Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale 5718 Sayılı Möhuk Açısından Kişilik Haklarının İhlalinden Doğan Sorumluluk

Yazan : Emel Durmuş [Yazarla İletişim]
Aşkale Hakimi

Makale Özeti
Kişilik hakkı ve kişilik hakkı ihlallerinin hangi yollar ile gerçekleştirildiği, bu ihlallerinin iç hukukumuzdaki önlenme yolları- başvurulacak hukuk ele alındıktan sonra uluslararası ihlallere uygulanacak hukuk konuları ele alınmıştır. Çalışma ilgili kanunlar ve kanun tasarıları ile desteklenmiş, yeni ve tartışmalı bir konu olan kişisel verilerin işlenmesi sonucu meydana gelen ihlaller ve başvurulabilecek hukuki yollar makalede ele alınmıştır.
Yazarın Notu
Kişilik haklarının ihlalinde Milletlerarası Özel Hukukta tartışmalı bir konu olan hangi yer hukukunun uygulanması gerektiği irdelenmiştir makalede. Makale Yargıtay kararları ile desteklenmiştir ve yol gösterici birçok Yargıtay kararına atıf yapılmıştır. Çalışma 2009- Mayıs ayında kaleme alınmıştır.Bu konu üzerinde çalışanlara özellikle atıflar noktasında faydalı olacağı kanaatindeyim.

