Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Tacir Yardımcıları

Yazan : Serdar Cihan [Yazarla İletişim]
Stj.Av



TACİR YARDIMCILARI



Tacir, bazen işletmesinin yoğunluk ve genişliği
nedeniyle o ticaretini tek başına gerçekleştirme
imkanından yoksun kalabilir. Tacir, ticari işletmesini
işletirken, kendisine yardımcı olacak kişilerin
yardımına ihtiyaç duyabilir. Bu yardımcılar
işçiler, müstahdemler, ticari mümessiller, ticari vekiller,
seyyar tüccar memurları, tellal, acente, komisyoncular gibi
birçok kişiyi içine alan çok geniş bir alandır.
Dolayısıyla tacir yardımcıları
kavramı, esas itibariyle tacire yardımcı olan,
tacirin ticaretini gerçekleştirmesinde onun yanında ve
onunla birlikte faaliyet gösteren şahılar olarak ifade
edilebilir.
Tacir yardımcıları iki guruba ayrılır: Bir
kısım tacir yardımcıları tacire
bağımlı (idari anlamda da
bağımlıdır), tacirin ticari işletmesinin
içinde çalışan kişiler olarak
karşımıza çıkmaktadır. Tacirin ticari
işletmesi içerisinde çalışan bu kişilere
bağlı tacir yardımcıları denir. Bunlar
tacire bağlı olarak onun talimatı çerçevesinde ve
onun nezaret ve denetimi altında çalışırlar.
Bir kısım tacir yardımcıları ise, ticari
işletmenin içinde değil, işletmenin
dışında, kendilerine ait ayrıca işletmeleri
olan; fakat tacire, ticari faaliyetini gerçekleştirmesi
hususunda yardımcı olan kişiler olarak
karşımıza çıkar. Bunlara da bağlı
olmayan tacir yardımcıları denir.
O halde bağlı olma ve bağlı olmama ibareleri
kavram olarak ticari işletmenin içinde olup olmama, idari
anlamda tacire bağlı olup olmama ve kendisine ait bir
başka işletmesinin olup olmaması anlamında
kullanılmaktadır.
A) BAĞLI TACİR YARDIMCILARI:
Bağlı tacir yardımcıları kendi içerisinde
temsil yetkisi olanlar ve olmayanlar diye ikiye ayrılır.
Bağlı tacir yardımcılarından temsil yetkisi
olmayanlar işçiler ve müstahdemlerdir. Müstahdem ve işçi
konusuna değinilmeyecektir. Çünkü bunlar daha çok İş
Hukuku’nu ilgilendirir. Bağlı tacir
yardımcılarından kendisine temsil yetkisi
verilenlerden bahsedilecektir.
Kendisine temsil yetisi verilen bağlı tacir
yardımcıları 3 tanedir. Bunlar ilki ve en önemlisi
ticari mümessildir; ikincisi ticari vekil ve üçüncüsü seyyar tüccar
memurudur. Bu üçü TK içerisinde değil, BK m. 449 vd.
hükümlerinde düzenlenmiştir.
I. TİCARİ MÜMESSİL:
BK. m.449’un tanımına göre “Ticari mümessil, bir
ticarethane veya fabrika veya ticari şekilde işletilen
diğer bir müessese sahibi tarafından işlerini idare
ve müessesenin imzasını kullanarak bilvekâle imza vazetmek
(imza atmak) üzere sarih veya zımni kendisine mezuniyet (yetki)
verilen kimsedir.”
Dolayısıyla ticari mümessil ticari işletmeler içinde
kalmaktadır. Tanımın içerisinde “müessese sahibi
tarafından” denilmektedir; bu da sadece işletme sahibi
tarafından atanır gibi bir anlam çıkarsa da,
işletmeyi işleten kişi tarafından atanır
şeklinde anlamak gerekir. Zira işletme sahibi ile
işletmeyi işleten farklı olabilir. O halde ticari
mümessil işletmeyi işleten kişi tarafından
atanan, işletmenin işlerini yönetmek ve müessesenin
imzasını kullanarak bilvekâle imza (yani temsil yetkisi)
ile donatılmış kişidir. Ticari mümessil adı
üstünde ticari temsilcidir.
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere ticari
mümessil iki yetkiyi kendisinde barındıran bir
kişidir: İlki idare yetkisi (işletmenin işlerini
idare etmek yetkisi), ikincisi ise işletmeyi dış
ilişkilerde temsil ve bu anlamda kendisine imza atma,
işletmeyi borçlandırabilme yani işletmeye hak ve
borçlar yükleme yetkisidir.
BK.m.449’daki tanımda, ticari mümessilin ticari işletmeler
için atanabileceğinden bahsetmektedir; ama son fıkrada da
ticari işletmeler dışında kalan işletmelere
de ticari mümessilin atanabileceğinden bahsedilmektedir. Yani
esnaf işletmeleri için de ticari mümessil atanabilir.
Ticari mümessil atanması noktasında m.449 hiçbir
şekil şartı öngörmemiştir. Dolayısıyla
açık veya zımni, yazılı veya sözlü olarak
atanabilir.
Normalde ticari işletmeyle ilgili olan hususların 15 gün
içinde ticaret siciline kaydedilmesi gerektiğini ve buradaki
tescilin fonksiyonunun ihbari (açıklayıcı)
olduğunu daha önce görmüştük. Aynı şekilde
ticari mümessil sıfatının sicile tescili de zorunlu
olmakla birlikte ihbaridir. Dolayısıyla sicile tescil
edilmeden önce de bu kişi ticari mümessil
sıfatını kazanmış olur. Bu yüzden bu
kişi tarafından yapılan muameleler atılan
imzalar ticari işletme sahibini bağlar. Buna
karşılık ticari olmayan işletmelerde yani esnaf
işletmelerinde ticari mümessil bu şekilde atanamaz. BK. m.
449/3’e göre; diğer nevi (yani ticari olmayan)
işletmelerde ticari mümessil tayin edilebilmesi için ticaret
siciline tescil gerekir. Dolayısıyla esnaf
işletmelerine ticari mümessil atanırken ticaret siciline
kaydın öngörülmesi buradaki sicilin fonksiyonunun ihdasi
(kurucu) olduğunu gösterir.
Şu halde tekrarlamak gerekirse iki tip işletmeye ticari
mümessil atanabilir: ticari işletmeler ve esnaf
işletmeleri. Ticari işletmeler için atanırken hiçbir
şekle tabi değildir. Ama esnaf işletmeleri için
ticaret siciline kayıt gerekir ve bu kurucudur. Ticari
işletmeler içinde kayıt gerekir ama kurucu değil
açıklayıcıdır. Esnaf işletmeleri için
ticari mümessil atandığı halde bu durum ticaret
siciline kaydedilmediği taktirde kişi henüz ticari
mümessil sıfatını kazanmış olmaz; bu
kişinin yetkileri genel hükümlere göre (yani BK. m. 32 vd.
hükümlerinde düzenlenen temsil hükümlerine göre) belirlenir.
Bu konu çok önemlidir. Zira uygulamada kişiler kendilerini
yetkili göstermek suretiyle sözleşmeler, çekler, senetler
imzalamakta ve üçüncü kişilerle değişik muameleler
yapmaktadırlar. Daha sonra borçların ödenmesi meselesi
gündeme geldiğinde, şirket veya ticari işletme,
kendisiyle hukuki muamele yapılan kişinin kendilerini
temsil yetkisinin olmadığını, yetkili
kılmak için hiçbir işlem yapmadıklarını ve
dolayısıyla yapılan işlemlerin kendisini
bağlamayacağını ileri sürmektedir. Ticari
mümessil atama hiçbir şekle tabi değildir, burada önemli
olan atamanın zımnen dahi olsa
yapıldığının ispatlanmasıdır. Bu
da şöyle olabilir: Kendisini yetkili gösterip bu hukuki
işlemleri yapan kişi daha önce bu gibi hukuki
işlemlere imza atmış (bu gibi hukuki işlemleri
yapmış) olup olmadığına ve bu imzaları
şirket veya tacirin nasıl
karşıladığına bakılır. Eğer
şirket veya tacir bu kişinin daha önce yapmış
olduğu bu gibi hukuki işlemlerle ilgili yükümlülüklerini
veya borçlarını yerine getirmişse, bu demektir ki
hukuki işlemler yapan bu kişi zımni olarak ticari
mümessilliğe atanmıştır. Zira ticari
mümessilliğe atamada herhangi bir şekil şartı
yoktur; yazılı veya sözlü, açık veya zımni
olabilir. İşte burada zımnen bir atama söz konusudur
ve bu nedenle bu kişinin yaptığı hukuki
işlemler şirketi veya taciri bağlar.
