Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Hekimin Yükümlülükleri

Yazan : Tuğçe Oral [Yazarla İletişim]

Makale Özeti
Yükümlülük, kelime anlamı olarak, yapılması zorunlu olan işi veya bir işi yapma zorunluluğunu, kısaca yükümlü olma durumunu ifade eder. Hukuki olarak yükümlülük, hukuk kurallarının tanıdığı yetki karşılığında getirdiği sorumluluktur. Hekimlerin yükümlülükleri hekimlerin görevleri dolayısıyla ifa etmek zorunda oldukları eylemlerdir. Hekim ile hasta bir hukuki ilişkinin karşılıklı tarafları olduğu için, hekimlerin yükümlülükleri aslında kısaca “hastaların hakları” şeklinde nitelendirilebilir.

HEKİMİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

PLAN
Hekimin Yükümlülükleri
1. İnsan Yaşamını Koruma Yükümü
2. Hekimlik Meslek Kurallarına Uygun Davranma Yükümü
3. Hasta Haklarına Özen Gösterme Yükümü
4. Teşhis Koyma Yükümü
5. En Uygun Tedaviyi Seçme Yükümü
6. Malpraktisten Kaçınma Yükümü
7. Dikkat ve Özen Gösterme Yükümü
8. Hekimin Sır Saklama Yükümlülüğü
9. Hekimin İhbar Yükümü
10.Hekimin Dosya Tutma Yükümü

GİRİŞ
Yükümlülük, kelime anlamı olarak, yapılması zorunlu olan işi veya bir işi yapma zorunluluğunu, kısaca yükümlü olma durumunu ifade eder.
Hukuki olarak yükümlülük, hukuk kurallarının tanıdığı yetki karşılığında getirdiği sorumluluktur.
Hekimlerin yükümlülükleri hekimlerin görevleri dolayısıyla ifa etmek zorunda oldukları eylemlerdir.
Hekim ile hasta bir hukuki ilişkinin karşılıklı tarafları olduğu için, hekimlerin yükümlülükleri aslında kısaca “hastaların hakları” şeklinde nitelendirilebilir.
Bu yükümlülükleri şu ana başlıklar altında toplayabiliriz:
* İnsan yaşamını koruma yükümü
* Hekimlik meslek kurallarına uygun davranma yükümü
* Hasta Haklarına özen gösterme yükümü
* Teşhis koyma yükümü
* En uygun tedaviyi seçme yükümü
* Malpraktisten kaçınma yükümü
* Dikkat ve özen yükümü
* Aydınlatma yükümü
* Hastanın Rızasını(Onayını) Alma Yükümü
* Sır saklama yükümü
* İhbar yükümü
* Dosya Tutma Yükümü
* Bilgi ve deneyimini geliştirme yükümü
Bu yükümlülüklerden Aydınlatma ve Hastanın Rızasını Alma Yükümü bir başka makalede incelenmiştir.

HEKİMİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

1. İnsan Yaşamını Koruma Yükümü
Hekimlik mesleğinin ilk amacı, insan yaşamının devamını sağlamaktır.
Tedavi (hekimlik) sözleşmesinin konusu, diğer sözleşmelerden farklı olarak, tarafların dışında bir edim olmayıp, doğrudan taraflardan birinin yani hastanın bedensel bütünlüğü ve yaşamının devamını sağlamadır. Hekimin yerine getirmekle yükümlü olduğu ilk edim, sözleşmenin karşı tarafının yani hastanın yaşamını korumaktır.

2. Hekimlik Meslek Kurallarına Uygun Davranma Yükümü
Hekimlik mesleği, mesleğin özü itibariyle insan yaşamını ilgilendirdiği için, hekim, karşısındaki insana yani hastasına göre, herhangi bir değerle değişilemeyecek kadar büyük önem taşımaktadır. Buna rağmen hekimler, meslek etiği kurallarına uymalı ve hastasının yüklediği bu değeri istismar etmemelidir.

3. Hasta Haklarına Özen Gösterme Yükümü
Hasta Hakları, genel olarak insan haklarının, hasta olan kişilere özgülenmiş halidir. Hekim, az önce de belirttiğimiz gibi karşısında büyük önem taşıdığı hastasının, insan olduğu için sahip olduğu haklarına özen göstermelidir.

