Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Ticari Vekil Ve Temsilcinin Marka İşlemleri

Yazan : Murat Türkyılmaz
Avukat

- BİR MARKANIN TİCARİ VEKİL VEYA TEMSİLCİSİ TARAFINDAN TESCİLİ HALİNDE MARKA SAHİBİNİN 556 SAYILI KHK UYARUNCA SAHİP OLDUĞU İMKANLAR

Tacirler, faaliyetleri gereği olarak müşteri topluluğu ile temas etmek durumunda bulunduklarından, eskiden beri çeşitli yardımcılar kullanmışlardır. Bu yardımcılarla aralarındaki ilişki, yardımcının faaliyetinin karşılığının tayini bakımından hizmet ve taciri temsil etmesi açısından vekalet kavramlarıyla düzenlenmiştir. Bugünkü hukuk sistemimizde tacir yardımcıları ve aracıları düzenleyen hükümleri, aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

a.Bağlı Yardımcılar
ı. Ticari mümessil (BK.m.449-452),
ıı. Ticari vekil (BK.m.453),
ııı.Seyyar tüccar memurları (BK.m.454)

b.Arada, Özel Durumda Olan
ı.Acenta (TK.m.116-134).
ıı.Tek yetkili satıcı

c.Bağlı Olmayanlar (Aracılar)
ı.Komisyoncu(BK.m.416-430)
ıı.Tellal (BK.m.404-409) ve ticari işler tellalı (TK.m.100-115).
Ticari Mümessil :
Bir ticari işletmeye veya diğer müessesenin sahibi tarafından kendisine işleri idare ve bil vekale (per procura) imza koyarak o müesseseyi temsil yetkisi verilen kişidir. BK.m449, da ki tanımdan gerçek kişi olarak düşünüldüğü görülmektedir. Bu yetki kendisine açık veya zımni olarak verilebilir.

‘Ticari mümessil Alman prokurist kavramından İsv.Bk. ya, oradan da sistemimize intikal etmiştir. Prokurist geniş yetkili bir yardımcıdır. İşletme sahibinin diğer bir kendisi alter ego’ su olarak nitelendirilmiştir. Yetkisinin sınırları çok geniştir. Ama örneğin şirketin unvanını değiştirmek gibi bir yetkisi yoktur, davalarda aktif ve pasif dava ehliyetine haizdir.’(1)

Mümessil ve temsil edilen arasındaki hukuki bağ BK.m.456’ya göre ortaklık veya vekalet akitleri dışında başkaca ilişkilerle de olabileceğini de kabul etmiştir. Uygulamada daha çok bu bağ hizmet akdiyle kurulmaktadır. Fakat kural ve genel olarak vekalet hükümlerinin uygulandığı bir ilişki tipi olarak değerlendirilmelidir.
Ticari Vekil :
‘Ticari vekil, ticari mümessil sıfatını haiz olmaksızın bir ticari işletme tarafından müessesenin bütün işleri veya belirli bazı işlemler için temsil yetkisi verilen kimselerdir.(BK.m.453,f.1). (2) Bu yetki işletmenin mutad olan muamelelerini kapsar. Kendisine açıkça yetki verilmedikçe vekil, borçlanamaz, kambiyo taahhütlerinde ve muhakeme ve murafaada bulunamaz. Ticari mümessilin aksine ticari vekil ticaret siciline tescil olunmaz. Ve ticari vekilin temsil yetkisi her zamana geri alınabilir. Fakat bu halde ticaret sicilinin bir fonksiyonu olmadığından, üçüncü kişilere karşı davranış ve görünüşe son vermek gerekir. Basiretli bir tacir olarak ilan ve sirküler yoluna gitmek de gerekebilir.

(1) bkz. Reha Poroy-Hamdi Yasaman/ Ticari İşletme Hukuku 9. Bası-2001-İstanbul shf,185
(2) bkz. Poroy/Yasaman shf, 186


Ticari vekil ve ticari temsilci kavramlarını kısaca irdeledikten sonra asıl konumuzu oluşturan temsil ve vekalet ilişkisinin marka tescili işlemlerine yansıyan görüntüleri ve bunlara bağlanan hukuki teminat ve yaptırımları incelemeğe çalışacağız.

