Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Anonim Ortaklığın Amacının Ne Olduğu Sorunsalı Çerçevesinde; Pay Sahipliği Değeri (Shareholder Value) Teorisi İle İlgililer/menfaat Sahipleri (Stakeholder) Teorisinin Karşılaştırılması

Yazan : Erdi Aklan Durna [Yazarla İletişim]
Avukat, LL.M.

Makale Özeti
Anonim şirketler, birçok alanda ve büyük sermaye gerektiren önemli sektörlerde uğraş vermektedirler. Bu nedenle ekonomik açıdan en önemli ve etkili şirket tipi olup, kapitalist ekonomik sistemin egemen olduğu tüm ülkelerde bu sistemin temel yapı taşlarındandır. Anonim şirketler; topluma, bulundukları ülkeye ve de bütün dünya genelindeki ekonomik, sosyal ve politik etkileri sebebiyle devletlerden sonraki en önemli tüzel kişilik rolünü üstlenmektedirler. Ancak her ne kadar bu ölçüde öneme sahip olsalar da, anonim şirketlerin temel amacının ne olduğu halihazırda tartışma konusudur. Yapılan incelemede bu tartışmaya cevap aranmaya çalışılmıştır.
Yazarın Notu
Makale Mersin Barosu Dergisi 41. sayısında yayınlanmıştır.

1. ANONİM ŞİRKETLERİN TANIMI VE TARİHÇESİ

Anonim şirket, TTK m.329’da tanımlanmıştır. Maddeye göre “Anonim şirket, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir.” Yabancı kaynaklarda ise anonim şirket, “Devletin ya da milletin kanunlarıyla yaratılmış ya da yetkilendirilmiş tüzel kişilik1” olarak tanımlanmıştır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda tanımı yapılmış olan anonim şirketlerin tarihi ve ortaya çıkışı yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Şirket kavramının geçtiği bilinen en eski eser M.Ö. 1760 yılı civarında Mezopotamya’da ortaya çıkan Hammurabi Kanunları’dır. Anonim şirketler ise bu tarihi kanunlardan çok daha sonra ortaya çıkmıştır. En eski anonim şirket örneği olarak 1408 yılında Cenova’da alacaklıların birleşmesi ile tesis edilen Casa di San Giorgia adlı banka gösterilmektedir.

Hollanda, İngiltere ve Fransa’da bugünkü anlamda örnekleri görülen ilk anonim şirketlerde kurucular; sömürgelerden yararlanmışlar, denizaşırı taşıma işleri veya madencilik ile ilgili bir işi konu olarak ele almışlar, düşündükleri işin imtiyazını krallardan veya kamu otoritesinden sağlamışlardır2. Önceleri bu taşıma işlerindeki aynı gemiye yüklenmiş çeşitli malların alım ve satımı üzerindeki hesaplar, her sermayedar için ayrı tutulur yani şanslar ve riskler bölünürken, sonradan birlikte müşterek hesap için çalışma devri açılmış ve ilk anonim şirketler bu müşterek hesaplarla kurulmuşlardır3.

Bu dönemlerde anonim şirketler kralın imtiyazıyla, Ferman Sistemi denilen bir sistem ile kuruluyorlardı. Kralın imtiyazı, para veren tasarruf sahiplerine tüzel kişilik ve sınırlı sorumluluk ilkelerinden yararlanma hakkı tanıyordu. Bu haklardan yararlanmak isteyen kişilerden işletmenin faaliyete geçmesini temin edecek meblağlar toplanıyor, bunun karşılığında da temettü veriliyordu4.

17. yüzyılda anonim şirket tipi kuruluşları düzenleyen mevzuatlar yürürlüğe girmiş ve zamanla bu mevzuatlar değişikliğe uğramıştır. İngiliz – Amerikan sisteminde devletten izin alma usulü kaldırılmış, önceden müsaade alınmaksızın kanun hükümlerine riayet ve tescil ile tüzel kişiliğin kazanılması kabul edilmiş, böylelikle de ticaret serbestisi ilkelerine bağlı kalınmıştır. Kanundaki şartlara riayet edilmek suretiyle kuruluşu kabul eden bu sisteme Normatif Sistem denir. Her ne kadar bu sistemde idareciler nispeten daha serbest bırakılsalar da Kamuyu Aydınlatma ilkesini uygulama, şirketin dışarıdan denetçilerle denetlenmesi gibi tedbirler getirilmiştir.