5718 SAYILI MÖHUK AÇISINDAN KİŞİLİK HAKLARININ İHLALİNDEN DOĞAN SORUMLULUK
I – KİŞİLİK HAKKI
Kişilik, kişiyi ve onun sıfatıyla haiz olduğu tüm hakları ifade etmektedir. Kişilik hakkı; kişinin hayatı, vücut tamlığı, sağlığı, şeref ve haysiyeti, ismi, resmi, hürriyeti, özel hayatı ve sırları, kısaca tüm kişisel değerleri üzerinde söz konusu olan mutlak haktır[1]. O halde kişilik hakkı dediğimiz kavram; kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan, diğer kişilerden farklılığını temin eden bütün değerler üzerindeki haktır[2].
Kişilik hakkı kişisel varlıklar üzerindeki bir hak olduğundan, bu varlıklara yönelen saldırılar kişilik hakkının ihlali sonucunu doğurur. Kişilik hakkını, kişinin toplum içindeki saygınlığını ve kişiliğini serbestçe geliştirmesini temin eden öğelerin tümü üzerindeki hakları”olarak tanımlamak da mümkündür. Kişinin onur ve saygınlığını toplum içinde ortadan kaldıran veya zedeleyen tüm saldırılar kişilik hakkına saldırı olarak kabul edilmektedir. Kişilik hakkı, kişinin tüm korunan haklarının, değerlerinin ve varlıklarının bütünüdür. Hukuken korunan ve kişiyle ilgili tüm değerler “kişilik hakkı” kavramı kapsamındadır. Kişilik haklarının temel kaynağı ise, demokratik sistemler içinde bu sistemin mantığından doğan ve Anayasal birer kural durumuna gelen, kişi hak ve özgürlükleridir[3].
Türk- İsviçre Hukuku (TMK m. 24; İMK m. 28 ) genel bir kişilik hakkının varlığını kabul etmiş ve bu itibarla kişilik hakkının çerçevesini çizmiştir. Bununla beraber genel bir kişilik hakkı münferit kişisel değerler üzerinde münferit kişilik haklarının kabulüne engel değildir. TMK m. 26-27, ad üzerinde özel bir hak düzenlenmiştir. Aynı şekilde BK m. 47, TTK m. 56 vd. özel olarak kişisel değerler üzerindeki kişilik haklarını korunmaktadır. Böylelikle münferit kişilik hakları, genel kişilik hakkının bir görünüşü olarak ortaya çıkmakta ve genel kişilik hakkının varlığı münferit kişilik haklarının kesin sınır zorluğunun yaratacağı olumsuzlukları bertaraf etmektedir[4].
Tüm demokratik toplumlarda kişilik hakkı anayasalar ve kanunlar tarafından güvence altına alınmıştır. Zira hukuk açısından en değerli varlık kişidir. Bu nedenle hukuk düzenleri, kişiye ve kişiliğe saygı duyulmasını sağlamak, onun haksız saldırılara karşı korunması için gereken tüm tedbirleri almak zorundadır. İç hukukumuzda da başta Anayasa olmak üzere çeşitli kanunlarımız ile kişilik hakkı güvence altına alınmıştır. 2709 sayılı T.C. Anayasasının Temel Haklar ve Ödevler başlığını taşıyan II. kısmında temel hak ve hürriyetler güvence altına alınmıştır. AY m. 12 “herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir” hükmü ile bu alandaki temel kuralı belirlemiştir. Ayrıca AY m. 17 “herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” diyerek kişilik hakkını güvence altına almıştır[5].
II. KİŞİLİK HAKLARININ İHLALİ
İnsan toplum içerisinde yaşadığı sürece, bu toplum içinde yer alan sosyal grupların birbirleriyle ve bireylerle ilişkileri bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Toplumsal yaşamdaki bu ilişkiler sosyalleşmenin bir gereği olarak iletişim yöntemleri ile gerçekleşmektedir.
Hukuk açısından en değerli varlık olarak görülen kişi, gerek devlet gerekse diğer kişiler tarafından gerçekleştirilen saldırılar için açık bir hedef durumundadır[6].
Teknolojik gelişmelerin paralelinde insan ilişkilerinin artması kişilik hakkına yapılan müdahaleleri de beraberinde getirmiştir. Özellikle medya araçları yoluyla yapılan açıklamalar geniş kitlelere hitap etmekte ve inandırıcılıkları açısından insanlar üzerinde daha güçlü etkiler yaratmaktadır. Böylece kişi yüz yüze yapılan ihlallere oranla daha fazla zarar görmektedir. Anılan ihlaller, özel hayat çevresine giren olayların öğrenilmesi, başkalarına anlatılması ve hayatından bahsedilen kişi hakkında bazen bir değer hükmünü içeren beyanlarda bulunulması şeklinde olmaktadır.
Kitle iletişim imkânları teknolojik gelişmelere paralel olsa da bunun kullanımı ve kitleselliğin ne şekilde sağlanacağı toplumların tercih edeceği hukuk kurallarıyla belirlenecektir.
İletişimin bireysel şeklinde mektup, telgraf, telefon birer araç olarak ortaya çıkmaktadır. Kitle iletişiminde ise medya araçları devreye girmektedir. Medya bugün ulaştığı anlamıyla yazılı medya ve işitsel ve görsel medya olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazılı medya basın ve basın kapsamında ele alınan iletişim araçlarını, işitsel ve görsel medya ise radyo, televizyon, sinema, video, CD, VCD vb. içermektedir[7].
Basın, medya, internet ve diğer kitle iletişim araçları vasıtasıyla yapılan kişilik hakları ihlalleri ve bu ihlaller sonucunda zarar gören mağdurun zararının giderilmesi konusu gerek iç hukukumuz bakımından gerekse devletler özel hukuku bakımından son yıllarda en fazla gelişmekte olan hukuk konularından birini oluşturmaktadır.
Kişilik hakları, basın yayın yoluyla ihlale uğrayabileceği gibi internet aracılığıyla da ihlallere maruz kalabilir. Bu ihlallerin nasıl gerçekleşebileceğinin ayrıntılarıyla irdelenmesi faydalı olacaktır.
A. Kişilik Haklarının Basın-Yayın Yoluyla İhlali
Basın yoluyla kişilik haklarına yapılan saldırılarda, Anayasa ile teminat altına alınan basın hürriyeti ile yine Anayasa ile teminat altına alınan kişilik hakları çatışmaktadır. Demokratik düzenlerde basın hürriyetinin amacı kamuyu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermeyi sağlamaktır. Basının görevi kamuyu ilgilendiren olaylar hakkında halkı bilgilendirmek, insanları toplumsal sorunlar açısından aydınlatmaktır.
Basının, yansız ve özgür olarak haber verme, bir düşünce ve görüşü tartışma, eleştirme, kamuoyunu aydınlatmaya ilişkin fonksiyonunu yerine getirebilmesi bazı ayrıcalıkları gerektirir. Ancak, ne basın özgürlüğü ve ne de bu özgürlüğün sonucu tanınan ayrıcalıklar sınırsız değildir. Tüm özgürlüklerde olduğu gibi, basın özgürlüğünün de, kişi ve toplum yararı açısından sınırlanacağı tartışmasızdır[8].
Zira Yargıtay 05.02.2007 tarihli bir kararında basın özgürlüğünün sınırlarını şu şekilde belirlemiştir;
“…Basın özgürlüğü, AY ’nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun[9] 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile TMK ’nın m. 24 ve 25’te yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur[10].”
Haber verme hakkı basın özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Nitekim Anayasanın m. 28 f. 2. hükmünde “Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır” demek suretiyle kişilerin haber alma ve haber verme haklarını korumuştur. Ancak bazen basının haber verme hürriyeti kişinin özel hayatı ile çatışabilir.
Hukuk düzeninin çatışan iki değeri – kişilik hakkı ile basın özgürlüğünü- aynı anda koruması mümkün değildir. Çatışan değerlerden birini diğerinden üstün tutarak mevcut çatışma çözümlenmelidir[11].Gerek kişilik hakkı gerekse basın özgürlüğü, tek başlarına (mücerret olarak) hukuk düzenince koruma altına alınmıştır. Birinin diğerine üstün tutulması belirli bir olayda belirli şartlar altında gerçekleşir. Yani hangisinin diğerine karşı daha çok korunacağı somut olayın şartlarına göre belirlenecektir[12].Kimi zaman çatışan değerlerden hangisinin korunacağı kanunda belirtilmiş olabilir, bu durumda ne yapılacağı bellidir ancak kesin bir düzenleme yoksa hâkim yine somut olayın özelliklerine göre çatışan değerleri tartacak ve birini diğerine karşı hukuka uygun kabul edecektir[13].
Bu bağlamda, basın özgürlüğü kamuoyunu aydınlatmanın ötesine geçer ve kullanılan araç da amaca uygun olmazsa, kişinin şeref ve haysiyetinin korunması değeri basın özgürlüğünden üstün tutulacaktır. Böylece kişilik hakkı ihlal edilen kişi TMK, TCK, Basın Kanunu ile Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun gereği koruma altına alınacaktır.
Basının başlıca görevlerinden birisi ve en önemlisi, zamanında gereken ayrıntıların doğru olarak ulaştırılmasında kamu yararı bulunan haberleri toplayarak halka, topluma ulaştırmak böylece toplumun düşünce ve kanaatlere ulaşmasını ve kamuoyunun serbestçe oluşumunu sağlamak (Anayasa m. 26), kamu gücünü elinde tutanlar üzerinde toplumun denetim aracı olmaktır[14].
Haber verme hakkı kullanılırken kişilerin bilgileri, görüntüleri, sesleri kamuoyuna sunulacağından habere konu olan kişilerin haklarının ihlal edilmesi de kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, haber verme hakkını kullananların fiilleri bir hukuka uygunluk sebebine ( ki, bu sebep TMK 24 de ifade edildiği üzere kamusal yarardır) dayandırılmaz ise, hukuki ve cezai sorumluluklarının gündeme geleceğinden şüphe edilemeyecektir.
1. Hukuka Uygunluk Nedenleri
Hukuka uygunluk, nedeni belirlenmiş bazı durumlarda bir kişinin kişiliğine tecavüze izin veren olaylardır. Kişilik hakkına tecavüzde hukuka aykırılığı baştan engelleyici bir olumsuz şart olan hukuka uygunluk nedenleri TMK m. 24 f. II hükmünde düzenlenmiştir. Buna göre;
· Kanunun verdiği yetkinin kullanılması,
