Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Hekim İle Hasta Arasındaki İlişkinin HukukÎ Niteliği

Yazan : Cansu Çakan [Yazarla İletişim]
Stajyer Avukat, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Anabilimdalı Özel Hukuk Bilim D

Makale Özeti
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hukuk Anabilimdalı Özel Hukuk Bilim dalında yapmakta olduğum yüksek lisans çalışması esnasında 23.12.2009 tarihinde sunduğum ödevimi sizlerle paylaşmak istedim.

I. GİRİŞ
Bu çalışmamızda hekim ile hasta arasındaki ilişkiyi incelemekteyiz. Çalışmamız etik konusuyla tam anlamıyla bağlantılı değildir. Ancak bu konu genel olarak etik boyutu oldukça çok tartışıldığı için çalışmamıza konu oldu.
Aslına bakılırsa hazırlanan ilk ödevimiz olduğu için konu tesadüfen gelişti. Hekim-hasta ilişkisinin etik boyutuna bir bakış geliştirmeyi planlamıştık. Ancak çalışmaya hazırlık sürecinde bunun için öncelikle hekim-hasta ilişkisinin hukukî niteliğinin detaylı bir şekilde açıklanması gerektiğini anladık.
Hekim-hasta ilişkisinin hukuka yansıyan etik boyutunun açıklanabilmesi için öncelikle hukukî niteliğinin belirlenebilmesi gerekir. Çünkü hekim ile hasta arasındaki sözleşmesel ilişki gibi pek çok iş görme sözleşmesinde işgörenin özen yükümlülüğünden, sadakat yükümlülüğünden bahsedilir. Bu yükümlülüklerin, bir nevi etik sorumluluktan kaynaklandığı fikrindeyiz. Ancak işte bu saptamayı yapabilmemiz için de hekim-hasta ilişkisinin bu boyutunu incelememiz gerekir.
Bu çalışmamız, hedeflediğimiz şekilde hekim-hasta ilişkisinin etik boyutu çalışmamız için bir temel niteliği oluşturacaktır.








II. HEKİM İLE HASTA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKÎ NİTELİĞİ
1. Genel Olarak
Hekim ile hasta arasındaki ilişkiye kuşbakışı olarak çok basitçe bakalım. Hasta hekime rahatsızlığına bir çare bulunması için başvurmaktadır. Hekim de meslekî bilgisini kullanarak bu rahatsızlığı gidermeye çalışmaktadır. Dikkat edilmeli ki hasta, kendisini tedavi edebilecek, rahatsızlığını giderebilecek yeteneğe kendisi sahip olmadığı için bir “uzmana” başvurmaktadır. Hekim ise hastayı sağlığa daha yaklaştırmak için hastanın vücudu ya da ruhî bütünlüğü üzerinde bir takım müdahalelerde bulunacaktır(1).
Hekimin şahsı üzerinde girişeceği ameliyelerin içeriği hakkında hasta aslında çok da bilgi sahibi değildir, hasta hekimin mesleki bilgisine “güven” duymaktadır. Yoksa hasta hekimin tıbbi müdahalesi hakkında ne kadar aydınlatılırsa aydınlatılsın sürece tam olarak vakıf olamaz. Demek ki hasta ile hekim arasındaki ilişkinin en temel noktası güvendir.
Hekim-hasta ilişkisine şimdi biraz daha yakından bakalım. Yukarıdaki faraziyelerimizin üzerinden devam edelim. Hekimle hasta arasında bir anlaşmaya varıldı. Peki, hekimle hasta ne hakkında anlaştılar? Bu soru önemlidir çünkü bu ilişkinin hukukî niteliğini tespit etmemiz açısından en belirleyici nokta budur. Hekimle hasta, hastanın eski sağlığına kavuşturulması yönünde hekimin bir çaba harcaması noktasında ve hastanın da bunun karşılığında hekime belli bir ücret ödemesi gerektiği noktasında anlaşmışlardır (ancak ücret bu sözleşmede zorunlu unsur değildir)(2). Demek ki hekimle hasta arasında bir sözleşmesel ilişki vardır, burada bir özel hukuk sözleşmesi söz konusudur(3). Bu sözleşme bu durumda tam iki taraflı (sinallagmatik) bir sözleşmedir. Ücretin mutad ya da kararlaştırılmış olmadığı durumlarda ise eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşme söz konusu olur(4). Ancak günümüz uygulamaları göz önüne alındığında ücret mutaddır.

