Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Merkezi Kayıt Kuruluşu Ve Kaydi Sistem (Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar Ve Çözüm Önerileri)

Yazan : Ümit Yayla [Yazarla İletişim]
Genel Müdür Yardımcısı, Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş.

MERKEZİ KAYIT KURULUŞU VE KAYDİ SİSTEM
(Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri)














ÜMİT YAYLA
Merkezi Kayıt Kuruluşu
Genel Müdür Yrd.(*)



Bu çalışmada yer alan görüşler Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş. ve/veya Sermaye Piyasası Kurulu’nu bağlayıcı değildir. Çalışmanın bu kurumların resmi görüşlerini yansıttığı iddia olunamaz.

I- KAYDİ SİSTEM

1. Menkul Kıymetlerin Kaydileştirilmesi
Ticari hayatın içerisinde kişilerin tasarruflarını sermaye piyasalarında değerlendirmeleri, pay senetlerinin alım satımı ve ihracını da arttırmıştır. Bunun yanında anonim ortaklıkların finansman ihtiyacını sermaye piyasalarından sağlamak istemeleri nedeniyle halka arz yoluyla pay senedi ihracı artmıştır. Özellikle anonim ortaklık pay senetlerinin bu anlamda kullanımının artması, aynı zamanda pay senetleri üzerindeki tesis edilmek istenen hukuki işlemleri güçleştirmiştir. Pay senetlerinin bir menkul kıymet olmasının yanında bir kıymetli evrak niteliğini haiz olması, TTK’nın kıymetli evraka ilişkin hükümlerinin pay senetlerine de uygulanması sonucunu doğurmaktadır. Aslında pay senetlerinin ihracının fazlalılığı nedeniyle doğan hukuki sorunlar yeni değildir. Pay senetlerinin ihraç sayısının fazlalığından kaynaklanan hukuki ve ekonomik sorunların aşılması amacıyla çeşitli dönemlerde çeşitli çözüm yolları bulunmuştur. Bunlar genel itibariyle toplu saklama ve toplu senet uygulamalarıdır. Ancak pay senetlerinin rasyonelleşmesindeki son aşamayı ifade eden kaydi sistem 1999 tarihinde Sermaye Piyasası Kanununda (SPKn) yapılan değişiklikle hukukumuza girmiştir. Kaydileştirme ile pay senetlerinin fiziki varlıklarına son verilerek diğer bir ifade ile kıymetli evrakın senet unsurunun bertaraf edilmesi ve payların MKK tarafından elektronik ortamda izlenmesi söz konusudur.
Sermaye piyasası araçlarının kaydileştirilmesi son yıllarda sermaye piyasalarında en çok tartışılan konuların arasında yer almaktadır. Kaydi sisteme bu önemi kazandıran sebepler piyasanın güncel ihtiyaçlarıdır. Sermaye piyasalarında işlem gören menkul kıymetlerin sayısının her geçen gün artması yapılan ihraçlarda senet basma zorunluluğunun hem zaman hem de maddi bakımdan maliyet yaratması; çalınma, yırtılma, sahtecilik gibi senedin fiziki varlığına özgü risklerin varlığı, uluslararası sermaye hareketlerinin artışına paralel olarak iç hukuk kurallarının farklılığından arınmış ortak kavramlara ve yöntemlere duyulan ihtiyaçlar “menkul kıymet kavramının yeniden tanımlanması ve fiziki kağıttan soyutlanması gereğini doğurmuştur . Kaydi sistem anlayışında gelişme kıymetli haklar kavramının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Kıymetli haklar, menkul kıymetlerin kaydi değer haline getirilmesinde en son aşamadır. Burada, hakkın kağıttan tamamen arındırılması söz konusudur. Dolayısıyla, kıymetli haklarda kıymetli evrak tamamen ortadan kalkmış olup, sermaye piyasası araçlarının içerdikleri aynı türden ve senede bağlanmamış haklar söz konusudur. Bu haklara ilişkin işlemler senetsiz ve defter kayıtları aracılığıyla gerçekleştirilmektedir.
2. Türkiye’de Kaydi Sistem
15.12.1999 tarih ve 4487 sayılı kanun ile SPKn’na eklenen 10/A maddesi ile kaydi sistemin yasal çerçevesi belirlenmiştir. Kanunun 10/A maddesi hükmü kaydi hakların Merkezi Kayıt Kuruluşu (MKK) nezdinde izlenmesini öngörmektedir. MKK özel hukuk tüzel kişiliğine haizdir ve Kurulun gözetim ve denetimi altındadır.
Kanunda geçiş dönemi hariç tam kaydi sistem benimsenmiş, aynı ihraçcının kısmen kaydi kısmen fiziki senet ihracına cevaz verilmemiştir. Ancak geçici 6. maddede geçiş döneminde hak sahibinin isteğine bağlı olarak kısmi kaydi sistem uygulama alanı getirilmiştir. Esasa ilişkin bu düzenlemelerin dışında MKK nın kuruluş faaliyet ve çalışma esaslarının Bakanlar Kurulu yönetmeliği ile belirlenmesi ve kayıtların yapılmasına ilişkin usul ve esasların Kurul tarafından çıkarılacak ayrı bir tebliği ile belirlenmesi hükme bağlanmıştır. Anılan madde uyarınca hazırlanan 21.06.2001 tarihli “Merkezi Kayıt Kuruluşunun Kuruluş, Faaliyet, Çalışma ve Denetim Esasları Hakkında Yönetmelik” (MKK Yönetmeliği) MKK’nın bir “anonim ortaklık” şeklinde kurulmasını öngörmüştür. Kurul tarafından hazırlanan MKK ana sözleşmesinin, 26.09.2001 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlanması ile MKK faaliyetlerine başlamıştır. Kurul tarafından çıkarılan Seri: IV, No:28 sayılı “Kaydileştirilen Sermaye Piyasası Araçlarına İlişkin Kayıtların Tutulmasının Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ” (Kaydileştirme Tebliği) 22.12.2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
SPKn’nun 10/A ve Geçici 6’ncı maddeleri ilgili mevzuatın hiyerarşik olarak en üst normları olarak kaydi sistemde sermaye piyasası araçlarının ve bunlara ilişkin hakların kaydının tutulmasına ilişkin esasları belirlemiştir. MKK Yönetmeliği anılan kanun maddelerine göre bir alt düzenleme olup, MKK’nın çalışma esasları, görev ve yetkileri ile MKK üyelik şartları bu yönetmelikle belirlenmiştir. Üyelerin MKK nezdindeki hesap türlerine, işlemlerine vb. konulara ilişkin kaydi sistem kuralları ise SPK tarafından çıkarılan Kaydileştirme Tebliği ile düzenleme alanı bulmuştur.
