İKTİSADİ MÜESSESELERDE MECBURİ TÜRKÇE KULLANILMASI HAKKINDA KANUN
Yrd. Doç. Dr. Yahya DERYAL
KTÜ-İİBF Ticaret Hukuku AD.
http://hukukdoktoru.ofisi.com
Pozitif (yürürlükteki) hukuk düzenimizde bu isimle bir kanunun mevcut olduğunu pek çoğumuz bilmiyor olabiliriz…
Normaldir…
Zira, hem 1926 tarihinde kabul edilmiş çok eski bir kanundur, hem de Avrupa Birliği yolculuğunda “ayakbağı olabilecek” ve küreselleşen dünyamızda “modası geçmiş” (konjonktürel!) sayılabilecek bir düzenleme olarak algılandığından; Cumhuriyetin kurucuları tarafından izhar edilen duyarlılıkta uygulanmamaktadır.
Araştırmacı ve meraklı olanlar için arzedeyim, bakabilirler: Kanun No: 805, Kabul Tarihi: 10.04.1926, Resmi Gazete: 22.04.1926, S.353.
Dokuz maddeden ibaret kısa bir kanun…
Cumhuriyetin ilk yıllarında, Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Ticaret Kanunu gibi temel kanunların çağdaş standartlarda kabul edildiği günlerde, bu temel kanunlar kadar önemli sayılıp ihmal edilmeyen bir düzenlemedir.
İlk maddesi aynen şöyledir: “Türk tabiiyetindeki her nevi şirket ve müesseseler, Türkiye dâhilindeki her nevi muamele, mukavele, muhabere, hesap ve defterlerini Türkçe tutmağa mecburdurlar”.
İfade oldukça kapsamlıdır.
Türk şirketleri, Türkiye sınırları içinde yapacakları her türlü işlem, hesap, sözleşme ve haberleşmelerini Türkçe yapmak zorundadırlar.
Nitekim Yargıtay 1979 yılında verdiği bir kararda, teminat mektubunda İngilizce olarak yer alan “teminat mektubu 15.3.1978 gününü geçmemek üzere yükleme tarihinden bir ay sonuna kadar geçerlidir” ibaresini, 805 sayılı Kanuna göre geçersiz saymış, fakat beynelmilel terim ve tabirlerin işin niteliği ve özelliği gereği ise yabancı dilde yazılabileceğini kabul etmiştir.
Madde 2: “Ecnebi şirket ve müesseseler için bu mecburiyet Türk müessesatı ile ve Türkiye tebaasından olan efrat ile muhabere, muamele ve temaslarına ve devair ve memurini Devletten birine ibraz mecburiyetinde bulundukları evrak ve defterlerine hasredilmiştir”.
Bu hüküm gereği, Türk vatandaşı olmayan yabancı şirketler de, Türk resmi makamlarına sunacakları belgelerde veya Türk vatandaşları ve şirketleri ile olan haberleşme ve ilişkilerinde Türkçe kullanmalıdırlar.
Ayrıca Türkçe metin yanında yabancı dilde hazırlanmış bir başka metin bulunsa da, Türkçe metin altına atılmış imza geçerli sayılmıştır (m.3).
Kanuna aykırılığın müeyyidesi 7. maddede gösterilmektedir: “Bu kanun hilâfında hareket edenler aleyhine ait olduğu vekâletlerin veya alâkadarların müracaatı üzerine hukuku âmme dâvası ikame olunur”.
Yani, ekonomik ilişkilerde ve ticari muamelelerde Türkçe dilini kullanma zorunluluğu ihlal edildiğinde ilgili kişilerin veya Bakanlığın başvurusu üzerine Cumhuriyet Başsavcıları tarafından kamu davası açılmalıdır.
Demek konu, kamu davası açılmayı gerektirecek önemde görülmüştür.
Ceza bununla sınırlı değildir. Ağır para cezası yanı sıra suçun tekerrürü halinde ticari işletmenin 1 haftadan 1 yıla kadar kapatılması ve ticaretten menedilmesi sözkonusudur.
Ticari ilişkilerin sınır tanımaz boyutlarda geliştiği ve dünyanın “büyük bir köy” ölçeğinde globalleştiği günümüzde, bu düzenleme de Kabotaj Kanunu gibi “esnek” yorumlanmaktadır.
Nitekim Yüksek Mahkeme (Yargıtay), 1986 tarihli bir kararında kanunun (yukarıda aynen iktibas ettiğim) 2. maddesinde “mukavele” ibaresinin yer almamış olmasını gerekçe göstererek “Türk şirketleri ile müesseselerinin, yabancı şirket ve müesseselerle Türkçe dışında bir dille yapılan sözleşmeleri geçerli” saymıştır.
Bu söze bağlı (lafzi) yorum, aslında düzenlemenin ruhuna, özüne ve amacına (ratio legis) olan bağlılıkta ciddi bir gevşeklik olarak değerlendirilmelidir.
Yine Türk doktrini, yabancı şirketlerin (mesela bankaların) Türkiye’de faaliyet yapan şubelerinin de bu kanun kapsamında sayılamayacağı içtihadında bulunmaktan çekinmemektedir.
Halbuki 2. madde gayet açık. Fakat niyet başka olunca yorum şu şekilde yapılmaktadır: “Şubelerin merkezden ayrı tüzel kişilikleri yoktur”.
Bu, zorlama bir yorumdur ve zorlamanın nedeni, düzenlemenin yararına olan inanç eksikliğidir.
Rivayete göre, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin de ortağı olduğu ve Cevahir Holding'e ait “CEVAHİR İSTANBUL ALIŞVERİŞ VE EĞLENCE MERKEZİ” için ilk düşünülen isim “MALL OF ISTANBUL” imiş…
İsim henüz kamuya mal olmadan Türkçe sevdalılarının baskı ve telkinleri sonucu değiştirilmiş…
Aynı şekilde dünyanın en önemli spor organizasyonlarından Formula-1’e ev sahipliği yapacak olan İstanbul Kurtköy’deki Formula-1 pisti için “Otodrom” ve “İstanbul Speed Park” isimleri, son anda yoğun tepkiler dikkate alınarak “İstanbul Park” olarak değiştirilmiştir.
Son yıllarda, özel sektör bir tarafa, Başbakanlığa bağlı TOKİ tarafından inşa edilen sitelere bile ''court”, “olimpia”, “residence” ve “country'' gibi yabancı isimlerin veriliyor olması üzüntü vericidir.
Dünyaca ünlü yabancı markaların bayiliği elbette ticari bir meşruiyettir ve bu gibi marka adlarının ticari reklam ve tanıtımlarda kullanılması elbette açık bir zorunluluktur.
Fakat çocuğumuzun adını koyarken gösterdiğimiz duyarlılığı, işletmemizin adını belirlemede de göstermek zorunda değil miyiz?
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :
"İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Yrd. Doç. Dr. Yahya Deryal'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.
Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
|
|