İngiltere ve Amerika’nın kabul ettikleri sistem karşısında, 1867 yılında Fransa’da yapılan değişiklikle Kara Avrupa Sistemi olarak tanımlanan sistem getirilmiş ve Avrupa ülkelerinin çoğunluğu tarafından da bu sistem benimsenmiştir. Kara Avrupası Sistemi’nde, kuruluş işleri arasında yetkili kamu mercilerinden izin alınmasını öngören izin sistemi uygulanmıştır. Ancak ilerleyen tarihlerde yapılan mevzuat değişiklikleriyle anonim şirketlerin toplum yararına çalışması gereken şirketler olduğu hususu ağırlık kazanmış, küçük pay sahiplerini koruyacak tedbirler öngörülmüş, Kara Avrupası Sistemi ile İngiliz – Amerikan sistemi arasındaki keskin ayrılıklar hafiflemiştir.

Anonim şirketler, Türk Hukuku’na 1807 tarihli Fransız Ticaret Kanunu’ndan nakledilen 1850 tarihli Kanunnamei Ticaret ile girmişlerdir. Bu kanuna göre şirketlerin müsaade ile kurulmaları, şirket mukavelesinin ilanı gibi hükümler öngörülmüştür. Bu hükümlerle kurulan ilk anonim şirket Boğaziçi’nde vapur işletmek üzere 1850 yılında kurulan Şirketi Hayriye’dir5.

Ülkemizde anonim şirketlerin kuruluşundan beri 150 seneyi aşkın bir zaman geçmiş, bu geçen zamanda anonim şirket sayısı katlanarak artmıştır. Ancak her ne kadar şirketlerin sayısı artıyor olsa da bu şirketlerin modern iktisat düzenindeki gerçek fonksiyonlarını oynamamakta, tüzel kişilik perdesinden yararlanan kişi ortaklığı şeklinde işlev göstermektedir6.

Anonim şirketlerin, yapısı ve işlevi gereği toplumun iktisadi ve ekonomik gelişimine katkıları su götürmezdir. Peki, 15. yy.’dan beri sahnede olan bu şirket türünün topluma etki eden bu fonksiyonları nelerdir?


2. ANONİM ŞİRKETLERİN İKTİSADİ, SOSYAL VE POLİTİK FONKSİYONLARI

Anonim şirketler; tüzel kişilik, sınırlı sorumluluk ve işletmede devamlılık ilkeleri sayesinde iktisadi ve sosyal hayata çok önemli etkilerde bulunmaktadırlar7. Öyle ki doktrinde yazarlar anonim şirketlerin fonksiyonlarını anlatırken; bu şirketler olmadan modern kapitalist düzenin düşünülemeyeceğini8, iktisadi düzenin ve emek – sermaye dengesinin kurulmasının ancak anonim şirketlerle mümkün olabileceğini9, anonim şirketlerin ekonomik ve sosyal düzeni kurmak ve işlemek için insanlık tarafından icat edilmiş sihirli bir değnek olduğunu10 belirterek anonim şirketlerin önemini vurgulamışlardır. Anonim şirketler; bankacılık, sigortacılık, sermaye piyasası ve devletin ekonomik faaliyetleri gibi kilit alanlarda ve büyük sermayeler gerektiren önemli sektörlerde uğraş vermektedirler. Bu nedenle ekonomik açıdan en önemli ve etkili şirket tipi olup, kapitalist ekonomik sistemin egemen olduğu tüm ülkelerde, bu sistemin temel taşlarındandır11.


A. EKONOMİK YARARLARI

Anonim şirketler kendi başlarına üretime elverişli olmayan küçük tasarrufları toplayarak büyük sermayelerin oluşması ve bunların üretim alanlarına aktarılmasında en elverişli müesseselerdir. Böylece kişisel sermayelerle girişilemeyecek büyük girişimler anonim şirketler aracılığı ile kolayca gerçekleştirilebilir12. Binlerce küçük tasarruf sahinden sermayenin sağlanması ve dolayısıyla şirket faaliyetinin sonunda elde edilen kardan faydalanan kişi adedinin artması, anonim şirketlere sosyo-ekonomik değer de kazandırmaktadır.

