Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Genel Kurmayın Devletteki Yeri

Yazan : M.Ertuğrul Perim [Yazarla İletişim]
Avukat

GENEL KURMAY BAŞKANLIĞI-BAŞKOMUTANLIK-MİLLİ SAVUNMA
BAKANLIĞI İLİŞKİLERİ VE DEVLET DÜZENİNDEKİ KONUMU

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL’ın son zamanlarında, Genelkurmay Başkanlığı’nın -27 MAYIS l960 tarihinden önce olduğu gibi- yeniden Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanması yolunda kuvvetli bir cereyan oluşmuştu. O günlerde, yalnız muvazzaf askerleri değil, ordu saflarından artık ayrılmış olan emekli askerleri de düşündüren, belki de tedirgin eden bu sorun,üzerinden hayli zaman geçmesine karşın, bugün bile çözümüne ulaşılmaması nedeniyle önem ifade eden yukarıda başlık olarak belirtmiş olduğumuz bu üç müessese arasındaki benzerlik, farklar ve bağdaştırma halini bir yazı halinde belirtmeyi gerekli görüyorum.

A-GENELKURMAY BAŞKANLIĞI’NIN TARİHİ OLUŞUMU:

İcadı Büyük Frederik ve Napolyon’a atfolunan ordularda kurmaylık teşkilatının kuruluşunun bizim tarihimiz yönünden B.E.Rs.X.Ş.’nın “İmha Muharebeleri”isimli yayınında; “Kosova Muharebesi 27 AĞUSTOS l389’da Evronos Bey de Hac’dan avdet ederek ordunun Erkanı Harbiye Reisliğini deruhte etmişti. 26 AĞUSTOS l526’daki Mohaç Muharebesi’nde, Osmanlı Ordusu’nda Başkumandan makamında bir Padişah ve Erkanı Harbiye Reisi makamında bir Sadrazam vardı” konuları işlenirken açıkça belirtilmiştir. Ancak, bu biçimdeki bir görevin yetenekli bir komutan tarafından savaş planı olarak hazırlanıp uygulamaya konulması yoluna gidilmekle beraber, bunun devamlı bir görev halinde yapılabilmesi için yetişkin bir sınıf olarak “Erkanı Harp” kurmay sınıfının oluşması, Harp okulu’nun ve bu okul’da Erkanı Harbiye sınıflarının açılması.. sonuçta, Kurmay Subayları’nın o zamanki ismiyle “Serasker Teşkilatı” içinde yer almasıyla mümkün olmuştur.
l’inci Meşrutiyet’ten kısa bir süre önce de “Seraskerlik Teşkilatı”, “Harbiye Nezareti” (bugünkü Milli Savunma Bakanlığı) adını almıştır. Sonuçta, bu Bakanlık içinde bir “ERKANI HARBİYE DAİRESİ” oluşmuştur.

B-HARBİYE NAZIRI (MİLLİ SAVUNMA BAKANI) İLE ERKANI HARBİYE
REİSİ (GENELKURMAY BAŞKANI)’NIN YETKİLERİ:

Harbiye Nazırı kabinede orduyu idari yönden temsil etmekte idi. Orduya ait idari tasarruflar bu Nazır tarafından yerine getirilir. Buna karşın bu Nezarete bağlı Ekranı Harbiye Dairesi’nin görevi, ordunun emir-komuta ve bununla ilgili olarak kıt’aların kuruluşu, tağvedilmesi kısaca ordunun sevk ve idaresi gibi işlerini düzenlemekti. Bunun yanı sıra, savaşta Başkumandan Vekili olarak görev yapmaktı. Harbiye Nazırı’nın emir ve komuta yetkisi olmadığı için Enver Paşa Harbiye Nazırı olunca, Erkanı Harbiye Reisliği’ni de üzerinde bulundurmuştur. Harbiye Nazırı olacak kişinin Paşa rütbesini ihraz etmesi gerekiyordu. Bu nedenle Enver Beye Harp Kıdemleri verilerek Paşa (Mirliva) rütbesi kazandırılmıştı.
Ayrıca, kabinede ikinci bir askeri nezaret olarak Bahriye Nezareti de vardı. Ancak, başında bulunan nazır, donanmanın idari işlevliğini yürütürdü.Donanma emir-komuta ilişkisi yönünden Harbiye Nezaretine bağlıydı.Bu nedenle başındaki nazırın Paşa olması gerekmezdi. Nitekim, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalayan Hüseyin Rauf Bey, bu Bakanlığın Nazırı iken albay rütbesinde idi.



