Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Siyasal Seçkinlerin Anayasal Himayesi

Yazan : Halil İbrahim Kılıç [Yazarla İletişim]

SİYASAL SEÇKİNLERİN ANAYASAL HİMAYESİ

Halil İbrahim KILIÇ*

GİRİŞ

Temsili sistem yoluyla her seçimin sonucunda, parlamento üyeleri olan siyasal seçkinler ya yenilenir veya tekrar iş başına gelirler. Muhakkak ki parlamento üyelerini oluşturan bu siyasal seçkinlere, ülkedeki vatandaşların mevcut haklarından farklı olarak bazı “imtiyaz hakların” verilmesi gerekmektedir. Herkesin de bildiği gibi siyasal seçilmişleri seçen vatandaşlar, her zaman kendi menfaati doğrultusunda hareket eder. Oysa bir siyasal seçkin anayasamıza göre seçildiği bölgenin değil tüm ülkenin siyasal seçilmişi kabul edildiğinden yasama çalışmalarında “kamu menfaati” düşüncesiyle hareket etmek zorundadır. İşte bu nokta da kamu menfaati düşüncesi ile hareket eden siyasal seçkinleri her tür etkenden korumak için, anayasal himaye olarak gördüğümüz yasama dokunulmazlığı ve yasama sorumsuzluğu gibi imtiyaz haklarla donatılarak anayasal güvence altına alınması sağlanmıştır.

Siyasal seçkinlerin anayasal himayesi, parlamentoda bulunan siyasal seçilmişlerin, parlamentodaki çalışmaları dolayısı ile herhangi bir kısıtlanma olmadan özgür iradesi ile katılabilmesini ve parlamentonun yasama fonksiyonunun sekteye uğramamasını sağlayan anayasal bir ayrıcalıktır. Anayasamızda, madde 83’te yer alan anayasal himayenin tarihi serüveni, aslen İngiliz parlamentosunun tarihsel gelişimine dayanmakla birlikte, bizde olduğu gibi dünyadaki diğer demokratik rejimlerle yönetilen ülkelerde de mevcut olan anayasal himayenin asıl öncülüğünü ve belirleyiciliğini 1789 ihtilalinden sonra Fransızlar yapmıştır. İlk anayasal girişimimiz olan 1876 Kanun-i Esasi de yer bulan siyasal seçkinlerin anayasal himayesi, “olağanüstü şartlar altında oluşan”[1] 1921 Anayasamız da ise yerini alamamıştır. Daha sonraki dönemlerde meydana gelen 1924 ve 1961 Anayasalarımızda ise mevcut olmakla beraber, tarihsel gelişimini 1982 Anayasası ile tamamlamış ve dünyadaki diğer anayasal himayelere oranla siyasal seçkinlerimizi geniş bir koruma altına alarak kanat germiştir.

Ülkemizdeki tarihsel serüveninde çeşitli adlar altında nitelendirilen siyasal seçkinlerin kanuni himayesi, kimi zaman “teşrii masuniyet”, “masuniyeti teşriye”, kimi zaman da “muvakkat masuniyet” veya 1982 anayasamızda da olduğu gibi “yasama dokunulmazlığı” adını almıştır. 1982 Anayasamızda kavram olarak yer alan yasama dokunulmazlığı, madde 83’de yer alan anayasa metnine tam olarak karşılık gelen bir kavram değildir. Bilindiği gibi anayasal himaye, siyasal seçkini hem parlamento çalışmalarındaki oy ve sözlerinden* hem de siyasal seçilmişlerin parlamentodaki çalışmalarını engelleyecek asılsız cezai kovuşturmalarından* koruyan bir mekanizmadır. Dolayısıyla “83. maddenin kenar başlığı yasama dokunulmazlığı olmasına rağmen maddenin içerisinde hem yasama sorumsuzluğuna hem de yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümler yer almıştır.”[2] Yine “doktrindeki baskın görüşe göre, maddenin kenar başlığı her iki kavramı da kapsayan yasama bağışıklıkları veya parlamenter muafiyetler”[3] veyahut bizim buradaki çalışmamızda kullandığımız başlık gibi “siyasal seçkinlerin (milletvekillerin) anayasal himayesi” şeklinde olması gerektiği düşüncesindeyiz.


I.ANAYASAL HİMAYENİN KAMUSAL AMACI VE SİYASAL SEÇKİNLERE BAHŞETTİĞİ HUKUKSAL AYRICALIK

Elbette ki kurucu iktidar tarafından siyasal seçkinlere verilen anayasal himayenin
kamusal bir amacının olması durumu söz konusudur. Çünkü, parlamenterlerin yaptığı görevin kamunun menfaatine yönelik olduğu varsayımı hakimdir.[4] Bütün demokratik sistemlerde, yasama meclisi üyeleri, yasama fonksiyonunu gereği gibi yerine getirebilmeleri için, bazı güvenceler öngören özel statüden yararlanırlar.[5] Burada anayasal himayenin kamusal amacını ve siyasal seçkinlere bahşettiği özel statüdeki güvencelere değineceğiz.

