Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Türk Borçlar Kanunu’nda Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan İbra

Yazan : M. İhsan Darende [Yazarla İletişim]
Avukat

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girene dek, iş hukuku açısından en önemli sorunlardan birisini, işçilik alacakları yönünden işverenlerin aldıkları ibranameler oluşturmaktaydı. Çünkü birçok olayda işçi daha işe girerken, boş kâğıda imzası alınmakta ve iş akdine son verilirken bu boş belgeler ibraname şeklinde doldurulmaktaydı. Bu durumda işçi, bu belge aleyhine kesin delil teşkil ettiği için, tahsil edemediği alacağı tümüyle kaybetme tehlikesi yaşamaktaydı. Bu sebeple Yargıtayımız, işçilerin düzenledikleri ibranamelerin geçerliliği için belli ölçütler oluşturmuştu. Normatif bir dayanak bulunamadığı için, bu ölçütlerde, uluslararası hukuk normlarından ve karşılaştırmalı hukuktan yararlanmak gerekiyordu:



İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanunu'nun 115. maddesinde düzenlendiği halde Türk Borçlar Kanunu'nda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte ibraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir.



İş Hukukunda ibra sözleşmesi ibraname adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmesinin tanımı, şekli ve hükümlerinin Borçlar Kanunu’nda düzenlenmesi gerekliliğinin ötesinde, İş Hukukunun işçiyi koruyucu özelliği sebebiyle iş kanunlarında normatif hüküm olarak ele alınması gerektiği açıktır.



İşçi, emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.







Borçlar Kanunu’nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin İş Hukukunda ibra sözleşmeleri bakımında çok daha titizlikle ele alınması gerekir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın ya da üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.



Öte yandan Borçlar Kanunu'nun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.



İş ilişkisinin devamı sırasında düzenlenen ibra sözleşmeleri geçerli değildir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.



İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ile ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.



Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir.



Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır.[1]



Yukarıda yapılan alıntıda örneği görüldüğü üzere, yerleşmiş içtihatlar uyarınca, iş akdinin devam ettiği sırada verilen, ileri sürülen savunmalarla ya da işyeri kayıtlarıyla tutarlı olmayan ibranameler geçersiz kabul edilmekteydi.



Buna karşılık başka bir içtihatta şu açıklama mevcuttu:



Miktar içermemesi başlı başına ibranamenin geçersizliği sonucunu doğurmaz. Fesihten sonra düzenlenen ve davacının imzasını taşıyan ibranamede, fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil ücretlerinin tam olarak ödendiği başkaca alacağın kalmadığı belirtildiğine göre, anılan ibranameye değer vermek gerekir…[2]



Buna göre, hizmet sözleşmesinin feshinden sonra düzenlenen ve somut olarak alacak kalemlerini belirten ibranameler, miktar içermese dahi, açıkça belirtilen alacaklar yönünden geçerli kabul edilmekteydi.



Görüldüğü üzere Yargıtay kararlarında şu ilkeler kabul olunmuştu:



1. İbraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel bir sona erme sebebidir.

2. Bu sebeple özellikle iş hukukunda değerlendirme yapılırken, işçinin iradesinin serbest olup olmadığı titizlikle araştırılmalıdır. Çünkü uzun süren emeğin karşılığı kısmen veya tamamen alınmadan borcun sona erdirilmesi, hayatın olağan akışına uygun değildir.

3. İş hukukunda borcu sona erdiren asıl sebep ifa olarak kabul edilmelidir. Bu sebeple ibranameler dar olarak yorumlanmalı ve bu belgelere sınırlı bir değer verilmelidir.

4. İfa edilen miktarla ibranın sona erdirdiği toplam alacak mukayese edilmeli ve gabin yönünden titiz bir değerlendirme yapılmalıdır.

5. Bu ilkeleri hayata geçiren bir ölçüt olarak, iş ilişkisinin devam ettiği aşamada alınan ibranameler geçersiz sayılmalıdır. Çünkü bu evrede, işçinin iradesinin serbest olmadığı hususunda karine mevcuttur.

6. Keza işverenin varlığını veya miktarını inkâr ettiği bir alacakla ilgili ibranameler geçersiz kabul edilmelidir. Çünkü inkâr edilen bir alacağın ödeme yoluyla sona erdirilmesi, hayatın olağan akışına aykırıdır. Ödeme olmadan sona erdirme durumunda ise daraltıcı yorum ilkeleri yürürlüğe girer ve irade fesadı ön plana çıkar.

