Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Mahalli Mülki Amirliklerin İdari Ve Adli Yargı Mercilerinde Temsili

Yazan : Yaşar Güçlü [Yazarla İletişim]
ÇSGB Hukuk Müşaviri

Yazarın Notu
Türk Hukuk Dergisi S.133 Mayıs 2008

MAHALLİ MÜLKİ AMİRLİKLERİN İDARİ VE ADLİ YARGI MERCİLERİNDE TEMSİLİ

İdare, gerek özel hukuk ilişkilerinden gerekse gerçekleştirdiği idari eylem ve işlemlerden dolayı kişilerle hukuki uyuşmazlığa düşebilmektedir. Karşılaşılan bu hukuki uyuşmazlıkların özel hukukla ilgili olanları adli yargı mercilerine, kamu hukukundan kaynaklanan idari işlem ve eylemlerle ilgili olanları ise idari yargı mercilerine taşınabilmekte, idare çoğu zaman davalı olmak üzere bazen davacı, bazen müşteki sıfatıyla bu uyuşmazlıklarda taraf olmaktadır.

İdarenin karşılaştığı hukuki uyuşmazlıkların takibi ile ilgili kural ve kaideler temel olarak 08.01.1943 tarih ve 4353 sayılı “Maliye Vekaleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun” ile belirlenmiştir.

4353 sayılı Kanunun “Adli mercilerde temsil” başlıklı 18 inci maddesinde; genel bütçeli dairelere ait hukuk ve ceza davalarında ve her türlü icra takiplerinde genel bütçeye dahil dairelerin mahkemeler, hakemler, icra daireleri ve dava ve icra işleriyle ilgili sair merciler nezdinde, Maliye Bakanlığına bağlı Hazine avukat ve yardımcı avukatları tarafından temsil edileceği, Hukuk müşavirleriyle (Maliye Bakanlığı Hukuk Müşavirleri kastediliyor) müşavir avukatlar ve muhakemat müdürlerinin de bu yetkiyi kullanabilecekleri, Hazine avukatı bulunmayan yerlerdeki dava ve icra işlerinde ise genel bütçeli dairelerin, amirleri tarafından temsil olunacağı hükme bağlanmıştır.

Kanunun “Devlet dairelerinin daire amirleri veya serbest avukatlar tarafından temsili” başlıklı 21 inci maddesinde ise; Hazine avukatı bulunmayan yerlerde daire amirlerinin temsil yetkilerini, sıfatlarını söylemek ve gerektiğinde kim olduklarını belgelemek suretiyle kullanacakları, Devlet dairelerinin serbest bir avukat tarafından temsilinin Avukatlık Kanunu ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun umumi hükümlerine tabi olacağı belirtilmiştir.

Kanunun 27.06.1951 tarih ve 5797 sayılı kanunla değişik “İdari davalarda temsil” başlıklı 22 nci maddesinde ise “İdari davaların açılması, idareler aleyhine açılan bu nevi davaların takip ve müdafaası daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine ait olup Danıştaydaki duruşmalarda bu daireler kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri teşkilatı olmıyan dairelerde ilgili şube amiri tarafından temsil olunur. Hazineyi ilgilendiren işlerde bu vazife Hazine Müşavir avukatı veya avukatları tarafından yapılır.” denilmiştir.

Yine Kanunun “Avukatlık hizmeti satın alınması” başlıklı 12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Kanunla değişik 36’ıncı maddesinin birinci fıkrasında “İhtisas gerektiren ve ihtiyaç duyulan hallerde; Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla, 4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin (h) bendi hükmüne göre serbest avukatlardan veya avukatlık ortaklıklarından hizmet satın alınabilir.” denilmiş aynı maddenin 16.07.2004 tarih ve 5228 sayılı kanunla değişik ikinci fıkrasında da “Milletlerarası yargı organlarında Devletin taraf olduğu davalar ile milletlerarası tahkim yoluyla çözümlenmesi öngörülen ve Hazine avukatlarınca takibine imkân bulunmayan uyuşmazlıklarla ilgili davalarda da; Devleti ve genel bütçeli daireleri temsil etmek ve savunmak üzere, Türk ve yabancı uyruklu avukatlardan ya da avukatlık ortaklıklarından ilgili idarelerce 4734 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin (h) bendi hükmüne göre hizmet satın alınabilir.” denilmiştir.