Öncelikle kavramsal olarak Ticari vekil ve Ticari mümessil müesseselerinin MarkKHK‘da neye karşılık geldiğinin tespiti gereklidir. Zira MarkKHK’ da tacir yardımcılarından yalnızca Ticari vekil ve Ticari mümessil terimleri geçmektedir. Sorun, bu iki kavramla ilgili olarak dar ya da geniş yorumlarından hangisinin tercih edileceği sorunudur. Doktrinde bu husus tartışılmış ve hilafsız olarak geniş yorumla bu iki kavramın dışında diğer tacir yardımcılarının da dolaylı olarak kastedildiği sonucuna ulaşılmıştır.

“Bir yabancı işletme, Pazar şartları dolayısıyla, markasının, Türkiye’ de kendi adına değil de vekili adına tescil edilmesini uygun görebilir. Vekil adına müseccel markanın sahibi vekildir. Vekil ile işletme iç ilişkide arzu ettikleri düzenlemeyi yapabilir, bu arada, markanın belli bir süre sonra işletmeye dönmesini de öngörebilirler. Taraflar arasında ki ilişki, somut olayın özelliklerine göre nitelendirilebilir, ancak inanca dayalı olduğu şüphesizdir. Bu tür markalar vekil markaları diye anılırlar. “Vekil” veya “ Temsilci” sözcükleri kavram anlamlarından geniş olarak yorumlanır. İsterse BK.m.32 ve BK.m.386 vd. hükümlerine göre temsil veya vekalet ilişkisi bulunmasın, bir iş veya benzer ilişkinin varlığı halinde de anılan hükümler uygulanır. Tek satıcı, acente, komisyoncu, franchise alan da vekil sayılmalıdır.” (3)

“Bu ilişki, vekalet sözleşmesinden kaynaklanabileceği gibi, yerine göre tek satıcılık ya da hizmet sözleşmesine de dayanabilir. Bu itibarla düzenlemede yer alan ‘ticari vekil veya temsilci’ ibaresinin, geniş biçimde anlaşılması uygun olur.” (4)

Kanaatimizce iki görüş de isabetli olarak düzenlemeyi dar yorumlamadan diğer tacir yardımcılarını da düzenlemeye dahil etmişlerdir.

Bu tespitlerden sonra mevzuatımızda konuya ilişkin hükümleri irdelemeye çalışalım. MarkKHK 8/2 ye göre ‘Yabancı bir ülkede veya bazı yabancı ülkelerde tescil edilmiş bulunan bir marka, sahibinin izni veya geçerli bir sebep olmaksızın, Türkiye’ de marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından kendi adına tescil ettirilmek istenirse, tescil talebi marka sahibinin izni üzerine reddedilir.’Ayrıca, kaynakça AB.Marka Tüzüğü md.8.3 de; ‘ marka sahibinin itirazı üzerine, vekil veya temsilci davranışının haklılığını ortaya koymadıkça, marka sahibinin izni olmaksızın marka sahibinin vekili veya temsilcisinin kendi adına yaptığı başvuru tescil edilmeyecektir’ denilmektedir.Böylece kanun koyucu – paris sözleşmesinin mükerrer 6. maddesinde olduğu gibi “Paris konvansiyonu’ nun 6. maddesinin 6. mükerrer şekline göre “birliğe dahil bir ülkede bir marka sahibi olan kimsenin acentesi veya mümessili, marka sahibinin izni olmaksızın, bu markanın kendi namına tescilini bu ülkelerden birinde veya bir çoğunda talep ederse, bu acente veya mümessil hareketinin haklı olduğunu ispat etmedikçe, marka sahibi talep edilen tescile itiraz etmek veya bu tescilin terkinini yahut, ülke mevzuatı müsaitse, zikredilen tescilin kendi lehine devir ve naklini istemek hakkına haiz olacaktır.”

(3) Tekinalp,Ünal/ Fikri Mülkiyet Hukuku, 1. Bası, Ekim,1999-İstanbul shf.345(22/50)
(4) Arkan,Sabih/ Marka Hukuku, c.ı, Ankara 1997, shf.111




Paris konvansiyonunda öngörülen düzenlemeye paralel olarak ayrıca marka sahibinin, acente veya mümessil adına yapılan tescilin, kendi lehine devrini isteme yetkisi bir yabancı markaya sadık olmayan ticari vekil veya temsilcisine karşı korumuştur. Bu hüküm anlamında ticari vekil ile temsilci, marka sahibi ile acentelik, dağıtıcılık, franchise, lisans gibi bir sözleşme ilişkisi bulunan ve bu ilişkiye dayanarak markayı kullanma hakkına sahip kişidir. Marka sahibinin izninin bulunması veya ticari vekil ya da temsilcinin geçerli bir sebebinin varlığı halinde marka sahibinin red talebi reddedilir.

