" sözcüğünün prezervatif paketleri üzerine konulması, Alman Mahkemesi tarafından tanınmış markanın reklam değerini olumsuz yönde etkileyebilecek bir kullanım olarak kabul edilmiştir55
Tanınmış markanın, örneğin şaka malzemelerinde kullanılması da itibar kaybına yol açabilir. Alman Mahkemesi verdiği bir kararda, ünlü bir kozmetik ürünü markasının şaka malzemeleri üreticisi tarafından şeffaf ambalajlarda kullanılmasının markaya zarar verdiği sonucuna varmıştır56
6.3. MARKANIN AYIRT EDİCİ KARAKTERİNİN ZEDELENMESİ
556 sayılı KHK'nin 8. maddesinin 4. fıkrası ile 9. maddenin I. Fıkrasının ( c ) bendine göre, tanınmış marka, ayrıca markanın ayırt edici karakterine zarar verilmesi durumunda da korunacaktır.
Her ne kadar KHK'nin 8. maddesinin 4. fıkrasında " tescil için başvurusu yapılmış marka"nın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumlarda, tanınmış marka sahibinin itirazı üzerine ikinci markanın tescil talebinin reddedileceğinden söz edilmekte ise de; ayırt edici karakterin zedelenmesi, sadece tanınmış olup da, tescil başvurusu yapılmış markalar için söz konusu değildir. Tersine, tescil edilmiş markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi, daha çok rastlanan bir durumdur. O nedenle, bu hükmün, markanın ayırt edici karakterinin zedelenmesi ihtimalinin aynı zamanda tescilli tanınmış markalar için de söz konusu olacağı şeklinde anlaşılması şarttır. Başka bir deyişle, bu hükmü, sadece tescil başvurusu yapılmış , ancak henüz tescil edilmemiş tanınmış markalar yönünden korumanın sağlandığı şeklinde yorumlamak mümkün değildir. Esasen hükmün devamında, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazından söz edilmesi de, böyle bir yorumun doğru olduğunu göstermektedir. Nitekim KHK'nin tanınmış marka sahibine sağlanan inhisari hakları düzenlediği 9. maddesinin I. Fıkrasının ( c ) bendinde; tescilli markanın ayırt edici karakterine zarar verecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılmasının yasak olduğu belirtilmektedir57.
Bu anlamda markanın ayırt edici karakterine zarar verilmesi, aynı anda farklı işletmelere ait markaların piyasada bulunması nedeniyle markanın ayırt etme gücünün azalmasıdır58. Bu kavram, belirli markaların tanınmışlığını ve kimliğini zayıflatan veya ortadan kaldıran tecavüzlerdir. Klasik anlamda markaya verilen bu zarar, markanın tescilli olduğu ve kullanıldığı mallar yönünden markanın ayırt etme gücünün zayıflaması olarak ortaya çıkmaktadır.
Markanın sahibinden izin almaksızın, tanınmış markanın kullanılması, iki marka arasında düşünsel bağlantı kurulmasına yol açmakta; böylece markanın ayırt etme gücüne zarar vermektedir. Zira, tüketici, ikinci marka ile karşılaştığında, bilinçli veya bilinçsiz olarak tanınmış markayı hatırlamakta; her iki markanın aynı anda kullanılması nedeniyle, malların birbirinden ayrılması için marka yanında başka ayırt edici niteliklere dikkat etmeye veya işletmelerin birbirleri ile muhtemel bağlantıları hakkında düşünmeye zorlanmaktadır.
Bu sebeple tanınmış markanın değeri ve ayırt etme gücü, bir başka işaretin kullanımı nedeniyle neredeyse tamamen ortadan kalkmaktadır. Burada, tüketicinin ikinci marka ile karşılaşmasından ve tanınmış marka ile düşünsel bağlantı kurmasından sonra, ikinci markanın kullanıldığı malları alma konusunda karar vermesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Önemli olan, tüketicinin, ikinci markayı, tanınmış marka nedeniyle diğerlerinden daha kolay ayırt etmesi ve dikkatini bu markaya yönlendirmesi; farklı işletmelerin bulunduğunu tespit atiğinde malları birbirinden ayırt etmek için ilave kriterler aramak zorunda bırakılmasıdır. Böylece tanınmış marka, toplumda " derhal " belirli bir işletme veya mal ile bağlantı kurma özelliğini yitirmekte ve markanın pazarlama etkisi azalmaktadır.
