Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Kamu Sendikası Yöneticilerinin, Genel Seçimlerde Aday Olmak İçin, Görevden Ayrılması Zorunlu Mudur?

Yazan : M. İhsan Darende [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
Milletvekili Seçimi Kanunu'nda yapılan değişklikten sonra, milletvekili seçimlerinde aday olup da seçilemeyen kamu sendikası yöneticilerinin, sendikadaki görevlerine dönüp dönemeyeceği hususunda uyuşmazlıklar meydana gelmiştir.

2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu (MSK)’nın 18. maddesi, 08.04.2010 tarihinde, 5980 SY’nin 29. maddesi ile değiştirilmiştir. Bu değişiklikten sonra hüküm şu hale gelmiştir: “Hakimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, aday olmak isteyen belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, aday olmak isteyen siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar genel ve ara seçimlerin başlangıcından bir ay önce seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde yenileme kararının ilanından başlayarak yedi gün içinde görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmadıkça adaylıklarını koyamazlar ve aday gösterilemezler.”

4688 Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu (KGSK)’nın 18. maddesinin altıncı fıkrasında ise sendika yöneticilerinin genel ve yerel seçilmede aday olması halinde, sendika organlarındaki görevlerinin askıda kalacağı belirtilmiştir.

MSK’daki değişiklik KGSK’dan sonra yapıldığından, 2011 yılı milletvekili seçimlerinde aday olup da seçilemeyen kamu sendikası yöneticilerinin, sendikadaki görevlerine dönüp dönemeyeceği hususunda uyuşmazlıklar meydana gelmiştir. Bazı kamu sendikaları, yöneticilerinin göreve dönüş istemi ile ilgili olarak Devlet Personel Başkanlığı (DPB)’den görüş sormuş, DBP ise verdiği cevaplarda, MSK’daki değişikliğin, KGSK’nın seçime ilişkin hükümlerini zımnen ilga ettiğini, bu sebeple milletvekili adayı olacak sendika yöneticilerinin istifa etmeleri gerektiğini, seçilemedikleri takdirde ise görevlerine dönemeyeceklerini, hatta delegeliklerinin de sona erdiğini belirtmiştir.

Bazı sendikalar, DPB’nin bu görüşüne tutunarak, yöneticilerinin göreve dönme istemini reddetmiş ve bu yüzden dava açmak zorunda kalan yöneticiler olmuştur.

Temsili demokrasinin sağlıklı işlemesi ve tüm toplumsal kesim ve sınıfların, parlamentoda en yetkin şekilde temsil edilmesi açısından, konu özel bir önem taşımaktadır:

KGSK’nın 18/6. maddesi şu şekildedir: "Mahalli ve genel seçimlerde aday olanların, sendika ve konfederasyonunun organlarındaki görevleri adaylık süresince askıda kalır. Seçilmeleri halinde görevleri son bulur". Kamu Görevlileri Sendikalarının hak ve yükümlülüklerini düzenleyen bu özel Kanun, 18. maddesinde düzenlediği bu açık hükümle, mahalli ve genel seçimlerde aday olan sendika organlarının haklarını, seçim süresince askıda tutmuş ve üyeliğin, ancak seçilmeleri halinde sona ereceğini düzenlemiştir. Kanunun bu açık hükmü uyarınca askıda kalan olgu, sadece haklar değil, aynı zamanda yetkilerdir. Yani aday olan sendika yöneticisi, seçim süresince sadece hakları değil, yetkileri de akıya alınmış olduğu için, sendikayla ilgili hiç bir faaliyete katılamaz, sendika toplantılarında bulunamaz ve sendikada görev yapamaz.

Bu hüküm, iki durumu birlikte düzenlemekte ve sendika yöneticisinin haklarını iki yönden güvence altına almaktadır: Bunlardan birincisi seçimlerde aday olacak kamu görevlisinin memuriyetten istifa etme mecburiyeti olmasıdır. Sendika yöneticisi, seçime katılabilmek için MSK’nın 18. maddesi uyarınca memuriyetten istifa etmek zorundadır. Ancak 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun (STHK)’nın ek yedinci maddesi uyarınca: "Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile Yüksek mahkeme üyeleri, hâkimler, savcılar ve bu meslekten sayılanlar ile Subay ve Astsubaylar hariç olmak üzere; milletvekili ve mahalli idareler genel ve ara seçimlerinde aday ve aday adayı olan Devlet memurları ve diğer kamu görevlileri, adaylığı veya seçimi kaybetmeleri halinde, Yüksek Seçim Kurulunca seçim sonuçlarının ilanını takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilirler."

