Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Hekimle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki

Yazan : Tuğçe Oral [Yazarla İletişim]

Makale Özeti
Hasta ile hekim arasındaki hukuki ilişki öncelikle bir sözleşme ilişkisidir. Hasta hekime başvurduğunda ve hekimden de tedavi kabulüne ilişkin onay geldiğinde doktorla hasta arasında sözleşme kurulmuş olur. Bu sözleşme ilişkisi, hekimin ve aynı şekilde hastanın taleplerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin temelini oluşturacaktır. Sözleşmenin konusunu, hekimin hastasına bakması ve tedavi etmesi oluşturmaktadır. Bu nedenle hekim, hastası karşısında özenli, sürekli ve durumu hakkında bilgi vererek tedavi etme yükümlülüğü altına girmektedir. Tedavi(hekimlik) sözleşmesinin hukuksal bir sınıfa sokulması konusunda birçok farklı görüş vardır. Sözleşmenin türünün belirlenmesi konusunda somut olay büyük önem taşımaktadır. Anahtar kelimeler: Tıp Hukuku, tedavi sözleşmesi, hekimlik sözleşmesi, hasta hekim arasındaki ilişki

HEKİMLE HASTA ARASINDAKİ HUKUKİ İLİŞKİ

PLAN

GİRİŞ
1. Hekimlik Sözleşmesinin Sui Generis Bir Sözleşme Olduğu Görüşü
2. Hekimlik Sözleşmesinin Bir Hizmet Sözleşmesi Olduğu Görüşü
3. Hekimlik Sözleşmesinin Bir Vekalet Sözleşmesi Olduğu Görüşü
4. İstisna Sayılan Tedavi Sözleşmeleri
5. Hekimin Vekaletsiz İşgörmesi
6. Hekimin Haksız Fiilinin Olması


GİRİŞ
Hasta ile hekim arasındaki hukuki ilişki öncelikle bir sözleşme ilişkisidir.
Hasta hekime başvurduğunda ve hekimden de tedavi kabulüne ilişkin onay geldiğinde doktorla hasta arasında sözleşme kurulmuş olur. Bu sözleşme ilişkisi, hekimin ve aynı şekilde hastanın taleplerinin, haklarının ve yükümlülüklerinin temelini oluşturacaktır.1 Sözleşmenin konusunu, hekimin hastasına bakması ve tedavi etmesi oluşturmaktadır. Bu nedenle hekim, hastası karşısında özenli, sürekli ve durumu hakkında bilgi vererek tedavi etme yükümlülüğü altına girmektedir.2
Tedavi(hekimlik) sözleşmesinin hukuksal bir sınıfa sokulması konusunda birçok farklı görüş vardır. Sözleşmenin türünün belirlenmesi konusunda somut olay büyük önem taşımaktadır. Hekimle hasta arasındaki hukuki ilişkin niteliği konusundaki görüşleri kısaca açıklayacak olursak, şu alt başlıklar altında toplayabiliriz:

1. Hekimlik Sözleşmesinin Sui Generis Bir Sözleşme Olduğu Görüşü
Bazı yazarlara göre, tedavi sözleşmesi, kendine özgü(sui generis) bir sözleşmedir ve bu sözleşme türü, Borçlar Kanunu’ndaki diğer sözleşmelerden biriyle açıklanabilmesi mümkün ve doğru değildir. Çünkü Tedavi Sözleşmesi de tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme olmasına rağmen, hekimin borcu, hastanın borcunun aksine, “mal” varlığı ile ölçülememekte ve hekimin her hangi bir hatası sonucunda sözleşmenin karşı tarafı bu hatayı bazen hayatıyla olmak üzere “can” varlığıyla ödemektedir.

