Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Cezanın Belirlenmesi Ve Bireyselleştirilmesi

Yazan : Emrah Dertli [Yazarla İletişim]
HUKUK FAKÜLTESİ ÖĞRENCİSİ


İÇİNDEKİLER



Giriş
Cezanın Belirlenmesi Ve Bireyselleştirilmesi

I – Kavram
II – Cezanın belirlenmesi aşamaları
1 – Soyut belirleme
a – Soyut – genel belirleme
b – Soyut-özel belirleme
2 – Somut belirleme ve bireyselleştirme
III – Somut Belirlemede İlkeler
1 - Kusur İlkesi
2 – Mükerrer Değerlendirme Yasağı
3 – Gerekçe Gösterilmesi Zorunluluğu
IV – Sonuç Cezanın Belirlenmesi Aşamaları
1 – Temel Cezanın Tespiti
a – Lehte Ve Aleyhte Olan Hallerin Tartışılması
aa – Fiile İlişkin Hususlar
aa.1. – Suçun işleniş biçimi
aa.2. – Suçun işlenmesinde kullanılan araç
aa.3. – Suçun işlendiği zaman ve yer
aa.4. – Suç konusunun önem ve değeri
aa.5. – Meydana gelen zararın veya tehlikenin ağırlığı
bb – Faile ilişkin hususlar
bb.1. – Kast veya taksire dayalı kusurun ağırlığı
bb.2. – Sebep ve saikler ile amaç
b – Temel ceza belirlenirken gerekçe gösterilmesi
2 – Olası kast indiriminin veya bilinçli taksir artırımının uygulanması
3 – Ağırlatıcı ve hafifletici nedenlerin uygulanması
4 – Diğer nedenler
5 – Takdiri indirim nedenlerinin uygulanması
a – Kavram
b – Takdiri İndirim Sebepleri
aa – Failin geçmişi
bb - Failin sosyal ilişkileri
cc – Failin fiilden sonraki davranışı
dd – Failin yargılama sürecindeki davranışları
ff – Diğer hususlar
Sonuç







GİRİŞ

1991 yılında Ankara Emniyet Müdürlüğü Ekipleri’nce gözaltına alınan Birtan Altunbaş gözaltında iken yaşamını yitirmişti ve Altunbaş’ın ölümüne neden olmakla suçlanan görevliler aradan onaltı yıl geçtikten sonra 23 Mart 2007 günü Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonunda 10 ar ay 20 şer gün hapse mahkum edildiler. Kararın haberini gazetelerde ilk gördüğümüzde dikkatimizi çeken cezaların düşüklüğü ve sanıkların cezası belirlenirken hem cezanın alt sınırlardan takdir edilmiş olması hem de takdiri indirim nedenlerinin uygulanması oldu. Bu nedenle ceza belirlenirken ceza hakiminin ne gibi yasal kayıtlarla bağlı olduğunu, hakimlerin takdir yetkilerinin nerede başlayıp nerede bittiğini, cezanın alt ve üst sınırdan tayininde yasakoyucunun ne gibi ilkeler getirdiğini ortaya koymayı bu çalışmanın amacı olarak belirledik. Bu temelde cezanın belirlenmesi sürecini ana hatlarıyla gözden geçirdikten sonra habere konu olayla ilgili olarak daha hukuki ve dayanaklı bir yargıya varmaya çalışacağız.


CEZANIN BELİRLENMESİ VE BİREYSELLEŞTİRİLMESİ

I - Kavram

Cezaların kanuniliği ilkesi faile bir yandan suç tarihinde yürürlükte olan kanunda öngörülen cezanın verilmesini bir yandan da ancak kanunda yazılı olan cezanın verilmesini öngörmektedir. Bu niteliğiyle ilke cezanın belirlenmesinde keyfiliğin önüne geçmeyi amaçlamaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinde de “Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.” derken yasakoyucu bu amacını ortaya koymuştur. İlke iki amacı ön plana çıkarmaktadır: kanunilik ilkesinin garantörlük fonksiyonunun yerine getirilmesi ve ve cezanın çağdaş normlar çerçevesinde kişiselleştirilmesi.[1]