2. Sözleşmenin Bir İş Görme Sözleşmesi Olması ve Kesin Sonuç Taahhüdü İçermemesi
Dikkat edilmelidir ki hekim hastanın rahatsızlığının kesin olarak giderilmesi borcu altına girmemektedir. Yaşam tecrübesiyle bilinir ki hekim gerekli kalite koşullarını ne kadar yerine getirse de kudreti her zaman rahatsızlıkları tamamen ortadan kaldırmaya yetmez. Hekim ancak hastanın rahatsızlığını teşhis ve imkân dâhilinde ortadan kaldırmak amacıyla “çaba sarf etme yükümlülüğü” altındadır. İşte bu çaba sarf etme yükümlülüğü bize iş sözleşmesinde işçinin işgörme yükümlülüğünü çağrıştırmaktadır. Zira her ikisinde de işgörme yükümlülüğü altındaki kişi bir “sonuç taahhüdü” altında değildir(5). İş sözleşmesinde işçi işveren için haftada belli bir zaman dilimi içerisinde çalışmasını işverene adama yükümlülüğü altındadır. Keza vekâlet sözleşmesinde vekilin sorumluluğu için de aynı şey söylenebilir.
Hekim ile hasta arasındaki sözleşmesel ilişkide karakteristik edim hekimin hastalığı teşhis ve iyileştirmek için çaba göstermek yükümlülüğüdür. Bu noktadan hareketle hekimle hasta arasındaki sözleşmenin bir “işgörme sözleşmesi” olduğu açıktır. Fakat hekimin sonuç taahhüdü altında olmaması bu ilişkiyi yine bir işgörme sözleşmesi olan eser (istisna) sözleşmesinden ayırır.
Sonuç taahhüdünün olmaması, bu sözleşme ilişkisindeki karakteristik edimi sürekli edim haline getirir. Bu durumda hekimle hasta arasındaki ilişki sürekli borç doğuran bir sözleşmesel ilişkidir. Tabii ki hekim hastanın durumunu iyileştirme borcu kapsamında pek çok iş yapacaktır. Bazı durumlarda bir seri ameliyatın yapılması ya da belli periyotlarla seanslarla hekim ve hastanın görüşmesi, hekimin gelişen durumlara göre yeni tavsiyeler vermesi durumlarında sürekli edim durumu açıkça görünmektedir.
3. Hekim-Hasta İlişkisinin Farklı Adlandırılışları
Her şeyden önce söylemek gerekir ki pozitif hukukumuzda sağlık hukuku anlamında birçok düzenleme mevcutken bunların hiçbirinde hekim ile hasta arasındaki ilişki sözleşme olarak değerlendirilip düzenlenmemiştir. Bu ilişki hukuk mantığı çerçevesinde hukuk doktrini ve yargı kararları ile sözleşme olarak değerlendirilmiştir. Tüm bu açıklamalar konusunda doktrinde oydaşma söz konusudur. Tartışma bu noktadan sonra gündeme gelmektedir.
Bu işgörme sözleşmesinin hukukî niteliği konusunda görüş birliği yoktur. Bu ilişkiyi “hekimlik sözleşmesi”(6), “tedavi sözleşmesi”(7) ya da “tıbbî müdahale sözleşmesi”(8) adı altında atipik bir sözleşme olarak gören görüşler yanında, bir eser (istisna) ve iş (hizmet) sözleşmesi olarak adlandıranlar da mevcuttur. Bu sözleşmenin sui generis bir işgörme sözleşmesi olduğunu ileri süren görüşler de vardır(9).