7. İşveren kayıtları ile çelişen ibranameler geçersiz kabul edilmelidir. Çünkü kayıtlara aykırı bir borcun sona erdiğinin bildirilmesi, gerçekte ödeme olmadığının, dolayısıyla iradenin fesada uğradığının karinesini teşkil eder.

8. İbraname miktar içeriyorsa ve bu miktar alacağın tümünü karşılıyorsa, borç, ibra ile değil ödeme ile sona ermiş demektir. Burada belgenin serbest irade ile verilip verilmediğini araştırmak yeterli olacaktır. Buna karşılık yazılı miktar, alacağı kısmen karşılıyorsa, ibranameye, sadece makbuz olarak değer verilmelidir. Yani borcun kalan kısmının sona ermediği kabul edilmelidir. Elbette makbuz olarak değerlendirilen belgenin, bu niteliği taşıması için, serbest irade ile düzenlenmesi şarttır.

9. İbranamede miktar bulunmuyorsa, irade serbestîsine ilişkin değerlendirme daha titizlikle yapılmalı ve işçi yararına fiili karinelere dikkat edilmelidir.

10. Buna karşılık iş akdi sona erdikten sonra alınan ibranamelerde, irade serbestîsini ortadan kaldırabilecek sebepler ortadan kalktığı veya iyice azaldığı için, daraltıcı yorum kurallarını gevşetmek mümkündür. Çünkü irade serbestîsine ilişkin fiili karine yer değiştirmiş ve irade serbestliği asıl olmuştur. Bununla birlikte tarihin sonradan atılıp atılmadığı, yani eski belgenin sonraki tarih atılarak kullanılıp kullanılmadığı araştırılmalıdır.



Bu ilke ve ölçütlerin önemli bir kısmı ve esasen ruhu, yeni Borçlar Kanunu’na alınarak, önemli bir normatif boşluk doldurulmuştur. Öncelikle 132. madde ile borcu sona erdiren sebepler arasına “ibra” da eklenmiştir:



Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.



Kanun’un 420. maddesi ise şu düzenlemeyi içermektedir:



Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.



İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.



Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu halde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.



İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır.



Borçlar Kanunu Tasarısı’nda yer alan “İşçinin haklarını yeterince korumadığı veya aşırı ölçüde sınırladığı açıkça belli olan ibra sözleşmelerinin, hizmet ilişkisinin sona erdiği tarihten başlayarak iki yıl içinde iptali istenebilir” şeklindeki son fıkra ise Kanun’a alınmamış, buna karşılık hüküm, destek tazminatı da dâhil tüm işçilik haklarını kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Böylece, ibranın iptali için ihdas edilen süre ortadan kaldırıldığı gibi, ispat yükü de yer değiştirilmiştir.



Buna göre işveren yararına bir ibranamenin geçerli olduğunun kabul edilebilmesi için şu şartların gerçekleşmesi gerekmektedir:



1. İbranamenin yazılı olması şarttır. Burada aranan, ispat değil geçerlilik şartıdır. Yani yazılı şekle uygun olmayan ibranameler kesin olarak hükümsüzdür.

2. İbra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi şarttır. Bu şarta uyulmaması halinde de ibraname, kesin olarak hükümsüzdür.

3. İbraname, iş akdinin sona ermesinden itibaren en az bir ay geçtikten sonra düzenlenmiş olmalıdır. Bu şarta uyulmaması halinde de ibraname, kesin olarak hükümsüzdür. “4857 sayılı İş Kanunu'nun 19. maddesinde feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O halde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hale gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.[3]”

4. Ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. “İşverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi de ödemeye dair ispat sorunlarını ortadan kaldırabilecektir. Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği, yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.[4]” Bu şarta uyulmamış olması, yani ödemenin banka aracılığıyla yapılmamış olması halinde de, ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Bu suretle önceden alınan kâğıtların, şartlara uygun ibareler eklenerek doldurulması engellenmiştir: İfa gerçekleşmeden ibra geçersiz kılınmış, ifanın ise banka vasıtasıyla gerçekleşmesi zorunlu hale getirilerek, işçinin almadığı bir para için belge düzenlemesinin önüne geçilmiştir.

5. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Ancak bu belgelerin makbuz hükmünü taşıyabilmesi için de, ödemelerin banka vasıtasıyla yapılmış olması zorunludur. Aksi takdire bu belgeler, makbuz olarak dahi hüküm ifade etmeyecektir.