Somut fiili yargılayan hakimin yargılanan suç için ceza belirlemesi sürecinde subjektif ve sınırsız bir takdir hakkına sahip olduğunu düşünmek yukarda sözünü ettiğimiz amaca aykırı olacaktır. Hakim somut cezayı saptarken ne tamamıyla vicdanıyla baş başadır ne de yasada verili kesin süre ve türleri motamot uygulamak zorundadır. Hakim hem keyfi ve subjektif davranmaktan uzak durmak hem de cezayı tüm boyutlarıyla bireyselleştirerek cezanın önleme ve cezalandırma amaçlarını bir arada hayata geçirebilmek zorundadır. Bu temelde ‘hakimin takdir yetkisi’ “hakimin yargı yetkisinin doruk noktasında bulunan fonksiyonu” olarak adlandırılmıştır.[2] Bu takdir yetkisi yasanın belirlediği ilkeler ve sınırlar çerçevesinde öyle kullanılmalıdır ki takdir süreci tüm boyutlarıyla yargıtay denetimine açık ve elverişli olsun.

5237 sayılı TCK’nın 61. maddesinde hakimin temel cezanın tayininde objektif, keyfilikten uzak ve denetlenebilir bir hükme ulaşması için izlemesi gereken yöntemi şu şekilde düzenlenmiştir:
“Cezanın belirlenmesi
61 - (1) Hakim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.
(2) Suçun olası kastla ya da bilinçli taksirle işlenmesi nedeniyle indirim veya artırım, birinci fıkra hükmüne göre belirlenen ceza üzerinden yapılır.
(3) Birinci fıkrada belirtilen hususların suçun unsurunu oluşturduğu hallerde, bunlar temel cezanın belirlenmesinde ayrıca göz önünde bulundurulmaz.
(4) Bir suçun temel şekline nazaran daha ağır veya daha az cezayı gerektiren birden fazla nitelikli hallerin gerçekleşmesi durumunda; temel cezada önce artırma sonra indirme yapılır.
(5) Yukarıdaki fıkralara göre belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulanarak sonuç ceza belirlenir.
(6) Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmi takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adli para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez.
(7) Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.
(8) Süreli hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı bu madde hükümlerine göre belirlenen sonuç ceza, otuz yıldan fazla olamaz.
(9) Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.
(10) Adli para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adli para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.”

Buna göre öncelikle yasakoyucu tarafından yasada soyut ceza belirlenecek, sonra hakim tarafından somut olayda suç ve suçlunun kişiliği göz önüne alınarak sonuç ceza tayin edilecektir.

II – Cezanın belirlenmesi aşamaları

1 – Soyut belirleme

a – Soyut – genel belirleme

Ceza sistemimizde soyut-genel cezalar ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis, süreli hapis ve adli para cezasıdır. Süreli hapis cezası yasada aksi belirtilmedikçe bir aydan az ve yirmi yıldan fazla olamaz. (TCK m. 49) Bu sınır cezanın artırılması gereken hallerde otuz yıldır.

Adli para cezası hesaplanırken bireyselleştirmeye dönük arttırma ve indirimler gün üzerinden yapılır ve sonuç ceza belirlenen gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyeceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur.

b – Soyut-özel belirleme

Soyut özel belirlemeyi yasada öngörülen suç tanımlarında ne tür bir cezanın hangi ağırlıkta öngörüldüğünün gösterilmesi olarak tanımlayabiliriz.[3] Hakim cezayı belirlerken yasada gösterilen tür ve soyut sınırlar içinde kalmak zorundadır. Yeni Ceza Kanunu’muza göre soyut-özel ceza mutlak, seçenekli ve alt-üst sınırlı cezalar şeklinde düzenlenmiştir.

Mutlak ceza suçun işlendiği saptandığında mutlaka hükmedilmesi gereken, takdir hakkına yer bırakmayan cezadır. Cezanın belli yükseklikte hapis cezası ya da belli miktarda para cezası olarak koşullandığı durumlarda mutlak cezadan bahsedilir. Yeni Ceza Kanunumuzda yasakoyucu bu şekilde mutlak cezaları pek tercih etmemiş olsa da sınırlı sayıda da olsa kullanmıştır. Genel olarak mutlak cezaların cezanın “cezalandırma” ile birlikte temel amacı olan “önleme” amacına pek uygun olmadığı söylenebilir zira bu tür cezalar cezanın bireyselleştirilmesi olanaklarını kısıtlamaktadırlar.

