| 
      
 
 
 
 
 
 Tacir, bazen işletmesinin yoğunluk ve genişliği
 nedeniyle o ticaretini tek başına gerçekleştirme
 imkanından yoksun kalabilir. Tacir, ticari işletmesini
 işletirken, kendisine yardımcı olacak kişilerin
 yardımına ihtiyaç duyabilir. Bu yardımcılar
 işçiler, müstahdemler, ticari mümessiller, ticari vekiller,
 seyyar tüccar memurları, tellal, acente, komisyoncular gibi
 birçok kişiyi içine alan çok geniş bir alandır.
 Dolayısıyla tacir yardımcıları
 kavramı, esas itibariyle tacire yardımcı olan,
 tacirin ticaretini gerçekleştirmesinde onun yanında ve
 onunla birlikte faaliyet gösteren şahılar olarak ifade
 edilebilir.
 Tacir yardımcıları iki guruba ayrılır: Bir
 kısım tacir yardımcıları tacire
 bağımlı (idari anlamda da
 bağımlıdır), tacirin ticari işletmesinin
 içinde çalışan kişiler olarak
 karşımıza çıkmaktadır.  Tacirin ticari
 işletmesi içerisinde çalışan bu kişilere
 bağlı tacir yardımcıları denir. Bunlar
 tacire bağlı olarak onun talimatı çerçevesinde ve
 onun nezaret ve denetimi altında çalışırlar.
 Bir kısım tacir yardımcıları ise, ticari
 işletmenin içinde değil, işletmenin
 dışında, kendilerine ait ayrıca işletmeleri
 olan; fakat tacire, ticari faaliyetini gerçekleştirmesi
 hususunda yardımcı olan kişiler olarak
 karşımıza çıkar. Bunlara da bağlı
 olmayan tacir yardımcıları denir.
 O halde bağlı olma ve bağlı olmama ibareleri
 kavram olarak ticari işletmenin içinde olup olmama, idari
 anlamda tacire bağlı olup olmama ve kendisine ait bir
 başka işletmesinin olup olmaması anlamında
 kullanılmaktadır.
 A) BAĞLI TACİR YARDIMCILARI:
 Bağlı tacir yardımcıları kendi içerisinde
 temsil yetkisi olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır.
 Bağlı tacir yardımcılarından temsil yetkisi
 olmayanlar işçiler ve müstahdemlerdir. Müstahdem ve işçi
 konusuna değinilmeyecektir. Çünkü bunlar daha çok İş
 Hukuku’nu ilgilendirir. Bağlı tacir
 yardımcılarından kendisine temsil yetkisi
 verilenlerden bahsedilecektir.
 Kendisine temsil yetisi verilen bağlı tacir
 yardımcıları 3 tanedir. Bunlar ilki ve en önemlisi
 ticari mümessildir; ikincisi ticari vekil ve üçüncüsü seyyar tüccar
 memurudur. Bu üçü TK içerisinde değil, BK m. 449 vd.
 hükümlerinde düzenlenmiştir.
 I.         TİCARİ MÜMESSİL:
 BK. m.449’un tanımına göre “Ticari mümessil, bir
 ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen
 diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare
 ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekâle imza vazetmek
 (imza atmak) üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet (yetki)
 verilen kimsedir.”
 Dolayısıyla ticari mümessil ticari işletmeler içinde
 kalmaktadır. Tanımın içerisinde “müessese sahibi
 tarafından” denilmektedir; bu da sadece işletme sahibi
 tarafından atanır gibi bir anlam çıkarsa da,
 işletmeyi işleten kişi tarafından atanır
 şeklinde anlamak gerekir. Zira işletme sahibi ile
 işletmeyi işleten farklı olabilir. O halde ticari
 mümessil işletmeyi işleten kişi tarafından
 atanan, işletmenin işlerini yönetmek ve müessesenin
 imzasını kullanarak  bilvekâle imza (yani temsil yetkisi)
 ile donatılmış kişidir. Ticari mümessil adı
 üstünde ticari temsilcidir.
 Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere ticari
 mümessil iki yetkiyi kendisinde barındıran bir
 kişidir: İlki idare yetkisi (işletmenin işlerini
 idare etmek yetkisi), ikincisi ise işletmeyi dış
 ilişkilerde temsil ve bu anlamda kendisine imza atma,
 işletmeyi borçlandırabilme yani işletmeye hak ve
 borçlar yükleme yetkisidir.
 BK.m.449’daki tanımda, ticari mümessilin ticari işletmeler
 için atanabileceğinden bahsetmektedir; ama son fıkrada da
 ticari işletmeler dışında kalan işletmelere
 de ticari mümessilin atanabileceğinden bahsedilmektedir. Yani
 esnaf işletmeleri için de ticari mümessil atanabilir.
 Ticari mümessil atanması noktasında m.449 hiçbir
 şekil şartı öngörmemiştir. Dolayısıyla
 açık veya zımni, yazılı veya sözlü olarak
 atanabilir.
 Normalde ticari işletmeyle ilgili olan hususların 15 gün
 içinde ticaret siciline kaydedilmesi gerektiğini ve buradaki
 tescilin fonksiyonunun ihbari (açıklayıcı)
 olduğunu daha önce görmüştük. Aynı şekilde
 ticari mümessil sıfatının sicile tescili de zorunlu
 olmakla birlikte ihbaridir. Dolayısıyla sicile tescil
 edilmeden önce de bu kişi ticari mümessil
 sıfatını kazanmış olur. Bu yüzden bu
 kişi tarafından yapılan muameleler atılan
 imzalar ticari işletme sahibini bağlar. Buna
 karşılık ticari olmayan işletmelerde yani esnaf
 işletmelerinde ticari mümessil bu şekilde atanamaz. BK. m.
 449/3’e göre; diğer nevi (yani ticari olmayan)
 işletmelerde ticari mümessil tayin edilebilmesi için ticaret
 siciline tescil gerekir. Dolayısıyla esnaf
 işletmelerine ticari mümessil atanırken ticaret siciline
 kaydın öngörülmesi buradaki sicilin fonksiyonunun ihdasi
 (kurucu) olduğunu gösterir.
 Şu halde tekrarlamak gerekirse iki tip işletmeye ticari
 mümessil atanabilir: ticari işletmeler ve esnaf
 işletmeleri. Ticari işletmeler için atanırken hiçbir
 şekle tabi değildir. Ama esnaf işletmeleri için
 ticaret siciline kayıt gerekir ve bu kurucudur. Ticari
 işletmeler içinde kayıt gerekir ama kurucu değil
 açıklayıcıdır. Esnaf işletmeleri için
 ticari mümessil atandığı halde bu durum ticaret
 siciline kaydedilmediği taktirde kişi henüz ticari
 mümessil sıfatını kazanmış olmaz; bu
 kişinin yetkileri genel hükümlere göre (yani BK. m. 32 vd.
 hükümlerinde düzenlenen temsil hükümlerine göre) belirlenir.
 Bu konu çok önemlidir. Zira uygulamada kişiler kendilerini
 yetkili göstermek suretiyle sözleşmeler, çekler, senetler
 imzalamakta ve üçüncü kişilerle değişik muameleler
 yapmaktadırlar. Daha sonra borçların ödenmesi meselesi
 gündeme geldiğinde, şirket veya ticari işletme,
 kendisiyle hukuki muamele yapılan kişinin kendilerini
 temsil yetkisinin olmadığını, yetkili
 kılmak için hiçbir işlem yapmadıklarını ve
 dolayısıyla yapılan işlemlerin kendisini
 bağlamayacağını ileri sürmektedir. Ticari
 mümessil atama hiçbir şekle tabi değildir, burada önemli
 olan atamanın zımnen dahi olsa
 yapıldığının ispatlanmasıdır. Bu
 da şöyle olabilir: Kendisini yetkili gösterip bu hukuki
 işlemleri yapan kişi daha önce bu gibi hukuki
 işlemlere imza atmış (bu gibi hukuki işlemleri
 yapmış) olup olmadığına ve bu imzaları
 şirket veya tacirin nasıl
 karşıladığına bakılır. Eğer
 şirket veya tacir bu kişinin daha önce yapmış
 olduğu bu gibi hukuki işlemlerle ilgili yükümlülüklerini
 veya borçlarını yerine getirmişse, bu demektir ki
 hukuki işlemler yapan bu kişi zımni olarak ticari
 mümessilliğe atanmıştır. Zira ticari
 mümessilliğe atamada herhangi bir şekil şartı
 yoktur; yazılı veya sözlü, açık veya zımni
 olabilir. İşte burada zımnen bir atama söz konusudur
 ve bu nedenle bu kişinin yaptığı hukuki
 işlemler şirketi veya taciri bağlar.