Nisan 2005 tarihinde yatırım fonu katılma belgeleri, Kasım 2005 tarihinde İMKB de işlem gören şirketlerin tüm hisseleri ve borsa yatırım fonları, Ağustos 2006 tarihinde özel sektör tahvilleri, Temmuz 2007 tarihinde finansman bonoları Sermaye Piyasası Kurulu’nun kararıyla MKK nezdinde kayden izlenmeye başlanmıştır. Kayden izlenen hisse senetlerinin piyasa değeri 16.10.2009 tarihi itibariyle 234 milyar USD, yatırım fonu katılma belgelerinin değeri 21 milyar USD, özel sektör borçlanma araçlarının değeri ise 0,18 milyar USD’ dir. MKK nın mevcut durumda 324 hisse senedi ihraçcısı, 62 yatırım fonu ihraçcısı, 3 özel sektör tahvili ihraçcısı olmak üzere toplam 389 ihraçcı üyesi bulunmaktadır. Bunların dışında 87 aracı kurum, 54 banka, 1 vadeli işlemlere aracılık şirketi MKK üyesidir.

2.1 MKK’da Yapılacak Kayıtların Kapsamı

SPKn’nun 10/A maddesi uyarınca sermaye piyasası araçları ve bunlara ilişkin haklar kaydi olarak izlenebilecektir. Maddenin 1. fıkrasında kaydileştirilebilecek sermaye piyasası araçları arasında herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Bununla birlikte, maddenin 4. fıkrasında kaydileştirilebilecek araçları belirleme yetkisi münhasıran Kurula tanınmıştır. Kurul bu yetkiyi araçların türleri ve ihraçcıları itibariyle kullanabilecektir. Bu bağlamda Kurul hisse senedi, yatırım fonu katılma belgesi, gibi türler itibariyle belirleme yapabileceği gibi SPKn’daki 3. madde hükmündeki ihraçcıların ihraç ettikleri sermaye piyasası araçları itibariyle de kaydi sisteme geçişe karar verebilecektir. Kanun koyucu IV. fıkra hükmünde Kurula belirleme yetkisi tanıyarak kaydi sisteme tedricen geçişi benimsemiştir. Esasen kaydi sisteme geçiş sürecini düzenleyen Geçici 6. madde hükmündeki düzenleme tarzı da tedrici geçiş yönündeki bu tercihi açık biçimde ortaya koymaktadır. Hukuki açıdan bakıldığında 10/A çerçevesinde tüm sermaye piyasası araçları kaydileştirilebilecektir. SPKn’nun 3. Maddesi uyarınca sermaye piyasası araçları menkul kıymetler ve diğer sermaye piyasası araçlarından oluşmaktadır. Menkul kıymet niteliğine haiz olan ve Kurulca düzenlenmiş bir çok araç türü vardır. Bunlar menkul kıymet olmaları nedeniyle misli nitelik taşıdıkları ve tedavül yeteneğini haiz oldukları için kaydileştirilmeye elverişlidir. Ancak diğer sermaye piyasası araçları kategorisi kaydileştirme bakımından tartışmaya açıktır. Bu araçların misli nitelik taşımamaları mümkündür. Kaydi sistem esas itibariyle misli nitelik taşıyan ve hızlı tedavül eden araçların bu özelliklerinden doğan sorunların aşılması amacıyla ortaya çıktığı için araçların bu özellikleri sistemin yapı taşlarını oluşturmaktadır. Mevcut durumda Kurul tarafından hisse senetleri İMKB de işlem gören anonim ortaklıkların hisse senetlerinin, yatırım fonu katılma belgelerinin, özel sektör tahvillerinin ve finansman bonolarının kayden izlenmesine karar verilmiş olup, söz konusu sermaye piyasası araçları MKK tarafından kayden izlenmektedir .
Yukarıda yer verildiği üzere SPKn’nun 10/A maddesinin 1’inci fıkrasında sermaye piyasası araçları ve bunlara ilişkin hakların kayden izleneceği hükme bağlanmıştır.Anılan maddenin gerekçesinde; temliknamelerin, rehin sözleşmelerinin ve ayni hak tesisine ilişkin diğer sözleşmelerin üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için Merkeze yapılan bildirim tarihinin esas alınacağı belirtilmektedir. Madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere MKK tarafından kayden izlenecek sermaye piyasası araçlarına ilişkin haklar, mülkiyet ve diğer ayni hakları kapsamaktadır.