Bu hüküm uyarınca, istisnalar arasında yer almayan kamu görevlisi, seçimi kazanamadığı takdirde memuriyete geri dönecektir. Kamu sendikası yöneticileri ise bu istisnalar arasında sayılmamıştır. Temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran istisnaların dar biçimde yorumlanması zorunlu olduğuna göre, STHK’nın ek yedinci maddesindeki istisnalar arasında yer almayan ve seçim için memuriyetten istifa eden sendika yöneticisinin, bu yöneticilik görevi ne olacaktır? Kanun koyucu, seçim mevzuatı gereğince memuriyetten istifa eden, ancak seçilemediği takdirde geri dönme hakkı bulunan memurun bu durumunun, sendikadaki görevini etkilememesi için özel bir düzenleme yapmış ve işte bu sebeple KGSK’nın 18. maddesinde, sendika yöneticiliğini, seçim süresince askıya almıştır. Sendika yöneticisine tanınan birinci teminat, memuriyetten istifa etmesine rağmen, sendika üyeliğinin düşmemesidir. Bu hükmün ikinci düzenleniş amacı ise, kamu sendikasının politize edilmesini ve diğer adaylara karşı haksız rekabet edilmesini engellemektir. Aday olan sendika yöneticisinin, seçim süresince yetkileri de askıya alınmıştır ki, bu süreçte kamu sendikası imkânlarını belli bir siyasi parti yararına kullanamasın ve sendikal faaliyetleri belli bir siyasi parti lehine yönlendiremesin...

Kanun koyucu, kamu sendikaları yöneticileri için böyle bir özel düzenleme yaptığı halde, işçi sendikaları ve meslek kuruluşları açısından özel bir düzenleme bulunmamaktaydı. Bu sebeple de işçi sendikaları yöneticileri ile meslek kuruluşu yöneticileri, seçimler süresince hem sendika ve meslek örgütündeki görevlerini devam ettirebiliyor hem de aday oldukları siyasi parti yararına çalışabiliyorlardı. Bu durumda işçi sendikası ve meslek örgütü, bir siyasi partiyi destekleyici faaliyetlerde bulunabiliyor ve dolayısıyla politize edilebiliyordu. İşte buna engel olmak isteyen kanun koyucu, 5980 SY'nin 29. maddesi ile MSK’nın 18. maddesini değiştirmiş ve aday olmak için istifa etmesi gereken görevlilerin arasına, sendika ve meslek örgütü yöneticilerini de ilave etmiştir. Bu değişiklik 10.04.2010 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla bu değişiklik uyarınca meslek kuruluşları ve sendikaların yöneticileri, seçimlerde aday olmak için görevlerinden istifa etmek zorunda bırakılmışlardır.

Kanunun gerekçesinde, değişikliğin amacı şöyle açıklanmıştır:

"Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar(ın) ... yönetim ve denetim kurullarında görevli adaylar, kurumlarının teşkilat ve imkanlarını seçimlerde kullanmakta, bu durum haksız rekabete yol açmaktadır. Milletvekili seçilemeyenlerin görevine devam etmesi, içinde bulundukları kurumu siyasallaştırmakta, temsil kabiliyetini zayıflatmaktadır."

Görüldüğü gibi kanun koyucunun sübjektif amacı, bu görevlilerin görevlerine geri dönüşünü engellemeye yöneliktir. Gerekçeye göre, seçilemeyen yönetici görevine döndüğü takdirde, kurumu siyasallaştırmaktadır ve bu sebeple dönüşü engellenmelidir.