6. Kesin olarak hükümsüzlük, borcun sona ermesini sağlama niteliğinin hükümsüzlüğüdür. Bununla birlikte belli tutarlar banka vasıtasıyla ödenmiş ise işverenin bu miktarlar için borçtan kurtulmuş olduğu açıktır. Ancak burada, borcun ibra ile değil ifa ile sona erdiği gözden kaçırılmamalıdır.



Burada dikkat edilmesi gereken olgulardan birisi şu olabilir: İşveren, iş akdi devam ettiği sırada ve hatta daha kurulurken, işçiden boş kâğıtlar alabilir. Bu uygulama ile maalesef sık sık karşılaşılmaktadır. Bu boş kâğıtların, iş akdi sona ererken, tutarlar da yazılmak suretiyle 420. madde hükmüne uygun hale getirilmesi mümkündür. Üstelik yine uygulamada karşılaşılabilen kötü örneklerden birisi de, iş akdi devam ederken, işçinin banka hesabına çeşitli işçilik hakları ile ilgili para yatırılıp, sonra çektirilerek, işveren tarafından geri alınmasıdır. Bütün bu işlemler sırasında işçinin iradesinin serbest olmadığı açıktır. Kanun, ibraname tarihinin resmi olmasını aramadığı gibi, kefalette kefalet tutarının olduğu üzere, alacak kalemleri ve tutarları ile ibraname tarihinin, işçinin el yazısı ile düzenlenmesini de şart koşmamıştır. Bu sebeple önceden alınmış kâğıtların sonradan doldurulması, bu arada iş akdi devam ederken, ilgili tutarların banka vasıtasıyla işçiye ödenip sonradan, henüz iradesi serbest olmadığı için geri alınması ve ibranameye de, iş akdinin sona ermesinden bir ay sonraki bir tarihin atılması mümkündür. Bu sakıncanın giderilebilmesi için, ibraname tarihinin resmi olarak belgelendirilemediği durumlarda, banka vasıtasıyla yapılan ödemenin de, iş akdi sona erdikten en az bir ay sonra gerçekleşmesi veya en azından, işçi tarafından paranın, bu süre geçtikten sonra çekilmiş olması aranmalıdır.



Diğer yandan 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’dan, bu Kanun’un Tasarısı’nda yer alan bazı hükümler çıkartılmıştır. Bunlar arasında Tasarı’nın 10. maddesi de bulunmaktadır. Bu hüküm şu şekildeydi: “Türk Borçlar Kanunu’nun hizmet sözleşmelerine ilişkin 392 ila 469’uncu maddelerinin işçiyi koruyucu nitelikteki hükümleri Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce yapılan hizmet sözleşmelerine de uygulanır.” Bu hüküm Kanun’da açıkça yer almadığı halde, 3. maddede şu düzenleme mevcuttur: “Türk Borçlar Kanunu hükümleri, yürürlüğe girdiği tarihten başlayarak, daha önce gerçekleşmiş olsalar bile, içerikleri tarafların iradeleri gözetilmeksizin doğrudan doğruya kanunla belirlenmiş işlem ve ilişkilere uygulanır.” İşçi tarafından verilecek ibranın içeriği de bu kapsamda değerlendirilebilir ve bu hüküm mevcut olaylara uygulanabilir.



Borçlar Kanunu henüz yürürlüğe girmeden önce ve fakat ruhu dikkate alınarak oluşturulan bir içtihatta şu hususlar yer almaktadır:



(… Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin, ilişik kesme formu ve çıkış isteği belgelerinin geçerliliği olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.



İbranameyle ilgili olarak bir düzenleme 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 420. maddesinde yer almıştır. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan sözü edilen hükme göre <İşçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.



Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması zorunludur.



İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün tazminat alacaklarına da uygulanır>.



6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 420. maddesinde iş sözleşmesinin sona ermesinden bir ay içinde yapılan sözleşmelere geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmeleri (ivazlı ibra) ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması halinde geçerli sayılmıştır. (…)



Sözü edilen hüküm 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olup belirtilen tarihten sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Başka bir anlatımla 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girmediği dönem için ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Feshi izleyen bir aylık süre içinde ibraname düzenlenememesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılması zorunluluğu 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenecek ibra sözleşmeleri için geçerlidir.



İbra sözleşmesi çalışma ilişkilerinde <ibraname> adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmelerinin geçerliliği sorunu, İş Hukukunda <işçi yararına yorum> ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiş ve ağırlıklı olarak Yargıtay kararları ışığında bir gelişim izlemiştir.