Modern dünyanın gittikçe karmaşıklaşması ile birlikte idarenin görev, yetki ve sorumlulukları artmış, merkezde toplanan birçok yetkinin yerel idarelere devredilmesiyle yerel idareler ve özellikle mahalli mülki amirlikler eskiye kıyasla birçok iş ve işlemi gerekçeleştirmekle görevli kılınmışlardır. Bakanlıklar dahi kendi görev alanlarıyla ilgili durumlarda karar alma yetkisini mahalli mülki amirliklere terk etmişlerdir.

Bu gün için çeşitli iş ve işlemelerle ilgili izin ve ruhsatlar mahalli idareler tarafından verilmekte, bakanlıkların yürüttükleri faaliyetler çerçevesinde vatandaşların başvuruları ilçelerde veya illerde kurulan mahalli mülki amirin başkanlığındaki komisyonlarda (İl Mer’a Komisyonu, İl veya İlçe Tahkim Komisyonları, İl veya İlçe İdare Kurulları, Toprak Koruma Kurulu vb.) karara bağlanmakta ve değerlendirilmektedir. Ayrıca kanunlarda yer alan kabahatlerin karşılığı idari yaptırım kararlarının çoğu da mahalli mülki amirler (kaymakam veya vali) tarafından verilmektedir.

Ticaret hayatındaki para trafiğinin artması kamu kurumlarının da yaptıkları alım ve satımlar nedeniyle bu trafikte yer almaları nedeniyle haciz ihbarnameleriyle karşı karşıya kalınabilmekte, alacak davaları ile karşılaşılmakta, idarelerden haksız yere yararlananlar ve çıkar temin edenler hakkında suç duyurusunda bulunulmakta ve almış oldukları haksız kazancın iadesi için aleyhlerine idare adına davalar açılmaktadır.

Yukarıda sayılan işlemlerden dolayı valilikler ve kaymakamlıklar, kişilerin açtığı davalar karşısında davalı olarak yer alabildikleri gibi kimi durumlarda da davacı veya müşteki olabilmektedirler.

Bilindiği üzere yargı mercileri kamu hukukundan kaynaklanan davalarda resen araştırma yaparlar, özel hukuktan kaynaklanan davalarda ise kişilerin sundukları bilgi ve belgelerle yetiniriler ve sonuçta hüküm kurarken de dava dosyasında toplanan bilgi ve belgelere bakarlar. Hukuki gerçeklik dosyada mevcut deliller üzerine kurulur. Dolayısıyla gerek adli, gerekse idari yargı mercilerinde görülen davalarda tarafların ehil eller tarafından temsil edilerek davaya yarar bilgi ve belgelerin dosyada yer almasını temin etmek, usul hükümlerine uygun hareket etmek adil yargılamanın gerçekleşmesine büyük katkı sağlayacaktır.

Adli davalarda, Hazine avukatı bulunan yerlerde genel bütçeye dâhil idarelerin davaları hazine avukatları tarafından takip edildiğinden davanın idare adına ehil eller tarafından temsil edildiğini teorik olarak söylemek mümkünse de Hazine avukatı bulunmayan yerlerde idareyi temsil yetkisi idare amirine ait olduğundan bu durumda idarenin kendisini savunmada zafiyete düşmesi söz konusu olabilecektir.

İdarenin karşısında yer alan tarafın, istediğinde kendisini avukatı ile temsil ettirebilmesine hiçbir engel bulunmamasına rağmen idarenin de kendisini avukat aracılığıyla temsil ettirmesine hemen hemen imkân bulunmamaktadır. Zira idarenin kendisini avukatlık hizmeti satın alarak temsil ettirebilmesi için ihtisas isteyen bir dava olması ve ihtiyaç hissedilmesi ayrıca bu yolda Bakanlar Kurulu kararı çıkarılması gerekmektedir.

