Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale İstanbul Sözleşmesi Ve Koruduğu Değerlere İlişkin Kısa Bir İnceleme

Yazan : Jülide Arıkan [Yazarla İletişim]
Avukat

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ VE KORUDUĞU DEĞERLERE
İLİŞKİN
KISA BİR İNCELEME


Av. Jülide ARIKAN

Bursa Barosu

Tam adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin
Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi “ yani İstanbul Sözleşmesi…
Temel amacı; kadına yönelik şiddeti önlemek olan şiddetin tanımını ilk defa bu kadar kapsamlı bir şekilde yaptıktan sonra aile içerisindeki şiddeti görünür kılan, bu şiddetin önlenmesi, şiddetin etkin bir şekilde soruşturulup kovuşturularak cezasız bırakılmaması, şiddet mağdurlarının zararlarının maddi ve manevi olarak tazmin edilmesi gibi çok mühim amaçları olan ancak ne yazık ki 20.03.2021 Tarihinde bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile feshedilen uluslararası bir insan hakları sözleşmesi… Tüm dünyanın “İstanbul” Sözleşmesi olarak andığı bu sözleşmenin adının İstanbul olmasının Türkiye açısından önemli sebepleri bulunmaktadır:

Sözleşmenin taslağı her ne kadar 07.04.2011 yılında Strazburg’da hazırlanmış olsa da sözleşme, 11.05.2011 tarihinde Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından İstanbul’da imzaya açılmıştır. Türkiye aynı gün sözleşmeyi imzalamış ve imzalayan ilk devlet olmuştur. Dolayısıyla sözleşme “ İstanbul Sözleşmesi” olarak adlandırılmaktadır. Sözleşme Türkiye’de 01.08.2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin imzalandığı yıl ise Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre kadın cinayetlerinin en düşük olduğu yılı oluşturma (1) gibi bir kıymete sahiptir.

Sözleşmenin adının İstanbul Sözleşmesi olması ve bu yönde bir sözleşme düzenlenmesi gerekliliğinin düşünülmesine sebep olan olay ise ülkemiz açısından düşündürücü ve oldukça üzücü bir durumdur . Türkiye’nin AİHM’de yargılandığı ve Türkiye aleyhine maddi tazminata hükmedilen dava ; OPUZ / TÜRKİYE davası(2). Dava kısaca ; Nahide OPUZ’un eşi tarafından evli olduğu süre içerisinde işkence ve şiddet gördüğü, ( düzenli bir şekilde darp edildiği , bıçaklandığı, arabaya ezildiği) sebepleriyle yerel makamlardan ve yetkili mercilerden kendisinin ve ailesinin korunması talebine ve eşinin cezalandırılması istemine dayanmaktaydı ve elbette ki tüm bu olayların içerisinde açmış olduğu bir boşanma davası mevcuttu. Ancak ilgili, yetkili makamlar evlilik birliği içerisinde meydana gelen şiddet olayını adeta olağan karşılayarak onca şikayete, koruma talebine cevapsız kalmış hatta uzlaşmaları yönünde tavsiyelerde bulunmuşlardı. Nahide OPUZ’un o dönem kocasından kaçmak ve ailesini bu şiddetten korumak için yaşadığı yerden taşınması esnasında kocası olay yerine gelerek kayınvalidesini yani Nahide’nin annesini öldürmüştü. Canını zor kurtaran Nahide’nin boşanma davası sonuçlanmış ancak kocasının cezalandırılması yönündeki şikayetleri zamanında çözülmediği ve korunma talepleri de karşılanmadığı için AİHM Türkiye’yi başta yaşam hakkını ardından işkence yasağını ihlal ettiği aynı zamanda ayrımcılık yaptığı gerekçeleriyle temel hak ve özgürlükler açısından ihlaller tespit edip mahkum etmişti. Yani AİHM bir devleti tarihinde ilk kez aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı gerekçesiyle mahkum etmişti. Ve ne üzücüdür ki AİHM’nin başka devletlerin yargılandığı buna benzer elim olaylarda emsal aldığı karar hep OPUZ/ TÜRKİYE kararı olmuştur. Kararlarda ülkemizin isminin bu şekilde temsil edildiğini görmek oldukça üzücü bir durumdur. Bu karardan sonra İstanbul Sözleşmesinin düzenlemesi gerekliliği düşünülmüş, aile içi şiddet, devletin kadına yönelik şiddeti önlemek ve şiddeti soruşturup kovuşturmak hususundaki özen yükümlülüğü gibi hususlar ilk kez bu sözleşme çerçevesinde düzenlenmiştir.