4. Teşhis Koyma Yükümü
Tıbbi müdahale, fiziksel ya da psikolojik nitelikteki hastalıkları, acıları, hastalık niteliğini taşımayan fiziksel (örneğin belli dereceye kadar şaşılık) ya da psikolojik bozuklukları, yine hastalık niteliğini taşımayan şikayetleri (örneğin, hamilelik esnasındaki şikayetleri) önlemek, teşhis etmek, iyileştirmek ya da bunların etkisini hafifletmek amacıyla doğruda ya da dolaylı olarak tedavi amacı güden insan vücuduna yapılan tüm müdahalelerdir.1
Hekim, tıbbi müdahalesini yerine getirirken ifa etmesi gereken ilk edim, teşhis koyma yani rahatsızlığı belirleme edimidir. Hekim, teşhisi koyarken, gerekli tüm tetkikleri özenle yapmalı ve bu sırada da tüm teknolojik gelişmelerden yararlanmalıdır.
Bu hekimin teşhis koyma yükümlülüğünün 3 kısımdan oluştuğunu söyleyebiliriz:
* Anamnezi Tam ve Doğru Alma Yükümü: Anamnez, doktorun hastaya teşhis koyma amacıyla ona sorduğu sorular sonucu elde ettiği “hasta öyküsü”dür. Hastanın mevcut ya da geçmiş hastalıkları hakkında, kendisinden ya da bir yakınından alınan bilgilerdir. Anamnezde olması gereken bilgiler şunlardır:
-Hastanın kimlik bilgileri
-Hastanın rahatsızlıkları
-Hastanın önceden geçirdiği belli rahatsızlıklar
-Hastanın kronik bir rahatsızlığının olup olmadığı
-Hastanın ailesinde belli rahatsızlıkların olup olmadığı
-Hastanın sosyoekonomik durumu
-Hastanın alışkanlıkları
Anamnez, hekimin teşhis koyması sırasında en önemli adımdır. Fiziki muayene ve yapılabilecek tetkikler büyük çoğunlukla anamneze göre belirlenir.
* Fiziki Muayene Yapma Yükümü: Fiziki muayene, doktorun elle veya basit bazı araçlarla teşhis koymaya çalışmasıdır. Fiziki muayene dört kısımdan oluşur. Bu kısımlar:
-İnspeksiyon: İnspeksiyon, fiziki muayenenin ilk aşaması olup, kısaca gözle muayene olarak tanımlanabilir. Hekim hastanın cilt rengine, venöz dolgunluk olup olmadığına, kolleteraller olup olmadığına; ciltte kabarıklık, şişlik,ameliyat izi,darp izi vs. olup olmadığına; skleralarının(göz akı) rengine*;göz kapakları ve mukozalarının rengine ve birçok başka etkene bakılır.2
-Palpasyon: Hastanın söz konusu bölgesinin elle dokunarak muayene edilmesidir. Amaç bölgede herhangi anormal bir şişlik olup olmadığını tespit etmektir. Bu yüzden palpasyon mutlaka bilateral (simetrik) bir şekilde yapılmalıdır. Palpasyonda atlanmaması gereken şayet muayene bölgesinde varsa lenf nodlarının büyüklüklerinin normal olup olmadığının kontrol edilmesidir. Ayrıca palpasyonda hastanın kalp atışları veya solunum titreşimi de araştırılabilir. Bunlar da olup olmamaları, şiddetleri veya karakterleri belirlenerek hekime bazı bilgiler verir. Palpasyon yüzeysel palpasyon ve derin palpasyon olmak üzere ikiye ayrılır. Önce uygulanması gereken yüzeysel palpasyondur. Palpasyonda ellerin soğuk olmaması önemlidir. Örneğin bir batın muayenesinde eller soğuk olursa istemsiz olarak ellediğimiz bölgedeki kaslar kasılır ve yanlış bulguya sebep olur.3
-Perküsyon: Perküsyon özellikle batında(karın) ve toraksta(göğüs) kullanılır. Sol elin orta parmağı hastanın muayene edilecek bölgesine koyulur,sesin şiddetinin azalmasını engellemek için diğer parmaklar cilde değmeyecek şekilde tutulur. Sağ elin başparmağı sol elin orta parmak ucuna vurulur. Vurma hareketi bilekten sağlanır,vurucu parmak oynatılmaz. Perküsyonda amaç iç organların normalde boş ya da dolu olan kısımlarını test etmektir. İçi boş olan organlar ya da vücut kompartımanları timpanik ses(tiz) verirken, dolu organlar ya da içi dolu olan vücut kompartımanları mat(bas) ses verir. Normalde boş olması gereken bölgeden dolu ses alıyorsak bu bir patoloji olduğunu gösterir.4
-Oskultasyon: Hastanın sözkonusu bölgesinin steteskop aracılığıyla dinlenmesidir. Bu yöntem genelde göğüs hastalıkları ve batın hastalıklarını araştırmada kullanılır. Organlardaki normal ve anormal sesler dinlenir. Oskültasyon batın muayenesinde inspeksiyondan hemen sonra yapılır. Çünkü elle baskı yapıldığında batındaki iç organların normal kasılma ritmleri değişir ve yanlış bulguya sebep olur.5
* Gerekli tetkiklere başvurma: Hekim iyi bir tedavi uygulayabilmek için teşhisini doğru koyması gerekir. Teşhisin doğru koyulabilmesini sağlayan en önemli adım tetkiklere başvurmadır. Hekim gerek duyduğunda teşhisini kesinleştirmek için kan ve idrar tahlili, bilgisayarlı tomografi, ultrasonografi, veya MR gibi tetkiklere başvurmalıdır.