İşçi emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmaktadır. İşverenin işçiye olan borçlarının asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmaktadır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmektedir.



Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmelerinin geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165E, 2010/29240K).



İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441E, 2010/31943K).



İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.



Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.



İbranamedeki irade fesadı hallerinin 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 31. maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.



İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K ).



Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992E, 2010/39123K). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K).



Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K.). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede irade fesadı halleri ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K ).



İşçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K ).



İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından borcun sona erdiğinden söz edilemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün, 2008/33507 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.



İbraname savunması hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586E, 2010/31K; Yargıtay 9. HD 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K). Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 75. maddesi uyarınca hâkim, şüpheli ve çelişkili gördüğü iddia ve sebepler hakkında açıklama isteyebilir. Davanın her aşamasında gerekli delillerin ibrazını talep edebilir (Yargıtay 9. HD 14.10.2010 gün 2008/37132 E, 2010/29075 K).



Somut olayda tarihsiz ibranamede <istifam nedeniyle feshedilmesi üzerine ayrıldım> ve çıkış isteği başlıklı belgede de <kendi isteğimle işimden ayrılmak istiyorum> şeklinde düzenleme söz konusudur. Davacı işveren tarafından işine son verilmeden evvel işten çıkarılma tehdidi altında ibranameyi imzaladığını gerek ibraname gerekse çıkış isteği ve ilişik kesme formlarında ki el yazılarının kendisine ait olmadığını ileri sürmüştür.



Uyuşmazlık ibra belgesi, ilişik kesme formu ve çıkış isteği belgelerinin serbest irade ile imzalanıp imzalanmadığı noktasında toplanmaktadır.



Söz konusu belgelerin altındaki imzaların davacıya ait olduğu tartışmasızdır. Ancak içeriğindeki yazılar çıkış yazısı dışında kendisine ait değildir. Davacı dava dilekçesinde fazla çalışma ücretlerinin eksik ödenmesini davalı işverene iletmesi üzerine iş sözleşmesinin işveren tarafından sona erdirildiğini iddia etmiştir. Fazla çalışma ücretleri de ödenmediği kabul edilerek Mahkemece hüküm altına alınmıştır.



Öte yandan davacının işinin bölümünün değiştirilerek bir hoşnutsuzluk yaratıldığı da hem davacı hem davalı tanıklarının ifadeleriyle ortaya çıkmıştır. Tüm bu olumsuzluklar ve davacı işçinin çalışma süresinin uzunluğu dikkate alındığında davacının yukarıda sözü edilen nedenlerle işyerini haklı terk ettiği anlaşılmaktadır. Kıdem tazminatı isteğinin hüküm altına alınması gerekirken reddedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir... )



Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.



Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:



Karar: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.



Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır[5].



Görüldüğü üzere bu içtihatta, TBK 420. madde koşullarının, 01.07.2012’den sonra düzenlenen ibranamelerde aranacağı belirtilmiştir. Yani Yürürlük Kanunu’nun 3. maddesi dikkate alınmamıştır. Gerçi içtihat oluşturulduğunda, henüz Yürürlük Kanunu da yürürlüğe girmemişti. Ancak kullanılan kavramlar, sadece yeni Kanun’un yürürlüğü döneminde düzenlenen ibranamelerde bu şartların aranacağını göstermektedir.



Her ne olursa olsun, yeni Borçlar Kanunu, önemli bir normatif boşluğu doldurmuştur.



Av. M. İhsan DARENDE



--------------------------------------------------------------------------------

[1] Yargıtay 9. HD’nin 15.07.2010 gün 2008/21686E- 2010/24117K sayılı kararından.

[2] 26.04.2006 tarih ve 2006/9-150E-2006/247K sayılı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararından.

[3] Yargıtay HGK’nın 21.03.2012 t. ve 2011/9-888E-2012/227K sayılı kararından.

[4] Yargıtay HGK’nın 21.03.2012 t. ve 2011/9-888E-2012/227K sayılı kararından.

[5] Yargıtay HGK’nın 21.03.2012 t. ve 2011/9-888E-2012/227K sayılı kararından.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Türk Borçlar Kanunu’nda Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan İbra" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı M. İhsan Darende'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
09-01-2013 - 16:04
(4137 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 5 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
8582
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 21 dakika 30 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,07 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 25934, Kelime Sayısı : 3564, Boyut : 25,33 Kb.
* 9 kez yazdırıldı.
* 5 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1570
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05063891 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.