1 ) Anayasal Himayenin Kamusal Amacı

Yasama meclisi üyelerinin yürütmeye karşı bağımsızlıklarını korumak ve yasama
görevinin gereği gibi yerine getirilmesini sağlayan yasama dokunulmazlığı, temsili rejimin temel kurumlarından biridir.[6] Çünkü millet temsilcilerinin oy, söz ve düşüncelerinden memnun olmayan veyahut endişe duyan iktidar kadroları ( bir hükümdar, güçlü yürütmenin bir başkanı veya bir çoğunluk ) engellemeler yapma eğiliminde olmuşlardır.[7] Bu nokta da anayasal himayenin kamusal amacı, parlamento üyelerinin meclis çalışmalarına istedikleri her zaman kesintisiz olarak katılabilmelerini amaçlamaktadır. Örneğin hükümet aleyhine yapılan kritik bir güvensizlik oylamasında, birkaç muhalefet partisi üyesinin tutulma ve tutuklanma nedeni ile parlamentoya gelip oy kullanamazsa, normalde düşmesi gereken hükümet görevde kalabilir ki, bu demokrasi ile bağdaşmaz.[8] Bu durumda düşmesi gereken hükümet, görevde kalabilir ki bu durum kamusal menfaat ile tamamen çelişki içerisinde olur. Anayasanın 83. maddesindeki himaye olmaz ise, siyasal seçilmişler bu tarz iktidar partisinin haksız eylemleri ile karşılaşabilirler. Tüm bu sebeplerle parlamenterlerin, yasama faaliyetlerini, korkusuzca ve rahat bir ortamda yapabilmeleri için kamunun menfaati gerekçesi ile, yasama organı üyelerine belirli imtiyazlar tanınması kabul görmüştür ve bu görüş değişik sebeplerle de olsa halen devam etmektedir.[9]

2 ) Anayasal Himayenin Bahşettiği Hukuksal Ayrıcalık

Anayasal himaye, “yasama organı üyelerinin korkusuzca görev yapabilmelerini sağlamak, fonksiyonları nedeniyle suçlanmalarını engellemek, basit suç atmalarla görevden kalmalarını önlemek amacıyla belirli bir siyasal süreç içerisinde oluşmuş bulunan bir Anayasa Hukuku kuralıdır”.[10] Bu Anayasal Hukuk kuralının bahşettiği hukuksal ayrıcalık, geçmişteki siyasal zeminlerde elde edilen deneyimler sonucunda ortaya çıkmıştır. Gelişen demokrasinin zamansal serüvenin de elde edilen bu deneyimler sonucunda, 1982 Anayasasının 83. maddesinde, anayasal himayenin siyasal seçkinlere verdiği hukuksal ayrıcalık fıkralar halinde düzenlenerek karşımıza çıkmıştır. Biz burada 83. maddeyle birlikte konuyu ele alarak işlemeye çalışacağız.

Anayasamızın 83. maddenin birinci fıkrasında, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar” diyerek kürsü dokunulmazlığı da olarak bilinen yasama sorumsuzluğunu dile getirmiştir. Yine devam eden 2. fıkrasında ise, “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır” şeklinde ki ibare ise, cezai takibatlara karşı alınmış olan dokunulmazlık zırhıdır. Anayasa da “tutma” ile kastedilen, tutuklanma dışında yakalama dahil hareket hürriyetini sınırlayan diğer her türlü tedbirdir.[11] Anayasanın birinci fıkrasındaki “yasama sorumsuzluğunun, milletvekilinin meclis çalışmalarındaki söz ve düşünce hürriyetini korumasına karşılık, yasama dokunulmazlığı milletvekilini keyfi veya asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korur”.[12] Sorumsuzluk, milletvekilini, yasama fonksiyonu ile ilgili fiillerinden dolayı korumayı amaçlarken; dokunulmazlık da milletvekilinin yasama fonksiyonu dışındaki fiilleri nedeniyle yasama faaliyetlerine katılmasının engellenmemesini amaçlar.[13] Birinci fıkra hükmü, siyasal seçkinler açısından mutlak bir koruma sağladığı halde, ikinci fıkra mutlak bir kovuşturma zırhı olmayıp, sadece kovuşturmalarda nispi dokunulmazlık zırhı taşır. Oysa anayasal himayenin geliştiricisi ve dünya devletlerine sunulan örneğin temsilcisi Fransızlar bile, cezai kovuşturmalarda geniş kapsamlı bir korumayı bizim kadar uygun görmemişlerdir. Nitekim, “1995 değişikliğinden sonra, Parlamento üyeleri hakkında soruşturma açılabilecek, evinde arama yapılabilecek, Parlamento üyesi yargılanabilecek ancak Parlamento üyesi hakkında “tutuklama” ve hürriyetten mahrum edici veya hürriyeti sınırlayıcı bütün diğer tedbirler Parlamentonun izni olmadıkça uygulanamayacaktır”[14] hükümleri getirilerek düzenleme yapılmıştır.
Anayasal himayenin bahşettiği hukuksal ayrıcalık konusunu, siyasal seçilmişler ve siyasal seçilmeye yetkin atanmışlar açısından değerlendirip, anayasal himayenin, anayasal eşitlik ile olan çelişkisine değineceğiz.


