Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Aile İçi Şiddete Son

Yazan : Eray Karınca [Yazarla İletişim]
Hakim

Makale Özeti
Aile içi şiddet, aile bireylerinin yaralanmasına, sindirilmesine, öfkelendirilmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan fiziki veya herhangi bir şekildeki hareket, davranış veya eylemler bütünüdür. Şiddete uğrama olasılığı olan kişiler en yakın aile mahkemesine başvurarak Aile Koruma Kanunu uyarınca bir koruma emri alabilirler. Bu düzenlemeden resmi olarak evli olsun ya da olmasın kadınlar kendileri ve çocukları için yararlanabilmelidirler. Aile Mahkemesi, başvurunun hemen ardından mağdur, saldırgan ya da tanık dinlemeye gerek duymadan koruma emrini vermek zorundadır. Türkiye’de şiddetin bir ‘terbiye’ biçimi olarak algılanması, aile içinde ve kamusal yaşamda meşru görülmesi şiddetin hem yeniden üretilmesine, hem de gizlenmesine yol açmaktadır. Oysa toplumun gelişmesi, ilerlemesi ve barış içinde yaşaması, sağlıklı ailelerin varlığına bağlıdır.

Eray Karınca
AİLE İÇİ ŞİDDETE SON
Özet: Aile içi şiddet, aile bireylerinin yaralanmasına, sindirilmesine, öfkelendirilmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan fiziki veya herhangi bir şekildeki hareket, davranış veya eylemler bütünüdür. Şiddete uğrama olasılığı olan kişiler en yakın aile mahkemesine başvurarak Aile Koruma Kanunu uyarınca bir koruma emri alabilirler. Bu düzenlemeden resmi olarak evli olsun ya da olmasın kadınlar kendileri ve çocukları için yararlanabilmelidirler. Aile Mahkemesi, başvurunun hemen ardından mağdur, saldırgan ya da tanık dinlemeye gerek duymadan koruma emrini vermek zorundadır.
Türkiye’de şiddetin bir ‘terbiye’ biçimi olarak algılanması, aile içinde ve kamusal yaşamda meşru görülmesi şiddetin hem yeniden üretilmesine, hem de gizlenmesine yol açmaktadır. Oysa toplumun gelişmesi, ilerlemesi ve barış içinde yaşaması, sağlıklı ailelerin varlığına bağlıdır.
Anahtar Kelimeler: Aile İçi Şiddet, Aile Koruma Kanunu, Koruma Emri, Koruma Kararı Üzerine Verilebilecek Tedbirler, Kusurlu Eş, Pozitif Ayrımcılık.
Giriş
Kadın ve çocuklara yönelik şiddet, mülkiyetin erkek egemen yapısı değişmediği için ataerkil ve feodal toplumda olduğu gibi günümüzün sanayileşmiş toplumunda da aynen devam etmektedir. Batı toplumlarında sağlık kurumlarına başvuran her üç kadından birinin aile içi şiddet gördüğü açıklanmıştır. Dolayısıyla salt ülkemize özgü bir sorun olmayıp Avrupa ve Amerika’nın yanında dünyanın hemen her yerinde yaygındır.
Ancak Papua Yeni Gine’deki bir takım ilkel kabilelerde ise aile içi şiddetin görülmediği bildirilmektedir(1). Bunun nedeni ataerkil toplum ya da mülkiyet ilişkilerinin oralarda henüz egemen olmayışı olabilir. Bu örnek uç olmakla birlikte aile içi şiddetin kaçınılmaz olmadığını göstermesi açısından önemlidir. Buna karşın Roma hukukunda klasik dönem boyunca aile babası, suç işleyen aile bireylerini yargılama ve cezalandırma hakkına sahipti. Suçlu bulduğu bireyleri dövebilir, hapsedebilir ve hatta öldürebilirdi. Aile babalarının aile bireylerini satmak, kiralamak, ailede yeni doğmuş çocukları öldürmek hakları vardı(2).