5. En Uygun Tedaviyi Seçme Yükümü
Hekim, Hipokrat yemini dolayısıyla münhasıran hastanın iyiliğini düşünmek zorundadır.6 Aldığı anamnez, yaptığı fiziki muayene ve yaptırdığı tetkikler sonucu mesleki bilgi ve tecrübesiyle bir teşhis koyar. Ardından yine mesleki bilgi ve tecrübesiyle hastanın durumuna en uygun, teknolojik bakımdan en ileri ve en az acı çektirecek tedaviyi belirler.7 Bu tedavi yöntemini belirlerken, hastanın rızasına başvurmak zorunda olsa da, bu noktada hekimin iki hakkı bulunmaktadır:
* Hekimin tedaviyi seçme hakkı: Hekim, hastasını bilgilendirdikten sonra, yapacağı tedaviyi kendisi seçer ve tedaviyi kendi yöntemlerine göre yürütür. Burada tek şart, hekimin hastasını bilgilendirmesidir. Ayrıca hukukumuzda tedavi sözleşmesinin bir kural olarak vekalet sözleşmesi sayıldığını belirtmiştik. Hizmet sözleşmesinden farklı olarak, vekalet sözleşmesinde, müvekkilin vekile, -bunu hasta doktor ilişkisine uyarlarsak, hastanın doktora- buyruk verme hakkı yoktur.
* Hekimin tedaviyi reddetme hakkı: Hekimin tedaviyi reddetme hakkı konusunda Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinde iki hüküm bulunmaktadır.
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin 18. maddesine göre,
“Tabip ve diş tabibi, acil yardım, resmi veya insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere, mesleki veya şahsi sebeplerle hastaya bakmayı reddedebilir.”
Aynı Nizamnamenin 19. Maddesine göre ise,
“Tabip ve diş tabibi, mesleki veya şahsi sebeplerle, tedaviyi bitirmeden hastasını bırakabilir. Ancak bu gibi hallerde, diğer bir meslektaşın tedavi veya müdahalesine imkân verecek zamanı evvelden hesaplayarak hastayı vaktinde haberdar etmesi şarttır. Hastanın bırakılması halinde hayatın tehlikeye düşmesi veya sıhhatinin zarara uğraması muhtemel ise, diğer bir meslektaş temin edilmedikçe, hastayı terk edemez.
Hastayı bu suretle terk eden tabip veya diş tabibi, lüzum gördüğü veya hasta tarafından talep edildiği takdirde, tedavi zamanına ait müşahede notlarını verir”.
Bu hükümlere göre, hekim, kural olarak hastasına bakmayı reddedebilir. Ancak 18. maddede geçen “resmi vazife” hükmü dolayısıyla, bu kural, serbest çalışan hekimler bakımından acil haller ile insani vazifenin ifası halleri hariç olmak üzere mutlak olarak geçerliyken, kamu görevlisi hekimler bakımından aynı şeyi bu kadar net bir biçimde söylemek mümkün değildir.8 Konuyu maddeler halinde sıralarsak:
- Acil yardım, insani vazifenin ifası hallerinde hastayı ret hakkı bulunmamaktadır. Bu konuda serbest çalışan veya kamu görevlisi olan hekimler arasında bir fark bulunmamaktadır, iki grup da acil yardım ve insani vazifenin ifası hallerinde müdahale etmek zorundadır.
-Serbest çalışan hekimler, yukarıda belirttiğimiz istisnai haller dışında, asgari ölçüde gerekli miktarda önceden haber vermek ve hastaya bakmayı reddetmesi halinde hastanın hayatı veya sağlık durumunun zarara uğramayacak olması durumunda yeni bir meslektaşını temin etmek şartıyla mesleki veya şahsi sebeplerle hastasına bakmayı reddedebilir.
-Hekimin hastasına bakmayı reddetmesi konusundaki asıl tartışma konusu olan kamu görevlisi hekimler üzerinde, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin 18. maddesinde geçen “resmi vazife” hükmü dolayısıyla, ilk anda hastasını tedavi etmeyi reddedemeyeceği kanısına varsak da, genel olarak insan hakları düşünüldüğünde, söz konusu kişi kamu görevlisi olsa da bu kişiye istemediği bir eylemi yaptırmak mümkün değildir. Dolayısıyla kamu görevlisi hekim, hastasını aynı gün, aynı hastaneden, aynı poliklinikten bir başka meslektaşına yönlendirdiği ve hastanın tedavisini sağladığı takdirde, hastasına bakmayı reddetme hakkına sahiptir.