Seçenekli cezada hakim farklı cezalardan birini seçme hakkına sahiptir. Elbette bu tercihi yaparken gerekçelerini de ortaya koymak durumundadır.[4] Hem Anayasamızda hem de usul yasamızda bu gereklilik açıkça düzenlenmiştir. Seçenekli ceza türü yeni ceza yasasının sıkça başvurduğu ceza türüdür. Birçok suç için adli para cezası ve hapis cezası birbirine seçenek olarak gösterildiği gibi özellikle ekonomik suçlarda ikisine birden hükmedilmesi gereği de düzenlenmiştir.

Alt-üst sınırlı ceza ise alt ve üst sınırları yasada düzenlenmiş olan cezadır. Bu yönteme göre cezanın türü ve alt-üst sınırları belirtilebilir, sadece türünün belirtilmesiyle yetinilebilir, türüyle birlikte alt sınırı veya türüyle birlikte üst sınırı belirlenerek gösterilmiş olabilir. Bu ceza türünde de sınırlar arasında hangi cezaya hükmedileceği hakimin takdirine bırakılmıştır.[5] Bu takdir yetkisinin sınırlarının yine yasakoyucu tarafından hangi esaslara göre belirlendiğine aşağıda değineceğiz.

2 – Somut belirleme ve bireyselleştirme

Cezanın somut belirlenmesi onun cezalandırma ve önleme amaçlarına hizmet edecektir. Bu açıdan ceza hukukunun belki de en önemli konularından biridir. “Cezalandırma” ile birlikte “önleme” amacının da belirleme sürecinde yolgösterici olması gerektiği gözardı edilmemelidir.[6]

Somut cezanın belirlenmesinde hakimin kullanacağı tüm araçlar yasakoyucu tarafından düzenlenmiştir. Ceza suçlunun kişiliğine uygun hale getirilirken hakim yasal ve takdire bağlı artırım ve indirim nedenleri, tekerrür hükümleri gibi bir dizi aracı yasada belirtilen sıra ve esaslar çerçevesinde uygulamak zorundadır.

III – Somut Belirlemede İlkeler

Yasada sayılan hususlar somut belirlemede kullanılırken bazı genel ilkelere riayet edilmesi zorunludur. Türk Ceza Yasası’nın takdire yer verirken onu çerçeveleyen ilkeleri belirlemesi ve takdir yetkisini denetlenebilir hale getirmesi cezanın temel amaçları açısından da son derece etkili bir sistem benimsediğini ortaya koymaktadır.[7]

1 - Kusur İlkesi

“Kusursuz ceza olmaz “ ilkesi hakimin temel yol göstericilerinden biridir. Ceza yasamız da “Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır.” (TCK m. 21/1) diyerek bu ilkeyi benimsemiştir. Hakim cezayı iki sınır arasında belirlerken failin kast veya taksire dayalı kusurunu göz önünde bulunduracaktır. Cezanın önleme amacı ancak kusurla ceza arasında adil bir denge oluşturulmasıyla sağlanabilir.[8]

2 – Mükerrer Değerlendirme Yasağı

TCK m. 61’de sayılan durumların temel cezanın belirlenmesinde hesaba katıması için bu durumların ayrıca suç tipinin nitelikli hallerinin ya da suçun unsurları olarak düzenlenmemiş olması gerekmektedir. Aksi halde aynı somut ya da soyut olgular nedeniyle failin cezası haksız yere ikinci kez artırılacak ya da indirilecektir.

3 – Gerekçe Gösterilmesi Zorunluluğu

Mahkeme kararlarının gerekçeli olması hukukumuzda yasal ve anayasal bir zorunluluktur. (Anayasa m. 141, 5271 S.K. m. 34) Sözü edilen gerekçe yasal ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin sözkonusu nitelikleri ceza hukukunda cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesi sürecinde cezanın amacına uygun, tarafları tatmin eden, keyfilikten uzak olma özelliklerini de garanti etmektedir. Hakim kararını verirken yaptığı her türlü tespit ve tercihi mantıklı gerekçelerle açıklamalı, Yargıtay denetimine elverişli bir şekilde ortaya koymalıdır.[9]