2. Hekimlik Sözleşmesinin Bir Hizmet Sözleşmesi Olduğu Görüşü
Bazı yazarlara göre ise, tedavi sözleşmesi, bir hizmet sözleşmesidir. Bu görüş, Alman Hukukunca esas alınmıştır.3 Aynı şekilde Avusturya Hukukunda da tedavi sözleşmesi hizmet sözleşmesi sayılmaktadır.4 Hizmet Sözleşmesi Yaklaşımına göre, hasta ile hekim arasındaki ilişkiye bir hizmetin ifa edilmesi nazarıyla bakılmakta ve taraflara bu anlamda hukuki yükümlülükler düşmektedir. Sözleşmede hekimin edim olarak üstlendiği konu, hastayı iyileştirme işidir. Eğer hekim, edimi gereği gibi yerine getiremezse sözleşme gereklerini yerine getirmemiş olur ve hekimin sorumluluğuna gidilir. Hastanın da hizmet sözleşmesi gereği edimi, hekimin tedavisi karşılığı ücreti hekime ifa etmektir. Hasta tedavi sürecinde hekimin yönlendirmelerine ve uygulamalarına uyma ve itiraz etmeme yükümlülüğü altındadır. Aksi takdirde hekim sorumlu olmayacaktır.5
Hizmet Sözleşmesi, Borçlar Kanununun 313 ve devamı maddelerinde ele alınmış olup tanımı şu şekilde yapılmıştır:
“Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.
*** Ücret, zaman itibariyle olmayıp yapılan işe göre verildiği takdirde dahi işçi muayyen veya gayri muayyen bir zaman için alınmış veya çalışmış oldukça, hizmet akdi yine mevcuttur; buna parça üzerine hizmet veya götürü hizmet denir.
*** Hizmet akdi hakkındaki hükümler, kıyasen çıraklık akdine tatbik olunur.”
Ancak tedavi sözleşmesi kanımızca hizmet sözleşmesi olarak adlandırılamayacaktır. Bunun iki sebebi vardır:
Birincisi hizmet sözleşmesinde taraflardan biri işçi, diğeri de işveren statüsündedir. Ancak hekimlik sözleşmesinde hasta işveren olmadığı gibi, hekim de işçi değildir. Zira hekim, tedavisini hastanın istek ve buyruklarına göre değil, kendi mesleki bilgi ve tecrübesine dayanarak yürütmektedir. Ayrıca, hasta- hekim ilişkisinde, hekim, kendi bilgi ve tecrübesine dayanarak hastanın hastanede yatış süresini belirlemek, hastanede yatış esnasında ya da daha sonra yapacağı veya yapamayacağı davranışları ve beslenme şeklini belirlemek, alacağı ilaçları belirlemek suretiyle buyruk veren konumundadır.
Bu konudaki diğer bir sebep şudur: hizmet sözleşmesinin unsurlarından birini süre teşkil eder. Hekim, her ne kadar bilgi ve tecrübelerine dayanarak tedavinin ne kadar sürebileceğini öngörebilse de, tedavinin hasta vücuduna bağlı olması dolayısıyla, tedavi sözleşmesinin süresi kesin değildir.