2.2 Kayıtların Niteliği
SPKn’nun 10/A maddesinde düzenlenen kaydi sistemde MKK kayıtlarına kurucu etki tanınmamış bir başka deyişle açıklayıcı kayıt sistemi kabul edilmiştir. Maddede üçüncü fıkrası hariç kurucu sisteme ilişkin herhangi bir hükme yer verilmemiş, hakkın kayıtla doğması ve terkinle sona ermesi merkezdeki kayıtlara iyiniyetle güvenenin hak sahibi olması gibi kurucu sistemin temel taşlarını oluşturan düzenlemeler yapılmamıştır. Maddede kayıtların etkisi bakımından yapılmış bulunan düzenleme kaydi sistem öncesi Takasbankta uygulanmış sistem ile paraleldir. Bu bağlamda SPKn’nun 10/A maddesi hükmü kayıtların hukuki niteliği konusunda kaydi sistem öncesi mevcut sistemden ayrılmamıştır. Ancak maddenin üçüncü fıkra hükmü MKK dışı işlemlere ilişkin bunun istisnasını oluşturmaktadır. Bu hüküm, açıklayıcı kayıt sisteminden kaynaklanan bir tehlikeyi önlemeye yöneliktir. Çünkü MKK dışında da, kaydi hakların genel hükümlere göre devri , üzerlerinde rehin veya diğer bir ayni hak tesisi mümkün olacaktır. Buna rağmen söz konusu hakların Borsada alım satımına, MKK dışı işlemlerden habersiz devam edilmesi ve MKK'da kayıt sisteminin yürümesi, işlem güvenliği bakımından sakıncalı sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle, olması gereken, MKK dışında tesis edilen hakların da usulüne uygun biçimde MKK ya bildirilmesi ve gerçek hak sahipliğinin MKK kayıtlarına yansıtılmasıdır. SPKn’nun söz konusu fıkra hükmü, MKK dışında tesis edilen hakların MKK ya bildirilmesine hüküm ve sonuç bağlamakta, MKK ya yapılan bildirim tarihine öncelik vermektedir. MKK kayıtları, nama yazılı paylar bakımından pay defterinin niteliğini de değiştirmemekte, pay defteri kayıtlarına göre herhangi bir önceliğe sahip olmamaktadır. Yönetimsel hakları kullanmaya yetkili olanlar belirlenirken yine pay defteri esas alınacak, MKK kayıtlarının bu konuda herhangi bir fonksiyonu olmayacaktır. Ayrıca devrin MKK kayıtlarına yansımasına rağmen, ana sözleşmede nama yazılı payların devrini kısıtlayan hükümler bulunduğu takdirde, ortaklık yönetim kurulunun devri pay defterine kaydetmemesi mümkündür. Bununla beraber aşağıda ayrıntılı olarak değinileceği gibi, kaydileştirilmiş payların pay defterine kaydı esnasında MKK kayıtları esas alınabilecek ve bu bağlamda tasarruf yetkisinin varlığı kural olarak MKK kayıtlarına göre belirlenecektir.
MKK kayıtlarının niteliği ile bağlantılı olarak üzerinde durulması gereken diğer nokta, 10/A maddesinin beşinci fıkrası uyarınca, payların devrinin pay defterine kaydında MKK kayıtlarının esas alınmasıdır. Hükmün hangi tür paylar için uygulanacağı konusunda maddede açıklık yer almamaktadır. Nama payların madde kapsamına girdiğinde kuşku yoktur. Pay defterine kayıtta ortaklık tarafından esas alınacak kayıtlar, "ihraççılar itibariyle tutulan kayıtlar"dır. Burada kastedilen ihraççı itibariyle tutulan kayıtlar, üye sıfatıyla ihraççının hesabında izlenen ve statik bir kayıt olması gereken sermaye bilgileri değil, MKK'da aracı kuruluşlar ve hak sahipleri adına açılmış hesaplarda izlenen ve bir anonim ortaklığın çıkardığı tüm paylar üzerindeki hak sahipliği kayıtlarını ifade etmektedir. Fıkra hükmünü, atıf yapılan TTK md.417 ve bununla bağlantılı olarak 416’ncı madde hükümleriyle birlikte ele alındığında, düzenleme ile iki önemli yenilik getirilmiştir. Bunlardan ilki, pay defterine kayıt için ilgilinin başvurusuna gerek olmamasıdır. Fıkrada, ortaklığın kaydi payın devrini deftere işlerken izleyeceği prosedür belirlenirken, "ilgilinin başvurusuna gerek kalmaksızın" ibaresine yer verilerek, ortaklığın resen kayıt yetkisi vurgulanmıştır. SPKn.10/A maddesinin 5. fıkra hükmü, ortaklık yönetim kuruluna, deftere kayıt aşamasında MKK'da tutulan kayıtları "esas alabilme" yetkisini vererek, başka herhangi bir ispatlayıcı belge isteme külfetinden kurtarmakla birlikte, TTK md.417.II hükmünün uygulanma alanını ortadan tümüyle ortadan kaldırmamaktadır .
2.3 Kaydi Sistemde Ortaklık Haklarının Kullanımı
Kaydi sistemde Borsada işlem gören anonim ortaklık hisselerin farklı nevilerden olması durumunda söz konusu paylar Kaydileştirme Tebliğinin geçici 4. maddesi uyarınca MKK tarafından nevilerine ilişkin bir ayrım yapılmadan izlenmektedir . Hak sahibinin genel kurula katılmak istemesi halinde Kaydileştirme Tebliğinin 18 inci maddesi uyarınca MKK tarafından paylara blokaj uygulanarak blokaj tutarını ve hak sahibini gösterir bir belge talep eden ilgili üyeye verilmektedir. Bu bağlamda, hisseleri farklı nevide bulunan şirketler bu paylarını tek bir nevide topladıkları güne kadar, oy hakkının tespitinde MKK tarafından verilecek blokaj belgelerini esas almaktadırlar. Ancak, bu belgelerde bloke edilen payların nevilerine ilişkin bir bildirim yer almamaktadır.
Diğer yandan kaydi paylarla sınırlı olmak üzere, payları borsada işlem gören ve paylarının tümü nama yazılı olan şirketler açısından oy hakkı asıl itibariyle ortaklık pay defterindeki kayıtlar esas alınarak belirlenecek olmakla birlikte nama yazılı pay sahibinin blokaja ilişkin belge talep etmesi halinde bu belge MKK tarafından talebi ileten üyeye verilebilmektedir. Payları borsada işlem gören ancak farklı nevilerden olan şirketler bakımından Kaydileştirme Tebliğin 18 inci maddesi uyarınca, TTK’nun 360. ve Komiser Yönetmeliği’nin 21-a maddelerinde öngörülen “mutasarrıf olduklarını gösteren belge” yerine geçmek üzere blokaj tutarını ve hak sahibini gösterir belge payların nevine bakılmaksızın MKK tarafından talep eden üyeye verilmektedir.
