Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Çevresel Suç Ve Ceza Düzeylerine Teknik Bakış Ve Bir Yasal Değişiklik Önerisi

Yazan : Orhan Tiryakioğlu [Yazarla İletişim]
ÇEVRE MÜHENDİSİ, TEKNİK UZMAN

Makale Özeti
Çevre Hukuku; hukukçuların ve çevrecilerin ortak zeminidir. Bir taraf ortak zeminin bütününe hukukçu gözüyle bakarken, diğer tarafsa çevreci gözle bakarak, karşı tarafın göremediği bazı teknik ayrımsamaları kaçırmaktadır. Sonuçta, çevresel teknik terimlerin ayrımsanarak hukuka girmiş olmaması nedeniyle; ilgili kurumların şikâyet, denetim, soruşturma ve kovuşturma birimlerinde zaman ve ekonomik güç kayıplarına yol açmaktadır.

Çevresel Terimlere Bakış:

Çevre; canlı varlıkları yaşamları süresince etkileyen her türlü sosyal, kültürel, tarihî, fizikî ve iklime bağlı faktörlerin tamamı olarak tanımlanmaktadır. Çevre, ekolojik sistem ve eko sistem olarak da bilinmektedir. Eko sistem, karşılıklı olarak madde alış verişi yapacak biçimde birbirine etki yapan canlı organizmalarla cansız maddelerin bulunduğu herhangi bir doğa parçasıdır. İnsan ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmet üretimi için hava, su, toprak, orman, madenler gibi doğal kaynakları kullanmaktayız. Nüfus ve gelirdeki artışa paralel olarak insan ihtiyaçları çeşitlenmekte ve artmaktadır. Refah düzeyi yükseldiği için giderek daha fazla mal üretilmekte, kaynaklar daha çok kullanılmakta, daha çok ham madde sarf edilmektedir. Bütün bu faaliyetler, doğal çevreyi ve doğal dengeyi etkilemekte ve bozmaktadır.

Doğal denge korunduğu takdirde, tabiattaki canlıların kendi aralarındaki ve fiziksel çevreyle ilişkileri, onların sağlıklı gelişme ortamı kalmayacaktır. Ekolojik dengeyi oluşturan canlı ve cansız varlıklar zincirindeki herhangi bir kopma veya bozulma, çevre sorunlarını ortaya çıkaracaktır. Bu sorunları çevre kirlenmesi kavramıyla özetlemek mümkündür.

Çevre kirlenmesi, doğanın kendini temizleme kapasitesinden fazla olan kirlenmenin çevrede meydana getirdiği birikimler ve değişikliklerdir. İnsanların meydana getirdikleri atıklar, tabiat tarafından kendiliğinden yok edilemiyorsa ve bu durum tabiatın temizleme gücünü aşıyorsa çevre kirliliği oluşacak ve doğal denge bozulacaktır. Üretim sonucunda meydana gelen artık ve atıklar da eklenince, çevre bozulması ve çevre kirlenmesinin boyutları genişlemektedir. Kullanılan doğal kaynakların ve yaban hayatının büyük kısmının tekrar yerine konulamaması ve yenilenememesi, onların tükenmesiyle sonuçlanmaktadır. Yaban hayatı dediğimiz canlılar, mikroorganizmalar, deniz ve okyanus canlıları, yabanî bitki örtüsü ve ormanlardır. Ekonomik gelişme, sanayileşme, zenginleşme gibi iktisadî kavramlar, tamamen yukarıda sözü edilen kaynakların yoğun kullanımı ile yakından ilgilidir.

Yakmak, duman çıkarmak, dökmek, biriktirmek fiilleri; her ne kadar atılan madde ‘kirli’ veya ortamda istenmeyen madde olsa da, her durumda ‘kirlenme’/’kirlenme’ değildir, bu tür eylemlerin sonucunda ortaya çıkanlar da ‘kirletici’ tanımına girmeyebilir. Çünkü kirlenmenin gerçekleşmesi, ortamın kalıcı veya geçici olarak kalitesinin, ortamın yaşam özelliklerini bozucu biçimde değiştirilmesine bağlıdır.