· Kişilik hakkı tecavüz edilen kişinin rızası,
· Daha üstün nitelikte özel ve kamusal yarar, hukuka uygunluk nedenleridir[15].
Söz konusu olan hukuka uygunluk nedenleri tüm kişilik hakları için geçerli olan sebeplerdir. Hâkim her hal ve şartı göz önüne almak suretiyle ileri sürülen sebeplerin tecavüzü hukuka uygun duruma getirip getirmediğine karar verir. Hâkim bu yetkisini kullanırken sınırsız hürriyetle hareket edemez.
Bunun yanı sıra haber (olay açıklaması) veya eleştiri (tenkit) belirli bir kişiyle ilgili olsa bile, gerçeklere uyuyorsa, doğru ise ilke olara hukuka uygundur[16]. İlke olarak denmesinin sebebi, söz konusu haber ve eleştirinin yayımlanması aynı zamanda kamu yararı, güncellik gibi diğer unsurlara da uygun olması gerektiğindendir[17].
2. Medya Yoluyla Yapılan Kişilik Hakkı İhlallerinde Hukuka Aykırılık Unsuru
Basının haber verme hakkı gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık temel kuralları ile sınırlıdır. Haber verme hakkı bu sınırlar içerisinde kaldığı sürece hukuka uygundur. Haber anılan temel kurallardan herhangi birine ters düşerse kamu yararı- kişilik hakları dengesi bozulur. Bu durumda artık hukuka uygunluktan söz edilemez[18].
Araştırma konusu olabilen, gerçek olup olmadığı kontrol edilebilen açıklamalar olay açıklamalarıdır. Olay açıklamalarının hukuka uygun olabilmesi için öncelikle gerçeğe uygun olması gerekmektedir[19]. Şayet kişilik hakkını ihlal edici nitelikte olan bir olay açıklaması gerçek değilse her durumda hukuka aykırı olacaktır[20]. Buna karşılık bir olay açıklamasının gerçek olması tek başına bir hukuka uygunluk sebebi değildir. Söz konusu açıklama gerçek olmasına rağmen, şekil yönünden şeref ve haysiyeti ihlal ediyorsa hukuka aykırı olmaya devam eder.
Güncellik ilkesi doktrinde ve Yargıtay kararlarında kabul edilen bir ilkedir. Olaylar daima meydana geldikleri zaman parçası içinde önem taşır ve toplumun ilgisini çekerler. Bir yayının haber olarak nitelendirilmesi güncel olmasına bağlıdır. YHGK.’nun 13.01.1988 tarih ve E. 1987/4 -405, 1998/47 sayılı kararı bu hususu şöyle ifade etmektedir. “… Güncelliğini kaybetmiş bir olay hakkında haber ve eleştiriler, üstün değer olma niteliğini kural olarak taşımaz. Anımsanmasında yarar bulunmayan olayların, gündeme getirilmesinde kural olarak genel yarar bulunamaz.” Kural olarak üzerinden belli bir süre geçmiş olayların aktarılmasında bu yararın varlığı reddedilmekte ancak habere konu olan yeni bir olayla bağlantısı bulunan eski olayların sergilenmesinde böyle bir yararın olabileceğinden söz edilmektedir[21]. Olayın yeni öğrenilmiş olması, kamuoyunu ilgilendiren diğer olaylar ya da tartışmalara yeni bir boyut katacak olması da güncellik tanımı içinde yer almaktadır[22].
Bir olay açıklamasının hukuka uygun olabilmesi için, gerçeğe uygunluk kriteri yanında açıklamanın haber niteliği taşıması da gerekmektedir. Bir yayının haber niteliği taşıması kamusal yarar ve toplumsal ilgi kavramlarıyla yakından bağlantılıdır. Bunun yanında yapılan açıklamanın güncelliği de önemlidir. Dolayısıyla üzerinden uzun süre geçmiş bir olayın duyurulmasında artık güncellikten, kamusal yarardan ya da toplumsal ilgiden bahsetmek isabetli olmayacaktır. Bir olay açıklaması gerçek olsa bile, kamuoyuna nesnel ölçütlere uygun olarak sunulmalıdır. Bir açıklamanın nesnel ölçütlere uygun olarak yapılıp yapılmadığı ise, açıklama ile hedeflenen amaca uygun araçların kullanılıp kullanılmadığının ve açıklamanın sunuluş biçiminin uygun olup olmadığının tespiti ile ortaya çıkacaktır. Kamu yararına yönelik açıklamanın bu amaçla uyumlu ve bu amacın sınırları içerisinde kalması gerekir. Yapılan açıklama kamu yararına yönelik olduğu halde, basının açıklama yöntemi, şekli ve ifade biçimleri uygun değilse yapılan açıklama yine hukuka aykırı olarak değerlendirilecektir[23].
Bir kimsenin bir konudaki görüş ve değer yargılarını açıklaması düşünce açıklaması olarak ifade edilmektedir. Düşünce açıklamaları genellikle olayların incelenmesi ve eleştiri olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu itibarla, düşünce açıklamalarının gerçekliği değil, uygunluğu ve doğruluğu inceleme konusu yapılabilecektir.
Basın özgürlüğünün kişilik karşısında sınırını belirlerken öncelikle basın tarafından hukuken korunan bir kişilik değerine müdahale edilip edilmediği saptanmalıdır.Hukuken korunan bir kişilik değerinin tespitinde hâkim; yazılı hukuk kurallarını ve örf adet hukukunu dikkate almalıdır. Gerekirse kendisi hukuk yaratarak korunması gereken bir kişilik değeri olup olmadığını tespit etmelidir[24]. Yine bu tespit sırasında hukuk bir bütün olarak düşünülüp kamu hukukundan da yararlanılmalıdır. Basının, kişiliğe yaptığı müdahale uygun amaç için uygun araç ile yapılıyorsa hukuka uygun kabul edilecek ve kişilik hakkına göre daha fazla korunacaktır[25].
Bu bağlamda medyanın, kamu görevinin bir parçası olarak devletin yasama, yürütme ve yargı faaliyetlerini duyurması, yorumlaması, eleştirmesi hukuk düzeninin müsaade ettiği sınırlar çerçevesinde gerçekleşecektir.
B. Kişilik Haklarının İnternet Aracılığıyla İhlali
Kişiler hukuku ve internet ilişkisi incelendiğinde karşımıza çıkabilecek en önemli sorun kişilik haklarına internet aracılığıyla yapılan tecavüzlerdir. İnternetin kullanıcılara sağladığı hürriyet aynı zamanda kişilik haklarına yönelik tehdidinde sebebini oluşturmaktadır. İnternetin denetimsiz bir iletişim ağı şeklindeki yapısı, kişilik hakları ve özel hayatın gizliliği için bir tehdit içermektedir. Zira internet sağladığı sınırsız yararların yanı sıra, kötü niyetli kullanımlara olanak sağlayan teknik yapısı ve geniş etkileme gücü dolayısıyla kişilik hakları açısından potansiyel bir tehlikeyi bünyesinde barındırmaktadır[26].
İnternet aracılığıyla kişilik haklarına tecavüz türleri teknolojideki değişim hızına bağlı olarak karşımıza farklı şekillerde çıkmaktadır. Bilgisayar başında karşısındakini görmeden tuşlara basmak suretiyle düşüncelerini duygularını özgürce dile getiren kişi, yaptığı bir yayınla başkasının şeref ve haysiyetini kolaylıkla ihlal edebilmektedir[27].
Kişinin özel hayatının tecavüzü, gizli bilgilerin ifşası, şeref ve haysiyete tecavüz gibi kişilik haklarına tecavüz, alan ismi açısından kişilik haklarına tecavüz, elektronik posta (e-mail) aracılığıyla kişilik haklarına tecavüz, spamming, elektronik ticaret açısından reklamlar ile kişilik haklarına tecavüz, internet üzerinden kolaylıkla yapılmakta ve geniş insan kitlelerine ulaşmaktadır.
İnternet aracılığıyla işlenen kişilik haklarının ihlallerinde failin belirlenmesi noktasında güçlüklerle karşılaşılmaktadır. Failin belirlenmesine paralel olarak internetin uluslararası kullanım olanağına bağlı olarak yetkili mahkemenin belirlenmesi, uygulanacak hukukun tayini hususlarında da sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Özellikle birçoğumuzun günlük hayatında sıklıkla kullandığı e-mail yoluyla kişilik haklarına tecavüz internet yoluyla kişilik haklarına yapılan saldırıların başında gelmektedir. Bir kişinin e-mail adresine onun kişiliğine yönelik özellikle kişinin şeref ve haysiyetini, özel hayatı ve sırlarını, resmi ve ismi üzerinde kişilik hakkını ihlal edici yazıyla ve resimle ya da her ikisi birlikte kullanılarak veya sözlü olarak[28] tecavüzde bulunulabilir.
Bunun yanı sıra bir kişinin bilgisayarında kayıtlı bilgilerin e- maille gönderilen virüs yoluyla kullanılmaz hale getirilmesi, tüm sistemin çökertilmesi (elektronik sabotaj) veya bilgisayarda kayıtlı tüm bilgilerin yine virüsle başka bir bilgisayara aktarılması da kişilik hakkına hukuka aykırı bir tecavüz oluşturur[29].
Kişilik haklarına internet aracılığıyla tecavüzde web sitelerinde yapılan yayınlarda önem arz etmektedir. Söz konusu yayınlar kişinin kişilik haklarına tecavüz oluşturan öğeler içerebilir. Örneğin; kişinin sırlarının açıklanması, özel hayatına ilişkin olayların açıklanması, isminin veya ilgili tanıtma işaretlerinin izni olmaksızın yayını, şeref ve haysiyetine tecavüz eden hareketlerin yer alması, küçük düşürücü, aşağılayıcı ve alay edici ifadelerin bulunması veya resminin izni olmaksızın veya izin sınırlarını aşarak ya da reklam amacıyla yayınlanması halleri böyledir. Gerek internet gazeteciliği gerekse özel ya da ticari amaçlı web sitelerinde yer alan yayınlarda kişilerin kişilik hakları tecavüze uğrayabilir[30].
Yargıtay 2001 yılında vermiş olduğu bir kararda basının internet aracılığıyla yayınlarda kişilik haklarına tecavüzü “basın aracılığıyla işlenen kişilik haklarına tecavüz” olarak nitelendirmiştir[31]. Yargıtay’ın bu kararı doktrinde isabetli bulunmamıştır. Şöyle ki AY ’nın m. 36 f. II ve HUMK m. 574 uyarınca hâkim önüne gelen somut olayı yasada hüküm bulunmadığı için karara bağlamaktan kaçınamaz.
Kişilik haklarına tecavüz edici nitelikteki bir açıklamanın internette yayınından sorumlu olan her kişinin genel hükümler çerçevesinde bu açıklama sebebiyle kişilik hakkı tecavüze uğrayana karşı sorumluluğu vardır.