Post modern dönemin katılımcı demokrasi anlayışında, böyle bir görüşe yer yoktur: Temsili demokrasi, tüm toplumsal taleplerin hayata geçirilmesi için yeterli olmamakta, bu sebeple toplumun, kamusal alanda aktif görev alması, yönetime katılması, yasamayı aktif biçimde denetlemesi ve etkilemesi aranmaktadır. Günümüz demokrasi anlayışında, kamu idaresinden, özel işletmelere kadar, yönetim kavramı, yerini “yönetişim”e bırakmıştır. Bu anlayışta, yönetilen kavramı terk edilmiştir: tüm bireyler yönetime katılmakta, katkı vermekte, kararlar kolektif olarak alınmaktadır. Yani toplum, kendisini hep birlikte ve tam katılımla yönetmektedir. Elbette siyasi partiler, değişik toplumsal sınıf, kesim ya da grupların toplumsal taleplerini dile getiren ve kamusal alanda, bu taleplerin “asgari müşterekini” belirlemeye çalışan, toplumsal uzlaşmaları gerçekleştiren kurumlardır. Böyle olduğu için, bir siyasi partiye üye olmak, herkesin üstlenmesi gereken bir kamusal görevdir. Toplumun ne kadar geniş kesimi, şu veya bu şekilde ve bilhassa partiler içinde örgütlenmiş olursa, toplumsal talepler o ölçüde geniş biçimde tartışmaya açılacak, asgari müşterekler bu ölçüde geniş şekilde tespit edilecektir. En geniş tabanlı toplumsal uzlaşma da ancak en geniş örgütlenme ile sağlanabilecektir. Bu sebeple siyasi parti üyeliği, engellenmesi değil, teşvik edilmesi gereken bir statüdür.

Aynı şekilde temsili demokrasi platformuna, en geniş toplumsal katılımın sağlanması çok önemlidir. Mümkün olan her toplumsal sınıf, kesim ve grup, karar alma ve yönetim organlarında temsil edilmelidir ki, en geniş toplumsal uzlaşma sağlanabilsin. Bu sebeple 5980 SY’nin 29. maddesinde belirtilen ve tümü kamusal alanı belirleyen görevleri yapan kişilerin, seçim sürecinde bu görevleri bırakmaları, adil ve doğrudur. Çünkü bu görevler kamusal alanda etkilidir ve seçim sürecinde bu görevlerin devam etmesi, milli iradenin irrasyonel şekilde etkilenmesine yol açabilir. Ancak “seçimi kazanamayan görevlinin geri dönmesi halinde kurumun politize olacağını” iddia etmek, politikaya olumsuz anlam izafe etmekle ve katılımcı demokrasiyi anlayamamakla eşdeğer sonuçlar doğurmaktadır. Belirtelim ki politika, toplumsal taleplerin realize edilmesinin en önemli aracıdır ve elbette, olumlu ve çok önemli bir kurumdur. Bu anlayış, kamusal alanda etkili görevlerde bulunmuş, tecrübe kazanmış birçok kişinin, aktif politik süreç içinde yer almasını, bilhassa seçimlerde aday olmasını imkânsız kılacaktır. Görevine geri dönme güvencesi olmayan kişilerin, seçimlerde aday olması zorlaşacak, bu da, karar organlarında en geniş toplumsal temsilin sağlanmasını engelleyecektir.

Kaldı ki bu kişilerin, seçilememeleri halinde görevlerine dönmeleri hangi süreyle engellenecektir? Örneğin sendika yöneticisi, sonraki sendika seçimlerini kazanarak bu görevi tekrar yapabilecek midir? Bu soruya elbette “evet” cevabı verilecektir. Pekiyi bu durumda bu kişi, genel seçime katılarak siyasi kimliğini ortaya koymanın sonuçlarından kurtulmuş mu olacaktır? Eğer bu soruya “hayır” diye cevap vereceksek, o halde bu kurumun (örneğimizde sendikanın) politizasyonu (kanun koyucunun sübjektif anlayışına göre) bu suretle devam etmeyecek midir? O halde, post modern dönem katılımcı demokrasilerinde, bu tür kaygı ve engellemelere yer yoktur. Temsili demokrasinin yetersiz bulunduğu, karar ve yönetim süreçlerine en geniş toplumsal katılımın arandığı bir dönemde, klasik temsili demokrasi organlarına dahi yeterli katılımı sağlamayı engelleyecek hiçbir anlayış, kalıcı olamaz ve demokrasi ile bağdaşamaz.

