Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Çevresel Suç Duyurusunun Kökeni, Aksamalar Ve Çözüm Önerileri

Yazan : Orhan Tiryakioğlu [Yazarla İletişim]
ÇEVRE MÜHENDİSİ, TEKNİK UZMAN

Makale Özeti
Çevresel bilgi birikiminin hukuk mevzuatına tam olarak aktarılamadığı düşünüldüğünde; çevre korumadaki idarî yaptırımların etkinliğinin azalmasına, adlî yaptırıma yönlendirilen eylemlerin karşılıksız kalmasına izin verilmektedir. İlk olarak ‘kirletici’ ve ‘kirlenme’ tanımlarına dayalı çevresel mevzuat süreçlerinin gözden geçirilmesi, gerekli iyileştirmelerin yapılması, böylelikle yasalarda gözetilen çevre koruma hedefine ulaşılması gerekmektedir. Çevresel suç duyurusu da, koruma ve önleme amacıyla idarî ve adlî yaptırımların sınırları çizilerek değerlendirilmiş olup, mevcut mevzuatın yol açtığı sorunlar ve çözüm önerileri getirilmiştir.

Giriş:

Çoğu çevrecinin, çevrenin korunması hedefine yönelik etkin bir araç olarak olarak üst düzey kabul ettiği ‘Türk Ceza Kanunu’; çevrenin daha iyi gözetilmesinde ve temiz tutulmasında gerçek bir araç olma özelliğini gösterememektedir. Gerek teknik tanımlar, gerekse bunların hukuk zeminine aktarılmasındaki teknik ayrıntıların farklılığı; hem çevresel suç düzeylerinin hakkaniyetle belirlenmesini önlemekte, hem de idarî işlemlerle yeterli olabilecek çoğu yaptırımı adlî mercilere taşımaktadır.

İdarî yaptırım, kirlenmeyi değil, kirletici dökme fiilini cezalandırır. Bu nedenle, numune/analiz ölçülerine gerek duymaksızın işlem yapılabilir. Çevrenin kasten kirletilmesi ise, adlî bir suçtur; ancak bunun için bir koşul daha gereklidir. Bu eylem, çevreye zarar verecek boyutta gerçekleştirilirse, suç oluşturabilir. Faaliyetin /fiilin/, çevreye zarar verecek şekilde olup olmadığı ise, teknik bir konudur. Bu nedenle suç unsurunu gösterecek olgularda, uzman raporlarından yararlanmak gerektiği açıktır.

Çevre bilim ve teknolojisinin hukuk mevzuatına tam olarak yansıtılamadığı bir durumda; hem çevre korumadaki idarî yaptırımların etkinliğinin örselenmesine, hem de adlî yaptırıma yönlendirilen eylemlerin karşılıksız kalmasına izin verilmiş olacaktır. İlk olarak ‘kirletici’ ve ‘kirlenme’ tanımlarına dayalı çevresel mevzuat süreçlerinin gözden geçirilmesi, gerekli iyileştirmelerin yapılması, böylelikle yasalarda gözetilen çevre koruma hedefine ulaşılması gerekmektedir.


Çevresel Suçun Varlık Şartı:

26.9.2004 tarih ve 5237 sayılı ‘Türk Ceza Kanunu’nun 181/1. Maddesi gereğince ‘çevrenin kasten kirletilmesi’; “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten” vermekle; daha ağır sonuçları barındıran ‘atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi’yle; kitlesel hastalıklara, salgınlara ve çevrenin yok edilmesine yol açan ‘insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesiyle’, ifâ edilebilir.

Kirletme fiili; bir ‘kirletici atma sebebi’ni tâkiben bir ‘kirlenme sonucu’nun doğmasını gerektirmekte iken; kirletici ile kirlenme kavramlarının birbirine karıştırılması sonunda idarî ve adlî işlem sınırlarının belirsiz kalmasına yol açmaktadır. Bunun sonucu olarak idarî işlemle birlikte, adlî cezalandırma karşılığı da aynı anda uygulamaya konulmaktadır.

