Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Tutuklamanın Koşulları

Yazan : Benan Şenbayram [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
‘Tutuklama’, ceza muhakemesi içinde, mahiyeti ve sonuçları bakımından, uygulanan en ağır koruma tedbiridir. Toplumun huzuru ve güvenliği açısından zorunlu olduğu ölçüde dikkkatle başvurulması gerekmektedir. CMK, insan haklarına uygun olmayan uygulamalara karşı bir tepki olarak tüm usuli işlemleri ayrıntılı düzenlemiş ve koruma tedbirleri bakımından da bir çeşitliliğe gitmiştir...
Yazarın Notu
Bireysel çalışma tezi - Ağustos 2007

TUTUKLAMA
1. GİRİŞ
Ceza Yargılamasında, suç işlediği iddia olunan kişilere yönelik uygulanan tedbirler arasında, üzerinde en çok durulması gereken ‘tutuklama’dır.
Evrensel olarak benimsenmiş, insan hakları ve bu bağlamda en önemli unsur olan kişi hak ve özgürlüklerini kısıtlayan -hatta ortadan kaldıran- bu müessese, genel olarak, toplumun huzuru ve güvenliği açısından zorunlu olduğu ölçüde dikkkatle başvurulması gereken bir tedbirdir.
Hukukumuzda, ana dayanak noktasını Anayasa'nın (Ay.) 19. maddesindeki çerçeve düzenlemeden alan tutuklama tedbiri hakkında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesi de uluslararası bir temel norm niteliğindedir. Tutuklama, kişinin özgürlüğünü en ağır biçimde sınırlayan koruma tedbirlerinden biri olduğundan, keyfi uygulamaların önüne geçebilmek için, hukuk sistemleri, bu koruma tedbirini açık ve ayrıntılı biçimde düzenlemeye çalışmaktadırlar. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) da yasa koyucu tarafından tutuklamaya ilişkin radikal sayılabilecek yeniliklerin getirildiği göze çarpmaktadır.
2. GENEL BİLGİLER
2.1- “Tutuklama” Kavramı
Tutuklama, bir yargıç kararıyla anayasada ve yasada belirtilen koşulların gerçekleşmesi ile, bir kişinin henüz suçluluğun hakkında kesin karar verilmeden önce, özgürlüğün kaldırılmasıdır. Tutuklama kişi özgürlüğünü en ağır biçimde sınırlandıran bir önlem olması nedeniyle, ancak yargıç kararıyla uygulanır. Türk hukukunda bunun istisnası yoktur. Başka bir makam ya da kişi tutuklama kararı veremez. (Ay 19/4; CMK m.101). Hakkında tutuklama kararı verilen kişi ele geçirilir ve tutukevi adı verilen ve genellikle cezaevlerinin bir bölümü olarak yapılan yerlerde tutulur. Hakkında tutuklama kararı verilen kişiye “tutuklu” (mevkuf), bu kişinin içinde bulunduğu hukuki duruma da “tutukluluk” (mevkufiyet) denilmektedir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ya da Anayasa’mızda tutuklamanın tanımı yapılmış değildir. Ancak doktrinde çeşitli tanımlar yapılmıştır. Kunter/Yenisey’e göre tutuklama; muhakeme hukuku açısından zorunlu hallerde hakimin verdiği karara dayanılarak, henüz bir yargı kararı ile hürriyeti kaldırıcı cezaya mahkûm olmadan, bir sanığın kişi özgürlüğünün kaldırılması, tutuk durumuna sokulmasıdır1. Taner’e göre; kendisine suç isnad edilen şahsın bazan adliyenin elinin altında bulundurulması icab eder, bu, maznunun tevkif edilmesi sureti ile temin olunur. Tevkif, maznunun yakalandıktan sonra tevkifhane adı verilen yere götürülerek orada alıkonulması demektir2. Yargıtay ise tutuklamayı; “…ceza yargılamasının güvenli yürümesini ve amacına erişmesini sağlamaya yönelik ve yargılama hukuku açısından zorunlu hallerde yargıcın verdiği karara dayanan bir tedbirdir. Yargılamadaki amacına göre, tutucu ya da önleyici bir koruma tedbiri olduğu kadar, kişi özgürülüğünü kısıtlayan bir içerik de taşımaktadır…” şeklinde tanımlamıştır34.
2.2- Tutuklamanin Amacı Ve Hukuki Niteliği
Tutuklama bir ön ceza ya da peşin ceza değil, koruma tedbiridir5. Tutuklama onu haklı gösteren Muhakeme Hukuk gayesinin çeşidine göre, ya tutucu ya da önleyici koruma tedbiri niteliği taşır6. Tutuklama başlı başına bir amaç değil, araçtır. Geçici nitelikte bir ceza muhakemesi hukuku kurumudur. Bu durumda tutuklamanın amacının tesbitinin yapılabilmesi için, öncelikle ceza yargılamasındaki amacın ne olduğunu tesbit etmek gerekecektir.
Ceza yargılaması amacı, 18. yüzyıla kadar suçlunun cezalandırılması olmuştur. Bu gayenin kabul edildiği zamanlarda -ki bu dönem, Batı Avrupa’da 18. yüzyılın ilk yarısına kadar sürmüştür- sanığın suçlu olduğu önceden kabul olunuyor, sanık ile suçlu birbirine karıştırılıyor, sanığın beraat imkânı, gayeye aykırı sayılıyordu. Sanığa derhal ‘suçlu’ deniliyor; muhakeme hukukunu ilgilendirmeyen sebeplerle sanık tutuklanıyordu7. Ne yazıktır ki, günümüzde de halen tarihte kalmış olması gereken zihniyet varlığını sürdürüyor ve sanığı derhal tutuklama eğilimi gösteriliyor.
18. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde ise; devlet gücünün kötüye kullanılmasını önleyen bir yargılama sistemi ortaya çıkmış; sanık, suçlu olduğu ispat olmadığı için masum sayılmış ve korunmuştur, ya da en azından korunmaya çalışılmıştır. Bu safhaya ‘Sanığın Korunması Aşaması’8 denilmiştir.
Üçüncü safhaya gelindiğinde ise; toplum menfaati ile bireylerin menfaati bağdaştırılmaya çalışılmış, tüm menfaatleri korumanın tek yolunun maddi gerçeği araştırarak bulmak olduğu kabul edilmiştir. Bu safhada amaç maddi gerçeğe ulaşmak olduğu için, ‘Hakikatin Araştırılaması Safhası’9 olarak adlandırılmıştır.
Ceza muhakemesinin hakikati araştırmak gayesi ne sadece suçluyu cezalandırmak ne de sadece masumu korumaktır. Sanık suçlu ise cezalandırılacak, masum ise beraat ettirilecektir. Günümüzde ceza muhakemesinin amacının bu olduğu kabul edilirse; tutuklama tedbirinin de, bu genel amaca hizmet eden bir amacının olduğunun kabulü gerekecektir.
Tutuklama, bir ceza yargılaması önlemi olarak hem gerçeği bulmaya yardım eden hem de kararların uygulanmasını sağlamayı hedef tutan bir işlemdir. Bu bakımdan tutuklamanın 3 amacı vardır: Birinci amaç, sanığın yargılama sırasında el altında bulunmasını sağlamaktır. Sanığın kaçmasının mümkün olduğunu gösteren kuvvetli olguların bulunduğu durumlarda, tutuklama yapıldığında, bu amaç ön plana çıkmıştır (m. 100/2). İkinci amaç, ceza yargılaması organlarının yargılama konusu olayı ve buna ilişkin olguları sağlıklı biçimde saptamalarını sağlamaktır. Sanık “delilleri karatma” [gerek Türk ve gerek Alman ceza yargılaması hukuku öğretisinde, “delilleri karartma” olarak adlandırılan bu kavram yasada belirli haller sayılarak formüle edilmiştir (m.100)] kuşkusunun varlığı nedeniyle tutuklandığında bu amaç göz önünde tutulmuş olur (m. 100/2). Tutuklamanın üçüncü amacı, cezanın yerine getirilmesini sağlamaktadır. Verilen karar kâğıt üzerinde kalacak olduktan sonra, yargılamaya gerek yoktur. Bunun önüne geçmek için sanık tutuklandığında, üçüncü amaca ulaşmak istenmiş olur10. Ceza niteliği taşımayan bu kurumun genel amacı, ceza muhakemesinin yapılabilmesini sağlamaktır. Somut olayın niteliklerine göre yukarıda açıklanmaya çalışılan amaçlar doğrultusunda ‘tutuklama’ kurumu işlev kazanacaktır.
Centel’ in belirttiği gibi, uygulamada tutuklamadan asıl işlevi dışında yararlar beklendiği, sözgelimi toplumda büyük yankı uyandıran suçlarda tutuklamanın kamuoyunu yatıştıracağının ya da başka suçların işlenmesini engelleyeceğinin veya genel önleme aracı olacağının düşünüldüğü; hatta soruşturmayı kolaylaştırma, ikrar sağlama, misilleme, korkutma, devletin gücünü vurgulama amaçlarının hedeflendiği izlenimini uyandırmaktadır.
Tutuklama ile ilgili bir başka sorun da, bir sanık hakkında tutuklama kararının her eylem için ayrı ayrı verilip verilmeyeceğidir. Özellikle tutuklama kararının uygulandığı ve sanığın tutukevine konulduğu durumlarda, buna gerek olmayabileceği akla gelebilir. Fakat sanığın her eylemi için ayrı tutuklama kararı verilmesi pratik amaçlara uygundur. Sanık hakkında verilmiş olan bir tutuklama kararı kaldırıldığında ya da sanık beraat ettiğinde, bir başka suçtan tutuklu olup olmadığının bilinmesi yerinde olur. Hatta sanık bir suçundan ötürü cezasını çekmekte olsa bile, yine de bir başka suçtan ötürü tutuklama kararı verilmelidir11. Uygulamada bu sonuç göz önünde bulundurularak işlem yapılmaktadır. Ancak bu tedbire başvurulurken, gerçekten amacı doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığının da iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Zira kişinin gereksiz yere tutuklu kalması hem tutuklu açısından, hem de adalet sistemine duyulan güven açısından kalıcı hasarların doğmasına neden olabilir.
2.3- Uluslararası Belgelerde Tutuklama
“Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi”nde (İHEB) (1948) 9’uncu madde bu konuya ayrılmıştır. Maddede, “Hiç kimse keyfi olarak tutulamaz, alıkonulamaz veya sürülemez.” denilmektedir. Maddedeki kavramları bugün ceza yargılaması hukuku alanında kullanılan kavramlar açısından değerlendirdiğimizde, ‘tutulma’nın yakalama, ‘alıkonulma’nın ise tutuklama karşılığı kullanıldığını söyleyebiliriz12. İnsan haklarını korumak ve güvence altına almak amacıyla kabul edilmiş olan bu belgede, kişi hürriyetini sınırlandıran bu önlemlerin keyfi olmamasının temel alındığı dikkati çekmektedir. Keyfi olmamak, yasalara ve hukuka uygun olmak biçiminde anlaşılmalıdır. Bu noktada ayrıntılı kurlalların konulması görevi iç hukuka bırakılmakta, kişinin hürriyetini sınırlandıracak önlemlerin şartlarının önceden yasalarda açık ve seçik biçimde belirtilmesi istenmektedir.
Avrupa Konseyi tarafından 1950 yılında Roma’da imzalanarak kabul edilen “İnsan Hakları Ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme” (İHAS) [“İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi” olarak kısaltılan bu sözleşme, Roma’da 4.11.1950 tarihinde imzalanmıştır. Türkiye sözleşmeyi 18.5.1954 tarihinde onaylamıştır. (R.G. 19.8.1954)] tutuklama konusunda daha ayrıntılı kurallar içermektedir.

Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:13

- Kişi bir suç işlediği şüphesi altında yahut suç işlemesine veya suç işledikten sonra kaçmasına engel olmak zarureti inancını doğuran makul nedenlerin varlığı dolayısıyla, yetkili adli makam önüne çıkarılmak üzere yakalanabilir ve tutuklanabilir (İHAS m. 5/1-c).
- Tutuklanan her ferde, tutuklanmasını gerektiren nedenler ve kendisine karşı vaki bütün isnadlar en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir (İHAS m. 5/2).
- Yukarıdaki şartlara göre yakalanan veya tutuklanan herkesin, hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya kanunen mezun kılınmış diğer bir memur huzuruna çıkarılması gerektiği gibi, makul bir süre içinde yargılamaya yahut adli koğuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverme ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir güvenceye bağlanabilir (İHAS m. 5/3).
- Yakalanması ya da tutuklanması nedeniyle hürriyetinden mahrum bırakılan her kişi, hürriyeti sınırlandırmanın yasaya uygunluğu hakkında kısa bir zamanda karar vermesi ve keyfiyet yasaya aykırı görüldüğü takdirde, tahliyesini emretmesi için bir mahkemeye itiraz etmek hakkını haizdir (İHAS m. 5/4).
- Ayrıca yukarıda sayılan hükümlere aykırı olarak yapılmış bir yakalama ya da tutuklama işleminin mağduru olan kişinin tazminat istemeye hakkı vardır (İHAS m. 5/5).
3. TUTUKLAMANIN KOŞULLARI
3.1- Tutuklamanın Maddi Koşulları
Tutuklamanın iki maddi koşulu vardır: Olguya dayanan kuvvetli suç şüphesi bulunması ve Yasa’da gösterilen tutuklama nedenlerinden birinin gerçekleşmesi.