Aile içi şiddetin en aza indirilmesi, tekrarının önlenmesi, yaptırımsız kalmaması için bu kadar beklemeden de yapılabilecek şeyler vardır. Bunun başlıca yolu şiddetin kaçınılmaz olmadığının benimsenmesinin sağlanması, bu konudaki duyarlılık ve farkındalık bilincinin geliştirilmesidir. “Yapılması gereken sınır çizmekten, yani şiddeti amacına bakarak değerlendirmekten vazgeçmek ve ‘hiçbir şekilde olumlanamayacak şiddet biçimleri’ katalogunu mümkün olduğunca genişletebilmektir.”(3)
Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun’la devlet bu konuda sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Bu yasadan sonra artık Türk hukukunda aile içi şiddet, özel ya da mahrem bir alan değildir. Çünkü Türkiye’de şiddetin bir ‘terbiye’ biçimi olarak algılanması, aile içinde ve kamusal yaşamda meşru görülmesi şiddetin hem yeniden üretilmesine, hem de gizlenmesine yol açmaktadır.
TÜRK MEDENİ KANUNU
Medeni Kanun’un 1926 yılında kabulü, Türk kadınının toplumsal ve yasal statüsünün tümüyle değişip çağdaşlaşması yolunda izlenen politikanın doruğunu oluşturur. Bu yasa ile kadın açıkça kişi, yani hukuk süjesi kimliğini kazanmış, bu kimliği ile haklar ve yükümlülükler bakımından (evli kadın dışında) erkeğe eşit kılınmıştır. Kısacası ilk kez bir İslam ülkesinde kadın yasal statüsü, hak ve yükümlülükleri, taşınır-taşınmaz mal edinme, yetkileri, miras hakları bakımından erkekle eşit konuma getiriliyordu(4).
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu, aile hukukunda kadın erkek eşitliğini yasa önünde sağlamıştır. Bu yasada hâkime geniş yetkiler tanınmıştır. Bu yetkileri ‘evlilik birliği sürerken’ ve ‘boşanma davası açıldıktan sonra’ biçiminde ikiye ayırmak olanaklıdır.
Evlilik birliği sürerken: “Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde, eşlerin ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini isteyebilmeleri;
Eşler birlikte yaşarken,
Eşlerden birinin istemi üzerine hâkimin ailenin geçimi için her birinin yapacağı parasal katkıyı belirlemesi,
Haklı bir sebebe dayalı olarak birlikte yaşamaya ara verilmesi halinde,
Eşlerden birinin istemi üzerine hâkimin eşlerden birinin diğerine yapacağı parasal katkıyı,
Konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alması ve çocuklarla ana-babası arasındaki ilişkiyi düzenlemesi, borçlulara ait önlemler alması,
Ailenin ekonomik varlığının veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesi amacıyla eşlerden birinin istemi üzerine diğer eşin mal varlığıyla ilgili tasarruf yetkisinin kısıtlanması.”
Boşanma veya ayrılık davası açıldıktan sonra:
“Eşlerin barınması.
Geçimi.
Eşlerin mallarının yönetimi.
Çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemlerin alınması.”
Şeklindeki tedbirlerin alınması hâkimden istenebilecek olup Medeni Kanun tarafından eşlere tanınan haklardan bazılarıdır.
Öte yandan yasa koyucu aile içi şiddeti önleme konusundaki kararlılığını, ailenin korunmasına ilişkin bir yasa çıkararak göstermiştir. Bu yasada amacın özellikle eş şiddetini önleme olduğu anlaşılmaktadır.
Ailenin Korunması Hakkındaki Kanun
Aile içi şiddet, aile bireylerinin yaralanmasına, sindirilmesine, öfkelendirilmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan fiziki veya herhangi bir şekildeki hareket, davranış veya eylemler bütünüdür. Şiddete uğrama olasılığı olan kişiler en yakın aile mahkemesine başvurarak Aile Koruma Kanunu uyarınca bir koruma emri alabilirler. Bu düzenlemeden resmi olarak evli olsun ya da olmasın kadınlar kendileri ve çocukları için yararlanabilirler. Aile Mahkemesi, başvurunun hemen ardından mağdur, saldırgan ya da tanık dinlemeye gerek duymadan koruma emrini vermek zorundadır.