Dolayısıyla ticari işletmeyle ilgili ticari
mümessilin atanıp atanmadığını ticaret
sicilinde değil, somut olayın şartları
içerisinde aramak gerekir.
Ticari Mümessilin Atanması:
Kanun müessesenin sahibi demekte ise de bunu geniş yorumlamak
gerekir. İşletmenin sahibi dışında
bazı kişiler de atayabilir. Örneğin işletmenin
sahibi bir küçük ise, işletmeyi işleten küçüğün
velisi ticari mümessili atayabilir. Bu yüzden “müessese sahibi”
ibaresi yerine işleten kişi ibaresini kullanmak daha
isabetli olurdu.
Küçüğün veya mahcurun (kısıtlının)
vasisinin ticari mümessili atayıp atayamayacağı
konusu tartışmalıdır. Kanaatimizce vasi ticari
mümessili atayamaz. Çünkü kanun bazı işlemlerin mahcur
veya küçük adına yapılmasını
yasaklamış (MK.m.449), bazı işlemlerin
yapılmasını sulh mahkemesinin iznine
bağlamış (MK.m.462), bazı işlemler için de
asliye mahkemesin de onayını aramıştır
(MK.m.463). Ticari mümessil öyle yetkilerle
donatılmıştır ki, bu yetkilere vasinin kendisi
de sahip değildir. Vasinin kendisinin sahip
olmadığı yetkileri, ticari mümessil atamak suretiyle
üçüncü şahıslara kullandırmaya
çalışması kabul edilmemelidir.
Ticari mümessil tekrar bir ticari mümessil atayamaz. Açıkça
yetkilendirilmiş olmadıkça, ticari mümessil yetkilerini
kendisi kullanmalıdır. Çünkü temsil yetkisi şahsa
bağlı bir yetki olduğu için, bizzat ticari mümessil
tarafından kullanılmalı, bir başkasına
devredilmemelidir.
Şirketler de ise, ticari mümessili, yetkili organlar
atayacaktır: Anonim şirketlerde yönetim kurulu, limited
şirketlerde müdür veya müdürler, kolektif şirketlerde
ortaklar (tüm ortakların ittifakıyla), komandit
şirketlerde komandite ortaklar (komandite ortakların
ittifakıyla) atayacaktır.
Ticari işletmesinin faaliyetlerini yürütmek için kişinin
yardımcıya ihtiyacı olsa da onu ticari mümessil
atamaya zorlayan hiçbir hüküm yoktur. Yani kişinin ticari
mümessil atama ve kullanma zorunluluğu yoktur. Tek
istisnası merkezi yurtdışında bulunan
işletmelerin, Türkiye’de şubeleri varsa, bu şubelerin
başında ikametgahı Türkiye’de olan tam yetkili
(ehliyetli) bir ticari mümessilin bulunması
zorunluluğudur. Tam ehliyetli olmasının gerekip
gerekmediği tartışmalı da olsa, bizim
katıldığımız görüşe göre tam ehliyetli
olması gerekir.
İflasına hükmedilmiş bir şahıs da ticari
mümessil olabilir. İflas etmiş olması o kişinin
işletme faaliyetlerini yürütme konusunda beceriksiz
olduğunu göstermez. Bazen piyasa şartları, bazen
değişik olaylar iflasına neden olabilir. Bu yüzden
iflas eden kişinin ticari mümessil olmasına engel yoktur.

Ticari Mümessilin Yetkileri:
BK. m.450’ye göre “Ticari mümessil hüsnüniyet sahibi üçüncü
şahıslara karşı, müessese sahibi hesabına
kambiyo taahhütlerinde bulunmak ve onun namına müessesenin
gayesine dahil olan bilimum tasarrufları yapmak salâhiyetini
haiz sayılır.”
Ticari mümessil işletme sahibinin bir başka şekli
gibidir. Yani işletme sahibi ne yapabiliyor ise,
aynısını ticari mümessil de yapabilmektedir. O kadar
ki işletmeyi işleten kişi hesabına (ki bu
genellikle sahibidir) kambiyo taahhüdünde bulunmak yetkisiyle de
donatılmıştır. Yani ticari mümessil bir
başka kinin hesabına, onu borçlandıracak şekilde
poliçe, çek, bono imzalayabiliyor, o şahsın
malvarlığına yönelik tasarrufta bulunabiliyor.
Dolayısıyla önemli bir yetkidir. Bu ticari mümessilin
özünde vardır. Bu yetkilerin ayrıca
kararlaştırılmasına dahi gerek yoktur. Bu
yetkiler ticari mümessil sıfatının
kazanılmasıyla birlikte kendiliğinden elde edilir.
Bir çok temsil çeşitleri olabilir, değişik
temsilciler söz konusu olabilir. Ama hepsinin yetkileri aynı
değildir; ticari mümessilin ayrı bir yeri ve önemi
vardır. Öyle ki kanuna göre işletmenin bütün idari
(yönetim) işlemlerini yapabilir. İşletmenin gayesine
dahil olan bilimum tasarruflarda bulunabilir (çek, bono, poliçe
imzalayabilir). Bu, ticari mümessili diğer temsilcilerden
ayırt eden en önemli hususlardan biridir.
Ticari mümessilin işlemenin gayesine dahil olan bilimum
tasarruflarda bulunabileceğinden bahsettik. Buradaki gaye
elbette kâr elde etmek ve işletmeyi yaşatmaktır
(işletmenin faaliyetlerine devam etmesini
sağlamaktır). İşte ticari mümessil bu gayeye
dahil olan olağan veya olağanüstü her şeyi yapabilir:
Alım-satım, borç alıp verme, yeni işletmeler
kurma, menkul ve gayrimenkulleri kiralama veya kiraya verme,
gayrimenkuller satın alma, personel alma, tahkim, sulh,
feragat, yemin, ibra, kabul, red, icra takibi yapma, kefil olma,
şube açma, işletme merkezinin bulunduğu yeri
değiştirme, genel yetkili ticari vekil atama gibi birçok
işlemler yetki kapsamındadır.
Gayeye dahil olmayan şeyleri ise yapamaz. Örneğin,
işletmeyi devredemez, tacirin iflasını isteyemez,
işletmeyi rehnedemez, işletmenin sona ermesini
sağlayacak işlemler yapamaz vs. Çünkü bunlar gayeye dahil
değildir.
Dolayısıyla ticari mümessilin yetkilerinin
sınırı veya ölçüsü gayeye dahil olup olmamadır.
Bunun dışında kanuna göre ticari mümessil bazı
işlemleri özel yetki verilmeden yapamaz. BK. m.450/2’ye göre
“Ticari mümessil, sarih salâhiyet olmadıkça (açıkça
yetkilendirilmiş olmadıkça) gayrimenkulleri temlik ve bir
hak ile takyit edemez.” Yani açıkça yetkilendirilmedikçe
işletmeye dahil olan gayrimenkulleri satamaz ve üzerinde bir
ayni hak tesis edemez. Bunları yapması için özel yetki
alması gerekir. Ama gayrimenkulü alması için özel yetkiye
gerek yoktur. Yani ticari mümessil özel yetkiye ihtiyacı
olmaksızın yeni gayrimenkuller, yeni işletmeler
alabilir ve gayrimenkulleri kiraya verebilir. Zira bunlar
işletmeyi yaşatma, geliştirme gayesine dahildir.
Gayrimenkullerini satmak, işletmeyi devretmek, işletmeyi
tasfiye etmek işletmeyi sona erdirmek gibi işlemler yetki
dışıdır. Bunları yapabilmesi için özel
yetki verilmesi gerekir.
Temsil Yetkisinin Sınırlandırılması:
BK. m.451’e göre “Temsil salâhiyeti (yetkisi) bir şubenin
işlerine hasrolunabilir./ Tayin olunan şartlar dahilinde
diğerleri iştirak etmedikçe, yalnız birinin
imzası müesseseyi ilzam etmemek (bağlamamak) birden ziyade
kimselere de verilebilir ve buna birlikte temsil denir./ Temsil
salâhiyetinde bundan başka tahditler hüsnüniyet sahibi üçüncü
şahıslara karşı muteber değildir (geçerli
değildir).” Yani temsil yetkisi iki şekilde
sınırlandırılabilir: 1) Şube işleriyle
ilgili sınırlandırılabilir, 2) birlikte temsil
(birlikte imza)suretiyle sınırlandırılabilir.