III. İÇ HUKUKUMUZDA KİŞİLİK HAKLARININ İHLALİNDEN DOĞAN SORUMLULUK
Özel hukuk alanında kişiliğin korunması 4721 sayılı TMK’ nın[32] 23, 24 ve 25. maddeleri ile 818 sayılı BK’ nın[33] 49. maddesi ile, 5237 sayılı TCK’ nın[34] 134. maddesi ile ve 23.05.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un[35] 4, 5, 6, ve 9. maddelerinde hüküm altına alınmıştır. Bu maddeleri ayrıntıları ile irdelemek faydalı olacaktır.
A. Medeni Kanun Açısından Kişilik Haklarının İhlalinden Doğan Sorumluluk
TMK m. 23 kişiliğin kişinin rızası ile tecavüzünü önlemeye yöneliktir[36]. Madde hükmüne göre;
“Kimse, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmen de olsa vazgeçemez.
Kimse özgürlüklerinden vazgeçemez veya onları hukuka ya da ahlaka aykırı olarak sınırlayamaz.
TMK m. 24 hükmü ise kişiliğin, üçüncü kişilerin tecavüzlerine karşı korunmasını düzenlemektedir. Doktrinde bu koruma “harici koruma”, “kişiliğin üçüncü şahıslara karşı korunması” olarak adlandırılmaktadır[37]. Buna göre;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
TMK m. 25. gereğince, hukuka uygunluk sebebinin bulunmadığı her durumda saldırı hukuka aykırı kabul edilecek ve kişi, 25. madde ile kendisine tanınan dava yollarıyla hukuki korunma imkânlarından yararlanabilecektir. Madde hükmünde;
Davacı, hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir. Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir. Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekâletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.denilmek suretiyle açılabilecek davalar genel olarak belirtilmiştir.
B. BorçlarKanunu Açısından Kişilik Haklarının İhlalinden Doğan Sorumluluk
BK m. 49 hükmü ile kişilik hakkı genel bir hükümle korunmaktadır. Maddede şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişinin uğramış olduğu manevi zarara karşılık olarak manevi tazminat davası açılabilmesini düzenlemiştir. Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır ve hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir[38].
Görüldüğü gibi, özel hukuk alanında kişiliğin korunmasında, tek ve genel mahiyette kişilik hakkından bahsedilmiştir. Kişilik hakkı çerçeve hüküm olarak düzenlenmiş, içeriğinin doldurulması hâkime bırakılmıştır. Bu düzenleme yerindedir; çünkü kişilik hakkının içeriği yere ve zamana göre değişebilir. Günümüzde teknolojide ve insanların yaşayış şekillerinde meydana gelen hızlı gelişim de düşünülürse kişiliğin mahiyeti ve kişiliğe saldırı çeşitlerinin değişmesi kaçınılmazdır. Unutulmamalıdır ki, kişilik hakkının içeriği, saldırı şekillerini belirlerken, saldırı çeşitleri de kişilik hakkının içeriğini belirler[39]. Hâkim TMK’nın 1. maddesi doğrultusunda tüm bunları dikkate alarak bu çerçevede hükmün içini doldurmalı ve bu saptamayı yaparken sadece özel hukuk kurallarından değil; özel hukuk kuralları yanında Anayasa ve uluslararası sözleşme hükümlerinden de yararlanmalıdır[40].
C. Türk CezaKanunu Açısından Kişilik Haklarının İhlalinden Doğan Sorumluluk
Medya yoluyla yapılan kişilik hakkı ihlallerinde ihlalin süjesi olan kişi ceza hukuku açısından da kişilik hakkının korunmasını isteyebilecektir. Nitekim TCK. 134’e göre;
“Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz” ve “Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır”.
D. İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun AçısındanKişilik Haklarının İhlalinden Doğan Sorumluluk
İnternet aracılığıyla kişilik haklarına tecavüz diğer kitle iletişim araçlarıyla gerçekleşen tecavüzlerden farklılık arz etmektedir. Öncelikle tecavüzün meydana geldiği yer belirli bir coğrafya ile sınırlı değildir. Bu nedenle haksız fiilin meydana geldiği yerin belirlenmesinde bazı güçlükler yaşanmaktadır. Aynı şekilde failin kimliğinin saptanması da zordur. Zira internette anonim kalarak dolaşmak ve yayında bulunmak mümkün olduğundan kişilik hakkı tecavüz edilen mağdurun uğradığı zararın kimden tazmin edileceği meselesi ortaya çıkmaktadır[41].
İnternet yoluyla kişilik hakkı ihlallerinde önem arz eden husus tecavüzün biran önce durdurulmasıdır. Zira bir haber grubunda, ilan panosunda ya da web sayfasında açıklama yer aldığı sürece kişilik hakkı ihlal edilmeye devam edecektir. Bu nedenle öncelikle kişinin içeriğin yayından kaldırılması yani tecavüze son verilmesi için 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’un[42] 9. maddesine başvurması gerekir. Bu hükme göre;
İçerik nedeniyle hakları ihlâl edildiğini iddia eden kişi, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına başvurarak kendisine ilişkin içeriğin yayından çıkarılmasını ve yayındaki kapsamından fazla olmamak üzere hazırladığı cevabı bir hafta süreyle internet ortamında yayımlanmasını isteyebilir.
İnternet ortamında yapılan kişilik haklarının tecavüzünde içeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı için 5651 Sayılı Kanun’un 9. maddesindeki düzenlemeye başvurulmalıdır. Maddi ve manevi tazminat istemleri için ise 5651 Sayılı Kanun’un 4, 5 ve 6. maddelerindeki hükümler doğrultusunda genel hükümlere (Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu) başvurulmalıdır. Başka devletlerde bu yayının yapılması halinde mahkeme kararını tenfiz ettirip uygulanmasını sağlamak gerekir[43].
Belirtmek gerekir ki; kişilik hakkının uluslararası alanda korunmasının temel dayanağını “insan hakları” kavramı oluşturmaktadır. İnsan hakları kavramı bütün insanlara insan oluşlarından dolayı tanınması gereken hakların bütününü, bir ideali ifade eden geniş bir anlama sahiptir[44].
IV. MÖHUK’TA KİŞİLİK HAKLARININ İHLALİNDEN DOĞAN HAKSIZ FİİLLERE UYGULANACAK HUKUK
A. Genel Olarak
2675 sayılı Kanunda[45] yer verilmeyen “kişilik haklarının ihlalinden sorumluluk” 5718 sayılı MÖHUK’da[46] 35. madde ile düzenleme alanı bulmuştur.
2675 sayılı Kanun’un 25. maddesi uyarınca, kişilik haklarının ihlalinde kural olarak haksız fiil statüsü, yani haksız fiilin işlendiği ülke hukuku uygulanır[47]. Ancak haksız fiillere uygulanacak hukukun ika yeri kuralına göre belirleneceğine dair bağlama kuralı somut uyuşmazlığın başka bir hukuk düzeni ile yakından irtibatlı olması halinde somut olay adaletini gerçekleştirmeye uygun görünmemektedir[48].
Kişilik haklarının ihlalinde uygulanacak hukukun ayrı bir madde ile düzenlenmesinin başlıca nedeni 2675 Sayılı kanundaki genel haksız fiil kuralının bu konuda yetersiz kalmasıdır. Çünkü burada düzenlenen haksız fiil, belirsiz sayıda alıcı karşısında sayısız teknik araçlarla çok yaygın bilgilendirme yoluyla kişilik haklarının ihlalidir[49]. Türk hukukunda şahsiyet haklarının internet dâhil tüm kitle iletişim araçları vasıtasıyla ihlali halinde, uygulanacak hukuk özel bir düzenleme konusu yapılmıştır. MÖHUK m. 35. üç fıkra halinde düzenlenmiştir. İlk fıkra, kişilik haklarının basın, medya veya internet yolu ile ihlali halinde oluşan zararlara uygulanacak hukuku, ikinci fıkra kişilik hakkının ihlalinde cevap hakkının hangi ülke hukukuna tabi olduğunu, üçüncü fıkra da ise kişisel verilerin işlenmesi yoluyla kişilik hakkı ihlallerine uygulanacak hukuku düzenlemektedir.
B. Kişilik Haklarının Basın Yayın Yoluyla İhlali Halinde Oluşan Zarara Uygulanacak Yer Hukuku
MÖHUK m. 35’ e göre;
“Kişilik haklarının, basın, radyo, televizyon gibi medya yoluyla, internet veya diğer kitle iletişim araçları ile ihlâlinden doğan taleplere, zarar görenin seçimine göre;
a) Zarar veren, zararın bu ülkede meydana geleceğini bilecek durumda ise zarar görenin mutad meskeni hukuku,
b) Zarar verenin işyeri veya mutad meskeninin bulunduğu ülke hukuku veya
c) Zarar veren, zararın bu ülkede meydana geleceğini bilecek durumda ise zararın meydana geldiği ülke hukuku, uygulanır.[50]
Görüldüğü üzere, basın, radyo, televizyon gibi medya yolu ve internet veya diğer kitle iletim araçları ile kişilik haklarının ihlali halinde oluşan zararlara uygulanacak hukuk, zarar görenin seçimine göre tespit edilecek olan üç alternatif hukuktan birisidir.
Maddede açık olarak yer almamış olmakla beraber, hükmün uygulanmasının temel şartı kişilik haklarının ihlalinin kamuya açık bir ortamda gerçekleşmiş olmasıdır. Basın, radyo, televizyon gibi medya yoluyla yapılan ihlallerde bu şart gerçekleşmektedir. İnternet ve diğer iletişim araçları bakımından da iletişim araçları vasıtasıyla sayısı belirsiz kişiler ulaşması ile kamuya açıklık şartı gerçekleşmiş olacaktır[51].