14 Ocak 1998 tarihinde aile içi şiddete uğrayanların korunması amacıyla kabul edilen ve kısaca “Koruma Emri” olarak tanımlanan 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun, aile içi şiddetin önlenmesi açısından önemli bir adımdır. Ancak bu kanundan bilgi sahibi olanların ve yararlananların oranı hâlâ çok düşüktür. Bunun nedeni, şiddete uğrayan kadının ekonomik güçsüzlüğü nedeniyle cesaretinin olmayışı, iddiasının ciddiye alınmayacağı korkusunu taşıması ya da saldırganın cezalandırılmayacağı ve şiddetin tekrarlanacağı endişesine sahip olmasıdır. Bunda karakol, sağlık, savunma ve yargı mensuplarının kendi toplumsal değerleri nedeniyle ya da yasayı henüz yeterince bilmemelerinden kaynaklanan nedenlerle yasayı gerektiği gibi uygulamamalarının da etkisi vardır.
KORUMA YASASI’NIN AMACI
Yasanın genel gerekçesine göre amacı, “Aile içi şiddetten mağdur olan kadını koruyucu yasal tedbirlerin alınmasını ve ailenin korunmasını sağlamak ve aile içerisinde gerçekleşen şiddetin yol açtığı ve açacağı zararların toplum bünyesinde derin ve kalıcı izler bırakmasına engel olmak”tır(5).
KORUNMA KARARINI KİMLER İSTEYEBİLİR
Ailenin korunmasına ilişkin yasa uyarınca:
1.Eşlerden biri,
2.Çocuklar,
3.Aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinden biri,
4.Cumhuriyet Başsavcılığı,
Aile içi şiddetin mağduru olarak ya da onun adına korunma kararı isteyebilir.
AİLE İÇİ ŞİDDETİ UYGULAYAN KİŞİ
Korunma kararının verilebilmesi için, aile içi şiddetin eş tarafından gerçekleştirilmiş olması gereklidir. Böylece aile içi şiddeti uygulayan kişi eş ile sınırlandırılmıştır. Oysa günlük yaşamda aile içi şiddetin eş dışında kayınvalide, kayınpeder, kayınbirader, enişte, görümce, yenge gibi kişiler tarafından gerçekleştirildiği de görülmektedir.
YASANIN UYGULANMA AŞAMALARI
1- Karakola bildirim:
Karakolda şikâyetten vazgeçirilmek istenilse bile şikâyette diretilmelidir.
2- Adli Tıbba sevk:
Bedende herhangi bir yara bere izi var ise karakoldan adli tıpba sevk isteminde bulunulmalı ve vücutta meydana gelen zarar doktor tarafından raporla tespit edilmeli. Ancak kanıtların kaybolmaması açısından gerektiğinde tecavüz ve benzeri bir zarar söz konusuysa yıkanılmamalı, giysiler değiştirilmemeli ve bu tür izler silinip kaybolmadan en geç 24 saat içerisinde şikâyetçi olunmalıdır.
3- Cumhuriyet Başsavcılığına başvuru:
Karakol yerine doğrudan Cumhuriyet Başsavcılığına başvurma olanağı da mevcut olup şikâyet dilekçesinde şiddetin kim tarafından kime yöneltildiği, şiddetin ne olduğu, yapanın adı ve adresi, zamanı ve devam edip etmediği silah ve benzeri araç kullanılıp kullanılmadığı belirtilmeli, yine vücutta bir zarar var ise adli tıpba sevk edilip rapor alınması sağlanmalıdır.
4- Doğrudan Aile Mahkemesine başvuru:
Karakol ya da savcılığa başvurmaksızın doğrudan nöbetçi aile mahkemesine başvurulabilinir. Bu başvuruda yetki kuralları işlemez. Yani o anda bulunulan yerdeki aile mahkemesine başvurmak olanaklıdır. Boşanma davası açılmışsa o davaya bakan mahkemeden de koruma kararı istenebilir. Uygulamada boşanma davası açılmış denilerek, isteme ilişkin karar verilmeksizin dosyaların birleştirilmesi yoluna gidilmektedir. Ancak 4320 sayılı yasa kapsamındaki istemin önem ve aceleliliği yanında her ikisi de ayrı cinsten istemler olduğundan birleştirme kararı verilmemesi gerekir. Aksi tutum başvuruyu yapan kadının, dosya boşanma davasına bakan hâkim önüne gidinceye değin şiddet görme tehlikesinin devamına göz yummak olur ki yasanın korumak istediği değerle bağdaşmaz.