Gerçekten de çevreye ‘kirletici’ atan her bir eylemin, idarî işlemle bir kabahât olarak cezalandırılması, sadece dökme eyleminin saptanmasıyla mümkün olurken; bir suç olarak karşılık görmesinin önü ise bu düzey bir tespitte kapalıdır. Çünkü suç, ‘kirlenme’ olgusunun veya sonuçlarının da (çevresel etkilerinin de) gerçekleşmesini varlık unsuru olarak değerlendirir.

Kirletici dökülmesine karşın dosyaya eklenen delillerle, kirletme iddiasını destekleyen herhangi bir somut gözlem veya kanıt sunumu yapılmadığından, bunun yanı sıra kirleticinin ortamdan yayılarak seyreldiği, kirleticinin veya çevrenin değişiminin (teknik olarak) öngörülemediği durumlarda, kastî fiil bile olsa, ‘çevrenin kirlendiği’ yorumuna geçilemez.

Çevrede herhangi bir zararın saptanmamış olmasından dolayı, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların toprağa atıldığının ifade edilemeyeceğinden, TCK 181/1. Maddesi kapsamında belirtilen çevresel suç unsurlarının oluşmadığı; buna bağlı gerçekleşmesinden dolayı, daha ağır sonuçları belirten TCK 181/2., TCK 181/3. ve TCK 181/4. Bentlerdeki suçların da ifâ edilmiş olamayacağı (belirtilen çevresel suç unsurlarının) oluşmadığı kanaâtine varılır.

Böylece TCK açısından Madde 181/1 kapsamında belirtilen “teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten vermek” fiilinin (sonucunun) oluşmadığı düşünüleceğinden, TCK mevzuatına bir aykırılık bulunmadığı değerlendirilir.

‘Kirletici’ atıldığı gerekçesiyle yapılan bir ‘suç duyurusu’, genelde hesaplama veya deneysel sonuca dayalı bir ‘kirlenme’ saptamasını içermediğinden, teknik soruşturmalar adlî düzeye yükselmekte, bu süreçlerde de çevresel korumanın önü kesilmektedir.


Mevzuatta Çevresel Suç Duyurusu:

Hukuktaki farklı alanları düzenleyen yasalarda yer alan hükümlerin, diğerleriyle çelişmemesi için öngörülmüş ve çoğu kere yaptırımların orantısında düzeltmeye izin veren, yasaları örtüşmesiyle bir hükmü diğeriyle geçersiz kılmamak adına veya yasaların çakışmasıyla ortaya çıkabilecek mükerrer cezaları önlemek amacıyla ‘diğer yasalarda belirtilen hususlar saklı kalmak kaydıyla’ ibaresini işletir. ‘Çevresel Suç duyurusu’ da, çevresel bir olayda önleyiciliği veya caydırıcılığı sağlamak için idarî yaptırımlarla, suç teşkil etmesi hâlinde adlî yaptırımların önünü kapatmaktan kaçınmayı mümkün kılar.

2872 Sayılı ÇEVRE KANUNU’nun ‘Cezai hükümler, İdari nitelikteki cezalar’ başlıklı 20. Maddesi (Değişik: 26/4/2006 – 5491/14 md.) ile; “Bu maddenin uygulamasında Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunların, fiilin suç oluşturması haline ilişkin hükümleri saklıdır” hükmünü getirir.

‘SU KİRLİLİĞİ KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ’ (31.12.2004/25687 RG)'Atıksu Altyapı Tesislerindeki Uygulamalar' bölümündeki 'Atıksu Toplama ve Bertaraf Yükümlülüğü'nü işleyen 43. Madde (Değişik:RG-13/2/2008-26786) kapsamında; “Belediyeler atık su arıtma tesisinin kurulmasıyla ilgili iş termin planındaki taahhütlerini mücbir sebepler dışında yerine getirmedikleri takdirde belediye başkanları hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulur.” ifadesi yer almaktadır.

21.11.2008/27061 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan ‘ÇEVRE DENETİMİ YÖNETMELİĞİ’ 30. Madde ile; (1) “Yapılan denetim sırasında, Kanunda belirtilen gerekliliklere uyulmadığının veya yükümlülüklerin yerine getirilmediğinin saptanması durumunda Kanunun 20 nci maddesinde belirtilen cezalar uygulanır.”.. (2) “Söz konusu idari yaptırım kararına yol açan uygunsuzluk, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunlara göre suç oluşturuyor ise kovuşturma yapılması için Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulur” kuralını getirmektedir.