Zarar görenin seçerek belirleyeceği alternatif üç hukuk; zarar görenin mutad mesken hukuku, zarar verenin işyeri ve mutad meskeninin bulunduğu ülke hukuku ve zararın meydana geldiği ülke hukukudur.
1. Zarar Görenin Mutad Mesken Hukuku
MÖHUK m. 35/I (a) hükmüne göre,kişilik haklarının, basın, radyo, televizyon gibi medya yoluyla, internet veya diğer kitle iletişim araçları ile ihlâlinden doğan taleplere, “zarar veren, zararın bu ülkede meydana geleceğini bilecek durumda ise zarar görenin mutad meskeni hukuku,” uygulanır.
Mutad mesken; geçici bir bulunma yeri değildir, devamlılık arz eder ve kişinin hayat ilişkilerinin merkezi olarak ifade edilir. Bu nedenle sosyal çevre özellikle ön plandadır. Olağan oturma yeri olarak da ifade edilen mutad mesken kavramı ikametgâh kavramının çoğu sakıncalarından uzaktır. Çünkü gerçek ve fiili duruma uygunluk ve devamlılık arandığı için ancak bir tane olabilir ve anılan özellikler sebebi ile farklı yorumlanmaya da uygun değildir[52].
Mağdurun sosyal bağlantılarının en sıkı olduğu yerde en fazla zarara uğrayacağı düşüncesi ile kanun koyucu zarar görenin mutad mesken hukukunun uygulanmasını öngörmüştür. Kurala getirilen eleştirilerden biri uluslararası şöhreti olan kişiler için mutad mesken hukukunun uygulanmasının yerinde olmayacağıdır. Ama bu tür durumlarda bile mutad mesken hukukunun en azından adil olmayan sonuçlara yol açmayacağı kabul edilmektedir[53].
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, zarar görenin bu seçimlik hakkı kullanabilmesi için zarar verenin zararın “zarar görenin mutad meskeninde” meydana geleceğini öngörmesi yani bilebilecek durumda olması, oluşan zararın yanında ek şart olarak getirilmiştir. Bu şart faili koruyucu bir hüküm niteliğindedir[54].
2. Zarar Verenin İşyeri ve Mutad Meskeninin Bulunduğu Ülke Hukuku
MÖHUK m. 35/I (b) hükmüne göre,kişilik haklarının, basın, radyo, televizyon gibi medya yoluyla, internet veya diğer kitle iletişim araçları ile ihlâlinden doğan taleplere, zarar verenin işyeri veya mutad meskeninin bulunduğu ülke hukukunun kişilik hakkı ihlal edildiği için zarar gören mağdur tarafından seçilebilmesi için zarara verenin oluşacak zararı bilebilecek durumda olması yani öngörmesi şartı aranmamıştır.
Kişilik hakkı ihlal edilen ve zarar gören mağdura tanınan bu seçim hakkı sözleşmeden doğan borç ilişkilerine uygulanacak hukuk gibi tarafların karşılıklı iradelerinin uyuşması ile oluşan bir hukuk değildir.
3. Zararın Meydana Geldiği Ülke Hukuku
MÖHUK m. 35/I (c) hükmüne göre,kişilik haklarının, basın, radyo, televizyon gibi medya yoluyla, internet veya diğer kitle iletişim araçları ile ihlâlinden doğan taleplere, zarar verenin zararın o ülkede meydana geleceğini bilecek durumda ise, zararın meydana geldiği ülke hukuku uygulanır.
Burada da zarar görenin bu seçimlik hakkı kullanabilmesi için ek şart olarak zarar verenin zararın “zararın meydana geldiği yerde” meydana geleceğini öngörmesi yani bilebilecek durumda olması aranmaktadır. Bu hükümde faili koruyucu nitelikte bir hükümdür[55].
Prensip haksız fiillere uygulanması gereken yer hukukunun haksız fiilin işlendiği yer hukuku olması ile birlikte haksız fiilin işlendiği yerden neresinin anlaşılacağı tereddüt konusu olabilir. Başka bir anlatımla haksız fiilin işlendiği yer olarak “ fiil (eylem) yeri” mi yoksa “neticenin (zararın ) doğduğu yer” mi kabul edilecektir. Örnek verecek olursak, haksız fiilin işlendiği yer kurşunun namludan çıktığı veya mektubun postaya verildiği yer midir ( fiil/eylem yeri) , yoksa kurşunun isabet ettiği veya gönderilen mektubun okunduğu yer (netice yeri/ zararın doğum yeri) midir?
Alman hukuku fiil yeri ile zarar yeri arasındaki tercihi zarar görene bırakmış, Amerikan hukuku fiil yeri ile zararın meydana geldiği yer farklı ülkelerde bulunuyorsa mal varlığında eksilmenin meydana geldiği yeri tercih etmiştir. Türk hukuku ise zararın meydana geldiği yeri tercih etmiştir. Zararın meydana geldiği yerden, zararın meydana geldiği anda hakkın konusu olan varlığın bulunduğu yer anlaşılmalıdır. Haksız fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yer farklı ülkeler ise zararın meydana geldiği ülke hukuku uygulanır[56]. Belirtmek gerekir ki 5718 sayılı Kanunun getirdiği en isabetli değişikliklerden biride MÖHUK m. 34 f. III hükmüdür. Hükme göre, haksız fiilden doğan borç ilişkisinin başka bir ülke ile daha sıkı ilişkili olması hâlinde ise bu ülke hukuku uygulanır.
C. Kişilik Hakkının İhlalinde Cevap Hakkına Uygulanacak Yer Hukuku
Cevap hakkı, kişilerin şeref ve haysiyetine dokunulması veya kendileri ile ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde tanınır. Hakkında gerçeğe aykırı yayın yapıldığını veya şeref ve haysiyetine dokunulduğunu iddia eden gerçek veya tüzel kişiler ilgili yayın kuruluşuna başvurup cevap yayınlanmasını isteme hakkına sahiptirler. Cevap hakkının amacı, iletişim özgürlüğünün kullanımı sırasında iletişim araçları tarafından kişilik haklarına yönelik saldırılara karşı, hem kişilerin korunması hem de yanlış bilgilerin düzeltilmesidir[57]. Cevap hakkı basın özgürlüğünün kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile kişilik hakkı ihlal edilen kişiye, aynı araçlardan yararlanarak cevap verme ve kendini savunma imkânı tanıyan bir haktır[58].
İç hukukumuzda cevap hakkı 2954 sayılı Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu[59] ile düzenleme alanı bulmuştur.
5718 sayılı MÖHUK m. 35 f. II “kişilik haklarının ihlâlinde cevap hakkı, süreli yayınlarda, münhasıran baskının yapıldığı ya da programın yayınlandığı ülke hukukuna tâbidir.” hükmünüiçermektedir. Görülmektedir ki kanundasadece süreli yayınlarda cevap hakkı konusunda kişilik haklarının ihlalinde uygulanacak olan hukuk düzenlenmiştir. MÖHUK m. 35 f. II ile cevap hakkına uygulanacak hukuk konusunda birinci fıkra hükmüne bir istisna getirilmiştir[60].
Bu fıkra sadece cevap hakkı için geçerli bir hükümdür. Cevap hakkının doğumu için temel şart olan, kişilik haklarına yapılan ihlalin mevcut olup olmadığı, kişilik haklarına ihlale uygulanacak hukuka göre belirlenir[61]. İkinci fıkradaki istisna kuralına göre kişilik haklarının ihlalinde cevap hakkı süreli yayınlarda münhasıran baskının yapıldığı veya programın yayınlandığı ülke hukukudur. Hiç şüphesiz ki bu hukuk cevap hakkını kullanarak kendini savunmak isteyen mağdur bakımından ihtilafla en sıkı ilişkili hukuktur[62].
Periyodik basılan yayınlarda, yayının yapıldığı yer, bizzat yayının kendisinde gösterilir. Zarar gören için yayının yapıldığı ülke, yayında gösterilen yerin bulunduğu ülkedir. Arar gören bu yerin, yayının gerçekten yapıldığı yer olup olmadığını araştırmak zorunda değildir. Zira bu durumda, gösterilen yayın yerinin gerçek yayın yeri olmaması, ülke hukukunun belirlenmesinde etkili olmaz. Yayın yeri yayında gösterilmemişse, yayının “ gerçekten” yapıldığı ülke hukuku yetkili olur. Yayın yeri olarak (“ İstanbul& Frankfurt a. m.” gibi) farklı ülkeler gösterilmiş ise, zarar gören için seçimlik bir hak doğmuş olur. Türk hukukunu veya Alman hukukunu yetkili kabul etmek hakkına sahip olur.
Milli bir radyo veya televizyonun kendi ülkesi ile bulunan teknik donanımı ile yayınlandığı programlar bakımından yetkili ülke hukukunun belirlenmesinde güçlük yoktur. Ülke dışındaki radyo ve televizyonlar tarafından uydular vasıtasıyla yayınlanan programlar ise, bu konuda ki milletlerarası sözleşme hükümleri saklı kalmak kaydıyla, uydu yayınlarının organizatörünün veya sorumlusunun merkezinin veya mutad meskeninin bulunduğu ülke hukuku yetkili hukuktur.
Yetkili hukukun “ münhasıran” yetkili olması ile maddenin birinci fıkrası hükmünde zarar görene verilmiş olan uygulanacak hukuku seçme hakkının, cevap hakkı konusunu düzenleyen ikinci fıkra hükmü için kesinlikle söz konusu olamayacağı ifade edilmektedir.
Haksız fiil taraflarının aynı devlet vatandaşı olması onların müşterek milli hukuklarının tatbiki için çok kuvvetli bir gerekçe olmakla beraber, her şeye rağmen prensip haksız fiilin ika yeri hukukunun haksız fiillere hakim olmasıdır.
İkinci fıkra ile getirilen istisna hükmü ile kişilik haklarının ihlalinde cevap hakkına uygulanacak olan hukuk tespit edilirken, zarar veren kuruma da bir kolaylık tanınarak bilmediği farklı hukuklar yerine bildiği bir hukuka tabi olma imkânı tanınmıştır. Böylece sadece mağdur değil failin menfaat dengesine korunmuştur[63].