Oysaki hukukun başlı başına eğitim ve ihtisas isteyen bir alan olduğu izahtan varestedir. Sadece hukuk fakültesi mezunu olmak bile yetmemekte davalarda avukat olarak yer alabilmek için avukatlık stajını başarı ile tamamlamak ve yapılan sınavda başarılı olmak gerekmektedir. Bir avukattan ziraat mühendisliği veya tıp doktorluğu görevi ifa etmesini beklemek ne kadar tuhaf ve yarardan yoksun ise daire amiri olan bir ziraat mühendisinden veya tıp doktorundan da başında bulunduğu dairenin hukuki bir meselesinden dolayı dairesini mahkeme önünde temsil etmesini istemek de aynı derecede tuhaf ve yarardan yoksun bir uygulamadır. Hukuki bilgisi bulunmayan daha doğrusu meslek olarak hukukçu olmayan bir kamu görevlisinden yargılamaya ilişkin usul hükümlerini bilmesini beklemek ve mahkemeler önünde idareyi savunmasını istemek, gereğini ifa edemediğinde de sorumlu tutmak çok da hakkaniyetli görünmemektedir.

Hukuk müşavirliği teşkilatı olan yerlerde idari yargı mercilerinde açılan davalara karşı idare, hukuk müşavirleri tarafından temsil edilmekte ve davalar hukuk müşavirlerince veya idarenin avukatlarınca takip edilmektedir. Hukuk müşaviri olmayan yerlerde ve kurumlarda ise bu görev 4353 sayılı Kanunla daire amirlerine verilmiştir. Bakanlıklar aleyhine veya müstakil hukuk müşavirliği olan genel müdürlükler aleyhine idari dava açılması halinde dava ile ilgili dilekçeler hukuk müşavirleri tarafından hazırlanarak mahkemesine sunulmakta, duruşmalarda ise idare, merkezde hukuk müşavirleri tarafından merkez dışında ise ilgili dairenin birim amiri tarafından temsili edilmektedir.

Valilikler ve kaymakamlıklar aleyhine açılan idari davalarda sıkıntı daha da büyüktür. Belki eskiden valilik ve kaymakamlıklar aleyhine açılan idari davalar sayısal olarak az olduğundan bu sıkıntı fazla göze batmıyordu. Ancak yukarıda da bahsettiğimiz üzere birçok görev ve yetkinin mahalli idarelere devredilmesi sonucu valilik ve kaymakamlılar tesis ettikleri işlemlerden dolayı açılan iptal ve tam yargı davalarında davalı taraf olarak yer almaktadırlar.

Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu çerçevesinde tarım arazilerinin amaç dışı kullanımına izin verilmesi işlemleri, Mera Kanunu çerçevesinde meralarda tahsis amacı değişikliği işlemleri, doğrudan gelir desteği ödemeleri nedeniyle illerde kurulan il tahkim komisyonlarının aldığı kararlar, birçok kanunda yer alan idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi dışındaki idari yaptırımlar gibi bir çok iş ve işlemin yanında bizzat mülki idare amirlerinin il idaresi kanunu ve diğer kanunlardan kaynaklanan yetkileriyle tesis ettikleri işlemler nedeniyle valilikler veya kaymakamlıklar aleyhine idari yargı mercilerinde iptal ve tam yargı davaları açılmaktadır.

Yargılama usulü başlı başına bilgi ve deneyim isteyen bir daldır. Dava konusuyla ilgili teknik ayrıntılar ne kadar iyi bilinirse bilinsin hukuk usulü bilinmediği takdirde hakkın gereği gibi ileri sürülmesi ve mahkemenin dikkatine sunulması mümkün olmayabilmektedir.

Valilikler ve kaymakamlıklar aleyhine açılan idari davalara karşı gerekli savunmalar 4353 sayılı kanunun 22 nci maddesi gereğince yapılmaktadır. İllerde ve ilçelerde hukuk müşavirliği bulunmadığından dava dilekçesi ilgili idarenin taşra birimine havale edilmekte (.Mera kanunundan kaynaklanan bir işlemle ilgili ise Tarım İl/İlçe Müdürlüğüne, eğitim öğretimle ilgili bir işlemle ilgili ise İl/İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne) birimce gerekli işlemler ikmal edildikten sonra savunma, itiraz, temyiz dilekçesi gibi dava dosyasına sunulacak dilekçeler hazırlanarak valinin veya kaymakamın imzasıyla ilgili mahkemelere gönderilmektedir.