2.3.1 TTK Tasarısında genel kurullar ve kaydi sistem
TBMM genel kurulunda görüşülmeye başlanmış olan Yeni Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 415 ve 417. Maddelerinde anonim ortaklık genel kurullarına ilişkin olarak Merkezi Kayıt Kuruluşu kayıtlarına atıf yapılmıştır. Anılan tasarı uyarınca anonim ortaklık genel kurul toplantısına katılabileceklerin listesi SPKn’nun 10/A maddesi uyarınca kayden izlenen paylar bakımından MKK dan sağlanacak kayıtlara dayanılarak hazırlanacaktır. Kaydi sisteme geçiş ile birlikte anonim ortaklıların en büyük sorunlarından biri olan ortaklara ilişkin elde edilmeyen güncel bilgi artık MKK aracılığıyla anlık olarak temin edilebilir hale geldiğinden mevcut Ticaret Kanunumuzdaki bir haftalık blokaj yükümlülüğü Tasarıda kaldırılmış ve genel kurula katılma ve oy kullanma hakkının, hissedarın hisselerini depo ederek veya herhangi bir şekilde bloke etmesi şartına, söz konusu blokaj hisselerin alım satım imkanına herhangi bir etkide bulunmasa bile bağlanamayacağına ilişkin Avrupa Birliği direktifi ile uyum sağlanmıştır. Kuruluşumuzdan alınacak pay sahipleri listesinde adı bulunan paysahibi gerçek kişiler kimlik, tüzel kişiler yönetim kurulunun ilgili kararını göstererek genel kurula katılabilecektir.
4.Yatırımcıları Koruma Fonu ve Tedrici Tasfiye
Yatırımcıları Koruma Fonu, SPKn’nun 46/A maddesi ile tüzel kişiliği haiz olarak kurulmuş olup Fon, sermaye piyasası araçlarının kaydını tutmakla görevli Merkezi Kayıt Kuruluşu A.Ş. tarafından idare ve temsil olunmaktadır. Hakkında tedrici tasfiye veya iflas kararı verilen aracı kurumların ve Bankalar Kanunu hükümleri saklı kalmak kaydıyla Bakanlar Kurulu Kararıyla faaliyetleri durdurulan Sermaye Piyasası Kanunu’nun 50 nci maddesi (a) bendi hükmü kapsamındaki bankaların, sermaye piyasası faaliyetleri ve işlemleri nedeniyle müşterilerine karşı hisse senedi işlemlerinden doğan nakit ödeme ve hisse senedi teslim yükümlülüklerini ve Sermaye Piyasası Kanunu’nun 46/B maddesinde düzenlenen görevleri Kanunda öngörülen esaslara göre yerine getirmek ve tasfiye giderlerini karşılamak amacıyla kurulmuştur. Fonun yönetim ve çalışma esasları Fon Yönetmeliği ile belirlenmiştir.
II- UYGULAMADA KARŞILAŞILAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
1. Sermaye Piyasalarında Teminat ve Kredi Verenin Sorunları
Hukukumuza göre kredi verenin kredi alacağının korunması, bir borcun zamanında ve yerinde ödenmesi, ve/veya bir işin gereği gibi, ya da mevzuatta öngörüldüğü şekilde yapılmasını temine yarayan hukuki muamelelere “teminat” denilmektedir. Bu muameleler şahsi (kefalet) veya ayni nitelikte (inançlı temlik, menkul rehni, ipotek vb) olabilmektedir. Bununla birlikte sermaye piyasası uygulamasında kredi işlemlerine güvence sağlamaya yönelik teminat tesis edilmeye çalışılan tüm durumlarda, taraflar teminatın Türk Medeni Kanunu’nun “menkul rehni” hükümleri uyarınca tüm üçüncü kişilere ve olası hukuki risklere karşı doğrudan koruma ve güvence getirdiğine ilişkin bir inanca sahip olmakta ancak çoğu zaman menkul rehnine ilişkin medeni yasanın getirmiş olduğu sıkı şartlar yüzünden tesis etmiş oldukları teminat işlemi bir niza söz konusu olduğunda hukuki açıdan tartışılır konumda olmaktadır. Klasik hukuk dönemine cevap veren menkul rehninin sermaye piyasalarının aradığı esneklik ve hıza cevap veremiyor olması nedeniyle, taraflar yasanın aradığı şekil şartlarına haiz “menkul rehni” tesis etmek yönünde isteksiz olmakta ancak menkul rehnine alternatif oluşturabilecek sağlam hukuki dayanağa sahip başkaca bir teminat işlemi türü tesis edebilme konusunda ihtiyaç duydukları yön gösterici mevzuat konusunda sıkıntı yaşamaktadırlar.
1.1 İlgili mevzuatda “teminat” kavramının açık olmaması
Kredi verenin güvencesi anlamında “teminat” kavramına Sermaye Piyasası Kurulu tarafından çıkarılan iki tebliğde değinilmektedir:
Seri:V, No: 65 Sermaye Piyasası Araçlarının Kredili Alım, Açığa Satış ve Ödünç Alma ve Verme İşlemleri Hakkında Tebliğ (Kredili İşlemler Tebliği) ile aracı kurumların müşterilerine kullandırmak üzere kredi alması durumu ile çeşitli işlemler nedeniyle yatırımcının özkaynak yatırması zorunluluğuna ilişkin hususlarda teminat kavramından bahsedilmektedir. Seri:IV, No:28 Kaydileştirilen Sermaye Piyasası Araçlarına İlişkin Kayıtların Tutulmasının Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ’in (Kaydileştirme Tebliği) teminat, rehin ve intifa hakkına ilişkin kayıt ve blokaj başlıklı 19’uncu maddesinde kayden izlenen sermaye piyasası araçlarının teminat ve rehin işlemlerine konu edilmesi halinde hangi hesapta izlenecekleri düzenlemiştir. Kredili işlem tebliğinde “teminat” ifadesi tebliğin bir çok yerinde farklı anlamlarda kullanılmaktadır. Tebliğin lafzından teminat ilişkisinin medeni hukukumuzda belirlenen menkul rehni hükümlerine mi tabi olması gerektiği veya bir başka hukuki dayanağa mı işaret edildiğini belirlemek mümkün bulunmamaktadır.