2a) Siyasal Seçilmişler Açısından

İl seçim kurullarından milletvekili olarak seçildiklerine dair tutanaklarını
almak suretiyle, Parlamento da milleti temsil etmeye hak kazanmış siyasal seçkinler, anayasal himayenin bahşettiği sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı da elde ederler. Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamazlar. Seçimden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez. Netice itibariyle, milletvekili seçilmeye engel teşkil etmeyen bir suçtan dolayı cezası infaz edilmekte iken, kişinin milletvekili seçilmesi durumunda infaz ertelenecektir.[15] Aynı şekilde, milletvekili seçildikten sonra muhakeme engeli olan dokunulmazlığın kaldırılması veya somut olayda bulunması (Anayasa 83/2. cümle) sonucunda yargılanan milletvekili hakkında verilen bir ceza mahkumiyetinin infazı da, milletvekilliğinin sona ermesine bırakılacaktır.[16] Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma, Meclisin yeniden dokunulmazlığını kaldırmasına bağlıdır. Eğer ki milletvekili olmaya engel olan suçlardan* bir tanesiyle hüküm kurulursa, bu hükmün Meclis Genel Kuruluna bildirilmesi ile, milletvekilliği düşmekle beraber, dokunulmazlık zırhı da ortadan kalkar.

Yasama dokunulmazlığının hukuki süreç yoluyla ortadan kaldırılması, siyasal seçkinin milletvekilliği statüsünü ortadan kaldırmaz. Anayasanın 83. maddesindeki fıkralarda geçen koruma mekanizması ortadan kalkar. İsnat edilen suçla ilgili olarak da normal bir vatandaş gibi yargılanmasına başlanır ve devam edilir.

Bunların yanı sıra anayasal himayenin siyasal seçkinlere sağladığı nispi güvence, cezai kovuşturmalar açısından bir güvencedir. Anayasanın 83. maddesinde geçen himayelerin ”dışında kalan delillerin tespiti ve hazırlık soruşturması gibi usulü işlemler dokunulmazlık kapsamına girmediğinden yapılabilir”.[17] Yine suçluluğu iddia edilen milletvekili hakkında hazırlık tahkikatı[18] yapılabilir. Milletvekillerinin usulüne uygun olarak telefonlarının dinlenmesi veya postasının açılması mümkündür.[19] Milletvekilinin evi, ulaşım aracı ve işyeri de aranabilir.[20] Ancak milletvekili bu işleme karşı çıktığında tazyik önlemlerine başvurulamaz.[21] Aynı zamanda “milletvekiline karşı hukuk davası açılabilir, haciz uygulanabilir ve cebri icraya gidilebilir”.[22]

Siyasal seçilmişliğin yanı sıra bir üst makam olarak da, hükümet faaliyetlerinde yer alan milletvekili statülü bakanlara da değinmek gerekir. Parlamentoya girmeye hak kazanmış milletvekili bakanlarımızda yine siyasal seçilmişliğin verdiği anayasal himaye ile donatılmış ve koruma altına alınmıştır. Bunların hak ve ayrıcalıkları da yine milletvekilleri gibi benzer durumdadır.

2b) Siyasal Seçkinliğe Yetkin Atanmışlar Açısından

Buraya kadar işlemiş olduğumuz konunun ana teması gereği şuana kadar
öğrendiklerimiz, siyasal seçkinlerin anayasal himayesinin kamusal bir amaç doğrultusunda hareket ettiğidir. Bu kamusal amaçta güdülen gaye ise, siyasal seçkinlerin meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinin yanı sıra meclis çalışmalarına katılımını engelleyecek asılsız cezai takibatlardan da korumak istemesidir. Doğal olarak da bu koruma konusu, vatandaşlar tarafından seçilmiş olan sadece siyasal seçkinlere hitap eder. Anayasanın 83. maddesinde “TBMM üyeleri” demek suretiyle,[23] anayasal himayesinden faydalanacak kişileri parlamento üyeleri olarak belirtmiştir. Bilindiği gibi hükümetin yürütme unsurunu oluşturan bakanlar, sadece siyasal seçilmişlerden oluşmamaktadır. Bunun en bariz örneği, Anayasanın 109. maddesinin 3. fıkrasında siyasal seçkinliğe yetkin kişilerinde başbakan tarafından bakan olarak seçilebileceğini dile getirmiş olmasıdır. Başbakan tarafından seçilip Cumhurbaşkanınca atanan siyasal seçkinliğe yetkin bu kişilerin anayasal himayesi içinde, “1982 Anayasasının 112. maddesinin son fıkrasında, milletvekili olmayan bakanların da yasama dokunulmazlığından istifade edebileceklerini belirtmiştir.[24]

Anayasanın ilgili kanun metninde, “Bakanlar Kurulu üyelerinden milletvekili olmayanlar; 81 inci maddede yazılı şekilde Millet Meclisi önünde andiçerler ve bakan sıfatını taşıdıkları sürece milletvekillerinin tabi oldukları kayıt ve şartlara uyarlar ve yasama dokunulmazlığına sahip bulunurlar.” şeklindeki ibare ile, siyasal seçkinliğe yetkin atanmış olan bakanlarında anayasal himaye altına alındığını dile getirmiştir. Bakanlık sıfatını taşıma hususu “Anayasanın 109. maddesinin üçüncü fıkrasına göre Cumhurbaşkanınca atanma anı olarak kabul edilmelidir.[25] Anayasal himayeyi Cumhurbaşkanınca atanmak suretiyle kazanan milletvekili olmayan bakanlar, bakanlık sıfatının son bulmasıyla da bahşedilen anayasal himayelerini kaybederler.