Post modern dönem hukuk anlayışında, uygulayıcı, kanun hükmünü yorumlarken, kanun koyucunun sübjektif amacını değil, hükmün objektif amacını göz önünde bulundurur. Kanunların gerekçesi, kanun koyucunun sübjektif amacını yansıttığı için, bazı ülkelerde, yargıçların kanunun gerekçesini okuması -objektif amacın belirlenmesini önleyebileceği gerekçesiyle- engellenmiştir. O halde günümüzde geçerli yorum kuralı, kanun koyucunun sübjektif amacını değil, hükmün objektif amacını belirlemeyi esas almaktadır. Bir başka deyişle uygulayıcı, bu hükmün hangi toplumsal ihtiyacı karşılamak üzere ihdas edildiğini araştıracaktır; bu sebeple toplumsal ihtiyaçları göz önünde bulundurarak yorum yapacak ancak yasama yetkisini gasp etmemek için, hükmün metninin dışına da çıkamayacak, yani, metne objektif bir anlam vermenin ötesine geçemeyecektir.

5980 SY’nin 29. maddesi ile yapılan değişikliğin objektif amacı nedir? Burada sayılan kurum ve kuruluşların, seçim sürecine irrasyonel etkide bulunmalarını engellemek ve adayların bir kısmının, örgütsel veya kamusal gücü arkasına almak suretiyle haksız rekabet etmesini önlemektir. Kurum, ancak adayın seçim sürecinde görevini devam ettirmesi halinde irrasyonel politizasyon tehlikesi ile karşılaşacaktır. Daha doğrusu seçim sürecinde, milli irade üzerindeki her türlü irrasyonel etkinin bertaraf edilmesi gerekmektedir ve bu süreçte, kamusal alanı etkileyebilecek görevlerin, birbiriyle yarışan şahısların elinde bulunması, milli iradenin irrasyonel şekilde etkilenmesine sebebiyet verebilecektir. Ancak seçim sona erdikten sonra böyle bir etkiden söz etmek mümkün değildir. Çünkü ortada yarışma yoktur ve bu dönemde hiç kuşkusuz, bu kurumlar kamusal alanda faaliyet gösterip, kamuoyu oluşturmaya devam edeceklerdir. Yani buradaki (seçim dönemi dışındaki) süreç, olumsuz anlam yüklenecek bir politizasyon süreci değildir.

Adaylar arasındaki haksız rekabetin de sadece seçim süreçleri içinde yaşanacağı izahtan varestedir. O halde hükmün objektif amacı, belirtilen kamusal görevlerin, sadece seçim süreçlerinde bırakılmasına yöneliktir.

Devlet Personel Başkanlığı yukarıda özetlenen mütalaalarında, işte bu değişikliğin, yani 5980 SY'nin 29. maddesi ile MSK’nın 18. maddesinde yapılan değişikliğin, KGSK’nın 18/6. maddesini zımnen ilga ettiğini ileri sürmektedir. Çünkü MSK’daki "sendikalar" hükmü, işçi ve kamu görevlisi sendikası ayrımı yapmamaktadır ve bu düzenleme 10.04.2010 tarihinde, yani KGSK’dan sonra yürürlüğe girmiştir. DPB mütalaası ve buna dayalı olarak bazı sendikaların “yöneticilerinin göreve dönme taleplerini reddetmelerine” ilişkin işlemler, MSK’nın 18. maddesinde yapılan değişiklikle KGSK’nın 18/6. maddesinin telif edilemeyeceğini, taban tabana zıt hükümler koyduğunu ve bu sebeple de sonradan yürürlüğe giren genel kanunun, özel kanunun mezkûr hükmünü zımnen ilga ettiğini ileri sürmektedir. Bu kabulün her iki gerekçesi de dayanaktan yoksundur:

1. KGSK, kamu görevlileri sendikalarının hak ve yetkilerini düzenleyen özel bir yasadır ve bu Yasa’nın 18/6. maddesi, sendika yöneticilerinin seçimler sırasındaki statüsünü ve seçimden sonra görevine geri dönüşünü özel olarak düzenlemektedir. MSK ise milletvekili seçimlerini düzenleyen ve bu seçime iştirak edecek tüm parti ve adayların konumunu hüküm altına alan genel bir kanundur. Genel kanun ile özel kanunun herhangi bir hükmü ilga edilecek ise, bunun genel kanunda açıkça düzenlenmiş olması şarttır. Yani genel kanun, özel kanunun herhangi bir hükmünü –kural olarak- zımnen ilga edemez. Çünkü özel kanun, özel durumlar, hak ve yetkiler göz önüne alınarak düzenlenmiştir. Genel kanunda ise özel kanunla tanınan hak ve yetkilerin korunması temel prensiptir. Eğer genel kanunla, özel kanunun özel olarak düzenlediği, özel hak ve yükümlülükler kaldırılmak isteniyorsa, bu hususun açıkça beyan edilmesi şarttır. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.12.1989 tarih ve 8817/10725 sayılı kararında, genel kanun olan Dernekler Kanunu’nun, özel kanun olan 2547 SY'nin 59. maddesini zımnen ilga edemeyeceği açık biçimde hüküm altına alınmıştır.