D. Kişisel Verilerin İşlenmesi Yoluyla Kişilik Hakkı İhlallerine Uygulanacak Hukuku
5718 sayılı MÖHUK m. 35 f. III’ de kişisel verilerin “işlenmesi” veya “kişisel veriler hakkında bilgi alma hakkının sınırlandırılması” sebepleri ile kişilik haklarının ihlal edilmesi halinde uygulanacak hukuk düzenlenmektedir.
Bilişim teknolojisinin gelişmesi ve kullanımının yaygınlaşmasının ortaya çıkardığı en önemli sorunlardan biri de kişisel verilerin korunmasıdır. Türkiye de kişisel verilerin korunmasına ilişkin özel bir kanun bulunmamaktadır. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı’nın halen Başbakanlıkta olup henüz yasalaşmamıştır[64].
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu Tasarısı’nın 3. maddesi kişisel veriyi; belirli veya kimliği belirlenebilir bir kişiye ilişkin bütün bilgiler, ilgili kişi; hakkında kişisel veri işlenen gerçek ve tüzel kişiler, kişisel verilerin işlenmesi kavramını ise; kişisel verilerin, kullanılan araç ve yöntemlere bakılmaksızın toplanması, elde edilmesi, kaydedilmesi, düzenlenmesi, depolanması, uyarlanması veya değiştirilmesi, değerlendirilmesi, kullanılması, açıklanması, aktarılması veya elde edilebilir olması, ayrılması veya birleştirilmesi, dondurulması, silinmesi veya yok edilmesi gibi işlemlerden herhangi biri olarak tanımlamıştır[65].
Bir kişinin adı, soyadı, cinsiyeti, doğum yeri, telefon numarası, T.C. kimlik numarası, adresi, geliri, borçları, medeni durumu, özel zevkleri, sendikal görüşleri, politik tavrı ve buna benzer bilgiler onun kişisel verilerini oluşturur. Yani korumaya tabi tutulacak kişisel veriler belirli bir kişiye ilişkin olan veya belirli bir kimseye ilişkin olduğu belirlenebilen bütün bilgilerdir[66].
Tasarı m. 13, kişisel verileri işleyenlerin, ilgili kişilerin kişilik haklarını hukuka aykırı olarak ihlâl edemeyeceğini, haklı sebep olmaksızın özellikle ilgili kişinin açık itirazına rağmen işleyemeyeceğini ve özel niteliği olan korunmaya değer kişisel verileri üçüncü kişilere aktaramayacağı hükmüne yer vermektedir[67].
MÖHUK m. 35 f. III;
Maddenin birinci fıkrası, kişisel verilerin işlenmesi veya kişisel veriler hakkında bilgi alma hakkının sınırlandırılması yolu ile kişiliğin ihlâl edilmesinden doğan taleplere de uygulanır.” hükmünüiçermektedir.
Bu fıkrada aynen birinci fıkrada olduğu gibi zayıf durumda olan kişinin MÖHUK m. 34 ile korunmasından daha geniş bir korumaya ihtiyacı vardır. Çünkü üçüncü fıkrada kişisel verilerin elde edilmesi, kaydedilmesi, değiştirilmesi, silinmesi veya yok edilmesi, yeniden düzenlenmesi, üçüncü kişilere aktarılması, kullanılmasının sınırlanması amacıyla işaretlenmesi, tasnifi yoluyla işlenmesi veya bilgi alma hakkının sınırlandırılması sonucu ihlal edilmesi söz konusudur[68].