6. Malpraktisten Kaçınma Yükümü
Malpraktis, doktorun tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan “zarardır”.
Hekim tedavisi sırasında, teşhis koyduğu rahatsızlık için tıptaki standart uygulamayı yapmak zorundadır. Bu konuda hekimin kendini sürekli geliştirmesi yükümlülüğü karşımıza çıkmaktadır. Eğer hekim, tıptaki gelişmeleri izlememişse, bilgilerini geliştirmemişse ve eski tedavi yöntemlerinden öteye geçememişse öncelikle meslek sorumluluğu söz konusu olacak ve bunun yanı sıra ihmali nedeniyle de sorumlu olacaktır. 9

7. Dikkat ve Özen Gösterme Yükümü
Hasta ile hekimin arasındaki ilişki, bir çok yazar tarafından vekâlet sözleşmesi olarak nitelendirilir. Bu durumda hekimin göstermek zorunda olduğu özenin ölçüsünün sınırları öncelikle Borçlar Kanununun 390. maddesiyle çizilmiştir:
“Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir.
Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir.
Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur.”
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesinin 2. maddesi bu konuya yer vermektedir:
“Tabip ve diş tabibinin başta gelen vazifesi, insan sağlığına, hayatına ve şahsiyetine ihtimam ve hürmet göstermektir.
*****Tabip ve diş tabibi; hastanın cinsiyeti, ırkı, milliyeti, dini ve mezhebi, ahlâki düşünceleri, karakter ve şahsiyeti, içtimai seviyesi, mevkii ve siyasi kanaati ne olursa olsun, muayene ve tedavi hususunda âzami dikkat ve ihtimamı göstermekle mükelleftir.”
Ayrıca yine Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 14. maddesinde bu konuyla ilgili olarak,
“Tabip ve diş tabibi, hastanın vaziyetinin icap ettirdiği sıhhi ihtimamı gösterir. Hastanın hayatını kurtarmak ve sıhhatini korumak mümkün olmadığı takdirde dahi, ıstırabını azaltmaya veya dindirmeye çalışmakla mükelleftir.”
hükmü yer almaktadır.
Hekimden beklenen, tanı ve tedavide ülkenin sağlık ve çalışma koşullarına göre normal tedbir ve dikkati göstermesidir. Beklenen özenin derecesi, her somut olayda aynı düzeyde olmaz. Risk ve tehlike arttıkça özenin derecesi de yükseltilmelidir10
Hekimin göstereceği özenin gereklerinden biri, hekimin, kendi uzmanlık alanına ilişkin gelişmeleri, yeni tedavi yöntemlerini izlemesi, sürekli yeni bilgiler edinmesi; bunların denenmiş ve doğruluğu kanıtlanmış olanlarını* uygulaması ve artık yanlışlığı saptanmış eski tedavi yöntemlerinden kaçınmasıdır. Hekim, yeni tedavi yöntemlerini izlemediğini ve bilmediğini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz; aksine yükümlülüklerinden birini ihlal etmiş olur ve meslekî ve tazmin sorumluluğu ortaya çıkar. Hekim özellikle hastalığı teşhis aşamasında kullanılan, teknolojiye dayanan ve teknolojinin gelişmesiyle gelişme gösteren görüntüleme aygıtlarını ve benzeri tıbbi araçları takip etmeli, laboratuarlardan yararlanmalı, tahlil sonuçlarını ve görüntüleme aygıtlarından gelen sonuçları,* iyi değerlendirmelidir.
Hekimin göstereceği özen yükümlülüğünün gereklerinden bir diğeri, tedavi öncesi hastanın bedensel yapısını incelemesidir. Ancak bunun sonucunda doktor başlayacağı tedavinin yan etkilerini öngörebilir ve bu yan etkilerin gerçekleşmemesi için çeşitli önlemler alabilir.
Hekim ayrıca, ani ve beklenmedik gelişmelere karşı hastalığın ve tedavinin seyrini sürekli izlemeli ve kayıtlarını tutmalıdır. Bunun yanında hekim, gözlemleri çerçevesinde hastayı bilgilendirmelidir.
