Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Anayasa Mahkemesi - Avrupa Mahkemesi Bireysel Başvuru Usüllerine Dair Kısa Karşılaştırma

Yazan : Ali Nezhet Bozlu [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru usulünde, Avrupa Mahkemesi'ne kıyasla mağdur statüsünün daraltılmasının problemlere yol açacağı şimdiden söylenebilir.

1954 yılında taraf olunan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (bundan böyle “Sözleşme” olarak anılacaktır) doğrultusunda bireysel başvuru hakkı 1987’de tanınmış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (bundan böyle “Avrupa Mahkemesi” olarak anılacaktır) zorunlu yargılama yetkisi ise 1990’da kabul edilmiştir.

İş yükü bakımından Avrupa Mahkemesi'nin aylık bazda yayınladığı istatistiksel verilere göre 30 Kasım 2012 tarihi itibariyle karar bekleyen dosya sayısı 132250 olup, sırasıyla Rusya 29150, Türkiye 17500, İtalya 14150, Ukrayna 10500, Sırbistan 9950, Romanya 9050, Bulgaristan 3850, Moldova 3750, Polonya 3450, İngiltere 3400, kalan 37 ülke için ise 27500'dür.

Avrupa Mahkemesi önündeki dava yükünün ağırlaşması üzerine, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 2004(6) sayılı Tavsiye Kararı'nda, bireysel başvuru yönteminin iç hukukta tanınmasının gerekliliğine değinilmişti. 2010 yılında ise, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından kabul edilen Interlaken Deklarasyonu ile taraf devletler iç hukuklarında Sözleşme’yi uygulayıcı ve temel hak ihlallerini etkin bir şekilde ortadan kaldıracak mekanizmaları en kısa sürede kurma taahhüdünde bulundular. Diğer yandan 17-18 Aralık 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen Venedik Komisyonunun 85. Genel Kurul Toplantısı'nda “Anayasal Yargıya Bireysel Erişim” konusunda bir çalışma yapıldı ve bu çalışma 27 Ocak 2011 tarihinde Avrupa Konseyi tarafından yayınlandı. Bu çalışmanın 82. maddesinde Interlaken Deklarasyonu'nun 4. paragrafına atıfta bulunularak kabul edilen Anayasa Yargısına Bireysel Erişime İlişkin Rapor oluşturulması, dahası 85. paragrafta Türkiye'de 2004 yılında Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruyu da içeren anayasa değişikliği önerisini değerlendirilmesi ve Avrupa Mahkemesi önündeki Türkiye davalarının yoğunluğunun da ele alınması süreci hızlandırdı.

Aslında 12 Eylül 2010 tarihinde düzenlenen referandumla kabul edilen 5982 sayılı Kanun’un 1982 Anayasası’nın 148. ve149. maddelerinde yaptığı değişiklikler ve Anayasa’nın Geçici 18. maddesi hükümleri ile Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hukuk sistemimize girmişti. 30 Mart 2011 tarihli ve 6216 sayılı “Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel Başvuru” adlı 4. Bölüm'ünün altında yer alan 45. - 51. maddeler ile artık somut düzenlemelere geçilmiştir. 12 Temmuz 2012 tarihli ve 28351 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü de “Bireysel Başvuru” başlıklı 4. Bölüm'ün altında yer alan 59. - 84. maddeler arasında somut düzenlemeler tamamlanmıştır.

Mağdurluk statüsü Avrupa Mahkemesi'ne başvuru bakımından yeterli olup, Sözleşme'nin 34. maddesinde “Bu Sözleşme veya Protokollerinde tanınan haklarının Yüksek Sözleşmeci Taraflar’dan biri tarafından ihlal edilmesinden dolayı mağdur olduğunu öne süren her gerçek kişi, hükümet dışı kuruluş veya kişi grupları Mahkeme'ye başvurabilir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi'ne “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” 6216 S.K.'nun 46. maddesinde şu şekilde tanımlanmıştır:

“(1) Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.
(2) Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir.
(3) Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamaz.”