Yargıtay’ın da katıldığı genel kabul gören görüş ise, bu ilişkinin vekâlet sözleşmesi niteliğinde olduğudur. Bunu sebebi, Borçlar Kanununda yer alan açık hükümdür: “Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekâlet hükümleri cari olur.”(BK 386/2). Bu noktada Yargıtay’ın şu kararı örnek olarak verilebilir: “Borçlar Kanununun 386/2. maddesi uyarınca diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tâbi olmayan işlerde vekâlet hükümleri uygulanır. Somut olayda uyuşmazlık, Kurumun çalıştırdığı doktorların özen borcuna aykırı davrandıkları iddiasına dayalı tazminat davasıdır. Vekil, vekâlet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değilse de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabadaki özen eksikliğinden dolayı sorumluluk altındadır. Eğer bu özen eksikliği nedeniyle müvekkil bir zarara uğramış ise, vekilin tazminat sorumluluğu gündeme gelir.”(10) (11).
Hekim-hasta arası sözleşme ilişkisinin vekâlet olarak nitelendirilmesi şöyle bir eleştiriye uğramıştır: Vekâlet sözleşmesi kapsamında vekil, müvekkili üçüncü kişiler nezdinde temsil etmekle yükümlüdür oysa hekim-hasta ilişkisinde hekim hiç kimseyi temsil etmez, kendi adına müdahalede bulunur(12). Kanaatimce bu eleştiri şöyle karşılanabilir: Temsil ve vekâlet birbirinden farklıdır. Vekâlet sözleşmesi vekile bir işgörme borcu yükler, vekil bu işi müvekkil adı ve hesabına yapar. Ama taraflar pekâlâ işin vekil adına, müvekkil hesabına görülmesini de kararlaştırabilirler. Bu durumda da vekil işi kendi adına müvekkil hesabına yapacaktır. Düşünceme göre zaten hekimin durumu tam da budur. Çünkü burada hekimin menfaati -hele ki vekâleti eksik iki taraflı sözleşme saydığımız durumlarda- kendi kazancından önce hastanın şifa bulmasındadır(13). Bu eleştiri bu noktada değerini yitirmektedir.
Ayrıksı bir durum olarak şundan bahsetmek gerekir: Yukarıda hekimle hasta arasındaki sözleşme ilişkisinin eser sözleşmesi olmadığını belirtmiştik. Ama estetik müdahaleler hakkında farklı bir düşünce geliştirilmiştir. Buna göre estetik müdahaleler bir sonuç taahhüdü içerdiği için vekâlet değil, eser sözleşmesi niteliğindedir. Bu konuda da tartışma söz konusu değildir. Yargıtay da bu fikirdedir(14).
Hekim ile hasta arasındaki ilişki hakkında tüm bu bilgi ve görüşlerden sonra şuan için benim kanaatim de hasta-hekim ilişkisini vekâlet sözleşmesi olarak gören görüşlerden yanadır. Ancak hekim ile hasta arasındaki ilişki hekimin hastaya oranla oldukça uzman bir kimse olması dolayısıyla aslında borçlar hukukunun taraflar arasında tam eşitlik anlayışının ötesinde değerlendirilmelidir. Benim naçizane ve pek tecrübesizce oluşan fikrime göre, burada taraflar arasında dengeden bahsetmek adilane olmayabilir.