 Dolayısıyla ticari işletmeyle ilgili ticari
 mümessilin atanıp atanmadığını ticaret
 sicilinde değil, somut olayın şartları
 içerisinde aramak gerekir.
 Ticari Mümessilin Atanması:
 Kanun müessesenin sahibi demekte ise de bunu geniş yorumlamak
 gerekir. İşletmenin sahibi dışında
 bazı kişiler de atayabilir. Örneğin işletmenin
 sahibi bir küçük ise, işletmeyi işleten küçüğün
 velisi ticari mümessili atayabilir. Bu yüzden “müessese sahibi”
 ibaresi yerine işleten kişi ibaresini kullanmak daha
 isabetli olurdu.
 Küçüğün veya mahcurun (kısıtlının)
 vasisinin ticari mümessili atayıp atayamayacağı
 konusu tartışmalıdır. Kanaatimizce vasi ticari
 mümessili atayamaz. Çünkü kanun bazı işlemlerin mahcur
 veya küçük adına yapılmasını
 yasaklamış (MK.m.449), bazı işlemlerin
 yapılmasını sulh mahkemesinin iznine
 bağlamış (MK.m.462), bazı işlemler için de
 asliye mahkemesin de onayını aramıştır
 (MK.m.463). Ticari mümessil öyle yetkilerle
 donatılmıştır ki, bu yetkilere vasinin kendisi
 de sahip değildir. Vasinin kendisinin sahip
 olmadığı yetkileri, ticari mümessil atamak suretiyle
 üçüncü şahıslara kullandırmaya
 çalışması kabul edilmemelidir.
 Ticari mümessil tekrar bir ticari mümessil atayamaz. Açıkça
 yetkilendirilmiş olmadıkça, ticari mümessil yetkilerini
 kendisi kullanmalıdır. Çünkü temsil yetkisi şahsa
 bağlı bir yetki olduğu için, bizzat ticari mümessil
 tarafından kullanılmalı, bir başkasına
 devredilmemelidir.
 Şirketler de ise, ticari mümessili, yetkili organlar
 atayacaktır: Anonim şirketlerde yönetim kurulu, limited
 şirketlerde müdür veya müdürler, kolektif şirketlerde
 ortaklar (tüm ortakların ittifakıyla), komandit
 şirketlerde komandite ortaklar (komandite ortakların
 ittifakıyla) atayacaktır.
 Ticari işletmesinin faaliyetlerini yürütmek için kişinin
 yardımcıya ihtiyacı olsa da onu ticari mümessil
 atamaya zorlayan hiçbir hüküm yoktur. Yani kişinin ticari
 mümessil atama ve kullanma zorunluluğu yoktur. Tek
 istisnası merkezi yurtdışında bulunan
 işletmelerin, Türkiye’de şubeleri varsa, bu şubelerin
 başında ikametgahı Türkiye’de olan tam yetkili
 (ehliyetli) bir ticari mümessilin bulunması
 zorunluluğudur. Tam ehliyetli olmasının gerekip
 gerekmediği tartışmalı da olsa, bizim
 katıldığımız görüşe göre tam ehliyetli
 olması gerekir.
 İflasına hükmedilmiş bir şahıs da ticari
 mümessil olabilir. İflas etmiş olması o kişinin
 işletme faaliyetlerini yürütme konusunda beceriksiz
 olduğunu göstermez. Bazen piyasa şartları, bazen
 değişik olaylar iflasına neden olabilir. Bu yüzden
 iflas eden kişinin ticari mümessil olmasına engel yoktur.
 
 Ticari Mümessilin Yetkileri:
 BK. m.450’ye göre “Ticari mümessil hüsnüniyet sahibi üçüncü
 şahıslara karşı, müessese sahibi hesabına
 kambiyo taahhütlerinde bulunmak ve onun namına müessesenin
 gayesine dahil olan bilimum tasarrufları yapmak salâhiyetini
 haiz sayılır.”
 Ticari mümessil işletme sahibinin bir başka şekli
 gibidir. Yani işletme sahibi ne yapabiliyor ise,
 aynısını ticari mümessil de yapabilmektedir. O kadar
 ki işletmeyi işleten kişi hesabına (ki bu
 genellikle sahibidir) kambiyo taahhüdünde bulunmak yetkisiyle de
 donatılmıştır. Yani ticari mümessil bir
 başka kinin hesabına, onu borçlandıracak şekilde
 poliçe, çek, bono imzalayabiliyor, o şahsın
 malvarlığına yönelik tasarrufta bulunabiliyor.
 Dolayısıyla önemli bir yetkidir. Bu ticari mümessilin
 özünde vardır. Bu yetkilerin ayrıca
 kararlaştırılmasına dahi gerek yoktur. Bu
 yetkiler ticari mümessil sıfatının
 kazanılmasıyla birlikte kendiliğinden elde edilir.
 Bir çok temsil çeşitleri olabilir, değişik
 temsilciler söz konusu olabilir. Ama hepsinin yetkileri aynı
 değildir; ticari mümessilin ayrı bir yeri ve önemi
 vardır. Öyle ki kanuna göre işletmenin bütün idari
 (yönetim) işlemlerini yapabilir. İşletmenin gayesine
 dahil olan bilimum tasarruflarda bulunabilir (çek, bono, poliçe
 imzalayabilir). Bu, ticari mümessili diğer temsilcilerden
 ayırt eden en önemli hususlardan biridir.
 Ticari mümessilin işlemenin gayesine dahil olan bilimum
 tasarruflarda bulunabileceğinden bahsettik. Buradaki gaye
 elbette kâr elde etmek ve işletmeyi yaşatmaktır
 (işletmenin faaliyetlerine devam etmesini
 sağlamaktır). İşte ticari mümessil bu gayeye
 dahil olan olağan veya olağanüstü her şeyi yapabilir:
 Alım-satım, borç alıp verme, yeni işletmeler
 kurma, menkul ve gayrimenkulleri kiralama veya kiraya verme,
 gayrimenkuller satın alma, personel alma, tahkim, sulh,
 feragat, yemin, ibra, kabul, red, icra takibi yapma, kefil olma,
 şube açma, işletme merkezinin bulunduğu yeri
 değiştirme, genel yetkili ticari vekil atama gibi birçok
 işlemler yetki kapsamındadır.
 Gayeye dahil olmayan şeyleri ise yapamaz. Örneğin,
 işletmeyi devredemez, tacirin iflasını isteyemez,
 işletmeyi rehnedemez, işletmenin sona ermesini
 sağlayacak işlemler yapamaz vs. Çünkü bunlar gayeye dahil
 değildir.
 Dolayısıyla ticari mümessilin yetkilerinin
 sınırı veya ölçüsü gayeye dahil olup olmamadır.
 Bunun dışında kanuna göre ticari mümessil bazı
 işlemleri özel yetki verilmeden yapamaz. BK. m.450/2’ye göre
 “Ticari mümessil, sarih salâhiyet olmadıkça (açıkça
 yetkilendirilmiş olmadıkça) gayrimenkulleri temlik ve bir
 hak ile takyit edemez.” Yani açıkça yetkilendirilmedikçe
 işletmeye dahil olan gayrimenkulleri satamaz ve üzerinde bir
 ayni hak tesis edemez. Bunları yapması için özel yetki
 alması gerekir. Ama gayrimenkulü alması için özel yetkiye
 gerek yoktur. Yani ticari mümessil özel yetkiye ihtiyacı
 olmaksızın yeni gayrimenkuller, yeni işletmeler
 alabilir ve gayrimenkulleri kiraya verebilir. Zira bunlar
 işletmeyi yaşatma, geliştirme gayesine dahildir.
 Gayrimenkullerini satmak, işletmeyi devretmek, işletmeyi
 tasfiye etmek işletmeyi sona erdirmek gibi işlemler yetki
 dışıdır. Bunları yapabilmesi için özel
 yetki verilmesi gerekir.
 Temsil Yetkisinin Sınırlandırılması:
 BK. m.451’e göre “Temsil salâhiyeti (yetkisi) bir şubenin
 işlerine hasrolunabilir./ Tayin olunan şartlar dahilinde
 diğerleri iştirak etmedikçe, yalnız birinin
 imzası müesseseyi ilzam etmemek (bağlamamak) birden ziyade
 kimselere de verilebilir ve buna birlikte temsil denir./ Temsil
 salâhiyetinde bundan başka tahditler hüsnüniyet sahibi üçüncü
 şahıslara karşı muteber değildir (geçerli
 değildir).” Yani temsil yetkisi iki şekilde
 sınırlandırılabilir: 1) Şube işleriyle
 ilgili sınırlandırılabilir,  2) birlikte temsil
 (birlikte imza)suretiyle sınırlandırılabilir.