29 HAZİRAN 2006 tarih ve 7512-31819 sayılı yazıyla GENELGE (2006/16), 13 MART 2009 tarih ve 4391 sayılı yazıyla yetki devrine ilişkin GENELGE (2009/ 8) yayınlanmış olup, kapsamında 'suç duyurusu' yapılmasına yönelik bir ifade yer almamaktadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 15 MAYIS 2009 tarih ve 7968-29919 sayılı yazıyla GENELGE (2009/13), 06/06/2011 tarih ve 51662 sayılı yazıyla GENELGE (2011/9); deniz yetki alanlarında geçerli olmak üzere; 'Suç Duyurusunda Bulunma' başlığı altındaki 10. Madde ile Çevre Kanunu’nun 20 nci maddesinin (ı) bendine (son paragrafında belirtilenler hariç) göre idari yaptırım uygulandıktan sonra Türk Ceza Kanunu’nun 181 ve 182 nci maddesi uyarınca takibat için Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunulması gerektiğini bildirmektedir.

Bu durumda mevzuat gereğince; çevresel fiil hem ‘TÜRK CEZA KANUNU’ kapsamında düzenlenen bir ‘suç’ ise ve hem de ‘ÇEVRE KANUNU’ kapsamında düzenlenmiş bir ‘kabahât’ ise; idarî para cezası uygulandıktan sonra, suç niteliği nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulması gerekmektedir.

Mevcut uygulamalarda ‘suç duyurusu’; olayın soruşturma evresinin yapıldığı (teknik açıdan kirlenmenin gerçekleştiğinin belgelendiği) anlamına geldiğinden, kirlenmeye ilişkin bir ek soruşturma yapılmaksızın, adlî makam tarafından doğrudan kovuşturma aşamasına geçirilmektedir. Nâdiren de olsa kovuşturma makamının, ‘kirlenme’ tanımının teknik anlamına dayalı olarak soruşturma birinden gelen iddianameyi iade ettiği görülmektedir.

Çevresel suç duyurusunu tâkiben adlî bir soruşturma dosyasının açılmasıyla birlikte, savcıların hareket tarzına göre; ya kirlenmenin teknik tespiti için bu aşamada bilirkişiden teknik destek alınmakta ve buna göre ‘kamu adına takibata mahal olmadığına’ kararıyla müştekiye (ihbar edene) bilgi verilmekte; yahut tam tersine (doğrudan doğruya) bir iddianame düzenlenerek kovuşturma makamına yönlendirilmektedir.

Çevresel suça ilişkin bir iddianameyi tâkiben bir kovuşturma dosyasının açılmasıyla birlikte, kirlenmenin teknik tespiti için bu son aşamada bilirkişiden gelen kanaâtin ışığında yargı kararına geçilmektedir.

Çevresel suç duyurusu ile başlatılan ve yargı kararı ile sonlandırılmakta olan bu süreç; gereksiz tüzel işlemlere, adlî masraflara yol açmakta ve suitimâle açık şikâyet ve yaptırımlara konu olabilmektedir.


‘Suç Duyurusu’ Tekniği:

‘Suç duyurusu’ formatı aşağıdaki biçimde uygulanmaktadır:

… CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA

MÜŞTEKİ :
SANIK :
SUÇ TARİHİ:

OLAYLAR :
1. ……………………………………………………………………………………
2. ……………………………………………………………………………………
3. Sanık eylemi suç teşkil ettiğinden gerekli kovuşturmanın yapılarak sanığın cezalandırılması için Savcılığınıza müracaat zorunluluğu doğmuştur.

SONUÇ VE İSTEM : Sanık hakkında gerekli kovuşturmanın yapılarak cezalandırılması için kamu davası açılmasına karar verilmesini arz ve talep ederim.
Saygılarımla.

DELİLLER : Aşağıda ad ve adresleri belirtilen tanıklar her türlü delil.