Hekim şüphesiz ameliyatlarda yüksek özen göstermek zorundadır. Her ameliyatın küçük ya da büyük yaşamsal tehlikesi olmakla beraber, her ameliyat, birçok tehlikeyi beraberinde getirir. Doktorun en ufak bir hatasını hastanın canıyla ödeyebileceğini göz önüne alırsak, doktor, ameliyata hazırlık aşamasından ameliyat sonrası hastanın ayılma anına kadar her evreyi denetim ve gözetim altında tutmak zorundadır. Hekim, ameliyat öncesinde ameliyat odası ve ameliyatta kullanılacak aletlerin yeterince temiz, mikroplardan arındırılmış olup olmadıklarını, elektronik aygıtların amaca uygun* ve çalışır durumda bulunup bulunmadıklarını denetlemelidir. Hekim ameliyat esnasında kendisine yardım edecek kişileri doğru seçmeli, onların bilgi ve becerilerini önceden araştırmalı, özellikle narkoz ve anestezi uzmanını seçmede aşırı titiz davranmalıdır. Hekim, doğabilecek sonuçları göz önüne alarak, ameliyata girerken kendi ruhsal dünyasını, psikolojik durumunu da kontrol etmelidir. Ameliyat sırasında son derece dikkatli olmalı, tüm kişisel sorunlarını dışarıda bırakmalı, gerginlikten ve sinirlilikten uzak olmalıdır.*
Bu konuda birçok Yargıtay kararı bulunmaktadır. Bunardan birkaçını örnek verecek olursak,
“Böbrek ameliyatı olan hastanın karnında 2 metre uzunluğunda gazlı tampon unutulmuş; hasta on yıl boyunca ağrı çektikten sonra, sebebi anlaşılıp ikinci ameliyatla gazlı tampon çıkarılmıştır.”11
“Burnundan rahat nefes alamayan davacıyı ameliyat eden doktor, ameliyat sırasında kırılan iğne ucunu bulamadığı ve *çıkartamadığı için, onu orada öylece bırakmış, durumdan hastasını bilgilendirmemiş; davacı* uzun süre burnunda kırık iğne ucu* olduğunu bilmeden acı çekmiş, doktor alerjidendir geçer diyerek onu oyalamış; en sonunda başka bir doktora giden davacının röntgeni çekilerek durum anlaşılmış ve ikinci ameliyatla kırık iğne ucu çıkarılmıştır.”12
“Göğüste meme bölgesinde tümoral kitle ve batında fıtık yakınmalarıyla özel hastaneye gelen 61 yaşındaki kadın hastaya, aynı anda iki ameliyatın art arda yapılması kararı verilmiş; ilk olarak göğüsteki kitleyi alan ameliyat ekibinin işi bittikten sonra, hasta,* aynı masada fıtık ameliyatı yapacak ekibe teslim edilmiş; bu ikinci ameliyat sırasında* tansiyonu düşen ve kanama nedeniyle bilinci kaybolan hasta yoğun bakımda iken ölmüştür.* Yapılan incelemede ölümün inferior dalının kopması ve gelişen kanamadan ileri geldiği, bu damar arızasının ameliyat sırasında oluştuğu, zamanında fark edilip onarılmadığı için ölüme* yol açtığı saptanmış; ameliyat ekibi sorumlusu operatör kusurlu bulunmuştur.”13
“Over kisti tanısıyla batın ameliyatı olan hastanın, karnında 15 cm. çapında gazlı bez unutulmuş; hasta iki yıl acılar içinde kıvranmış, dolaştığı çeşitli hekimler ağrıların nedenini saptamada zorlanmışlar; en son bir operatör tarafından batını açıp bakma önerisi üzerine ağrıların nedeni anlaşılmış ve gazlı bez bulunduğu yerden çıkarılarak hasta sağlığına kavuşturulmuştur.”14
“Üst solunum yolları rahatsızlığı nedeniyle hastaneye başvuran hastaya, doktorun yazdığı pronopen adlı iğnenin görevli sağlık memuru tarafından kalçadan yapılmasının hemen ardından bacağı uyuşmaya başlamış; yapılan kontrol ve tedaviye rağmen iğne sırasında* siyatik sinirinin delinmesi nedeniyle hasta felç olmuş ve %28.2 oranında beden gücü kaybına uğramıştır.”15
“Trafik kazası sonucu hastaneye yaralı getirilen kişinin, görevli doktor ve hemşire tarafından yeterli kontrol ve muayene ile gelişen klinik bulgulara uygun müdahalede bulunmaması nedeniyle, yaralı ölmüş; doktor ve hemşire kusurlu bulunmuşlardır.” 16
Bu konuda başka Yargıtay kararları da bulunmaktadır.17