IV – Sonuç Cezanın Belirlenmesi Aşamaları
1 – Temel Cezanın Tespiti
a – Lehte Ve Aleyhte Olan Hallerin Tartışılması

Yasada belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenirken fiile ve faile ilişkin hususlar ayrı ayrı göz önünde bulundurulmak zorundadır. Bunların dışında ibret teşkil etme, yalancılık vs. gibi hususlar temel cezanın belirlenmesinde birer etken olamazlar.[10]

aa – Fiile İlişkin Hususlar
aa.1. – Suçun işleniş biçimi: Bu unsurun temel ceza belirlenirken göz önünde bulundurulması için yasada suçun unsuru ya da ağırlatıcı veya hafifletici nedeni olarak gösterilmemiş olması gerekir. Bu durum yukarıda değindiğimiz “mükerrer değerlendirme yasağı”nın bir gereğidir. Örneğin Yargıtay sanıkta yakalanan silahların sayıca çokluğunun cezanın tayininde alt sınırdan uzaklaşılmasını gerektiren bir sebep olduğuna hükmetmiştir.[11]

aa.2. – Suçun işlenmesinde kullanılan araç: Mükerrer değerlendirme yasağı bu durum için de geçerlidir. Örneğin konut dokunulmazlığını ihlal suçunun bir anahtar yardımıyla işlenmesi yasada suçun unsuru ya da nitelikli hali olarak düzenlenmediğinden temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulabilir.[12]

aa.3. – Suçun işlendiği zaman ve yer: Suçun nitelikli hali veya unsuru olarak düzenlenmediği hallerde suçun işlendiği zaman ve yer de temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır. Kasten öldürme suçunun geceleyin ya da bina içinde işlenmesi örneğinde bu unsurun temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacağı açıktır.[13]

aa.4. – Suç konusunun önem ve değeri: Yine bu unsurların da temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınması için yasada suçun unsuru ya da nitelikli halleri olarak düzenlenmemiş olmaları gerekir. Yargıtay mal beyanında bulunmamak suçuna ilişkin yapılan yargılamanın sonunda verdiği bir kararında 488.501.908 Liralık borç miktarıyla ilgili olarak suç konusunun önem ve değeri unsurunun sözkonusu olamayacağına hükmetmiştir.[14]
Belirtmek gerekir ki korunan hukuki yararın suçla ihlal edilmiş olması, örneğin evrakta sahtecilik suçunda kamu güveninin sarsılmış olması yine cezanın belirlenmesinde alt sınırın üstüne çıkılmasının gerekçesi olamaz.[15]

aa.5. – Meydana gelen zararın veya tehlikenin ağırlığı: Örneğin mala zarar verme suçunda zarar verilen şeyin mağdur için özel bir manevi değer taşıması durumunda bu temel cezanın alt sınırın üzerinde belirlenmesine dayanak yapılabilir.

Teşebbüs aşamasında kalan suçlar bakımından cezanın belirlenmesinde meydana gelen zarar veya tehlikenin dikkate alınacağı belirtilmelidir. Burada teşebbüs aşamasında kalan suçlar açısından mükerrer değerlendirme yasağına aykırı bir hal varmış gibi görünür. Ancak unutmamak gerekir ki yasak yalnızca suçun unsurları ve nitelikli halleri açısından geçerlidir. Teşebbüs ise suçun özel görünüş şekillerinden biridir ve mükerrer değerlendirme yasağı kapsamında değerlendirilmez. Yasada gerekli değişiklik yapılmadıkça bu durumu böyle nitelemek gerekecektir.[16]

bb – Faile ilişkin hususlar

bb.1. – Kast veya taksire dayalı kusurun ağırlığı: Faildeki kastın yoğunluğu, failin sonuca ulaşmak konusundaki ısrarı ile, taksirin yoğunluğu ise sonucun öngörülmesinin kolaylığı ile değerlendirilebilir.[17] Yargıtay tasarlamanın varlığını kabule yetmeyen halleri kastın yoğunluğu olarak değerlendirip temel cezayı ağırlaştırıcı sebep saymaktadır.[18]

bb.2. – Sebep ve saikler ile amaç: Failin suç işleme sebepleri ve saikleri cezanın belirlenmesinde faile ilişkin hususlar olarak esas alınır.[19] Örneğin kazanç hırsı, açgözlülük, mesleki başarı hırsı gibi saikler, cezanın belirlenmesinde failin aleyhinde değerlendirilecek unsurlardır.