İkinci olarak anonim şirketlerin kişi ortaklıklarından çok daha büyük sermayeli işletmeler olmaları nedeniyle mali ve teknik güce sahip olmaları, onlara üretim çokluğu gibi etkenler nedeniyle maliyette tasarruf sağlamaktadır. Bunun sonucunda da anonim şirketler piyasaya benzerlerine oranla daha ucuz ve kaliteli emtia arz ederek tüketiciye faydalı olurlar13. Fiyatlar, ücretler, temettüler ve sermaye yatırımları konusunda bu şirketlerin izledikleri politika bütün ekonomik durgunluğa veya canlılığa yol açabilmektedir. Bir anonim şirketin belli bir yerde bir fabrikanın kurulmasına karar vermesi orada yeni bir şehrin doğmasına yol açabilecektir14.

Anonim şirketlerin bir diğer ekonomik yararı da sermaye piyasası araçlarının satımı ve kredi yoluyla ülkeye yabancı sermayenin gelmesindeki önemli rolüdür. Anonim şirketler bu özellikleriyle hem ülke içerisindeki yatırımların artmasını hem döviz rezervlerinin zenginleşmesini hem de faiz oranının düşmesini sağlarlar15.


B. SOSYAL VE POLİTİK YARARLARI

Demokrasinin gerçek fonksiyonunu yerine getirebilmesi için ekonomik içeriğe kavuşturulması gerekmektedir. Ekonomik demokrasi, toplum bünyesinde emek-sermaye dengesinin kurulması ile sağlanabilir. Anonim şirketler, ekonomik demokrasiye olanak yaratarak önemli bir sosyal rol üstlenmiş olmaktadır16.

Anonim şirketler, bir yandan atıl halk tasarruflarını yaratıcı yatırımlara kanalize ederken, diğer yandan mülkiyeti yaygınlaştırmaktadır. Değişik sosyal sınıflara ve mesleklere mensup binlerce kişi, tasarrufları oranında pay senedi almak suretiyle, en büyük firmaların ortağı haline gelebilmiştir. Bu durum servet kıskançlığını, büyük işletme düşmanlığını ortadan kaldırmaya yardımcı olabilecektir17.

Anonim şirketler, faaliyetleri sonunda elde ettikleri karları binlerce ortağına dağıtmak suretiyle milli gelirden fert başına düşen gelirin daha geniş sayıda kişilere yayılmasına olanak vermektedir. Bu fonksiyon, milli ekonomide gelir dağılımının nispeten daha adil olmasını sağlamaktadır. Gelirin adil dağılımı, sosyal adaleti gerçekleştirebilecek ve her halde toplumdaki ekonomik çatışmaları bir ölçüde azaltabilecektir18.


3. ANONİM ŞİRKETİN AMACI SORUNSALI, PAY SAHİPLİĞİ DEĞERİ TEORİSİ VE MENFAAT SAHİPLİĞİ TEORİSİ

Modern anonim şirketin amacının ne olduğu sorunsalı temeli eskiye dayanan ve halihazırda bir sonuca bağlanamamış bir tartışmadır. Doktrinde birçok yazar ve araştırmacı şirketlerin tek amacının pay sahipliği değerinin maksimize edilmesi olduğunu savunurken, buna karşı görüş olarak şirketlerin tek amacının pay sahiplerine değer kazandırmak olmadığı, bunun yanında şirketlerin şirketten etkilenen herkesin (menfaat sahiplerinin) menfaatlerini de koruması gerektiğini savunan da pek çok yazar bulunmaktadır.

Şirketin amacının ne olduğu sorunsalı açısından birbiriyle çelişen iki tane önemli teori bulunmaktadır. Pay sahipliği değeri teorisi şirketlerin amacının pay sahiplerine sağlanacak maksimum finansal geri dönüşler olması gerektiğidir. Bu teori kapitalist ekonomik düzende benimsenmiş olan en baskın teoridir. Bu teorinin aksini savunan menfaat sahipliği teorisi ise kurumsal ve sosyal sorumluluk çatısı altında benimsenmiş olan en baskın teoridir.

Çoğu araştırmacı ve yazar, bu iki teorinin birlikte hayata geçirilmesini arzu etmekte yani hem pay sahipliği değeri artarken hem de şirketin bütün menfaat sahiplerine destek olması gerektiği fikrini savunmaktadırlar. İki teori de açıklanırken bu arzunun gerçekleşmesinin hiç kolay olmadığı, uygulamada pay sahiplerinin de menfaat sahiplerinin de kendi çıkarlarını üstün tuttukları görülecektir.