Çevresel kirlilik; bir ortamın, kullanılma amacını değiştiren, özümleyebileceğinden daha fazla girdinin veya faaliyet çıktılarının (emisyonların) olmasıyla ortaya çıkabilir. Kirleticilerin kalıcılığı; tehlike sınıflarına göre kirleticilerin farklı derişimlerinde söz konusu olmaktadır. Örneğin aynı havuza civa, arsenik atmakla, atıksu boşaltımının etkileri, birbirinden çok farklı derişimlerde gözlenir.

Çevresel Tanımların Hukûkta Ayrımsanması:

Kirletici, kirlenme tanımından bağımsız olup, her biri ölçülebilir göstergelerdir. Bir ortamda kirleticinin varlığı gözlenebilir, ancak kirlenme gerçekleşmeyebilir. Kirletici, kaynağa bağlı bir debi ve derişimde iken; kirlenme, ortama bağlıdır ve sunulan kirletici, ortamın özümleme yeteneği ile karşı karşıyadır. Anlık bir kirletici dökülmesinden farklı olarak, kirleticinin belli bir değere kadar ortamda birikmesi, yani farklı bir debi ve derişimin gözlenmesi durumunda olumsuz etkilerden söz edilebilir.

Herhangi bir kapalı ortamda atıkların kalıcı (özümlenemez) olarak bırakılması, çevreyi kirletebilecek niteliktedir. Boya maddelerinin içindeki kimyasalların miktarı, çok küçük bir kaptaki bir balıkta özümleme eşiğini aşar ve yaşanabilirliği sonlandırır. Bu eşikler, mevzuatlarda tehlikeli maddeler olarak belirlenmiştir. Ancak açık denizlerdeki akıntılar, kirleticilerin seyrelmesini ve zararsız oranlara düşerek bertarafını sağlar. Özellikle katı ve yüzebilir olanlar, kolay çözünerek deniz ortamına tekrar nüfuz etmeyeceğinden, deniz ekolojisi için tehlikeli değillerdir.

Atık ve artıkların teknik usullere aykırı olarak doğal ortama verilmesi fiilin TCK ile cezalandırılabilmesi için yeterli değildir. Fiilin, ‘çevreye zarar verecek şekilde’ olması da gereklidir. Bundan kasıt, söz konusu eylemin, çevresel varlıkları (toprak, su, hava) ‘zarar tehlikesi’ (olumsuz etki öngörüsü) ile karşı karşıya bırakmış olmasıdır. Bu durumda eylemin sonucunda doğan kirliliğin, ‘çevreye zarar verebilir’ (bu tür kirliliğin daha önceden benzerleri hesaplanmış, belli kriterlere bağlanmış, tebliğlerde ayrıntıları açıklanmış olması) yeter koşuldur [1].

Kirleticinin yayıldığı bir ortamda, deneylenmiş kirletici göstergelerinin analiz sonuçlarının da limit değerlerle kıyaslanmasıyla, olumsuz bir ‘çevresel etki’, henüz gerçekleşmeden önce de saptanabilir. Kaldı ki; olumsuz etkilerin canlılar üzerinde ortaya çıkmasının beklenmesi, geri dönülemez kayıpların gözlenebileceği bir çevre üzerinde önlemlerin alınmasına engel olur.

Zararın gerçekleşmesi şart olmadığından, TCK 181 ile tanımlanan suç tipleri, netice unsuru bakımından somut tehlike suçlarıdır.