 Örneğin, ticari mümessil olan (A) Konya şubesinin
 işleriyle yetkilendirilsin şeklinde
 kararlaştırma olabilir. Banka şubelerinin müdürleri
 gibi…
 Bu şekilde bir sınırlandırma yapılacaksa,
 bu sınırlandırmanın geçerli olabilmesi için
 tescil ve ilan gerekir. Yani iyiniyetli üçüncü kişilere
 karşı ileri sürülebilmesi için tescil ve ilan gerekir
 (TK.m.39/1). Tescil ve ilandan önce ise, ancak bildikleri
 ispatlanmak şartıyla (müspet vukuf), üçüncü kişilere
 karşı bu sınırlamalar iler sürülebilir (TK.
 m.39/2). İster bir ticari işletme ister bir esnaf
 işetmesi için atanmış olsun, ticari mümessilin
 yetkilerinin sınırlandırılması şekle
 tabidir, yani tescil ve ilan gerekir.
 Bunun dışında kalan sınırlandırmalar,
 örneğin konu ve miktar (örneğin 100.000 YTL’ye kadar)
 itibariyle sınırlandırmalar hüsnüniyet sahibi üçüncü
 kişilere karşı muteber olmaz. Çünkü bunla tescil ve
 ilan edilmemektedir. Bu tür sınırlamalar iç
 ilişkidir. Ticari mümessilin uymaması sorumluluğunu
 doğurur. Eğer üçüncü şahıs ticari mümessilin
 yetkilerinin sınırlandığını biliyor
 ise ve buna rağmen onunla sınırı aşan bir
 işlem yapıyorsa, artık bu işlenin şirket
 için bağlayıcı olması beklenemez.
 Konu ve miktar gibi hususlarda gerçekleştirilen
 sınırlandırmaların tescil ve ilanı
 yapılmadığı halde, her nasılsa tescil ve
 ilan edilmiş olsalar dahi, iyiniyet sahibi üçüncü kişilere
 karşı ileri sürülemez. Zira geçersiz olan bu tescil üçüncü
 kişilerin iyiniyetini bertaraf edemez. Ancak, üçüncü
 kişiler bu sınırlandırmayı herhangi bir
 şekilde öğrenmişlerse (müspet vukuf), iyiniyetli
 oldukları iddia edilemez ve sınırlandırmalar
 onları da bağlar.
 Dolayısıyla şube işleriyle sınırlama
 ve birlikte imza (birlikte temsil)’de
 sınırlandırmanın üçüncü kişilere
 karşı iler sürülebilmesi için tescil ve ilan gerekir. Bu
 yüzden sicil fonksiyonu burada kurucu ve müspettir.
 Not: Müspet fonksiyonda, tescili mümkün olan husus tescil
 edilmişse ve ilan edilmişse, artık hiç kimse, bu
 kaydın hüküm ifade etmeye başladığı andan
 itibaren iyiniyet iddiasında bulunamayacağını
 daha önce görmüştük.
 Bu iki sınırlandırma dışındaki
 sınırlandırmalar (örneğin konu ve miktar
 bakımından sınırlandırma) tescil ve ilan
 edilemez. Fakat herhangi bir şekilde öğrenmiş olan
 kişilere karşı ileri sürülebilir. Artık burada
 bu kişilerin müspet vukufları söz konusu olmuştur.
 Yani aslında üçüncü şahıslara karşı ileri
 sürülemeyecek bir durum vardır; ama durumu bildikleri (müspet
 vukufları) ispatlanmak şartıyla, o üçüncü
 kişilere karşı ileri sürülebilir.
 Rekabet Yasağı:
 BK. m.455 “Rekabet yapmak memnuiyeti (yasağı)”
 başlığı altında bu konuda bir düzenleme
 getirmiştir. Bu madde sadece ticari işletme ile ilgili
 değil, aynı zamanda ticari mümessil için de geçerli bir
 maddedir. Bu maddeye göre ticari mümessiller işletme sahibinin
 izni olmaksızın gerek kendi namlarına gerek üçüncü
 şahıs namına müessesenin yaptığı
 nevide dahil bir iş yapamazlar. Yani ticari mümessil,
 müvekkilinin izni olmadan gerek kendi namına gerek üçüncü
 kişiler namına temsil ettiği işletmenin
 yaptığı işler nevinden işler yapamaz. Bu
 hüküm adi, kollektif, anonim, limited şirketler,
 kısacası ticari mümessilliğin
 yapıldığı tüm işletmelerde geçerlidir. Bu
 yasak temsil ilişkisi devam ettiği sürece geçerlidir.
 Temsil yetkisinin bitmesinden sonrada sözleşmeyle bu yasak
 sürdürülebilir. Öte yandan açık veya zımni olarak ticari
 mümessile rekabet yasağına giren konularda işlem
 yapma izni verilmiş olabilir.
 Bu hükmün ikinci fıkrasına göre bu hükmü ihlal edecek
 tarzda kendi namına veya üçüncü şahıs namına bir
 takım işler yaparlarsa, işletme sahibi, zarar ve
 ziyanın tazminini isteme ve bu cihetle yapılan işleri
 kendi hesabına alma hakkını haizdir. Yani, rekabet
 yasağına aykırı davranışlarda
 bulunulması halinde, müvekkil seçimlik imkânlara sahiptir: 1)
 Yapılmış olan işlemin (muamelenin) kendi
 hesabına yapılmış olmasını veya  2)
 Yasaklanmış olan işlemin getirdiği kazancın
 (menfaatin) kendisine verilmesini, sözleşme henüz ifa
 edilmemişse üçüncü kişiye karşı olan hak ve
 taleplerin kendisine geçirilmesini veya  3) Zarar ve ziyanın
 (müspet zarar) tazmin edilmesini isteyebilir.
 Ticari Mümessillik Sıfatının Sona Ermesi:
 •          Azil: Ticari mümessil her zaman müvekkil tarafından
 azlonulabilir. Elbette bundan ticari mümessilin bir zararı
 olursa ticari mümessil bunların tazminin isteyebilir.
 •          İstifa: Ticari mümessil de her zaman istifa edebilir. Uygun
 olmayan zamanda istifa etmesi durumunda müvekkil zarara
 uğrarsa, müvekkil zararın tazmini talep edebilir.
 Azil veya istifa ile temsil yetkisi sona erdiğinde, keyfiyet
 ticaret siciline tescil ve ilan edilir. Burada sicilin fonksiyonu
 ihdasidir (kurucudur). Yani temsil yetkisi ancak tescilden itibaren
 sona erer (BK.m.452/1) ve ilandan itibaren üçüncü kişilere
 karşı hüküm ifade eder (TK.m.39/1). Aksi halde iyiniyetli
 üçüncü kişilerin ticari mümessil ile yaptıkları
 işlemeler ticari işletme sahibini bağlar.
 •          Ticari mümessilin ölümü: Ticari mümessilin ölümü bu yetkiyi sona
 erdirir. İşletme sahibinin ölümü bu yetkiyi sona erdirmez.
 •          İşletmenin devri: İşletmenin devredilmesi
 durumunda da ticari mümessillik sıfatı sona erer. Zira
 ticari mümessillik şahsi güvene dayanan bir münasebettir.
 İşletme devredilmişse yeni sahip bu ticari mümessille
 çalışmak zorunda değildir. Buna
 karşılık işleme sona erip tasfiyeye
 girmişse, ticari mümessillik sıfatı ortadan kalkmaz.
 Yani tasfiye ticari mümessillik sıfatını sona
 erdirmez. İşletmenin devri ile ticari mümessilliğin
 sona ermesi durumu da ticaret siciline tescil ve ilan gerektirir.
 •          İflas: işletme iflas ederse, zaten her şey iflas
 masasına geçer ve artık ticari mümessilin
 yapabileceği bir faaliyet kalmaz. Yani iflas masasına
 dahil olan ticari işletmeyi artık temsil edecek bir durum
 kalmamaktadır. Mallar üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi de
 ortadan kalkacağı için ticari mümessillik sıfatı
 da sona erer. Fakat ticari mümessil aynı zamanda tacir ise ve
 iflas ederse, ticari mümessillik sıfatı sona ermez ve
 görev yapmaya devam eder.
 •          Ticari mümessilin fiil ehliyetinin
 sınırlandırılması veya yitirilmesi: Ticari
 mümessilin ehliyetinin sınırlandırılması
 halinde ticari mümessillik sıfatı sona erer.  Zira ancak
 tam ehliyetli kişilerin ticari mümessil olabilir. Bu durumunda
 tescil ve ilan edilmesi gerekir. Aksi halde sona eren temsil yetkisi
 iyiniyetli üçüncü şahıslara karşı devam ediyor
 sayılır (BK.m.452/2).