A. PAY SAHİPLİĞİ DEĞERİ TEORİSİ

Pay sahipliği değeri teorisi, Adam Smith’in “Ulusların Zenginliği19” kitabıyla şirketler hukuku literatürüne girmiştir. Bu teoriye göre şirketin asıl ve tek amacı kar elde edip pay sahipliği değerinin arttırılmasıdır. Ortaklık yöneticilerinin de bu amaç doğrultusunda hareket etmeleri ve pay sahiplerinin hem kar payı hem de ortaklık hisse senedinin piyasa değerinin artması anlamında toplam kazançlarının en üst seviyeye ulaşması için çaba göstermeleri gerekmektedir. Ortaklık yöneticilerinin başarılı olup olmadıklarının tespiti kriteri, pay sahipleri değerinin ulaştığı noktadır.

Pay sahipliği değeri teorisine göre, şirket açık ve zımni sözleşmeler bütünü olup, şirketler hukuku kuralları, şirket ile ilişkili olan tüm tarafların (menfaat sahiplerinin) menfaatlerini korumalıdır. Ancak pay sahipleri dışındaki menfaat sahiplerinin menfaatleri her zaman ikinci planda kalmış; bunların menfaatlerinin zaten sözleşmeler ile yeterince korunduğu kabul edilmiştir. Buna göre, pay sahiplerinin asli öneme sahip olmasının nedeni, haklarının sözleşmeler ile yeterince korunmasının mümkün olmaması ve risklere nihai olarak katlanacak olanların pay sahipleri olmasıdır. Bu nedenle, pay sahiplerinin, menfaat sahiplerine kıyasla şirket işlerini denetlemekte en istekli kitle olacağı kabul edilmiştir. Kaldı ki, şirket yöneticilerinin pay sahipleri lehine hareket etmeleri halinde, bunun doğal sonucu olarak diğer menfaat sahiplerinin değerleri de artırılmış olacaktır. Bu mantıktan hareketle, “pay sahiplerinin önceliği” kuralı ortaya çıkmış ve yöneticilerin güven esasına dayalı yükümlülüklerinin lehdarının pay sahipleri olduğu kabul edilmiştir. Sadece bazı hallerde alacaklıların da nihai olarak riske maruz kalanlardan olduğu kabul edilmektedir ki, bu da iflas gibi istisnai hallerde söz konusudur20.

Pay sahipliği değeri teorisinin önde gelen savunucusu Nobel Ödüllü Milton Friedman’dır. Friedman, pay sahipleri için maksimum finansal dönüşlerin şirketlerin temel amacı olduğunu savunmuştur. Friedman’ın kapitalist bakış açısıyla şirket tamamen pay sahiplerinin menfaatine çalışmalı, kar elde etmeli ve pay sahipliği değerini arttırmalıdır21.

Friedman’ın açıklamaları, pay sahipliği görüşüne hizmet eden üç ana ilkeyi yansıtmaktadır:

- İlk olarak ticarette yapılan çevresel ve sosyal giderlerin sadece yasaların zorunlu kıldığı ölçüde yapılması gerektiğidir. Yasaların zorunlu kılmadığı diğer bütün giderler dışlanmalıdır.

- İkinci olarak, Friedman öz menfaat ilkesinin gerekliliğini vurgulamıştır. İnsanlar ve organizasyonlar (menfaat sahipleri), kendilerinin menfaatlerini rasyonel boyutlarda gözetmelilerdir.

- Son olarak da Friedman şirketin açık ve zımni sözleşmeler bütünü olduğunu savunmaktadır22.

a. GİDERLERİN DIŞLANMASI

Pay sahipliği değeri görüşüne göre, şirketin hedefi toplum için en iyi sonucu en verimli şekilde yerine getirmektir. Teorinin ana temasının pay sahiplerinin maksimum kazancı olması dolayısıyla şirket en az risk, minimum harcama ile maksimum karı sağlamalıdır. Ancak topluma sunulan ve satılan ürünlerin kalitesi de şirket verimliliği açısından önem arz etmektedir.
Şirket, hem topluma sunduğu ürünlerde verimliliği hedef almalı hem de pay sahiplerinin maksimum kar elde etmesini sağlamalıdır. Bu açıdan da yapılan harcamalarda rasyonel davranılmalıdır. Ürünün kalitesi için gerekli harcamalar yapılmalı, bunun dışında kanunların zorunlu kıldığı harcamalar haricinde harcamalardan kaçınılmalıdır23.