Hasta, doktor karşısında güçsüz durumdadır çünkü hastalığı konusunda aslında çoğu zaman kayda değer bir bilgi sahibi değildir, kendisine yapılacak tıbbî muamelenin içeriği ve muhtemel akıbeti hakkında da başkalarından duyduğundan daha fazlasına sahip değildir. Ancak hekim en az altı yıllık bir eğitimle, oldukça yüksek seviyede bilgi birikimiyle donanmıştır. Ayrıca günümüz gerçeklerini de göz önünde bulundurmak gerekir. Tıp alanında etik anlamında çok ciddi boyutta bir sorun olarak ilaç ve tıbbi malzeme üreticilerinin hekim ile ilişkisinden bahsetmek gerekir. İlaç ve tıbbî malzeme üreticileri hepimizin de şahit olduğu şekilde hekimlere ucuzundan pahalısına sağladıkları promosyonlarla ve daha pek çok yöntemle hasta hekim ilişkisine bir negatif dış etken olarak dâhil olurlar. Bu yönlendirmelerle hekim örneğin uygulanacak ilaç tedavisinin seyrini sadece hastanın tıbbî gereksinimlerine göre değil ne yazık ki etiğe aykırı olarak diğer kişisel maddi menfaatleri doğrultusunda belirleyebilmektedir. Bu bağlamda söylediklerim konusunda bir delile muhtaç değilim çünkü herhangi bir sağlık kuruluşuna şöyle bir yolu düşen herkesin rahatça gözlemleyebileceği kadar da alenice etiğe aykırılıklar gerçekleştirilmektedir. Bu etik sorunun yasal ya da idarî düzenlemelerle çözülmesi gerekir ancak bu durum hastanın karşısında her zaman tam anlamıyla hastanın sorunlarını ve sağlığını düşünen bir hekimin bulunmadığını gösterir ve dengesiz bir sözleşme kurulduğuna kanıt oluşturur.
Pek çok sözleşme tarafların eşitliği temelinden kaymış haldedir. Konut kirası buna örnek olabilir. Tarafları, biri ev sahibi diğeri bu evi kiralamak isteyen gerçek kişilerden oluşan gündelik kira sözleşmesinde özel bir kira kanunu çıkmadan önce dahi yargı kararları ile kiracı ve kiralayan arasında ekonomik dengenin olmadığından bahisle kiracı kiralayan karşısında denge sağlanana dek korunurdu. 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkında Kanun’nun hükümleri de güçsüz tarafın güçlü tarafa denk hale getirilmesine önemli bir örnek oluşturur. (Buna ek olarak Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin 1963 yılında 6570 sayılı kanunun ikinci ve üçüncü maddelerini iptal kararından sonra verdiği kararlar da bu konuda dikkate alınmalıdır)(15). Bu sebeplerle, hekim-hasta arası sözleşmede de hastanın bu durumu dikkate alınarak yasal kurallar ve içtihatlarla hastayı hekim karşısında güçsüz duruma düşürmemek gerekir. Nitekim böyle de olmuştur. Özellikle ispat kuralları bu anlayışın en önemli belirtisidir. Normal şartlar altında Medeni Kanun’un altıncı maddesine göre, aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguları ispatla yükümlüdür. MK burada, Medeni Usul Hukuku’nda mutaden aranan bir ispat ölçüsü olan “iddianın gerçeğe en yakın olarak hâkime kanaat verici şekilde ispatlanmasından” bahsetmektedir. Oysa hastanın hekimin sözleşmeye aykırı davrandığı yolundaki iddiasını ilk görünüş ispatı ölçüsünde ispatlaması yeterli olacaktır. Buna karşılık hekim “kusursuz olduğunu” ispatlamakla yükümlüdür. Burada ispat yükünün yer değişmesi, sıranın değişmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Sadece hastanın hekim karşısındaki zayıf konumu düşünülerek ispat ölçüsü düşürülerek ispat kolaylığı sağlanmaya çalışılmıştır. Yani aslında ana kuraldan ayrılma söz konusu değildir(16).