2c) Anayasal Himayenin Anayasal Eşitlik İle Çelişkisi

Siyasal seçkinlerin anayasal himayesinin, “koruyucu etkisi sebebiyle normal
vatandaşlara göre daha iyi konumda olması ve daha fazla güvencelerle donatılmış olması, yani bir koruyucu zırh ile donatılmış olması hukukun üstünlüğü ve eşitlik ilkesi ile çelişir görünmektedir.[26]

Anayasanın 10. maddesi “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar” şeklinde bireysel, sınıfsal, mezhepsel, toplumsal anlamda ayırımı ve imtiyazları reddediyor. Anayasanın 10. maddesi tüm yurttaşları anayasal eşitlik altına alırken, 83. maddesinin siyasal seçkinleri anayasal himaye altına alması kendisi ile çelişkinin bir ifadesi mi? Yoksa farklı hukuki sonuçlar doğuran iki ayrı maddenin birbiriyle çelişkisinden ziyade, hukuk bilir akil adamlar tarafından madde metinleri arasına konulan ve farklı anlamları olan bir kanunsal metin midir? Akıllara gelen bu sorulara en iyi yanıtı Anayasa Mahkemesinin 1998/69 sayılı kararı vermektedir. İlgili kararda Kanun önünde eşitlik ilkesi, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı hukuksal durumda bulunan kişilerin aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve yasalarla kişiler arasında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Ancak, durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Özelliklere, ayrılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı düzenlemeyi eşitlik ilkesine aykırı değil, geçerli kılar. Aynı durumda olanlar için ayrı düzenleme aykırılık oluşturur. Anayasa’nın amaçladığı eşitlik, eylemli değil hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Durumlarındaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklara, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.Bu nedenle, farklı hukuksal durumda olanların ayrı kurallara bağlı tutulmasında Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen yasa önünde eşitlik ilkesine aykırılık bulunmamaktadır” şeklindeki esasa ilişkin metin, anayasal himayenin madde 10’da geçen eşitlik prensibi ile çelişmediğini göstermektedir. Burada da bahsedildiği gibi yurttaşlar ile siyasal seçkinler arasındaki hukuksal durum, eşitler arasında ki hukuksal durumun olmadığı yönündedir. Örneğin , bir kadınla bir erkeğin, sakat bir kimse ile sağlam bir kimsenin , askerlik yükümü bakımından, bir zenginle bir orta halli kimsenin belli bir vergi yükümü bakımından , çok başarılı bir öğrenci ile orta başarılı bir öğrencinin başarılı öğrencilere ödenmesi gerekli bir yardım parası alacağı bakımından; başka başka hükümlere bağlı tutulmaları, eşitlik ilkesine aykırı olamaz; çünkü bu ayrı tutma, haklı nedenlerin sonucudur.[27] Gerçekten de siyasal seçkinlerin kamu menfaati düşüncesiyle hareket ettikleri düşünülürse yurttaşlarla aynı hukuksal durumlarının olmadığı bariz bir şekilde açıktır.


II)SİYASAL SEÇKİNLERİN ANAYASAL HİMAYESİNİN İSTİSNALARI

Anayasanın 83/2. maddesinde geçen ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve madde 14
de geçen durumlar anayasal himayenin istisnalarını oluşturmaktadır. Anayasaya göre her iki durumda da yetkili makam hemen TBMM’ye bilgi vermek zorundadır. Üçüncü ve son olarak da mecliste alınan bir kararın, meclis dışında gizlilik kararına rağmen dile getirilmesi sorunudur. Bu üç istisnai durumu dile getirerek irdeleyeceğiz.

1) Ağır Cezayı Gerektiren Suçüstü Hali

Siyasal seçkinlerin anayasal himayesinin istisnalarından biri olan ağır cezayı gerektiren suçüstü halinde, siyasal seçilmişler olan millletvekillerinin dokunulmazlık zırhı ortadan kalkar. Böyle bir durumda anayasanın 83. maddesinde geçen “meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz” hükmü, yok hükmünde olur. Yani ağır cezayı gerektiren suçüstü halinde bir milletvekili meclisin izni olmaksızın tutulabilir, sorguya çekilebilir, tutuklanabilir ve yargılanabilir.[28] Ağır cezayı gerektiren suçüstü halinde dokunulmazlığın bulunmamasının nedeni, isnadın ciddiliği konusunda kuvvetli bir karinenin bulunmasıdır.[29] Anayasal himayenin kamusal amacı, siyasal seçkinlere isnat edilen suç ile ilgili cezai takibatın asılsız olmasına yönelik olduğu düşünülürse, bu hükmün çok yerinde bir anayasal madde metni olduğu anlaşılır. Çünkü ortada, asılsız isnat edilen bir suçtan daha da çok ötesi vardır.