2. Kaldı ki bir kanunun diğerinin bir hükmünü zımnen ilga ettiğinin kabul edilebilmesi için, iki hükmün birbiriyle taban tabana zıt, telif edilemez hükümler içermesi şarttır. Hele ilga eden genel, ilga edilen özel kanun ise zımnen ilganın kabulü iki kanunun bir arada uygulanmamasının hiç bir yönden mümkün olmaması halinde düşünülebilir. Çünkü sadece böyle bir durumda, açık bir ilgaya benzeyen sonuçlar doğacaktır. Oysa KGSK’nın 18/6. maddesi ile MSK’nın 5980 SY ile değişik 18. maddesinin aynı anda uygulanması mümkündür. Çünkü KGSK’nın 18/6. maddesi uyarınca aday olan kamu sendikası yöneticisinin tüm yetkileri yukarıda açıklandığı gibi askıya alınmıştır. Kamu sendikası yöneticileri, hem bu hüküm uyarınca hem de sendika yöneticiliğinin dayanağı olan memuriyet görevleri istifa ile ortadan kalkmış olduğundan, hiç bir sendikal faaliyette bulunamazlar, sendika faaliyetlerine katılamazlar ve dolayısıyla diğer adaylarla haksız rekabet yapamadıkları gibi, sendikayı seçim sürecinde politize de edemezler. Dolayısıyla KGSK’nın 18/6. maddesi, MSK’ya 5980 SY ile getirilen değişikliği ve bunun amacını zaten her yönüyle karşılamaktadır. Açıklandığı gibi 5980 SY'nin objektif amacı, özel kanunlarında KGSK benzeri bir düzenleme olmayan işçi sendikaları ile meslek örgütü yöneticilerini -ve elbette sadece seçim süreci için- kapsama almaktır. Bunun için değişiklikte kamu sendikalarının ayrılmamış olmasının hiç bir önemi yoktur. Çünkü kamu sendikalarının özel hükmü, özel kanunda zaten mevcuttur.

Özetle KGSK’nın 18/6. maddesi, MSK’nın 5980 SY ile değişik 18. maddesi ile taban tabana zıt düşmek şöyle dursun, bu hükme paralel hükümler içermektedir ve 5980 SY'nin gerçekleştirmeyi amaçladığı hukuki düzenlemeye zaten sahiptir. Bu sebeple genel bir kanun olan MSK’nın, özel bir kanun olan KGSK’nın 18/6. maddesini zımnen ilga ettiği kabul edilemez ve her iki kanun ayrı ayrı yürürlüğünü devam ettirmektedir. Bu iki kanunun hükümleri birbiriyle zıt ve telif edilemez değildir.

Kaldı ki KGSK’nın 18/6. maddesi, sendika yöneticisinin seçim sonunda geri dönüşünü de özel olarak düzenlemektedir. Bu yönüyle hüküm çok daha özeldir. Yani seçimi kazanamayan sendika yöneticisi eski görevine geri dönecektir ve böylece STHK’nın ek yedinci maddesinde yer almayan “kamu sendikası yöneticisinin göreve geri dönüş hakkı” ayrı ve özel bir düzenlemeye kavuşturulmuştur. Eğer DPB'nin mütalaalarında olduğu gibi, genel kanunun, özel kanunu ilga ettiği kabul edilirse, KGSK’nın “geri dönüşe” ilişkin düzenlemesi de yürürlükten kalkmış olacaktır. Oysa genel kanun, özel kanunla, özel hukuki durumlar göz önünde bulundurularak tanınmış özel bir hakkı, hiç bir şekilde ortadan kaldırılamaz. Aksi takdirde sadece seçim sürecinde adaylar arası haksız rekabeti ve sendikayı politize etmeyi engellemek üzere yapılmış bir düzenlemenin, özel kanunla özel olarak tanınan hakkı, hiç bir mantıksal gerekçe ve toplumsal ihtiyaç olmadığı halde ortadan kaldırması sonucu doğacaktır. Oysa tekrar belirtelim ki, kanunlar sosyal ihtiyaçlara cevap vermek üzere hazırlanır ve sosyal hayatı mümkün ve yaşanabilir kılmayı amaçlar. Böyle bir yorum tarzı, kazanılmış hakkın ihlali sonucunu doğurur ve hukuka olan güveni ortadan kaldırır.