Örneğin, ticari mümessil olan (A) Konya şubesinin
işleriyle yetkilendirilsin şeklinde
kararlaştırma olabilir. Banka şubelerinin müdürleri
gibi…
Bu şekilde bir sınırlandırma yapılacaksa,
bu sınırlandırmanın geçerli olabilmesi için
tescil ve ilan gerekir. Yani iyiniyetli üçüncü kişilere
karşı ileri sürülebilmesi için tescil ve ilan gerekir
(TK.m.39/1). Tescil ve ilandan önce ise, ancak bildikleri
ispatlanmak şartıyla (müspet vukuf), üçüncü kişilere
karşı bu sınırlamalar iler sürülebilir (TK.
m.39/2). İster bir ticari işletme ister bir esnaf
işetmesi için atanmış olsun, ticari mümessilin
yetkilerinin sınırlandırılması şekle
tabidir, yani tescil ve ilan gerekir.
Bunun dışında kalan sınırlandırmalar,
örneğin konu ve miktar (örneğin 100.000 YTL’ye kadar)
itibariyle sınırlandırmalar hüsnüniyet sahibi üçüncü
kişilere karşı muteber olmaz. Çünkü bunla tescil ve
ilan edilmemektedir. Bu tür sınırlamalar iç
ilişkidir. Ticari mümessilin uymaması sorumluluğunu
doğurur. Eğer üçüncü şahıs ticari mümessilin
yetkilerinin sınırlandığını biliyor
ise ve buna rağmen onunla sınırı aşan bir
işlem yapıyorsa, artık bu işlenin şirket
için bağlayıcı olması beklenemez.
Konu ve miktar gibi hususlarda gerçekleştirilen
sınırlandırmaların tescil ve ilanı
yapılmadığı halde, her nasılsa tescil ve
ilan edilmiş olsalar dahi, iyiniyet sahibi üçüncü kişilere
karşı ileri sürülemez. Zira geçersiz olan bu tescil üçüncü
kişilerin iyiniyetini bertaraf edemez. Ancak, üçüncü
kişiler bu sınırlandırmayı herhangi bir
şekilde öğrenmişlerse (müspet vukuf), iyiniyetli
oldukları iddia edilemez ve sınırlandırmalar
onları da bağlar.
Dolayısıyla şube işleriyle sınırlama
ve birlikte imza (birlikte temsil)’de
sınırlandırmanın üçüncü kişilere
karşı iler sürülebilmesi için tescil ve ilan gerekir. Bu
yüzden sicil fonksiyonu burada kurucu ve müspettir.
Not: Müspet fonksiyonda, tescili mümkün olan husus tescil
edilmişse ve ilan edilmişse, artık hiç kimse, bu
kaydın hüküm ifade etmeye başladığı andan
itibaren iyiniyet iddiasında bulunamayacağını
daha önce görmüştük.
Bu iki sınırlandırma dışındaki
sınırlandırmalar (örneğin konu ve miktar
bakımından sınırlandırma) tescil ve ilan
edilemez. Fakat herhangi bir şekilde öğrenmiş olan
kişilere karşı ileri sürülebilir. Artık burada
bu kişilerin müspet vukufları söz konusu olmuştur.
Yani aslında üçüncü şahıslara karşı ileri
sürülemeyecek bir durum vardır; ama durumu bildikleri (müspet
vukufları) ispatlanmak şartıyla, o üçüncü
kişilere karşı ileri sürülebilir.
Rekabet Yasağı:
BK. m.455 “Rekabet yapmak memnuiyeti (yasağı)”
başlığı altında bu konuda bir düzenleme
getirmiştir. Bu madde sadece ticari işletme ile ilgili
değil, aynı zamanda ticari mümessil için de geçerli bir
maddedir. Bu maddeye göre ticari mümessiller işletme sahibinin
izni olmaksızın gerek kendi namlarına gerek üçüncü
şahıs namına müessesenin yaptığı
nevide dahil bir iş yapamazlar. Yani ticari mümessil,
müvekkilinin izni olmadan gerek kendi namına gerek üçüncü
kişiler namına temsil ettiği işletmenin
yaptığı işler nevinden işler yapamaz. Bu
hüküm adi, kollektif, anonim, limited şirketler,
kısacası ticari mümessilliğin
yapıldığı tüm işletmelerde geçerlidir. Bu
yasak temsil ilişkisi devam ettiği sürece geçerlidir.
Temsil yetkisinin bitmesinden sonrada sözleşmeyle bu yasak
sürdürülebilir. Öte yandan açık veya zımni olarak ticari
mümessile rekabet yasağına giren konularda işlem
yapma izni verilmiş olabilir.
Bu hükmün ikinci fıkrasına göre bu hükmü ihlal edecek
tarzda kendi namına veya üçüncü şahıs namına bir
takım işler yaparlarsa, işletme sahibi, zarar ve
ziyanın tazminini isteme ve bu cihetle yapılan işleri
kendi hesabına alma hakkını haizdir. Yani, rekabet
yasağına aykırı davranışlarda
bulunulması halinde, müvekkil seçimlik imkânlara sahiptir: 1)
Yapılmış olan işlemin (muamelenin) kendi
hesabına yapılmış olmasını veya 2)
Yasaklanmış olan işlemin getirdiği kazancın
(menfaatin) kendisine verilmesini, sözleşme henüz ifa
edilmemişse üçüncü kişiye karşı olan hak ve
taleplerin kendisine geçirilmesini veya 3) Zarar ve ziyanın
(müspet zarar) tazmin edilmesini isteyebilir.
Ticari Mümessillik Sıfatının Sona Ermesi:
• Azil: Ticari mümessil her zaman müvekkil tarafından
azlonulabilir. Elbette bundan ticari mümessilin bir zararı
olursa ticari mümessil bunların tazminin isteyebilir.
• İstifa: Ticari mümessil de her zaman istifa edebilir. Uygun
olmayan zamanda istifa etmesi durumunda müvekkil zarara
uğrarsa, müvekkil zararın tazmini talep edebilir.
Azil veya istifa ile temsil yetkisi sona erdiğinde, keyfiyet
ticaret siciline tescil ve ilan edilir. Burada sicilin fonksiyonu
ihdasidir (kurucudur). Yani temsil yetkisi ancak tescilden itibaren
sona erer (BK.m.452/1) ve ilandan itibaren üçüncü kişilere
karşı hüküm ifade eder (TK.m.39/1). Aksi halde iyiniyetli
üçüncü kişilerin ticari mümessil ile yaptıkları
işlemeler ticari işletme sahibini bağlar.
• Ticari mümessilin ölümü: Ticari mümessilin ölümü bu yetkiyi sona
erdirir. İşletme sahibinin ölümü bu yetkiyi sona erdirmez.
• İşletmenin devri: İşletmenin devredilmesi
durumunda da ticari mümessillik sıfatı sona erer. Zira
ticari mümessillik şahsi güvene dayanan bir münasebettir.
İşletme devredilmişse yeni sahip bu ticari mümessille
çalışmak zorunda değildir. Buna
karşılık işleme sona erip tasfiyeye
girmişse, ticari mümessillik sıfatı ortadan kalkmaz.
Yani tasfiye ticari mümessillik sıfatını sona
erdirmez. İşletmenin devri ile ticari mümessilliğin
sona ermesi durumu da ticaret siciline tescil ve ilan gerektirir.
• İflas: işletme iflas ederse, zaten her şey iflas
masasına geçer ve artık ticari mümessilin
yapabileceği bir faaliyet kalmaz. Yani iflas masasına
dahil olan ticari işletmeyi artık temsil edecek bir durum
kalmamaktadır. Mallar üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi de
ortadan kalkacağı için ticari mümessillik sıfatı
da sona erer. Fakat ticari mümessil aynı zamanda tacir ise ve
iflas ederse, ticari mümessillik sıfatı sona ermez ve
görev yapmaya devam eder.
• Ticari mümessilin fiil ehliyetinin
sınırlandırılması veya yitirilmesi: Ticari
mümessilin ehliyetinin sınırlandırılması
halinde ticari mümessillik sıfatı sona erer. Zira ancak
tam ehliyetli kişilerin ticari mümessil olabilir. Bu durumunda
tescil ve ilan edilmesi gerekir. Aksi halde sona eren temsil yetkisi
iyiniyetli üçüncü şahıslara karşı devam ediyor
sayılır (BK.m.452/2).