a- Kuvvetli Suç Şüphesi

Şüphelinin veya sanığın suçu işlediği konusundaki basit ve olguya dayanmayan soyut şüphe, tutuklama kararı verilebilmesi için yeterli değildir. Tutuklama kararı verilebilmesi için, tutuklamanın talep edildiği andaki delillere göre, kişinin fail veya suç ortağı olarak bir suçu işlediği konusunda büyük bir ihtimal görülmelidir. Bu açıdan, sanığın tutuklanabilmesi için, Anayasanın 19. maddesinin 3. fıkrasında ve paralel olarak düzenlenmiş olan CMK’nın 100. maddesinde de belirtildiği gibi, kişinin suç işlediği konusunda kuvvetli şüphenin varlığı gerekmektedir14.
CMK m. 100/1 gereğince, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
Tutuklama kararının verilebilmesi için gereken şüphe, tutuklama istenen somut olayın özellikleri gözönüne alınarak değerlendirilmelidir. Kanunun aradığı şüphe ‘kuvvetli’ şüphedir. Dikkat edilmelidir ki, tutuklama, kişi özgürlüğünü ortadan kaldıran çok ağır bir tedbir olduğundan, kamu davasının açılması için bile yeterli şüpheyi (delili) kâfi gören (CMK m. 170/2) yasa koyucu, burada özellikle eldeki deliller değerlendirildiğinde; ‘yeterli’ olan değil ‘kuvvetli’ olan şüpheyi aramıştır (CMK m. 100/1). Erem’e göre burada sözü edilen ‘kuvvetli şüphe’ delil değil delile yaklaşan bir kavramdır. Kunter’e göre ise, kasdedilen delillerin bir türü olan emare değil, her türlü delille belirmesi mümkün, suçu işlemiş olma şüphesidir.
Kanunda ifadesini bulan “kuvvetli şüphe”, kişinin fail ya da suç ortağı olarak bir suçu işlediği konusunda büyük bir ihtimal bulunmasıdır. Kuvvetli şüphenin varlığını hakim takdir edecektir. Tutuklama kararında kuvvetli şüphenin var olduğu kaanatini uyandıran nedenler, vakıalar belirtilmelidir.

b- Tutuklama Nedenlerinin Varlığı
Kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli şüphe bulunması onun tutuklanması için tek başına yeterli değildir. Kişinin suçluluğu konusunda duyulan kuvvetli şüphenin yanı sıra Kanun’da tek tek sayılmış olan tutuklama nedenlerinden herhangi birinin bulunup bulunmadığının da araştırılması gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin 2. fıkrasında sayılarak belirlenen bu sebepler şunlardır:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyanduran somut olguların varlığı;
b) Şüpheli veya sanığın davranışlarıyla;
1. Delilleri yok edeceğine, gizleyeceğine veya değiştireceğine veya,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde
bulunacağına dair kuvvetli şüphe uyandırması.

Görüleceği üzere tutuklama sebeplerinin gerçekleştiği konusunda da kuvvetli şüphe olmalıdır. Başka bir anlatımla, Yasa, kaçma şüphesi ve delilleri karartma şüphesi olmak üzere iki tane tutuklama nedeni öngördüğünden, şüpheli veya sanığın kaçacağına veya delilleri karartacağına dair şüpheyi destekleyen kuvvetli deliller bulunmalıdır.

b.1. Kaçma şüphesi
Şüphelinin ya da sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran olguların bulunması bir tutuklama nedenidir. Kaçma; sanığın, kasten, adli makamların kendisini mahkemeye davetini veya diğer muhakeme işlemleri için gerekli olduğu biçimde hazır bulundurulmasını olanaksız kılması demektir15.
Kaçma şüphesinin varlığını hakim takdir ederken somut olayın özelliklerini göz önüne almalıdır. Kanun, somut olgular kıstasını madde metnine ekleyerek bunu bir zorunluluk haline getirmiştir. Suçu işledikten sonra saklanmak maksadı ile ikametgâhını değiştirmiş olan kimse kaçmış sayılmalıdır16. Sanığın, kolluk kuvvetlerinin suç mahalline ulaştığı sırada, kaçarken yakalanması kaçma şüphesinin varlığı için yeterli sayılabilir. Sanığın yurt dışına çıkmak için pasaport başvurusu yapması, kaçma şüphesinin varlığına delalet edebilir. Hakim, bunun gibi somut olguları tutuklama kararında belirterek, kararını vermelidir.