Markanın ayırt etme gücüne zarar verilmesi markanın köken belirtme ve reklam gücüne zarar verilmesi kavramları ile bağlantılı olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, sadece tanınmış markanın farklı mal veya hizmetlerde kullanılması, markanın ayırt edici karakterine zarar verildiği anlamına gelmemekte; bu anlamda marka tecavüzünden söz edebilmek için, ayrıca ayırt edici karakterin zarar görmesi veya böyle bir tehlikenin bulunması konusunda değerlendirme yapılması da gerekmektedir. KHK'nin 8. maddesinin 4. fıkrasında " ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği", 9. maddesinin 1. fıkrasının ( c ) bendinde " ayırt edici karakterine zarar verecek nitelikteki " kullanımdan söz edilmesinin nedeni budur59.
Tanınmış bir sigara markası olan "Camel" sözcüğünün Türkiye'de bir turizm işletmesine (Camel Tours) verilmesi Alman Federal Mahkemesi tarafından, deveyi ifade eden Camel sözcüğünün, işletme adında ortadoğuyu sembolize eden bir işaret olarak yer aldığı ve sigara markası ile bağlılık içinde algılanamayacağı nedenleri ile markanın ayırt edici karakterini zedeleyici nitelikte görülmemiştir60
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
7. TANINMIŞ MARKAYA SAĞLANAN KORUMA BİÇİMLERİ
7.1. GENEL OLARAK
KHK hükümleri çerçevesinde tanınmış markanın nisbi tescil engeli ( KHK 8/4), hükümsüzlük sebebi [KHK 42/1(b)] ve markanın izinsiz olarak kullanılmasına karşı [KHK 9/1(c); 61/a)] korunduğu görülmektedir. Ancak bu hükümler, sadece tanınmış markaya özgü korunma biçimlerini düzenlemekte olup; tanınmış markaların aynı zamanda tanınmış olmayan diğer markalar için öngörülen korumadan yararlanmasını engellememektedir. Dolayısıyla, tanınmış marka da, koşulları gerçekleştiği takdirde diğer markalar gibi, özdeş mal ve hizmetler yönünden mutlak tescil engeli [KHK 7/1(b)]; aynı veya benzer mallar için nisbi tescil engeli olarak [KHK 8/1(a) ve(b) veya kullanıma karşı [KHK 9/1(a), (b)] korunabilecektir.
Tanınmış marka sahibi, markadan kaynaklanan haklarını, ikinci markanın tescili aşamasında itiraz etme veya markanın tescilinden sonra bağımsız bir hükümsüzlük davası açma ya da ikinci marka sahibinin kendisine karşı açtığı davada, karşı dava açmak suretiyle kullanabileceği gibi, marka tecavüzü davaları da açabilir.
Tanınmış markanın tescil engeli veya hükümsüzlük sebebi olarak korunabilmesi için ikinci markanın kullanılması zorunlu olmayıp; tescil engeli oluşturma açısından ikinci markanın başvurusunun, hükümsüzlük sebebi oluşturma açısından ise ikinci markanın tescil edilmesi yeterli iken, tecavüze karşı korunabilmesi için, ikinci markanın kullanılması hiç olmazsa bu konuda hazırlık fiillerinin başlamış olması gereklidir. Hazırlık fiillerinin başlamış olması, özellikle ihtiyati tedbir talebinde bulunma ve men davası yönünden önemlidir61
7.2. TESCİL ENGELİ OLARAK KORUNMASI
7.2.1. MUTLAK TESCİL ENGELİ OLARAK KORUNMASI
556 Sayılı KHK'de tanınmış markaların mutlak tescil engeli olarak korunması yönünden özel bir hüküm mevcut olmamakla birlikte; tanınmış marka da, diğer markalar gibi tescil için mutlak red sebebi teşkil edebilir.
7.2.1.1. Markanın Aynısı veya Ayırt edilemeyecek Kadar Benzerinin, Aynı veya Aynı Tür Mallar ve Hizmetler İçin Tesciline Karşı Korunması
556 Sayılı KHK'nin 7. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine göre, aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan markalar tescil edilemez.
Bu hükümde tanınmış markadan söz edilmiş olmamakla birlikte; diğer bütün tescilli veya tescil başvurusu yapılmış markalarda olduğu gibi, tanınmış markanın aynısı veya ayırt edilemeyecek derece benzerinin, mal ve hizmet listesinde yer alan mal veya hizmetlerle aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetler için tescili mümkün değildir.