Öte yandan tüm başvurularda şiddet belgelenmek zorunda değildir, ancak belge varsa eklenmesinde yarar vardır. Başvuru üzerine harç alınmaz, duruşma yapılmaksızın karar verilir.
KORUNMA KARARI ÜZERİNE VERİLEBİLECEK TEDBİRLER
Kusurlu eşe:
1- “Diğer eşe veya çocuklara veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerine karşı şiddete veya korkuya yönelik davranışlarda bulunmaması,
2- müşterek evden uzaklaştırılarak bu evin diğer eşe ve varsa çocuklara tahsisi ile diğer eş ve çocukların oturmakta olduğu eve veya işyerlerine yaklaşmaması,
3- diğer eşin çocukların veya aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin eşyalarına zarar vermemesi,
4- diğer eşin, çocukları veya aynı çatı altında yaşayan aile bireylerini iletişim vasıtalarıyla rahatsız etmemesi,
5- varsa silah vb araçlarını zabıtaya teslim etmesi,
6- alkollü veya uyuşturucu herhangi bir madde kullanılmış olarak ortak konuta gelmemesi veya ortak konutta bu maddeleri kullanmaması,
ihtar olunur.
Sayılan bu tedbirler sınırlı sayıda olmayıp yasada yer almayan tedbirler de olayın niteliğine göre istenebilir. “Hâkim, yukarda belirtilen bir veya birden fazla tedbire birlikte karar verebileceği gibi, ihtiyaca göre benzer tedbirlere de karar verebilir. Örneğin, şiddet uygulayan kişinin psikolojik açıdan kontrol altına alınması, alkol tedavisi yapılması veya küçük çocukların yurtlara veya daha emniyetli akraba yanına gönderilmesi gibi tedbirlere karar verebilir(6). Bunun dışında oturulan ev kusurlu eşe ait ise bu eş tarafından satılması ihtimali varsa evin satılmasını önleyici önlemleri de alabilir.
Yargıç bu konuda mağdurların yaşam düzeylerini göz önünde bulundurarak tedbir nafakasına hükmeder. Emredici bir düzenlemedir. Tüm yargıçlar göz önüne almalıdır. Ancak uygulamada göz ardı edilmektedir. Burada önemli bir eksiklik dilekçelerde, aile hâkimine nafaka takdiri için gerekli veri ve belgelerin eklenmemesidir.
Mahkemece görevi gereği silah taşıyanlar için silahın zabıtaya teslimine karar verilmişse, kusurlu eşin üst sicil amirine bildirim yapılarak koruma kararının yerine getirilmesi olanağı vardır.
Korunma kararının süresi yasa gereği 6 ayı geçemez.
İTİRAZ
Şiddet uygulayan eş, koruma kararını öğrenmesinden itibaren 10 gün içerisinde itiraz edebilir. Yasada itiraz süresine ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak hiçbir itirazın süresiz olmayacağı düşünüldüğünde, HMUK 108/2’deki 10 günlük sürenin kıyasen uygulanması olanaklıdır.
İtiraz, kararın uygulanmasını durdurmaz. İtiraz üzerine mahkeme duruşma gününü bildiren bir davetiye göndererek bildirdiği tarihte duruşma yapar. Taraflar iddia ve savunmalarını her türlü delille kanıtlayabilirler. İtiraz üzerine hâkim itirazı kabul edebilir, bu durumda koruma kararında itiraz edilen tedbirler kalkar. Hâkimin itirazı reddi halinde ise tedbirler devam eder ve bu karar kesindir.
Koruma kararı temyiz edilemez.
KORUMA KARARININ UYGULANMASI
Mahkemece koruma kararı verilmesi halinde, kararın bir örneği Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarına işlediği kararın uygulanması için ilgili mahalli karakola gönderir, başsavcılık uygulamayı karakol aracılığıyla izler. Uygulamada mahkemeler kararı isteyen tarafa elden vererek doğrudan ilgili emniyet birimine göndermektedir. Pratik açıdan doğrudur.