C-KURTULUŞ SAVAŞINDA DURUM: -2-

23 Nisan l920’de TBMM’nin açılışıyla oluşan İCRA VEKİLLERİ HEYETİ’ndeki Erkanı Harbiye-i Umumiye Vekilliği ilgi çekicidir. Bunun Monarşik dönemdeki Harbiye Nezareti’nin, Milli Hükümet döneminde Milli Müdafaa ve Erkanı Harbiye vekilliklerine bölünmesi sonucu oluştuğu kuşkusuzdur. Ana görüş: Milli Müdafaa Vekaleti, Milleti topyekün bir savaşa hazırlarken;Erkanı Harbiye Vekaleti ordunun yönetimini yüklenecekti. Bu yüklenmenin önemi, bağımsızlık savaşı nedeniyle, Hükümette bir Bakanlık olarak yer almasını gerekli kılmıştır. Egemenliği doğrudan elinde tuttuğu felsefesi içinde bulunan bir Meclise, bu kritik anlarda sık sık hesap verecek olan bu en yüksek ordu makamının Mecliş dışında kalması düşünülemezdi.
Kurtuluş Savaşımızda bir deniz gücümüz olmadığı için Bahriye Vekilliği Milli Hükümette yoktu. Zaferden sonra l924 yılında kısa bir süre için kurulmuş, sonra da lağvedilmiştir.

Ç-ERKANI HARBİYE VEKALETİNİN LAĞVI VE l924 ANAYASAMIZDAN
İTİBAREN ANAYASALARIMIZDAKİ ŞEKLİ:
Genelkurmay’ın ayrı bir Bakanlık olarak kabinede bulunması, demokratik rejimin prensiplerini içerecek bir Anayasada yer almasının demokrat batı ülkelerindeki kabinelerde bir Askeri Bakanlığın artık bulunmamasının yanı sıra, Cumhuriyetin İlanı öncesi günlerde kabinanin kurulamaması nedeniyle orduyu temsil eden bir Genelkurmay Başkanı’nın böyle düşmüş kabinede bulunması sonucu ordunun başsız kalacağı endişesi karşısında 3 MART l924 tarihinde HİLAFETİN İLGASI, ŞERİYE-EVKAF VEKALETİ ile ERKANI HARBİYE VEKALETİ’nin lağvı söz konusu olmuş, Genelkurmay Başkanlığı’nın yeniden kurulmasına dair olan 429 Sayılı Kanun’un 9.Maddesi aşağıda belirtildiği şekilde yasalaşmıştı:
“Reisicumhur’a niyabeten ordunun hazarda emir komutasına memur en yüksek makamı askeri olmak üzere Erkanı Harbiye-i Umumiye Riyaseti tesis olunmuştur. Erkanı Harbiye-i Umumiye Reisi vazifesinde müstakildir.”
Madde ll; “Erkanı Harbiye-i Umumiye Reisi, vezaifine müteallik hususta her vekaletle muhabere eder.” Diyor.
Genelkurmay Başkanlığı’nın bu tarihten sonraki statüsü, Başkomutanlık müessesesine dair l924 Anayasası’ndan itibaren yürürlüğe girmiş olan Anayasalarda belirlerken değineceğiz. Bu suretle de her iki müessesenin ilgi derecesi ortaya konulmuş olacaktır.

D-BAŞKOMUTANLIK:
a-Tarihi Oluşumu:

Tarih boyunca askeri bir yapıya sahip oldukları görülen TÜRK Devletlerinde doğal olarak hükümdar, ordularının Başkomutanıdır. Genellikle sefere çıkan ordularının başında da bulunması bu yetkiyi doğrudan kullanmasını sağlıyordu. Osmanlı Türklerinde de durum böyleydi. 11.Selim’e gelinceye kadar hükümdarlar yapılan seferlere katılmışlardır. Sadrazam’ın başında Padişah bulunmaksızın sefere çıkması halinde kendisine Serdarı Ekrem ünvanı verilirdi.

b-İmparatorluğun son döneminde geçirdiği değişim:

Gerçekte, mutlak ve şartlı Monarşilerde bu yetki hükümdarın kişiliğinde toplanıyordu. 11.Abdülhamit döneminde geçen l877-78 Osmanlı-Rus Savaşında Tuna Boyu ve Şark Orduları ayrı Başkomutanlıklar halinde oluşturulmuşlarsa da Abdülhamit’in bunlara Yıldız Sarayı’ndan komuta ettiği de bir gerçekti. Nitekim, l897 Osmanlı-Yunan Savaşında da cepheye gitmediği halde kazanılan zafer sonucu Gazi ünvanını takınmıştır.