Çevresel Suçlarda Aşamalar:

Çevresel ihlâller, genelde 3 aşamada gerçekleşmektedir [2]:

I.Aşama:

Birinci aşamada çevre üzerinde herhangi bir tehlike veya zarar yaratan eylemin varlığı aranmamakta, sadece ihlali oluşturan davranışın varlığı yeterli görülmektedir. ‘Daha çok bazı engel suçlar yaratan veya objektif hedefi bakımından doğanın bütünlüğüne zarar vermeye elverişli davranışları yasaklayan’ ceza normları söz konusudur. Bu norma, çevreyi kirletici nitelikte veya çevre için tehlike yaratan maddelerin üretilmesi, ticarî amaçla bulundurulması veya ülkeye sokulmasının yasaklandığı cezalar örnektir. Fiillerin yasaklanmasındaki amaç, çevre ve insan üzerinde henüz bir zarar gelmeden önüne geçmektir.

II.Aşama:

Çevreyi kirletme tehlikesini ortadan kaldırma amacını taşıyan önlemlere aykırı olan fiiller varlığı yeterli görülmektedir. Soyut veya potansiyel bir tehlike önlenmek istenir. Bu anlamda ‘belirli bir sanayi faaliyetini icra edebilmek, sanayi artıklarını atabilmek ve tesislerin durumunu tespit edebilmek için belli bir yetkilendirme veya izne sahip olma yükümlülüğünü ihlal eden davranışları yahut bu faaliyetlerin icrası ile ilgili olarak kanun veya idari makamlar tarafından konan tedbir kurallarının ihlalini cezalandıran normlar’ gündeme gelmektedir. İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak kirletme, atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokma, ilgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak gürültüye neden olma, yapı ruhsatı almadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapma suçları birinci ve ikinci aşamaya ilişkin suçlara örnek olarak verilebilir.

III.Aşama:

Çevreyi ‘kirletmeye yönelik’ eylemin bizzat gerçekleştiği durumdur. Bu aşamada, ceza normunun önleyici katkısı ortadan kalktığı düşünülür. Öncelikle kirletici maddelerin atılması veya salınması ile buna bağlı olarak zararlı sonucun ortaya çıkması halinde devreye giren suç tipleri bu kapsamda değerlendirilir [2].

III. Aşamada Yeter Şart Sorunu:

İşte bu III. aşamada, çoğu zaman kirleticinin salınmasını tâkiben bir zararın ortaya çıkmış olduğu ‘zan’nı vardır, çünkü çevrede ayrıntılı gözlemler yapılmaksızın, ölçüye vurulmaksızın, bir ‘kirlenme’ olduğu varsayılır. Kirleticinin varlığı, kirlenmenin varlığına yorumlanmaktadır. Çevrenin henüz kirletilmiş veya bozulmuş olmaması nedeniyle, III. Aşamada ceza normunun önleyici rolü de ortadan kalkmamıştır.

Teknik ayrıntıya girilirse; kirletici dökmekle, kirlenmenin oluşması teknik açıdan oldukça farklıdır. Kirlenmenin hesaplarla veya yasal limitlerle öngörülememesi hâlinde kirlenme suçu oluşmaz. Çünkü yeter miktarda kirletici verilmediği zaman, kendi kendini arındırma yeteneği ile çevre önceki durumuna geri dönebilir, kalıcı etkiler görülmez.

Sadece bir kirletici bırakmakla sınırlı bir eylemi bir ‘kabahât’ olarak cezalandırmak; başkalarının da aynı eylemi yapmaktan caydırmak amacını taşır, çünkü bu yol açılırsa, çevrede çok miktarda atık birikmesini (yüksek derişimi) gözlenir ve geri dönülemez bozunmalar ortaya çıkabilir. Yani henüz bu aşamada çevresel bir suç oluşmamış ve bir kabahât düzeyinde kalmıştır. Bu gerekçelerle III. aşama, kirletici fiilin gerçekleştiği ancak kirlenmenin öngörülmediği veya oluşmadığı bir durumu yansıtmalıdır.