Tabiidir ki tarım il müdürlüğü, sağlık il müdürlüğü veya çevre il müdürlüğü yöneticilerinin ve personelinin idari yargılama usulünü bilmesini beklemek pek de hakkaniyetle bağdaşmamaktadır. Zira hukukçuluk başlı başına bir meslek olduğu gibi kendi içerisinde bile ihtisas alanları mevcuttur. Bu durumda bu konuda eğitim almamış birinden hem kamu hukukunu, hem özel hukuku hem de her iki dala ait yargılama usulünü bilmesini istemek ve beklemek adil bir düşünce tarzı değildir.

Davaların meslek erbabı tarafından takip edilmemesinden dolayı ortaya çıkan usuli eksiklikler nedeniyle idarenin savunulması gereği gibi yapılamadığından haklı olunan durumlarda bile karşı tarafın taleplerinin yerine getirilmesi zorunda kalınabilecek, eksiklikler nedeniyle davaların uzun süre sürüncemede kalmasından dolayı adaletin tecellisi de uzayabilecektir. Zira dava dilekçesine zamanında cevap verilmemesi, yürütmenin durdurulması kararlarına karşı itiraz edilmemesi nihai kararlara karşı temyiz ve itiraz yoluna gidilmemesi gibi nedenlerle idarenin kendi hakkını doğru şekilde savunamaması gündeme gelebilecektir.

4353 sayılı 22 nci maddesi gereğince valilikler veya kaymakamlıklar aleyhine açılan idari davalarda, idarenin Hazine avukatı tarafından temsil edilme imkânı bulunmamaktadır. Zira 22 nci maddeye göre Hazine avukatları ancak Hazineyi ilgilendiren idari davaların Danıştay’daki duruşmalarında idareyi temsil yetkisine sahiptirler.

Danıştay’da aynı görüştedir. “4353 sayılı Maliye Vekaleti Baş Hukuk Müşavirliğinin ve Muhakemat Umum Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine ve Merkez ve Vilayetler Kadrolarında Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanunun "İdari davalarda temsil" başlıklı 22. maddesinde, idari davaların açılması, idareler aleyhine açılan bu tür davaların izlenip savunulmasının daire amirlerine veya bu dairelerin bağlı bulundukları Bakanlıklar hukuk müşavirlerine ait olduğu, Danıştay`daki duruşmalarda bu dairelerin kendi amirleri veya hukuk müşavirleri ve hukuk müşaviri teşkilatı olmayan dairelerde ilgili şube amiri tarafından temsil olunacağı, hazineyi ilgilendiren işlerde ise bu görevin Hazine Müşavir Avukatı veya avukatları tarafından yapılacağı hükme bağlanmaktadır.

Maddenin açık hükmüne göre, hazine müşavir avukatı veya avukatlarının Hazineyi ilgilendiren davalarda ilgili idareyi temsil yetkisi bu davaların sadece "Danıştay`daki duruşmaları" ile sınırlı bulunmakta olup duruşmasız işler için böyle bir temsil yetkisi tanınmamıştır. Bu nedenle, 4353 sayılı Yasaya aykırı olarak, Bakanlığı temsil yetkisine sahip bulunmayan Hazine avukatı tarafından imzalanmış olan dilekçe ile yapılan temyiz başvurusunun esastan incelenme olanağı bulunmamaktadır.”(Danıştay 5. Daire 13/3/1991 E:1988/83, K:1991/424)

Bir özel hukuk kişisinin yargı mercileri nezdinde kendisini savunması veya savunma hakkından vazgeçmesi ya da savunmasını bizzat veya bir avukat vasıtasıyla yapması ihtiyarındadır. Ancak idareyi yargı mercilerinde temsil eden kamu görevlilerinin savunma hakkından feragat etmeleri mümkün değildir. Özel hukuk kişileri açısından yargı mercileri nezdinde kendini savunmak bir hak olarak görünmekteyken kamu idareleri adına bu görevi yerine getirenler açısından bir yükümlülük olarak görülmekte ve bu yükümlülüğünün yerine getirilmemesi halinde sorumluluk doğmaktadır.

Bu yükümlülük ve sorumluluğa rağmen idare aleyhine açılacak davaların avukat eliyle takip edilmesi hemen hemen imkansız hale getirilmekte mevzuat ve bütçe imkanları çok önemli ve özel ihtisas gerektiren davalar haricinde avukatlık hizmeti satın alınmasına cevaz vermezken mevcut Hazine avukatlarının idari davalarda valilik ve kaymakamlıkları temsil etmesise yasal olarak olanaksız kılınmaktadır.