b – Temel ceza belirlenirken gerekçe gösterilmesi: Yukarıda da değindiğimiz gibi mahkeme kararlarının gerekçeli olması hukukumuzda yasal ve anayasal bir zorunluluktur. Yargıtay da ”nesnel ve öznel ölçütler gözetilmeden takdiren sözcüğü ile yetinilip yetersiz gerekçe ile temel hapis cezasının fazla verilmesi yasaya aykırı”dır diyerek bu zorunluluğu titizlikle gözetmektedir.[20] Yine aynı suçun birden fazla cezayla cezalandırılması durumunda da cezaların hepsinin aynı biçimde belirlenmesi gerekir. Yargıtay bu temelde, hapis cezası alt sınırda takdir edilirken para cezasında artırıma gidilmesini yasaya aykırı bulmuştur.[21]

Son olarak belirtilmelidir ki gerekçenin sanığın kişiliğini incitmemesine özen gösterilmelidir. Zira hakimin görevi failin kişiliği hakkında değil fiili hakkında hüküm vermektir.

2 – Olası kast indiriminin veya bilinçli taksir artırımının uygulanması

Olası kast, suçun kasten işlenen şekli açısından indirim sebebi iken bilinçli taksir de suçun basit taksirle işlenen şekli açısından artırım sebebidir.

3 – Ağırlatıcı ve hafifletici nedenlerin uygulanması

TCK m. 61/7’de de belirtildiği gibi “Kanunda açıkça yazılmış olmadıkça cezalar ne artırılabilir, ne eksiltilebilir, ne de değiştirilebilir.” Hukukumuzda cezayı artırıcı ve eksiltici nedenler yasada açıkça belirtilmiştir. “Suçun varlığı için bulunmaları zorunlu olan kurucu unsurlara eklenen ve suçun daha ağır veya daha hafif sayılmasını ve bunun sonucu olarak da cezanın artırılıp indirilmesini gerektiren, ancak bulunmamaları halinde suçun varlığına zarar vermeyen, bulundukları zaman da suçun hukuki niteliğinin değişmesine yol açmayan sebepler” olarak tanımlanan[22] bu nedenler ‘suçu etkileyen haller’ olarak adlandırılmaktadır. Suçu etkileyen haller cezayı etkileyen hallerden farklıdır. Suçun işlenmesinden sonra gerçekleşen ve cezada indirim yapılmasını gerektiren sebepler suçu etkileyen sebepler sayılmazlar. Bu haller cezaya etkileri bakımından ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenler, nitelikleri bakımından objektif ve subjektif nedenler, yasadaki yerleri açısından ise özel ve genel nedenler olarak sınıflandırılabilirler.[23] Takdiri indirim nedenleri genel hafifletici nedenlerdendir. Suçu etkileyen nedenler olarak ortaya çıkabilecekleri gibi cezayı etkileyen bir neden olarak da ortaya çıkabilirler. Hakimin cezayı sadece takdiren indirmesine olanak tanınmış, takdiren ağırlaştırmasına izin verilmemiştir.

Somut olayda birden fazla sebep bir araya gelmişse her artırım ya da eksiltme bir önceki işlemin sonucu elde edilen ceza üzerinden yapılır. Hem artırıcı hem eksiltici nedenlerin bir arada bulunması durumunda da önce artırmalar sonra eksiltmeler uygulanmalıdır. Bu esas failin lehine olacak biçimde uygulama gereğinin bir sonucudur. Öte yandan artırma ve eksiltme nedenlerinin kişisel ve fiili nitelikte olmaları durumunda önce fiili nedenler, daha sonra kişisel nedenlerin uygulanması gerekir.[24]

4 – Diğer nedenler

Yukarıda izlemeye çalıştığımız sıraya göre tayin edilen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren kişisel sebeplere dair hükümler uyarınca indirim ve artırımlar yapılır.[25]

5 – Takdiri indirim nedenlerinin uygulanması

a – Kavram

TCK takdiri indirim nedenlerini 62. maddesinde şu şekilde düzenlemiştir:

“Takdiri indirim nedenleri
(1) Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.