Bunların dışında işletme sahibinin
ehliyetinin sınırlandırılması veya
kaybedilmesi, işletme sahibinin ölmesi, işletmenin sona
erdirilmesi ve tasfiyesi, ticari mümessilin iflas etmesi (yani
ticari mümessil aynı zamanda tacir ise ve iflas etmişse)
ticari mümessillik sıfatını sona erdirmez.
II. TİCARİ VEKİL:
Bir diğer bağlı tacir yardımcısı
ticari vekildir. BK.m.453’te düzenlenmiştir. Bu hükme göre
“Ticari vekil, ticari mümessil sıfatını haiz
olmaksızın bir ticarethane veya fabrika veya ticari
şekilse işletilen diğer bir müessese sahibi
tarafından müessesenin bütün işleri veya muayyen (belirli)
bazı muameleleri için temsile memur edilen kimsedir.” Ne ticari
mümessildir ne de onun niteliklerine sahiptir. Ama işletmenin
ya tüm işleri ile ilgili yada bazı işleri ile ilgili
temsil yetkisine sahip kılınmıştır. Ticari
vekilin sadece ticari işletmeye atanması söz konusudur.
Esnaf işletmesine atanamaz.
Ticari vekil önem sıralaması veya yetki veya çap
itibariyle bakıldığında ticari mümessilin
altındadır. Dolayısıyla ticari vekil, ticari
mümessil kadar geniş yetkilere sahip değildir; daha dar
yetkilere sahiptir.
Kanuna göre ticari vekil genel anlamda yetkilendirilebilir. Yani
işletmenin bütün işlemleriyle ilgili temsil yetkisi
verilebilir. Buna umumi yetkili ticari vekil (genel yetkili ticari
vekil) denilmektedir. Ya da muayyen (belirli) bazı
işlemler için yetki verilir. Buna da özel yetkili ticari vekil
denir.
Örneğin bir mağazada kasa başında oturan
kişi sadece paraları tahsil etme işi için yetkilidir,
ya da raflara mal yerleştiren ve raflarla ilgili kontrolleri
yapan eleman sadece bu iş için yetkilidir.
Dolayısıyla bunlar özel yetkili ticari vekillerdir. Birde
mağazanın düzeniyle, her şeyiyle ilgilenen ticari
vekiller vardır. Bunlar da genel yetkili ticari vekillerdir.
Genel yetkili ticari vekiller işletmenin mutad bütün
işlemlerini işletme sahibi gibi yapabilir (BK.m.453/2).
Peki genel yetkili ticari vekilin, ticari mümessilden farkı
nedir? Fark yetkilerindedir. Kanuna göre ticari vekiller sadece
mutad (olağan) işlemleri yapmaya yetkilendirilmiş
şahıslardır. Ticari mümessil ise işletmenin
gayesine dahil olan her işi yapabilir. Ticari vekile özel yetki
verilmedikçe borçlanma yapamaz ve kambiyo taahhüdünde bulunamaz,
muhakeme ve müdafaada bulunamaz ( yani işletme sahibini
davalarda temsil edemez). Oysa ticari mümessil borçlanabilen, bu
maksatla çekler, bonolar, senetler düzenleyebilen kişidir.
Dolayısıyla aralarındaki fark barizdir.
Bazen olur ki kişi karşısındakinin ticari
mümessil mi yoksa ticari vekil mi olduğu konusunda tereddüt
edebilir. Şahsi kanaatimize göre, üçüncü
şahısları korumak amacıyla, tereddüt olan
yerlerde kişinin ticari mümessil olduğu
varsayılmalıdır. Ama federal mahkemenin aksi yönde
kararları da vardır.
Atanması:
Ticari vekilin atanması hiçbir şekle tabi değildir.
Açık veya zımni, yazılı veya sözlü olarak
atanabilir. İşletme sahibi davranışlarıyla
üçüncü kişiler nezdinde bir ticari vekil atamış
görüntüsü veriyorsa, zımni bir atama var sayılır.
Örneğin satış mağazasında kasada oturan
kişinin, malın bedelini almaya yetkili olduğu, yani
atanmış olduğu kabul edilir. Dolayısıyla
ticari vekil, ticaret siciline tescil ve ilan edilmez.
Yetkilerinin Sınırlandırılması:
Ticari vekilin sınırlandırılmasında da
herhangi bir şekil söz konusu değildir. Ancak büyük bir
mağazanın ticari vekilinin yetkilerinin
sınırlandırılmasının üçüncü
şahıslar tarafından anlaşılabilecek
şekilde yapılması gerekir. Aksi taktirde bu üçüncü
şahısların, ticari vekil ile her türlü muameleyi
yapabileceğine hükmetmek gerekir. Yapılan duyurunun
yeterli olup olmadığı konusunda dürüstlük kuralı
çerçevesinde belirlenir. Bu çerçevede ticari vekilin işlem
yapacağı kişilere duyurunun gönderilmesi veya ticari
vekilin işlem yaptığı bölgelerde çok
satılan bir gazete ile ilan yapılması dürüstlük
kuralınca yeterli sayılması gerekir.
Örneğin, bir markete gidildiğinde ve de et reyonundan et
alındığında para et reyonunda görevli olan
elemana ödenmez. Zira diğer tarafta kasaların olması
paranın oraya ödeneceğini ve de reyonda bulunan
elemanın açıkça bu konuda (parayı tahsil etme
konusunda) sınırlandığını gösterir.
Eğer kişi et aldığı yerdeki görevliye
parayı verir ve kasada tekrar kendisinden para istenirse,
ödememezlik yapamaz. Zira yukarda da ifade ettiğimiz gibi
kasanın olması paranın oraya ödeneceğini ve
reyondaki görevlini parayı kabzetme yetkisi konusunda
açıkça sınırlandığını gösterir.
Bu konu BK.m.453/3’te açıkça yetkilendirilmiştir.
Görüldüğü gibi ticari vekili sınırlandırma
hiçbir şekle tabi değildir; ama bu
sınırlandırmanın üçüncü
şahısların iyiniyetini bertaraf edecek şekilde,
yani herkesçe anlaşılacak şekilde olması
gerekir.
Ticari vekilin yetkilerinin geri alınması da şekle
tabi değildir. Yani açık veya zımni, yazılı
veya sözlü olabilir.
Rekabet Yasağı:
Bu konuda ticari mümessiller için söylediklerimiz aynen burada da
geçerlidir. Dolayısıyla BK. m.455 ticari vekili de kapsar.

Ticari Vekilliğin (Temsil Yetkisinin) Sona Ermesi:
Ticari vekilliğin sona ermesi aynen ticari mümessilliğin
sona ermesi gibidir. Fakat ticari mümessilin yetkisinin sona ermesi
için aranan ticaret siciline tescil şartı ve buna
bağlı sonuçlar ticari vekilin yetkisinin sona ermesinde
söz konusu değildir. Yani ticari vekilin temsil yetkisinin sona
ermesi şekle bağlı değildir. Ancak ilan vb.
yollarla üçüncü şahısların bu konuda haberdar
edilmesi isabetli olur.


Görüldüğü gibi ticari vekil, tacirin çok
kullandığı yardımcılarından biridir.
Tezgahtarlara varıncaya kadar bir çok kişi Borçlar Hukuku
ve Ticaret Hukuku anlamında ticari vekildir. Vekil ile müvekkil
arasındaki ilişki bir hizmet ilişkisi olabilir veya
bir vekalet ilişkisi olabilir. Bu durum ticari vekil olma
açısından bir önem taşımaz. Temelde bir
başka ilişkinin bulunması da mümkündür.
III. SEYYAR TÜCCAR MEMURLARI:
Bağlı tacir yardımcılarından üçüncüsüdür.
BK. m.454’te düzenlenmiştir: “Bir müessese (işletme) için
merkezinin haricindeki mahallerde (yerlerde) muamele icra eden
seyyar memurlar, müessese namına sattıkları
malın bedelini almak ve makbuz vermek ve borçluya mehil ita
etmek (süre vermek) salâhiyetini (yetkisini) dahi haiz
sayılırlar./ Bu salâhiyetin tahdidi (bu yetkinin
sınırlandırılması), hüsnüniyet sahibi
üçüncü şahıslara karşı muteber (geçerli)
değildir.” Bunlar genellikle “pazarlamacılar” olarak
bilinirler. Birçok firmanın pazarlamacıları
vardır. İşte bu pazarlamacıların hukuki
ismi seyyar tüccar memurlarıdır.