 
 Bunların dışında işletme sahibinin
 ehliyetinin sınırlandırılması veya
 kaybedilmesi, işletme sahibinin ölmesi, işletmenin sona
 erdirilmesi ve tasfiyesi, ticari mümessilin iflas etmesi (yani
 ticari mümessil aynı zamanda tacir ise ve iflas etmişse)
 ticari mümessillik sıfatını sona erdirmez.
 II. TİCARİ VEKİL:
 Bir diğer bağlı tacir yardımcısı
 ticari vekildir. BK.m.453’te düzenlenmiştir. Bu hükme göre
 “Ticari vekil, ticari mümessil sıfatını haiz
 olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari
 şekilse işletilen diğer bir müessese sahibi
 tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen (belirli)
 bazı muameleleri için temsile memur edilen kimsedir.” Ne ticari
 mümessildir ne de onun niteliklerine sahiptir. Ama işletmenin
 ya tüm işleri ile ilgili yada bazı işleri ile ilgili
 temsil yetkisine sahip kılınmıştır. Ticari
 vekilin sadece ticari işletmeye atanması söz konusudur.
 Esnaf işletmesine atanamaz.
 Ticari vekil önem sıralaması veya yetki veya çap
 itibariyle bakıldığında ticari mümessilin
 altındadır. Dolayısıyla ticari vekil, ticari
 mümessil kadar geniş yetkilere sahip değildir; daha dar
 yetkilere sahiptir.
 Kanuna göre ticari vekil genel anlamda yetkilendirilebilir. Yani
 işletmenin bütün işlemleriyle ilgili temsil yetkisi
 verilebilir. Buna umumi yetkili ticari vekil (genel yetkili ticari
 vekil) denilmektedir. Ya da muayyen (belirli) bazı
 işlemler için yetki verilir. Buna da özel yetkili ticari vekil
 denir.
 Örneğin bir mağazada kasa başında oturan
 kişi sadece paraları tahsil etme işi için yetkilidir,
 ya da raflara mal yerleştiren ve raflarla ilgili kontrolleri
 yapan eleman sadece bu iş için yetkilidir.
 Dolayısıyla bunlar özel yetkili ticari vekillerdir. Birde
 mağazanın düzeniyle, her şeyiyle ilgilenen ticari
 vekiller vardır. Bunlar da genel yetkili ticari vekillerdir.
 Genel yetkili ticari vekiller işletmenin mutad bütün
 işlemlerini işletme sahibi gibi yapabilir (BK.m.453/2).
 Peki genel yetkili ticari vekilin, ticari mümessilden farkı
 nedir? Fark yetkilerindedir. Kanuna göre ticari vekiller sadece
 mutad (olağan) işlemleri yapmaya yetkilendirilmiş
 şahıslardır. Ticari mümessil ise işletmenin
 gayesine dahil olan her işi yapabilir. Ticari vekile özel yetki
 verilmedikçe borçlanma  yapamaz ve kambiyo taahhüdünde bulunamaz,
 muhakeme ve müdafaada bulunamaz ( yani işletme sahibini
 davalarda temsil edemez). Oysa ticari mümessil borçlanabilen, bu
 maksatla çekler, bonolar, senetler düzenleyebilen kişidir.
 Dolayısıyla aralarındaki fark barizdir.
 Bazen olur ki kişi karşısındakinin ticari
 mümessil mi yoksa ticari vekil mi olduğu konusunda tereddüt
 edebilir. Şahsi kanaatimize göre, üçüncü
 şahısları korumak amacıyla, tereddüt olan
 yerlerde kişinin ticari mümessil olduğu
 varsayılmalıdır. Ama federal mahkemenin aksi yönde
 kararları da vardır.
 Atanması:
 Ticari vekilin atanması hiçbir şekle tabi değildir.
 Açık veya zımni, yazılı veya sözlü olarak
 atanabilir. İşletme sahibi davranışlarıyla
 üçüncü kişiler nezdinde bir ticari vekil atamış
 görüntüsü veriyorsa, zımni bir atama var sayılır.
 Örneğin satış mağazasında kasada oturan
 kişinin, malın bedelini almaya yetkili olduğu, yani
 atanmış olduğu kabul edilir. Dolayısıyla
 ticari vekil, ticaret siciline tescil ve ilan edilmez.
 Yetkilerinin Sınırlandırılması:
 Ticari vekilin sınırlandırılmasında da
 herhangi bir şekil söz konusu değildir. Ancak büyük bir
 mağazanın ticari vekilinin yetkilerinin
 sınırlandırılmasının üçüncü
 şahıslar tarafından anlaşılabilecek
 şekilde yapılması gerekir. Aksi taktirde bu  üçüncü
 şahısların, ticari vekil ile her türlü muameleyi
 yapabileceğine hükmetmek gerekir. Yapılan duyurunun
 yeterli olup olmadığı konusunda dürüstlük kuralı
 çerçevesinde belirlenir. Bu çerçevede ticari vekilin işlem
 yapacağı kişilere duyurunun gönderilmesi veya ticari
 vekilin işlem yaptığı bölgelerde çok
 satılan bir gazete ile ilan yapılması dürüstlük
 kuralınca yeterli sayılması gerekir.
 Örneğin, bir markete gidildiğinde ve de et reyonundan et
 alındığında para et reyonunda görevli olan
 elemana ödenmez. Zira diğer tarafta kasaların olması
 paranın oraya ödeneceğini ve de reyonda bulunan
 elemanın açıkça bu konuda (parayı tahsil etme
 konusunda) sınırlandığını gösterir.
 Eğer kişi et aldığı yerdeki görevliye
 parayı verir ve kasada tekrar kendisinden para istenirse,
 ödememezlik yapamaz. Zira yukarda da ifade ettiğimiz gibi
 kasanın olması paranın oraya ödeneceğini ve
 reyondaki görevlini parayı kabzetme yetkisi konusunda
 açıkça sınırlandığını gösterir.
 Bu konu BK.m.453/3’te açıkça yetkilendirilmiştir.
 Görüldüğü gibi ticari vekili sınırlandırma
 hiçbir şekle tabi değildir; ama bu
 sınırlandırmanın üçüncü
 şahısların iyiniyetini bertaraf edecek şekilde,
 yani herkesçe anlaşılacak şekilde olması
 gerekir.
 Ticari vekilin yetkilerinin geri alınması da şekle
 tabi değildir. Yani açık veya zımni, yazılı
 veya sözlü olabilir.
 Rekabet Yasağı:
 Bu konuda ticari mümessiller için söylediklerimiz aynen burada da
 geçerlidir. Dolayısıyla BK. m.455 ticari vekili de kapsar.
 
 Ticari Vekilliğin (Temsil Yetkisinin) Sona Ermesi:
 Ticari vekilliğin sona ermesi aynen ticari mümessilliğin
 sona ermesi gibidir. Fakat ticari mümessilin yetkisinin sona ermesi
 için aranan ticaret siciline tescil şartı ve buna
 bağlı sonuçlar ticari vekilin yetkisinin sona ermesinde
 söz konusu değildir. Yani ticari vekilin temsil yetkisinin sona
 ermesi şekle bağlı değildir. Ancak ilan vb.
 yollarla üçüncü şahısların bu konuda haberdar
 edilmesi isabetli olur.
 
 
 Görüldüğü gibi ticari vekil, tacirin çok
 kullandığı yardımcılarından biridir.
 Tezgahtarlara varıncaya kadar bir çok kişi Borçlar Hukuku
 ve Ticaret Hukuku anlamında ticari vekildir. Vekil ile müvekkil
 arasındaki ilişki bir hizmet ilişkisi olabilir veya
 bir vekalet ilişkisi olabilir. Bu durum ticari vekil olma
 açısından bir önem taşımaz. Temelde bir
 başka ilişkinin bulunması da mümkündür.
 III. SEYYAR TÜCCAR MEMURLARI:
 Bağlı tacir yardımcılarından üçüncüsüdür.
 BK. m.454’te düzenlenmiştir: “Bir müessese (işletme) için
 merkezinin haricindeki mahallerde (yerlerde) muamele icra eden
 seyyar memurlar, müessese namına sattıkları
 malın bedelini almak ve makbuz vermek ve borçluya mehil ita
 etmek (süre vermek) salâhiyetini (yetkisini) dahi haiz
 sayılırlar./ Bu salâhiyetin tahdidi (bu yetkinin
 sınırlandırılması), hüsnüniyet sahibi
 üçüncü şahıslara karşı muteber (geçerli)
 değildir.” Bunlar genellikle “pazarlamacılar” olarak
 bilinirler. Birçok firmanın pazarlamacıları
 vardır. İşte bu pazarlamacıların hukuki
 ismi seyyar tüccar memurlarıdır.
