Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Davaya Vekalet

Yazan : Zeynep Serim [Yazarla İletişim]
3. Sınıf Hukuk Öğrencisi

Genel olarak:

Davada, tarafların temsil edilmesi, “kanuni temsil” ve “iradi temsil” olarak iki şekilde gerçekleşmektedir. Usul Hukuku anlamında iradi temsilin ne anlama geldiğini açıklamak için, öncelikle kanuni ile iradi temsil kavramlarının tanımlarını yapmak ve iradi temsilin kanuni temsilden ayrılan yönlerini de incelemek gerekmektedir.
Kanuni temsil, dava ehliyetlerine sahip olmayan kişilerin, davalarda kanuni temsilcileri tarafından temsil edilmeleri anlamına gelmektedir. MK md.14’e göre,”Ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur”. MK md.15’e göre de, “Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.” Bu hükümlerden de anlaşıldığı üzere, bu kişilerin fiil ehliyetleri, dolayısıyla medeni hakları kullanma ehliyetleri bulunmadığından ve yaptıkları fiiller hukuken bir sonuç doğurmadığından, bir davada kendilerini temsil edebilmeleri mümkün değildir. Fiil ehliyetinin yansıması dava ehliyetidir. O yüzden fiil ehliyeti yoksa dava ehliyetinden bahsedebilmek de mümkün değildir. Bu husus, HUMK md.38’de de,”Davaya ehliyet Medeni Kanun ile tayin olunmuştur” şeklinde, MK’nın ilgili maddelerine atıf yapılarak düzenlenmiş olmaktadır. Zira bir davada taraf olabilmek için tam ehliyetli olunması gerekir. Bu konuda MK md.14 ve 15 tarafından bir sınırlama getirildiği için, bu noksanlık kanuni temsilci atanma yolu ile giderilir. Fakat kişinin şahsına sıkı sıkıya bağlı haklar konusunda, ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlılar bakımından kanun bir istisna getirmiştir. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar ile ilgili davalarda, ayırt etme gücüne sahip küçükler veya kısıtlılar dava ehliyetine sahiptirler; boşanma, ayrılık, babalık davalarında olduğu gibi. Bu husus, MK md.16/2’de belirtilmiş olan, “Ayırt etme gücüne sahip küçük veya kısıtlıların kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarını kullanmada kanuni temsilcilerinin rızasına bağlı olmamaları” hükmünün bir sonucudur.[1] Dava ehliyeti bir dava şartı olduğundan, bu anlamda bir dava şartının noksanlığı durumunda, hakim bunu re’sen dikkate almalı ve kanuni temsilcinin rızası alınmassa esasa ilişkin incelemeye girmeden davayı reddetmelidir.

İradi Temsil:

İradi temsil ise, davada taraflarından iradelerine dayanan temsildir[2]. HUMK md.59-71’de düzenlenmiştir. Türk hukukunda, HMUK md. 70 ve 71’de belirtilen iki istisna dışında, taraflar mutlaka avukat ile davada yer almak zorunda değillerdir. HUMK md.59’a göre, davanın tarafı davayı bizzat takip edebileceği gibi, seçtiği bir vekil aracılığıyla da takip edebilir. 2.fıkrası ise, kanuni temsilciler dahi bu hakka sahiptir hükmünden, kanuni temsil durumunda dahi iradi temsil söz konusu olabilir sonucunu çıkartmak mümkündür. O yüzden, şöyle bir ayrım yapmak gerekir: Kanuni temsil, ancak davanın tarafının dava ehliyetine sahip olmadığı durumlarda söz konusu iken, iradi temsil kanuni temsil hallerinde de söz konusu olabilir. Örneğin, küçük veya mahcurlara atanan vasi, dilerse temsil ettiği küçük veya mahcurun taraf olduğu bir davada, davayı bizzat ya da iradi bir şekilde seçeceği bir vekil aracılığıyla takip eder. Aksine kanuni temsilde, dava ehliyetine sahip olmayanların bu anlamda bir seçim yetkisi bulunmamaktadır. Kendilerine bir kanuni temsilci atanması şarttır. İradi temsile, HUMK “davaya vekalet” adını vermektedir. HUMK md.60’a göre davaya vekalet hakkında, HUMK md.59-71 ile Medeni Kanun’un genel hükümleri uygulanır. Davaya vekalet ile BK md.386 vd.’de düzenlenen vekalet sözleşmesini birbirine karıştırmamak gerekir. Davaya vekalette, müvekkil ile vekil arasındaki ilişki bir vekalet sözleşmesine dayanabileceği gibi, bir hizmet sözleşmesine de dayanabilir. [3] BK md.386’ya göre, vekalet sözleşmesiyle vekil kendisine verilen işleri ya da hizmetleri sözleşme uyarında görme borcu altına girer. Fakat HUMK’un davaya vekalet ile ilgili hükümlerinde açıklık olmayan hallerde, BK md.32 vd.(temsil) ve BK md.386 vd.(vekalete ilişkin hükümler) davaya vekalette kıyasen uygulanmaktadır. Vekalet ilişkisindeki en önemli unsurlarından birisi, müvekkil ile vekili arasıdaki güven bağıdır. BK md.390/2’ye göre, “Vekil, müvekkiline karşı vekaleti iyi bir surette ifa ile mükelleftir. Bu hükümden, vekilin, müvekkilin iradesine uygun şekilde hareket etmesi ve onun menfaatlerine aykırı ve zararına hareket etmemesi yükümlülüğü altında bulunmasının söz konusu olduğu sonucu çıkarılabilir. Vekalet verenin çıkarının gözetilmesi, dürüstlük kuralına aykırı davranılmaması gerekir. Kural olarak avukat kendisine verilen talimatlara uymak zorundadır, fakat müvekkilin emri altında değildir. Hukuki düşüncelerini ifade etme özgürlüğü kısıtlanamaz. AK m.38/a’ya göre, teklifi haksız görürse reddetme hakkına sahiptir.

Davaya Vekalet Ehliyeti:

Hukukumuzda avukat ile temsil edilmek şart olmadığı halde, HUMK md.70-71’de bu duruma iki istisna getirilmiştir. HUMK md.70/1’e göre, davasını kendisi takip eden kimse mahkemede münasip olmayan hal ve davranışlarda bulunmaya, hakimin ihtarına rağmen devam ederse, hakim derhal dışarıya çıkarılmasını ve icap ettiği takdirde kendisine bir vekil tayin edilmesini isteyebilirken, HUMK md.71’e göre de, bir tarafın davasını kendisinin görebilecek durumda olmadığını tespit ederse yine kendisine bir vekil tayin edilmesini emredebilir. Tarafın bu emre uymadığı takdirde ise muhakemeye onun yokluğunda devam edilecektir. Kıyafetin uygun olmaması ve o kıyafette direnilmesi durumunda da o tarafın mahkemeden çıkarılması ve kendisine vekil tayin edilmesi hususunda bir talep, vekil tayin etmez ise yargılamaya onun yokluğunda devam edilmesi söz konusu olacaktır.[4]
Eğer taraflardan biri vekil tutmak isterse, HUMK md.67/3’e göre yargılama başka bir güne bırakılamaz. Ancak vekil tutması kabul edilebilir bir özre dayanıyorsa, hakim, bir defaya mahsus olmak üzere kendisine kısa bir süre verebilir. HUMK md.213 ve 377’ye göre, bu sürenin geçmesinden sonra vekil davada hazır bulunmuyorsa, tahkikat veya yargılamaya onsuz devam edilir veya 409.maddeye göre dosya işlemden kaldırılır. Fakat HUMK md.61/1’e göre bunun için, gelmediği takdirde yargılamaya onsuz devam edileceğinin bildirilmesi gerekir.
Hukukumuzda dava için bir vekil tutmak zorunlu değilse de, davanın tarafının, davayı bizzat değil de bir temsilci atamak suretiyle takip etmek hususundaki seçimlik hakkını kullanmak isterse, ancak kanun tarafından belirlenmiş ve davaya vekalet ehliyetine sahip olan vekil aracılığıyla davasını takip edebilir. Kural olarak, davaya vekalette vekil olarak atanacak olan kişi Avukat’tır. Bu husus, Av.Kanunu madde 35’te düzenlenmiştir. Bu kanuna göre, en az üç avukat ve davavekili bulunan yerlerde (il ve ilçelerde) ancak baroya kayıtlı avukatlar ve dava vekilleri vekil olarak davayı takip edebilirler. [5] En az üç avukat ve dava vekili bulunmayan yerlerde vekil olarak “dava takipçileri” görev alırlar. O yerde hiç avukat, dava vekili ve dava takipçisi bulunmuyorsa, HUMK md.212’ye göre yazı bilmeyen tarafın iddia ve savunmasını zabıt katibine söyleyerek yazdırır. Fakat bu hallerde, hak arayanları korumak için 212.madde yeterli değildir. Çünkü HUMK md.61’in son maddesi, yani dilenilen kişiye dava vekaleti verilmesi hakkındaki hükmün kaldırılması, hakkın aranması bakımından bir zorluğun çıkmasına sebep olmuş, bu hususta bir kanun boşluğu ortaya çıkmıştır.
HUMK md.61’e göre, kanuna göre davaya vekalet ehliyeti olmayan kişiler mahkemeye vekil olarak kabul edilmezler ve bu durumda müvekille, hakim tarafından bir defaya mahsus olmak üzere davetiye gönderilir. Hakim bu durumu re’sen dikkate alacaktır. Çünkü davaya vekalet ehliyeti bir dava şartıdır. HUMK md.61’e paralel olarak, davaya vekalet ehliyeti bulunmayan, örneğin avukat olmayan bir kişinin vekil olarak davanın bir tarafını temsil etmesi durumunda, dava şartı olmasının bir sonucu olarak, hakim durumu re’sen gözeterek davayı reddedecektir.
Ancak reddetmeden önce, davacı tarafa, davaya izacet verip vermeyeceğini bildirmesi için münasip bir süre verilecektir. Davacı davaya icazet verirse, davaya devam edilir. Davacı davaya gelerek davasını kendisi takip ederse veya davaya vekalet ehliyeti olan bir kişiyi vekil olarak tayin ederse davaya icazet vermiş sayılır. Ancak, davaya icazet vermezse dava esasa ilişkin inceleme yapılmadan reddedilir ve davaya vekalet ehliyeti olmadan dava açmış olan kişiye yargılama giderlerini karşılaması hususunda bir talep hakkı doğar.
Kanunen davaya vekalet ehliyeti olanların, davanın tarafını davada temsil edebilmesi için, kendisine özel olarak bir temsil yetkisi verilmesi gerekir. Kişiye temsil yetkisi sağlamak için verilen temsil belgesine uygulamada “vekaletname” adı verilmektedir. Vekaletname verilmesi, her iki tarafın da irade beyanına dayanan vekalet veya hizmet sözleşmesinin aksine, müvekkilin tek taraflı irade beyanı ile verilir, tek taraflı bir hukuki işlemdir.

Vekaletname:

Vekaletname, özel ve genel olarak ikiye ayrılmaktadır. Genel vekaletname ile, avukat, müvekkilinin açmış olduğu ya da kendisine karşı açılan bütün davalarda kendisini temsil etmekte, fakat bununla birlikte müvekkilini davada temsil edebilmesi için o konuda özel bir talimat alması gerekmektedir. Vekaletname çıkarılması, avukatın onayı olmaksızın da söz konusu olabilir. Avukat ile müvekkili arasında bu hususta daha önceden yapmış oldukları bir sözleşme yoksa, vekaletname verilmesi avukat için bir icap niteliği taşır ve avukat kabul ettiği takdirde hüküm ifade eder. Aksi takdirde, avukatın vekaletnameyi kabul etme zorunluluğu bulunmamaktadır.
BK md.388/3’e göre, avukat, kendisine genel bir vekaletname verildiği takdirde, dava açma ve müvekkilini dava savunma yetkisine sahip değildir. Bu yetkiye sahip olabilmesi içine kendisine ya bu hususta ayrı bir vekaletname verilmeli ya da genel vekaletnamenin içerisinde kendisinin özel olarak davayı takip etme yetkisinin verilmiş olması gerekir . Özetle genel vekaletname ile, avukat, müvekkilinin rızası olmaksızın davada onu temsil edememektedir. Kanunda aksi öngörülmedikçe, kural olarak, vekil, işin gerektirdiği tüm yetkilere sahiptir. Hangi hususlarda özel yetki verilmesi gerektiği ise HUMK md.63’de düzenlenmiştir. Bu hükme göre vekil sulh olmak, tahkim anlaşması yapmak, ibra, feragat, kabul, yemini kabul, haczin fekki, dava konusunun kabzı hususlarında özel yetkilendirmek gerekir. Bunların dışında, Hakimin reddi ( HUMK md.33/1), başkasına temsil yetkisi verme ( Avukatlık K.171/3), Hakime karşı tazminat davası açılması, Anayasa Mahkemesinde dava açmak gibi durumlarda da özel yetkilendirme gereklidir.[6] Yargıtay, bir kararında ise vekaletname verilmeyen bir yetkinin vekil tarafından kullanılması hukuken sonuç doğurmaz hükmüne varmıştır.[7]
Avukata verilecek olan vekaletname, HUMK md.65 uyarınca noter tarafından onaylanır.
Ancak vekaletnamenin noter tarafından re’sen düzenlenmesi de mümkündür. Eğer dava Sulh mahkemesinde görülecekse, HUMK md.65’e göre , vekaletnameler noterden başka nahiye meclisi, ihtiyar heyeti veya sulh hakimi tarafından da onaylanabilir. Bu hükmün son cümlesine göre ise, resmi dairelerin vekillerine verilecek vekaletnamelerde ise onay söz konusu değildir. Yabancı bir ülkede verilen vekaletnamenin Türk Konsolosluğu tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu takdirde, bu vekaletname, noter tarafından onaylanmış olan bir vekaletname olarak sayılır. Vekaletnamenin tabi olduğu şekil şartı, bir dava şartı değil, bir ispat şartıdır.