Valilikler ve Kaymakamlıklar ile Bakanlıkların taşra birimleri sadece idari davalara muhatap olmamaktadırlar. Hukuk davalarında davalı veya davacı olarak yer alabildikleri gibi ceza mahkemelerinde de bazen taraf olarak bazen davaya katılan olarak yer alabilmektedirler.

Yukarıda da belirttiğimiz üzere genel bütçe içerisindeki idarelerin adli mercilerde temsili hazine avukatlarına ait bulunmaktadır. Dolayısıyla özel hukuk ilişkisinden kaynaklanan hukuk davalarında gerek davacı olarak gerekse davalı olarak idarenin yer alması durumunda idare hazine avukatı tarafından temsil olunacaktır. Hazine avukatının bulunmadığı yerlerde ise iş yine daire amirine düşmektedir. Hazine avukatı bulunmayan yerlerde yukarıda idari davalarda temsil kısmında zikrettiğimiz problemler ortaya çıkabilecektir.

Hazine avukatının bulunduğu yerlerde genellikle karşı tarafın açtığı davada dava dilekçesi ilgili idareye tebliğ edilmektedir. İlgili idarenin gelen dilekçe ile beraber, konuyla ilgili bilgi ve belgeleri hazine avukatlığına intikal ettirmesi ve hazine avukatlığının da zamanında duruşmaya katılması ve dava dilekçesine cevap vermesi gereklidir. Bu evrak akışını göz önünde bulunduran kanun koyucu idarenin de kendini yeterince savunabilmesine zamana tanımak için olsa gerek 4353 sayılı Kanuna tabi kurumlar açısından dava dilekçesine cevap verme, istinaf veya temyiz yoluna başvuru sürelerini 30 gün olarak belirlemiştir.

1/5/2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu yürürlüğe girmiş Kanunun 06/12/2006 tarih ve 5560 sayılı kanunla değişik üçüncü maddesinde Kabahatler Kanununun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yollarına ilişkin hükümlerinin kendi kanununda hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı gerektiren bütün kabahatler hakkına uygulanacağı belirtilmiştir.

Buna göre yaptırımın düzenlendiği kanunda itiraz mercii gösterilmemişse Kabahatler Kanununda öngörülen kanun yoluna başvuruda bulunulacaktır. Bu kanuna göre de idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı başvuru mercii sulh ceza mahkemeleridir. Başvuru süresi ise 15 gün olarak belirlenmiştir.

Kanununu 28 inci maddesinde ise ilgili kamu kurum ve kuruluşunun başvuru dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren 15 gün içinde mahkemeye cevap vereceği, cevap dilekçesi ile beraber işlem dosyasının bir örneğinin de mahkemeye dilekçesini vereceği belirtilmiştir.

Maddede ilgili kamu kurum ve kuruluşu …. Mahkemeye cevap verir denilmiş ise de 4353 sayılı kanunun 18 inci maddesinde genel bütçeli dairelere ait hukuk ve ceza davalarında ve her türlü icra takiplerinde bu dairelerin mahkemeler, hakemler, icra daireleri ve dava ve icra işleriyle alakalı sair merciler nezdinde temsil vazifesinin Maliye Bakanlığına bağlı Hazine avukat ve yardımcı avukatları tarafından görüleceği, hükme bağlanmışsa da Maliye Bakanlığının 12.03.2008 tarihli iç genelgesinde idari yaptırımlara karşı adli merciler nezdinde yapılan başvurulara ilişkin dilekçelerin idareye tebliği üzerine cevap dilekçesi ile işlem dosyasının ilgili idare tarafından mahkemesine gönderilmesi istenilmiş tarafların dinlenilmesine karar verilmesi halinde duruşmaya Hazine avukatının katılacağı belirtilmiştir.

23.01.2008 tarih ve 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla birkaç istisna hariç hemen hemen bütün kanunlardaki idari yaptırımlara karşı başvuru merci Sulh Ceza Mahkemesi olarak belirlenmiş ve idari yaptırım kararı verme yetkilisi olarak da mahalli mülki amirler gösterilmiştir.