b.2. Delilleri karartma şüphesi
Suçluluğu hakkında kuvvetli şüphe bulunan kişi, delillerin karartılması şüphesi nedeni ile de tutuklanabilir. CMK’ ya göre, şüpheli veya sanığın davranışları;
1) Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2) Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
şüphesi oluşturuyorsa delileri karartma şüphesinden söz edilir.
Delilerin yok edilmesi, değiştirilmesi ve gizlenmesi, suçun izlerini yok etmek anlamına gelir. Böylece, sanığın ya da şüphelinin, maddi gerçeğin ortaya çıkartılmasını engelleyebilecek davranışlarının önüne geçilmek istenmiştir. Beyanda bulanacak kişilere baskı yapılmak istenmesi delileri karartma nedeni ile tutuklanma nedeni olabilir. Bir takım somut olgular ve bunların yol açacağı kuvvetli şüphenin bulunması tutuklamaya karar verilmesi için bir zorunluluktur. Ancak, maddi gerçeğin aydınlatılmış olması, tüm delillerin toplanmış olması veya bütün delillerin karartılmış olması durumlarında, delilleri karartma şüphesinden artık söz edilemeyecektir.
Delillerin karartılması şüphesinin bulunup bulunmadığı ancak somut olayın özellikleri ile, sanığın kişiliği, tutumları, yaşam koşulları dikkate alınarak tutuklamanın nedeni olmalıdır. Her suç için zan altındaki kişinin mutlaka maddi gerçeği saklamak isteyeceği yolunda bir ön yargıdan yola çıkılarak tutuklamaya karar verilmesi anayasa ile güvence altına alınmış olan kişi özgürlüğünü derinden zedeler.
Delillerin karartılması şüphesi ile tutuklamaya başvurulmasının, arama-elkoyma-tanık ve bilirkişileri erken dinleme gibi başka yollarla, sanığın delilleri etkilemesinin devletçe önüne geçilebileceği gerekçesi ile Alman doktrininde eleştirilmektedir.
b.3. Yasal karineler
Bazı suçlardan dolayı tutuklama kararı verilebilmesi için tutuklama sebeplerinin varlığı aranmaz. Bu suçların işlendiğine dair kuvvetli suç şüphesinin bulunması tutuklamaya karar verilebilmesi için yeterlidir. Gerçekten, yasa koyucu bahis konusu maddede "aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde tutuklama nedeni var sayılabilir" diyerek, kamu düzeni için ciddi tehlike yaratacak bir takım suçlarda kaçma tehlikesi yahut delillerin karartılması gibi tutuklama nedenlerini adeta var kabul ederek, kuvvetli şüpheyi başlı başına bir tutuklama nedeni olarak öngörmüş gözükmektedir.
Bu noktada dikkatle üzerinde durulması gereken bir diğer husus da şudur ki, 5271 sayılı CMK, "katalog sistemi" ve "şablon suçlar" olarak nitelendirilen yapılanmayı seçerek, genel geçer bir karine belirlemektense bu tip suçları tek tek saymış ve "tutuklamayı istisnaileştirme" çabasını pekiştirmiştir. Katalog halinde sayılan bu suçlara bakıldığında, bu suçların toplum düzenini en çok tehdit eden suçlardan olması dikkat çekicidir. Centel, yasada tek tek karine olarak sayılan bu suçların işlenmesi durumunda, hakimin, tutuklama nedeninin var olup olmadığını araştırmadan, tutuklama kararı vermesinin hukuk devleti kavramı ile bağdaşmayacağını, zira tutuklamanın bir ön ceza olmadığını söylemektedir. Yurtcan’a göre de, yeni düzenlemede suçlar sayılarak tutuklama doğrultusu verilmesi, uygun bir çözüm değildir. Her ne kadar bu hükümde bir tutuklama karinesine yer verildiği söylenecek ise de, tutuklama konusundaki uygulama dikkate alındığında, bu suçların söz konusu olduğu olaylarda, adeta otomatik olarak tutuklama sonuçları ortaya çıkacaktır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (m.100/3) sayılmış olan suçlar şunlardır:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;
1. Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (m. 76, 77, 78),
2. Kasden öldürme (m. 81, 82, 83),
3. (Ek: 6.12.2006 – 5560/17 m.) Silahla işlenmiş kasten yaralama (m. 86, fıkra 3, bent e) ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (m. 87),
4. İşkence (m. 94,95),
5. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, m.102),
6. Çocukların cinsel istismarı (m.103),
7. (Ek: 6.12.2006 – 5560/17 m.) Hırsızlık (m. 141,142) ve yağma (m. 148,149),
8. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (m.188),
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, m. 220),
10. Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (m. 302, 303, 304, 307, 308),
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzeninin İşleyişine Karşı Suçlar (m. 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
b) 10.7.1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yasa’da tanmlanan silah kaçakcılığı (m.12) suçları.
c) 18.6.1999 tarihli ve 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 22’nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu.
d) (10.7.2003 tarihli ve (mülga) 4926 sayılı) 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) 21.7.1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varliklarını Koruma Yasası’nın 68 ve 74’üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
f) 31.8.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 110’uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.

5560 sayılı yasayla, tutuklama nedeninin var olduğu karinesini gösteren suçlar arasına, TCK’da yer alan, silahla işlenmiş kasten yaralama ve neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (madde 86 üçüncü fıkra (e) bendi, 87) ile TCK’nın 141,142i148,149. maddelerindeki hırsızlık ve yağma suçları da katılmıştır. Bu ek, uygulamadan gelen eleştirileri dikkate alarak yapılmış bir değişikliktir.

b.4. Adli kontrol tedbirinin yetersiz kalması

5271 Sayılı CMK’nın 112. maddesine göre: ‘Adli kontrol hükümlerini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında, hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun, yetkili yargı mercii hemen tutuklama kararı verebilir.’ Görüleceği üzere, yasa koyucu, tutuklamadan çok daha hafif bir koruma tedbiri olan adli kontrol kurumunun yetersiz kalması halinde de tutuklamaya başvurulabileceğini ve bu durumun tedbirde orantılılık ilkesine ters düşmeyeceğini öngörmüşür.
3.2- Tutuklamanın Biçimsel Koşulları
a- Tutuklama Yasağının Bulunmaması
Yasakoyucu, sadece adli para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı bir yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama yasağı öngörmüştür (CMK m. 100/4). Basit suçlardan dolayı özgürlüğü kısıtlayıcı, ağır bir tedbire başvurulamaz.
Onbeş yaşını doldurmamış çocuklar hakkında, üst sınırı beş yılı aşmayan hapis cezasını gerektiren fiillerinden dolayı tutuklama kararı verilemez. (ÇKK m. 21)

b- Muhakeme Şartının Gerçekleşmesi
Tutuklama ceza muhakemesi gayesi ile yapıldığı için, muhakemenin yapılması bir şarta bağlıysa, tutuklama için, önce bu şartın gerçekleşmiş olması aranmalıdır. Şartın gerçekleşmemesi nedeni ile muhakeme yapılamayacaksa tutuklama tedbirine başvurmak da anlamsız ve haksız olur. Ancak, bazı olasılıklarda, durum şüpheli ise tutuklama söz konusu olabilir. Örneğin, takibi şikâyete bağlı olup, küçüklere veya beden ya da akıl hastalığı veya diğer engel dolayısıyla kendini yönetemeyenlere karşı işlenen suçlarda, şikâyet aranmaksızın şüphelinin yakalanması mümkündür (CMK m. 90/3). Bu halde, şikâyetin söz konusu olup olmayacağı anlaşılıncaya kadar şüphelinin hakim önüne çıkarılıp tutuklanması durumu ortaya çıkabilir (CMK m. 91/6). Böyle bir olayda, sonuçta şikâyet edilmezse, muhakeme şartı gerçekleşmeden, tutuklamaya başvurulmuş demektir. Ayrıca, ağır cezalık suçüstü hallerinde, bir muhakeme şartı olan yasama dokunulmazlığının kaldırılması aranmaksızın tutuklamaya başvurulabilmektedir (AY m. 83/2).
Kunter-Yenisey’e göre, muhakeme şartı, kanunlarımızda sistemli bir şekilde ele alınmadığından -mesala yasama ve memurluk dokunulmazlıklarının kalkmasında olduğu gibi- sadece bazı şartlar bakımından dağınık hükümler vardır. Ağır cezalık meşhut suçlarda bir istisna tanına gelmektedir.

c- Sanığa Güvence Belgesi Verilmemiş Olması
Mahkeme, gaip olan sanık hakkında duruşmaya gelmesi halinde tutuklanamayacağı konusunda bir güvence belgesi verebilir ve bu güvence koşullara da bağlanabilir (CMK m. 246). Mahkeme tarafından kaçaklığına karar verilen sanığa da güvence belgesi verilebilir (CMK m. 248/7). Sanık, hapis cezası alır, kaçma hazırlığında bulunur veya güvence belgesinin bağlı olduğu koşullara uymazsa belgenin geçerliliği kalmaz (CMK m. 246/2).
Güvence belgesi verilen sanık duruşmaya geldiğinde, hakkında tutuklama kararı verilemez. Güvence belgesi suç sayılan hangi eylem için verilmiş ise yanlız o eylemden dolayı tutuklamaya mani olur.