3. Hekimlik Sözleşmesinin Bir Vekâlet Sözleşmesi Olduğu Görüşü
Bu yaklaşıma göre, hasta ile hekim arasında bir vekâlet sözleşmesi vardır. Vekâlet sözleşmesi çerçevesinde hasta, hekimi vekil tayin edecek ve rızası doğrultusunda hekimi yönlendirecektir. Hekim ise, bu sözleşmeye dayanarak bilgi ve tecrübeleri vasıtasıyla hasta için en uygun gördüğü tedaviyi uygulayacaktır.
Vekâlet Sözleşmesi, Borçlar Kanunumuzun 386 ve devamı maddelerinde ele alınmıştır. Kanunda vekâlet sözleşmesi,
“Vekâlet, bir akittir ki onunla vekil, mukavele dairesinde kendisine tahmil olunan işin idaresini veya takabbül eylediği hizmetin ifasını iltizam eyler.
Diğer akitler hakkındaki kanuni hükümlere tabi olmayan işlerde dahi, vekalet hükümleri cari olur.
Mukavele veya teamül varsa vekil, ücrete müstahak olur.”
şeklinde tanımlanmıştır.
Tedavi Sözleşmesinin bir Vekâlet Sözleşmesi olması konusunda en büyük tartışma, vekilin normalde müvekkilini üçüncü kişilere karşı temsil etmesi gerekirken, söz konusu durumda hekimin müvekkili yani hastası için kendi adına hareket ediyor olmasıdır.
İsviçre Hukukunda aile hekimliği sözleşmesi dışında, hekimlik sözleşmesinin bir vekâlet sözleşmesi olduğu kabul edilir.6 Bu konuda İsviçre Federal Mahkemesi kararları mevcuttur.7 Türk Hukukunda da doktrinin büyük bir kısmı tarafından Tedavi Sözleşmesi, bir Vekâlet Sözleşmesi olarak kabul edilmektedir.8
Yargıtay da çeşitli kararlarında tedavi sözleşmesinin hizmet sözleşmesi sınıfına girdiğini kabul etmiştir. Yargıtay’ın bu kararlarına birkaç örnek verecek olursak:
“BK. 386/2.maddesi uyarınca diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tâbi olmayan işlerde vekâlet hükümleri uygulanır. Somut* olayda uyuşmazlık, Kurumun çalıştırdığı doktorların özen borcuna aykırı* davrandıkları iddiasına dayalı tazminat davasıdır. Vekil, vekâlet görevini yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değilse de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabadaki özen eksikliğinden dolayı sorumluluk altındadır. Eğer bu özen eksikliği nedeniyle müvekkil bir zarara uğramış ise, vekilin tazminat sorumluluğu gündeme gelir.”9
“Kurum hastanesi ile hasta arasındaki ilişki vekâlet sözleşmesidir.
Davacı, davalı Kuruma ait hastanede bel fıtığı ameliyatı olduğunu, ameliyattan iki gün sonra davalılardan hemşirenin vurduğu iğne sonrasında* başlayan ağrılarla birlikte sol ayağını hissetmemeye başladığını, yanlış tedavi nedeniyle ayağını kaybettiğini belirterek istekte bulunduğuna göre, taraflar arasındaki uyuşmazlığın salt 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Yasası’nın uygulanmasından* kaynaklanmadığı anlaşılmaktadır. Borçlar Yasası’nın 386/2. maddesi gereğince diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tabi olmayan işlerde vekâlet hükümleri de uygulanabilecektir. Tarafların hukuki durumları gözetilerek, uyuşmazlığın çözümünde* Borçlar Yasası’nın adam çalıştırma ilkeleri ve vekâlet sözleşmesi hükümlerinin uygulanabileceği sonucuna varılmalı, uyuşmazlığın idari yargı yerinde değil, adli yargı yerinde görülüp çözümlenmesi* gerektiği benimsenmelidir.”10*
*“Taraflar arasındaki ilişki vekâlet akdidir. Vekil, vekâlet görevine konu iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Vekil, işçi gibi özenli davranmak zorunda olup (BK.390/2), hafif kusurundan dahi sorumludur. (BK.321/1) O nedenle vekil konumunda olan ve davacıyı tedavi eden doktorun bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkânları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine getirmesi gerekir.”11
*“Özel hastane ve onun çalıştırdığı doktor ile hasta arasındaki ilişki vekâlet sözleşmesidir.
**BK.386/2 hükmü uyarınca, diğer iş görme sözleşmeleri hakkındaki yasal düzenlemelere tabi olmayan işlerde, vekâlet hükümleri geçerlidir. Somut olayda olduğu gibi, özel hastane (ve onun tarafından istihdam edilen doktorlar) ile hasta arasındaki uyuşmazlıkların vekâlet sözleşmesine ilişkin hukuksal düzenlemelere göre çözülmesi gerektiği konusunda, öğreti ve Yargıtay’ın* istikrar kazanmış uygulaması arasında paralellik bulunmaktadır.”12
*Yargıtay’ın tedavi sözleşmesini bir hizmet sözleşmesi olarak addeden kararlarını çoğaltabiliriz.13