 BK.m. 454’e göre bunlar işletme merkezinin haricindeki yerlerde
 görevlendirilir. İşletme merkezinin haricindeki yerler
 ifadesinden şu anlaşılmamalıdır:
 Örneğin işletme merkezi Konya’da olsun,
 dolayısıyla seyyar tüccar memurları Konya
 dışında çalışmalıdır,
 şeklinde anlaşılmaması gerekir. Merkezden
 kasıt satışın yapıldığı
 dükkân gibi anlaşılmalıdır. Örneğin seyyar
 tüccar memurlarından birinin Selçuklu’da, birinin Meram’da bir
 diğerinin ise Afyon’da çalışması istenebilir.
 Seyyar tüccar memurunun atanması hiçbir şekle tabi
 değildir. Ancak gittikleri yerlerde muamele yapacakları,
 para alacakları, fatura imzalayacakları, işletmeyi
 bağlayıcı işlemler yapacakları için
 yanlarında bir yetki belgesinin olmasında fayda
 vardır.
 Seyyar tüccar memurları bizzat sattıkları
 malların bedelini alabilirler, makbuz verebilirler ve mehil
 tayin edebilirler. Sadece kendi yaptıkları muamelelerle
 ilgili bu yetkilere sahiptirler. Kendi yapmadıkları
 (işletme sahibinin veya diğer memurların
 yaptıkları) işlemlerle ilgili bu yetkilere sahip
 değildirler.
 Seyyar tüccar memurlarının bu yetkilerinin
 sınırlandırılması iyiniyetli üçüncü
 şahıslara karşı muteber değildir. Ancak
 üçüncü kişilerin müspet vukufları (bu konuda herhangi bir
 şekilde bilgi sahibi olmuş olmaları)
 ispatlandığı taktirde iyiniyetleri bertaraf
 edilmiş olur. Dolayısıyla  seyyar tüccar memurunun
 sınırlandırıldığı ileri
 sürülebilir.
 
 Rekabet Yasağı:
 Ticari mümessil için geçerli olan rekabet yasağı burada da
 aynen geçerlidir. Yani BK.m.455 burada da uygulanır.
 Temsil Yetkisinin (Seyyar Tüccar Memurluğunun) Sona Ermesi:
 Sayar tüccar memurlarının temsil yetkilerinin sona ermesi
 de hiçbir şekle tabi değildir. Ama tabiidir ki, eğer
 seyyar tüccar memuruna yetki belgesi verilmişse, bu yetki
 belgesinin geri alınması gerekir. Aksi halde yetki
 belgesiyle dolaşır ve üçüncü şahıslarla muamele
 yaparsa, bu muameleler taciri bağlar.
 
 B) BAĞLI OLMAYAN TACİR YARDIMCILARI:
 Ticaret kanunun ve diğer kanunlara
 bakıldığında karşımıza
 bağlı üç tacir yardımcısı çıkar:
 Bunlardan ilki TK.m. 100 ile 115 arasında düzenlenen ticaret
 işleri tellallığıdır. İkincisi 116.
 madde ile 134. madde arasında düzenlenen acenteliktir. Üçüncüsü
 ise komisyonculuktur. Bunlardan taşıma işleri
 komisyonculuğu TK.m.808 vd. hükümlerinde düzenlenmiştir.
 Bunun dışında genel komisyoncu (alım-satım
 komisyoncusu) ve gümrük komisyoncusu da vardır.
 I. TİCARET İŞLERİ TELLALI:
 Ticaret işleri tellallığı konusu
 anlatılmayacaktır. Çünkü çok fazla uygulaması yoktur.
 Bu nedenle yeni TK. tasarısında bu kavrama yer
 verilmemiştir.
 II. ACENTE:
 TK.m.116’ya göre “Ticari mümessil, ticari vekil, satış
 memuru (seyyar tüccar memuru) veya müstahdem gibi tabi bir
 sıfat olmaksızın bir mukaveleye dayanarak muayyen bir
 yer veya bölge içinde daimi bir surette ticari bir işletmeyi
 ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları o
 işletme adına yapmayı meslek edinen kimseye acente
 denir.” Yani bağlı bir tacir yardımcısı
 olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer
 veya bölge içinde daimi bir surette ticari bir işletmeyi
 ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları o
 işletme adına yapmayı meslek edinen kimseye acente
 denir. Son derece yaygın bir uygulaması olan bir
 müessesedir. İsimleri farklı kavramlarla ifade edilmekle
 beraber hukuki ismi acentedir. Uygulamada bayi, ajans vb.
 denilmektedir. Örneğin Renault bayisi gibi.
 Acenteyle ilgili uygulanacak bir hüküm bulunmazsa, aracı acente
 >hakkında, tellallıkla ilgili hükümler; akit yapma
 yetkisini haiz acente hakkında ise, komisyoncuya ilişkin
 hükümler uygulanır. Bunlarda da hüküm bulunmazsa vekalet
 hakkındaki hükümler uygulanır (m.116/2). TK.m.116 ve 134
 arasındaki hükümler ayrıca aşağıdaki
 kişiler içinde uygulanır. Bunlar m.117’de üç bent halinde
 sayılır:
 a)         Sözleşmeleri yerli veya yabancı bir işletme
 hesabına ve kendi adına akdetmeye sürekli olarak yetkili
 bulunanlar. Yani kendi adına ve yerli veya yabancı
 müvekkili (işletme) hesabına sürekli akit yapma yetkisini
 haiz olanlar. Bunlar aslında acente değildir; ama acenteye
 benzemeleri nedeniyle bu hükümler onlar hakkında da
 uygulanır.
 b)         Sigorta sözleşmelerinin adi hususunda (yapılması
 hususunda) aracılık edenler.
 c)         Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde merkez
 veya şubesi olmayan yabancı ticari işletmeleri nam ve
 hesabına Türkiye içinde muamelelerde bulunanlar. Yani
 Türkiye’de merkez ve şubesi olmamakla birlikte birileri onlar
 namına ve hesabına Türkiye’de işlem yapıyor;
 işte bunlara acenteye ilişkin hükümler uygulanır. Bu
 durum çoğunlukla denizcilik sektöründe olur.
 Taşımacılıkla uğraşan büyük firmalar
 herhangi bir ülkeden mal alıp başka ülkelere
 götürmektedir. Örneğin, Türkiye’den Güney Afrika’ya gidecek
 olan bir malı Güney Afrika’ya taşımak için, merkezi
 ve şubesi yurtdışında bulunan bir
 işletmenin (firmanın) Türkiye’de temsilciliğini yapan
 kişilerle anlaşılıyor. Güney Afrika’daki limana
 taşıma sırasında gemi batıyor. Bu
 malın bedelinin kimden alınacağı; sigorta
 bedelinin kimden alınacağı; davanın nerede, kime
 karşı açılacağı; mahkemece verilen
 ilamın (kararın) nasıl infaz edileceği gibi
 sorunların en azından bir kısmının önüne
 geçmek için ve Türkiye’de yargılama yapabilmek için (ki bu
 maddenin özellikle konulma sebebi budur) Türkiye’de bu
 şahıslar aleyhinde dava açılması, Türkiye’deki
 temsilcinin bu manada davalı gibi gösterilmesi ve böylelikle
 verilen ilamın Türkiye’deki temsilci değil ama
 yurtdışındaki kişi (firma) aleyhine infaz
 edilmesinin yolu açılmıştır.
 Bu bahsedilen üç bent çok büyük bir önem taşımaktadır
 Ve Türkiye’deki kişilerin haklarını korumayı
 temin edici bentlerdir.
 Acentenin Unsurları:
 1)         TK.m.116 acente için “ticari mümessil, ticari vekil, seyyar
 tüccar memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı
 olmaksızın…” demektedir. Dolayısıyla acente
 bağlı tacir yardımcılarından
 olmamalıdır; ayrı bir işletmesi
 olmalıdır. Yani temsil ettiği, işlerini
 yürüttüğü kişiden ayrı olarak bir işletme
 işletmelidir. Eğer bu ayrı işletilen
 işletme bir ticari işletme ise bu durumda acentenin
 kendiside tacir sayılabilecektir. O halde birisine ticari
 mümessil, ticari vekil, seyyar tüccar memuru veya müstahdem gibi bir
 sıfat verilmişse o kişi acente değildir.
 Acentenin ticari bir işletmesi olabilir; en azından bir
 işletmesi vardır. Ayrı bir faaliyeti ve
 bağımsız çalışması söz konusudur.