d- Tutuklamanın Orantılı Olması
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun tutuklamayı düzenleyen 100. maddesinde tutuklamanın “orantılı” olması gerektiği hususu açıkca belirtilmiştir. Soruşturma konusu fiilin önemi ve uygulanabilecek ceza veya güvenlik tedbiri dikkate alındığında tutuklama haksızlığa sebep olabilecekse, tutuklamaya karar verilemez. Bunun gibi, tutuklama yerine bir başka ceza muhakemesi önlemiyle amaca ulaşılabilecek ise tutuklamaya karar verilemez. Kanunda aranılan ölçülülük ilkesi bunu gerektirmektedir. Yine orantılılık ilkesi gereği, İlk olarak kişi üzerinde daha az hak kısıtlamasına neden olacak tedbirlere başvurulmalı; tutuklama, tedbir olarak başvurulan son çare olmalıdır.

e- Hakim veya Mahkeme Kararı Bulunması
Tutuklama, kişi özgürlüğüne yönelik olarak uygulanan en ağır tedbir olduğundan bu kararın ancak hakim tarfından verilmiş olması gerekir. Bu husus kişi özgürlüklerini korumak amacıyla anayasada ve kanunda öngörülümüş önemli bir teminattır.
Soruşturma evresinde, şüphelinin tutuklanmasına, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, sulh ceza hakimi tarafından karar verilir. (CMK m. 101/1, 162). Gecikmede tehlike varsa, sulh ceza hakiminin de re’sen tutuklama kararı vermesi mümkündür (CMK m. 163). Sulh ceza hakimi tutuklama kararını sorgudan sonra verir. Hakim, yakalanarak, tutuklama talebiyle, önüne getirilmiş olan şüpheliyi once usul kanununda düzenlendiği şekilde (CMK m. 147) sorguya çeker. Sulh ceza hakimi, sorgu sonucunda tutuklama talebini yerinde görür ve yasada tutuklama için gereken şartlar da somut olayda mevcut ise tutuklamaya; aksi takdirde, tutuklama talebinin reddine ve şüphelinin derhal salıverilmesine karar verir17.
Ayrıca, tutuklama talebinin reddedildiği hallerde, red kararına karşı Cumhuriyet savcısının itiraz etmesi halinde, itiraz merciinin tutuklamaya karar verme yetkisi vardır (CMK m. 271/4). Centel’e gore, itiraz mercii bu halde sanığın yokluğunda tutuklama kararı verecektir18. İtirazı inceleyecek merci, yazılı cevap verebilmesi için itirazı, karşı tarafa bildirebilir. Merci, inceleme ve araştırma yapabileceği gibi; gerekli gördüğünde bunların yapılmasını da emredebilir (CMK m. 270). Yasa’da gösterilen istisnalar dışında, itiraz konusunda duruşma yapılmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sonra müdafi veya vekil dinlenir (CMK m. 271).
Kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir (CMK m. 101/1). Sanığın sorgusu yapılmamışsa, sorgu üzerine tutuklama kararı verilebilir. Ancak, sorgusu yapıldıktan sonra sanığın bulunduğu bir oturumda tutuklanması talep edilmiş veya mahkeme re’sen tutuklamaya karar verecek ise, bu halde tutuklama sebebine ilişkin olarak sanığın savunması alınmalıdır. Bu durumda müdafi atama zorunluluğu vardır. Yasa’ya gore, yasal hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan sanığın bu nedenle uğrayacağı tüm maddi ve manevi zararları Devletten istemesi mümkündür (CMK m. 141/1-c).
4. TUTUKLAMA KARARI (MÜZEKKERESİ)
Sanık ya da şüphelinin tutuklanmasına ancak hakim tarafından karar verilebilir. Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukuki ve fiili nedenlere yer verilir (CMK m. 101/1). Tutuklama kararı, hakim tarafından verilen tutuklama kararı (müzekkeresi) ile ancak yerine getirilir.
Tutuklama müzekkeresi, sanığın tutuklanması için, tutuklama kararı veren makamın, bulunduğu yere gore, sanığı tutuklayacak belli bir kolluk makamına verdiği yazılı emirdir19 20.
Tutuklama kararında, tutuklamanın hukuki ve fiili nedenleri mutlaka belirtilmelidir. Kanun, kararda gösterilen nedenlerin mutlaka gerekçelerine de yer verilmesini emretmektedir. Böylece uygulamada (iş yükünün de etkisiyle) “…suçun vasıf ve mahiyeti ile mevcut delil durumuna göre…” ibaresiyle, deyim yerindeyse artık ‘matbulaşan’ tutuklama istemlerinin önüne geçilmek istenmiştir.
Karar, şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir (CMK m. 101/2). Kararda şüpheli veya sanığın bilinen açık kimliği, yüklenilen ve suç teşkil ettiği bildirilen eylem de ayrıca yer alacaktır. Bu hususları ayrıntılı bir şekilde içermeyen bir tutuklama kararı şüphesiz hem kanun maddesinin ruhuna hem de paralelinde İHAS madde 5’ e aykırılık teşkil edecektir. Tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazılı veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hallerde sözlü açıklanmayan kişilerin uğradıkları tüm maddi ve manevi zararları Devletten isteme hakları vardır (CMK m. 141/1-g). (Örneğin, şüpheli veya sanığın yokluğunda tutuklama kararı verilmesi halinde bu durum gerçekleşebilir. Çünkü, Yasa’da şüpheli veya sanığın yokluğunda tutuklama kararı verilmesi, yurt dışında kaçak olma haliyle sınırlandırılmıştır.)
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine, hakim, eğer tutuklamanın koşulları oluşmuşsa tutuklama kararı verir. Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhal serbest bırakılır. Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır (CMK m. 101/3). Bu madde ile 100’üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir. 101. madde uyarınca, “…tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda hukukî ve fiilî nedenler ile gerekçeleri gösterilir”. Bir başka anlatımla, tutuklama kararı yahut bu hususta sanık ya da şüphelinin özgürlüğünü kısıtlamaya devam eden her tür karar, mahkemece gerekçelendirilmeli ve somut olayın özellikleri de dikkate alınarak tutuklama tedbirine başvurma yahut bu tedbiri devam ettirme nedenleri açıkça ortaya konulmalıdır. Bu kurala uyulmayarak kararın baştan savma gerekçelendirilmesi hiç şüphesiz İHAS’ın 5. maddesine de aykırı olacaktır21.