Cumhuriyet Başsavcılığı’ndaki kayıt süreci zaman alabildiğinden mağdurun, korunma kararını karakola bizzat götürmesinde yarar vardır. Şu andaki savcılık uygulaması da kararın mahkemelerce doğrudan kolluğa gönderilmesi biçimindedir. Ancak bu tutum, kararın uygulanmasının takibinde sorun çıkarabilir. İnfaz açısından Savcılığın özel bir birim oluşturması yerinde olur.
Yasada açıkça yazmamasına karşın koruma kararının bir örneği karakol tarafından aile içi şiddet uygulayan eşe bildirilmelidir.
Koruma kararı ile verilmiş olan tedbirleri uygulayacak birim mahalli karakoldur. Karakol, kararda var ise şiddet uygulayanın evden uzaklaşmasını sağlar; varsa silahını alır. Ancak bunu yaparken, kişiye özel eşyalarını alması için gerekli fırsat ve zaman tanınmalıdır. Bu bildirimin bir tutanakla saptanmasında, tedbirlere aykırı davranıldığında yaptırım uygulanabilmesi için yarar vardır. Aksi durumda koruma kararına aykırılık suçu gerçekleşmemiş ve aile içi şiddetin tekrarlanmasına fırsat tanınmış olur.
Koruma kararına aykırılık olup olmadığını ilgili karakol kendiliğinden takip edebileceği gibi mağdurun kendisinin bildirimi veya diğer bir kişinin ihbarı da işlem yapılmasına yeterlidir.
KORUMA KARARINA AYKIRI HAREKETİN YAPTIRIMI
Ailenin Korunmasına Dair Kanun’a Aykırılık Suçu, birden fazla hukuki çıkarı korumaktadır. Eş veya çocuklar ya da aynı çatı altında yaşayan diğer aile bireylerinin yaşama, vücut tamlığı, haysiyet ve hürriyet gibi kişilik hakları ve mal varlığına ilişkin hakları herhangi bir zarar veya tehlikeden korunmaktadır(7).
İlgili kolluk gücü tarafından koruma kararına uyulmadığının saptanması veya öğrenilmesi sonucunda, mağdurun şikâyet dilekçesi vermesine gerek kalmaksızın kendiliğinden soruşturma yapılarak evrak Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Cumhuriyet savcısı evrakla birlikte getirilen koruma kararına aykırı davranan kişiyi sorguya çektikten sonra kamu davası açar.
Koruma kararının usulüne uygun biçimde tebliğ edilip edilmediği araştırılmadan verilen mahkûmiyet kararı Yargıtay tarafından bozulmuştur(8). Oysa yasanın amacı düşünüldüğünde kararın infazı için failin kararı öğrenmesi yeterli sayılmalı, tebligat yasası hükümleri uyarınca tebliğ koşulu aranmamalıdır.
Koruma kararına aykırılık suçunun yargılaması öncelikli işlerden sayılmalı ve yasal zorunluluklar söz konusu değil ise ilk celsede bitirilmelidir. Suçun yaptırımı üç aydan altı aya kadar hapistir; eylem ayrıca başka bir suç oluşturuyorsa, bu da ayrıca soruşturma konusu olur.
Yasanın Uygulanmasına İlişkin Öneriler
Yasanın içeriği ve amacı konusunda özellikle kolluk ve sağlık görevlileri bilgilendirilmeli; yargıç ve savcıların duyarlılığı ve ilgisi sağlanmalıdır.
Uygulamada zaman zaman aile içi şiddetin belgelendirilmesi istenmekte ise de yasanın amacı ve kapsamı düşünüldüğünde belgelenme aranmamalıdır. Ancak kuşkusuz adalete uygun olan, işlemlerin hızlandırılarak olanaklıysa dosyanın yargıç önüne tamamlanmış olarak gelmesidir.
Yasada düzenlenen nafaka yükümlülüğünün, -mağdur eş tarafından tahsil ve takibindeki güçlük göz önünde bulundurularak- yani yargıç tarafından takdir edilen nafakanın devletçe mağdura ödenip daha sonra şiddet uygulayan eşten alınması, yasanın uygulanması açısından yararlı olacaktır.