Bu tanımla aynı kanunun “Bireysel başvuru hakkı” başlıklı 45/1. maddesinin “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” metnindeki “Herkes” tanımı, 46. madde ile sınırlanmış; doğrudan etkilenme, kamu tüzel kişilerinin bireysel başvuru yapamaması, özel hukuk tüzel kişilerinin sadece tüzel kişiliğe ait hakların ihlali halinde başvuru yapabilmesi, yabancılara getirilen kısıtlamalar Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru alanını oldukça daraltmıştır.

Avrupa Mahkemesi'ne hakkı ihlal edilen gerçek kişi, hükümet dışı kuruluş ve hatta tüzel kişiliği olmasa dahi kişi grupları başvurabilmektedir. Eylem veya ihlalden esas olarak doğrudan doğruya etkilenenlerin yanı sıra, özgün koşullar ve ihlalin niteliği belirli kriterler ile incelenerek eylem veya ihlalden dolaylı etkilenenler de mağdur statüsünde değerlendirilebilmektedir. Kişiler ulusal yasalar ile davranış zorunluluğu altına giriyor veya ilgili mevzuattan doğrudan doğruya etkilenme riski altında bulunan grupların içerisinde bulunuyor iseler, bir birey işlem söz konusu olmasa bile haklarının ihlal edildiğini Avrupa Mahkemesi önünde ileriye sürebilirler.

Nitekim Anayasa Mahkemesi bireysel başvurulara ilişkin ilk kararlarını vermiş, Başvurucusu Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği olan 2012/95 numaralı başvuru hakkında 25/12/2012 tarihinde verilen kararda, kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle red şöyle gerekçelendirilmiştir:

“23. Somut olayda kanuni düzenleme “çocuk hematolojisi” ve “çocuk onkolojisi” bilim dallarının birleştirilmesine yönelik olup, çocuk hematolojisi ya da çocuk onkolojisi yan dallarında uzmanlık eğitimini tamamlamış veya Kanun’un yayımı tarihi itibarıyla eğitimleri devam etmekte olan gerçek kişilerin durumlarında değişiklik yapmıştır. Bu durumda, söz konusu yasama işleminin başvurucu derneğin tüzel kişiliğine ait haklarına bir müdahale oluşturduğu söylenemez. Amacı çocuk onkolojisi alanında tıbbi kaliteyi artırmak olan ve yalnızca üyelerinin durumlarını etkileyen başvuru konusu yasama işleminin mağduru olmayan derneğin, bu işlem aleyhine bireysel başvuru yapma hakkı bulunmamaktadır.

24. Açıklanan nedenlerle, özel hukuk tüzel kişisi olan başvurucu Derneğin mağdur sıfatı taşımadığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun, “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/12/2012 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.”

Avrupa Mahkemesi ise örneğin DİSK ve KESK - Türkiye (Başvuru no. 38676/08) davasında Başvurucular DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ve KESK'in (Kamu Emekçileri Sendikaları) başvuruları yalnızca üyelerini ilgilendirdiği ve sendikaların tüzel kişiliğine ait haklara bir müdahale olmadığı halde başvuruyu kabul edilebilir bulmuştur. Bu başvuru 1 Mayıs 2008 tarihinde İstanbul'daki İşçi Bayramı kutlamalarındaki polis müdahalesi sırasında sendika üyelerinin basınçlı su, boya ve gözyaşartıcı gaz fışkırtılmasına ilişkin sendikaların şikayetleriyle ilgiliydi. Sendikalar 11. maddeye (dernek kurma ve toplantı özgürlüğü), 13. maddeye (etkili başvuru hakkı) ve 14. maddeye (ayrımcılık yasağı) dayanmışlardı. Avrupa Mahkemesi 27 Kasım 2012 günlü kararında:
“1. Oybirliğiyle başvurunun kabul edilebilirliğine
2. Oybirliğiyle Sözleşme'nin 11. maddesinin ihlal edildiğine
3. Oybirliğiyle Sözleşme'nin 13. ve 14. maddesinden ayrıca bir incelemeye gerek olmadığına
4. Beşe iki oyla 11. madddenin ihlal edildiği tespitinin kendisinin, başvurucuların uğradığı manevi zarar için yeterli adil tatmin olduğuna”
karar vermiştir.