(2) Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir.”

Madde başlığından da anlaşılabileceği gibi bu nedenlerin uygulanması veya uygulanmaması konusunda hakime bir takdir yetkisi tanınmıştır. Eski yasada takdiri indirim nedenleri örneklenmemişken yeni yasada bir dizi neden sayıldıktan sonra “gibi hususlar” denmek suretiyle bu nedenlerin sınırlı olmadığı özellikle vurgulanmıştır. Yasakoyucu suçu oluşturan unsurların yapısıyla oynamamak ve çizilen sınırları aşmamak kaydıyla hakime takdir yetkisi tanımış ve cezanın bireyselleştirilmesi sürecinin bu en önemli aracını bir kalıba sokmaksızın cezanın her olaya göre amaca uygun olarak belirlenebilmesini sağlamak istemiştir. Yasada gerekçe ile ilgili herhangi bir şekil aranmazken gerekçenin geçerli bir gerekçe olması gerektiği muhakkaktır. Örneğin Yargıtay suç tanık beyanı ya da delil olmaksızın salt failin ikrarı ile sübuta ererse takdiri indirim hükmünün uygulanması gerektiği görüşündedir.[26] Yine suçun işleniş biçiminin ağırlığından sözedilerek takdiri indirim uygulamasından imtina edilemez.

Cezanın hafifletici takdiri nedenle indirilmesi durumunda indirim suç için öngörülmüş tüm asli cezalara uygulanması gerekir. Ayrıca tazminat türünden para cezalarında ve nispi para cezalarında da takdiren indirim yapılması mümkün değildir.

b – Takdiri İndirim Sebepleri

aa – Failin geçmişi:

Esasen ceza hukukumuzda fail değil fiil ve kusurluluk esas alınmakta ise de takdiri indirim sebepleri arasında sayılan failin geçmişi hususu indirim hükmünden yararlanmayı kolaylaştırabilmekte ya da zorlaştırabilmektedir. Daha önce suç işlenmiş olunması, işlenen suçlardaki benzerlikler, geçmişteki yargılama süreçlerinde failin gösterdiği tutumlar indirim sebepleri karşısında failin konumunu etkilemektedir. Aynı şekilde failin sosyal etkinlikler nedeniyle elde ettiği övgüler, felaket hallerinde sağladığı katkı, varsa kamu yararına çalışmaları da takdiri indirim hükmü karşısındaki konumunu etkileyecektir.[27]

bb - Failin sosyal ilişkileri

Cezanın özel önleme amacı açısından failin sosyal ilişkileri de özel bir önem taşırlar. Anayasa Mahkemesi 20.06.1995 tarihli ve 1994/92 esas 1995/14 karar sayılı kararında bunun altını şu cümlelerle çizmiştir: ”Sosyal durum, suçlunun toplum içinde bulunduğu mevkidir. Sosyal durum objektif ve subjektif olarak değerlendirilir. Kişinin geliri, öğrenimi ve eğitimi ile mesleği, medeni hal gibi hususlar objektif ve subjektif değerlendirmenin ölçütleridir. Cezadan beklenen amaç, kişiyi topluma kazandırmaktır. Bu bakımdan suçlunun şahsi ve sosyal durumu gözetilerek ceza verilmesi halinde cezadan beklenen bu amaca da uygun hareket edilmiş olunacaktır. Şahsi durum ise suçlunun psikolojik ve sosyopsikolojik durumu ile ilgili olup kişisel yapısı ile buna etkili olan ailevi ve toplumsal konumunu ifade eder.”

cc – Failin fiilden sonraki davranışı:

Failin gösterdiği suçun neden olduğu zararı giderme, delillerin ortaya çikmasına yardımcı olma gibi olumlu davranışları takdiri indirim hükmünün uygulanmasını sağlarken mesela taksirli suçta mağdurun olay yerinde bırakılması, delillerin gizlenmesi vs. davranışlar ise failin indirim hükümlerinden yararlanamamasına sebep olur.[28]

dd – Failin yargılama sürecindeki davranışları:

765 sayılı TCK’da bu konuda bir hüküm yokken doktrinde failin yargılama sürecindeki tutumlarının da takdiri indirim nedenleri arasında olması gerektiği savunulmaktaydı. Doktrindeki bu görüş 5237 sayılı TCK’da yankısını bulmuş ve failin yargılama sürecindeki davranışları yeni ceza kanunumuzun metnine de dahil edilmiştir. Failin ikrarı ve yargılama sürecindeki olumlu tutumları takdiri indirim nedeni olarak değerlendirilebilir. Bununla birlikte Yargıtay sanığın susma hakkını kullanmasının ve ikrardan kaçınmasının sanığın takdiri indirim nedenlerinden yararlanmaması için bir sebep olamayacağı görüşündedir.[29]

ee – Cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri:

Sözü edilen olası etkilerin failin geleceği üzerindeki olumsuz etkiler olduğu açıktır. Şüphesiz burada dikkat edilecek husus indirimin uygulanmasının öngörülen olumsuz etkilerin mahiyetinde değişiklik yapıp yapmayacağıdır. Zira sözkonusu olan cezasızlık sebebi değildir ve failin geleceği her halükarda ceza nedeniyle olumsuz etkilenecektir.[30] İndirim yapılması halinde failin geleceğinde karşılaşacağı olumsuz etkiler azalacak ise indirim oranının uygulanması gerekecektir.

ff – Diğer hususlar:

Yasakoyucu hakime tanınan takdir yetkisini daraltmamak ve hayatın çeşitliliğini karşılayabilmek amacıyla takdiri indirim nedenlerini açıkça saydıklarıyla sınırlamamış, “gibi hususlar” diyerek sebeplerin sınırsızlığına işaret etmiştir.[31] Hakim gerekçesini göstermek suretiyle önüne gelen olaya ve faile uygun indirim sebepleri takdir edebilecektir.


SONUÇ

Yukarıda yaptığımız açıklamalar ışığında haberimize konu olaya baktığımızda temel cezanın belirlenmesi sürecinde ceza hukuku bakımından sağlam gerekçelerle eleştirilecek bir dizi yanlışla karşılaşmaktayız. 765 sayılı TCK’nın 452. maddesinin birinci fıkrasında “Katil kastiyle olmıyan darp ve cerh veya bir müessir fiilden telefi nefis husule gelmiş olursa fail, 448 inci maddede beyan olunan ahvalde sekiz, 449 uncu maddede yazılı ahvalde on ve 450 nci maddede muharrer ahvalde on beş seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapse mahkum olur.” düzenlemesi yeralmaktadır. 450. maddede sayılan hallerden olan “Canavarca bir his sevki ile veya işkence ve tazip ile ika edil”me ve “Taammüden icra olun”ma koşullarının habere konu suç açısından gerçekleştiği kabul edilirse temel cezanın onbeş seneden az olmamak üzere belirlenmesi gerekir. Ardından 243. maddeye göre yapılması gereken artırımın yarı oranı biçimindeki üst sınırdan değil de üçte bir oranındaki alt sınırdan yapılması da cezanın belirlenmesi sürecindeki ilkelerle uyum içerisinde değildir. Zira olayın gelişimi ve fiil ya da faillere ilişkin 29. maddede (5237 sayılı TCK m. 61) sayılan unsurlardan hiçbiri cezanın alt sınırdan belirlenmesi için veri sunmamaktadır. Aksine suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, kastın yoğunluğu, suçun sebep ve saikleri, faillerin amaçları, geçmişleri ve fiilden sonraki davranışları cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi için veriler ortaya koymaktadır. Bu durum birçok yönleriyle ortadayken cezanın alt sınırdan belirlenmesini cezanın cezalandırma amacıyla ve cezanın belirlenmesi ilkeleriyle bağdaştırmak mümkün görünmemektedir.
Takdiri indirim nedenlerinin varlığı konusunda da mahkemenin kararı cezanın bireyselleştirilmesi sürecinin ilkeleriyle çatışma içerisinde gibi görünmektedir. Gerek faillerin geçmişlerinde aynı suça ilişkin bir dizi suçlamaya muhatap olmuş olmaları, mesleki yaşamlarında işkence fiiliyle yakın ilişki içinde bulunmaları ve fiilden sonra suçun ortaya çıkmaması için gösterdikleri yoğun gayret ve gerekse de sanıkların yargılama sürecinde sergiledikleri tutumlar yasada sayılan takdiri indirim sebeplerinin olayda uygulama yeri olmadığının göstergeleridir. Şüphesiz hakim sayılan nedenlerin dışında somut olaya uygun bir nedenle de gerekçelerini göstererek takdiri indirim hükümlerini uygulayabilecektir. Lakin kanımızca takdiri indirim hükümlerinin olayda uygulama yeri olmamak gerekir. Yukarıda yaptığımız açıklama ve değerlendirmeler ışığında bu kanımızın en azından ciddiye alınmaya değer olduğunu düşünüyoruz.