4. İstisna Sözleşmesi Sayılan Tedavi Sözleşmeleri
Sözleşmenin belirlenmesi konusunda somut olayın büyük önem taşıdığını başta belirtmiştik.
Bazı durumlarda hekim ile hasta arasındaki ilişki, eser sözleşmesi olabilmektedir. Ancak bu durumlar, istisnaidir.
Borçlar Kanunu’nun 355. maddesinde istisna akdi düzenlenmiştir:
“İstisna, bir akittir ki onunla bir taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeği taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder.”
Eser sözleşmesi sayılan tedavi sözleşmelerinin başında estetik ameliyatları(kozmetik müdahaleler) gelir. Bu konuda Yargıtay’ın çeşitli kararları bulunmaktadır:
“Estetik ameliyatlarda, ameliyatı yapan doktor, estetik görünüm konusunda belli bir teminat vermişse, taraflar arasındaki bu sözleşme, eser sözleşmesidir.
Eser sözleşmesinde de, vekâlet sözleşmesinde olduğu gibi, yüklenici, işi sadakat ve özenle yapmakla borçlu olup, davalı doktor, mesleki bilgisinin tüm gereklerini yerine getirdiğini ispatla zorunludur.*
Davada dayanılan maddi olgu, burnun estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan biçim ve şekle uygun güzel bir görünüm kazandırılmasıdır. Bu olgudan hareket edildiğinde, böyle bir sözleşmede sonucun ortaya çıkması yönünden teminat verilerek borç altına girildiği, diğer bir anlatımla belli bir sonucun elde edilmesinin kararlaştırıldığı kuşku ve duraksamaya yer olmayacak bir şekilde açıktır. O nedenle, bu tip sözleşmenin eser sözleşmesi olarak kabul edilmesi durumun gereklerine ve tarafların iradesine uygun düşeceğinin kabul edilmesi gerekir. Gerçekte de bu sözleşmedeki yükümlülük, vekâlet sözleşmesinin konusunu oluşturan bir iş görme niteliğinde değildir. Çünkü, burada vekâlet akdindeki unsurların aksine, çalışma sonunda, istenilen belli bir sonucun mutlaka elde edilmesi amacı güdülmektedir.* Eser sözleşmesinde yüklenici eseri meydana getirmekle ve onu teslim etmekle yükümlüdür. Bundan başka, bu iki ana borçtan kaynaklanan ve bu borçların akde uygun surette ifasını sağlayan diğer bir takım yan borçların da B.K.’da açıkça yer aldığı ve işin mahiyetinden çıkarıldığı görülmektedir. Bunlardan biri de, işi sadakat ve özenle bizzat yapma borcudur. Sadakat borcu, iş görenin, iş sahibinin yararına olacak şeyleri yapmak ve ona zarar verecek her türlü hareketten kaçınmak borcu anlamını taşır. Eser sözleşmesindeki bu açıklanan yüklenicinin işin sadakat ve özenle yapma borcunu, davalının mesleğinin doktor olması ve işin özellikle tıbbi kurallara bağlı bulunması gözönünde tutularak toplanan delillerin değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.”14
Eser Sözleşmesi sayılan bir diğer tedavi sözleşmesi türü de diş hekiminin takma diş takamsı, protez ve diş dolgusu yapması edimlerini içeren sözleşmelerdir Bu konuda da Yargıtay’ın kararı mevcuttur:
“…takma diş, protez ve diş dolgusu eser sözleşmesi niteliğindedir. Eser sözleşmesinde, müteahhit (doktor) is sahibinin (hastanın) verdiği, taahhüt ettiği bir ücret karşılığında bir şey yapımının yüklenmesi söz konusu olur. Olayda davacıya (hastaya) yapılan protezin sözleşme şartlarına uygun bir eser olup olmadığı, davacının (hastanın) protezi fenni ve tıbbi yönden kullanıp kullanamayacağı ve nesafet (hakkaniyet) kurallarına göre, protezin kabule sayan görülüp görülmeyeceği Borçlar Yasasının 363. maddesine göre yeniden seçilecek uzman bilirkişi aracılığıyla tetkikat yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir...”15
Ayrıca Yargıtay’ın her iki durumu da içinde bulunduran bir kararı daha bulunmaktadır:
“Bir diş doktorunun, kanal tedavisi değil de, takma diş yapması (protez) işi ve bir cerrahın tedavi değil de güzellik amacıyla insan vücudu üzerindeki tıbbi müdahalesi işi, BK. 355 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunan istisna (eser) sözleşmesinin konusunu oluşturur.
Kural olarak “bir hasta ile onu tedavi eden doktor veya bir davayı üstlenen avukat ile müvekkili arasındaki ilişki. Vekâlet sözleşmesinin konusunu oluşturur. Doktor, hastasına tıbbi yardımda ve avukat da hukuki yardımda bulunmayı taahhüt ederler; ancak, hastayı iyileştirme ve davayı kazanma gibi bir sonucun taahhüdü, vekâlet sözleşmelerinde söz konusu olamaz. Hasta ölse veya dava kaybedilse dahi,* tıbbi yardımda bulunan doktor ile hukuki yardımda bulunan avukat, yaptıkları yardımın karşılığı olan ücrete hak kazanırlar ve kusurları dışında sorumlu olmazlar.*
Eser (istisna) sözleşmelerinde ise, sadece bir hizmette bulunmak değil, aynı zamanda “eser” denilen olumlu-olumsuz* bir sonucun taahhüdü söz konusudur. Sonuç gerçekleşmezse, meydana gelen zarardan yüklenici sorumlu olur. *
Somut olayda, eser sözleşmesi uyarınca davalı doktorun tedavi* niteliği olmayan tıbbi müdahalede bulunması ifa yönünden yeterli değildir. Yaptığı işin, hangi yöntemi kullanırsa kullansın ayıpsız (kusursuz) olarak ortaya çıkması da gerekir. Davacının kolundaki dövmeyi estetik amaçla silmek için müdahalede bulunan doktor, aynı zamanda, izi tamamen yok etmeyi de, eser sözleşmesinin niteliği itibariyle taahhüt etmiş sayılır. Oysa, dosya kapsamına ve fotoğraflara göre, davacının kolunda eski durumu aratırcasına, sağlıksız ve çirkin görünümlü yeni bir iz, cerrahi müdahalenin izi olarak ortaya çıkmıştır. Yapılan iş, BK. 360. maddesi gereğince, kabule zorlanamayacak derecede ayıplı bir iştir. Bu durumda, davacının hayat boyunca taşıyacağı bu çirkin iz nedeniyle duymuş olduğu üzüntünün karşılığı olarak manevi tazminat isteğinin kabulü gerekir.”16