Vekaletnamenin Mahkemeye Verilmesi:

HUMK md.67’ye göre, usulüne uygun olarak düzenlenmiş ve onaylanmış olan vekaletnamenin aslı veya örneği, vekil tarafında mahkemeye verilmelidir. Vekaletname için öngörülmüş olan şekil şartının aksine, vekaletnamenin dava dilekçesi ile birlikte vekil tarafından mahkemeye sunulması zorunluluğu bir dava şartı teşkil eder. Bunun bir sonucu olarak hakim, vekaletnamenin vekil tarafından mahkemeye sunulup sunulmadığını re’sen araştıracaktır. Vekaletnamenin mahkemeye ibraz edilmemesi durumunda birden çok değişik karar alınmıştır. Yargıtay, bir kararında, avukatın, vekaletnamesini mahkemeye verememesi halinde, bir sonraki oturumda vereceğini beyan ettiği takdirde, oturuma kabul edilmesi zorunluluğunda olunduğunu belirtirken, karşı görüş teşkil eden diğer bir kararda ise, HUMK md.67’ye göre vekaletnamenin aslını ve örneğini vermeyen vekilin dava açamayacağı, vekil olarak oturuma kabul edilmeyeceği ve dava ile ilgili hiç bir görev yapamayacağı, anlaşıldığı üzere mahkemeden bu konuda süre de istenmediği saptanmıştır.[8]