8. Hekimin Sır Saklama Yükümlülüğü
Hasta ile hekim arasındaki ilişki bir vekâlet akdi olup, güven unsuru bu ilişkide ön plandadır. Hekim, bu güven ilişkisi dolayısıyla hastanın kendisine vermiş olduğu bilgileri saklama yükümlülüğü altındadır. 18
Hekimin bu yükümü, başta Hipokrat Yeminine dayanmaktadır.19
Mevzuatımızda bu yükümlülüğü hekime Tıbbi Deontoloji Tüzüğünün 4. Maddesinin birinci fıkrası vermiştir:
“Tabip ve diş tabibi, meslek ve sanatının icrası vesilesiyle muttali olduğu sırları, kanuni mecburiyet olmadıkça, ifşa edemez.”
Ayrıca Hasta hakları Yönetmeliğinin 20. maddesi de bunu bir hasta hakkı olarak tanımlamakta ve şu şekilde ifade etmektedir:
“İlgili mevzuat hükümlerine ve hastalığın mahiyetine göre yetkili mercilerce alınacak tedbirlerin gerektirdiği haller dışında; hasta, sağlık durumu hakkında kendisine veya ailesine veya yakınlarına bilgi verilmemesini isteyebilir.”
Konu, hekimlik meslek etiği açısından değerlendirilmek istendiği takdirde, Türk Tabipler Birliği tarafından kabul edilen Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 9. maddesinde
“Hekim, hastasından mesleğini uygularken öğrendiği sırları açıklayamaz. Hastanın ölmesi ya da o hekimle ilişkisinin sona ermesi, hekimin bu yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz.
Hastanın onam vermesi ya da sırrın saklanmasının hasta ya da öteki insanların yaşamını tehlikeye sokması durumunda, hastanın kişilik haklarının zedelenmemesi koşuluyla, hekim bu sırrı saklamakla yükümlü değildir.
Yasal zorunluluk durumlarında hekimin rapor düzenlemesi de, meslek sırrının açıklanması anlamına gelmez.
Hekim, tanık ya da bilirkişi olarak mahkemeye çağrıldığında olayın meslek sırrı olduğunu ileri sürerek bu görevlerinden çekilebilir.”
hükmü yer almaktadır.
Yine hekimlik meslek etiği kuralları açısından konu ele alındığında Ruh Hekimliği (Psikiyatri) Meslek Etiği Kurallarının 6. maddesi önem taşımaktadır:
“Herhangi bir psikiyatrik muayene ve sağaltım altındaki kişiyle ilgili bütün bilgiler hasta-hekim ilkeleri çerçevesinde saklı tutulmalıdır.* Bu bilgi yalnızca hastanın ruh sağlığını korumak ve geliştirmek amacı ile ve hastanın oluru alınarak gerektiğinde ve hastanın yararı için gereken ölçüde aile ile paylaşılabilir ya da başka uzman hekimlerle danışma amacı ile kullanılabilir. Ruh hekimleri, kişisel haklar, tedavi hakkı, yanlış mesleki uygulamalar vb. durumlarla ilgili olarak hastasının yararı söz konusu olmadıkça, kendi siyasal, yönetsel, medyatik ya da maddi çıkarları, akademik, mesleki veya kişisel yararları doğrultusunda hastasıyla ilgili bilgileri açıklamamalıdır.
Hasta hekim ilişkisi içinde edinilmiş olan bilgiler gerekli görüldüğünde mahkemede tanıklıktan ya da bilirkişilikten çekilmek için bir gerekçe oluşturabilir.** Kişinin özel yaşamı, özel ilişkileri, savunma düzenekleri gibi psikolojik yapısıyla ilgili özel bilgiler istenildiğinde bunların mahkemede sunulması kişinin açık ve anlaşılır iznine bağlıdır.* Ruh hekimi kişi için yararlı olmadığını düşündüğünde, kişi izin vermiş de olsa, bu tür bilgileri açıklamak zorunda olmadığını bilmelidir.
Gizlilik kuralı ancak hastanın kendisine ya da çevresine ciddi bedensel, ruhsal ya da ekonomik zarar verme olasılığı varsa bozulabilir. Ruh hekimi gizlilik ilkesini bozmayı gerektirecek önemde bir durumla karşılaşmışsa, olabiliyorsa meslektaşları ile de danışarak, uygun göreceği yerlere ya da kişilere açıklama yapmak zorunda kalabilir. Bu durumlarda ruh hekimi bundan sonra atacağı adımla ilgili olarak koşullar elveriyorsa önce hastayı uyarmalıdır.
Ruh hekimi hastasının tanınmasına yol açacak ya da olası davranışlarının tahminine ilişkin herhangi bir bilgiyi başkalarına ya da herhangi bir kuruluşa veremez.* Kişi adı, kimlik bilgileri, yüz görünümü gibi kişiyi tanıtacak tüm özelliklerin gizlenmesi koşuluyla, bilimsel bir tartışmada, eğitim süresinde, denetim ve konsültasyon amacı ile hekimler arasında hastalıkla ilgili bilgilerin aktarılması bu kuralın dışındadır.
Yasal zorunluluk durumlarında hekimin rapor düzenlemesi meslek sırrının açıklanması anlamına gelmez”.
Bu konu, ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun özel hayatın gizliliğini ihlal başlıklı 134. maddesinin kapsamına sokulabilir.20 Zira, hekimin elinde hastanın özel hayatına ilişkin bir çok bilgi ve belge bulunmaktadır.