[1]Tandoğan, Haluk: “ Şahsiyetin Akit Dışı İhlallere Karşı Korunmasının İşleyiş Tarzı ve Basın Yoluyla Olan İhlallere Karşı Özel Hayatın Korunması” AÜHFD 1963, C. XX, s. 12-13; Doğan, Murat: “İnternette Şahsiyet Hakkının İhlali ve Korunması”, Ünal Tekinalp Armağan, C. II, İstanbul 2003, s. 463.

[2]Öztan, Bilge: Medeni Hukukun Temel Kavramları, Ankara 2006, s. 274 -275.

[3]İlkiz, Fikret/Günaydın, Barış: “Kişilik Hakları- Medyada Etik ve Yargı Kararları”, Küresel İletişim Dergisi 2006, S. 2, s. 2.

[4]Tandoğan, s. 12-13.

[5]Hafızoğulları, Zeki: “İnsan Hakkı Olarak Kişilik Hakları ve Kişilik Haklarının Korunması”, AÜHFD. 1997, C. 46, s. 4-5.

[6]Dural, Mustafa / Öğüz, Tufan: Kişiler Hukuku, İstanbul 2002, s. 91.

[7]Özel, Sibel: Uluslararası Alanda Medya ve İnternette Kişilik Hakkının Korunması, Ankara 2004, s. 43.

[8]Alan, Mehmet Ali: “Basın ve Yayın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk”, Hukuk ve Demokrasi Dergisi, S.2, Ankara 2003, s. 10.

[9]RG., 26.06.2004, S. 25504.

[10]Y. 4HD. 05.02.2007, E. 2006/1013, K. 2007/984 (Karar Elden Alınmıştır.)

[11]Kılıçoğlu, Ahmet M.: Şeref, Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, Ankara 2008, s. 151.

[12]Y. 4HD. 18.02.2002, 10871/2008… Hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı anda koruma altına alması düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında, yapılan düzenleme hukukun diğer temel kavramları ile birlikte incelendiğinde, iki yararın aynı anda aynı olayda birbiri ile çatışmadıkları, somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği anlaşılacaktır” (Kılıçoğlu, s. 153 nakden).

[13]Tandoğan, s. 20.

[14]Y. 4HD. 12.04.1979, E. 1979/9042, K. 1979/ 4935(Mallı, Ömer: “Kişilik Hakkı Karşısında Basın Özgürlüğünün Sınırları”, s. 6 nakden, www.umut.org.tr).

[15]Sırabaşı, Volkan: İnternet ve Radyo Televizyon Aracılığıyla Kişilik Haklarına Tecavüz, Ankara 2007, s. 107-108; Tandoğan, s. 17.

[16]Y. 4HD. 05.07.2007, E. 2006/1013, K. 2007/984 “…Dava konusu, Anadolu da …… Gazetesi’nin 03.09.2001 tarihli sayısının 3. sayfasında yer alan haberde; Tapu Sicil Müdürü olan davacının, vatandaşlara kötü muamele yaptığı belirtilmiştir. Yargılama sırasında dinlenen davalı tanığı; Tapu İdaresi’nde gerek kendi, gerekse vatandaşların yaşadığı olumsuz olayları anlatmıştır. Yayında da vatandaşların bu tür yakınmaları esas alınarak Tapu İdaresi ve Tapu Sicil Müdürü olan davacı sert ifadelerle eleştirilmiş olup yayın tanık ifadeleri gözetildiğinde görünürdeki gerçeğe uygundur. Şu durumda mahkemece, yayının eleştiri hakkı kapsamında ve hukuka uygun olduğu gözetilerek davanın reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir” (Karar elden alınmıştır.)

[17]Tüfek, Ömer Faruk, Basın Yoluyla Kişilik Haklarının İhlali ve Bu İhlallere Karşı Özel Hukuk Ceza Hukuku ve İHAS. Koruması, Ankara 2007, s. 127.

[18]Karahasan, Mustafa Reşit: Türk Borçlar Hukuku, C. IV, İstanbul 2004, s. 342 -343; Y. 4HD. 24.01.2000, E. 2000/9734, K. 2000/ 411 (Karahasan, s. 342 -343, nakden)

[19]Y. 4HD. 03.02.1983, E. 1983/11527, K. 1983/ 1087 “…Basının haber verme hakkı; gerçeklik, kamu yararı, güncellik, konu ile anlatım arasında düşünsel bağlılık temel kuralları ile sınırlıdır. Dava konusu haber verildiği andaki koşullara göre gerçeği yansıttığı için hukuka aykırılık öğesi oluşmamıştır.” (Karahasan, s. 358-360, nakden);
Y. 4HD. 30.01.2007, E. 2006/1074, K.2007/708 “….Davaya konu olayda davacı Vakfa bağlı okullarda öğretmenlik yapan bir kişinin küçük çocukları alıkoyma, ırza tasaddi, porno içerikli görüntü dağıtma ve 6136 sayılı Kanun’a muhalefet suçlarından gözaltına alınıp yapılan soruşturma sonucu hakkında kamu davası açıldığı anlaşılmaktadır. Mesleği gereği çocuklarla birlikte olan bir öğretmenin çocuklara tasaddide bulunması, alıkoyması ve cinsel içerikli görüntülerini alarak dağıtması kamunun dikkatini çeken ve haber niteliği olan bir konudur. Yayının ana teması ve içeriği de toplumu yakından ilgilendiren bir husustur. Nitekim davanın dayanağını oluşturan bu olayda gerçektir. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde yayının asıl amacının bu öğretmenin eyleminin duyurulması olduğu, davacı vakfın tarikatla bağlantısı olması hususunun yayının tümü gözetildiğinde ayrıntı niteliğinde bulunduğunun kabulü gerekir. Şu durumda yayının tümü göz önüne alınarak davanın tümden reddi gerekirken yazılı gerekçe ile kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.”(Karar yayınlanmamıştır).