Bu durumda mahalli mülki amirler tarafından verilen idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı yapılan başvurulara ilişkin dilekçelere ilgili idareler tarafından cevap verilecektir. Taşra birimlerinin hukuki işlemlerinin yukarıda açıklanan nedenlerle yıldan yıla geometrik bir şekilde artış göstermesine rağmen illerde ve ilçelerde devlet adına dava takip etmekle yükümlü Hazine avukatlarının bu davalara müdahil olamamaları ve idari yaptırımlarda dahi işin bir genelge ile hukukçu istihdam etmeyen, kendini bir avukatla temsil ettirmesine fiilen imkân bulunmayan idarelere terk edilmesinin kamu yararından uzak bir uygulama olduğu ortadadır.

Öte yandan gerek idari uyuşmazlıklarda gerekse adli uyuşmazlıklarda gerekli kanun yollarına müracaat edilmemesi halinde memurlara tazmin sorumluluğu yüklenmiştir. 4353 sayılı Kanunun 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında “Bu mecburiyeti yerine getirmemek suretiyle hukuki veya maddi sebeplerle bozulması mümkün bir hükmün katileşmesine ve bir hakkın kaybolmasına sebep olan avukatlarla daire amirleri hakkında kanuni takibat yapılmakla beraber husule gelen zarar hükmün katileştiği tarihten itibaren on sene içerisinde kendilerine hükmen tazmin ettirilir.” denilmiştir. Avukatların meslekleri nedeniyle bu sorumluluğu bilmeleri ve ona göre davranmaları beklenebilir ancak hukuk eğitimi almamış avukatlık stajı yapmamış kamu görevlilerinin hukuk usulünü ve yargılama usulünü bilmediği için sorumlu tutulmaları da hakkaniyetle bağdaşmamaktadır.

Ayrıca gerek 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda, gerekse 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda dava dilekçesine cevap süresi 30 gün olarak belirlenmişken, kabahatler kanununda bu sürenin 15 gün olarak kısaltılması idarenin savunmada zafiyete düşmesine sebep olacak bir düzenlemedir. Zira; dava dilekçesi Valilik veya Kaymakamlıkça ilgili taşra birimine havale edilecek ilgili birim belki de alt birimlerinden dava dilekçesine cevaba esas bilgileri isteyecek sonra derlediği bu bilgilerin ışığında hazırlayacağı cevap dilekçesini ve işlem dosyasını Valinin veya Kaymakamın imzasından sonra başvuruyu inceleyecek mahkemeye sunacaktır.

Neler Yapılabilir:

Tüzel kişilikleri bulunmamasına rağmen valilikler ve kaymakamlıklar aleyhine dava açılabildiğine göre bu idarelerimizin kendilerini gereği gibi savunabilmeleri açısından gereken hukuki yardımın sağlanması gerekmektedir.

Bu çerçevede öncelikle mahalli mülki idareler aleyhine açılan bütün davaların idare adına takibinin muhakkak surette bir avukat tarafından yapılması sağlanmalıdır.

Buna yönelik olarak 4353 sayılı Kanunda değişiklik yapılarak hukuk müşavirliği teşkilatı bulunmayan yerlerde genel bütçeli dairelerin muhatap oldukları bütün hukuki uyuşmazlıklara hazine avukatlarının müdahil olmaları sağlanabileceği gibi mahalli mülki amirlikler bünyesinde hukuk büroları kurularak avukat istihdam edilebilir. Avukat istihdamının gerekli görülmediği yerlerde hizmet alımı yoluyla hukukçu ihtiyacı karşılanabilir.

Alınacak bu tedbirlerle valilik ve kaymakamlıkların taraf olduğu hukuki uyuşmazlıkların bit hukukçu tarafından takibi sağlanarak bu şekilde hem kamu görevlilerine mesleki eğitimleri ve görevleri haricinde işlerin yükletilmesine son verilmesi hem de idarenin yargı mercileri karşısında ehil eller tarafından gereği gibi temsil edilmesi sağlanabilecektir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Mahalli Mülki Amirliklerin İdari Ve Adli Yargı Mercilerinde Temsili" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Yaşar Güçlü'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
07-07-2009 - 23:03
(5407 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
13430
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 15 saat 23 dakika 29 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,48 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 21098, Kelime Sayısı : 2643, Boyut : 20,60 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1059
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04186106 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.