Önerilen IV. Aşama:

Kirleticinin derişim ve debisinden bağımsız olarak; hem hesaplarla, kriterlerle öngörülen veya çevrede gerçekleştiği görülmek yoluyla teknik açıdan teyit edilen bir kirlenme durumunu tanımlar. Bu aşamada kirleticinin salınması, artık önemli değildir; çevrenin etkilendiği saptanmış ve ağır yaptırımlarla karşılanabileceği düşünülmektedir. Bu sonucun cezalandırılması ise kirlenmeye yol açtığı saptanan kasten/taksiren icrâ edilen bu fiilin ve sonuçlarının, TCK 181 ile belirtilen aykırılıklara ve kalıcı etkilerin saptanmasına dayanmalıdır. Bu eylemle birlikte yitirilen çevresel ortama diğer benzer kayıpların yinelenmemesi için, öncelikli olarak çevrenin yeniden düzenlenmesine yönelik tazmini (çevresel ıslahatın ekonomik olarak karşılanması) veya müteakiben/münhasıran diğer insanları bu tür fiillerden caydırma amacını taşıyan yüksek ceza karşılıkları geçerli olmalıdır. Dolayısıyla TCK 181, bu aşamanın karşılıklarını içermekte, diğer aşamada belirtilen durumlara karşılık gelenlerse, kabahât düzeyinde kalmaktadır.

Yasal Değişiklik Önerisi:

Farklı hukukî sonuçlara yol açmakta olan bu suç düzeyi belirsizliği; kiminde mükerrer (idarî/adlî) ceza karşılıklarına cevaz vermekte, bir çoğunda ise idarî cezayla sınırlı kalan ve kovuşturmaya yer olmadığına hükmedilen süreçlerle noktalanmaktadır. Çevresel teknik terimlerin ayrımsanarak hukuka girmiş olmaması nedeniyle; ilgili kurumların şikâyet, denetim, soruşturma ve kovuşturma birimlerinde zaman ve ekonomik güç kayıplarına yol açmaktadır.

Kabahâtler Kanunu kapsamında idarî olarak ceza karşılığı bulunan bir fiilin, ayrıca aynı terimlerle tanımlanıp adlî ceza bendine alınması; çevresel kirlenmenin saptanmadığı bir durumda mükerrer cezalandırma sürecine izin vermektedir. TCK kapsamında kirletici dökmeye ilişkin tanımın çıkarılarak, Kabahâtler Kanunu dâhilinde kirleticinin türüne bağlı olarak ağırlaştırılıp uygulanması, kirlenmenin gerçekleştiği teknik öngörüsüne bağlı olarak diğer bentlerin TCK kapsamındaki ceza karşılıklarının ağırlaştırılarak korunması, yukarıda belirtilen aksamaların ve gereksiz kısır döngülerin ortadan kaldırılması için tek çıkar yol olarak gözükmektedir.

Sonuç:

Kirlenme tanımından bağımsız bir kirletici tanımı; idarî ve adlî yaptırımların birisinin değil, hangisinin uygulanması gerektiğini göstermesi açısından çevre hukukunda önemlidir. Bu teknik tanımın ayrımsanarak yasaya katılmasıyla, mevzuatlar dâhilinde orantısız ceza ve diğer yersiz süreçlerin önüne geçilebilir.




Kaynaklar:

[1] Muhammet Murat Ülkü, 'Çevreye Karşı Suçlar’.

[2] N. Özenbaş, ‘Çevrenin Ceza Hukuku Yoluyla Korunması Kapsamında Çevrenin Kirletilmesi Suçları’, International Conference On Eurasian Economies 2013.

[3] Ali Kemal Yıldız, 'Türk Ceza Kanununda Çevre Suçları'.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Çevresel Suç Ve Ceza Düzeylerine Teknik Bakış Ve Bir Yasal Değişiklik Önerisi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Orhan Tiryakioğlu'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
04-04-2014 - 15:34
(3636 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Henüz hiç değerlendirilmedi.
Okuyucu
3368
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 4 saat 54 dakika önce.
* Ortalama Günde 0,93 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 11257, Kelime Sayısı : 1320, Boyut : 10,99 Kb.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1764
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03562903 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.