Zira, tanınmış markaların, tescilli olduğu mal ve hizmetlerden farklı mal veya hizmetler için KHK'nin 8. maddesinin 4. fıkrası çerçevesinde nisbi tescil engeli olarak kapsamlı bir korumaya sahip olması, diğer tescilli markalar için öngörülen mutlak tescil engeli olarak korumadan yararlanmayacağı anlamına gelmez.
O nedenle, tanınmış markanın tescilli olduğu mal veya hizmetlerin aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tanınmış markanın aynısı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan başka bir markanın tescili için talepte bulunulduğu takdirde, KHK'nin 7. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi kapsamında tanınmış marka, mutlak tescil engeli teşkil edecek ve TPE tarafından başvurunun re'sen reddedilmesi gerekecektir.
TPE tarafından başvurunun re'sen reddedilmediği takdirde tanınmış marka sahibi KHK'nin 8. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi ile 35. madde çerçevesinde hem mutlak hem de nisbi tescil engeli bulunduğu gerekçesi ile itirazda bulunabilir.
7.2.1.2. Kötüniyetli Tescile Karşı Korunması
KHK'nin 7. ve 8. maddelerinde, marka başvurusunun kötüniyetle yapılması halinde itirazda bulunulacağına ilişkin bir hüküm mevcut değildir.
Avrupa Birliği Hukukunda, Yönerge'nin 3. maddesinin 2. alt fıkrasının (d) bendinde üye devletlerin, başvuru sahibinin kötüniyetli olması durumunda tescil başvurusunun reddi ve tescil yapıldığı tekdirde bu tescilin hükümsüz sayılması konusunda düzenleme yapabilecekleri belirtilmiştir.
40/94 sayılı Tüzüğün 51. maddesinin 1. alt fıkrasının (b) bendinde de başvuru sahibinin kötüniyetli olması, hükümsüzlük sebebi olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla Yönerge ve Tüzük hükümlerine göre kötüniyetli tescil başvurusu, bağımsız bir tescil engeli ve hükümsüzlük nedeni olabilmektedir. Buna karşılık Türk Hukukunda kötüniyetli başvuru, bağımsız bir tescil engeli ve hükümsüzlük sebebi olarak açıkça düzenlenmiş değildir. KHK'nin 35. maddesinin 1. fıkrasında ilgili kişilerin, başvurunun yapıldığına ilişkin itirazda bulunabileceği öngörülmüştür. Dolayısıyla, tescil veya itiraz edebileceği hususu düzenlenmemiş olmakla birlikte; KHK'nin 35. maddesi çerçevesinde itiraz üzerine TPE'nün başvuruyu red yetkisi bulunmaktadır.
7.2.2. NİSBİ TESCİL ENGELİ OLARAK KORUNMASI
556 sayılı KHK'NİN 8. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendine göre, tescil için başvurusu yapılan markanın, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı ve aynı mal veya hizmetler için tescili talep edilmişse, karıştırma tehlikesinin bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, itiraz üzerine tescil başvurusu reddedilir.
Aynı maddenin (b) bendine göre ise, tescil için başvurusu yapılan marka, daha önce tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir marka ile aynı ya da benzer ve aynı ya da benzer mal ve hizmetler için, marka ile ilişkili olduğu ihtimali de dahil olmak üzere halk tarafından karıştırılabilecek nitelikte ise, önceki tarihli marka sahibini itirazı üzerine bu başvuru reddedilir. Bu hükümler, tanınmış markaya özgü olmamakla birlikte; diğer tescilli ve tescil başvurusu yapılan markalar gibi, tanınmış markalara da uygulanacaktır62
KHK'nin 8. maddesinin 4. fıkrasında ise tanınmış markanın farklı mal veya hizmetler için tesciline karşı nisbi tescil engeli olarak korunması öngörülmüştür. Bu hüküm çerçevesinde, tanınmış markanın, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabileceği; ancak tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verilebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu reddedilir63.