Müşteki
(Adı Soyadı)
(İmza)

Bir ‘Çevresel Suç Duyurusu’ Örneği:

Çevrenin korunmasına ilişkin uygulamalarda bir yerel idarenin ‘suç duyurusu’; ‘suç’ tanımı, ‘olay’ tanımı ve ‘ceza’ tanımlarını aşağıdaki şekilde değerlendirmektedir:

a) ‘Suç’ tanımı; kirletme fiiline değinmeyen ve idari bir yaptırım olan 2872 sayılı Çevre Kanununun (20 nci maddesinin r bendinin) ihlâli olarak verilmiştir.

b) ‘Olay’ tanımı; ilgili idarenin tespitlerinde kirleticinin döküldüğüne ilişkin bir eylemden söz edilirken, ‘kirlenme’ olarak tanımlanmıştır.

c) ‘Ceza’ tanımı; Verilen suç tanımı ve verilen olayla bağlantılı olmayan bir ceza karşılığının öngörüldüğü, söz konusu eylemin adlî olarak (TCK 181/182) kapsamında soruşturulması talep edilmiştir.

‘Çevresel Suç Duyurusu’ nun Değerlendirilmesi:

‘Çevresel Suç’ tanımı; genellikle idarî yaptırımı gerektiren kabahâtler düzeyinde ele alınmaktadır. İlgili kanundaki bu madde; katı atık değerlendirme ve bertaraf kuralları ile ilgili olup, idarî yaptırımla sınırlı kalmaktadır.

‘Çevre Olayı’ tanımı; Kurum tarafından yapılan tüm denetimler veya tespitler, sadece kirleticinin dökülmesine veya emarelerine ilişkindir. Kirlenmenin hesapla, eşik değerlerle ilgili öngörüsü veya deney sonuçları yer almamaktadır. Dolayısıyla olay, kirleticinin çevreye atılmasıyla sınırlı kalması gerekirken, bir kirlenme olayı olarak değerlendirilmekle; olayın niteliği veya çapı değiştirilmekte, idarî yaptırımla adlî yaptırım içeriklerinin birbirinden farklı olmasına yol açmaktadır.

‘Ceza’ (Çevrenin korunmasında ve çevre kirliliğinin önlenmesinde geçerli adlî karşılıklar) tanımı; gerçekleşen çevre olayının, tespitlerden farklı olarak tanımlanmasıyla birlikte; öngörüleri veya delilleri olmayan, farklı bir suç tanımının gerektirdiği ceza karşılığının geçerli olmasına izin vermektedir.

Bu bağlamda genellikle başka bir tanıma veya mevzuata dayalı idarî işlemle kotarılmış sürecin ve kirlilik öngörüleri veya saptaması bulundurulmaksızın, ‘çevre kirlenmesi’ ile ilişkilendirildiği anlaşılmaktadır.

Bu tür çevresel suç duyurularında varılan bilirkişi kanaâti de genel olarak; “TCK 181/1. Maddesi uyarınca ‘çevreyi kasten kirletmek’ iddiasına ilişkin olarak; Çevrese kalıcı etkilerin olmayacağı öngörülmekle ve dosyadaki bilgi ve belgelerden de herhangi bir kirlilik saptanmadığı anlaşılmakla; fiilin, çevreye zarar verecek boyutta bulunmadığı; kalıcı bir çevre kirliliğinin söz konusu olmadığı” şeklindedir.


Kirletme Fiilinde ‘Suç’ Unsurlarının İrdelenmesi:

Esasen çevresel bir suç, ‘kabahât’ olarak da değerlendirildiğinden dolayı; kasıt veya taksir aranmaksızın öncelikle bunun gerektirdiği idarî yaptırıma (para cezasına) konudur. Yasa gereğince ilgili kabahât bir ‘suç duyurusu’ da gerektirdiğinden; suçun unsurlarının tam olarak oluşması hâli için kasıt veya taksire bağlı olarak bir ceza karşılığı da verilir. Bu durumda ‘kabahât’, çevreyi kirletmekten caydırıcı (çevre koruma bilincine özendirici) önlemler olarak; ‘suç’ ise, çevreyi kirletme fâilini ıslâh edici /cezalandırıcı/ (çevre kirletme alışkanlığını bertaraf edici) önlemler olarak kullanılır.