Sözleşme'nin “Kabul edilebilirlik koşulları” başlıklı 35 (1) maddesine göre:

“1. Mahkeme’ye ancak, uluslararası hukukun genel olarak kabul edilen ilkeleri uyarınca iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve iç hukuktaki kesin karar tarihinden itibaren altı aylık bir süre içinde başvurulabilir.”

6216 S.K.nun “Bireysel başvuru usulü ” başlıklı 47 – (5). maddesine göre:

“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder.”

İç hukuk yollarının tüketilmesi bakımından her iki başvuru usulünde de ortak bir düzenleme getirilmiştir. Ancak, şunu belirtmek gerekir ki; iç hukuk yolları etkisiz ise, engelleyici yasa hükümleri mevcutsa, yerleşik bir yargı içtihatı varsa, Sözleşme'ye aykırı idari uygulamalar yerleşik ise, dava niteliği itibariyle makul bir sürede görülmemişse, Avrupa Mahkemesi'ne iç hukuk yolları tüketilmeden de başvurulabilir. Öte yandan 6216 S.K.'nun “başvuru yolu öngörülmemişse” şeklindeki tanımlaması, aslında başvuru sebebi yaratan bir tanımlama olarak değerlendirilebilir. Zira Sözleşme'nin “Etkili Başvuru Hakkı” başlıklı 13. maddesi, “Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.” hükmüyle taraf devletlere Sözleşme'deki haklarla ilgili etkili bir başvuru yolu yaratma yükümlülüğü yüklemektedir. O halde böyle bir yol olmamasının kendisi Sözleşme'nin ihlali ve Anayasa Mahkemesi'ne başvuru nedenlerinden biri olarak değerlendirilebilir.

Diğer yandan iç hukuk yollarının tüketilmesi sadece usulü ilgilendiren bir süreç olmayıp, içerik olarak da denetime tabi tutulacaktır. Zira Anayasa Mahkemesi tarafından yayınlanan “66 Soruda Anayasa Mahkemesi'ne Bireysel Başvuru” kitapçığında kişilerin, hak ihlali iddialarını öncelikle ilk derece mahkemeleri ve yüksek mahkemeler önünde ileri sürmüş olmaları gerektiği, diğer yargı organları önünde hak ihlali iddialarının karşılık görmemesi hâlinde kişiler ancak Anayasa Mahkemesi'ne başvurabileceği, bu nedenle diğer yargı mercilerine bu hak ihlali iddialarını değerlendirme ve gerektiğinde ihlalin sonuçlarını giderme imkânı tanınmaksızın yapılacak bireysel başvurunun reddedileceği yazılmıştır (Bkz. 30. soru ve cevabı, sf. 23). Avrupa Mahkemesi'nin de eğilimi bu yönde olmakla beraber, şu anda uygulama bu kadar katı değildir. Sözleşme'deki bir hakkın iç hukuktaki yargılama sırasında açıkça ileri sürülmüş olmasının gerekliliği Avrupa Mahkemesi tarafından yayınlanan Kabul Edilebilirlik Kriterlerini Uygulama Rehberi'nde açıkça yer almaktaysa da (sf. 17, 51. paragraf), şikayetin iç hukukta “en azından özü itibariyle” ileri sürülmüş olması yolundaki içtihatlar şimdilik geçerlidir. Bunun anlamı, Sözleşme hükümlerine açıkça dayanılmamış olsa da, aynı veya benzer iddiaların iç hukuka dayanarak ileriye sürülmüş olmasıdır.

Başvuru süresi bakımından, Avrupa Mahkemesi için süre 6 ay, Anayasa Mahkemesi için 30 gündür. 6216 S.K.'nun 47/5. maddesinde haklı bir mazeret nedeniyle süresinde başvuramayanların mazeret kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içerisinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle başvurabilecekleri belirtilmiştir.