Her ne kadar bu hükümde sadece farklı mal veya hizmetler yönünden markanın tanınmışlık düzeyinden haksız yarar sağlanması, markanın itibarına zarar verebileceği ya da ayırt edici karakterinin zedeleyebileceğinden söz edilmiş ise de; bu hükümde yer alan sonuçları gerçekleştirmeye uygun bir marka başvurusu bulunduğu takdirde, hükmün öncelikle aynı veya benzer mal ya da hizmetler için de uygulanması gerektiği kuşkusuzdur. Dolayısıyla bu durumlarda, marka sahibi markanın tescilini, itirazda bulunmak suretiyle engelleyebilecektir.
İtiraz, marka tescil başvurusunun yayınından itibaren üç ay içinde, yazılı ve gerekçeli olarak yapılır (KHK 35). TPE tarafından itirazın incelenmesinden sonra verilen karara, iki ay içinde itirazda bulunulabilir (KHK 49) ve TPE tarafından incelenerek karar düzeltilebilir (KHK 50). Ancak ilgili dairenin, itirazı kabul etmemesi durumunda Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nda inceleme yapılır ve itiraz, karara bağlanır. Bu karara karşı bildirim tarihinden itibaren 2 ay içinde yetkili mahkemeye dava açılır (KHK 51 vd).
Dirikkan, KHK'nin 35. maddesi anlamında ilgili kişilerin, ancak KHK'nin 7. ve 8. maddesinde itiraz edebileceği gösterilen kişiler olup; bu anlamda markanın veya tescil engeli olan diğer bir işaretin sahibinin itirazda bulunabileceğini ve dolayısıyla, bu madde çerçevesinde itiraz hakkının sadece tescilli veya başvurusu yapılmış marka sahibi tarafından kullanılabileceğini ve itiraz prosedüründe taraf olarak kabul edilebileceğini belirtmektedir64.

7.2.3. HÜKÜMSÜZLÜK SEBEBİ OLARAK KORUNMASI
556 Sayılı KHK'nin 42 maddesinin 1. fıkrasının (a) bendine göre 7. maddede sayılan mutlak red sebepleri bulunmasına rağmen marka tescil edilmiş olduğu takdirde; hükümsüzlük davası açılması mümkündür. Tanınmış markanın sahibi, KHK'nin 7. maddesinin 1. fıkrasının ( b ) bendi çerçevesinde markanın aynısının veya ayırt edilemeyecek kadar benzerinin, aynı veya aynı tür mal ya da hizmetler için tescil edilmesi durumunda; bu hüküm uyarınca ikinci markanın hükümsüzlüğü talebinde bulunabilecektir.
KHK'nin 42. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine göre, 8. maddede sayılan nisbi red sebeplerine rağmen markanın tescili durumunda da hükümsüzlük davası açılabilir. Dolayısıyla, tanınmış markanın aynı mal ve hizmetler için tescili söz konusu ise, KHK'nin 8.
maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (b) bendinde; farklı mal veya hizmetler için tescilinde ise 8. maddenin 4. fıkrasında yer alan koşullar gerçekleştiği takdirde; tescil engeli olmasına rağmen tescil edilmiş ikinci markanın hükümsüzlüğüne karar verilebilecektir.
Bu dava, KHK'nin 43. maddesine göre zarar gören kişiler, Cumhuriyet Savcıları veya ilgili resmi makamlar tarafından açılabilir.
Hükümsüzlük davasının davalısı, tescilli ikinci markanın sahibidir. Dolayısıyla tanınmış markaya dayanarak açılacak hükümsüzlük davasında TPE'ye husumet yöneltilmesi mümkün değildir65
7.2.4. TECAVÜZ HALİNDE KORUNMASI
Tanınmış marka hakkının diğer markalarda olduğu gibi tecavüze karşı korunmasına ilişkin hükümler incelendiğinde, marka sahibine, tecavüz fiillerinin durdurulması, tecavüzün giderilmesi ve maddi ve manevi zararın tazmini, marka hakkına tecavüz dolayısıyla üretilmesi veya kullanılması cezayı gerektiren eşya ile bu eşyaları üretmeye yarayan araç, cihaz, makine gibi vasıtalara el konulması, bu ürünler üzerinde tazminat miktarından düşülmek veya tazminat miktarını aşan bir değer olduğu takdirde, marka sahibinin fazlayı ödemesi kaydı ile kendisine mülkiyet hakkının tanınması, marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle el konulan ürünleri ve araçların üzerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası, marka hakkına tecavüz eden kişi aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz edenden karşılanarak, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya yayın yoluyla duyurulması (KHK 62), delillerin tesbiti davası (KHK 75), ihtiyati tedbir (KHK 76 vd.), gümrüklerde el koyma (KHK 79)konusunda özel hukuka ilişkin taleplerin sağlandığı görülmektedir.