İşlenen kabahâte ilişkin olarak (idarî) bir müeyyide uygulanmış olup, fâilinin tespitine yönelik süreç başlatılmıştır. Ayrıca suç niteliğinin araştırılması ve ıslâh edici cezaya matuf bir durumun olup olmayacağı hususu ise, adlî sürece yönlendirilmiştir. Bir kabahâtin olduğu; genelde fotoğraf veya video görüntülerinden sabit olup, nâdiren tanık tutanaklarıyla işlem yapılmaktadır.

Ortama sinen kirletici izlerinin kalıntıları veya kalıcılığına ilişkin bir saptama yer almadığından, çevresel bir suçun işlenip işlenmediği ise, muğlak ve müphemdir. Çünkü bu miktardaki bir atığın, alıcı ortamda kalıcı kirlilik yaratıp yaratmayacağı konusunda uzman teknik bilirkişiye başvurulmamış; soruşturma makamca söz konusu fiil, doğrudan doğruya bir suç olarak adlî değerlendirilmiştir. Bu kapsamda teknik bir uzmanın inceleyeceği konular; seyrelme hesapları, çevrecilik/çevre mühendisliği farkı ve kirlenme tanımına bağlı değerlendirmelerdir.


Çevresel Yaptırımlarda Uygulanan Cezaların Adlî ve İdarî Niteliği:

Çevre kirlenmesine ilişkin cezalar, mevzuatta idarî ve adlî cezalar olarak değerlendirilmektedir:
*
İdarî Nitelikteki Cezalar:

2872 sayılı Çevre Kanunu ve bu kanuna istinaden yayımlanan yönetmeliklerde belirlenen usûl ve esaslara aykırı olarak kirleticileri taşımak, depolamak, uzaklaştırmak, gürültüye neden olmak gibi suçlara uygulanan para cezaları ve faaliyetten yasaklama cezaları, idarî nitelikte cezalardır.

Bu cezaî yaptırımlar; kirleten gerçek veya tüzel şahsın, faaliyetini gerçekleştirdiği tesisin çevreye duyarlı duruma getirilmesini (ıslah edilmesini) amaçlar. Kişinin kendisi değil, tesis çevresel altyapılara zorlanarak veya işletmesi durdurularak (malî açıdan ) cezalandırılır.

İdarî Yaptırımın Uygulanması;

2872 sayılı Çevre Kanunu’nda öngörülen idarî yaptırımların uygulanmasını gerektiren fiiller için yetkili denetleme elemanlarınca bir ‘denetim tutanağı’ düzenlenir. İdarî yaptırım için yetkili olan kuruma yönlendirilerek, tutanak değerlendirilir.

Adlî Nitelikteki Cezalar:

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun,*Çevreye Karşı* Suçlar başlıklı 2. Bölümünde bulunan 181., 182. ve 183. Maddeleri; çevre kirliliğine neden olduğu tespit edilen gerçek ve tüzel kişilere uygulanacak adli para cezaları ve hapis cezalarını içermektedir.* Bu nedenle çevre denetim görevlileri tarafından çevre kirliliğinin tespiti halinde idari nitelikte ceza uygulanmasını takiben, çevre kirliliğine neden olma fiilinin Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri kapsamında değerlendirilerek kamu davası açılması için Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmaktadır.

Bu cezaî yaptırımlar; kirleten gerçek veya tüzel şahsın, faaliyetini gerçekleştirdiği tesisteki sorumlu kişinin (çevreye zararı veren şahsın) özgürlüğünün kısıtlanmasını, bu şekilde çevreye verilen zararın ortadan kaldırılmasını amaçlar. Tesisin kendisi değil, gerçek kişi çevreye zarar verme yetkisi / gücü elinden alınarak (sosyal ve malî açıdan ) cezalandırılır.

Adlî Yaptırımın Uygulanması;

Çevre kirliliğinin tespiti ile ilgili veriler, adlî makama intikâl ettirilir. Yapılan değerlendirme sonucunda, kamu davası açılması açılıp açılmamasına göre ‘Sulh Ceza Mahkemeleri’ne gönderilir veya ‘Kamu Adına Takibata Mahal Olmadığına’ karar vererek müştekiye bilgi verilir.