Belgeler bakımından Avrupa Mahkemesi'ne yapılan başvurularda belgelerin sadece fotokopilerinin gönderilmesi yeterlidir ve herhangi bir harç söz konusu değildir. Ancak 6216 S.K.'nun 47. maddesinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurunun harca tabi olduğu, belgelerin aslı veya örneğinin eklenmesi gerektiği belirtilirken, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 59. ve 60. maddesinde belgelerin aslı veya onaylı örneklerinin eklenmesi gerektiği belirtilmektedir.

Zaman bakımından Anayasa Mahkemesi'nin yetkisi 6216 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 8. fıkrasında “Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.” şeklinde tanımlanmıştır. 2012/388 Başvuru Numaralı ve 25/12/2012 tarihli kararda,

“19. Başvuru konusu olayda, başvurucu, 1993 yılında kamulaştırılan taşınmazın amacına uygun kullanılmadığı gerekçesiyle Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 11/2/2010 tarihinde tapu iptali ve tescil davası açmış, bu dava anılan Mahkemenin 27/7/2010 tarih ve E. 2010/210, K. 2010/678 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Söz konusu ret kararı Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 7/12/2010 tarih ve E. 2010/11451, K. 2010/15719 sayılı kararı ile onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise anılan Dairenin 22/3/2011 tarih ve E. 2011/2171, K. 2011/3854 sayılı kararı ile reddedilmiş, ret kararı aynı tarihte kesinleşmiştir.

20. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 gününden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Başvurunun, “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/12/2012 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.”

Yani 23/09/2012 gününden önce kesinleşmiş karar ve işlemlere karşı Avrupa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolu normal şartlarda altı ay boyunca açık olup, bu günden sonra kesinleşmiş karar ve işlemlere karşı Anayasa Mahkemesi'ne gidilmesi gerekmektedir.

Başvurunun niteliği bakımından 6216 Sayılı Kanun'un 48/2. maddesi “Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir” şeklindeki hükmüyle Avrupa Mahkemesi'nin son dönemlerdeki kabul edilemezlik kriterlerine paralel bir tarz geliştirmiştir. Gerçekten de Sözleşme'nin “Kabul edilebilirlik koşulları” başlıklı 35/3-b maddesinde “Başvurucunun önemli bir zarar görmemiş olması; meğer ki Sözleşme ve Protokolleri ile güvence altına alınan insan haklarına saygı ilkesi başvurunun esastan incelenmesini gerektirsin. Ancak ulusal bir mahkeme tarafından gereği gibi incelenmemiş hiçbir dava bu gerekçe ile reddedilemez.” hükmüne yer verilmiştir. Avrupa Mahkemesi 1 Haziran 2010 tarihinde yürürlüğe giren 14. Protokol ile küçük davalara bakmama (“De minimis non curat praetor”) eğilimini geliştirmiştir. Bu maddede “önemli bir zarar görmemek” De minimis kuralı için bir reddetme yetkisi vermekteyse de, “insan haklarına saygı ilkesi” ve “ulusal mahkeme tarafından gereği gibi incelenmemek” şeklinde iki koruyucu hükme de yer verilmiştir. Yani, başvurucu önemli bir zarara uğramamış olsa dahi, insan haklarına saygı ilkesi ya da ulusal mahkeme tarafından gereği gibi incelenmemesi halinde başvuru kabul edilebilecektir.

Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi ile Avrupa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yolu arasındaki farklar çok daha geniş olarak değerlendirilebilir, değerlendirilmelidir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi tarafından oluşturulacak içtihatlar ile Avrupa Mahkemesi içtihatları arasında karşılaştırma yapılabilmesi için Anayasa Mahkemesi'nin içtihatlarının süreç içinde oluşmasını beklemek gerekmektedir. Ancak, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru usulünde, Avrupa Mahkemesi'ne kıyasla mağdur statüsünün daraltılmasının önemli problemlere yol açacağı şimdiden söylenebilir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Anayasa Mahkemesi - Avrupa Mahkemesi Bireysel Başvuru Usüllerine Dair Kısa Karşılaştırma" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Ali Nezhet Bozlu'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
08-01-2013 - 10:27
(4136 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 4 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 4 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
4954
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 19 saat 47 dakika 52 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,20 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 15225, Kelime Sayısı : 1828, Boyut : 14,87 Kb.
* 3 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* 3 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1568
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04171991 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.