Seri:IV, No:28 sayılı Kaydileştirme Tebliğ’in teminat, rehin ve intifa hakkına ilişkin kayıt ve blokaj başlıklı 19’uncu maddesinde kayden izlenen sermaye piyasası araçlarının teminat ve rehin işlemlerine konu edilmesi halinde hangi hesapta izlenecekleri düzenlemiştir. Tebliğin Kapsam başlıklı 2. maddesi uyarınca Tebliğin kapsamı kaydi sermaye piyasası araçları ve bunlara ilişkin hakların kaydı olarak belirlemiş olup, bu haklar SPKn 10/A maddesinin madde gerekçesinde yer aldığı şekliyle “ayni” haklardır. Medeni Kanunumuzda yer bulan ve birer ayni hak olan rehin ve intifa haklarının MKK nezdinde kaydının ne şekilde tutulacağının Kaydi Sistem Tebliğinde düzenlenmesi eşyanın tabiatı gereği olmakla birlikte, hukuki içeriği anlaşılmayan ve menkul rehninden başka bir hakkı ifade ediyormuşçasına farklı şekilde düzenlemeye tabi kılınan “teminat” kavramının (içeriğinin anlaşılır kılındıktan sonra dahi) düzenleneceği yer, kaydi sistem tebliği olmamalıdır. Kayıtlarının kurucu değil, bildirici olduğu doktrinin tümü tarafından kabul görmüş olan MKK sistemine, sermaye piyasası aracı ve bunlara ilişkin haklar (ayni haklar) dışında kalan, “bağış, kira, leasing, vb.” şahsi hukuki ilişkilerin MKK’ya bildirilmesinin herhangi bir dayanağı olmadığı gibi bu bildirim üzerine MKK tarafından yapılacak olası kayıt Türk hukuku çerçevesinde bunları tüm üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir bir üstün hak haline getirmeyecek bunlara ayni hak olma özelliği katmayacaktır. Uygulamada “teminat” sözcüğünün doğrudan menkul rehninin getirdiği tüm korumaları teminat sahibine sağladığı şeklinde bir kanı mevcut olmakla birlikte, teminat Medeni Kanun hükümlerine uygun kurulmuş “menkul rehni” ile desteklenmedikçe, şahsilik özelliğinden sıyrılamayacak -gerideki hukuki ilişkiye ayni hak niteliği katacak şekilde-MKK’ya yapılan bu tür bildirimler özel bir koruma getirmeyecektir. Kaydi sistem tebliğinde de (Kredili işlem tebliğinde olduğu gibi) “teminat” kavramının içeriği ve şekli muğlak olup hukuki vasıflandırması yapılabilecek şekilde düzenlenmemiştir.
2. İcra ve İflas Kanunu, 6183 sayılı Kanun ve diğer mevzuat nedeniyle teminat verenin karşılaştığı sorunlar
a) Teminata konu kıymetlerin teminat verenden alacaklı 3. kişilerce haczedilmesi
İcra ve İflas Kanunu (İİK) ile 6183 sayılı yasa hükümleri uyarınca teminata konu edilen sermaye piyasası araçlarının bunların maliklerinden alacaklı olan üçüncü kişiler/kurumlar tarafından haczedildiği durumlarda teminatı elinde bulunduran açısından çeşitli hukuki sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu teminatların 3. kişilerce İİK hükümleri uyarınca veya amme alacaklılarınca 6183 sayılı kanun hükümleri uyarınca haczedilmesi halinde bu kıymetler üzerinde bu aşamadan sonra ancak icra/tahsil dairelerince tasarruf edilebilmektedir. (Söz konusu kıymetlerin icra yoluyla sattırılması durumunda elde edilen tutardan öncelikle rehin hakkı sahiplerine ödeme yapılacak olması nedeniyle alacaklılar satış istememekte bunlar hacizli olarak hiç bir işleme konu edilmeden muhafaza altında tutulmaya devam edilmektedir.) Bu durumda rehin hakkı ile teminatı elinde bulunduran kredi veren açısından bu teminatı nakde çevirebilmek için uzun ve yorucu bir hukuki prosedür gerekli olmaktadır. Bu durumda teminat sahibi ancak İİK’nın 145-153. maddeleri uyarınca rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapmak suretiyle kıymeti nakde çevirebilmektedir. Kredi işlemlerinin sıklığı ve hukuki prosedürün karışıklığı göz önüne alındığında bu durum kredi verenler açısından olumsuz bir etki yaratmaktadır.
b) Aracı kurum hakkında tedrici tasfiye kararı alınması
Teminatı veren aracı kurumun faaliyetlerinin geçici olarak durdurulması veya tedrici tasfiyesine karar verilmesi durumunda aracı kurumun malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisi Sermaye Piyasası Kanununun (SPKn) 46 ve 46/B maddesi uyarınca Yatırımcıları Koruma Fonuna geçmektedir. Bu durumda SPKn’nun 46/B maddesi uyarınca aracı kurumun malvarlığı öncelikle yatırımcı alacaklarına, sonra kamu alacaklarına, ve kalan tutar Yatırımcıları Koruma Fonu tarafından yapılan tedrici tasfiye giderlerinin ödenmesinde kullanılmaktadır. Tüm bu alacaklar ödendikten sonra bir şey kalırsa diğer alacaklılara ödeme yapılabilmektedir. Bu bağlamda teminat alanların söz konusu alacaklarını tahsil edebilmesi ancak yatırımcıların, kamunun ve fonun alacaklarını almaları ile mümkün olabilecektir. Geçici durdurma ve tedrici tasfiye kararlarının mali durumun yükümlülükleri karşılamadığı durumlarda alındığı gözetildiğinde “diğer alacaklılara” ödeme yapılması uygulamada imkanlı olamamaktadır. Diğer yandan kredi ilişkisi aracı kurumun müşterilerine ait senetlerinin teminata yollanması şeklinde gelişmişse müşterilerin söz konusu işleme muvafakatlerinin olmaması durumunda kredi veren kurum tedrici tasfiye kararıyla birlikte önemli bir hukuki çıkmazlara sürüklenmektedir.
c. İflas ve el koyma kararları
Teminat verenin iflasına karar verilmesi halinde teminata konu araçlar İİK’ nın 184-186. maddeleri uyarınca iflas masasına dahil olmaktadır. Her ne kadar teminat alan iflas sırasına öncelikli alacaklı olarak kaydedilmekle birlikte iflas tasfiyesinin uzun yıllar sürmesi teminat alanın bu alacağını zaman kaybı olmaksızın alabilmesini engellemektedir. Diğer yandan, rehin sahibi alacaklı, istediği takdirde iflastan sonra da masaya karşı rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapabilecek olmakla birlikte rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip prosedürünün uzunluğu nedeniyle alacağın kısa sürede tahsili mümkün olamamaktadır.