 Bağlı tacir yardımcılarında ise, tacir
 sıfatı sadece ticari işletmenin sahibi olan ticari
 işletmeye kişiye aittir. Zira bağlı tacir
 yardımcıları, işletmeyi kısmen dahi olsa
 kendi adlarına işletmemektedirler.
 2)         TK.m.116’da “…ticari bir işletmeyi ilgilendiren …” demek
 suretiyle sadece ticari bir işletmenin acenteliğinin
 yapılabileceğini belirtmiştir. Esnaf
 işletmelerinin acentesi olmaz.
 3)         TK.m.116’da “muayyen (belirli) bir yer veya bölge içinde”
 faaliyetin icrasından bahsedilmektedir. Yani acenteye belirli
 bir yer veya bölge tahsis edilmiş olmalıdır.
 Örneğin, Konya Acentesi veya İç Anadolu Acentesi veya
 Türkiye Acentesi gibi. İşte bu şekilde belirli bir
 yer veya bölgenin acenteye tahsil edilmesi gerekir. Bu konu çok
 önemlidir. Bu durumun hak ve borçları etkileyeceğini
 ilerde göreceğiz. Tahsis edilen yer veya bölge kavramı,
 kendisine hukuki sonuçlar bağlanmış önemli bir
 kavramdır.
 4)         TK.m.116’ya göre faaliyetin süreklilik arzetmesi ve bu işin
 meslek edinilmesi gerekir. Acentelik arızi (geçici) olarak bir
 sefere veya birkaç sefere mahsus olarak yapılabilecek bir
 faaliyet değildir. Bu faaliyetin meslek edinilmesi gerekir.
 Meslek edinilmesi gerekir derken süreklilik arzetmesi gerektiği
 kastedilir. Süreklilik arzetmesi gerekir derken de, bu faaliyetin
 belirli bir zaman dilimine yayılmış olması
 kastedilir. Yoksa, faaliyetin ömür boyu sürdürülmesi ve bunun gaye
 edinilmiş olması aranmaz. Ticari işletme ile ilgili
 olarak aranan devamlılık şartından ne
 kastediliyorsa burada da o manada bir devamlılık
 kastedilmektedir, ki bu da o acentenin bunu bir meslek olarak icra
 ettiğini gösterir. Eğer bu faaliyet meslek olarak icra
 edilmemişse, bir veya birkaç sefer yapılmış ise
 diğer unsurları olsa bile acentelik söz konusu olmaz.
 5)         Acente ile acentelik veren ticari işletme arasında bir
 sözleşme olmalıdır. Yani acentelik bir
 sözleşmeye dayanmalıdır. Bu sözleşme kural
 olarak herhangi bir şekle tabi değildir. Açık veya
 zımni, yazılı veya sözlü olarak yapılabilir.
 Şu kadar ki eğer bu acente, akit yapma yetkisiyle
 donatılacak ise bu yetkinin özel ve yazılı bir izinle
 verilmesi ve ardından tescil ve ilan edilmesi şarttır
 (TK.m.121).
 6)         Acentenin işi, aracılık yapma veya sözleşme
 imzalamaktır. Acentenin ne iş yapacağı
 konusunda, kanun, akitlerin yapılmasında
 aracılık yapmayı veya bunları o işletme
 adına kendisinin yapmasını öngörmüştür.
 Dolayısıyla acenteler ikiye ayrılmaktadır:
 Birinci gurup acentelere aracı acente denilmektedir. Bunlar
 sadece akitlerin yapılması hususunda aracılık
 yaparlar. Sözleşme yapma yetkileri yoktur. Yaptıkları
 işlem sadece müvekkili ile gelen müşteriler arasında
 ilişki sağlamaktır. İkinci gurup acenteler ise
 akit yapma yetkisini haiz acente ismiyle anılır. Bu
 yetkileri almaları için özel ve yazılı izin gerekir;
 ardından da bunun tescil ve ilanının
 yapılması gerekir.
 
 Acentenin varlığından söz edebilmek için bu altı
 unsurun olması gerekir. Yani tekrarlamak gerekirse 1)
 bağlı bir sıfatı olmayacak (kendi işletmesi
 olacak ve eğer bu ticari bir işletme ise tacir
 olabilecektir), 2) ancak ticari bir işletmenin acenteliği
 yapılabilir (esnaf işletmelerinin acentesi olmaz), 3)
 acenteye, faaliyet icra edebilmesi için belirli bir yer veya
 bölgenin tahsis edilmesi gerekir, 4) acentenin faaliyetleri
 süreklilik arzetmeli ve acente bu işi meslek edinmelidir, 5)
 acente ile müvekkili arasında bir sözleşme olmalı,
 6) acenteye ya aracılık etmesi ya da akit yapma
 yetkisi verilir.
 Acentenin, hangi gurup acente olduğu, yani aracı mı
 yoksa sözleşme yapma yetkisine sahip acente mi olduğu
 belli olmuyorsa, aracı acente olduğu kabul edilir. Çünkü
 sözleşme yapma yetkisine sahip olması için özel ve
 yazılı izne ihtiyaç vardır ve ayrıca tescil ve
 ilan gerekir.
 Acentenin Hakları ve Borçları:
 1.         İnhisar hakkı: TK.m.118’e göre “Aksi yazılı
 olarak kararlaştırılmış olmadıkça,
 müvekkil, aynı zamanda ve aynı yer veya bölge içinde
 aynı ticaret dalı için birden fazla acente tayin…” edemez.
 Örneğin, Konya’daki Wolkswagen firması, belirtilen zaman
 dilimi içerisinde Konya bölgesi içinde bir acente tayin etmiş
 olsun. Aynı şekilde Audi, Seat, Skoda ve diğer
 firmalar da Konya’da acente tayin edebilirler. Bu durum inhisar
 hakkını zedelemez. Ama aksi yazılı olarak
 kararlaştırılmış olmadıkça Konya’da
 iki tane Wolkswagen acentesi olamaz. Buna acentenin inhisar
 hakkı denir. Yani bu acente, bu yer ve bölge içinde sadece
 kendisinin faaliyet göstereceğini ileri sürebilmektedir.
 Dolayısıyla inhisar hakkı bir nevi monopollük,
 tekellik arzetmektedir.
 Bu durumun aksi kararlaştırılabilir. Örneğin,
 Büyükşehirlerde 10 tane Wolkswagen acentesi bulmak mümkündür.
 Müvekkil başkalarına da  o bölgede acentelik verme
 hakkını saklı tutarak acentelik verebilmektedir.
 İşte böyle bir durumda acentenin inhisar hakkı
 başlangıçta kaldırılmış
 olmaktadır. Eğer bu hakkı
 kaldırılmamışsa asıl olan acentenin inhisar
 hakkına sahip olduğudur. Acenteler açısından bu
 hak büyük önem arzeder.
 2.         Olağanüstü masrafları tazmin hakkı: Acente,
 olağanüstü olarak yapmış olduğu masrafları
 müvekkilinden isteyebilir. Dolayısıyla olağan
 masrafları kendisinin karşılaması gerekir. Bu
 durum TK.m.127’de düzenlenmiştir. Dolayısıyla
 Konya’da otomotiv bayisi için bina yaptırılacaksa;
 işçiler çalıştırılacaksa; çeşitli
 temsil giderleri, yiyecek giderleri, muhasebe giderleri; elektrik
 giderleri vs. gibi giderler karşılanacaksa bunları
 acente karşılar. Zira bunlar olağan masraflar
 cümlesindendir. Ama örneğin, acenteliği veren firma çok
 lüks özelliklere sahip bir bina yapılmasını isterse,
 bu, olağanüstü bir masraf olarak kabul edilebilir ve bunun
 masrafı müvekkilden istenebilir. Örneğin Münih’teki camdan
 yapılmış Mercedes Showroom’u gibi.
 3.         Ücret hakkı: İnhisar hakkına bağlı olan
 bir haktır. 128. maddeye göre “Acente fiilen
 aracılıkta bunmakla beraber bölgesi içindeki
 şahıslarla müvekkili arasında doğrudan
 doğruya yapılan ve inhisar dalı içine giren
 muamelelerden dolayı bir ücret istemek hakkını
 haizdir./ Müvekkil, doğrudan doğruya
 yaptığı muameleleri derhal acenteye bildirmeye
 borçludur.” Bu acenteyi arakta tutan ve önemli bir haktır.