c-1’nci Dünya Savaşında Başkumandan Vekilliği:

Osmanlı Devleti 1.Dünya Savaşına girerken çeşitli politik nedenlerin yanı sıra gerek Sultan Mehmet Reşat’ın hasta, ihtiyar bir kişi oluşu ve askeri konulara ilgisizliği, gerekse Berlin’de ki Umumi Karargahla doğrudan ilişki kuracak bir komutanın Başkomutanlık görevini üstlenmesinin yararları göz önüne alınarak genç Harbiye Nazırı Enver Paşa bu görevi Başkumandan Vekili olarak yüklenmişti. Bu suretle daha önce Seraskerlerin, Harbiye Nazırlarının fiilen yürüttükleri bu görevi, 2’nci Meşrutiyet’te bir Harbiye Nazırı hukuki hale getiriyordu. Ancak savaşın sonlarına doğru hükümdar olan Vl.Mehmet (Vahdettin) bu yetkiyi ondan almıştır.

ç-Kurtuluş Savaşında Başkumandanlık:

Kurtuluş Savaşı başladığı zaman Anadolu davasına katılan Askeri Kuvvetlerin yönetimi, önce Heyeti Temsiliye Başkanı ve sonra TBMM Başkanı sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’da idi. Doğuda “Şark Cephesi” Komutanı Kazım Karabekir Paşa ve Batıda “Garb Cephesi” Komutanı Ali Fuat Paşa onu baş olarak –Erzurum, Sivas Kongrelerinden beri- kabul etmişlerdi. Ancak, bu halin hukuki bir dayanağı yoktu. Fiiliyatta bunu Erkanı Harbiye Vekaleti yürütüyordu. Nitekim, İsmet (İnönü) Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığı’ndan tamamen ayrılarak Batı Cephesi Komutanı olarak göreve devam etmesi üzerine, boşalan Genelkurmay Başkanlığı görevinin kendisine verilmesini ihsas eden Refet (Bele) Paşa’ya Mustafa Kemal Paşa’nın bu makamın teşkilatımıza göre Başkumandanlık Makamı olduğu yolundaki cevabı ilginçtir. 1
Nihalet, Sakarya Savaşı öncesi en kritik günlerde Başkomutan’ın somut şekilde ortaya çıkmasına gerek duyulmuştur. TBMM’nin aldığı tarihi bir kararla bu yetkisini üç ay müddetle Mustafa Kemal Paşa’ya vermiş, ancak bu yetkiyi her zaman geri alabileceğini de belirtmekten kaçınmamışktır. Bu yetki daha sonra altı ay ve nihayet süre belirtilmeksizin, birbirini izleyen kanunlarla uzatılmış, Cumhuriyetin ilanına kadar sürmüştür.

d-Pozitif Hukukta Başkomutanlık ve İçeriliği:

İmparatorluk döneminde başkomutanlığın Padişah’ta olacağı Monarşik sistemin bir sonucuydu. Ancak, Milli Hükümet döneminde, halk egemenliğinin başlaması nedeniyle bu yetkinin onun temsilcisine geçmesi gerekliydi. Nitekim, TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa’nın, l8 EYLÜL l921 günü Mecliste okunan Hükümet Proğramı’nın l6.Maddesi bu görüşü dile getirmektedir.
Madde l6-“Ordu, yalnız Büyük Millet Meclisi’nin ordusudur.Emir ve Kumanda Selahiyeti Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetinde olup Emir ve Kumandaya ait işler Erkanı Harbiye-i Umumiye Vekaleti tarafından görülür.
Buna rağmen bir reform niteliğindeki bu aşama, bunu izleyen 20 OCAK l921 tarih ve 85 numaralı Teşkilatı Esasiye Kanunu’na aksetmemiştir. Yalnız bu Kanun’un 7.Maddesinde: “….ve vatan müdafaası ilanı gibi Hukuku Esasiye Büyük Millet Meclisi’ne aittir.”denilmiştir ki, -o günün koşulları altında- dolaylı olarak bu yetkiye sahip olduğu belirtilmiş oluyordu.
Nitekim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne Başkumandanlık tevcihine dair Kanunun (5 AĞUSTOS l337 (l921) tarih ve l44 numaralı Kanun) l.Maddesinde:”….şahsiyeti maneviyesi Başkumandanlığı haiz bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi kuyudatı atiye ile Başkumandanlık vazifei fiiliyesine kendi Reisi Mustafa Kemal Paşa’yı memur eylemiştir. “denilmek suretiyle, o zamana kadar açıklanmamış bulunan bu yetkisini özel bir kanunda açıklığa kavuşturmuş oluyordu.
Cumhuriyetin ilanından sonra yürürlüğe konulan 20.04.l340 (l924) tarih ve 49l Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun, l0 OCAK l945 tarihli Anayasası’nın, l952 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 40’ncı Maddelerinde yer alan “Başkamutanlık” hep aynı şekilde ifade edilerek onun, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yüce varlığından ayrılmayacağı ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunacağı saptanmıştır. 27 MAYIS l960 harekatı üzerine Milli Birlik Komitesi tarafından çıkartılan l924 Anayasası’nın bazı hükümlerini kaldıran ve değiştiren l2 HAZİRAN l960 tarihli Kanunun l7/5.Maddesi Devlet Başkanı’nın aynı zamanda Başkumandan olduğu belirtilmiştir. Bu olağanüstü durum bir yana bırakılacak olursa l96l ve l982 tarihli Anayasalarda bu müessese, büyük ölçüde aynı şekilde yasalaşmıştır. Ancak, yukarıda dağinilen proğram ve Anayasaların hiçbirinde Başkomutan’lığın bir tanımı veya görev ve yetkileri belirtilmiş değildir. Yalnız, l982 Anayasası’nda madde ll7/3’te; “Genelkurmay Başkanı Silahlı Kuvvetlerin Komutanı olup, savaşta Başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanlığı adına yerine getirir” demektedir. Buna karşın, l96l tarihli Anayasa’nın ll0’ncu Maddesinde Cumhurbaşkanı tarafından temsilen yerine getirilen bu görevin (savaşta kimin tarafından onu temsilen yerine getirileceği belirtilmemiş, yalnızca Genelkurmay Başkanı Silahlı Kuvvetlerin Komutanıdır denilmekle yetinilmiştir) bu Anayasa’nın öncesindeki l924 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun bu hususu düzenleyen 40’ncı Maddesi bunu büyük bir açıklıkla ortaya koyarak Cumhurbaşkanı tarafından yerine getirilen bu temsil görevinin, barışta Genelkurmay Başkanı’na, savaşta ise Bakanlar Kurulu’nun teklifi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından tayin edilecek bir kişiye yine temsilen verileceğini öngörmekte olup, bu yasalaşmış şekil, savaş gibi olağanüstü koşullarda bu yetkinin en yetenekli bir komutana verilmesini sağlaması bakımından çok daha yerinde olup, o Anayasa Hükmü, bugünkü Anayasamız’da da korunmuş olsaydı uygun olacağı görüşündeyiz. Bu arada, yanlış bir anlaşılma yahut da bilmemezlikten kaynaklanarak, hem de en yetkili kişilerce Cumhurbaşkanı, Başkomutan olarak televizyonlarda bile ifade edilmektedir.

E-GENELKURMAY BAŞKANLIĞI İLE BAŞKOMUTANLIK İLİŞKİSİ:

Bu iki müessese arasında, çok yakın bir ilişkinin bulunduğu kuşkusuzdur. Zira, her iki teşekkül birbirini desteklemek zorundadır. Birisi karar verecek, diğeri uygulayacaktır.
Nitekim, yukarıda değinildiği şekilde Enver Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’nı da kapsayan Harbiye Nezaretinin başına geçtikten sonra Başkumandan Vekili olmuştu. Milli Hükümet döneminde, Sakarya Savaşı’na kadar bu yetkiyi fiilen Genelkurmay Başkanlığı kullanmıştı.
l961 Anayasası’na dek, yürürlüğe konulan Anayasalar’da da her iki müessese aynı maddede yasalaşmış, aralarındaki ilgi belirgin tutulmuştu. Bu ilgiyi somutlaştırmak yönünden l96l Anayasası’ndan sonra çıkartılan Genelkurmay Başkanı’nın görev ve yetkilerine ait l97l tarihli Kanun’un l’nci Maddesinin 2’nci Fıkrası: “Genelkurmay Başkanı, barışta ve savaşta Silahlı Kuvvetlerin Komutanıdır. Buna karşın, Başkomutanlık ise, yukarıda da değinildiği gibi, bundan çok farklı bir müessesedir. Ancak, olağanüstü durumlurda ve özel bir yasa ile somut hale gelebilen, ama aslında Milli İradede ve onu kullanan TBMM yapısında saklı bir güçtür. Bu niteliği yönünden yalnız Kara, Deniz, Hava Kuvvetlerini yönetmez. Bu olağanüstü durumlarda, sırasında Yasama Gücünün sahip olduğu yetkiyi de kullanarak olağanüstü nitelikte Yasalar çıkarır. 2
Örneğin; Mustafa Kemal (ATATÜRK) Başkomutanlığı fiilen eline aldıktan sonra verdiği Ulusal Vergi Buyrukları (TEKALİFİ MİLLİYE EMRİ) ve İstiklal Mahkemeleri Teşkili Emirleri Kanun niteliğindedir.3
Ayrıca, Meclis’in yetkisine giren: Savaş ve Barış yapmak hükümetlere ait bir yetki olan: “Ateşkes” Antlaşması imzalamak olanağına da sahiptir.
Nitekim 30 AĞUSTOS l922 zaferinden sonra “Ateşkes Antlaşması” ile ilgili bir teklifin İstanbul’dan geldiğini, Ankara’daki Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey, cephede bulnan Mustafa Kemal Paşa’ya aksettirmiş, o da, bu konuda Yunanlılarca uyulması gerekli koşulları bir talimatla kendisine bildirmiştir. Keza, bunu izleyerek İzmir’de bulunan İtilaf Devletlerinin Konsolosları, Yunanlılar adına barış koşullarını saptamak için bir görüşme isteminde bulundukları zaman, Mustafa Kemal Paşa, bu ön barış görüşmesinin 9 EYLÜL günü (Nif) Kemalpaşa’da yapılacağı cevabını vermek suretiyle bu yetkiyi kullanmakta olduğunu açıkça ortaya koymuştur. 4
Bunun yanı sıra, savaş halinde, ölüm cezalarına dair hükümleri onaylamak yetkisi de (artık l982 Anayasası uyarınca) Başkomutan durumuna girmiş olan Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanı’na (Genelkurmay Başkanı) aittir. (Askeri Mahkemeler Kuruluş ve Yargılama Usulü Kanunu Md.248)

F-GENELKURMAY BAŞKANLIĞI İLE MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI
İLİŞKİSİ:

Yukarıda ayrıntılı biçimde, kritik dönemlerde Genelkurmay Başkanlığı’nın ne büyük ölçüde (sırasında bakanlık haline gelmesi) yetkili hale geldiğini göz önüne koymağa çalıştık. Bu hal yalnız bizde değil. Demokrasinin beşiği kabul edilen ülkelerde bile böyle kritik zamanlarda –hiç değilse şeklen- cereyan etmiştir. Nitekim, Ahmet Emin YALMAN’ın l949 yılında Vatan Gazetesinde yayınladığı “Çörçil anlatıyor” isimli çevirisinde (Sh.l27); “2’nci Cihan Harbinde Bahriye Nazırı M. Campinch’in askeri meselelerin müzakeresine Amiral Daslin mani oluyor ve benimle, Deniz l’nci Lordu tek adam sayılırdı” diyor.5 Keza l96l Anayasası’nın, Kurucu Meclis’te görüşülmesi sırasında Genelkurmayla ilgili madde üzerinde görüşünü dile getiren değerli asker (merhum Korg. Fahri BELEN): “…Amerika’da Cumhurbaşkanı Başkumandandır. Genelkurmay’ın doğrudan doğruya Cumhurreisine bağlanmasına doğru bir cereyan vardır” demiştir.6 Genelkurmay eski Başkanlarından Sayın E.Org. Doğan GÜREŞ’in de bir ara televizyonda ifade ettiği gibi: “…bizde Genelkurmay fiiliyatta Başkomutanlık görevini yerine getirir. A.B.Devletlerinde ise Pentagon’a bağlıdır. Zira, orada Karargah Subaylığı statüsündedir. Genelkurmayın M.S.Bakanlığı’na bağlanması siyasi otoritenin bileceği bir husustur. Onun bu tasarrufuna hürmetkarız, ancak bu bağlanma bizi üzer” demiştir.7
Türkiye, halen de geçirmekte olduğu terörist faaliyetler nedeniyle, Genelkurmay 27 MAYIS l960’tan önce olduğu gibi Milli Savunma Bakanlığı’nın bir dairesi durumunda olsaydı. Bu badirenin kolaylıkla atlatılamayacağı da bir gerçektir. 27 MAYIS’a gidişte, Genelkurmay’ın o günkü politize edilmiş halinin müessir olmadığını kimse iddia edemez. Asker-Politikacı (Genelkurmay Başkanlığı eski Genel Sekreteri ve Danışma Meclisi Üyesi) E.Kur.Alb.Ertuğrul ALATLI bukonuda şöyle demişti: “…Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ordusu, millet bütününü oluşturan, karşıt demokratik grupların ortak varlığıdır. Bunun için millidir. Emir ve komuta zincirine dokunmayın. Cumhuriyet Anayasaları Milli İradenin kalıcı ve sadık hizmetkarı olan Türk Ordusu’nun emir ve komuta zinciri ile Milli İradeyi ve Türk Milleti’nin birliğini temsil ettiği için en yüce demokratik sivil otorite olan, tarafsız Cumhurbaşkanı olan Başkomutana bağlayarak, ona Milli ve Demokratik nitelik kazandırmışlardır.
Genelkurmayı Başkomutanlık Makamından, tarihi gelişimimiz, l924 Anayasamızdan başlayarak l982 tarihli Anayasamıza gelinceye kadar ve sair mevzuatımızdaki yapılaşma gereği ayırmağa imkan yoktur. Yine yukarıda değinmiş olduğumuz sakıncalar da göz önünde tutularak ve hele daha önce çeşitli Bakanlıklar içindeki Genel Müdürlük’lerin bile Bakanlık haline getirildiği günümüzde sırasında vatanın varlığını sürdürtecek bu çok önemli kuruluşu, bir Bakanlık Dairesi haline getirmek elbette ki mümkün değildir.
Bununla beraber, Kamu Hukuku’na karşı ters bir uygulamaya girilerek, Milli Savunma Bakanlığı’nın yetkilerinin çok büyük bir kısmının Genelkurmay Başkanlığı’na devredilmiş olmasının bu suretle, adeta ismi var, cismi olmayan bir Bakanlık haline getirilmesinin tarihi uzuntısına bile uygun olmayacağı da ortadadır. Kaldı ki, her şeyden önce, Genelkurmay Başkanlığı’nı, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni Yasama Kuvveti önünde temsil eden, bütçesini oradan geçiren bu Bakanlıktır. Bu nedenle, bu bakanlığın varlığının bu ilişkilerde özenle korunması, yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra Avrupa Birliği’ne girmek için büyük çabalar harcadığımız bir dönemde bu iki kuruluş arasındaki ciddi çelişki ve Milli Savunma Bakanlığı’nın önemsiz bir kuruluş haline sokulup, Genelkurmay Başkanlığı’nın ondan kopuk bir hale getirilmesinin bu birlikçe asla uygun görülmeyeceği de bir gerçektir görüşündeyim.
.
1 Söylev (Nutuk) Gazi Mustafa KEMAL (Sh.431)
2 Söylev (Nutuk) Gazi Mustafa KEMAL (Sh.450)
3 Söylev (Nutuk) Gazi Mustafa KEMAL (Sh.45l-452)
4 Söylev (Nutuk) Gazi Mustafa KEMAL (Sh.494-495)
5 l949 Yılı Vatan Gazetesi Çörçil anlatıyor.
6 Kurucu Meclis Tutanakları.
7 Meydan Gazetesi l4 MAYIS l992.



İZMİR BAROSU ÜYESİ
Av.M.Ertuğrul PERİM

Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Genel Kurmayın Devletteki Yeri" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı M.Ertuğrul Perim'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
04-11-2008 - 12:06
(5652 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Henüz hiç değerlendirilmedi.
Okuyucu
12908
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 19 dakika 32 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,28 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 25571, Kelime Sayısı : 3285, Boyut : 24,97 Kb.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 911
Yorumlar : 1
Yapılan araştırmalara göre Türk silahlı kuvvetlerinin caydırıcı yanı; teknolojisi veya nüfusça kalabalık olması değil neferlerinin emir verildiğinde ölmesini bilen bir ruha sahip olmasıdır. Türk silah... (...)
Değerli yazarın makalesini emeğe karşı saygı ilkesi gereğince saygıyla karşılıyorum ancak makalede hukuki yorumun dışında tarihsel ve politik yorumların yapılması makalenin bilimsel orijinallikten uza... (...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,06972408 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.