Koruma kararının ve tedbirin içeriği, infazda zorluk çıkartmayacak şekilde, mağdurun yeniden şiddete uğramasını engelleyecek nitelik ve açıklıkta yazılması çok önemlidir. Önlem ailenin durumuna, somut olayın özelliğine uygun objektif ve herkesçe kabul edilebilir olmalıdır.
Koruma kararının kusurlu eşe bildiriminde kararı öğrenme yeterli sayılmalı, tebliğ bir şart olarak aranmamalıdır.
Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Tasarısı
Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik yapılmasına Dair Kanun Tasarısı 1.12. 2006 tarihinde Başbakanlık tarafından TBMM’ye gönderilmiştir. Tasarının genel gerekçesinde çıkarılma nedeni olarak 4.7.2006 tarih ve 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi gösterilmektedir. Bu genelgede TBMM araştırma komisyonunun önerileri doğrultusunda hazırlanmıştır. Temel amaç, şiddet uygulayan bireyi ortak yaşam alanından uzaklaştırarak ve bir takım diğer önlemlerle aile içi şiddeti önlemektir.
Tasarıda: “Veya mahkemece ayrılık kararı verilen veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı olan veya evli olmalarına rağmen fiilen ayrı yaşayan aile bireylerinden birinin” ibaresi eklenmiş olup olumlu bir değişikliktir. (Kayınvalide, kayınbirader v.b. şiddeti)
Ayrıca aynı fıkraya ‘aleyhine tedbir önerilen eş’ ibaresinin yanına “diğer aile bireyinin” ibaresi eklenmiştir.
Ancak yasanın amaçladığı biçimde kadına yönelik şiddetin tam olarak engellenmesi için boşanmış eşler de yasa kapsamına dâhil edilmelidir. Uygulama göstermektedir ki eski kocalar boşanmış olsalar dahi karılarının namus bekçiliğini sürdürme eğilimi içerisinde olup zaman zaman kanlı olaylara yol açabilmektedirler. Her ne kadar eş ve aile olma olgusu boşanma ile sona ermekte ise de gerçek yaşamda diğer koruma yollarının yetmediği örneklere de sıkça rastlanmaktadır. Bunun yanında aynı çatı altında yaşamayan aile bireylerinin de aile içi şiddetten korunabilmesi için yasadaki ‘aynı çatı’ ibaresinin kaldırılması gerektiği önerilmiştir(9). Ayrıca mevcut yasada ve tasarıda var olan, şiddete maruz kaldığı ibaresine, ‘şiddete uğrama tehlikesinin varlığı’ da eklenmeli, böylece yasanın, şiddetin şu haliyle ikinci kez yinelenmesini önleme niteliğinden öteye, başlangıçta da korumanın sağlanması niteliğini içermesi sağlanmalıdır.
Ancak bunun için aile mahkemesinde çalıştırılan uzmanlardan olanaklar dâhilinde ‘ön rapor’ alınmalı, takdir hakkı şüphesiz ki yargıca bırakılmalıdır. Aslında özellikle mahkemeye ilk başvuru sırasında bu uzmanlar, mağdur ve olanaklıysa şiddet uygulayan veya bu tehdidi barındıran tarafla da görüşmeli ve düzenleyecekleri raporla yargıç ‘afaki’ karar veriyor duygusundan kurtarılmalıdır. Yargıcın bu raporla bağlı olmayacağında kuşku olmamalıdır. Kaldı ki Batı toplumlarında uzmanlar daha sağlık kuruluşu ya da karakol aşamasında iken ortada bir şikâyet olup olmadığı bile belli değilken olaya katılıp katkı sağlamaktadırlar ki doğru olan da budur. Öyleyse, Ankara Adliyesi gibi mahkemelerde onlarca uzmanın çalıştırıldığı yerlerde, bu uzmanlara angarya oluşturmayacak biçimde bir tür nöbet sistemi getirilerek yalnızca doğrudan mahkemeye başvuru haliyle sınırlı olarak aile içi şiddete ilişkin olarak başvurulması durumunda bu yöntemin kullanılması olanağı düşünülmelidir. Öte yandan bu düzenlemede, Borçlar Yasası 53. maddeye aykırı olarak ceza mahkemesi yargıcının da somut olayı, yani başvurunun haklı ya da haksız olduğunu araştırmaksızın hukuk mahkemesi yargıcının kararıyla bağlı olduğu anımsandığında, olanak bulunması durumunda başvuru dilekçesini güçlendirecek önlemlerin alınmasının önemi daha iyi anlaşılacaktır. Çünkü yasa olayın hep mağdur olduğunu iddia eden tarafının gözüyle hazırlanmış olup bunun kötü niyetli kullanımını önlemek için gerekli önlemleri içermemektedir. Bu durum birkaç kez haksız kullanımla karşılaşan yargıcın, sonraki olaylarda bu kararı vermekte isteksiz davranması tehlikesini içinde barındırmaktadır. Böylece tedbirlerin uygulanmasında aşırıya kaçılıyor biçimindeki olası bir eleştirinin de önüne geçilmesi olanaklıdır.