SONUÇ
556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde bir markanın korunabilmesi kural olarak tescil ile mümkündür. Tescil edilmiş bir marka ise, ancak tescil kapsamına giren mal ve hizmetler yönünden korunabileceğinden, markanın farklı mal ya da hizmetler için, bir başkası adına tescili ve üçüncü kişi tarafından kullanılması mümkündür. Ancak tanınmış markalar, tescilli markanın, marka mevzuatına göre, sadece tescil kapsamına giren mal ve hizmetler için korunması ilkesinin istisnasını teşkil etmektedir. Böylece tanınmış marka, tescilli olduğu mal ve hizmetler için, diğer tescilli markalar gibi aynı veya benzer mal ya da hizmetler yönünden karıştırma tehlikesi temelinde korunmasının yanında, benzer olmayan mal ve hizmetler açısından da korunmaktadır.
Tanınmış markanın farklı mal veya hizmetler için korunmasının sebebi, büyük emek ve masraflarla yaratılan, piyasaya sunulan markanın, işletmenin gerek satışı gerekse dağıtımında büyük yarar sağlayan ekonomik bir anlamının olmasıdır.
556 sayılı KHK ile tanınmış markalara sağlanan koruma, hem marka tescilinde red için nisbi nedenler (KHK 8/4); dolayısıyla hükümsüzlük halleri [KHK 42/1 (b)]; hem de marka tescilinden doğan hakların kapsamı çerçevesinde düzenlenmiştir. [KHK 9/1 (c)]
Bu anlamda tanınmış markanın korunması; ancak, bir markanın farklı mal veya hizmetler için kullanımı, önceki tarihli tanınmış markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verilebileceği veya ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği hallerde söz konusu olacaktır [KHK 8/4; krş. KHK 9/1 (c)]. Her ne kadar, bu hükümlerde, açıkça " tanınmış marka " terimi kullanılmamış ise de , mehaz Yönerge hükümleri çerçevesinde, farklı mal veya hizmetler için korunan bu marka türünün, tanınmış marka olduğu ortaya çıkmaktadır.
556 sayılı KHK'de, tanınmış markaya koruma sağlanacağı belirtilmiş olmasına rağmen, tanınmış markanın tanımı yapılmamıştır. Aynı durum, tanınmış markanın korunmasını öngören başka ülkelerin ulusal hukuk düzenleri ve uluslar arası düzenlemeler için de geçerlidir.

Bunun nedeni, uygulama ve doktrinde verilen tanınmış markaya ilişkin koşullar ve unsurların tamamının veya bir kısmının şematik biçimde uygulanması durumunda, kavramın büyük ölçüde daralması veya genişlemesi tehlikesinin bulunması; dolayısıyla tanınmış markaya adil bir korumanın sağlanamayacağı endişesidir.
O nedenle, markanın tanınmış olup olmadığı ve koruma için diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği, somut olayın özelliklerine göre belirlenmelidir.
Tanınmış markanın korunması açısından gerekli tanınmışlık; nitelikli bir tanınmışlık olup; genel olarak markanın belirli bir tanınmışlık derecesinin yanında, ayrıca iyi bir şöhrete, itibara sahip olmasını da şart kılmaktadır. Dolayısıyla, markanın belirli bir tanınmışlık derecesinin bulunması, markanın tanınmışlığının belirlenmesi yönünden sadece bir ön aşamasıdır. Bundan sonra yargıç tarafından hukuki bir değerlendirme yapılması, markanın ilgili toplumsal çevrede belirli bir itibara sahip olup olmadığının incelenmesi gerekir.
556 sayılı KHK ile tanınmış markaya son derece geniş kapsamlı özel bir koruma getirildiğini söylemek mümkündür.