9. Hekimin İhbar Yükümü
Hekim, öncelikle toplumun sağlığını düşünmek zorunda olduğundan, her ne kadar sır saklamak zorunda olsa da belli durumlarda da ihbar yükümü bulunmaktadır. Hekimin ihbar yükümü, sır saklama yükümüyle çeliştiğinden, ne zaman ihbar yükümünün devreye gireceği önem taşımaktadır.
Bu konuyu hekimin cezai sorumluluğu konusunda daha detaylı şekilde ele alacağız.

10. Hekimin Dosya Tutma Yükümü
Hasta ile hekim arasındaki ilişki kural olarak bir vekalet akdi olduğundan, vekalet akdinin hükümlerine göre bu ilişki değerlendirilmelidir. Borçlar Kanununun 392. maddesine göre, vekil müvekkiline yani hekim hastasına hesap vermek zorundadır:
“Vekil, müvekkilin talebi üzerine yapmış olduğu işin hesabını vermeğe ve bu cihetten dolayı her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye mecburdur.
Vekil zimmetinde kalan paranın faizini de vermeğe mecburdur.”
Ayrıca hekime bir kusur iddiası durumunda söz konusu iddianın gerçek olduğunu ispat etmek hastanın görevi değil; iddianın gerçek olmadığını ispat etmek, hekimin görevidir.
Bu nedenlerledir ki, hekim hastanın bilgilerini içeren bir dosya tutmalıdır.
Bu dosyada, hekimin ispatını kolaylaştırması açısından hastanın tüm bilgileri bulunmalıdır. Bunları kısaca
- Hastanın kimlik bilgileri
- Hastanın hastaneye geldiği andaki şikayetleri,
- Olayla ilgili kısa bir hikaye,
- Semptom ve fiziki muayene bulguları,
- Tanıya yönelik tetkik ve konsültasyon sonuçları,
- Ameliyat öncesi hastaya konulan muhtemel veya kesin teşhis,
- Planlanan ameliyatın amaç, teknik ve süresini, ameliyatta belirlenen bulguları, uygulanan anestezi türü,
- Hastanın ameliyat sonrası yaşamsal fonksiyonlarına ilişkin muayene bulguları,
- Hastaneden iyileşme veya ölüm nedeniyle ayrılıncaya kadar geçen sürede yapılan periyodik muayene bulguları, klinik seyri, istenen tetkik ve konsültasyon sonuçları,
- Ölüm meydana gelmiş ise ölüm zamanını ve sebebine ilişkin ayrıntılı bilgi
şeklinde sıralayabiliriz.21