Hekim ile hasta arasındaki sözleşme de bu şekilde düşünülürse bu ilişkinin vekâlet sözleşmesinin tarafları eşit koşullar altında gören yapısından biraz farklı kabul edilmelidir. Bu sebeple bu ilişkiye ağırlıklı-karakteristik edimin hekimin edimi olmasından bahisle “hekimlik sözleşmesi” denilmesi uygun olabilir. Ancak, “tedavi sözleşmesi” tabiri konusunda sözleşmenin her zaman tedavi sonucunu doğuramayacağı ve aslında borçlanılan edimin sadece teşhise ve iyileştirmeye yönelik bir çaba olduğunu düşünerek, bu sözleşmeyi anlamlandırmak açısından dar bir tabir olacağını düşünmekteyim. “Tıbbî müdahale sözleşmesi” tabiri konusunda ÖZPINAR, “…biz sağlık çalışanı (hekim, dişçi, ebe, hastane, vs.) ile hasta veya kanuni temsilcisi arasında kurulan ve konusu tıbbi müdahale olan teşhis, tedavi, güzelleştirme, tıbbi deney gibi hukukun kabul ettiği amaçlarla… kurulan bu sözleşmeyi ‘tıbbi müdahale sözleşmesi’ olarak isimlendirerek…”açıklamasında bulunmuştur. Ben bu isimlendirmenin daha geniş kapsamıyla daha doğru bir anlatımı olduğunu düşünmekteyim ancak bu tabir vekâlet olduğunu kabul ettiğimiz ikili ilişkiyi değil araya hastane, diğer sağlayıcı ve çalışanların dâhil olduğu daha geniş bir hukukî durumu anlatmaktadır. Yani bu tabir de çok geniş kalmaktadır. Oysa ben bu sözü edilen farklı farklı hizmet sunucuların her birinin hastaya karşı ayrı yükümlülüklerinin olduğu ve bu kapsamda sorumluluklarının da farklı olduğu fikrindeyim. Hastaya fiili etkide bulunan asıl kişi hekimdir. Hekim dışındaki hizmet sunucular ya aracıdırlar ya da hekime yardımcıdırlar ve fiilleri hekim danışmanlığında ve hekimin tavsiyesi ile gerçekleşir, bu sebeple sorumlulukları hekimin sorumluluğundan farklı bir noktadadır.

III. SONUÇ
Hekim ile hasta arasındaki sözleşme ilişkisini vekâlet sözleşmesi kapsamında ele aldığımız zaman şu sonuca ulaşırız: Bu sözleşme ile hekim bir ücret karşılığında bir kişinin sağlık durumunu inceleyip bu konuda bir aksaklık tespit etmesi durumunda bunu düzeltici tedbirler almak ya da sadece sağlığını koruyucu önlemler almak borcu altına girer. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere kanaatimce bu sözleşme vekâlet sözleşmesinin çok özel bir görünümüdür.
Sözleşme, tarafların anlaşmalarına göre kapsam bakımından daralıp genişleyebilir. Taraflar sadece teşhise yönelik bir anlaşma yapmışlarsa (diagnosevertrag) kapsam dar haldedir. Eğer taraflar teşhis sonrasında gerekmesi durumunda tedavi ve bakıma yönelik bir anlaşma da yapmışlarsa (behandlungsvertrag) bu durumda kapsamı daha da genişlemiş bir vekâlet sözleşmesi ile karşı karşıyayız demektir(17).





KAYNAKÇA

AŞÇIOĞLU, Çetin, Doktorların Hukuki ve Cezai Sorumluluğu, Ankara, 1982.
AYAN, Mehmet, Tıbbî Müdahalelerden Doğan Hukukî Sorumluluk, Ankara, 1991.
BAŞAĞAOĞLU, İbrahim/ ATAÇ, Adnan, “Hekimin Hastasına Sözleşmeden Doğan Borçları” Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Dergisi, 2003, C. 11, S. 4, tipetigi.turkiyeklinikleri.com/download_pdf.php?id=34972, Erişim Tarihi: 14.11.2009.
BAYRAKTAR, Köksal, Hekimin tedavi Nedeniyle Cezai Sorumluluğu, İstanbul, 1972.
ÇEKER, Mustafa, “Tıbbî Müdahalelerde Hukuka Uygunluk Sorunu”, www.cu.edu.tr/insanlar/mceker/tıbbimüdahaleler.rtf, Erişim Tar.: 13.11.2009.
ÇELİK, Nuri, İş Hukuku Dersleri, 20. Bası, İstanbul, 2007.
DEMİR, Mehmet, “Hekimin Sözleşmeden Doğan Sorumluluğu”, AÜHFD, 2008, C. 57, S. 3, 225-252, http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/a...7-03-demir.pdf , Erişim Tar.:11.11.2009.