K I S A L T M A L A R

40/94 Sayılı AB Marka Tüzüğü : Topluluk Markasına İlişkin 20 Aralık 1993 tarihli ve
40/94 sayılıAvrupa Birliği Konsey Tüzüğü
89/104/AET Sayılı Marka Yönergesi : Üye Devletlerin Marka İle İlgili Düzenlemelerinin
Uyumlaştırılmasına Dair 21 Aralık 1988 tarihli İlk
Konsey Yönergesi
AB. : Avrupa Birliği
aşa. : aşağıda
ATAD : Avrupa Topluluğu Adalet Divanı
AY. : Anayasa
Batıder : Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi
bkz : bakınız
BK : Borçlar Kanunu
C. : Cilt
dpn : dipnotu
E. : Esas numarası
FMR : Ankara Barosu Fikri Mülkiyet ve Rekabet Hukuku
Dergisi
GATT : General Agreement of Tariffs and Trade
Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması
GSÜHFD : Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
HD. : Hukuk Dairesi
HGK : Hukuk Genel Kurulu
K. : Karar numarası
KHK : 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname
m. : Madde
N. : Numara
Paris Sözleşmesi : Sınai Mülkiyetin Himayesi İçin Bir İttihat Teşkili
Hakkında Mukavelename
RG. : T.C. Resmi Gazete
s. : sayfa
S. : Sayı
T. : Tarih
TPE : Türk Patent Enstitüsü
TRIPs : Agreement on Trade Related Aspects of Intellectual
Property Rights
Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması
TTK : Türk Ticaret Kanunu
vb. : ve benzeri
vd : ve devamı
Yarg : Yargıtay
WIPO : World Intellectual Property Organization

KAYNAKÇA
ARKAN, Sabih, Marka Hukuku, C. I, Ankara 1997 ( Anılış: "ARKAN, C.I.").
ARKAN, Sabih, Marka Hukuku, C. II, Ankara 1998 ( Anılış: "ARKAN, C.II.").
ARKAN, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, 7. Baskı Ankara 2004.
ARKAN, Sabih, "Yabancı Markaların Türkiye'de Korunması", Batider 1999, C. XX, S. 1, s. 5-17.
CAMCI, Ömer, Marka Davaları , İstanbul 1999.
DİRİKKAN, Hanife, Tanınmış Markaların Korunması, Birinci Baskı, Ankara 2003.
DURAL, Ali, "Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Tanınmış Markalara İlişkin 8/6/2000 Tarihli Kararı Hakkında Düşünceler", GSÜHFD 2002, C. I. S.1, Prof. Dr. Kemal Oğuzman'a Armağan., s. 857-866. (Anılış: "DURAL Oğuzman'a Armağan 2002").
ERGÜN, Mevci, Tanınmış Markalar, Bursa 2000.
EYÜBOĞLU, Samiye, "Tanınmış Marka" FMR 2001/2. s. 109-120.
KARAHAN, Sami, Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Konya 2002.
NOMER, N. Füsun, "Tanınmış Marka: Nike (İsviçre Fedaral Mahkemesi'nin 24 Mart 1998 tarihli kararı)", Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu'na 65. Yaş Günü Armağanı, İstanbul 1999. s. 485-506 (Anılış: "NOMER, Moroğlu'na Armağan").
OCAK, Nazmi, "Markalarda Tescilin Sağladığı Korumanın Kapsamı", Prof. Dr. Ali Bozer'e Armağan, Ankara 1988, s. 269-286 (Anılış: "OCAK, Bozer'e Armağan").
OYTAÇ, Kutlu, "Tanınmış Markalarda Uluslararası ve Ulusal Kavram Kargaşasına Son", FMR 2001/3 s. 91-102.
POROY, Reha /YASAMAN, Hamdi, Ticari İşletme Hukuku, 9.baskı, İstanbul 2001.
TAYLAN, ÇAMLIBEL Esin, Marka Hakkının Kullanımıyla Paralel İthalatın Önlenmesi, Ankara 2001.
TEKİNALP,Ünal, Fikri Mülkiyet Hukuku, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş Üçüncü Bası, İstanbul 2004, Beta Yayınları.
TEKİNALP, Ünal, "Yeni Marka Hukukunda Tescil İlkesi ve Tescilsiz İşaretlerin Hukuki Durumu", Prof. Dr. Kenan Tunçomağ'a Armağan, İstanbul 1997, s. 467-480 ( Anılış: "TEKİNALP, Tunçomağ'a Armağan").
YALÇINER, Uğur G., Sınai Mülkiyetin İlkeleri, Ankara Haziran 2000.
YASAMAN, Hamdi, Marka Hukuku, Birinci Baskı, İstanbul 2004.