MALKOÇ/YÜKSEKTEPE’nin de belirttiği gibi, hakim bu gerekçelendirmeyi ne ‘suç niteliği yahut delil durumu’ gibi genel olgularla, ne de bir ‘mahkumiyet kararı verircesine’ detaylı yapmalıdır. Zira ikinci durumda da ihsas-ı rey meydana gelebilecek ve hakimin tarafsızlığı ilkesi zedelenebilecektir. Buna karşılık, eğer tutuklamaya ilişkin koşullar oluşmamışsa, hakim pek tabi ki tutuklama isteminin reddine karar verecektir22. Peki, hakim, istemi “ölçülülük” ilkesine aykırı görürse, bunun yerine adli kontrol tedbirine karar verebilecek midir? Esasen bu hususun uygulamada duraksama yaratacağına şüphe yoktur. Adli kontrolü düzenleyen 109. madde uyarınca, “…100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir”. Görüldüğü üzere, kanun, açıkça, şüphelinin tutuklanması yerine adli kontrole başvurulabileceğinden bahsetmektedir. Öyleyse, üst sınırı üç yıl veya daha az olan suçlar bakımından tutuklama istemi sonucunda adli kontrol kararı verilebilecektir. Bu durumda bir diğer sorun da üst sınırı üç yıldan fazla olan suçlar açısından karşımıza çıkmaktadır. Söz gelimi, hakim, üst sınırı dört yıl olan bir suç için tutuklama tedbiri yerine adli kontrol tedbirinin yeterli olacağına kanaat getirirse (bir diğer anlatımla tutuklamayı “ölçüsüz” bulursa), kanunun açık hükmü karşısında adli kontrole karar veremeyecek, onun yerine şüpheliyi serbest bırakmak zorunda kalacaktır. Bunun tek istisnası ise, maddenin 4. fıkrası uyarınca “yurt dışına çıkma yasağı” ve “güvence” tedbirlerine ilişkindir. Zira, maddeye göre, bu tedbirler açısından ilk fıkradaki üç yıllık süre sınırı dikkate alınmayacaktır. Dolayısıyla, hakim, yukarıdaki örnekte adli kontrole ilişkin olarak sadece bu iki tedbire başvurabilecektir. Ancak, bu anlayış “ölçülülük” ilkesi ve “tutuklamanın ihtiyariliği” ilkelerine açıkça ters düşmektedir. Nitekim, uygulamada böyle bir durumda, hakimlerimizin şüpheliyi serbest bırakmaktansa tutuklama yoluna gideceği açıktır.
FEYZİOĞLU da benzer şekilde adli kontrolün tutuklamaya tam bir alternatif oluşturabilmesi için üç yıllık üst sınırın kaldırılması gerektiğini vurgulamaktadır.
Kanunun, “…kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir…” ifadesi hukukumuza bir yenilik daha getirmiş, gıyabi tutuklama müessesesini kaldırmıştır. Buna göre, artık, tutuklama, tutuklamanın devamı ve tahliye isteminin reddi kararları verilirken mutlaka şüpheli veya sanık da hazır bulunmak zorundadır; şüphelinin veya sanığın yokluğunda bahsi geçen kararlara hükmedilmesi olanağı ortadan kalkmıştır.
5. TUTUKLAMANIN İHTİYARİLİĞİ
Tutuklama koşulları anayasalarda ve yasalarda belirtildikten sonra, yargıca tutuklama kararı verme mecburiyeti yüklenirse, tutuklamanın mecburiliğinden söz edilir. Aksine tutuklama koşulları gerçekleşmiş olmasına karşın, yine de son takdirin yargıca bırakıldığı durumlarda, tutuklamanın ihtiyari olduğu söylenir. Bugün için tutuklamanın ihtiyari sayılması ve takdir yetkisinin yargıca verilmesi, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşan bir çözümdür. Türk Anayasası ve Ceza Yargılaması Yasası (CMK) bu alanda ihtiyarilik sistemini benimsemişlerdir. Gerek anayasada ve gerek yasada, tutuklama koşulları sayıldıktan sonra, kişilerin tutuklanabilecekleri belirtilmiş, yargıcın mutlaka tutuklama kararı vereceği açıklanmamıştır (Ay m. 19; CMK m.101). Her iki maddede yer alan “tutuklanabilir” ibaresi bunu göstermektedir23. Bu açıdan, Türk hukukunda, hakimin tutuklama kararı vermeye mecbur olduğu hiçbir hal yoktur. Tersine, hakim tutuklama kararı verip vermemekte tamamen özgürdür. Kural sanığın tutuklanmamasıdır. İstisna ise suçluluğu hakkında kuvvetli suç şüphesi uyandıran olgular bulunan kişinin, kaçma şüphesi veya delilleri karartma tehlikesi varsa tutuklanabilmesidir.
6. “GIYABİ TUTUKLAMA”
1.6.2005 tarihli ve 5271 sayılı yeni CMK ile hukukumuzdan gıyabi tutuklama kurumu (şüpheli veya sanığın yokluğunda tutuklama kararı verilmesi), istisnalar dışında, kaldırılmıştır. Ancak, gıyabi tutuklama kural olarak kaldırılmış gözükse de, kanunun 98. maddesi ile getirilen “yakalama emri” kurumu adeta gıyabi tutuklamanın farklı bir türü görünümündedir. Yasa’da önce yakalama, daha sonra tutuklama koruma tedbirine yer verilmiştir. Maddeye gore; soruşturma evresinde çağırıldığı halde gelmeyen, yakalandığı halde kolluk kuvvetlerinin elinden kaçan, bir başka deyişle “kaçak” olan şüpheli yahut sanık hakkında yakalama emri düzenlenebilecektir. Böylelikle, yakalanan sanık, Cumhuriyet savcılığına getirilecek, buradan da sulh ceza hakimliğine gönderilerek tutuklanması istenecektir.
Bununla birlikte, CMK’nın 248/5. maddesinde ifadesini bulan “…kaçak hakkında 100’ üncü ve sonraki maddeler gereğince, sulh ceza hakimi veya mahkeme tarafından yokluğunda tutuklama kararı verilebilir...” hükmüyle gıyabi tutuklamaya istisnai de olsa izin verilmiştir. Ancak daha sonra 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 5. maddesi ile farklı bir anlayış benimsenerek, 248/5. maddenin sadece “yurt dışındaki kaçaklar için uygulama alanı bulacağı…” ifade edilmiştir. Ezcümle, yabancı ülkede bulunan kaçaklar hakkında, sulh ceza hakimi veya mahkeme tarafından yokluklarında tutuklama kararı verilebilir. Bu durum, FEYZİOĞLU tarafından eleştirilmiş ve bahis konusu değişikliğin, bir geçiş kanununda değil, aksine CMK’nın ilgili 248/5. maddesine eklenmek suretiyle yapılması gerekliliği vurgulanmıştır.
Gıyabi tutuklamayı kaldıran yasakoyucu, CMK m. 271/4 hükmüyle bilinçsiz olarak şüpheli veya sanığın yokluğunda tutuklama kararı verilebilecek bir hal yaratmıştır. Şöyle ki, tutuklama talebinin reddedildiği halde, şüpheli salıverilecektir. Tutuklama talebinin reddine ilişkin karara itiraz üzerine merci, dosya üzerinden CMK m. 271/4’e gore ilk kez tutuklama kararı verebilecek veya CMK m. 98/1’e gore yakalama emri düzenleyebilecektir24.
Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan kişinin bulunduğu yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeme suçtur (TCK m. 284). Bu suç ancak yukarıda belirtilen hallerde işlenebilir.
7. TUTUKLAMA’NIN SÜRESİ