b. ÖZ MENFAAT İLKESİ

Hint ekonomist Amartya Sen24, ekonominin ilk prensibinin “her bireyin kendi menfaatleri doğrultusunda hareket etmesi” olduğunu söylemektedir. Bu ilkeye göre pay sahipleri ile yöneticiler arasında bir vekalet ilişkisi mevcuttur. Vekalet teorisine göre pay sahipleri kendi karlılıklarını gözetirken yöneticiler ise kendi konumlarını gözetmektedir. Friedman’a göre yöneticiler kendi menfaatleri doğrultusunda şirketin asıl amacı olan pay sahipliği değerinin artması hedefinden sapmaktadırlar.

b.a. VEKALET TEORİSİ

Pay sahiplerine ait olan şirket varlıkları, pay sahipleri adına yine pay sahipleri tarafından seçilen yönetim kurulu üyelerince yönetilir. Yönetim kurulu da, şirketin günlük işlerini yürütecek yöneticileri tayin eder. O halde pay sahiplerine ait varlıklar, pay sahiplerince vekil olarak belirlenen yönetim kurulu üyelerince yönetilmektedir. İşte bu şekilde özetlenebilecek olan şirket teorisi “asıl-vekil modeli” ya da “vekalet teorisi” olarak adlandırılır.
Bu teorinin ilk temelleri Adam Smith zamanında atılmış; teori etraflı olarak Berle ve Means tarafından ortaya konulmuştur. Berle ve Means’in ortaya koyduğu teori; sonrasında Jensen ve Meckling’in 1976 tarihinde yayınladıkları makale ile geliştirilerek, geniş akademik kitlelere yayılmıştır.
Berle ve Means’in 1932 tarihli “Modern Ortaklıklar ve Özel Malvarlığı” adlı eserinde çok ortaklı ve halka açık şirketler incelenerek, bu şirketlerde az ortaklı ve halka kapalı şirketlerden farklı olarak çok sayıda yatırımcının şirkete sermaye koyduğu, ancak mülkiyet pay sahiplerinde olmakla birlikte şirket işlerinin pay sahibi olmayan ya da küçük oranda pay sahipliği bulunan yöneticiler tarafından yürütüldüğü, dolayısıyla bu ortaklıklarda mülkiyet ve kontrol ayrımının ortaya çıktığı ifade edilmiştir. Berle ve Means, mülkiyet-kontrol ayrımı neticesinde, pay sahipleri ile yöneticilerin menfaatlerinin birbirinden farklılaşması nedeniyle bir menfaat çatışması yaşandığını, yöneticilerin amaçlarının kendi konumlarını korumak olduğunu ve büyük ekonomik varlıklar üzerinde denetimsiz kontrollerinin bulunduğunu ifade etmişlerdir. Berle ve Means’in adı geçen eseri daha sonra başka yazarlarca değerlendirilmiş; anılan eser üzerine çeşitli makaleleler yazılmıştır25.

Vekalet teorisine göre, çok ortaklı modern ortaklıklarda, yöneticilerin, pay sahipliği mevkiinin değerinin artırılması amacından uzaklaştığı, yöneticileri pay sahiplerinin menfaatleri lehine hareket etmeye sevk etmek ve pay sahipleri ile yöneticilerin menfaatlerinin uzlaştırılması için bir takım teşviklere ihtiyaç olduğu; diğer deyişle uygun teşvikler ve kurallar içeren bir yönetim sistemi benimsenmedikçe, yöneticilerin pay sahiplerinin menfaatlerinin artırılması için çalışmayacakları ve kendi menfaatlerini pay sahiplerinin menfaatlerinin önünde tutacakları kabul edilir26.

B. MENFAAT SAHİPLERİ TEORİSİ

a. GENEL OLARAK TEORİNİN ELE ALINIŞI

Menfaat sahipleri teorisine göre, şirket yöneticilerinin, verecekleri kararlarda şirketin tüm menfaat sahiplerinin yararlarını dikkate almaları gerekir. Zira, bir şirketin sadece pay sahiplerinin menfaatlerini dikkate alarak başarılı olması mümkün değildir. Menfaat sahipleri; şirketin durumunu ve başarısını etkileyebilecek ya da şirketin durumundan etkilenebilecek tüm kişiler ve kişi gruplarını ifade eder. Alacaklılar, tedarikçiler, çalışanlar, müşteriler gibi tüm ilgili kişi ve kişi toplulukları menfaat sahipleri kavramına dahildir27.