İdarî/Adlî Mevzuata Karar Verilmesi:

Bir Tesis, işletmeye açılması ve faaliyetini çevreye duyarlı olarak sürdürmesi için gayri sıhhî koşullarından arındırılmalıdır. Tesisin idarî işlemlerle yürütülen ve teknik içerikli ölçümler ve raporlarla saptanan ve sonuçları değerlendirilen işletilebilirliği, tümüyle ıslah edici yükümlülüklerle, üretimi destekleyen bir amaçla yürütülür.

İdarî mevzuatın yukarıda belirtilen hükümlerine göre; idarî bir işlemin veya yaptırımın gerçekleştirilmiş olması, mevzuat uyarınca adlî işlemi engellememekte; suç unsurlarını içermesi hâlinde ancak adlî yaptırıma yönlendirilmesi gerektirmektedir. Bu durumda suç unsurlarının oluştuğunun tespiti (çevrenin kasten kirletilmesinin gerçekleşmesi) hâlinde ancak adlî birimlerin yolu açılmalıdır.

İdarî işlemlerin barındırdığı teknik süreçler dikkate alındığında, çevresel etkilerin aynı mevzuatlar kapsamında yeterli teknik ekip ve ekipman yoluyla kolayca saptanabileceği açıktır. Bu nedenle adlî işlemler öncesinde teknik saptamaların yapılması (gerekiyorsa uzman bilirkişilerin o aşamada görevlendirilmesi), adlî birimlerin iş yükünü artırmaksızın, faaliyet /fiil/ sahiplerine ‘şüpheli’ sıfatı yüklemeksizin çözülebilecek uzlaşmazlıklardandır. Bu şekilde, uyuşmazlığın tâbi olacağı mevzuata kesin deliller yoluyla karar verilebilecektir.

İdarî cezalara yol açan kabahâtlerin, diğer (TCK) mevzuatlardaki suç tanımlarıyla uyuşması hâlinde, ayrıca adlî yaptırımlar söz konusu olur. İdarî cezalara, yasaklara veya usûllere uymamak, sadece atığı çevreye bırakmakla (kabahât ile) karar verilirken; adlî cezalar için ‘suç unsurlarının’ oluşması beklenir. Adlî mevzuatlardaki ‘çevresel suç’; atığı bırakmakla değil, atığın çevrede kirletici etkisi oluşmakla gerçekleşir ve adlî yaptırım söz konusu olur.


İdarî Mevzuatın Uygulanması:

Yaptırımın dayandığı yerel idarenin tespit tutanaklarında; çevrenin kirletildiğine veya çevreye kalıcı bir zarar verdiğine ilişkin herhangi bir ibareden söz edilmeksizin, sadece kirleticinin döküldüğünden bahsedildiği görülmekle; fiilin, çevresel kirlenmeye değil, idarî izin işlemlerine konu olduğu görülmektedir.

Yerel idarece adlî makamlara bildirilmekle ve akâbindeki soruşturma ve kovuşturma yazışmaları yoluyla incelenmekle; Tespit tutanaklarında belirtilen çevresel bir kabahâtin, idarenin resmî yazıları ile kasten işlenmiş bir ‘suç’a yükseltildiği; Çevresel suç’un unsurlarını oluşturacak tespitlerin /gerekçelerin/ verilemediği (çevresel etkileri saptayıcı nitelikte bir kirletici numunesinin alınmadığı; çevre konusunda uzman olmayan ekiplerin şikayeti üzerine ‘kirletici dökme’ kabahâti’ne âtıfta bulunan bir ‘kasten kirletme’ yorumunun yapıldığı); anlaşılmaktadır.
Çevre Denetimi Yönetmeliği EK-3 gereğince tüzel kişiler için tanzim edilen ‘Çevre Denetimi Tutanağı’nı tebellüğ edenin (idari yaptırım uygulanan tüzel kişiliği temsil eden temsilcinin/sorumlusunun veya yetkili diğer kişinin), tesiste görevli olanlardan biri olması halinde, tutanağın tebliğinde mevzuat açısından bir belirsizlik doğacaktır. Çünkü tutanağın, hem tüzel kişiliğin sicil kaydının bulunmaması ve hem de imzalayan kişinin ‘şirket müdürü’ olmaması hâlinde, resmî bir niteliği olamayacağından; yapılan idarî işlemler ve müteakip süreçlerin yasal dayanağı da kesinlik veya doğruluk arz etmeyecektir.
Gerçekte, ancak teknik değerlendirmelerle karar verilebilecek olan çevresel etkilerin, gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaksızın veya tespitine geçilmeksizin idarî yaptırımın uygulanması; kirlenmeyi değil, sadece fiili cezalandırmakta olduğundan 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’na göre yerinde; Ancak çevresel kirliliğin oluştuğuna dayanılarak yaptırım uygulanması ve ek olarak ilgili birimlerin de aktarımı yoluyla adlî mevzuata yönlendirilerek, suç unsurlarının bulunup bulunmadığına ilişkin kovuşturmaya yol açılması da yerinde değildir.
Buna göre gerçek kabahât, çevresel adlî mevzuata değil, idarî süreçlerin uygulanmamasına ilişkindir. Bu hâlde, üretim faaliyetini gerçekleştiren ve çevresel etkilere yol açmamış bir tesisin, ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olmaktan doğan idarî yaptırımlarla sınırlı cezaî işlemlere konu olması gerekmektedir.