Milletvekillerinin ağır cezayı gerektiren bir fiilde suçüstü yakalanması halinde yasama dokunulmazlığından yararlanamayacağı ilk defa 1924 Anayasasının 17. maddesinde düzenlenmiş, daha sonra 1961 ve 1982 Anayasaları da bu istisnai hükmü aynen iktibas etmişlerdir.[30] 1961 Anayasası, anayasal himayenin istisnası olarak sadece ağır cezayı gerektiren suçüstü halini uygun görmüş ise de, 1982 anayasası mevcut hükme 14. madde hükmünü de ekleyerek genişletmek suretiyle alıntı yapmıştır. Bu durumda da doktrinde ağır eleştiriler söz konusu olmuştur.[31]

2)Anayasanın 14. Madde Metni

Anayasanın 14. maddesinde “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir” şeklinde Temek Hak ve Ödevlerin Kötüye Kullanılamaması hükmü geçmektedir. Bu hüküm siyasal seçkinlerin anayasal himayesinin dokunulmazlığına istisna getiren diğer bir anayasal kanundur. Doktrinde Anayasadaki bu hükmün düşünceyi de içine alacak şekilde tüm eylemleri de yasaklayıp yasaklamadığı hususu üzerine tartışmalar çıkmıştır. Fakat “Anayasanın 14. maddesi, özgürlükçü bir yorumla, Özbudun’un da savunduğu gibi, düşünce açıklamalarını değil, eylemleri yasaklamıştır.[32] Anayasanın 83. maddesinin 2. fıkrasının devamında geçen “seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla” şeklindeki ibare, siyasal seçkinin anayasal himayeden yararlanamaması için ayrıca 14. madde hükmü ile ilgili bir suçun, siyasal seçkinlikten önce işlenmiş olma şartını önümüze koymaktadır. Dolayısı ile yetkili olan makam, anayasanın 14. maddesine dayanarak bir siyasal seçkinin anayasal himayesi olmadan “tutabilir, sorguya çekebilir, tutuklayabilir ve yargılayabilir”. Her halükarda da durumu en seri bir şekilde parlamentoya bildirmek zorundadır.Hemen hemen her ülkede Ağır cezayı gerektiren suçüstü haller, dokunulmazlığın kapsamı dışında tutulmuştur.[33]

3)Parlamento Kararı

Anayasal himayenin istisnası olarak geçen diğer bir konu ise, “Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar” şeklindeki Anayasanın 83. maddesinin birinci fıkrasında geçen durumdur. Gerçekten de parlamento tarafından alınan bir karara rağmen siyasal seçkin, kararın aleyhine olarak meclis çalışmasındaki ilgili konuyu dışarıda dile getirirse yaptırımı ne olacaktır? Tabii ki bununla ilgili bir yasal düzenleme mevcut olmamakla beraber, böyle bir durum söz konusu olduğunda siyasal seçkin hakkında Meclis İç Tüzüğüne göre disiplin cezası verilebilecektir.


III)ANAYASAL HİMAYENİN ZAMANSAL SERÜVENİ

Siyasal seçkinlere verilen anayasal himayenin hangi zaman diliminde başlayıp hangi
zaman diliminde de son bulduğunu zamansal serüveni içerisinde işleyeceğiz.

1)Anayasal Himayenin Başlangıcı

Öğretide siyasal seçkinlerin anayasal himayesinin başlangıcı ile ilgili olarak birden
fazla fikir olmasına rağmen, bizce siyasal seçkinlerin anayasal himayesinin başlangıç anı, Milletvekili seçim kanununun 35. maddesinde geçen “İl seçim kurulu başkanı alınan sonuçlara göre, o seçim çevresinde; siyasî parti aday listelerinden ve varsa bağımsız adaylardan seçilenleri tespit eder ve tutanağın bir suretini o seçim çevresinde ilan ettirir” şeklindeki metinin içerisinde yatmaktadır. Çünkü seçildiği ilde, seçilmişliğe kafi gelecek oyların sayılmasıyla birlikte, tutanakla da hukuki sonuç zapt altına alındı mı, siyasal seçkinlerin anayasal himayesi, tutanağın bir suretinin siyasal seçkine verilmesi ile başlamasına neden olur kanaatindeyiz.