BK.m. 454’e göre bunlar işletme merkezinin haricindeki yerlerde
görevlendirilir. İşletme merkezinin haricindeki yerler
ifadesinden şu anlaşılmamalıdır:
Örneğin işletme merkezi Konya’da olsun,
dolayısıyla seyyar tüccar memurları Konya
dışında çalışmalıdır,
şeklinde anlaşılmaması gerekir. Merkezden
kasıt satışın yapıldığı
dükkân gibi anlaşılmalıdır. Örneğin seyyar
tüccar memurlarından birinin Selçuklu’da, birinin Meram’da bir
diğerinin ise Afyon’da çalışması istenebilir.
Seyyar tüccar memurunun atanması hiçbir şekle tabi
değildir. Ancak gittikleri yerlerde muamele yapacakları,
para alacakları, fatura imzalayacakları, işletmeyi
bağlayıcı işlemler yapacakları için
yanlarında bir yetki belgesinin olmasında fayda
vardır.
Seyyar tüccar memurları bizzat sattıkları
malların bedelini alabilirler, makbuz verebilirler ve mehil
tayin edebilirler. Sadece kendi yaptıkları muamelelerle
ilgili bu yetkilere sahiptirler. Kendi yapmadıkları
(işletme sahibinin veya diğer memurların
yaptıkları) işlemlerle ilgili bu yetkilere sahip
değildirler.
Seyyar tüccar memurlarının bu yetkilerinin
sınırlandırılması iyiniyetli üçüncü
şahıslara karşı muteber değildir. Ancak
üçüncü kişilerin müspet vukufları (bu konuda herhangi bir
şekilde bilgi sahibi olmuş olmaları)
ispatlandığı taktirde iyiniyetleri bertaraf
edilmiş olur. Dolayısıyla seyyar tüccar memurunun
sınırlandırıldığı ileri
sürülebilir.

Rekabet Yasağı:
Ticari mümessil için geçerli olan rekabet yasağı burada da
aynen geçerlidir. Yani BK.m.455 burada da uygulanır.
Temsil Yetkisinin (Seyyar Tüccar Memurluğunun) Sona Ermesi:
Sayar tüccar memurlarının temsil yetkilerinin sona ermesi
de hiçbir şekle tabi değildir. Ama tabiidir ki, eğer
seyyar tüccar memuruna yetki belgesi verilmişse, bu yetki
belgesinin geri alınması gerekir. Aksi halde yetki
belgesiyle dolaşır ve üçüncü şahıslarla muamele
yaparsa, bu muameleler taciri bağlar.

B) BAĞLI OLMAYAN TACİR YARDIMCILARI:
Ticaret kanunun ve diğer kanunlara
bakıldığında karşımıza
bağlı üç tacir yardımcısı çıkar:
Bunlardan ilki TK.m. 100 ile 115 arasında düzenlenen ticaret
işleri tellallığıdır. İkincisi 116.
madde ile 134. madde arasında düzenlenen acenteliktir. Üçüncüsü
ise komisyonculuktur. Bunlardan taşıma işleri
komisyonculuğu TK.m.808 vd. hükümlerinde düzenlenmiştir.
Bunun dışında genel komisyoncu (alım-satım
komisyoncusu) ve gümrük komisyoncusu da vardır.
I. TİCARET İŞLERİ TELLALI:
Ticaret işleri tellallığı konusu
anlatılmayacaktır. Çünkü çok fazla uygulaması yoktur.
Bu nedenle yeni TK. tasarısında bu kavrama yer
verilmemiştir.
II. ACENTE:
TK.m.116’ya göre “Ticari mümessil, ticari vekil, satış
memuru (seyyar tüccar memuru) veya müstahdem gibi tabi bir
sıfat olmaksızın bir mukaveleye dayanarak muayyen bir
yer veya bölge içinde daimi bir surette ticari bir işletmeyi
ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları o
işletme adına yapmayı meslek edinen kimseye acente
denir.” Yani bağlı bir tacir yardımcısı
olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer
veya bölge içinde daimi bir surette ticari bir işletmeyi
ilgilendiren akitlerde aracılık etmeyi veya bunları o
işletme adına yapmayı meslek edinen kimseye acente
denir. Son derece yaygın bir uygulaması olan bir
müessesedir. İsimleri farklı kavramlarla ifade edilmekle
beraber hukuki ismi acentedir. Uygulamada bayi, ajans vb.
denilmektedir. Örneğin Renault bayisi gibi.
Acenteyle ilgili uygulanacak bir hüküm bulunmazsa, aracı acente
>hakkında, tellallıkla ilgili hükümler; akit yapma
yetkisini haiz acente hakkında ise, komisyoncuya ilişkin
hükümler uygulanır. Bunlarda da hüküm bulunmazsa vekalet
hakkındaki hükümler uygulanır (m.116/2). TK.m.116 ve 134
arasındaki hükümler ayrıca aşağıdaki
kişiler içinde uygulanır. Bunlar m.117’de üç bent halinde
sayılır:
a) Sözleşmeleri yerli veya yabancı bir işletme
hesabına ve kendi adına akdetmeye sürekli olarak yetkili
bulunanlar. Yani kendi adına ve yerli veya yabancı
müvekkili (işletme) hesabına sürekli akit yapma yetkisini
haiz olanlar. Bunlar aslında acente değildir; ama acenteye
benzemeleri nedeniyle bu hükümler onlar hakkında da
uygulanır.
b) Sigorta sözleşmelerinin adi hususunda (yapılması
hususunda) aracılık edenler.
c) Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde merkez
veya şubesi olmayan yabancı ticari işletmeleri nam ve
hesabına Türkiye içinde muamelelerde bulunanlar. Yani
Türkiye’de merkez ve şubesi olmamakla birlikte birileri onlar
namına ve hesabına Türkiye’de işlem yapıyor;
işte bunlara acenteye ilişkin hükümler uygulanır. Bu
durum çoğunlukla denizcilik sektöründe olur.
Taşımacılıkla uğraşan büyük firmalar
herhangi bir ülkeden mal alıp başka ülkelere
götürmektedir. Örneğin, Türkiye’den Güney Afrika’ya gidecek
olan bir malı Güney Afrika’ya taşımak için, merkezi
ve şubesi yurtdışında bulunan bir
işletmenin (firmanın) Türkiye’de temsilciliğini yapan
kişilerle anlaşılıyor. Güney Afrika’daki limana
taşıma sırasında gemi batıyor. Bu
malın bedelinin kimden alınacağı; sigorta
bedelinin kimden alınacağı; davanın nerede, kime
karşı açılacağı; mahkemece verilen
ilamın (kararın) nasıl infaz edileceği gibi
sorunların en azından bir kısmının önüne
geçmek için ve Türkiye’de yargılama yapabilmek için (ki bu
maddenin özellikle konulma sebebi budur) Türkiye’de bu
şahıslar aleyhinde dava açılması, Türkiye’deki
temsilcinin bu manada davalı gibi gösterilmesi ve böylelikle
verilen ilamın Türkiye’deki temsilci değil ama
yurtdışındaki kişi (firma) aleyhine infaz
edilmesinin yolu açılmıştır.
Bu bahsedilen üç bent çok büyük bir önem taşımaktadır
Ve Türkiye’deki kişilerin haklarını korumayı
temin edici bentlerdir.
Acentenin Unsurları:
1) TK.m.116 acente için “ticari mümessil, ticari vekil, seyyar
tüccar memuru veya müstahdem gibi bir sıfatı
olmaksızın…” demektedir. Dolayısıyla acente
bağlı tacir yardımcılarından
olmamalıdır; ayrı bir işletmesi
olmalıdır. Yani temsil ettiği, işlerini
yürüttüğü kişiden ayrı olarak bir işletme
işletmelidir. Eğer bu ayrı işletilen
işletme bir ticari işletme ise bu durumda acentenin
kendiside tacir sayılabilecektir. O halde birisine ticari
mümessil, ticari vekil, seyyar tüccar memuru veya müstahdem gibi bir
sıfat verilmişse o kişi acente değildir.
Acentenin ticari bir işletmesi olabilir; en azından bir
işletmesi vardır. Ayrı bir faaliyeti ve
bağımsız çalışması söz konusudur.