Burada doktrinde tartışılan hususlardan biri ‘geçerli sebebin’ ne olacağı sorusudur. Tekinalp, bu soruya şu cevabı vermektedir: “Geçerli sebep ancak bir sözleşmeden doğabilir. Yoksa, acentenin veya dağıtıcının yatırımı, korunma ihtiyacı geçerli bir sebep olarak kabul olunamaz. Markanın yenilenmemesi veya yenilenmeyeceğinin anlaşılmış olması halinde marka sahibinin itirazı dinlenmemelidir.’ MarkKHK m 8(2)’ deki düzenlemede yer alan “haklı gerekçe “ ibaresi ile taraflar arasında ki sözleşmede vekile veya temsilciye tanınan markayı kendi adına tescil ettirme yetkisi kastedilmiştir.”(5)

Aksi kanaatte olan Arkan’ a göre “Marka sahibin izni olmadan markanın ticari vekil veya temsilcisi adına tescili için yapılan başvurunun itiraz üzerine reddedilebilmesi için, ticari vekil veya temsilcinin geçerli bir gerekçe göstermemesi gerekir. Bu anlamda geçerli gerekçe, uzun ve zahmetli bir çalışma sonucunda markayı ilgili piyasaya tanıtan, ona itibar kazandıran ticari vekil veya temsilcinin haklarının etkin biçimde korunması ihtiyacı olabilir. Özellikle marka sahibi yabancı üreticinin, ticari vekil veya temsilcinin faaliyette bulunduğu piyasa ile ilgisinin kalmadığını açıkça veya davranışlarıyla gösterdiği hallerde bu husus önem kazanır. Yabancı marka sahibinin, ticari vekilin faaliyet gösterdiği piyasada satışı yapılan mallarda kullandığı markanın koruma süresinin yenilenmesi hususunda hiçbir teşebbüste bulunmaması; bu marka hakkından vazgeçmesinde olduğu gibi. Bu gibi hallerde marka sahibi, makasının acente, tek satıcı adına tesciline itiraz edememelidir.” (6)

Arkan’ a göre ‘haklı gerekçe’ somut olayın verilerine göre değişebilir bir olgudur. Aynı görüşe sahip Karahan “Ticari vekil veya temsilci tarafından yapılan başvurunun, marka sahibinin itirazı üzerine ret edilebilmesi için, marka sahibinin izni alınmamış ve geçerli bir gerekçe gösterilmemiş olmalıdır. Gerekçenin geçerli olup olmadığı somut olayın şartları içinde değerlendirilmelidir. Örneğin, bir ticari temsilci yabancı bir markanın Türkiye’ de tanıtılması için büyük gayret sarf etmiş ve neticede markayı önemli bir yere getirmişken, marka sahibi Türkiye’yi ilgi alanından çıkartırsa - bu açıkça ortaya konulmuş olabileceği gibi hal ve hareketlerden de anlaşılabilir. – ticari vekil veya temsilci bu markayı kendi adına tescil ettirme yoluna gitmelidir. Keza, marka sahibinin yenileme süresi biten markayı yenilemek için teşebbüste bulunmaması veya marka hakkından vazgeçmesi hallerinde de geçerli bir gerekçenin bulunduğu kabul edilir.” (7) demektedir.

(5) Tekinalp, shf.345
(6) Arkan, shf,114
(7) Karahan,Sami / Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları,2002,shf 108



Markanın yenilenmesi için marka sahibinin hiçbir teşebbüste bulunmaması yahut marka hakkından vazgeçmesi hallerinde vekil ya da temsilcinin adına yaptıracağı tescili haklı gerekçe olarak kabul etme noktasında doktrinde tereddüt olmamakla birlikte bu varsayımlar dışında kalan hal ve şartlarda nasıl bir çözüm tarzının benimseneceği problemi önem arz etmektedir.

Kanaatimizce Tekinalp’ in görüşü isabetlidir. Şöyle ki; bir markanın henüz piyasaya sürülmeden ciddi tanıtımını yapan ve bu alanda yatırım yapan kişinin daha sonra marka sahibinin piyasaya girmekten vazgeçmesi halinde onun bu riski öngörmemesinin hukuken korunması mümkün olmamalıdır. Ancak akdin ifa edilmemesinden dolayı masrafların ve müspet zararın tazmini ile sorun çözülmelidir. Zira bir tacirin yükümlülüğü olan basiret kavramının göz ardı edilmemesi gerekir. Klasik bir vekalet ilişkisinin var olduğu bu ilişkide tarafların ilişkiyi son erdirme serbestilerinin tazmin anlamında bir müeyyidesi mevcut iken ‘basiretsiz’ bir tacirin yani kişisel menfaatlerini sözleşme ile garanti altına almayıp risk alan tacire kendisine markanın adına tescili imkanının tanınması doğru değildir.