Tasarıda kusurlu eş yanına diğer aile bireyleri de eklenmek suretiyle olumlu bir adım atılmış, aile mahkemesi hâkiminin uygulayabileceği tedbirler arasına, “bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması” da eklenmiştir. Aslında yasadaki önlemler sınırlı sayıda olmadığı için bu yaptırımın yargıç tarafından var olan yasa kapsamında da alınması olanağı vardır. Ancak yargıca bu olanağı da anımsatması açısından yararlıdır.
Ayrıca “ortak konut” dar anlamlı olduğundan, “şiddet mağdurunun yaşamakta olduğu konuta veya işyerine gelmemesi ve bu yerlerde” ibaresi eklenmiştir.
Tedbir nafakasının mükerrer alınmaması için düzenleme yapılmıştır.
Mahkemeye başvuru yanında, kararın infazı için yapılan icrai işlemlerin de harca tabi olmayacağı düzenlenmiştir.
Mevcut yasa ve tasarı birlikte incelendiğinde, her ikisinde de kararın kesin olup olmadığı, karar kesin değilse başvurulacak mercii belli edilmemiştir. Mevcut durum Yargıtay tarafından yorumlanarak yukarıda belirtildiği üzere karara bağlanmıştır. Oysa Anayasa gereği yargı kararına veya idari bir karara karşı başvurulacak merciin yasada açıkça gösterilmesi gerekir. Önemli bir eksikliktir. Yargıçlar bunu yorum yoluyla doldurmaya çalışmaktadır.
Yine yasa da eksik olan bir husus, tıpkı ihbarda olduğu gibi kararın infazının kim tarafından sağlanacağı açıkça belli edilmemesidir. Hâkim tarafından verilen ihtiyati tedbir kararının infazını icra memuru yapacaktır. Bu kararın da ihtiyati nitelikte bir tedbir olduğunda kuşku yoktur. -Ancak bu düzenleme HMUK anlamındaki ihtiyati tedbir gibi görülmemelidir. Daha çok Medeni Yasa’daki tedbirlere benzemekte olup cezai uygulamaya yöneliktir.- Buna karşın uygulamada, amaca uygun olarak infaz, kolluk tarafından yapılmaktadır. Bunun şu anda hukuki dayanağı yoktur. İlerde kolluk görevlilerinin bunu dava konusu yapmaları halinde ciddi sıkıntı yaşanacaktır. Beklenen, hukuk devletinde yetki ve sorumlulukların net biçimde belli edilmesidir.
Yine olumlu bir düzenleme olarak tasarının 2. maddesinde, “Koruma kararının bir örneği mahkemece Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdi olunur. C. Başsavcısı kararın uygulanmasını genel kolluk kuvvetleri marifetiyle izler.” düzenlemesi getirilmiştir. Yetki ve sorumluluğun belirlenmesi açısından önemlidir.
Kararın kesin olup olmadığı, itiraz için başvurulacak makam ve infazda olayın niteliği gereği kolluğun görevli olduğu kuşkuya yol açmayacak biçimde yer almalıdır.