1 ŞENOCAK, Zarife, “Küçüğün Tıbbi Müdahaleye Rızası”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara, 2001 Cilt: 50, Sayı: 4, , s. 66; VOLL, Doris, Die Einwilligung im Arztrecht, Frankfurt am Main, 1996, s. 12; FRÖHLİCH, Uwe, Forschung wider Willen?, Mannheim 1998, s.9
2 http://tr.wikipedia.org/wiki/Fizik_muayene
3 ibid.
4 ibid.
5 ibid.
6 DETTWEILER, Ulrich, “Ehtik in der Verantwortung”, www.psimon.net/Ethik_in_der_Verantwortung.pdf, s. 5
7 BÜYÜKSAĞİŞ, Erdem: “Yaşama Şansının Yitirilmesi Sonucu Uğranılan Kayıplar Açısından Hekimin Tazminat Sorumluluğunun Kapsamı- Uygun İlliyet Bağı Teorisine Değişik Bir Yaklaşım”, Ankara Hukuk Fakültesi Dergisi, 2005, Cilt: 54, Sayı: 4, s. 120
8 HAKERİ, Hakan, “Hekim Hastasına Bakmayı Reddedebilir mi?”, www.medimagazin.com.tr/mm-hekim-hastasina-bakmayi-reddebilir-mi-ky-51559.html - 60k -
9 ÇELİK, Ahmet, Hastanelerin ve Hekimlerin Sorumluluğu, www.turabitural.av.tr/html/hekim_dosyalar/hekim.htm, s. 17
10 AYKAÇ, Mustafa, Adli Tıp, İstanbul, 2003, s. 55-60; SAFRAN, Nurhas, Hemşirelik ve Ebelikte Malpraktis, İ.Ü. Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimler Doktora Tezi, İstanbul, 2005; s. 198-200.; SAYET, Füsun, Sağlıkla İlgili Uluslararası Belgeler, TİSAMAT, Ankara, 1998; s. 27
11 Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 1983/7237 K. 1983/1783 sayılı ve T. 14.03.1983 tarihli kararından alınmıştır.
12 Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2000/8590 K. 2000/9569 sayılı ve T. 06.11.2000 tarihli kararından alınmıştır.
13 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, E.2004/13-291 K.2004/370 sayılı ve T. 23.06.2004 tarihli kararından alınmıştır.
14 Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2002/11317 K. 2002/12909 sayılı ve T. 28.11.2002 tarihli kararından alınmıştır.
15 Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, E. 2006/5518 K. 2006/11185 Sayılı Ve T. 06.07.2006 tarihli kararından alınmıştır.
16 Yargıtay 4. Ceza Dairesi E. 2003/1064 K. 2004/2055 sayılı ve T. 11.02.2004 tarihli kararından alınmıştır.
17 Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 1999/6175 K. 1999/8022 sayılı ve 09.11.1999 tarihli kararı; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 2003/1529 K.2003/11279 sayılı ve T. 07.10.2003 tarihli kararı; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2002/7925 K. 2002/10687 sayılı ve T. 15.10.2002 tarihli kararı; Yargıtay 21. Hukuk Dairesi E. 1997/6482 K. 1997/7327 sayılı ve 11.11.1997 tarihli kararı; Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2002/5311 K. 2002/6401 sayılı ve T. 17.09.2002 tarihli kararı; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E.2002/13959* K.2003/2380 sayılı ve T. 06.03.2003 tarihli kararı. Bu konudaki Yargıtay kararı örnekleri çoğaltılabilir.
18 DERYAL, Yahya, “Hekimin ‘Sır Saklama’ ve ‘İhbar’ Yükümlülükleri”, http://hukukdoktoru.ofisi.com, s. 1
19 http://tr.wikipedia.org/wiki/Hipokrat_Yemini
20 Türk Ceza Kanununun 134. maddesi:
“Özel hayatın gizliliğini ihlâl
MADDE 134. - (1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlâl eden kimse, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlâl edilmesi hâlinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(2) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri ifşa eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiilin basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, ceza yarı oranında artırılır”.
21 REİSOĞLU Safa, “Hekimlerin Hukuki Sorumluluğu”, Türk Hukukunda Hekimin Hukuki ve Cezai Sorumluluğu, Sorumluluk Hakkındaki Yeni Gelişmeler 5. Sempozyumu, 12-13 Mart 1982, Ankara, İstanbul, 1983; s. 45-50; SAFRAN, age, s. 198-200
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Hekimin Yükümlülükleri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Tuğçe Oral'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
27-06-2009 - 13:51
(5417 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 16 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 16 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
14453
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 6 saat 25 dakika 32 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,67 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 27634, Kelime Sayısı : 3604, Boyut : 26,99 Kb.
* 4 kez yazdırıldı.
* 6 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1048
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05248094 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.