KAYNAKÇA





Sokulu-Akıncı Füsun/Özgenç İzzet/Sözüer Adem/Mahmutoğlu Fatih S. /Ünver Yener, Yaptırım Teorisi, İstanbul 2000.
Savaş Vural/Mollamahmutoğlu Sadık, Türk Ceza Kanununun Yorumu, Ankara 1999.
Centel Nur/Zafer Hamide/Çakmut Özlem, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2005.
Özbek Veli Özer, Yeni Türk Ceza Kanununun Anlamı, C. 1, Ankara 2006
Önder Ayhan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, C. II-III, İstanbul 1992
Dönmezer Sulhi/Erman Sahir, Nazari Ve Tatbiki Ceza Hukuku, C. II, İstanbul 1997



[1] İçel / Sokullu-Akıncı / Özgenç / Sözüer / Mahmutoğlu / Ünver, 150.

[2] Savaş/ Mollamahmutoğlu, 479.

[3] Centel/ Zafer/ Çakmut, 580.

[4] YİBBGK, 07.06.1976 T. 3-4/3

[5] Centel/ Zafer/ Çakmut, 581-582.

[6] Centel/ Zafer/ Çakmut, 582.

[7] Centel/ Zafer/ Çakmut, 584.

[8] Centel/ Zafer/ Çakmut, 585.

[9] 7. CD, 22.10.1997 T. 8054/8208, Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları

[10] Centel/ Zafer/ Çakmut, 586.

[11] Y8.CD, 22.09.2003 T. 10324/3567, Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları

[12] Özbek, 628.

[13] Özbek, 628.

[14] Y 17HD 14.06.2001 T. 4208/3980

[15] Centel/ Zafer/ Çakmut, 589.

[16] Özbek, 629.

[17] Önder, 630.

[18] Y1CD 05.11.1995 T. 3339/3563, “(…)her bir sanık yönünden tasarlama halinin gerçekleşmediğine hükmetmek ve kısa zamanda diliminde de olsa yoğunlaşmış kasıt ve hazırlıkla fiilinin icra edilişini TCY.nın 29/son maddesine göre tesdit sebebi sayarak, yasanın 448. maddesine mümas fevren adam öldürme olarak vasıflandırmak gerekir…(…), Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları

[19] Centel/ Zafer/ Çakmut, 591.

[20] Y4CD, 18.05.1994 T. 1437/4605, Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları

[21] Y11CD, 14.03.1996 T. 178/200, www.kazanci.com.tr

[22] Dönmezer/ Erman, 338.

[23] Centel/ Zafer/ Çakmut, 593, 594.

[24] Y5CD, 13.11.1948 T. 1843/2734.

[25] Centel/ Zafer/ Çakmut, 596.


[26] Y1CD, 13.03.1991 T, 497/678, Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları.

[27] Centel/ Zafer/ Çakmut, 600.

[28] Özbek, 642.

[29] Y4CD, 19.03.1998 T. 1609/2562, Sinerji Mevzuat Ve İçtihat Programları.

[30] Özbek, 642.

[31] Centel/ Zafer/ Çakmut, 603.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Cezanın Belirlenmesi Ve Bireyselleştirilmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Emrah Dertli'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
30-03-2008 - 21:24
(5869 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 3 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 3 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
24693
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 29 dakika 55 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,21 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 58583, Kelime Sayısı : 6133, Boyut : 57,21 Kb.
* 3 kez yazdırıldı.
* 7 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 788
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
Forumumuzdaki İlgili Mesajlar
Erken Bitirme, Üstten Ders Alma Hakkında.
Meliha - 01-07-2018 - 08:26
Yeni Hukuk Fakültesi Öğrencilerine Tavsiyeler
sametcanaslan - 10-03-2018 - 00:39
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,26760888 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.