Kanunun uygulanmasına ilişkin olarak yönetmelik çıkarılması öngörülmüştür. Özellikle var olan potansiyelden yararlanılması açısından sosyal çalışmacıların ilk başvuru aşamasında etkin olmalarının sağlanması yönetmelik hazırlanırken düşünülmelidir
Sonuç
Yasal düzenlemelerle aile içi şiddetin bir ölçüde önlenmesi olanaklıdır, ancak dünya üstündeki mülkiyete ilişkin olarak kadınlar aleyhine olan eşitsizlik ortadan kalkmadan tamamen önlenmesi olanaksızdır. Öte yandan şiddeti yalnızca aile içinde eşle sınırlı olarak görmek de madalyonun sadece bir yüzünü görmektir. Ekonomik eşitsizlik giderilmeden toplumsal yaşamın her alanında kadınlara, ‘haydi eşitsiniz’ denilerek, erkeklerle aynı pistte yarıştırılmaları yanlıştır.
Öyleyse hedef kadın yararına pozitif ayrımcılıktır. Aile içi Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun bu anlamda önemli bir adımdır. Tüm eksiklerine karşın bu yasa ve eldeki mevcut diğer düzenlemelerle de kadına karşı şiddetle mücadele olanaklıdır. Daha iyisinin yapılmasının kuşkusuz zararı olmadığı gibi azımsanamayacak yararları da vardır, ancak sorun uygulamadadır. Korunma isteği doğru, yerinde ve zamanında yapılmalı, kurumlar görevlerini yasaların çıkarılış amaçlarına uygun olarak yüreklice yapmalıdırlar.
Aslında kadınların haklarını almaları için yasalara, yönetmeliklere gereksinimleri yoktur. Yürürlükteki Medeni Yasa’nın 169. maddesinin ya da Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Görevleri Hakkındaki Yasa’nın 7. maddesinin doğru ve kararlı uygulanması dahi 4320 Sayılı Yasada öngörülen tedbirleri sağlamaya yeterlidir. Öyleyse öncelikle araştıran, sorgulayan, atak avukatlara ve bilgili, cesur yargıç, savcı ve ilgili diğer uygulayıcı, duyarlı kamu görevlilerine gereksinim vardır. Çünkü zihinlerde bu kavram yer ettiğinde, “ailenin korunmasına dair” diye bir düzenleme olmasa bile mevcut yasal koruma yolları yeterli olacaktır.
DİPNOTLAR
1- Dr. Nüket Subaşı, Kadına Yönelik Şiddet: Nedenleri ve Sonuçları, www.Sabem.saglik.gov.tr 12 Şubat 2007
2- Özcan Karadeniz-Çelebican, Roma Hukuku, 3. bası, Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayını, 1986, s.160.
3- Jan Philipp Reemtsma, Vahşeti Kavramak: İnsan Zulmünü Açıklama Denemeleri, Ayrıntı Yayınları, Mart Matbaacılık Sanatları Ltd Şti., Birinci basım, Ocak 1998, s.14
4- Turgut Akıntürk, Yeni Medeni Kanuna Uyarlanmış Aile Hukuku, İkinci cilt, Yenilenmiş Altıncı Baskı, Beta Basım A.Ş., Nisan 2002, İstanbul. s.14.
5- TBMM Genel Kurul Tutanağı, 20. Dönem 2. Yasama Yılı 134. Birleşim, 13 Ağustos 1997.
6- Seyhan Ekşioğlu, Ailede Yeni Düzen, Türk Medeni Kanunu, İstanbul, 2002, s.123.
7- Burhan Caner Hacıoğlu, 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunla İhdas Edilen ‘Ailenin Korunmasına Dair Kanuna Muhalefet Suçu’ Üzerine Bir İnceleme, Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, Y:1999, C:III. S:1, s.40.
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Türk Hukuk Sisteminde Aile İçi Şiddetle İlgili Mevzuat, Hazırlayan: Av. Esin Özbay, s.10.
8- Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, E: 2001/12141, K: 2001/13554 sayılı karar.
9- Meral Erdoğan, “Ailenin Korunmasına Dair Kanun Ve Uygulaması”, Hukukta Kadın Sempozyumu, Ankara, Başbakanlık Kadının Statüsü Ve Sorunları, Genel Müdürlüğü, 2000, s.96.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Aile İçi Şiddete Son" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Eray Karınca'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
08-05-2008 - 21:56
(5842 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 5 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
9126
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 25 dakika 1 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,56 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 25373, Kelime Sayısı : 3103, Boyut : 24,78 Kb.
* 5 kez yazdırıldı.
* 9 kez indirildi.
* 2 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 826
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03679609 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.