Şiddetin tanımının bu kadar kapsamlı yapıldığı, şiddetin sadece fiziki şiddetten ibaret olmadığını, psikolojik şiddetin hatta toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamadığı her gün kadınlara karşı uygulanan ayrımcılığın da bir şiddet olduğunu belirtmiştir İstanbul Sözleşmesi. Aynı zamanda devletlerin şiddeti önlemek konusunda yükümlülükleri bulunduğuna bu yükümlülüklerinin kapsamına değinmiştir. Öncelikle şiddeti önleme, önleme içerisinde şiddet kavramının toplumun algısından ve hafızasından silinmesi için eğitim ve algı açıcı çalışmalarda bulunma, bunu yaparken de sivil toplum kuruluşları ve çeşitli ilgili kuruluşlar ile birlikte çalışma, şiddet vakasının meydana gelmesi halinde bu vakanın soruşturulmasını ve kovuşturulmasının etkin bir şekilde yapılmasını sağlama, cezalandırma, son olarak şiddet neticesinde meydana gelen zararın maddi ve manevi olarak karşılanması… Bu hususlara yasal mevzuatlarda bu kadar kapsamlı ulaşmak mümkün değilken İstanbul Sözleşmesi bu hususları ilk defa bu kadar kapsamlı düzenleyen ve yasal mevzuatlara da rehberlik eden bir uluslararası sözleşme olmuştur. Sözleşme, şiddetin en yakınlarımızdan gelebileceğini, bunun maalesef ki çoğu zaman “ aile” içerisine sığdırdığımız insanlardan geldiğini bu sebeple aile içi şiddetin ne olduğunu anlatmıştır. Sözleşme, CEDAW( Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi) sözleşmesindeki bazı tanımlarla ve esaslarla benzerlik göstererek ayrımcılığın her türlüsüne karşı olunduğunu ve bu yüzden kadınların şiddet görmesinin bir insan hakları ihlali olduğu görüşüne dayanır. Kişiyi cinsel yönelimi dolayısıyla ya da cinsiyeti farklı olduğu için yargılamak ve saldırmanın kabul göremeyeceğini anlatır.

İstanbul Sözleşmesi, koruduğu değerler & ilkeler ve amaçlamış olduğu esaslar ile bu dünyanın kanayan yarası olan konulara değinen çok mühim bir İnsan Hakları Sözleşmesidir. Sözleşme hakkında Türkiye içerisindeki belli gruplar ve ne yazık ki kadınların hayatları hakkında yasal düzenlemeler yapma gücüne sahip iktidar ve politikacılar farklı fikirlere sahiptir. Bu tür görüşler de sözleşmeyi biz kadınlar açısından ve sözleşmenin sahada uygulanması aşamasında sorunlu bir hale getirmiştir. Örneğin, Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi daha çok aile birliği içerisindeki şiddet gören kadınları korumaya yönelmiş, birlikte olduğu erkeklerden, sevgililerinden şiddet gören kadınlara ve cinsel yönelimindeki farklılık dolayısıyla şiddet gören bireylere karşı bu koruma ve önleme tedbirlerini uygulamak hususunda aynı özen gösterilmemiş ya da çoğu zaman geç kalınmıştır. Sanıkların yargılanmasında ve cezalandırılmaları hususunda eylemlerini meşrulaştırıcı nedenler bulunmuş ve enteresan ceza indirimlerine gidilerek cezaların caydırıcılığı hususunda sınıfta kalınmış, adeta şiddete meyilli olan insanlara cesaret verilmiştir. “ Bahçelievlerde boşanma aşamasında olduğu 4 aylık eşi Fatma Erdoğan’ı araçta silahla ateş ederek öldüren E.E’ye iyi hal indirimi uygulandığı kaydedildi. Fatma Erdoğan’ın annesi ise kızının sürekli sistematik bir şekilde tehdit edildiğini söyledi. Katilin seni öldürürüm gider 4 sene paşa paşa yatar çıkarım dediği kaydedildi.”(3)

Sözleşme belli grupların algısında salt “LGBTQ bireylerin” haklarını savunan bir sözleşme olarak algılanmış, toplumun böyle düşünmesi için çeşitli söylemlerde bulunulmuştur. Öyle ki, sözleşmenin kaldırılmasının en kuvvetli gerekçelerinden biri de budur. Sözleşmenin içerisinde gayet tabi LGBTQ bireylerin de yaşam hakları korunmuştur. Ayrımcılık yasağına tabi tutuldukları ve korundukları görülmektedir. Bir insan hakları sözleşmesinin de en doğal yanı bu değil midir zaten ? Bu görüşle kaldırılan bir sözleşme ne yazık ki LGBTQ bireylere uygulanacak şiddetin önünü açacaktır.