DURAL, Mustafa/ ÖĞÜZ, Tufan, Türk Özel Hukuku II, Kişiler Hukuku, İstanbul, 2004
HAKERİ, Hakan, “Tıp Hukukunun Temel Kavramları”, Roche Sağlık Hukuku Günleri, Tebliğler, 1. Baskı, İstanbul, 2007.
İPEKYÜZ, Filiz Yavuz, Türk Hukukunda Hekimlik Sözleşmesi, İstanbul, 2006.
OZANOĞLU, Hasan Seçkin, “Hekimlerin Hastalarını Aydınlatma Yükümlülüğü”, AÜHFD, 2003, C. 52, S.3, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/281/2566.pdf, Erişim Tar.:14.11.2009.
ÖZCAN, Burcu G./ ÖZEL, Çağlar, “Kişilik Hakları - Hasta Hakları Bağlamında Tıbbi Müdahale Dolayısıyla Çıkan Hukuki İlişkide Hekimin Hastayı Aydınlatma Yükümlülüğü ve Aydınlatılmış Rızaya İlişkin Bazı Değerlendirmeler”, Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi, 2007, C. 10, S. 1, 49-73, http://www.sid.hacettepe.edu.tr/Makale/101.3.pdf, Erişim tarihi:13.11.2009.
ÖZPINAR, Berna, Tıbbî Müdahalede Kötü Uygulamanın Hukukî Sonuçları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, 102.
SUNAY, Özgür/ KIZILKAYA, Ali/ MOLA, Fahri/ BARUTÇU, Ali/ KIZILKAYA, Emine Ç./ GÜNDÜZ İlknur, “Estetik Cerrahın Hukukî Sorumluluğu”, Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Dergisi, 2005, C. 13, S. 1, http://www.tpcd.org.tr/dergi/index.p...iewFile/562/65, Erişim tarihi: 12.11.2009.
ŞENOCAK, Zarife, Özel Hukukta Hekimin Sorumluluğu, Ankara, 1998.
YAVUZ Cevdet: Türk Borçlar Hukuku (Özel Hükümler), 8. Bası, İstanbul, 2009.


1 ÇEKER Mustafa, “Tıbbî Müdahalelerde Hukuka Uygunluk Sorunu”,
www.cu.edu.tr/insanlar/mceker/tıbbimüdahaleler.rtf, erişim tarihi: 13.11.2009, 1.
2 Bu açıklama özellikle hekimle hastanın bir hastane aracılığıyla değil birebir yüz yüze anlaşmaları açısından yapılmıştır. Doktrinde Özel hastanelerde hasta hekim ilişkisinde bir de “hastaneye kabul sözleşmesi” gündeme geleceği konusunda bkz. DEMİR Mehmet, “Hekimin Sözleşmeden Doğan Sorumluluğu”, AÜHFD, 2008, C. 57, S. 3, 225-252, 228. Ayrıca devlet hastanelerinde çalışan hekimle hasta arasındaki ilişkide ilk önce idare hukuku gündeme gelmelidir.
3 BAYRAKTAR Köksal, Hekimin tedavi Nedeniyle Cezai Sorumluluğu, İstanbul, 1972, 31; AŞÇIOĞLU Çetin, Doktorların Hukuki ve Cezai Sorumluluğu, Ankara, 1982, 4.
4 Ayrıntılı bilgi için bkz. YAVUZ Cevdet, Türk Borçlar Hukuku, 8. Bası, İstanbul, 2009, 620.
5 YAVUZ, 438; ÇELİK Nuri, İş Hukuku Dersleri, 20. Bası, İstanbul, 2007, 80; ÖZCAN Burcu G. ve ÖZEL Çağlar, “Kişilik Hakları - Hasta Hakları Bağlamında Tıbbi Müdahale Dolayısıyla Çıkan Hukuki İlişkide Hekimin Hastayı Aydınlatma Yükümlülüğü ve Aydınlatılmış Rızaya İlişkin Bazı Değerlendirmeler”, Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi, 2007, C. 10, S. 1, 49-73, 12. Dipnot, http://www.sid.hacettepe.edu.tr/Makale/101.3.pdf, erişim tarihi:13.11.2009.