2)Anayasal Himayenin Son Bulması

Siyasal seçkinlerin anayasal himayesinin son bulması olayı, yasama dönemi
içerisinde meclisçe kaldırılabileceği gibi, yeniden seçilemeyen milletvekilinin de anayasal himayesi aynı kaderle son bulacaktır. Yasama dokunulmazlığının öznesi olan Meclis üyesinin Meclis üyeliğinin sona ermesi, milletvekilinin yeniden seçilememesi, istifa etmesi veya milletvekilliğinin düşüren sebeplerin ortaya çıkması ile mümkün olur.[34] Oysa milletvekilinin anayasal himayesinin son buldurulması olayı ise, TBMM tarafından gerçekleştirilir ve denetimi de yüksek mahkeme olarak Anayasa Mahkemesi tarafından yapılır. Şu husus unutulmamalıdır ki, siyasal seçkinlerin anayasal himayesinde son bulan nokta, siyasal seçkinin cezai takibatlara karşı koruma zırhı olan dokunulmazlığıdır. Yoksa kürsü dokunulmazlığı olarak da bilinen yasama sorumsuzluğu değildir. Yasama sorumsuzluğu hali devamlıdır ve siyasal seçkin ölene kadar da devam eder.


IV)ANAYASAL HİMAYENİN SON BULMASINDA YARGI DENETİMİ

Siyasal seçkinlerin anayasal himayesi, hem kürsü dokunulmazlığı olan siyasal
sorumsuzluğu hem de cezai takibatlara karşı zırh görevi gören siyasal dokunulmazlığı kapsar. Bilindiği gibi siyasal seçkinlik son bulsa da, siyasal sorumsuzluk mutlak bir hak olduğundan, siyasal seçkinin meclisteki oy ve sözlerinden dolayı sorumlu olması imkansızdır. Oysa siyasal dokunulmazlık konusunda aynı durum mevcut olmayıp nispidir. Dolayısıyla siyasal seçkinlerin siyasal dokunulmazlıkları, siyasal seçkinlik gibi sonludur. Fakat burada siyasal dokunulmazlığını kaybeden siyasal seçkin, siyasal seçilmişliğin verdiği sıfatı kaybetmiş sayılmaz.

Siyasal sorumsuzluğun kaldırılmamasına garantör olan 1982 anayasası, siyasal
dokunulmazlığın kaldırılması işlemini de belli bir usule ve bu usulünde denetimini anayasa yargısına bırakmıştır. Anayasanın 85. maddesinde “Yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine 84 üncü maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini on beş gün içerisinde kesin karara bağlar” şeklindeki düzenleme, gerekli usulü ve yargısal denetimi ortaya koymaktadır.

Anayasa Mahkemesi, yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararını denetlerken, yerleşik içtihadında yaptığı gibi,[35] kararı, isnadın ciddiliği, siyasi bir amaç taşıyıp taşımadığı, isnat edilen eylemin kamuoyundaki etkisi ve milletvekilinin şeref ve haysiyetinin korunması yönlerinden inceler.[36]

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, Meclis Başkanlığınca, Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyona havale edilir.[37] Karma Komisyonun oluşturduğu, Hazırlık Komisyonunun raporunu değerlendiren Karma Komisyon, ya dokunulmazlığın kaldırılması yönünde ya da cezai takibatın siyasal seçkinlik sıfatının son bulmasına kadar ertelenmesine karar verir. Rapor dokunulmazlığın kaldırılması yönünde düzenlenmişse veya itiraz gelmiş ise, Genel Kurulda görüşülür. Genel Kurul yapılan itirazı haklı bulursa dokunulmazlık zaten kalkmamış olur.[38] Genel Kurulun kararı, Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılması kararı doğrultusunda ise bu durumda da dokunulmazlık kalkmış olur.[39] Siyasal seçkin dokunulmazlığının kaldırılması yönünde alınan bir Genel Kurul kararına karşı da, Anayasanın 85. maddesine göre yargısal denetimini isteyebilecek ve son nihai kararı da Anayasa Mahkemesi verecektir.

Anayasanın 85. maddesi ile Meclis tarafından yasama dokunulmazlığının kaldırılması halinde Meclisin dokunulmazlığı kaldırma kararının Anayasa, kanuna, TBMM içtüzüğüne aykırılığı iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulabileceği,[40] Anayasa Mahkemesinin de ilgili kararı şekil ve esas açısından inceleyeceği hüküm altına alınmıştır.

Anayasa Mahkemesi şekil bakımından denetimini, Anayasanın 148. maddesinde yer alan “Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır” şeklindeki düzenlemeyi yeterli bulmamış, yerleşik içtihatlarına “örneğin yasama dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin istemin doğrudan doğruya Başbakanlığa gönderilmesini, Anayasa ve Adalet Komisyonun siyasi parti gruplarının ve öteki parti gruplarının güçleri oranına göre kurulup kurulmadığını, Anayasa ve Adalet Komisyonu raporlarının Genel Kurulda öncelikle görüşülüp görüşülmediğini, yasama dokunulmazlığının kaldırılması ile ilgili komisyonların usulüne göre kurulup kurulmadığı[41] gibi konularını da inceleme altına alarak, şekil bakımından denetimini genişletme yoluna gitmiştir.