Sözleşmenin Türk toplum yapısına uygun olmadığı, aile bağlarını zedelediği ve kadına yönelik şiddet ve cinayet vakalarını arttırmış olduğu iddiaları da yetkili makamların düşünceleri arasındadır . Bu düşünceler öylesine yer etmiştir ki 20.03.2021 tarihinde sözleşme feshedilmiştir. Türk aile yapısını korumak uluslararası bir sözleşmenin görevleri arasında olmadığı gibi sözleşme aile yapısını koruma gayesinden ziyade çok daha kıymetli ilke ve değerleri korumaktadır. Kadınların yaşam hakkının bulunmadığı, özgür ve huzurlu olamadıkları bir toplumda sağlıklı bir aile yapısı nasıl kurulabilecektir? Asıl soru budur. Üstelik devletin yükümlülüğü Türk aile yapısını korumaktan ziyade vatandaşlarının yaşam hak ve özgürlüklerini korumak, huzur ve refah içerisinde yaşayabilmelerini sağlamak yönünde olmalıdır.

Sözleşmenin feshedilmesine dayandırılan bir diğer sebep ise sözleşmenin Türkiye’deki kadın cinayetlerini arttırdığı iddiasıydı. Bu iddia yersiz olduğu kadar oldukça yüzeysel bir değerlendirmeydi. Sözleşmenin maksadı ve koruduğu değerler bu kadar net bir şekilde belirtilmişken kadını salt aile içerisinde bir değer olarak gören (anne, kız kardeş, bacı, eş) , indirgeyen ve kadına bu doğrultuda belli başlı görevlerin aşılandığı bir anlayışı haklı olarak terk ederek; kadının ayrımcılığa tabi tutulmamasını, kısıtlanmamasını ve aile içerisindeki rolünden önce bir insan olduğu, birey olduğu anlayışına, ruhuna, algısına sahip olan bir sözleşmenin toplumumuzdaki ataerkil zihniyet ile çatıştığı apaçık ortadadır. Kadına yönelik sosyal, ekonomik, kültürel ve psikolojik şiddetin artmasına sebep olan yukarıdaki amaçlara ve ideallere dayanan sözleşme değil tam tersi kadını hala ikinci sınıf vatandaş yerine koyan baskın ataerkil toplum yapısıdır. Sözleşmenin feshinden sonra kadına yönelik şiddet vakalarında azalma olmadığı gibi şiddetin vahşeti ve şiddetin dayanakları oldukça korkutucu bir şekilde var olmaya devam etmektedir (4)“ Konya’da 8 aylık hamile eşi Tuba Menek’i öldüren koca R.M olayın meydana geldiği eve geri döndüğünde polis ekipleri tarafından yakalandığında hakkımı yaptım dedi.“ ve bu dayanaklar göstermektedir ki sözleşmenin aşılamış olduğu değerlerden ne kadar uzaklaşırsak o denli bu gerekçeler artacaktır. Kadın cinayetleri açısından en yakın zaman olan 2021 yılının Mart ayı raporlarına bakıldığında 28 kadının öldürüldüğü 19 kadının ölümünün ise şüpheli olduğu görülmektedir.(5) İşin en acı tarafı ise rapora göre öldürülen 10 kadının öldürülme sebebi kocalarından boşanmak istemelerine ya da partnerlerinin evlenme teklifini kabul etmemelerine dayanmaktaydı. Kadınlar aile birliği içerisinde şu ya da bu sebepten bulunmak istemezken hür iradeleri, vermiş oldukları kararlar hiçe sayılarak katledilmekte. Israrla aile kurmaya veya aile birliğini devam ettirmeye yönelik oluşturulan algılar, çalışmalar ve izdüşümü olarak çok değerli bir sözleşmeden vazgeçilmesi neticesinde kadınlarımıza büyük bir haksızlık yapılıyor ve kadınlarımıza yapılacak nice haksızlığın önü açılıyor.

Sözleşmenin kaldırılmasının Hukuki boyutlarına bakıldığında ise Uluslararası bir sözleşmenin kaldırılmasının ulusal mevzuatı ve dayanakları etkilemeyeceği görüşü savunulması zor bir görüştür. Zira, sözleşmenin dayanak olduğu ve sözleşmeye uygun olarak yapılan, mevzuatta oldukça kıymetli bir yere sahip olan 6284 sayılı yasanın sözleşmenin feshinden sonra ne derece bir etkisi kalacaktır? Bu takdirde 6284 sayılı yasanın da zamanla etkisi, gücü ve yeri tartışıldığında ne yazık ki OPUZ davalarının artması söz konusu olacaktır. Türkiye, kadına yönelik uygulanan ayrımcılık, şiddet ve cinayetlere ilişkin bakış açısında ve politikalarında başladığı yere geri dönecektir. Kaldı ki, sözleşmenin kaldırılmasının ardından sözleşmenin kaldırılmasında büyük bir rol oynayan cenah 6284 sayılı yasanın da kaldırılması gerektiğini savunmaktan çekinmemişlerdir. Yetkili makamlar tarafından 6284 sayılı yasa hakkında birtakım düzenlemeler yapılabileceği hususunu da bazı haber kaynaklarından endişeyle okumaktayız.