5. Hekimin Vekaletsiz İşgörmesi
Somut olaydan kaynaklanan bir başka durum ise, tedavi sözleşmesinin vekâletsiz iş görme çerçevesine girmesidir.
Hekim, mesleği ve tıp etiği dolayısıyla her yerde, her durumda gerek duyulduğunda yardım etmek zorundadır. Aksi takdirde meslek ahlakına aykırı hareket etmiş olur. Ancak hekimin bu şekilde acil müdahalesinde, doğası gereği hastanın ona başvurması söz konusu değildir. Hasta tarafından “icap” yapılmamış olmasına rağmen, hekim müdahale etmişse, burada hekimin vekaletsiz işgörmesinden söz edilir.
Vekaletsiz işgörmeden bahsedilebilecek bir diğer durum hastanın veya yakınlarının rızasıyla başlayan bir tedavide acilen giderilmesi gereken, hastadan veya yakınlarından rıza almak ile geçirilecek sürenin hastayı yaşamsal tehlikeye sokacağı durumlardır. Hekim böyle bir durumla karşılaştığı takdirde, hastayı düşünerek, kendi inisiyatifini kullanır ve müdahale eder.

6. Hekimin Haksız Fiilinin Olması
Haksız Fiil kanundan doğan bir sorumluluktur ve haksız fiil sorumluluğundan bahsedilebilmesi için sözleşme ilişkisinin bulunmaması gerekir. Çünkü sözleşme ve sözleşmeye dayanan sorumluluk, kanun ve kanuna dayanan sorumluluğa göre daha özeldir ve hukukun genel ilkelerinden olan Lex specialis derogat lex generalis17 ilkesi gereği sözleşmeye dayanan sorumluluğun bulunduğu yerde, kanuna dayanan sorumluluk türlerinden biri yani haksız fiil sorumluluğu olamayacaktır.
Haksız fiil sorumluluğu, Borçlar Kanununun 41 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanununun 41. maddesi şöyledir:
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.”
Hekimin haksız fiilinin olması için gereken şartlar, haksız fiilin genel şartlarıdır:
* Hekimin bir fiilinin olması
* Bu fiilin haksız olması
* Zarar olması
* Hekimin ihmal ya da kusurunun bulunması
* Hekimin ihmal veya kusuruyla ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağının bulunması
Bu kavramlar, hekimin özel hukuk sorumluluğu adlı inceleme çerçevesinde daha detaylı şekilde incelenmiştir.