YASAMAN, Hamdi, "Paris Anlaşması Anlamında Tanınmış Markalar", GSÜHFD 2002, S. 2, Prof. Dr. Kemal Oğuzman'a Armağan, s. 300-309 ( Anılış: "YASAMAN, Oğuzman'a Armağan 2002" ).


1 551 sayılı Markalar Kanunu'nun 3. maddesine göre, Kanun'daki haklardan yararlanabilmek için, bugün olduğu gibi markanın tescil edilmesi şarttı. Tescil edilmemiş markalar ancak genel hükümlere göre korunabilmekteydi.
2 DİRİKKAN, Hanife, Tanınmış Markaların Korunması, Birinci Baskı, Ankara 2003, s. 88.
3 YASAMAN, Hamdi, Marka Hukuku, Birinci Baskı, İstanbul 2004, s. 247
4 TEKİNALP, Ünal, "Yeni Marka Hukukunda Tescil İlkesi ve Tescilsiz İşaretlerin Hukuki Durumu", Prof. Dr. Kenan Tunçomağ'a Armağan, İstanbul 1997, s. 472-473.
5 YASAMAN, Hamdi, "Paris Anlaşması Anlamında Tanınmış Markalar", GSÜHFD 2002, S. 2, Prof. Dr. Kemal Oğuzman'a Armağan, s.302.
6 YASAMAN, Marka Hukuku, s.247-248.
7 ARKAN, Sabih, Marka Hukuku, C. I, Ankara 1997, s. 93.
8 ARKAN, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, 7. Baskı Ankara 2004, s. 268.
9 POROY, Reha /YASAMAN, Hamdi, Ticari İşletme Hukuku, 9.baskı, İstanbul 2001, s. 305.
10 NOMER, N. Füsun, "Tanınmış Marka: Nike (İsviçre Fedaral Mahkemesi'nin 24 Mart 1998 tarihli kararı)", Prof. Dr. Erdoğan Moroğlu'na 65. Yaş Günü Armağanı, İstanbul 1999, s. 502.
11 YASAMAN, Oğuzman'a Armağan 2002, s.300-301.
12 YASAMAN, Marka Hukuku, s.253.
13 TEKİNALP,Ünal, Fikri Mülkiyet Hukuku, Güncelleştirilmiş ve Genişletilmiş Üçüncü Bası, İstanbul 2004, Beta Yayınları, s.383, N.30
14 TEKİNALP, Tunçomağ'a Armağan, s. 472.
15 TEKİNALP, Tunçomağ'a Armağan, s. 472.
16 ERGÜN, Mevci, Tanınmış Markalar, Bursa 2000.
17 ARKAN, Marka Hukuku, C.I. s. 93.
18 ARKAN, Sabih, "Yabancı Markaların Türkiye'de Korunması", Batider 1999, C. XX, S. 1, s. 8.
19 OCAK, Nazmi, "Markalarda Tescilin Sağladığı Korumanın Kapsamı", Prof. Dr. Ali Bozer'e Armağan, Ankara 1988, s. 284.
20 TAYLAN, Esin Çamlıbel, "Marka Hakkının Kullanımıyla Paralel İthalatın Önlenmesi", Ankara 2001. s. 39.
21 CAMCI, Ömer, "Marka Davaları" , İstanbul 1999, s. 46-47.
22 OYTAÇ, Kutlu, "Tanınmış Markalarda Uluslararası ve Ulusal Kavram Kargaşasına Son", FMR 2001/3 s. 92.
23 EYÜBOĞLU, Samiye,"Tanınmış Marka" FMR 2001/2. s. 113.
24 DİRİKKAN, Tanınmış Markanın Korunması, s. 53-54.
25 YASAMAN, Marka Hukuku, s. 256-257.
26 YALÇINER, Uğur G., Sınai Mülkiyetin İlkeleri, Ankara Haziran 2000, s. 238-240.
27 OYTAÇ, Kutlu, "Tanınmış Markalarda Uluslararası ve Ulusal Kavram Kargaşasına Son", FMR 2001/3 s. 98. vd.
28 Aynı görüşte: DURAL, Ali, "Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin Tanınmış Markalara İlişkin 8/6/2000 Tarihli Kararı Hakkında Düşünceler", GSÜHFD 2002, C. I. S.1, Prof. Dr. Kemal Oğuzman'a Armağan., s. 864.