[20]Özel, s. 52; Hafızoğulları, s.11.

[21]Sırabaşı, s. 128- 129; YHGK. 14.02.1996, E. 1995/1045, K. 1996/ 77 ( Özel, s. 259-260, nakden)

[22]Kocabaş, Gediz: Türk Hukukunda Basın Özgürlüğünün Sınırı Olarak Kişilik Hakkı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2004, s.112.

[23]Kılıçoğlu, Ahmet M.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2006, s. 318.

[24]Tandoğan, s.17.

[25]Kılıçoğlu, s.170; Dural / Öğüz, s. 124; Mallı, s. 9.

[26]Sırabaşı, s.171.

[27]Özel, s. 158.

[28] Nestcape Communicatör veya Netmeeting gibi programlar yardımıyla ses kayıtları uygun donanıma sahip bir bilgisayar vasıtasıyla karşı tarafa gönderilebilmektedir. Sesli chat ve internet üzerinden yapılan video konferans söz konusu ise sözlü saldırı bu yolla da gerçekleşebilir. Ama bu son durumda artık bir e-posta bulunmamaktadır.

[29]Doğan, s. 466.

[30]Sırabaşı, s. 193.

[31]Y. 4HD. 08.02.2001, E. 2001/755, K. 2001/1157 “...dava basın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğramasından doğan manevi tazminat ve haberin internette de yayının durdurulması istemlerine ilişkindir. Mahkemece manevi tazminat istemi kısmen kabul edilmiş ve ayrıca haberin internetteki yayınının durdurulmasına da hükmedilmiştir. İnternetteki yayınlar nedeniyle yapılacak işlem konusunda henüz yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Halbu ki mahkeme kararının bağlayıcı sonucunun gerçekleşebilmesi için kararın infaz edilebilir olması ve böylece yaptırımının da uygulanması gerekmektedir. Şu aşamada internette yapılan bir yayının gönderilenlerde dâhil olmak üzere internetten çıkarılması veya yayının durdurulması konusunda bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Bu bakımdan verilen kararın infaz edilebilme ve sonuçsuz kalma odlusu tartışılabilecek bir durum arz etmektedir. Bu da yargının etkisiz kalmasını ve böylece tartışılabilir hale gelmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle buna ilişkin istemin reddi gerekirken, bunun yerine yazılı olduğu üzere kabul kararı verilmiş olması bozmayı gerektirir.” ( YKD. Temmuz 2001, C. 27, S. 7, s. 994-996)

[32]RG., 08.12.2001, S. 24607.

[33]RG., 29.04.1926, S. 359.

[34]RG., 12.10.2004, S. 25611

[35]RG., 23.05.2007, S. 26530

[36]Helvacı, Serap: Türk ve İsviçre Hukukunda Kişilik Hakkını Koruyan Davalar, İstanbul 2001 s. 18; Ruhi, Ahmet Cemal: Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, Ankara 2008, s. 415; Öztan, s.280; Kılıçoğlu (Şeref –Haysiyet), s. 18; Tandoğan, s. 5.

[37]Helvacı, s. 24; Öztan s. 146. Bu isimlendirmenin isabetli olmadığa dair görüşler için bkz. Tandoğan, s. 5; Kılıçoğlu (Şeref –Haysiyet), s. 18.

[38]Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2006, s. 756-757; Kılıçoğlu, (Şeref -Haysiyet), s. 311.

[39]Tandoğan, s. 9.

[40]Dural/Öğüz, s. 93; Mallı, s. 4.

[41]Özel, s. 159.

[42]RG., 23.05.2007, S. 26530

[43]Sırabaşı, s. 211.

[44]Helvacı, s. 31.

[45]RG., 22.05.1982, S. 17701.

[46]RG., 12.12.2007, S. 26728.

[47] Y. 10HD. 10.07.1997, E. 994/2751, 1997/ 5439 “….kanunların yer ve zaman itibariyle yürürlüğü ilkesi evrensel hukuk kurallarındandır. Rusya ‘da ortaya çıkan haksız fiilden ötürü Rusya’da dava açılabileceği ve olaya Rus kanunlarının uygulanacağı tartışmasızdır. Nitekim MÖHUK’ un 25. ( yeni m. 34 aynen “haksız fiilden doğan borçlar, haksız fiilin işlendiği yer hukukuna tabidir.”) maddesine göre Rusya’da meydana gelen haksız fiilden ötürü kusurlu olan Rus vatandaşının aleyhine Türkiye’de dava açılması ve olaya Türk Hukukunun uygulanması mümkün değildir. Bu kuralın istisnası ancak Türkiye Cumhuriyeti ile Rusya arasında yapılacak milletlerarası bir anlaşma ile mümkün olabilir.” ( Çelikel, Aysel: Devletler Hususi Hukuku, İstanbul 2008, s. 253-264).

[48]Kaplan, Yavuz: İnternet Ortamına Fikri Hakların Korunmasına Uygulanacak Hukuk, Erzincan 2004, S. 222.

[49]Ruhi, s. 414.

[50]Dayınlarlı, Kemal: Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, Ankara 2008, s. 26-27.

[51]Nomer, Ergin / Şanlı, Cemal: Devletler Hususi Hukuku, İstanbul 2008, s. 345-346.

[52]Tekinalp, Gülören: Milletlerarası Özel Hukuk Bağlama Kuralları, İstanbul 2004, s. 49.

[53]Özel, s. 98.

[54]Çelikel, Aysel / Erdem, Bahadır: Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul 2009, s. 395.

[55]Çelikel /Erdem, s. 395.

[56]Nomer / Şanlı, s. 338-339.

[57] Helvacı, s. 147.

[58] Gül, Metin: Cevap ve Düzeltme Hakkı, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_617.htm

[59] RG., 14.11.1983, S. 18221.

[60]Gelgel, Günseli Öztekin / Erdem, Bahadır: Milletlerarası Özel Hukuku ve Usul Hukuku Hakkında Kanun, İstanbul 2008, s. 107.

[61]Nomer / Şanlı, s. 347.

[62]Çelikel /Erdem, s. 395.


[63]Ruhi, s. 416.

[64]Ketizmen, Muammer: Türk Ceza Hukukunda Bilişim Suçları, Ankara 2008, s. 191.

[65]http://www.adalet.gov.tr/kanun/newfolder/kisiselveri.htm

[66]Sırabaşı, s. 195; Çelikel /Erdem, s. 395.

[67]Doğan, s. 482-483.

[68]Gelgel / Erdem, s. 108.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"5718 Sayılı Möhuk Açısından Kişilik Haklarının İhlalinden Doğan Sorumluluk" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Emel Durmuş'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
31-08-2009 - 08:06
(5351 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 3 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 3 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
17373
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 5 dakika 24 saniye önce.
* Ortalama Günde 3,25 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 89505, Kelime Sayısı : 7528, Boyut : 87,41 Kb.
* 5 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* 5 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1089
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,81921697 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.