5980 SY'nin dayandığı sosyal ihtiyaç, seçim sürecinde milli iradenin irrasyonel etkilerden kurtarılması ve adaylar arasında haksız rekabet yaşanmasının engellenmesi amacından kaynaklanmaktadır. KGSK’nın 18/6. maddesi de bu sosyal ihtiyaca her yönüyle cevap vermekle kalmamakta; seçim süresince yetkilerini askıya aldığı sendika yöneticisinin, seçimi kazanamaması halinde görevine geri dönmesini de güvenceye bağlamaktadır. Sendika yöneticisinin görevine geri dönüşünü özel olarak düzenleyen bir hüküm bulunmadıkça, genel kanunun özel kanunla tanınan bu hakkı ilga etmesi mümkün değildir. Bu sebeple de, yani genel kanunun, özel kanunun tanıdığı hakkı zımnen ortadan kaldırması hukuk devletine yaraşır bir düzenleme olmayacağı için de KGSK’nın 18/6. maddesi yürürlüğünü devam ettirmektedir.

Yukarıda açıklandığı üzere, KGSK’nın 18/6. maddesi yürürlüktedir. Bu hükme göre, genel veya yerel seçimde aday veya aday adayı olan sendika yöneticilerinin görevleri, bu hüküm uyarınca, seçim sürecinde askıda kalmaktadır. Aynı hüküm uyarınca, seçilememeleri halinde, sendika yöneticiliği görevine geri dönmeleri gerekmektedir.

DPB görüşü, sadece sendika yöneticiliğinin değil, delegeliğin de ortadan kalktığını ileri sürmektedir. Oysa KGSK’nın 9. maddesi uyarınca "Sendika ve sendika şubesi genel kurulları üyelerden oluşur./ Sendika üye sayısı bini, sendika şubesinin üye sayısı beşyüzü aştığı takdirde genel kurullar delegelerle yapılabilir./ Delegeler üyeler tarafından gizli oy, açık sayım ve döküm esasına ve sendika tüzüğündeki hükümlere göre seçilir./ Konfederasyon genel kurulları, üye sendikalarca seçilen en çok beşyüz delegeden oluşur. Üye sendikaların genel kurulda kaç delegeyle temsil edileceği konfederasyon tüzüğünde belirtilir. / Sendika şubeleri ile sendika ve konfederasyonların yönetim ve denetleme kurulu üyeleri bu sıfatla kendi genel kurullarına delege olarak katılırlar./ Delege sıfatı, müteakip olağan genel kurul için yapılacak delege seçimine kadar sürer. Tüzüklere delege seçilmeyi engelleyici hükümler konulamaz."

Keza Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 15.05.2008 tarih ve 15313/12352 sayılı kararında belirtildiği üzere, sendika zorunlu organlarına aday olma ve seçilme hakkı, delegelikten değil, üyelik hakkından doğmaktadır ve delegelerle toplanan şube genel kurulunda delege olmayan sendika üyelerinin şube organ seçimlerinde aday olup, seçilmeleri hukuka uygundur.

Nitekim temyiz edilmeksizin kesinleşen bir yerel mahkeme kararında, KGSK’nın 18./6. maddesinin yürürlüğünü devam ettirdiği kabul edilmiş ve “yöneticinin görevine iadesine ve delegeliğinin devam ettiğinin tespitine” karar verilmiştir.

Av. M. İhsan DARENDE
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Kamu Sendikası Yöneticilerinin, Genel Seçimlerde Aday Olmak İçin, Görevden Ayrılması Zorunlu Mudur?" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı M. İhsan Darende'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
17-08-2011 - 12:28
(4637 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 6 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 6 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
5933
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 3 saat 19 dakika 46 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,28 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 20792, Kelime Sayısı : 2720, Boyut : 20,30 Kb.
* 1 kez yazdırıldı.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1377
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,02893591 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.