1 DEUTSCH, Erwin; SPICKHOFF, Andreas, Medizinrecht, 6. Auflage, Berlin, Heidelberg, 2008,s.55
2 BAYRAKTAR, Köksal, Hekimin tedavi Nedeniyle Cezai Sorumluluğu, İstanbul, 1972: s. 31
3 KATZENMEIER, Christian, Arzthafrung, Tübingen,2002, s. 99;WENZEL, Frank, Handbuch des Fachanwalts Medizinrecht, Köln, 2007, s. 232; HEIDELK, Stefanie, Gesundheitsverletzung und Gesundheitsschaden, Berlin, 2005, s. 22
4 WENZEL, age, 1443
5 SÜTLAŞ, Mustafa, Hasta ve Hasta Yakını Hakları, İstanbul, 2000, s. 52
6 İsviçre Hukukunda, “Aile Hekimliği Sözleşmesi”, bir tür “Hizmet Sözleşmesi” olarak kabul edilmektedir. WENZEL, age, s. 1493 ve devamı
7 BGE 117 Ib 197; BGE 116 II 519
8 ÖZCAN, Burcu G., ÖZEL, Çağlar, “Kişilik Hakları- Hasta Hakları Bağlamında Tıbbi Müdahale Sonucu Çıkan Hukuki İlişkide Aydınlatma Yükümlülüğü ve Aydınlatılmış Rızaya İlişkin Bazı Değerlendirmeler”, Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi, 2007, Sayı: 1, Cilt: 10, s. 63; ATICI SEVİNDİK, Ebru, Hekimlerin Mesleki Hatalarından Kaynaklanan Hukuksal ve Cezai Sorumlulukları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi Sağlık Bilimler Enstitüsü, Adana 2006, s. 6; OZANOĞLU, Hasan Seçkin, “Hekimlerin Hastalarını Aydınlatma Yükümlülüğü”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2003, Cilt: 52, Sayı:3, s. 55; BAŞPINAR, Veysel, “Organ Naklinde Hekimin Aydınlatma Yükümü (Die Aufkalaerungspflicht Des Arztes Für Die Patienten Bei der Organtransplantation)”, http://auhf.ankara.edu.tr/kitaplar/diger-eserler/veysel-baspinar, s. 3. Bu konuda doktrindeki örnekler çoğaltılabilir.
9 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2003/21-95 K. 2003/113 sayılı ve 26.02.2003 tarihli kararından alınmıştır
10 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 26.05.2005 tarihli ve E. 2005/5837 ve K.2005/5679 sayılı kararından alınmıştır
11 Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2002/7925 K. 2002/10687 sayılı ve T. 15.10.2002 tarihli kararından alınmıştır
12 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2002/13-1011 K.2002/1047 sayılı ve 11.12.2002 tarihli kararından alınmıştır.
13 Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2005/3645, K. 2005/11796 Sayılı T. 08.07.2005 Tarihli kararı; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2002/13959, K. 2003/2380 sayılı ve T. 06.03.2003 tarihli kararı, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 1994/8557, K. 1994/2138 sayılı ve 04.03.1994 tarihli kararı; Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 1991/8375, K. 1991/14336 sayılı ve T. 18.11.1991 tarihli kararı; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 1993/8557, K. 1994/2138 sayılı ve T. 4.3.1994 tarihli kararı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2001/4-595, K. 2001/643 sayılı ve T. 26.9.2001 tarihli kararı; Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E.2000/8590, K.2000/9569 sayılı ve 06.11.2000 tarihli kararı;. Bu konuda Yargıtay kararlarına verilecek örnekler çoğaltılabilir.
14 Yargıtay 13.Hukuk Dairesi E.1993/131 K. 1993/2741 sayılı ve 05.04.1993 tarihli kararından alınmıştır.
15 Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E. 1977/1167, K. 1977/2307 sayılı ve T.20.12.1977 tarihli kararından alınmıştır.
16 Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, E. 1999/4007, K.1999/3868 sayılı ve 03.11.1999 tarihli kararından alınmıştır.
17 Özel hüküm genel hükmü ilga eder.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Hekimle Hasta Arasındaki Hukuki İlişki" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Tuğçe Oral'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
27-06-2009 - 13:03
(5418 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 21 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 21 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
13334
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 6 saat 2 dakika 33 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,46 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 19569, Kelime Sayısı : 2628, Boyut : 19,11 Kb.
* 6 kez yazdırıldı.
* 6 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1046
Yorumlar : 1
Anılan makaleyi yayınlayarak katkıda bulunan değerli Yazarımıza müteşekkirim..(...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03392696 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.