Vekaletnamesiz dava açan veya takip eden avukat ile ilgili olarak HUMK md.67/1’de bir istisna hükmü bulunmaktadır. HUMK md.67/1’e göre, “gecikmesinde zarar umulan hallerde mahkeme, vereceği kesin bir süre içerisinde vekaletnamesini getirmek şartıyla vekilin dava açmasına veya usul işlemleri yapmasına izin verebilir. Bu süre içerisinde vekaletname verilmez veya aynı süre içerisinde asil(müvekkil), yapılan işlemleri kabul ettiğini dilekçe ile mahkemeye bildirmezse dava açılmamış sayılır ve yapılan işlemler hükümsüz kalır. Bu durumda vekil, oturum harcı ile diğer yargılama giderleri ve karşı tarafın uğradığı zararları ödemeye mahkum edilir.” Örneğin, hak düşürücü sürenin korunması veya zamanaşımının kesilmesi için müvekkil, çeşitli iletişim araçlarıyla, vekile, dava açması için bildirimde bulunmuş olabilir.Bu hallerde, vekil, dava açmak için vekaletnamesinin gelmesini beklerse, hak düşürücü sürenin veya zamanaşımı süresinin geçmesi tehlikesi vardır. Bu gibi, gecikmesi sebebiyle zarar doğabilecek hallerde, kesin bir süre içerisinde vekaletnamesini getirmesi şartıyla vekile dava açma hakkı tanınabilmektedir. Vekil, mahkeme tarafından kendisine verilen kesin süre içerisinde vekaletnamesini getirir ise, dava geçerli olarak açılmış sayılır. Şayet bu süre içerisinde vekaletnameyi mahkemeye ibraz etmez fakat müvekkili tarafından bir dilekçe ile davanın kendi adına açılmış olduğunu kabul ettiği konusunda bir onay verilirse, dava geçerli olarak açılmış sayılır. HUMK md.67/2 uyarınca, HUMK md.67/1’de hükme bağlanmış olan, verilen kesin süre içerisinde vekaletnamenin mahkemeye verilmemesi vekilin kötü niyeti sonucu söz konusu olmuş ise, vekil aleyhine ceza takibine başlanır ve disiplin cezası uygulanmak üzere Cumhuriyet Savcılığı’na ve vekilin bağlı olduğu Baro Başkanlığı’na yazı gönderilir. Vekaletnamenin dava dilekçesine ekli olmadığı fark edilmeksizin, dava dilekçesi kabul edilmiş ve dava açılmış ise, bunun fark edilmesi üzerine mahkeme, vekile, vekaletnamesini getirmesi için kesin bir süre vermelidir. Bu süre içerisinde vekaletname mahkemeye verilmez ve müvekkil, kendi adına dava açılmış olduğunu kabul ettiği dilekçesini mahkemeye sunmaz ise, HUMK md.67/1-2 kıyasen uygulanır ve dava açılmamış sayılır.

Davaya Vekaletin Kapsamı:
Davaya vekaletin kapsamı, kanuni kapsam olarak HUMK md.62’de düzenlenmiştir. Davaya vekaletin bir diğer kapsamını ise, HUMK md.63’te düzenlenmiş olan “vekile özel yetki verilmesini gerektiren işlemler” oluşturur.Vekilin hangi işlemleri yapmak hususunda yetkisi olduğunu gösterir. HUMK md.62’ye göre, kanuni kapsam çerçevesinde, vekil, kendisine verilmiş olan özel veya genel bir vekaletname ile bu vekaletnemede ayrıca sayılmamış olsa bile, kanunda sayılmış olan işlemleri yapma yetkisine sahip olur. Vekilin, kanunda sayılmış olan işlemlerden başka işlemler yapabilmesi için ise, kendisine bu hususta özel olarak bir yetkinin verilmiş olması gerekmektedir. Bu sebepten ötürü, vekilin, kendisine kanun tarafından verilmiş olan bir yetkiyi kullanabilmesi için ayrıca kendisine özel bir yetkinin verilmiş olması aranmaz. Kendisine özel veya genel bir vekaletname verilmesi yeterlidir. Zira kullanabileceği yetki, kendisine kanun tarafından tanınmıştır.Bu durumda vekil, hüküm kesinleşinceye kadar davanın takibi için gerekli bütün işlemleri yapabilir.[9] Dava açabilir, davada her türlü savunma ve iddiada bulunabilir, delil tespiti isteyebilir, verilmiş olan kararı temyize götürebilir, üst mahkemedeki duruşmalara katılabilir. HUMK md.62 uyarınca, vekaletname, dava süresince yapılan bütün maddi hukuk işlemlerini kapsamaktadır. Bu sebeple vekil, davada takas, sözleşmeden dönme gibi beyanlarda bulunabilir. Hükmün sonuçlanması durumunda ise, vekalet ücretini, müvekkiline ödenmesine karar verilen yargılama giderlerini tahsil edebilir. Ancak, davalının, hükmolunan şeyin kendisini tahsil edemez. Yukarıda da belirtildiği gibi, sulh olmak, tahkim, karşı tarafı ibra etmek, davadan feragat, davayı kabul etmek, yemini kabul veya yeminin reddi, hükmolunan şeyi almak, haczi kaldırmak, hakimin reddi, vekilin müvekkili için başka bir vekil tayin edebilmesi, hakimlere karşı tazminat davası, yargılamanın iadesi talebinde bulunabilmek ve davanın tamamında ıslah için, vekaletnamede vekile bu hususlarda özel bir yetkinin verilmesi gerekir.Bazen de, müvekkili için oldukça önem arz eden işlemlerin yapılması için vekiline, vekaletnamede özel bir yetki vermesi de söz konusu olabilmektedir. Bazı görüşlere göre, vekilin, müvekkili adına boşanma davası açması için de kendisinin bu konuda özel olarak yetkilendirilmesi gerekmektedir.[10]