 Kanun koyucuya göre bir acenteye belli bir yer veya bölge tayin
 edilmişse o bölge içinde o ticaret dalı ile ilgili
 menfaatlenme hakkı acenteye aittir. Eğer acente bir
 muamelenin yapılmasına aracılık etmişse
 veya acente bir muameleyi akdetmişse, ondan dolayı ücret
 isteme hakkına sahiptir. Dolayısıyla
 aracılıkta bulunduğu muamele için de ücret
 hakkına sahiptir. Bunun dışında acentenin
 merkezi içinde şahıslarla müvekkilinin doğrudan
 doğruya yaptığı muameleler varsa acente o
 muameleleri de bizzat kendisi yapmış gibi müvekkilinden
 ücret talep edebilir. Bu nedenle müvekkil acentenin merkezi içindeki
 şahıslarla doğrudan doğruya
 yaptığı muameleleri acenteye bildirmeye mecburdur.
 Çünkü acentenin, kendisi için ücret hakkı doğduğunu
 bilmesi gerekir.
 Acentenin ücret hakkının doğması için,
 müvekkilin acentenin bulunduğu yerdeki müşterilerle
 doğrudan doğruya muamelede bulunması gerekir.
 Örneğin, müvekkilin doğrudan doğruya gelip Konya
 içinde otomobil satışı yapması Konya’daki o
 firmaya ait acentenin inhisar hakkını zedelediği için
 acentenin ücret hakkı doğar. Fakat Konya’daki
 kişinin, acenteden değil de, İstanbul’daki otomotivin
 merkezine gidip otomobil alması, Konya’daki acentenin inhisar
 hakkını zedelemeyeceği için acentenin ücret
 hakkı doğmaz. Ya da örneğin Kayseri’deki acentenin
 gelip Konya’da aynı otomobili satması da Konya’daki acente
 için ücret hakkı doğurmaz. Bu durumda Kayseri’deki acente,
 kendi müvekkili yapmış olduğu acentelik
 sözleşmesini ihlal ettiği için, bundan mütevellit
 tazminat, acentelik sözleşmesinin feshedilmesi gibi hukuki
 durumlarla karşılaşabilir. Ama bundan ötürü
 Konya’daki acentenin ücret hakkı doğmaz.
 Müvekkilin, Konya’ya gelip satış yapması
 sözleşme ihlali değildir. Satışı yapsa
 dahi, acenteye ücretini vermektedir. Örneğin, Konya’daki (A)
 firması, Citroen’in genel merkezine, kendilerine özel indirim
 yapılması halinde birkaç otomobil alacaklarını
 söylemiş olsun ve de genel merkez bunu kabul etmiş olsun.
 Bu durumda genel merkez, acenteye Konya’ya gelip satış
 yapacaklarına dair haber verir ve acenteden, ücret
 hakkının doğduğuna dair sözleşmeyi getirip
 imzalayacağını belirtir. Haber vermeden
 satış yaparsa, acente dava açar ve ücretini talep eder.
 4.         Hapis hakkı: Acentenin, TK.m.132’de  düzenlenmiş olan
 hapis hakkı vardır. Acente, üzerinde tasarruf yetkisi
 bulunan şeyler üzerinde hapis hakkını kendi
 alacağı ödeninceye kadar kullanabilir. Örneğin, genel
 merkez haber vermeden Konya’da 20 tane Citroen otomobil
 satmış. Bu arada acenteye satılması için de 10
 tane Citroen otomobil gönderilmiş. Genel merkezin Konya’da 20
 tane otomobil satması nedeniyle acentenin ücret hakkı
 doğmuştur. Bu işlem habersiz
 yapıldığı için, acente ücretini alıncaya
 kadar kendisine gönderilmiş olan bu 10 otomobilin bedelini
 ödemekten kaçınabilir; yani bu bedeller üzerinde hapis
 hakkını kullanabilir.
 Acentenin Yetkileri:
 1.         TK.m.119/1’egöre acente aracılıkta bulunduğu veya
 bizzat yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü
 ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyucu beyanları
 müvekkili namına yapabilir ve müvekkiline
 yapılmış aynı mahiyetteki beyanları kabul
 edebilir. Aracılıkta bulunduğu ve akdettiği
 sözleşmelerle ilgili olmalıdır. İşte
 bunlarla ilgili her türlü ihbar, ihtar ve protesto gibi hakları
 müvekkili adına yapabilir ve müvekkili adına kabul
 edebilir. Aracılıkta bulunmamış ise veya
 sözleşmeyi akdetmemişse, böyle bir yetkiye sahip olmaz.
 Yine aynen aracılıkta bulunduğu veya
 yaptığı sözleşmelerden dolayı bazı
 ihtilaflar ortay çıkarsa, acente müvekkili namına dava
 açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı
 sıfatla dava açılabilir (müvekkili yerine [müvekkiline
 izafeten] acente davalı olarak gösterilebilir) (TK.m.119/2).
 Müvekkiline izafeten acenteye dava açılmasının
 anlamı şudur: Davada acente davalı olarak gösterilir;
 fakat dava sonucunda verilen ilam (hüküm) acente aleyhine infaz
 edilmez, müvekkil hakkında infaz edilir. Aynı ihtilaftan
 dolayı müvekkil aleyhine daha önce dava
 açılmışsa, artık acente aleyhine tekrara dava
 açılamaz. Ayrıca acentenin aracılık ettiği
 veya akdettiği sözleşmelerden doğmayan, örneğin
 haksız fiilden (trafik kazası gibi) doğan fiillerden
 dolayı acente davacı ve davalı olamaz.
 Yukarda bahsedilen iki fıkradaki hüküm emredicidir ve
 dolayısıyla aksi kararlaştırılamaz
 (TK.m.119/3). Yani acentenin ihbar, ihtar ve protestoda
 bulunamayacağı ve de müvekkiline izafeten davalı ve
 davacı olamayacağı yönündeki şart geçersizdir.
 2.         Acentenin diğer bir yetkisi m.120’de düzenlenen “kabz
 yetkisi”dir. Bu hükme göre “Müvekkilinin hususi (özel) ve
 yazılı muvafakati veya vekaleti olmadan acente, bizzat
 teslim etmediği malların bedelini kabza ve bedelini bizzat
 ödemediği malları teslim almaya mezun
 olmadığı (izni olmadığı) gibi bu
 muamelelerden doğan alacağı tecil veya
 miktarını tenzil dahi edemez (indiremez).” Acente bizzat
 teslim ettiği malların bedelini tahsil edebilir (kabz
 edebilir), bedelini bizzat ödediği malları teslim alabilir
 ve bu gibi işlemlerden doğan alacağı tecil veya
 miktarını tenzil dahi edebilir.  Dolayısıyla
 kendi yaptığı işlerle ilgili kabz, tecil, tenzil
 yetkisi varıdır. Bunların dışında,
 yani kendisinin yapmadığı sözleşmelerle ilgili
 kabz, tecil ve alacakları tenzil yetkisi yoktur. Şu kadar
 ki özel ve yazılı muvafakat veya vekalet ile bu yetkiler
 verilebilir.
 3.         Acentenin yetkilerinden birisi de “akit yapma” yetkisidir.
 TK.m.121’de düzenlenmiştir: “Hususi ve yazılı bir
 muvafakat olmadan acente, müvekkili namına mukavele akdine
 salâhiyetli değildir.” Yani akit yapma yetkisi hususi ve
 yazılı olarak verilmemişse acente sadece
 aracılıkta bulunur, sözleşme yapamaz. Acenteye
 müvekkili adına akit yapma salâhiyeti veren vesikaların
 acente tarafından tescil ve ilan ettirilmesi mecburidir
 (m.121/2). Dolayısıyla bir acentenin akit yapma yetkisiyle
 donatılabilmesi için hususi ve yazılı muvafakat ve
 ayrıca tescil ve ilanı gerekir. Buradaki tescil ve
 ilanın, sicilin müspet fonksiyonu ile herhangi bir alakası
 yoktur. Buradaki tescil ve ilan tamamen iç ilişkiye yöneliktir.
 Üçüncü kişilerin iyiniyetini bertaraf edici bir etkisi yoktur
 (müspet fonksiyonu yoktur). Bunu m.1222den anlamak mümkündür. Bu
 maddeye göre acente yetkisi olmaksızın veya yetkisinin
 sınırlarını aşarak müvekkili namına
 bir sözleşme yaparsa, müvekkil sözleşmenin
 yapıldığını haber alır almaz üçüncü
 şahsa (sözleşmenin karşı tarafına) bu akde
 icazet vermediğini derhal bildirmelidir. Aksi taktirde icazet
 vermiş sayılır. İcazet verilmemesi halinde bu
 sözleşmeden bizzat acente sorumludur. Dolayısıyla
 burada sicilin müspet fonksiyon olsaydı, bu madde olmazdı.
 Müspet fonksiyonunun olmadığı bu maddeden
 anlaşılmaktadır.