Bağlı tacir yardımcılarında ise, tacir
sıfatı sadece ticari işletmenin sahibi olan ticari
işletmeye kişiye aittir. Zira bağlı tacir
yardımcıları, işletmeyi kısmen dahi olsa
kendi adlarına işletmemektedirler.
2) TK.m.116’da “…ticari bir işletmeyi ilgilendiren …” demek
suretiyle sadece ticari bir işletmenin acenteliğinin
yapılabileceğini belirtmiştir. Esnaf
işletmelerinin acentesi olmaz.
3) TK.m.116’da “muayyen (belirli) bir yer veya bölge içinde”
faaliyetin icrasından bahsedilmektedir. Yani acenteye belirli
bir yer veya bölge tahsis edilmiş olmalıdır.
Örneğin, Konya Acentesi veya İç Anadolu Acentesi veya
Türkiye Acentesi gibi. İşte bu şekilde belirli bir
yer veya bölgenin acenteye tahsil edilmesi gerekir. Bu konu çok
önemlidir. Bu durumun hak ve borçları etkileyeceğini
ilerde göreceğiz. Tahsis edilen yer veya bölge kavramı,
kendisine hukuki sonuçlar bağlanmış önemli bir
kavramdır.
4) TK.m.116’ya göre faaliyetin süreklilik arzetmesi ve bu işin
meslek edinilmesi gerekir. Acentelik arızi (geçici) olarak bir
sefere veya birkaç sefere mahsus olarak yapılabilecek bir
faaliyet değildir. Bu faaliyetin meslek edinilmesi gerekir.
Meslek edinilmesi gerekir derken süreklilik arzetmesi gerektiği
kastedilir. Süreklilik arzetmesi gerekir derken de, bu faaliyetin
belirli bir zaman dilimine yayılmış olması
kastedilir. Yoksa, faaliyetin ömür boyu sürdürülmesi ve bunun gaye
edinilmiş olması aranmaz. Ticari işletme ile ilgili
olarak aranan devamlılık şartından ne
kastediliyorsa burada da o manada bir devamlılık
kastedilmektedir, ki bu da o acentenin bunu bir meslek olarak icra
ettiğini gösterir. Eğer bu faaliyet meslek olarak icra
edilmemişse, bir veya birkaç sefer yapılmış ise
diğer unsurları olsa bile acentelik söz konusu olmaz.
5) Acente ile acentelik veren ticari işletme arasında bir
sözleşme olmalıdır. Yani acentelik bir
sözleşmeye dayanmalıdır. Bu sözleşme kural
olarak herhangi bir şekle tabi değildir. Açık veya
zımni, yazılı veya sözlü olarak yapılabilir.
Şu kadar ki eğer bu acente, akit yapma yetkisiyle
donatılacak ise bu yetkinin özel ve yazılı bir izinle
verilmesi ve ardından tescil ve ilan edilmesi şarttır
(TK.m.121).
6) Acentenin işi, aracılık yapma veya sözleşme
imzalamaktır. Acentenin ne iş yapacağı
konusunda, kanun, akitlerin yapılmasında
aracılık yapmayı veya bunları o işletme
adına kendisinin yapmasını öngörmüştür.
Dolayısıyla acenteler ikiye ayrılmaktadır:
Birinci gurup acentelere aracı acente denilmektedir. Bunlar
sadece akitlerin yapılması hususunda aracılık
yaparlar. Sözleşme yapma yetkileri yoktur. Yaptıkları
işlem sadece müvekkili ile gelen müşteriler arasında
ilişki sağlamaktır. İkinci gurup acenteler ise
akit yapma yetkisini haiz acente ismiyle anılır. Bu
yetkileri almaları için özel ve yazılı izin gerekir;
ardından da bunun tescil ve ilanının
yapılması gerekir.

Acentenin varlığından söz edebilmek için bu altı
unsurun olması gerekir. Yani tekrarlamak gerekirse 1)
bağlı bir sıfatı olmayacak (kendi işletmesi
olacak ve eğer bu ticari bir işletme ise tacir
olabilecektir), 2) ancak ticari bir işletmenin acenteliği
yapılabilir (esnaf işletmelerinin acentesi olmaz), 3)
acenteye, faaliyet icra edebilmesi için belirli bir yer veya
bölgenin tahsis edilmesi gerekir, 4) acentenin faaliyetleri
süreklilik arzetmeli ve acente bu işi meslek edinmelidir, 5)
acente ile müvekkili arasında bir sözleşme olmalı,
6) acenteye ya aracılık etmesi ya da akit yapma
yetkisi verilir.
Acentenin, hangi gurup acente olduğu, yani aracı mı
yoksa sözleşme yapma yetkisine sahip acente mi olduğu
belli olmuyorsa, aracı acente olduğu kabul edilir. Çünkü
sözleşme yapma yetkisine sahip olması için özel ve
yazılı izne ihtiyaç vardır ve ayrıca tescil ve
ilan gerekir.
Acentenin Hakları ve Borçları:
1. İnhisar hakkı: TK.m.118’e göre “Aksi yazılı
olarak kararlaştırılmış olmadıkça,
müvekkil, aynı zamanda ve aynı yer veya bölge içinde
aynı ticaret dalı için birden fazla acente tayin…” edemez.
Örneğin, Konya’daki Wolkswagen firması, belirtilen zaman
dilimi içerisinde Konya bölgesi içinde bir acente tayin etmiş
olsun. Aynı şekilde Audi, Seat, Skoda ve diğer
firmalar da Konya’da acente tayin edebilirler. Bu durum inhisar
hakkını zedelemez. Ama aksi yazılı olarak
kararlaştırılmış olmadıkça Konya’da
iki tane Wolkswagen acentesi olamaz. Buna acentenin inhisar
hakkı denir. Yani bu acente, bu yer ve bölge içinde sadece
kendisinin faaliyet göstereceğini ileri sürebilmektedir.
Dolayısıyla inhisar hakkı bir nevi monopollük,
tekellik arzetmektedir.
Bu durumun aksi kararlaştırılabilir. Örneğin,
Büyükşehirlerde 10 tane Wolkswagen acentesi bulmak mümkündür.
Müvekkil başkalarına da o bölgede acentelik verme
hakkını saklı tutarak acentelik verebilmektedir.
İşte böyle bir durumda acentenin inhisar hakkı
başlangıçta kaldırılmış
olmaktadır. Eğer bu hakkı
kaldırılmamışsa asıl olan acentenin inhisar
hakkına sahip olduğudur. Acenteler açısından bu
hak büyük önem arzeder.
2. Olağanüstü masrafları tazmin hakkı: Acente,
olağanüstü olarak yapmış olduğu masrafları
müvekkilinden isteyebilir. Dolayısıyla olağan
masrafları kendisinin karşılaması gerekir. Bu
durum TK.m.127’de düzenlenmiştir. Dolayısıyla
Konya’da otomotiv bayisi için bina yaptırılacaksa;
işçiler çalıştırılacaksa; çeşitli
temsil giderleri, yiyecek giderleri, muhasebe giderleri; elektrik
giderleri vs. gibi giderler karşılanacaksa bunları
acente karşılar. Zira bunlar olağan masraflar
cümlesindendir. Ama örneğin, acenteliği veren firma çok
lüks özelliklere sahip bir bina yapılmasını isterse,
bu, olağanüstü bir masraf olarak kabul edilebilir ve bunun
masrafı müvekkilden istenebilir. Örneğin Münih’teki camdan
yapılmış Mercedes Showroom’u gibi.
3. Ücret hakkı: İnhisar hakkına bağlı olan
bir haktır. 128. maddeye göre “Acente fiilen
aracılıkta bunmakla beraber bölgesi içindeki
şahıslarla müvekkili arasında doğrudan
doğruya yapılan ve inhisar dalı içine giren
muamelelerden dolayı bir ücret istemek hakkını
haizdir./ Müvekkil, doğrudan doğruya
yaptığı muameleleri derhal acenteye bildirmeye
borçludur.” Bu acenteyi arakta tutan ve önemli bir haktır.
Kanun koyucuya göre bir acenteye belli bir yer veya bölge tayin
edilmişse o bölge içinde o ticaret dalı ile ilgili
menfaatlenme hakkı acenteye aittir. Eğer acente bir
muamelenin yapılmasına aracılık etmişse
veya acente bir muameleyi akdetmişse, ondan dolayı ücret
isteme hakkına sahiptir. Dolayısıyla
aracılıkta bulunduğu muamele için de ücret
hakkına sahiptir. Bunun dışında acentenin
merkezi içinde şahıslarla müvekkilinin doğrudan
doğruya yaptığı muameleler varsa acente o
muameleleri de bizzat kendisi yapmış gibi müvekkilinden
ücret talep edebilir. Bu nedenle müvekkil acentenin merkezi içindeki
şahıslarla doğrudan doğruya
yaptığı muameleleri acenteye bildirmeye mecburdur.