Haklı gerekçenin tanımı ise ne mevzuatta, ne de kaynakça mevzuatında yer almamaktadır. Ancak hüsnüniyete ya da hüsnüniyetin olamayışına ilişkin bir tanımlamaya Hollanda marka yasası’ nda rastlamaktayız. Şöyle ki söz konusu yasa md. 3:11’ de;“hukuksal bir sonuca erişmek için bir kişinin hüsnüniyetinin gerekli olduğu durumda, o kişi kendi hüsnüniyetinin ilintili olduğu gerekçeleri veya yasayı bilmekte veya ortaya konulan koşullar gereği bilmesi gerekmekteyse, iyi niyetli kabul edilemez. Soruşturma olanaksızlığı, şayet o kişinin kuşkuya kapılması için yeterli neden varsa, yasa gerçeklerini bilmesi gereken kişi olarak kabul edilmesine engel değildir.” (8) denilmektedir. Yani yeterli derecede dikkat ve ihtimamı göstermeyen tacirin iyi niyetli olduğu kabul edilemez. Ayrıca, 8. md deki düzenleme markanın nispi red sebepleri başlığı altında düzenlenmiştir. Yani itiraz üzerine TPE inceleme yapacaktır. Eğer biz buradaki ‘haklı gerekçe’ kavramını objektif bir ölçüyle tanımlamazsak TPE’ ye subjektif durumları değerlendirme ve ‘haklılığı’ tespit etme görevi tevdi etmiş oluruz ki TPE ‘ nin böyle bir yargılama yetkisi yoktur. Bu ancak mahkeme de dava ile çözümlenebilecek bir sorundur. TPE’ ye itiraz ile çözümlenebilmesi öngörülen bu sorunda ‘haklı gerekçe’ kavramına objektif bir kriter getirmek bu hükmün işlerliğini ve varlık sebebini doğrulayacaktır. Özetle, haklı gerekçe somut olayların değerlendirmesiyle değil ancak bir sözleşmeye dayalı olarak ileri sürülebilecek bir olgu olarak kabul edilmelidir.

MarkKHK 8/II uyarınca marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi tarafından markanın kendi adına tescili için marka sahibinin izni olmadan ve geçerli bir gerekçe gösterilmeden yapılan başvuru, marka sahibinin itirazı üzerine red edilir. MarkaKHK 8/II ‘nin uygulanabilmesi için marka sahibi ile markayı kendi adına tescil ettirmek isteyen arasında, markanın kullanılmasına, markayı taşıyan malların dağıtımına yetki tanıyan bir ilişkinin bulunması gerekir. “Taraflar arasında, markanın kullanımına yetki tanıyan böyle bir ilişki yoksa, bir kişinin başkasına ait markayı kendi adına tescil ettirmek istemesine de KHK 8/II’ ye dayanarak itiraz olunamaz. Bu halde marka sahibi , tescile, KHK 8/I’ya da III’e göre itiraz edebilir. Eğer Türkiye’ de tanınmış marka konumunda ise KHK 7/f(ı)’ ya göre red edilmesi de söz konusu olur.” (9)
(8) Arkan, shf 110
(9) Arkan, shf 112




Aynı şekilde, markayı kullanma yetkisini veren sözleşmeye “taraf” olma koşulu da çok dar şekilde değerlendirilmemelidir. Akis halde, KHK 8/II’ nin kolaylıkla dolanılması söz konusu olabilir. Bu itibarla markanın, sadece sözleşmeye taraf olan acente ya da tek satıcının değil bunların ticari mümessil, müstahdemleri adına tescil ettirilmek istenmesi de, KHK 8/II’ nin kapsamı içinde düşünülmelidir. (10)

Ticari vekilin ve temsilcinin itiraza uğramadan enstitüce adlarına yapılan tescilin, katileşen tescilin engellenmesi için düzenlenen başka bir hükümde MarkaKHK’ nın 11. maddesidir. MarKHK 11.md’ de : ‘Marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi adına, marka sahibinin izni alınmadan marka tescili yapılması halinde; marka sahibi kullanım için yetki vermemiş ise Ve ticari vekil veya temsilcinin haklı bir gerekçesi yoksa, marka sahibinin markasının kullanılmasına itiraz etmek hakkı vardır.’ der.