Anayasal dokunulmazlığın kaldırılmasında tek söz sahibi olan Meclisin, hangi şartlar dâhilinde siyasal seçkinlere dokunulmasının iznini vereceği, Anayasamızda yer almayan bir düzenlemedir. “Acaba Meclis bu konuda sınırsız yetkiye mi sahip? ” şeklindeki soru, doktrinde tartışma konusu olmuştur. Elbette ki bu belirsizliği Meclisin sınırsızca kullanabileceğini düşünmemek gerekir. İşte bu nokta da Anayasa Mahkemesi, esas bakımından yargısal denetimini de isnadın ciddiliğini, talebin siyasi amaçlara dayalı olup olmadığını, fiilin kamuoyundaki etkisini göz önünde bulundurarak yapar. Dolayısı ile “Meclis yasama dokunulmazlığını keyfi ve kasti olarak kaldırabilirse”[42] Anayasa Yargısı bu keyfiliği esas bakımından inceleyebilecektir.


SONUÇ

Siyasal seçkinlerin anayasal himayesi ile ilgili olarak Anayasanın 83. maddesi, olması gereken değişiklikleri de içerecek şekilde düzeltme yaparak sonuç kısmımızda değinip çalışmamıza son vereceğiz. Gerçekten de doktrinde ve siyasal seçilmişlerin mevcut olduğu Parlamentolarda en çok tartışılan problemlerin ortadan kaldırıldığı düşünülürse, olması gereken değişiklikleri de içerecek şekilde, Anayasanın 83. Maddesi:

Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olarak seçilen siyasal seçkinler, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumsuzdurlar. Ancak bu hüküm hakaret ve sövmelerde uygulanmaz. Başkanlık Divanının teklifi ve Meclisçe alınan karara rağmen, aykırı olarak hareket eden siyasal seçilmiş hakkında İçtüzük hükümlerince yaptırım uygulanır.

Siyasal seçilmişliğin öncesinde ve sonrasında bir suç işlediği ileri sürülen siyasal seçkin hakkında, Meclisin onayı olmadıkça, tutuklanmamak kaydı ile hiçbir kanuni kovuşturma yapılamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü halinde veya ertesi gün tutuklanmış olmadıkça ve Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Bu halde yetkili makam, durumu derhal Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır.

Siyasal seçilmişler hakkında, seçimden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi işlemi, seçilmişlik sıfatının sona ermesine bırakılır; siyasal seçilmişlik süresince dava ve ceza zamanaşımı süreleri işlemez. Dokunulmazlığı kaldırılan siyasal seçkin, tekrar seçilmişlik sıfatını kazandığında, ilgili kovuşturma konusunda anayasal dokunulmazlıktan faydalanamaz.

Türkiye Büyük Millet Meclisindeki siyasal seçkinlerce dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda, hiçbir konuşma ve toplantı yapılamaz, karar alınamaz. Aksi takdirde siyasal seçkinler hakkında İçtüzük hükümlerince yaptırımlar uygulanır. Siyasal seçkinlerin anayasal dokunulmazlıklarının kaldırılması veya kaldırılmaması hususunda ilgililer yargı yoluna başvurabilirler. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bünyesine intikal eden siyasal seçkinlerin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusu ile ilgili olarak, en geç 2 ay içinde karar vermek zorundadır. Aksi takdirde ilgili siyasal seçkinin dokunulmazlığı kaldırılmış kabul edilir ve hakkındaki suçlamalarla ilgili olarak, tutuklanmamak kaydı ile, her türlü tedbir uygulanabilir.

Siyasal seçkinlerin anayasal dokunulmazlıkları, meclisin toplantı dönemi başlangıcından 15 gün önce ve bitiminden 15 gün sonraki zaman dilimini kapsar.

Siyasal seçkinlerin anayasal himayesi ile ilgili olan bu kanun maddesi, anayasal eşitlik ilkesi ile çelişki içerisinde değil bir bütündür.

Siyasal seçilmişliğe yetkin atanmışlar hakkında da bu madde metni tatbik olunur

şeklinde olmalıdır diye düşünüyoruz.














































KAYNAKÇA

FEYZİOĞLU Metin, Yasama Dokunulmazlığı Üzerine düşünceler, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_114.htm , Erişim Tarihi: 22.12.09

GÖZLER Kemal, Yasama Dokunulmazlığı - Bir Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku İncelemesi, http://www.anayasa.gen.tr/dokunulmazlik.htm, Erişim Tarihi : 19.12.2009

KESKİNSOY Ömer, Yasama Dokunulmazlığı, Adalet, Ankara 2008

ÖZBUDUN Ergun, 1921 Anayasası, Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1992

ÖZBUDUN Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Gözden Geçirilmiş 6. Baskı, Yetkin Yayınları, 2000

ÖZER Attila, Anayasa Hukuku Genel İlkeler, Geliştirilmiş 2. Bası, Turhan Kitabevi, 2005,

TANÖR Bülent – YÜZBAŞIOĞLU Necmi, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, YKY, 2004, İstanbul

TEZİÇ Erdoğan, Türk Parlamento Hukukunun Kaynakları ve İlgili Anayasa Mahkemesi Kararları, Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1980

Türkiye Barolar Birliği (TBB), Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, 9-13 Ocak 2001, Ankara

Yargıtay 11.12.1978 tarih ve E.1978/97, K. 1978/13985 sayılı karar





* Bahçeşehir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Yüksek Lisans Öğrencisi

[1] ÖZBUDUN Ergun, 1921 Anayasası, Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma
Merkezi, Ankara 1992, s.5

* Siyasal seçkinlerin parlamentodaki çalışmaları esnasında kullanmış oldukları oylarından ve sözlerinden dolayı,
onlara, mutlak olarak koruma sağlayan ve kürsü dokunulmazlığı olarak da nitelendirilen, yaygın olarak yasama
sorumsuzluğu olarak dile getirilen anayasal himaye çeşididir.