Yürütülen soruşturmalar çerçevesinde Ceza Mahkemelerince sanıkların malvarlıklarına el konulması yönünde tedbir kararları verilmektedir. Söz konusu kararlar uyarınca sanıkların teminata konu ettiği malvarlığı da dahil olmak üzere tüm malvarlığı üzerine tedbir uygulanmaktadır. Tedbir uygulanan bu kıymetler üzerinde tasarruf tümüyle yasaklanmaktadır. Teminat alanlarca bu kıymetlerin alacağın tahsilinde kullanılabilmesi ancak tedbir kararının kaldırılabilmesi ile mümkün olmaktadır. Bu tip el koyma kararlarının henüz soruşturma safhasında veriliyor olması ve yargı sürecinin uzunluğu dikkate alındığında teminat alanların bu kıymetleri amacı kapsamında kullanabilmeleri ya mümkün olamamakta ya da yargı sürecinin uzunluğu nedeniyle gecikmektedir.
2. ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Aşağıda yer verilen öneriler bir diğerine alternatifli olup, bunlardan sadece birinin veya birkaçının bir arada benimsenmesi mümkündür.
Öneri 1: Uluslararası Hukukta Öngörülen Sistemin Benimsenmesi
Uluslararası hukukta konu Avrupa Birliliğinin iki direktifinde ve bir uluslararası konvansiyonda ele alınmıştır.
(a) Directive 98/26/EC on Settlement Finality in Payment and Securities Settlement Systems (Mutabakat Kesinliği Direktifi)
(b) Directive 2002/47/EC of the European Parliament and of the Council of 6 June 2002 on financial collateral arrangements (Finansal Teminat Direktifi)
(c) Uluslararası Özel Hukukun Birleştirilmesi Enstitüsü (UNIDROIT) tarafından hazırlanan “Convention on Substantive Rules regarding Intermediated Securities” (Aracı Kurumda Tutulan Menkul Kıymetlere İlişkin Maddi Kurallar Konvansiyonu.)

(a) AB (Mutabakat Kesinliği Direktifi) ile bir finansal sistem tanımı yapılmıştır. Direktifte sistem katılımcısı olmak nedeniyle verilen teminatların sistem katılımcısı hakkında tasfiye işlemlerine başlanmasından etkilenmeyeceği ve teminata konu kıymetlerin nakde çevrilebileceği düzenlenmiştir.
Sistem katılımcısı olan bir aracı kurum hakkında iflas veya tedrici tasfiye kararı verilmiş olması durumunda bu aracı kurumun başka sistem katılımcısına (bir başka aracı kurum, takas kurumu veya merkez bankasına) vermiş olduğu teminatlar, aracı kurum hakkında verilen tedrici tasfiye veya iflas kararından etkilenmeksizin bunlar tarafından nakde çevrilebilecektir. Söz konusu direktif, Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yürütülen AB müktesebatı uyum projesi çerçevesinde (EU twinning project) incelenerek direktifte öngörülen sistemin Türk hukukuna uygulanması için gerekli hazırlık çalışmaları iki yıl önce tamamlanarak sermaye piyasası kanununa girecek ilgili madde taslakları Kurul nezaretinde komisyon üyelerince hazırlanmıştır. (Taslağın mevcut son hali Kuruldadır)
Getirdiği Çözüm : Taslağın yasalaşması halinde kredi verilen sermaye piyasası kurumunun iflası veya tedrici tasfiyesi hallerinde krediyi veren kurumun teminatının etkilenmesinin önüne geçilecektir. (Burada ihmal edilmemesi gereken husus teminatı şekillendiren hukuki muamelenin her şart altında geçerli bir şekilde önceden kurulmuş olması gerekliliğidir. Kredi veren kurum rehin akdini yasanın aradığı şekil şartlarına uymaksızın akdetmiş ve akid geçersiz ise bu düzenleme geçersiz akdi geçerli hale getirmeyecektir.)
(b) Finansal Teminat direktifi sermaye piyasası araçları konu edilerek kurulacak teminat ilişkisinin teminata konu aracın mülkiyetinin kredi verene geçtiği (title transfer) ve ya mülkiyetin kredi verene geçmediği ama rehin akdiyle desteklediği ikili yapıyı öngörmektedir. Mülkiyeti devreden menkul kıymet teminat sözleşmesi, teminat alan ile teminat veren arasında ilgili yükümlülüklerin yerine getirilmesini güvence altına alan, kredi kullananın temerrüdü halinde kıymetlerin sahipliğini teminat sahibine nihai olarak geçiren sözleşmedir. Kurulun yürüttüğü mevzuat uyumu projesinde direktifte öngörülen sistemin Türk hukukuna adaptasyonu için gerekli olan çalışmalar tamamlanmış olup taslağın son hali Kurulda bulunmaktadır.
Getirdiği Çözüm: Teminata konu sermaye piyasası aracının mülkiyetinin kredi verene geçmesini sağlayan bu sistem benimsenirse kredi veren açısından bir çok hukuki problem kendiliğinden hallolacaktır. Öncelikle artık teminata konu kıymet kredi verenin mülkiyetinde sayılacağından bunların üçünü kişilerce haczi tehlikesi ortadan kalkacağı gibi yukarıda bahsi geçen problemler için çözüm sağlanmış olacaktır.
(c) Uluslararası Özel Hukukun Birleştirilmesi Enstitüsü (UNIDROIT) tarafından hazırlanan “Aracı Kurumda Tutulan Menkul Kıymetlere İlişkin Maddi Kurallar Taslak Konvansiyonu 09 Ekim 2009 tarihinde ülkemizin de aralarında bulunduğu 44 ülke tarafından imzalanmıştır. Bu konvansiyonda da AB Finansal Teminat direktifi ile belirlenen sistem büyük ölçüde benzer şekilde benimsenmiş olup (mülkiyeti geçiren teminat sistemi vd.) söz konusu konvansiyonun TBMM tarafından kabul edilmesiyle birlikte ülkemiz Avrupa Birliğine üye olsun olmasın konvansiyonda öngörülen sistem ülkemizde de uygulanacaktır. Söz konusu konvansiyon bu tarihten itibaren “Geneva Secruties Convention” olarak anılacaktır.