Bu madde, AB Marka tüzüğünün 11. maddesine karşılıktır. “Marka sahibinin ticari vekili veya temsilcisi, asıl marka sahibinin iznini almaksızın bir fırsatta kendisini marka sahibi göstererek, ilgili sicilde markayı kendi adına tescil ettirmiş olması halinde bu konuda marka sahibinin izni yoksa ve vekil ya da temsilcinin bu türlü davranışını gösterir haklı bir gerekçesi de bulunmamaktaysa, marka sahibi bu kullanıma itiraz edebilir.”Marka tescili kesinleştikten sonra, markanın kullanımına itiraz diye bir şey söz konusu olamaz ve bunun çözüm yeri patent enstitüleri olmayıp, yetkili mahkemelerdir. Marka henüz başvuru evresinde olup sürenin geçmemesi halindedir ki itiraz md. 8(a) bendine göre yapılabileceği gibi, marka sahibi, yetkisiz temsilcinin kendi markasını kullanmasını tecavüz olarak nitelendirip, markaya tecavüz davası da ikame edebilir. Ayrıca belirteceğimiz gibi marka başvuru evresi geçmiş ve tescil katileşmişse ‘tescilin adına devrini’ de dava yoluyla isteyebilir. Yada tescil edilen marka henüz kullanılmamışsa tescil delil gösterilerek önleme davası açılması da mümkün görülmelidir. Burada ki itirazı dava olarak anlamak gerekmektedir. Zira itiraz deyimi 8. maddede geçmektedir ve henüz başvuru aşamasında ve tescilden önce ileri sürülmek durumundadır.

Marka, bağlılık yükümüne aykırı hareket eden ticari vekil veya temsilci tarafından tescil ettirilmişse, marka sahibi MarkKHK m.11’ e dayalı olarak, markanın kullanılmasına engel olabileceği gibi hükümsüzlük davası ikame ederek markayı terkinde ettirebilir. Nitekim doktrinde de aynı görüş ileri sürülmüş olup, “ kanundan açık bir şekilde anlaşılmamakla beraber talep bir dava şeklinde mahkemeye yapılmalıdır. Çünkü TPE’ nin haklılık yargılaması yapması mümkün değildir denilmektedir.Marka sahibinin itiraz etmemiş olması nedeniyle veya yapılan itirazın yerinde görülmemesi nedeniyle tescil yapılmış ise marka sahibi hükümsüzlük davası açabilir. Temsilci veya ticari vekil tarafından sahibinin izni olmaksızın tescil ettirilmiş bir markanın kullanılmasına marka sahibi engel olabileceği gibi marka tescil edilmişse hükümsüzlük davası da açılabilir. Hükümsüzlük sebeplerinin gösterildiği MarkKHK m. 42’ de yer almamış bulunan bir hükümsüzlük hali de MarkKHK m. 11’ de öngörülmüştür. Hüküm, markanın (gerçek) sahibinin temsilcisi veya ticari vekilinin markayı kendi adına tescil ettirmesi halinde bu markanın Türkiye’ de kullanılmasına itiraz edebileceğini belirtmekte, ancak markanın hükümsüzlüğü davasını açabileceğinden söz etmemektedir. Oysa benzer bir hükme sahip olan Alm.MarkK söz konusu halde terkini açıkça ifade etmiştir. (11)
__________________________________________________ _________________________
(10) Arkan, shf, 179
(11) Tekinalp,shf 146


“ Hüküm, bağlılık yükümüne aykırı hareket edip, markayı kendi adına tescil ettiren temsilci veya ticari vekilin, markayı kullanmasına itiraz etmek, dolaysıyla bir durdurma ve önleme davasıyla kullanmayı engellemek hakkını markanın sahibine tanımakla, ona önemli ve ilk aşamada verilmesi gereken bir hakkı sağlamaktadır. Çünkü, Türkiye temsilcisi veya ticari vekili adına müseccel bulunan marka üzerinde hiçbir hakkı bulunmayan ve bu markanın sadece Türkiye dışında ki tescillerden dolayı hak sahibi olan bir kimsenin, Türkiye’ deki markanın sahibinin markayı kullanabilmesine engel olması zaten olağanüstü bir durumdur. Türkiye dışındaki tescil veya tesciller dolayısıyla Markanın sahibi olan kişinin, Türkiye’ deki tescil sebebiyle mezkur markanın Türkiye’ deki sahibi durumuna giren temsilcinin markayı kullanmasına engel olması bir çeşit ihtiyati tedbir olup, bu davayı hükümsüzlük ve tazminat davalarının izlemesine engel yoktur. Hükümsüzlük davası, markanın kullanılmasına itiraz hakkının, dolayısıyla itiraz davasının bir uzantısı olduğu için, hükümsüzlük hallerinin sınırlı sayıda tutulması ilkesine de aykırı değildir.” (12)