Vekil, davanın takibi sırasında, müvekkili adına usuli işlemleri yapar.Yalnız, müvekkilin şahsına sıkı sıkıya bağlı hakları kullanamaz.Örneğin, müvekkil adına yemin edemez.Özel yetki verilmesi gereken hususlarda, eğer kendisine özel bir yetki verilmemişse, müvekkili temsil edemez. Örneğin kendisine bu hususta özel bir yetki verilmemiş olan vekil, davadan feragat edemez. Müvekkil, vekil ile birlikte duruşmada bulunmak zorunda değildir,ancak isterse hazır bulunabilir. Bu durumda vekilin vermiş olduğu beyanlar, müvekkil tarafından derhal reddedilmez ise, HUMK md.69’a göre kabul edilmiş sayılır. Vekil, kural olarak müvekkilin talimatına uymak zorundadır, ancak bu talimatı doğruluk kurallarına aykırı görürse reddedebilir.Müvekkil, vekilin davayı takip şeklini beğenmezse onu her zaman azledebilir.Tebligat K.md.11/1’e göre, tüm tebligatların vekile yapılması gerekir. Bu, emredici bir hukuk kuralıdır,taraflar tersine bir hükmü aralarında kararlaştıramazlar.

Davanın Birden Fazla Vekil İle Takibi:


HUMK md.64’te, “Davanın birden fazla vekil ile takibi” hususu düzenlenmiştir. Müvekkil, bir davanın takibinde, birden fazla vekile vekalet verebilir.Eğer müvekkil, davanın başlangıcında birden fazla vekalet vermiş ise, bir sorun yoktur.Fakat dava başladıktan sonra, aynı davada, vekalet vererek davanın takibi yetkisini verdiği vekilden başka vekil veya vekiller de yetkilendirmek istiyorsa, bunun için davanın başında yetkilendirdiği, yani ilk avukatın yazılı bir onayına ihtiyacı vardır. Onay verilmez ise, ilk avukatın vekaleti kendiliğinden sona erer. Bu durumda, AK md.172’ye göre müvekkil, birinci avukata ücretinin tamamını ödemekle yükümlüdür. HUMK md.64’e göre, gerek başlangıçta birden fazla avukat yetkilendirilmiş, gerekse ilk avukatın onayıyla birden fazla avukata vekalet verilmiş olsun, bu vekillerden her biri davayı yalnız başına takip edebilir. Tebligat K.md.11/1’e göre, tebligat birden fazla olan vekillerden sadece birisine yapılır, diğer vekillere tebligat yapılmış olsa bile süreler, ilk vekile yapılan tebliğ tarihinden itibaren işlemeye başlar.

1.Davaya Vekaletin Sona Ermesi:

Davaya vekalet, iki yol ile sona ermektedir. İlk olarak vekalet, davanın sona ermesi, başka bir ifadeyle, hükmün kesinleşmesi ile davaya vekalet son bulmaktadır. Buna, davanın normal yolla sona erişi de denmektedir. Fakat davaya vekalet, dava devam ederken de sona erebilir. Dava devam ederken,vekaletin sona eriş hallerini birkaç başlık altında incelemek mümkündür:

1.a.Vekilin İstifası:

Davaya vekalet, vekilin istifası ile son bulur. Ancak Av. Kanunu md.41’e göre, istifasını müvekkiline tebliğ etmesinden itibaren 15 gün süre ile vekalet görevine devam eder. Bu durum, vekil ile müvekkili arasındaki iç ilişkiyi düzenlemektedir. Yargıtay’ın bir kararına göre, vekaletten çekilen bir vekilin, durumu müvekkiline tebliğ edildikten sonra, yeni bir vekaletname ibraz etmeksizin mahkemede verilen kararı temyiz edilmesi HUMK md.67’ye aykırı görülmüştür. Çünkü HUMK md.67’ye göre, vekilin, davaya kabul olunması için, dava dilekçesi ile birlikte vekaletnamesini mahkemeye ibraz edilmesi gerekmektedir.Aksi takdirde dava şartı noksanlığından dava hakim tarafından reddedilir. Vekilin istifası ile ilgili olarak düzenlenmiş diğer hükümler ise, HUMK md.67/3 ve md.68’de düzenlenmiştir. HUMK md.67/3 c.1’e göre, “bir tarafın vekil tutmak istemesi, vekilin azledilmesi, vekilini azletmesi, vekilin istifa etmesi, kendisinin yahut vekilinin incelememiş bulunmaları sebepleriyle yargılama başka bir güne bırakılamaz.” Vekilin istifa etmesi durumunda, davaya ara verilmeyecek, istifa eden vekilin huzurunda yargılamaya devam edilecektir. İstifa eden vekil veya müvekkili duruşmaya gelmez ise, mahkeme, karşı tarafın talebi üzerine tahkikata veya yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam eder.(md.213 ve 377) veya işlemin dosyadan kaldırılmasına karar verir; yoksa duruşmayı başka bir güne bırakmakla yetinemez.[11]

Bir tarafın vekili istifa etmiş ve müvekkile bu durum tebliğ edilmiş ise, bu tebliğden itibaren AV kanunu md.41’deki 15 günlük süre geçmiş olsa dahi, HUMK md.68’e göre, vekil, istifa ettiğini dava zaptına kayıt veya tebliğ ettirmek suretiyle diğer tarafa bildirmez ise, istifa, diğer taraf için hüküm ifade etmez. Bu durumda, vekilin istifası mahkemeye ulaşıncaya kadar veya diğer tarafa bildirilinceye kadar istifa etmiş olan vekile işlem yapılmaya devam edilir. Hüküm, istifa etmiş olan vekile bildirildiği zaman, temyiz süresi hükmün vekile tebliğ edilmesinden itibaren başlar.

1.b.Vekilin Azledilmesi:

Vekilin müvekkil tarafından azledilmesi durumunda da, davaya vekalet sona erer.İstifada da olduğu gibi, bu durumda, HUMK md.67/3’e göre başka bir güne bırakılamaz. Bir tarafın vekilini azlettiği mahkemeye ve karşı tarafa bildirilmedikçe, azil mahkeme ve karşı taraf hakkında hüküm ifade etmez yani sonuç doğurmaz. Bir taraf vekilini azletmiş ve bunu vekiline bildirmiş olsa bile, vekilin azledildiği HUMK md.68’e göre mahkemeye bildirilmedikçe, mahkeme ve karşı taraf için hüküm ifade etmez. Mahkeme ve karşı taraf usul işlemlerini (azledilmiş olan) vekile karşı yapmaya devam ederler; mesela vekil duruşmaya kabul edilir, tebligat vekile yapılır ve süreler bu tebligat ile işlemeye başlar. Müvekkil veya yeni vekil duruşmaya gelmemiş ise, mahkeme, karşı tarafın talebi üzerine tahkikata veya yargılamaya gelmeyen tarafın yokluğunda devam eder veya dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir.

1.c.Davaya Vekaletin Diğer Sona Eriş Halleri:

Avukatın ölümü, meslekten veya işten çıkarılması, işten yasaklanması veya geçici olarak iş yapamaz hale gelmesi durumunda da vekalet ilişkisi sona erer.Müvekkilin ölümü halinde de bu ilişki sona erecektir.Zira,BK md.397/1’e göre, “aksi sözleşmeden veya halin icabından anlaşılmadıkça, vekalet, gerek vekilin, gerekse müvekkilin ölümü ile son bulur.”Bu hüküm, müvekkil ile vekil arasındaki güven ilişkisinin bir sonucudur.Şöyle ki, bu ilişkiden doğan hak ve borçlar kişiye sıkı sıkıya bağlıdır.Müvekkilin ölümü halinde,bu husustaki iradesi ortadan kalkmaktadır.Vekil açısından durum incelendiğinde ise, müvekkil, vekilin şahsına bağlı olarak, belirli bir güven çerçevesinde o vekili davasını takip etmesi için yetkilendirdiğinden, vekilin ölümü halinde de vekalet ilişkisi sona erecektir.Fakat bir Yargıtay kararında,BK md.397/1’deki hükme uygun olarak, müvekkil ölmüş olsa dahi, işin niteliği gereği vekalet ilişkisinin sona ermediği belirtilmiştir[12], fakat bu, istisnai bir durumdur.Dava açıldıktan sonra müvekkil ölürse, mahkeme, müvekkilin mirasçılarını davaya davet eder. Vekilin veya müvekkilin iflası, vekilin veya müvekkilin fiil ehliyetini kaybetmesi durumunda da davaya vekalet sona erer.