Getirdiği Çözüm : AB Teminat Direktifi ve UNIDROIT tarafından hazırlanan Konvansiyonda olduğu gibi teminat anlaşmalarının mülkiyeti devreden teminat sözleşmesi şeklinde yapılabilmesine imkan tanıyacak yasal düzenlemelerin yapılması ile mevcut durumda karşılaşılan sorunlar giderilebilecektir. Bu imkanın tanınması halinde teminat konusu şeyin mülkiyeti teminat alana geçeceğinden haciz, tedbir, iflas, tedrici tasfiye kararlarından kaynaklanan veya rehin ilişkisinin medeni kanunumuzdaki sıkı şekil şartlarına uygun olmadan kurulmasından veya rehnin paraya çevrilmesine ilişkin yasal takip sürecinin uzunluğundan kaynaklanan sorunlar geçerli olmayacaktır.

Öneri 2 : Uluslararası mevzuata uyum sağlanamaması halinde getirilebilecek çözümler
2.2.1 Kredi mekanizmalarının teminat amaçlı temlik yöntemi ile çalışmasının önü açılabilir.
Söz konusu Birlik direktifleri ve Konvansiyon nedeniyle herhangi bir düzenleme imkanının bulunamadığı dönemde dahi iç hukukumuz çerçevesinde bazı çözümler getirmek mümkün görülmektedir. Uluslararası hukukta kabul gören mülkiyeti devreden teminat yöntemi (title transfer) ile hukukumuzda çerçevesi yargı kararlarıyla çizilmiş olan “inançlı işlem” (teminat amaçlı temlik) sözleşmeleri çok büyük benzerlik göstermektedir. Hukukumuzda teminat amaçlı temlik, doktrinde ve Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında inananın bir hakkını, belli bir süre veya amaçla, inanılana geçirmeyi, inanılanın da inananın emir ve talimatlarına göre kullanıp amaç gerçekleşince veya süre dolunca hakkı tekrar inanana devretmeyi yüklendiği sözleşmeler olarak tanımlanmaktadır. Bu ilişkide de AB hukukunda olduğu şekilde mülkiyet teminat alana (kredi verene) geçmektedir. Teminat alan teminata konu kıymetin satarak elde edilen tutarı borçlara mahsup edebileceği gibi teminat konusu kıymetleri kendi malvarlığı arasına katılabilmektedir. Sermaye Piyasalarında alışıldığı şekilde kurulan kredi ilişkisi için sistem şematize edilirse; Yatırımcı (müşteri) kıymetleri aracı kuruma, aracı kurum bankaya (kredi verene) mülkiyetin nakli yoluyla teminat verebilecektir. Bu çerçevede sermaye piyasası işlemlerine ilişki teminat ilişkilerine ilişkin uygulamanın Direktif ve Konvansiyonda yer aldığı şekilde mülkiyetin devri yöntemi ile yapılabilmesi gerek teminat alanların gerek teminat verenlerin uygulamada karşılaştıkları güçlüklerin giderilmesinde çok önemli faydalar sağlayacağı açıktır.
2.2.1.1 Vergisel yükümlülük
Maliye Bakanlığının 258 sıra nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin Virman İşlemlerinde Tevkifat başlıklı 3.4.6 sayılı maddesinde “ Bilindiği üzere, Geçici 67 nci maddenin uygulamasıyla ilgili olarak yayımlanan 257 Seri No.lu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin "2.8. Maliye Bakanlığına yapılacak bildirimler" başlıklı bölümünde, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının müşterilerin talimatıyla mülkiyet devrini öngörecek şekilde diğer bir müşteri hesabına aktarılması işlemlerinin vergilendirme açısından alım-satım işlemi kabul edilerek tevkifata tabi tutulacağı, tevkifata tabi tutulan bu işlemlerin ayrıca Maliye Bakanlığına bildirilmesine gerek bulunmadığı belirtilmiştir. Buna göre, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası araçlarının, bir sözleşmeye dayanarak teminat gösterilmesi veya ödünç işlemlerine konu olması durumları dışında, müşterilerin talimatıyla diğer bir müşteri hesabına aktarılması işlemleri mülkiyetin devri kabul edilerek tevkifat yapılacaktır.” denilmektedir. Bu bağlamda mülkiyeti devreden teminat amaçlı yapılan temliklerin tevfikata konu edilmeyeceğine ilişkin yasal düzenlemenin halihazırda mevcut olduğu diğer yandan konunun alt detaylarıyla Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü’ne aktarılarak usuli bir açıklama alınmasının ek fayda sağlayacağı kanısındayız.
2.2.1.2 Değişmesi gerekli görülen mevzuat
AB direktifleri ve/veya Konvansiyona uyum çalışmalarının olmadığı dönemde mülkiyetin kredi verene geçtiği teminat amaçlı temlik uygulamasının sermaye piyasalarında işlerliğe sahip olması için yasa seviyesinde bir değişikliğe ihtiyaç bulunmamaktadır. Diğer yandan kredili işlem tebliğinin birden fazla kriter ve tanımın bu uygulama da düşünülerek revizesine edilmesi gerekecektir. Revizelere bağlı olarak Sermaye Piyasası Kurulunun gerek mülkiyeti devreden gerek mülkiyeti devretmeyen şekilde teminata konu edilmiş kıymetleri hesap veya aracı kurum bazında izlemesi MKK sisteminde yapılacak geliştirme ile mümkün haldedir. Teminata ilişkin olarak Kanun seviyesinde bir değişikliğe gidilse dahi, SPKn’nunda yapılacak olası değişiklikler, sermaye piyasası işlemleri nedeniyle verilen teminatlar ile sınırlı olacağından bu kapsam dışındaki işlemlerde Medeni Kanunun genel hükümleri geçerli olmaya devam edecektir.