Hükmün düzenlediği varsayım şöyle tanıtılabilir. Markasını çeşitli ülkelerde veya yalnız kendi ülkesinde tescil ettirmiş olan bir yabancı, bu markanın Türkiye’ de kullanılması hakkını bir şahsa tanımış ve herhangi bir sebeple – ihmal veya taktik ya da stratejik bir kararla – Türkiye’de kendi adına tescil yaptırmamış olabilir.

“Kendisine tanınan kullanma hakkının sınırlarını aşan ve bağlılık yükümünü ihlal eden temsilcinin markayı kendi adına tescil ettirmesi halinde markanın sahibi markanın Türkiye’ de kullanılmasına itiraz edebilir. Maddenin düzenlediği varsayım da, markanın kullanılmasına itiraz hakkının bir hükümsüzlük davasıyla tamamlanması gereğini ortaya koymakta ve hükümsüzlük davasının itiraz hakkının uzantısı olduğunu kanıtlamaktadır. Hükümdeki ‘ticari vekil’ ile ‘temsilci’ nin teknik ve dar olarak, yani BK.m32 ile BK.m.453 anlamında anlaşılmaması gerekir. Bir ithalatçı veya lisans ya da franchise alan MarkKHK.m.11’e göre temsilci kabul edilebilir.” (13)

Marka sahibinin markanın kullanılmasına itiraz edebilmesi için, ticari vekile veya temsilciye kullanma yetkisi vermemiş olması gerekir. Ayrıca, ticari vekilin veya temsilcinin haklı bir gerekçesi varsa marka sahibinin itirazına veya hükümsüzlük davasına itiraz reddedilir. Mesela, marka sahibi ile temsilci arasında ki sözleşme, temsilciye markayı tescil ettirmek hakkı tanıyorsa, marka sahibinin itirazı kabul edilemez.

Her ne kadar hükümsüzlük halleri sınırlı sayıda 42. maddede düzenlenmiş olsa da markasının haksı olarak başka biri tarafından tescil edildiğini iddia eden ve markasının tecavüze uğradığını öner süren kişiye 11. maddedeki düzenlemenin zorunlu sonucu olarak hükümsüzlük davası hakkının tanınması gerekir. Bu durum sınırlı sayıdaki hükümsüzlük hallerinin bir ihlali ve bir istisnası olarak mütaala edilmemelidir. Zira,11. maddedeki düzenleme zımni olarak bu hakkın varlığına işaret etmektedir.

(12) Tekinalp,147
(13) Tekinalp,146
Marka sahibine tanınan bir üçüncü imkanda MarKHK 17.m’ de düzenlenmiştir. Şöyle ki : ‘Marka sahibinin izni olmadan onun ticari vekili veya temsilcisi adına marka tescil edilmesi halinde, ticari vekil veya temsilcinin haklı bir gerekçesi yoksa, marka sahibinin söz konusu tescilin kendi lehine devredilmesini isteme yetkisi vardır.’

Vekil veya temsilcinin marka sahibinin kendi üzerine devir isteğini kabul etmemesi durumunda söz konusu devrin gerçekleştirilmesi ancak mahkeme kararıyla gerçekleşebilir. Ve marka sahibi hükümsüzlük davası açmak yerine KHK/556 m.17 uyarınca, tecilin kendisine devredilmesini de isteyebilir.



.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Ticari Vekil Ve Temsilcinin Marka İşlemleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Murat Türkyılmaz'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
17-07-2004 - 02:33
(7223 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 26 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 9 okuyucu (35%) makaleyi yararlı bulurken, 17 okuyucu (65%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
12589
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 5 gün 7 dakika 34 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,74 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 20341, Kelime Sayısı : 2647, Boyut : 19,86 Kb.
* 84 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 99 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 145
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04186606 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.