* Cezai kovuşturmalara karşı nispi koruma sağlayan bu anayasal himaye çeşidinin adı yasama dokunulmazlığı
olarak doktrinde geçmektedir.

[2] KESKİNSOY Ömer, Yasama Dokunulmazlığı, Adalet, Ankara 2008, s.37

[3] KESKİNSOY Ömer, age, s.37

[4] ÖZER Attila, Anayasa Hukuku Genel İlkeler, Geliştirilmiş 2. Bası, Turhan Kitabevi, 2005, s. 222 vd.

[5] TANÖR Bülent – YÜZBAŞIOĞLU Necmi, 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, YKY, 2004,
İstanbul, s.238

[6] TEZİÇ Erdoğan, Türk Parlamento Hukukunun Kaynakları ve İlgili Anayasa Mahkemesi Kararları, Fakülteler
Matbaası, İstanbul, 1980, s.123

[7] Türkiye Barolar Birliği (TBB), Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, 9-13 Ocak 2001, Ankara, s.483

[8] GÖZLER Kemal, Yasama Dokunulmazlığı - Bir Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku İncelemesi,
http://www.anayasa.gen.tr/dokunulmazlik.htm, Erişim Tarihi : 19.12.2009

[9] ÖZER Attila, age, s.223

[10] Yargıtay 11.12.1978 tarih ve E.1978/97, K. 1978/13985 sayılı kararı, zikreden KESKİNSOY Ömer, age., s.21

[11] FEYZİOĞLU Metin, Yasama Dokunulmazlığı Üzerine düşünceler, Erişim Tarihi: 22.12.09
http://www.turkhukuksitesi.com/makale_114.htm

[12] ÖZBUDUN Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Gözden Geçirilmiş 6. Baskı, Yetkin Yayınları, 2000, s. 277

[13] TANÖR Bülen – YÜZBAŞIOĞLU Necmi, age., s.242

[14] GÖZLER Kemal, agm.

[15] FEYZİOĞLU Metin, agm.

[16] FEYZİOĞLU Metin, agm.

* Ay. M.76 … kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır
hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı
kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat
karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik
suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.

[17] TANÖR Bülen – YÜZBAŞIOĞLU Necmi, age., s.245

[18] ÖZCAN Hüseyin, age., s.126

[19] FEYZİOĞLU Metin, agm.

[20] FEYZİOĞLU Metin, agm.

[21] TEZİÇ Erdoğan, Anayasa Hukuku, s.380, zikreden TANÖR Bülen – YÜZBAŞIOĞLU Necmi, age., s.245

[22] FEYZİOĞLU Metin, agm.

[23] TANÖR Bülent – YÜZBAŞIOĞLU Necmi, age., s.245

[24] KESKİNSOY Ömer, age., s.44

[25] ÖZCAN Hüseyin, age., s.131

[26] ÖZCAN Hüseyin, age., s.16

[27] E.1996/11, K.1966/44, Karar Tarihi:29.11.1966 zikreden ÖZCAN Hüseyin, age., s.18

[28] ÖZCAN Hüseyin, age., s.151

[29] FEYZİOĞLU Metin, agm.

[30] ÖZCAN Hüseyin, age., s.153

[31] Ayrıntılı bilgi için bakınız, KESKİNSOY Ömer, age., s.51 vd.

[32] ÖZBUDUN Ergun, Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 7. Baskı, Ankara 2002, zikreden ÖZCAN
Hüseyin, age., s.158

[33] ÖZER Attila, age. s. 223

[34] ÖZCAN Hüseyin, age., s.171

[35] E. 1971/41, K. 1971/67, KT: 17./8/1971, AYMKD, S. 11, S.73 vd., zikreden TANÖR Bülent –
YÜZBAŞIOĞLU Necmi, age., s.250 vd.

[36] TANÖR Bülen – YÜZBAŞIOĞLU Necmi, age., s.251

[37] ÖZBUDUN Ergun, age., s. 280

[38] KESKİNSOY Ömer, age., s.87

[39] KESKİNSOY Ömer, age., s.87

[40] ÖZCAN Hüseyin, age., s.197

[41] KESKİNSOY Ömer, age., s.91

[42] ÖZCAN Hüseyin, age., s.201
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Siyasal Seçkinlerin Anayasal Himayesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Halil İbrahim Kılıç'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
26-01-2010 - 12:40
(5214 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (50%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (50%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
5331
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 11 saat 58 dakika 37 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,02 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 44874, Kelime Sayısı : 5407, Boyut : 43,82 Kb.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1160
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,37425590 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.