Tutuklamada azami bir sure benimsenmemesi, sanığın masumluk karinesi gereğidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin (İHAS), tutuklanan kişinin, makul bir sure içinde muhakeme edilme veya adli bir soruşturma sırasında serbest bırakılma hakkının bulunduğunu belirten m. 5/3 hükmünü, belli bir tutukluluk süresi bulunması gerektiği biçiminde yorumlamamakta, somut olayın özelliklerini göz önüne almaktadır. Bu nedenle sözleşmeye taraf ülkelerin hukuk sistemlerinde tutuklama için sınırlandırıcı bir sure bulunması sözleşme açısından şart değildir25.
Anayasa’ya gore, tutuklanan kişinin makul sure içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır (Ay m.19/7).
1 Nisan 2008 tarihine kadar, CMK m.250/1-c’de gösterilen suçlarla, ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar açısından tutuklama süresi, eski CMUK’a gore belirlenecektir. Buna gore, soruşturma evresinde tutukluluk süresi en çok altı aydır. Kamu davasının açılması halinde bu sure, soruşturma evresinde tutuklulukta geçen süreyle birlikte iki yılı geçemez. Ancak, yedi sene ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda tutuklama sebebine, delillerin durumuna ve sanığın kişisel hallerine göre tutukluluk halinin devamına veya sona erdirilmesine veya uygun görülecek parasal güvence verilmesi koşuluyla, sanığın tahliyesine karar verilebilir (1412 sayılı CMUK m. 110)26
1 Nisan 2008 tarihinden sonra, ağır cezalık suçlarda tutukluluk süresi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine gore belirlenecektir. Buna gore, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez (CMK m. 102/2). Bu madde ile, ağır cezalık suçlarda tutuklama, uzatmalarla birlikte an fazla beş yıl olabilecektir.
Ancak, yasakoyucu ağır cezalık suçlar arasında tutuklama süreleri bakımından fark yaratmıştır. 1 Nisan 2008 tarihinden sonra, ağır ceza mahkemelerinde yargılanan bazı suçlar için daha uzun tutuklama süreleri geçerli olacaktır. Şöyle ki, CMK m. 250/1-c’de gösterilen suçlarda tutuklama süreleri diğer ağır cezalık suçlar için öngörülen sürenin iki katı olarak uygulanacaktır (CMK m. 252/2). Yani, 1 Nisan 2008 tarihinden sonra, CMK m. 250/1-c’de sayılan (özel) ağır cezalık suçlarda tutuklama süresi en çok dört yıldır. Bu sure, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam altı yılı geçemez. Bu suçlarda toplam tutukluluk süresi en çok on yıl olabilecektir (CMK m. 252/2).
CMK m. 250/1-c’de sayılan suçlardan olmayan ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına girmeyen suçlar, başka bir anlatımla, sulh cezalık ve asliye cezalık suçlarda tutukluluk süresi ise – hem 1 Nisan 2008 tarihine kadar hem de bu tarihten sonra- 5271 sayılı CMK hükümlerine gore belirlenecektir (CMK m. 102). Bu yasada, tutuklulukta geçecek süreler suçun ağırlığına gore farklı belirlenmiştir. Ancak, 6.12.2006 tarih ve 5560 sayılı Yasa bu konuda da değişiklik yapmıştır. Buna gore, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok 1 yıldır (önceki hali 6 ay idi). Lakin bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir (önceki halde dört ay daha uzatılabiliyordu). (CMK m. 102 /1).
Uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiin görüşleri alındıktan sonra verilir (CMK m. 102/3). Yasa’da bu sujelerin dinlenmesinden söz edilmediği için uzatma kararları, duruşmasız olarak dosya üzerinden verilebilir. Yasa’ya göre duruşma dışındaki kararlar yazılı ve sözlü görüş alınarak verilebilir (CMK m. 33).
8. TUTUKLAMAYA İLİŞKİN KARARLARA KARŞI KANUN YOLU
Kişi özgürlüğünü kaldırmaya yönelik çok ağır bir önlem olması nedeniyle tutuklamaya karşı kanun yoluna başvurulabilir (Ay m. 19/8). Tutuklama kararına CMK m. 101/5), tutukluluğun devamına, tutukluluğun kaldırılmasına veya tutuklama yerine adli kontrol uygulanmasına ilişkin kararlara karşı itiraz edilebilir (CMK m. 105, 104/2).
Cumhuriyet savcısı, şüpheliyi sorguya göndererek sulh ceza hakiminden tutuklama istemesi halinde sulh ceza hakiminin vereceği kararlara itiraz edilebilir. Tutuklama talebi karşısında sulh ceza hakimi, ya talebi Kabul ederek tutuklamaya ya da serbest bırakmaya yani tutuklama talebinin reddine karar verecektir. Sulh ceza hakiminin tutuklama talebinin reddine ilişkin kararına itiraz üzerine, merciin tutuklama kararı vermesi mümkündür. İtiraz üzerine merciin verdiği tutuklama kararlarına da itiraz kanun yolu açıktır (CMK m. 271/4).
İtiraz, ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren yedi gün içinde yapılır. Kararı veren mercie itirazı gösteren bir dilekçe verilir veya tutunağa geçirilmek üzere zabıt katibine beyanda bulunulur. Kararına itiraz edilen hakim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir (CMK m. 268).
Yasa’da gösterilen bu süreler içinde hüküm verilmemesi, bundan kaynaklanan tüm maddi ve manevi zararların Devletten istenmesi hakkını doğurur (CMK m. 141/1-d).
9. SONUÇ
‘Tutuklama’, ceza muhakemesi içinde, mahiyeti ve sonuçları bakımından, uygulanan en ağır koruma tedbiridir. Toplumun huzuru ve güvenliği açısından zorunlu olduğu ölçüde dikkkatle başvurulması gerekmektedir. CMK, insan haklarına uygun olmayan uygulamalara karşı bir tepki olarak tüm usuli işlemleri ayrıntılı düzenlemiş ve koruma tedbirleri bakımından da bir çeşitliliğe gitmiştir. Hakimlerin tutuklama tedbirine başvururken daha temkinli davranmalarını gerektirecek şekilde getirilen düzenlemeler her ne kadar olumlu olsa da, ülkemizde vatandaşların yerleşim yerlerinin tam ve doğru olarak bilinememesi, yurt dışına çıkışların tamamen kontrol altında olmaması, hakimlerin tutuklu bulunan şüpheli ya da sanıkların tutuksuz yargılanmalarına karar vermelerini, yargılamanın geleceği açısından tehlikeli gördüklerinden, engellemektedir. Şüphesizdir ki ‘tutuklama’, uygulanmasında özen gösterilmesi gereken bir tedbirdir. Ancak varolan olumsuzluklar hakimleri bu tedbiri uygulamaya zorlamaktadır.
Son olarak, bir düzenleme ne kadar iyi ve tutarlı olursa olsun; ceza muhakemesinin, hatta hukuk düzeninin temel amacının “insana ve insanın çıkarına hizmet” olduğu unutulmamalıdır.