Çünkü acentenin, kendisi için ücret hakkı doğduğunu
bilmesi gerekir.
Acentenin ücret hakkının doğması için,
müvekkilin acentenin bulunduğu yerdeki müşterilerle
doğrudan doğruya muamelede bulunması gerekir.
Örneğin, müvekkilin doğrudan doğruya gelip Konya
içinde otomobil satışı yapması Konya’daki o
firmaya ait acentenin inhisar hakkını zedelediği için
acentenin ücret hakkı doğar. Fakat Konya’daki
kişinin, acenteden değil de, İstanbul’daki otomotivin
merkezine gidip otomobil alması, Konya’daki acentenin inhisar
hakkını zedelemeyeceği için acentenin ücret
hakkı doğmaz. Ya da örneğin Kayseri’deki acentenin
gelip Konya’da aynı otomobili satması da Konya’daki acente
için ücret hakkı doğurmaz. Bu durumda Kayseri’deki acente,
kendi müvekkili yapmış olduğu acentelik
sözleşmesini ihlal ettiği için, bundan mütevellit
tazminat, acentelik sözleşmesinin feshedilmesi gibi hukuki
durumlarla karşılaşabilir. Ama bundan ötürü
Konya’daki acentenin ücret hakkı doğmaz.
Müvekkilin, Konya’ya gelip satış yapması
sözleşme ihlali değildir. Satışı yapsa
dahi, acenteye ücretini vermektedir. Örneğin, Konya’daki (A)
firması, Citroen’in genel merkezine, kendilerine özel indirim
yapılması halinde birkaç otomobil alacaklarını
söylemiş olsun ve de genel merkez bunu kabul etmiş olsun.
Bu durumda genel merkez, acenteye Konya’ya gelip satış
yapacaklarına dair haber verir ve acenteden, ücret
hakkının doğduğuna dair sözleşmeyi getirip
imzalayacağını belirtir. Haber vermeden
satış yaparsa, acente dava açar ve ücretini talep eder.
4. Hapis hakkı: Acentenin, TK.m.132’de düzenlenmiş olan
hapis hakkı vardır. Acente, üzerinde tasarruf yetkisi
bulunan şeyler üzerinde hapis hakkını kendi
alacağı ödeninceye kadar kullanabilir. Örneğin, genel
merkez haber vermeden Konya’da 20 tane Citroen otomobil
satmış. Bu arada acenteye satılması için de 10
tane Citroen otomobil gönderilmiş. Genel merkezin Konya’da 20
tane otomobil satması nedeniyle acentenin ücret hakkı
doğmuştur. Bu işlem habersiz
yapıldığı için, acente ücretini alıncaya
kadar kendisine gönderilmiş olan bu 10 otomobilin bedelini
ödemekten kaçınabilir; yani bu bedeller üzerinde hapis
hakkını kullanabilir.
Acentenin Yetkileri:
1. TK.m.119/1’egöre acente aracılıkta bulunduğu veya
bizzat yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü
ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyucu beyanları
müvekkili namına yapabilir ve müvekkiline
yapılmış aynı mahiyetteki beyanları kabul
edebilir. Aracılıkta bulunduğu ve akdettiği
sözleşmelerle ilgili olmalıdır. İşte
bunlarla ilgili her türlü ihbar, ihtar ve protesto gibi hakları
müvekkili adına yapabilir ve müvekkili adına kabul
edebilir. Aracılıkta bulunmamış ise veya
sözleşmeyi akdetmemişse, böyle bir yetkiye sahip olmaz.
Yine aynen aracılıkta bulunduğu veya
yaptığı sözleşmelerden dolayı bazı
ihtilaflar ortay çıkarsa, acente müvekkili namına dava
açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı
sıfatla dava açılabilir (müvekkili yerine [müvekkiline
izafeten] acente davalı olarak gösterilebilir) (TK.m.119/2).
Müvekkiline izafeten acenteye dava açılmasının
anlamı şudur: Davada acente davalı olarak gösterilir;
fakat dava sonucunda verilen ilam (hüküm) acente aleyhine infaz
edilmez, müvekkil hakkında infaz edilir. Aynı ihtilaftan
dolayı müvekkil aleyhine daha önce dava
açılmışsa, artık acente aleyhine tekrara dava
açılamaz. Ayrıca acentenin aracılık ettiği
veya akdettiği sözleşmelerden doğmayan, örneğin
haksız fiilden (trafik kazası gibi) doğan fiillerden
dolayı acente davacı ve davalı olamaz.
Yukarda bahsedilen iki fıkradaki hüküm emredicidir ve
dolayısıyla aksi kararlaştırılamaz
(TK.m.119/3). Yani acentenin ihbar, ihtar ve protestoda
bulunamayacağı ve de müvekkiline izafeten davalı ve
davacı olamayacağı yönündeki şart geçersizdir.
2. Acentenin diğer bir yetkisi m.120’de düzenlenen “kabz
yetkisi”dir. Bu hükme göre “Müvekkilinin hususi (özel) ve
yazılı muvafakati veya vekaleti olmadan acente, bizzat
teslim etmediği malların bedelini kabza ve bedelini bizzat
ödemediği malları teslim almaya mezun
olmadığı (izni olmadığı) gibi bu
muamelelerden doğan alacağı tecil veya
miktarını tenzil dahi edemez (indiremez).” Acente bizzat
teslim ettiği malların bedelini tahsil edebilir (kabz
edebilir), bedelini bizzat ödediği malları teslim alabilir
ve bu gibi işlemlerden doğan alacağı tecil veya
miktarını tenzil dahi edebilir. Dolayısıyla
kendi yaptığı işlerle ilgili kabz, tecil, tenzil
yetkisi varıdır. Bunların dışında,
yani kendisinin yapmadığı sözleşmelerle ilgili
kabz, tecil ve alacakları tenzil yetkisi yoktur. Şu kadar
ki özel ve yazılı muvafakat veya vekalet ile bu yetkiler
verilebilir.
3. Acentenin yetkilerinden birisi de “akit yapma” yetkisidir.
TK.m.121’de düzenlenmiştir: “Hususi ve yazılı bir
muvafakat olmadan acente, müvekkili namına mukavele akdine
salâhiyetli değildir.” Yani akit yapma yetkisi hususi ve
yazılı olarak verilmemişse acente sadece
aracılıkta bulunur, sözleşme yapamaz. Acenteye
müvekkili adına akit yapma salâhiyeti veren vesikaların
acente tarafından tescil ve ilan ettirilmesi mecburidir
(m.121/2). Dolayısıyla bir acentenin akit yapma yetkisiyle
donatılabilmesi için hususi ve yazılı muvafakat ve
ayrıca tescil ve ilanı gerekir. Buradaki tescil ve
ilanın, sicilin müspet fonksiyonu ile herhangi bir alakası
yoktur. Buradaki tescil ve ilan tamamen iç ilişkiye yöneliktir.
Üçüncü kişilerin iyiniyetini bertaraf edici bir etkisi yoktur
(müspet fonksiyonu yoktur). Bunu m.1222den anlamak mümkündür. Bu
maddeye göre acente yetkisi olmaksızın veya yetkisinin
sınırlarını aşarak müvekkili namına
bir sözleşme yaparsa, müvekkil sözleşmenin
yapıldığını haber alır almaz üçüncü
şahsa (sözleşmenin karşı tarafına) bu akde
icazet vermediğini derhal bildirmelidir. Aksi taktirde icazet
vermiş sayılır. İcazet verilmemesi halinde bu
sözleşmeden bizzat acente sorumludur. Dolayısıyla
burada sicilin müspet fonksiyon olsaydı, bu madde olmazdı.
Müspet fonksiyonunun olmadığı bu maddeden
anlaşılmaktadır.
O halde acente, akit yapma yetkisini haiz değilken akit
yapmış ise veya yetkisi
sınırlandırılmış olduğu halde bu
sınırı aşarak akit yapmış ise,
müvekkilinin bu sözleşmenin
yapıldığını haber alır almaz
sözleşmenin karşı tarafına derhal bu akde icazet
vermediğini bildirmesi gerekir. bildirmezse kanun onun
susmasına, icazet verdiği sonucunu
bağlamaktadır. İcazet vermediğini beyan etmesi
halinde sözleşme artık müvekkili bağlamaz; acenteyi
bağlar.