Değerlendirme:

Genel bir uygulama olarak çevresel (yerel) idareler, çevresel kabahâtin işlendiği bir dosyadaki idarî yaptırım kararının uygulanmasını tâkiben, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 15.05.2009 tarih ve 7968-29919 sayılı yazı ile yayımlanan GENELGE (2009/13) uyarınca gereğinin yapılması için kovuşturma birimlerine yönlendirmektedirler.

Çevre Denetimi Yönetmeliği (21.11.2008 / 27061 R.G.)’nin 30/2. Maddesi ve GENELGE (2009/13)’nin 10. Maddesi ile ‘Suç Duyurusunda Bulunma’ işlemi belirtilmiştir. Ancak Yönetmelik’te; (kovuşturma amacıyla) Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulması için 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunlara göre suç oluşturması şartı aranmakta iken; söz konusu Genelge’de bu şart bulunmamaktadır.

Geçerli mevzuata göre ilgili idare, idarî yaptırım kararının uygulandığını ve adlî makamlardan gereğinin yapılması talebiyle; denetim tutanaklarında ve cezaî işlem kararında ‘çevresel kabahât’ olarak tanımladığı faaliyeti /fiili/, suç unsurlarını oluşturan belgeleri eklemeksizin ‘çevresel suç’ olarak genişletmektedir. Bu duyuru yazılarının bir sonucu olarak, adlî birimlerce yürütülen süreçte çevresel suç unsurlarının oluştuğunun bildirildiğine ve bu noktadan itibaren idarenin, adlî mevzuatın uygulanmasına yol verdiğine hükmedilmektedir.

Adlî yaptırım için suç unsurlarının, genel olarak kirlenmenin saptanması yoluyla gerçekleşmesinden dolayı, bunu belirleyici numune/analiz işlemleri zorunludur. Herhangi bir ölçü veya tespit yaptırmadan, bir faaliyetin kalıcı çevresel sonuçları ürettiği ifade edilmez. Öte yandan hesaplar, eşik değerler veya gösterge değerlerin öngördüğü ‘potansiyel kirlenme’ ise bundan farklıdır. Derişimi ve debisi belli bir kirletici dökme fiilinin bırakacağı etkiler, çevrede derhal gözlenmese de, öngörülen bir süre zarfında olumsuz etkileri ve çevredeki değişim miktarı hesaplanabilir.

Tam tersine resmî süreçlerle yürütülen idarî işlemlerin, adlî takibâta sürülmesinin esas nedeni; çevresel suçun varlığının, bu idarî kurumdan bağımsız olarak saptanması olsa gerektir. İdarenin suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı üzerindeki tahakkümü, suçun belirlenmesinde hukuk yollarının önünü kapatarak, ceza karşılığının adaletle verilmesini engelleyebilir. Ancak yine de çevresel suçun unsurlarının teknik özellikler sunması ve çoğu kez de kirlenmenin saptanmamış olması nedeniyle; teknik kurumda sonlandırılabilecek olan bir ‘delillendirme süreci’ atlanmaktadır. Öte yandan suçun oluşmasına ilişkin teknik tespitlerin ‘akredite’ kuruluşlar eliyle yapılması da, idarî tarafgirliğin önünü kesmektedir.