Av. M. Benan ŞENBAYRAM






1 Kunter/Yenisey, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2003
2 Taner Tahir, Ceza Muhakemeleri Usulü, İstanbul 1955
3 Yarg. CGK’nun 16.04.1990 tarih ve 1-91/115 sayılı kararı. “‘Tutuklama’, ceza yargılamasının güvenli yürümesini ve amacına erişmesini sağlayamaya yönelik ve muhakeme hukuku açısından zorunlu hallerde hakimin verdiği karara dayanan bir tedbirdir. Yargılamadaki amaca göre tutucu ya da önleyici bir koruma tedbiri olduğu kadar kişi özgürlüğü ve güvenliğini kısıtlayan bir içerik de taşımaktadır. Suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısı ile ortaya çıkan haksızlığı gidermek için mahsup müessesine başvurulmaktadır.
Kişinin bir ceza kovuşturması nedeni ile özgürlüğünden yoksun bırakılması, ya da özgürlüğü ile ilgili olarak serbest hareket edebilme olanağının elinden alınmış olması halleri ‘Tutukluluk’ kavramı içinde değerlendirilmelidir.”
4 Yarg. CGK’nun 24.02.2004 tarih ve 24/49 sayılı kararı. “‘Tutuklama’, ceza yargılamasının güvenli yürümesini ve amcına erişmesini sağlamaya yönelik ve yargılama hukuku açısından zorunlu hallerde hakimin verdiği karara dayanan bir önlemdir. Yargılamadaki amaca göre önleyici bir koruma önlemi olduğu kadar kişi özgürlüğünü kısıtlayan bir içerik de taşımaktadır. Bu nedenle mukayeseli hukukta, sistemler ve sistemlerin dayandığı prensipler farklı olmakla birlikte, kendisine ceza verilmiş olan şahsın, bu cezasından daha önce sınırlandırılmış özgürlük sürelerinin indirilmesi kabul edilmiştir… Tutuklama soruşturmanın mecburiliğinin zaruri bir sonucu olduğundan kişi, suçu sabit olsun olmasın bu duruma katlanmak zorundadır.”
5 Centel Nur, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama İstanbul 1992, syf. 5
6 Kunter/Yenisey, a.g.e. syf. 669
7 Kunter/Yenisey, a.g.e. syf.20
8 Kunter/Yenisey, a.g.e. syf.23
9 Kunter/Yenisey, a.g.e. syf.25
10 Cengiz Çoban, Adli Yargıda Tutuklama, syf.27; E.Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, syf.322
11 Yurtcan Erdener, Ceza Yargılaması Hukuku, İstanbul 2007, syf. 322
12 Yurtcan Erdener, a.g.e. syf. 322
13 Tezcan/Erdem/Sancakdar, AİHS Işığında Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, 2.Baskı, Ankara 2004
15 Yarg. CGK 12.3.1979 tarih, 1979/8-36 Esas, 1979/119 Karar sayılı kararı. “... suçu işlediği yolunda kuvvetli delil ve emareler bulunmasına, suçun asayişi muhil nitelikte olmasına göre tutuklamada isabet… sanığın tutuklanma nedeni delil ve asayiş durumudur. Sanık, ikrarı, kaçma şüphesi, delilleri yok etme, vesaire gibi şahsi kusurları ile tutuklanmasına sebebiyet vermemiştir. Bu hususlar gözetilmeden kişisel nedenler ile tutuklanmasına sebebiyet verdiği sonucuna ulaşılmasında isabet görülmemiştir.”
15 Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4.Bası, İstanbul 2006
16 M.Çağlayan, Tevkif ve Muvakkat Yakalama, Türk İdare Dergisi, 26
17 Yarg. İBGK 5.12.1977 tarih ve 1977/3 Karar sayılı kararı. “Tutuklama, unsur ve koşullarının gerçekleşmesi halinde, hakim veya mahkemece soruşturmanın her hal ve aşamasında verilebilen bir tedbirdir.”
18 Centel/Zafer, a.g.e. syf.220
19 Kunter/Yenisey, a.g.e. syf.682
20 Yarg. CGK 24.2.2004 tarih 2004/48 Karar sayılı kararı. “Mevkufiyet (tutukluluk), teknik anlamda, tutuklama müzekkeresine dayanılarak özgürlüğün sınırlandırılması anlamında dar yorumlanmayıp, ‘bir suç dolayısı ile suçlunun hürriyetinin sınırlandırılması mahiyetinde ve o maksatla geçirdiği süre’ şeklinde geniş yorumlanmalı, yasalarda aksine bir düzenlenmenin bulunmadığı hallerde kesin hükümden önce sanığın özgürlüğünün sınırlandırılması sonucunu doğuran tüm süreler şeklinde anlaşılmalıdır.”
21 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), İlikov-Bulgaristan, 26.07.2001 tarihli kararı, 77. paragraf; “’Yakalanan kişinin suç işlediğinden şüphenilmesine yol açacak nedenlerden söz etme’nin tutukluluk ilkelerinin olmazsa olmaz koşulu olduğunu belirterek bu gerekçelerin yeterli ve etkili olması durumunda da yetkili makamların yargılama sırasında bu konuda özel bir ihtimam gösterip göstermediğinin araştırılması gerektiğini karara bağlamıştır.”
22 Malkoç/Yüksektepe, Açıklamalarla Yorumlarla Ceza Muhakemesi Kanunu, syf.286
23 Yurtcan Erdener, a.g.e. syf. 321
24 Centel/Zafer, a.g.e. syf.222
25 Centel / Zafer, a.g.e. syf.223
26 Bkz. 23.3.2005 gün ve 5320 sayılı CMK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m.12
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Tutuklamanın Koşulları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Benan Şenbayram'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
29-07-2009 - 17:46
(5385 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 18 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 16 okuyucu (89%) makaleyi yararlı bulurken, 2 okuyucu (11%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
46441
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 14 saat 33 dakika 16 saniye önce.
* Ortalama Günde 8,62 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 45652, Kelime Sayısı : 5613, Boyut : 44,58 Kb.
* 4 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 13 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1072
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,07454705 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.