Vekalet Ücreti:

Vekil, vekalet hizmetine karşı belirli bir ücret isteyebilir. Bir ücret sözleşmesi ile, bu ücretin miktarı, vekil ile müvekkili arasında belirlenebilirken, diğer yandan HUMK md.423/6’ya göre, yargılama giderlerinin kapsamına alınarak kanunen,bir ücret tarifesi baz alınarak belirlenmesi de mümkündür. Müvekkil, dava dilekçesini yazmasının karşılığında avukata ödemiş olduğu dilekçe yazma ücreti, yargılama giderlerine dahil olduğu için, o taraf davayı kazandığı takdirde, aleyhine hüküm verilmiş olan taraftan bu gider de talep edilir. Ücret Tarifesi md.5’e göre, davanın lehine hüküm verildiği tarafın avukatı, tarife hükümleriyle belirli ücretin tümüne hak kazanır. Yargılama giderleri kapsamında olan vekalet ücretinin belirlenmesinde, müvekkil ile vekil arasındaki sözleşmede belirlenen vekalet ücreti dikkate alınmaz, fakat istisnaen,HUMK md.421’e göre, vekil ile müvekkil arasında bir sözleşme ile belirlenen vekalet ücreti, yargılama giderlerine dahil olan,yani ücret tarifesi ile belirlenen vekalet ücreti olarak esas alınabilir.Örneğin, taraflardan biri, kötü niyetli olarak, hiçbir hakkı olmamasına rağmen dava açmış ise, mahkeme, bu tarafı, diğer yargılama giderlerinden başka, vekil ile müvekkili arasında kararlaştırılan vekalet ücretini ödemeye mahkum edebilir. Mahkeme, davada aleyhine hüküm verilmiş tarafı, doğrudan vekalet ücreti ödemeye mahkum eder. Bunun için ayrıca bir talepte bulunulması gerekmez. Yargılama gideri olan vekalet ücreti, avukatlık asgari ücret tarifesine göre hesaplanır.Müvekkil ile vekil arasında bir sözleşme ile kararlaştırılmış olan vekalet ücreti, asgari ücret tarifesinden az olamaz. Müvekkil ile vekil arasında, bir sözleşme ile ücret belirlenmediği zaman da, bu ücret asgari ücret tarifesine göre hesaplanacaktır. Davalar için hesaplanacak olan vekalet ücreti, nispi ve maktu olarak ikiye ayrılmaktadır.

DİPNOTLAR:

[1] Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, s.245, Yetkin Yay.

[2] 2.HD 20.1.1998 E.1997/13242 K.1998/533

[3] Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, s.255, Yetkin Yay.
[4] 8.CD.5.11.1997 13604/15032 YKD 1998/1 s.138

[5] Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, s.256, Yetkin Yay.
[6] Alangoya,Yıldırım,Deren, Medeni Usul Hukuku Esasları Alkım Yay. S.163

[7] 16.HD. 4.6.1996 2069/2636

[8] 15.HD.2.3.1999 98/4636-752 İst. BD 1999/ 3 S.801

[9] Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, s.266, Yetkin Yay.

[10] Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, s.266, Yetkin Yay
[11] Kuru, Arslan, Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, s.269, Yetkin Yay

[12] HGK. 26.12.1960 gün ve 1/65 E
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Davaya Vekalet" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Zeynep Serim'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
06-12-2007 - 21:39
(5957 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 7 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 7 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
47523
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 4 saat 1 dakika 59 saniye önce.
* Ortalama Günde 7,98 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 35082, Kelime Sayısı : 3644, Boyut : 34,26 Kb.
* 10 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 11 kez indirildi.
* 2 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 721
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
Forumumuzdaki İlgili Mesajlar
Erken Bitirme, Üstten Ders Alma Hakkında.
Meliha - 01-07-2018 - 08:26
Yeni Hukuk Fakültesi Öğrencilerine Tavsiyeler
sametcanaslan - 10-03-2018 - 00:39
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,12450409 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.