29 DİRİKKAN, s.110-111.
30 Ayrıntılı bilgi için bkz. DİRİKKAN, s. 112 vd.
31 DİRİKKAN, s. 125; " Springer Pinsel" markası ile ilgili davada sadece ressamlar nazara alınarak markanın tanınmış olduğu ve Türkiye'de tescil edilmemiş olmasına rağmen, Paris Sözleşmesi uyarınca Türkiye'de tescilli markanın terkinini talep edebileceği kabul edilmiştir- Yarg. 11. HD. T. 29.04.1999, E. 1998/8415, K. 1999/3351
32 YASAMAN, "Marka Hukuku", s.261.
33 DİRİKKAN, s. 126, dpn. 115.
34 YASAMAN, "Marka Hukuku", s. 345-348. Yarg. 11. HD., T. 24.03.2003, E. 2002/10575, 2003/2752
35 YASAMAN, "Marka Hukuku", s.199-201. Yarg. 11. HD., T. 29.01.1999, E. 1998/5372, K. 1999/256
36 ARKAN, Yabancı Markaların Türkiye'de Korunması, S. 5.
37 YASAMAN, "Marka Hukuku", s.342-345. Yarg. 11. HD., T. 23.06.2000, E. 2000/5459, K. 2000/5902
38 YASAMAN, "Marka Hukuku", s.950-952. Yarg. 11. HD., T. 27.09.1999, E. 1999/5162, K. 1999/136
39 YASAMAN, "Marka Hukuku", s.342-345. Yarg. 11. HD., T. 06.07.1998, E. 1998/1734, K. 1998/5146
40 YASAMAN, "Marka Hukuku", s.48-50. Yarg. 11. HD., T. 13.03.1998, E. 1997/8665, K. 1998/1705
41 YASAMAN, "Marka Hukuku", s.508-509. Yarg. 11. HD., T. 23.01.2000, E. 2000/5199, K. 2000/8216
42 YASAMAN, "Marka Hukuku", s. 274.
43 YASAMAN, "Marka Hukuku", s. 408.
44 YASAMAN, "Marka Hukuku", s. 409.
45 YASAMAN, "Marka Hukuku", s. 410.
46 ARKAN, Marka Hukuku, C. 1. s. 105; DİRİKKAN, Tanınmış Markaların Korunması, s. 195.
47 TEKİNALP, Fikri Mülkiyet Hukuku, no. 64.
48 DİRİKKAN, Tanınmış Markanın Korunması, s. 201.
49 DURAL, Prof. Dr. Kemal Oğuzman'a Armağan, s. 865-866.
50 YASAMAN, Marka Hukuku, s. 414.
51 DİRİKKAN, Tanınmış Markanın Korunması, s. 202.
52 YASAMAN, "Marka Hukuku", s.527-528. Yarg. 11. HD., T. 21.10.1982, E. 1982/3859, K. 1982/4025
53 YASAMAN, "Marka Hukuku", s.503-504. Yarg. 11. HD., T. 03.07.2000, E. 2000/5331, K. 2000/6265
54 ARKAN, Marka Hukuku, C. I. S. 108; DİRİKKAN bu halin " fare zehiri doktrini" olarak adlandırıldığını belirtmektedir ( Tanınmış Markanın Korunması, s. 221 ).
55 ARKAN, Marka Hukuku, C. I. S. 108. dpn. 169.
56 DİRİKKAN, s. 223. dpn. 167.
57 DİRİKKAN, s. 224-225.
58 OCAK, Bozer'e Armağan, s. 278.
59 DİRİKKAN, s. 228.
60 ARKAN, Marka Hukuku, C. I. S. 107. dpn. 163
61 DİRİKKAN, s.250-251.
62 DİRİKKAN, s. 255.
63 Nisbi tescil engelleri, sınırlı olarak sayılmıştır. Bk.TEKİNALP, s. 362; KARAHAN, Sami, Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, Konya 2002, s. 14.
64 DİRİKKAN, s. 257.
65 ARKAN, Marka Hukuku, C. II. S. 167. ; KARAHAN, Hükümsüzlük, s. 143.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Tanınmış Marka Kavramı" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Gültekin Güney'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
03-05-2006 - 21:05
(6568 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 69 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 68 okuyucu (99%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (1%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
18578
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 3 saat 42 dakika 55 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,83 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 77878, Kelime Sayısı : 9612, Boyut : 76,05 Kb.
* 7 kez yazdırıldı.
* 22 kez indirildi.
* 5 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 275
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,09477711 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.