Sözleşmenin kaldırılmasının sosyolojik boyutlarına baktığımızda; sözleşmenin kadınları ve kadınların insani yaşam haklarını koruduğu apaçık ortadadır. Sözleşmenin kaldırılması zaten toplumsal cinsiyet eşitliği yönünden notu oldukça düşük olan ülkemizdeki ataerkil zihniyetle büyütülmüş insanların kadınlara psikolojik ve fiziksel şiddet gösterirken bunun kendisine bir hak olduğu algısından şaşmamasına ve şiddetin artmasına sebep olacaktır. Ne acıdır ki çizilmek istenen mağrur ve mazbut Türk kadını kalıbına uymayan kadınlar bu zihniyete sahip erkekler tarafından sömürülecek, şiddet görecek, öldürülecektir.
Sözleşmenin feshi ile şiddet bitmeyecek, iç Hukukumuzdaki yasal düzenlemeler şiddeti bitirmeye hiçbir zaman yetmeyecektir. Öyle ki, T.C. Anayasasında cinsiyet eşitliğine dayalı madde - maddeler, ayrımcılık yasağına dair madde ve ilkeler, Türk Medeni Kanununda yer alan kadın- erkek eşitliğine dayanan maddeler , Türk Ceza Kanununda yer alan ilintili cezalar bugüne kadar kadınlara yönelik ayrımcılığı ve şiddeti durdurabilmiş midir ? Şiddeti bitirmek istiyorsak asıl odaklanılması gereken konu İstanbul Sözleşmesinin ruhunu oluşturan ve sözleşmenin anlatmaya çalıştığı kadına yönelik uygulanan toplumdaki; ekonomik, kültürel, sosyal, hukuki ayrımcılıkları kaldırmak için örgütsel ve disiplinlerarası, samimi ve toplumdaki herkesi içine dahil etmekten kaçınmayan kadına yönelik şiddetin her türlüsünü ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalar yapmak, bunları somutlaştırmak, bu hususları eğitim- öğretim programları içerisine dahil etmek ve en genelinde bu çalışmaları sahada istikrarlı bir şekilde uygulamaktır.

Sözleşmenin feshi ve beraberindeki uygulamalar, eylem ve söylemler ülkemiz açısından oldukça tehlikeli ve karanlıktır. Kaldırılan basit bir sözleşme değildir ülkemizdeki var olan salt yasal düzenlemeler kadınlarımızı korumaya yetmeyecektir. Neredeyse 1 ay içerisinde her gün 1 kadının öldürüldüğü, eksiltildiği, yok edildiği ülkemizde öldürülen kadınlar bir sayıdan ibaret değildir. Onlar ; Emine Bulut, Özgecan Aslan, Pınar Gültekin, Helin Palandöken, Münevver Karabulut… ve nice isimlere, kimliklere, yaşamlara, anılara sahip kadınlardı. “Ben ölmek istemiyorum, yaşamak istiyorum” diyen kadınların çığlığı hiçbir mefhumdan daha değerli olamaz.

DİPNOT
1-) Türkiye'de 2010-2019 yılları arasında kadın cinayetlerinin düşüş gösterdiği tek yıl, sözleşmenin imzalandığı yıl olan 2011 yılıdır. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu raporlarına göre Türkiye'de 10 yılda toplamda 2296 kadın cinayeti yaşanmıştır.
2-) AİHM ÜÇÜNCÜ DAİRE, OPUZ – TÜRKİYE (Başvuru no. 33401/02) KARAR STRAZBURG - 9 Haziran 2009
3-) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/evli-oldugu-fatmayi-oldurup-otomobilde-2-saat-gezdirmisti-iyi-halden-indirim-1775010
4-) https://www.hurriyet.com.tr/gundem/8-aylik-hamile-karisini-katletmisti-tutuklandi-41801895
5-) http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/veriler/2959/kadin-cinayetlerini-durduracagiz-platformu-mart-2021-raporu
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"İstanbul Sözleşmesi Ve Koruduğu Değerlere İlişkin Kısa Bir İnceleme" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Jülide Arıkan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
20-10-2021 - 15:23
(929 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 9 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 9 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
1906
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 10 saat 44 dakika 53 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,05 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 14812, Kelime Sayısı : 2225, Boyut : 14,46 Kb.
* 15 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 17 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 2176
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,02403593 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.