 O halde acente, akit yapma yetkisini haiz değilken akit
 yapmış ise veya yetkisi
 sınırlandırılmış olduğu halde bu
 sınırı aşarak akit yapmış ise,
 müvekkilinin bu sözleşmenin
 yapıldığını haber alır almaz
 sözleşmenin karşı tarafına derhal bu akde icazet
 vermediğini bildirmesi gerekir. bildirmezse kanun onun
 susmasına, icazet verdiği sonucunu
 bağlamaktadır. İcazet vermediğini beyan etmesi
 halinde sözleşme artık müvekkili bağlamaz; acenteyi
 bağlar.
 Acentenin Borçları:
 1.         İnhisar borcu (m.118): İnhisar acente için hem bir hak
 hem de bir borçtur. Nasıl ki müvekkil belirlenen bölge
 içerisinde tayin edilen acenteden başka acente tayin edemiyor
 ise, o acente de aksi kararlaştırılmadıkça o
 bölge içinde aynı ticaret dalı için birden fazla
 işletmenin acenteliğini yapamaz. Örneğin bir yandan
 Wolkswagen bayiliği yaparken, bir yandan da Opel bayiliği
 yapamaz. Veya hem Pepsi’nin hem Cola Turka’nın bayiliğini
 yapamaz. Ama müvekkil buna razı olup sözleşmede aksini
 kararlaştırabilir. Bu durumda acente her ikisinin de
 bayiliğini yapabilir. Fakat bu çok düşük bir ihtimaldir.
 2.         Müvekkilinin işlerini görme ve koruma borcu (m.123):
 Müvekkili hesabına saklamakta olduğu eşyaya zarar
 gelmemesinden, onu korumasından, acente sorumludur. Eğer
 bir zarar bir hata meydana gelirse, acente, kusursuz olduğunu
 ispat etmedikçe bu hasarlardan sorumlu olacaktır.
 3.         Haber verme (bilgi verme) borcu: TK.m.124’te düzenlenmiştir.
 Bu hükme göre acente, üçüncü şahısların kabule
 salâhiyetli olduğu beyanlarını, bölgesindeki
 piyasanın durum ve şartlarını, müşterilerin
 mali durumlarını ve bu müşterilerin mali piyasa
 şartları nedeniyle mali durumlarında meydana gelen
 değişiklikleri ve kendisinin yaptığı
 muameleleri müvekkiline vaktinde bildirmek zorundadır.
 4.         Acente müvekkilinin talimatlarına uymak zorundadır. Ama
 elbette bu talimatlar acentenin, bağımsız
 işletme olma niteliğini ortadan kaldırmayacak
 nitelikte olan talimatlardır. Örneğin, müvekkil kendisine
 ait malların hangi fiyat ve şartlarla satılması
 gerektiği hususunda acenteye talimat verebilir. Ama burada
 olayı sadece TK açısından değerlendirmemek
 gerekir. olaya bir de 4054 sayılı Rekabet Kanunu
 açısından da bakmak gerekir. Yani müvekkil Acenteye kendi
 mallarının illaki kendisinin belirlediği fiyattan
 satılması yönünde talimat veremez. Aksi halde rekabet
 kuralını ihlal etmiş olur. Bu nedenledir ki
 gazetedeki reklamlara bakıldığında, belirtilen
 fiyatların tavsiye edilen satış fiyatı
 olduğu yazar. Müvekkil, acenteye kendi memuruymuş gibi,
 acentenin bağımsız ticari işletme
 niteliğini ortadan kaldıracak şekilde talimatlar
 veremez.
 5.         Önleyici tedbirler alma borcu: TK.m.125’e göre acente, müvekkili
 hesabına teslim aldığı eşyanın
 taşınma sırasında hasara
 uğradığına dair emareler görecek olursa,
 müvekkilinin taşıyıcıya karşı dava
 hakkını emniyet altına almak üzere hasarı
 keşfettirmek ve gereken tedbirleri almak, emtiayı mümkün
 olduğu kadar muhafaza eylemek veya büsbütün telef olması
 tehlikesi varsa, BK’nın 92. maddesi gereğince yetkili
 mahkemenin izniyle sattırmak ve gecikmeksizin durumu
 müvekkiline bildirmekle mükelleftir. Aksi taktirde ihmali yüzünden
 doğacak zararları tazimine mecbur olur. Örneğin,
 otomobilleri taşıyan aracın kaza yapmasıyla veya
 yolda dolu yağması sonucu otomobillerin hasar görmesi ya
 da dondurma ve çikolata gibi bozulmaya mahsus malları
 taşıyan aracın soğutucusunun bozulması
 sonucu bu çikolata ve dondurmaların erimesi söz konusu
 olabilir. Bu tür zararların olmaması için kanun koyucu
 tedbir alınmasını öngörmüştür. Gerekirse
 malların satılması ve bu durumun derhal müvekkile
 bildirilmesi gerekir.
 Acentelik Sözleşmesinin Sona Ermesi:
 Acentelik sözleşmesi süreye bağlı değilse, her
 iki taraf üç ay önceden feshi ihbarda bulunmak suretiyle
 sözleşmeyi sona erdirebilir (feshedebilir).
 Süreye bağlı ise, süre bitiminde acentelik sözleşmesi
 sona erer. Ancak sözleşmeye hüküm konulmak suretiyle bunun aksi
 kararlaştırılabilir. Yani işlere fiilen devam
 etmenin acentelik sözleşmesini süresiz hale getireceği
 kabul edilebilir.
 İster süreli, ister süresiz sözleşme olsun haklı
 sebeplerin varlığı halinde sözleşme her zaman
 feshedilebilir. Örneğin, müvekkil ücret ödeme borcunu yerine
 getirmiyorsa veya acente inhisar borcunu yerine getirmiyorsa veya
 müvekkil inhisar borcunu yerine getirmiyorsa bunlar haklı sebep
 olarak kabul edilebilir ve sözleşme feshedilebilir.
 Bunların dışında aksi
 kararlaştırılmış olmadıkça müvekkilin
 veya acentenin iflası veya ölümü veya
 kısıtlanması acentelik sözleşmesini sona
 erdirir.
 III. KOMİSYONCU:
 Komisyoncuya ilişkin hükümler kanunun birçok yerine
 dağılmış vaziyettedir. Esas itibariyle
 düzenlendiği yer BK.m. 426 ile 429 arasıdır. Bu
 hükümler arasında alım-satım komisyoncusu
 düzenlenmiştir. Bunun dışında taşıma
 işleri komisyoncusu TK. m.808 ile 815 arasında
 düzenlenmiştir. Gümrük kanununda ise gümrük komisyoncusuna
 ilişkin hükümler mevcuttur.
 BK.m.416’ya göre komisyoncu (alım-satım komisyoncusu),
 ücret karşılığında kendi namına ve
 müvekkili hesabına kıymetli evrak ve menkul eşya
 alım satımını üstelenen kimsedir. Kanunun bu
 tanımından çeşitli unsurlar çıkarmak mümkündür.
 Öncelikle komisyoncu ile müvekkili arasında bir sözleşme
 olmalıdır. Kanun özel bir şekil
 aramadığı için sözleşme herhangi bir şekle
 tabi değildir.
 Bu sözleşmenin konusu kıymetli evrak veya menkul alım
 satımıdır.
 Komisyoncu kendi namına ve müvekkili hesabına hareket
 edecektir. Sözleşmenin sonuçları esas itibariyle
 komisyoncu üzerinde doğar gibi görünecek ama komisyoncu ile
 müvekkili arasındaki sözleşme nedeniyle bu sonuçlar
 müvekkile ait olacaktır.
 Komisyoncu mutlaka ücret alacaktır. Ücret
 kararlaştırılmamış ise bu bir komisyon
 sözleşmesi olamaz, yerine göre bir vekalet sözleşmesi
 olabilir.
 Taşıma işleri komisyonunda ise, yukarıda
 bahsedilen unsurlar aynı, ama sözleşmenin konusu
 değişiktir. Burada da sözleşme olmalı, kendi
 namına ve müvekkili hesabına davranmalı, ücret
 almalıdır. Taşıma işleri komisyonunda
 sözleşmenin konusu eşya taşıtmadır.
 Sözleşmenin konusunun eşya taşıtmak değil
 de, yolcu taşıtmak olması halinde vekalet hükümleri
 uygulanır.
 Gümrük işleri komisyoncusunda da unsurlar aynıdır.
 Elbette sözleşmenin konusu gümrük işlemlerini yürütmektir.
 Gümrük komisyoncusunda ve taşıma işleri
 komisyoncusunda hüküm boşluğu olması durumunda
 alım-satım komisyonuna ilişkin BK.’nın 416 ile
 429. maddeleri arasındaki hükümler tatbik edilir.
 
       
        | 
	  Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir : 
 "Tacir Yardımcıları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Serdar Cihan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (https://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
 
 Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
 |  
 
 
  |