Acentenin Borçları:
1. İnhisar borcu (m.118): İnhisar acente için hem bir hak
hem de bir borçtur. Nasıl ki müvekkil belirlenen bölge
içerisinde tayin edilen acenteden başka acente tayin edemiyor
ise, o acente de aksi kararlaştırılmadıkça o
bölge içinde aynı ticaret dalı için birden fazla
işletmenin acenteliğini yapamaz. Örneğin bir yandan
Wolkswagen bayiliği yaparken, bir yandan da Opel bayiliği
yapamaz. Veya hem Pepsi’nin hem Cola Turka’nın bayiliğini
yapamaz. Ama müvekkil buna razı olup sözleşmede aksini
kararlaştırabilir. Bu durumda acente her ikisinin de
bayiliğini yapabilir. Fakat bu çok düşük bir ihtimaldir.
2. Müvekkilinin işlerini görme ve koruma borcu (m.123):
Müvekkili hesabına saklamakta olduğu eşyaya zarar
gelmemesinden, onu korumasından, acente sorumludur. Eğer
bir zarar bir hata meydana gelirse, acente, kusursuz olduğunu
ispat etmedikçe bu hasarlardan sorumlu olacaktır.
3. Haber verme (bilgi verme) borcu: TK.m.124’te düzenlenmiştir.
Bu hükme göre acente, üçüncü şahısların kabule
salâhiyetli olduğu beyanlarını, bölgesindeki
piyasanın durum ve şartlarını, müşterilerin
mali durumlarını ve bu müşterilerin mali piyasa
şartları nedeniyle mali durumlarında meydana gelen
değişiklikleri ve kendisinin yaptığı
muameleleri müvekkiline vaktinde bildirmek zorundadır.
4. Acente müvekkilinin talimatlarına uymak zorundadır. Ama
elbette bu talimatlar acentenin, bağımsız
işletme olma niteliğini ortadan kaldırmayacak
nitelikte olan talimatlardır. Örneğin, müvekkil kendisine
ait malların hangi fiyat ve şartlarla satılması
gerektiği hususunda acenteye talimat verebilir. Ama burada
olayı sadece TK açısından değerlendirmemek
gerekir. olaya bir de 4054 sayılı Rekabet Kanunu
açısından da bakmak gerekir. Yani müvekkil Acenteye kendi
mallarının illaki kendisinin belirlediği fiyattan
satılması yönünde talimat veremez. Aksi halde rekabet
kuralını ihlal etmiş olur. Bu nedenledir ki
gazetedeki reklamlara bakıldığında, belirtilen
fiyatların tavsiye edilen satış fiyatı
olduğu yazar. Müvekkil, acenteye kendi memuruymuş gibi,
acentenin bağımsız ticari işletme
niteliğini ortadan kaldıracak şekilde talimatlar
veremez.
5. Önleyici tedbirler alma borcu: TK.m.125’e göre acente, müvekkili
hesabına teslim aldığı eşyanın
taşınma sırasında hasara
uğradığına dair emareler görecek olursa,
müvekkilinin taşıyıcıya karşı dava
hakkını emniyet altına almak üzere hasarı
keşfettirmek ve gereken tedbirleri almak, emtiayı mümkün
olduğu kadar muhafaza eylemek veya büsbütün telef olması
tehlikesi varsa, BK’nın 92. maddesi gereğince yetkili
mahkemenin izniyle sattırmak ve gecikmeksizin durumu
müvekkiline bildirmekle mükelleftir. Aksi taktirde ihmali yüzünden
doğacak zararları tazimine mecbur olur. Örneğin,
otomobilleri taşıyan aracın kaza yapmasıyla veya
yolda dolu yağması sonucu otomobillerin hasar görmesi ya
da dondurma ve çikolata gibi bozulmaya mahsus malları
taşıyan aracın soğutucusunun bozulması
sonucu bu çikolata ve dondurmaların erimesi söz konusu
olabilir. Bu tür zararların olmaması için kanun koyucu
tedbir alınmasını öngörmüştür. Gerekirse
malların satılması ve bu durumun derhal müvekkile
bildirilmesi gerekir.
Acentelik Sözleşmesinin Sona Ermesi:
Acentelik sözleşmesi süreye bağlı değilse, her
iki taraf üç ay önceden feshi ihbarda bulunmak suretiyle
sözleşmeyi sona erdirebilir (feshedebilir).
Süreye bağlı ise, süre bitiminde acentelik sözleşmesi
sona erer. Ancak sözleşmeye hüküm konulmak suretiyle bunun aksi
kararlaştırılabilir. Yani işlere fiilen devam
etmenin acentelik sözleşmesini süresiz hale getireceği
kabul edilebilir.
İster süreli, ister süresiz sözleşme olsun haklı
sebeplerin varlığı halinde sözleşme her zaman
feshedilebilir. Örneğin, müvekkil ücret ödeme borcunu yerine
getirmiyorsa veya acente inhisar borcunu yerine getirmiyorsa veya
müvekkil inhisar borcunu yerine getirmiyorsa bunlar haklı sebep
olarak kabul edilebilir ve sözleşme feshedilebilir.
Bunların dışında aksi
kararlaştırılmış olmadıkça müvekkilin
veya acentenin iflası veya ölümü veya
kısıtlanması acentelik sözleşmesini sona
erdirir.
III. KOMİSYONCU:
Komisyoncuya ilişkin hükümler kanunun birçok yerine
dağılmış vaziyettedir. Esas itibariyle
düzenlendiği yer BK.m. 426 ile 429 arasıdır. Bu
hükümler arasında alım-satım komisyoncusu
düzenlenmiştir. Bunun dışında taşıma
işleri komisyoncusu TK. m.808 ile 815 arasında
düzenlenmiştir. Gümrük kanununda ise gümrük komisyoncusuna
ilişkin hükümler mevcuttur.
BK.m.416’ya göre komisyoncu (alım-satım komisyoncusu),
ücret karşılığında kendi namına ve
müvekkili hesabına kıymetli evrak ve menkul eşya
alım satımını üstelenen kimsedir. Kanunun bu
tanımından çeşitli unsurlar çıkarmak mümkündür.
Öncelikle komisyoncu ile müvekkili arasında bir sözleşme
olmalıdır. Kanun özel bir şekil
aramadığı için sözleşme herhangi bir şekle
tabi değildir.
Bu sözleşmenin konusu kıymetli evrak veya menkul alım
satımıdır.
Komisyoncu kendi namına ve müvekkili hesabına hareket
edecektir. Sözleşmenin sonuçları esas itibariyle
komisyoncu üzerinde doğar gibi görünecek ama komisyoncu ile
müvekkili arasındaki sözleşme nedeniyle bu sonuçlar
müvekkile ait olacaktır.
Komisyoncu mutlaka ücret alacaktır. Ücret
kararlaştırılmamış ise bu bir komisyon
sözleşmesi olamaz, yerine göre bir vekalet sözleşmesi
olabilir.
Taşıma işleri komisyonunda ise, yukarıda
bahsedilen unsurlar aynı, ama sözleşmenin konusu
değişiktir. Burada da sözleşme olmalı, kendi
namına ve müvekkili hesabına davranmalı, ücret
almalıdır. Taşıma işleri komisyonunda
sözleşmenin konusu eşya taşıtmadır.
Sözleşmenin konusunun eşya taşıtmak değil
de, yolcu taşıtmak olması halinde vekalet hükümleri
uygulanır.
Gümrük işleri komisyoncusunda da unsurlar aynıdır.
Elbette sözleşmenin konusu gümrük işlemlerini yürütmektir.
Gümrük komisyoncusunda ve taşıma işleri
komisyoncusunda hüküm boşluğu olması durumunda
alım-satım komisyonuna ilişkin BK.’nın 416 ile
429. maddeleri arasındaki hükümler tatbik edilir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Tacir Yardımcıları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Serdar Cihan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
29-10-2007 - 13:02
(6023 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 6 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 4 okuyucu (67%) makaleyi yararlı bulurken, 2 okuyucu (33%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
100351
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 11 saat 13 dakika 7 saniye önce.
* Ortalama Günde 16,66 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 54005, Kelime Sayısı : 7866, Boyut : 52,74 Kb.
* 12 kez yazdırıldı.
* 39 kez indirildi.
* 2 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 703
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,07308888 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.