6 AYAN Mehmet, Tıbbî Müdahalelerden Doğan Hukukî Sorumluluk, Ankara, 1991, 49; İPEKYÜZ Filiz Yavuz, Türk Hukukunda Hekimlik Sözleşmesi, İstanbul, 2006.
7 ŞENOCAK Zarife, Özel Hukukta Hekimin Sorumluluğu, Ankara, 1998, 18; BAŞAĞAOĞLU İbrahim ve ATAÇ Adnan, “Hekimin Hastasına Sözleşmeden Doğan Borçları” Tıp Etiği-Hukuku-Tarihi Dergisi, 2003, C. 11, S. 4, 253, tipetigi.turkiyeklinikleri.com/download_pdf.php?id=34972, Erişim Tar:14.11.2009.
8 ÖZPINAR Berna, Tıbbî Müdahalede Kötü Uygulamanın Hukukî Sonuçları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, 102.
9 DEMİR, 226.
10 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2003/21-95 K. 2003/113 sayılı ve 26.02.2003 tarihli kararı.
11 “ BK.386/2 hükmü uyarınca, diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tabi olmayan işlerde, vekâlet hükümleri geçerlidir. Somut olayda olduğu gibi, özel hastane (ve onun tarafından istihdam edilen doktorlar) ile hasta arasındaki uyuşmazlıkların vekâlet sözleşmesine ilişkin hukuksal düzenlemelere göre çözülmesi gerektiği konusunda, öğreti ve Yargıtay’ın istikrar kazanmış uygulaması arasında paralellik bulunmaktadır.” Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2002/13-1011 K.2002/1047 sayılı ve 11.12.2002 tarihli kararı. Benzer kararlar olarak bkz. 4. HD 26.05.2005 tar. E. 2005/5837 ve K.2005/5679; 13. HD 15.10.2002 tar. E. 2002/7925 K. 2002/10687.
12 BAŞAĞAOĞLU/ATAÇ, 257.
13 OTT W. E., Voraussetzungen der zivilrehtlichen Haftung des Artzrehts, Zürich, 1978, 27 (Nakleden: OZANOĞLU Hasan Seçkin, “Hekimlerin Hastalarını Aydınlatma Yükümlülüğü”, AÜHFD, 2003, C. 52, S.3,); Karşı görüş için bkz. ŞENOCAK, 36.
14 Bu açıklamanın detayları ve Yargıtay kararları için bkz. SUNAY, Özgür/ KIZILKAYA, Ali/ MOLA, Fahri/ BARUTÇU, Ali/ KIZILKAYA, Emine Ç./ GÜNDÜZ İlknur ve Diğerleri, “Estetik Cerrahın Hukukî Sorumluluğu” Türk Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Dergisi, 2005, C. 13, S. 1, 37, http://www.tpcd.org.tr/dergi/index.p...iewFile/562/65, Erişim tarihi: 12.11.2009.
15 Konu ile tam anlamıyla ilgisi olmadığı için tam metinler verilmemiştir. Bkz. 18.11.1964 tar., E. 1964/2, K. 1964/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı; 7.7.1964 tar., E. 1965/5, K. 1965/5 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı; 21.11.1966 tar., E.1966/19, K.1966/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı; bu kararlar ve haklarında ayrıntılı bilgi ve yorumlar için YAVUZ, 260, 269, 270.
16 DEMİR, 244.
17 DEMİR, 232.
---------------
------------------------------------------------------------
---------------
------------------------------------------------------------
1
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Hekim İle Hasta Arasındaki İlişkinin HukukÎ Niteliği" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Cansu Çakan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
08-01-2010 - 19:19
(5237 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 8 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 7 okuyucu (88%) makaleyi yararlı bulurken, 1 okuyucu (12%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
15836
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 53 dakika 18 saniye önce.
* Ortalama Günde 3,02 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 21313, Kelime Sayısı : 2843, Boyut : 20,81 Kb.
* 3 kez yazdırıldı.
* 3 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1147
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05128598 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.