Öneri 3 : Kısa vadede fayda sağlayacak alternatif öneri : Haciz ve tedbir bildirimlerinin gereğinin Merkezi Kayıt Kuruluşu yerine münhasıran MKK üyeleri tarafından yapılması
Haciz ve tedbir bildirimlerinin mevcut durumda üyelerin yanında MKK tarafından da yapılıyor olması kaydi sistemin ve merkezi saklamanın ruhuna aykırı olduğu kadar mükerrer işlemlere de neden olmaktadır. MKK kayıtlarının kurucu değil bildirici olması nedeniyle hak MKK’ya yapılan bildirimden önce oluşmakta ancak üyelerin işlemlerinin MKK’ya bildirim sırasına göre MKK kayıtlarına yansıtılmaktadır. Gerek sermaye piyasası araçları üzerindeki hakların gerek bu haklara ilişkin tahditlerin MKK’ya üyeler aracılığıyla bildirilmesi sistemi Sermaye Piyasası Kanununun 10/A ve Kaydileştirme Tebliği’nin gereğidir. Salt haciz vb. tahditlerin kaydı için MKK’nın sistemde bir üye gibi yer almasının ve üyelerden bağımsız olarak resen kayıt yaratmasının sistemle çelişki yaratmaktadır. MKK kayıtlarının kurucu değil bildirici olması nedeniyle hak MKK’ya yapılan bildirimden önce oluşmakta ancak üyelerin işlemlerini MKK’ya bildirim sırasına göre MKK kayıtlarına yansıtılmaktadır. Salt haciz vb. tahditlerin kaydı için MKK’nın sistemde bir üye gibi yer alarak ve üyelerden bağımsız olarak resen kayıt yaratıyor olması üyeliğe dayalı sistemin özüyle çelişki yaratır niteliktedir. Esasen MKK’nın ülkemiz sermaye piyasası için temel fonksiyonu merkezi saklama olup, yatırımcılara menkul kıymetlerin adlarına saklanması hizmeti MKK üyelerince verilmektedir. Merkezi saklama kuruluşu olarak MKK nın görevi yukarıda da belirtildiği gibi, üyelerin ortak bir platformda kayıt tutabilmelerini temin eden elektronik bir ortamın kuruluşu ve idaresidir. Hak sahibi bazında menkul kıymetlere ilişkin bilgi ve tasarruf yetkisine MKK üyeleri haiz olup, bunlara ilişkin takyidatların işlenmesinde de temel fonksiyonu üyelerce yürütülmesi gerekmektedir.
Öneri 4: Yatırımcıyı tazmin hükümlerinin korunarak tedrici tasfiyenin kaldırılması
Mevcut düzenlememiz uyarınca Yatırımcıları Koruma Fonu sadece bir tazmin kuruluşu değil aynı zamanda bu görevinin yanında tasfiye işlemlerinde yerine getirildiği bir yapıdır. Fon yatırımcıların sermaye piyasası faaliyetlerinden kaynaklanan alacaklarını tazmin ettikten sonra aracı kurumun tedrici tasfiye işlemlerini yerine getirmeye devam etmektedir. Kanunumuzda tedrici tasfiyenin amacı aracı kurumların mal varlığını işin niteliğine göre aynen veya nakde çevirmek suretiyle elde edilen bedeli tahsis ederek, Kanun çerçevesinde yaptıkları sermaye piyasası faaliyetleri nedeniyle müşterilerine karşı olan nakit ödeme ve sermaye piyasası araçları teslim yükümlülüklerini tasfiye etmek olarak belirtilmiştir. Buna karşı mevcut uygulamalara bakıldığında tasfiyesine karar verilen aracı kurumların nakde dönüşecek dikkate değer bir malvarlığının bulunmadığı gibi aracı kurumun yasal organlarının Fon tarafından temsil ediliyor olması nedeniyle tüm problemli yapının bir bütün olarak Fon tarafından devralındığı gözlemlenmektedir.
Yatırımcı tazmin sistemlerine ilişkin Avrupa Birliği düzenlemelerine bakıldığında tazmin ile tasfiyenin Yatırımcıları Koruma Fonu benzeri kuruluşlar tarafından yerine getirilmesi söz konusu değildir. Fon benzeri yapıların görevi tazmin yükümlülüğü ile kesin olarak sınırlandırılmıştır. Hiç bir AB üyesi ülkede ülkemizde olduğu gibi hem tazmin hem tasfiye görevinin yerine getirildiği bir yapı bulunmamaktadır. Yatırımcı tazmin sistemlerinde amaç en kısa sürede sadece yatırımcının alacaklarını tazmin etmek olup, bu sistemlerin ülkemiz düzenlemesinde olduğu gibi başkaca ek bir fonksiyonu ( tasfiye işlemleri, yatırımcı alacakları dışındaki diğer alacakların ödenmesi veya bu alacakların ödenmesi için işlemlerin yürütülmesi) bulunmamaktadır.
Öneri 3 ve 4’ün getirdiği çözüm: Haczin MKK yerine bizzat üye aracı kurum ve bankalar tarafından işlenmesi şeklindeki bir revizyon, kredi veren kurumlar açısından hukuki gerekçelerini doğrudan ilgili adli idari merciye iletme şansını yaratacak ve uygulamadaki bir çok sıkıntı ortadan kalkacaktır. Tazmin sisteminin korunarak aracı kurumların tedrici tasfiyesine ilişkin düzenlemenin kaldırılması, ülkemiz mevzuatının AB müktesabatına uyumunu sağlayacağı gibi, aynı zamanda kredi verenlerin tedrici tasfiyeye ilişkin düzenlemelerden kaynaklanan risklerini ortadan kaldıracaktır.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Merkezi Kayıt Kuruluşu Ve Kaydi Sistem (Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar Ve Çözüm Önerileri)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Ümit Yayla'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
15-04-2013 - 09:09
(4031 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 3 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 3 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
5065
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 4 saat 9 dakika 30 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,26 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 38502, Kelime Sayısı : 4701, Boyut : 37,60 Kb.
* 5 kez yazdırıldı.
* 5 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1610
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05941200 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.