Sonuçlar:

İdarî cezalara yol açan kabahâtlerin, diğer (TCK) mevzuatlardaki suç tanımlarıyla uyuşması hâlinde, ayrıca adlî yaptırımlar söz konusu olur. İdarî cezalara, yasaklara veya usûllere uymamak, sadece atığı çevreye bırakmakla (kabahât ile) karar verilirken; adlî cezalar için ‘suç unsurlarının’ oluşması beklenir. Yani adlî mevzuatlardaki ‘çevresel suç’; atığın bırakılmasıyla değil, atığın çevrede kirletici etkisini oluşturmasıyla gerçekleşir ve adlî yaptırım söz konusu olur.

Teknik bir mevzuata aykırılık, hem olay anı ve hem de sonuçların yorumlanması sırasında; gerekli teknik araştırmayı yapmadan, uzman olmayan heyetlerin ulaşabilecekleri bir hüküm değildir. Denetim ekiplerinde, takibâtın yapıldığı işin türüne /sektörüne göre ilgili branşta bir teknik görevlinin hazır bulundurulması zorunludur. İlgili tesis için idarî yaptırım, teknik yetkililer gözetiminde/denetiminde yapılmakta ise de, adlî yaptırım sürecine aktarılırken bu işlemler, teknik yetkililerin yönlendirme (kirletme sonucunu belirleme) yetkisi kapsamı dışına çıkarılmaktadır.

Her ne kadar kurumların iç süreçlerindeki mekanizma ve dinamikler, (teknik, malî ve sosyal gibi sektörel konulara yönelik) idarî kurumlar ve (her konuda adâlet dağıtan, suç ve ceza karşılığını belirleyen) adlî kurumlar gibi iki ayrı alanda değerlendirilse de, çoğu süreçler birbirinden ayrılmaz duruma gelir ve girifttir. Bu bağlamda idarî olan kurumlar, tespit yapmakla sınırlı kalan ve ayrıntılı incelemeyi de adlî soruşturma olarak algılama eğiliminde olsa da, adlî kurumların sektörel yetkinlikten uzak oluşları nedeniyle, çevresel olayın ‘kirletici’ ve ‘kirlenme’ arasındaki belirsizliğini gidermekten kaçınamazlar. Adlî kurumların da kendi uzmanlık alanlarını aşan teknik tespitlere geri çekilmesi, zaten idarî birimlerde mevcut olan teknik yetkinliğin kullanılmasını önler, soruşturma veya kovuşturma kararlarını da tekrar teknik ve resmî olmayan raporlara yönlendirir.


Çözüm Önerileri:

Çevresel suçun tanımlandığı mevzuata ilişkin çözümler arasında;

1- Mevcut mevzuatla devam hâlinde; ‘su duyurusu’ adımının, ‘kirlenme’ tespitinden sonra, eğer bir kirlenme söz konusu ise sürdürülmesi;

2- Mevzuatın değiştirilmesi hâlinde;

a) ‘Kirletici’ derişiminin yayılarak azaldığı dikkate alınıp, ‘kirlenme’ aranmaksızın, ‘kirletici’ bırakma eylemine daha yüksek ceza karşılıklarının getirildiği idarî yaptırımların uygulanması (Bakanlık genelgelerinin de bu doğrultuda yorumlanması);

b) Sadece ‘kirletici’nin değil, ‘kirlenme’nin de saptanmasını içeren denetim kurallarının eklenmesi ve bunun sonucunda çevresel suçun varlığına kanaât getirilerek (adâletle hükmedilmesi amacıyla) adlî yaptırıma yol verilmesi; konunun çözümüne getirilecek ilk öneriler olarak değerlendirilmektedir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Çevresel Suç Duyurusunun Kökeni, Aksamalar Ve Çözüm Önerileri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Orhan Tiryakioğlu'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
09-04-2014 - 11:30
(3632 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
3916
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 12 saat 12 dakika 18 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,08 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 25461, Kelime Sayısı : 2977, Boyut : 24,86 Kb.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1766
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03213000 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.