VELAMURI ve VENKATARAMAN’a göre, pay sahipliği mevkiinin değerinin artırılması teorisi ile menfaat sahipleri teorisi esasında birbirine karşıt teoriler değildir. Çünkü pay sahipleri ve menfaat sahipleri ayrımı önemini kaybetmiştir. Özellikle OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri pay sahipliği mevkiinin değerinin artırılması ve menfaat sahipleri teorisinin esaslarını birleştirmiş olup, bu ilkelerde özellikle 2004 yılında yapılan değişiklik ile şirket menfaat sahiplerinin korunması için ilkeler sevk edilmiştir. Zira, menfaat sahiplerinin haklarının korunması da şirketin devamlılığının sağlanması amacının elde edilmesinde önemli bir unsurdur. Diğer taraftan şirketin devamlılığı amacını en iyi şekilde pay sahipliği mevkiinin değerinin artırılması teorisi açıklamıştır. O halde kurumsal yönetim ilkeleri ile her iki teorinin esasları bir araya getirilmiştir28.

JENSEN’e göre, menfaat sahipleri teorisinin pay sahipliği mevkiinin değerinin artırılması teorisinin alternatifi değildir. İlk teoride şirketi yönetenlerin tek bir amacı (pay sahipliği mevkiinin değerinin artırılması) elde etmesi beklenirken, menfaat sahipleri teorisi tek bir ortaklık amacı belirlememekte, birden çok amaç benimsenmektedir. Ancak birden çok amaç, amaç olarak kabul edilemez. Diğer deyişle, menfaatleri ön planda tutulacak bir grup ve tek bir temel amaç bulunmayıp, menfaatleri eşit derecede tatmin edilmesi beklenen birden çok menfaat sahibi bulunduğundan birden çok şirket amacı vücut bulmaktadır29.

Öte yandan, bu menfaat sahiplerinin tatmin edilmesi beklenen menfaatleri de çok zaman birbiri ile çelişen menfaatler olabilmektedir. Örneğin, müşteriler, düşük fiyat, yüksek kalite ve iyi hizmet beklerken; çalışanlar, iyi çalışma koşulları, yüksek ücret ve tatil, sağlık harcamaları ve emeklilik ödemeleri gibi ek mali haklar; şirket tedarikçileri ise düşük risk ve yüksek getiri isterler. İşte menfaat sahipleri teorisi, menfaat sahiplerinin yararının dikkate alınması gerektiğini savunmakla birlikte, söz konusu menfaatler genellikle birbiri ile çelişen ve uzlaştırılması mümkün olmayan menfaatler olduğundan, bunlardan hangisinin ön planda tutulacağına karar verilmesi gerekecek; diğer deyişle yukarıda da belirtildiği gibi birden fazla amacın şirket amacı olarak belirlenmesi mümkün olmayacaktır30.

b. GELİŞTİRİLMİŞ PAY SAHİPLİĞİ MEVKİİNİN DEĞERİNİN ARTIRILMASI TEORİSİ

Pay sahipliği mevkiinin değerinin artırılması ve menfaat sahipleri teorilerinin olumsuz yönleri dikkate alınarak, “Geliştirilmiş Pay Sahipliği Mevkiinin Değerinin Artırılması Teorisi” ortaya atılmıştır31.

Bu teori menfaat sahipleri teorisinin esaslarını kabul etmekle birlikte, ortaklık kararlarının verilmesi ve gerekli seçim ve tercihlerin yapılmasında ortaklık uzun dönem değerinin artırılmasını (maximizing long term value) ortaklık temel hedefi olarak esas alarak, birden çok amaç belirleyen klasik menfaat sahipleri teorisinin sorunlarını ortadan kaldırmaktadır32.

PICHET’e göre, menfaat sahipleri teorisinin tamamen kabul edilmesi mümkün değildir; zira bu teori kurumsal yönetim anlayışının özüne terstir. Teorinin tamamen kabulü halinde, yöneticiler ve şirket çalışanları da şirket menfaat sahiplerinden olmaları nedeniyle kendi yararlarını ön plana çıkararak, pay sahiplerine karşı olan yükümlülüklerini göz ardı edebileceklerdir33.

Ortaklık değeri, pay sahipliği mevkiinin değerinden farklıdır. Zira ortaklık değeri, pay sahipleri yanında ortaklıkla ilgili diğer kişilerin; alacaklıların, imtiyazlı pay sahiplerinin ve diğer menfaat sahiplerinin değerini de içermektedir. Pay sahipleri değerinin artırılması esas alındığında, bu durum şirket değerinin artırılması sonucunu doğurmayabilir, bilakis değerin azalmasına bile yol açabilir. Örneğin pay sahipleri lehine ve alacaklılar aleyhine alınmış olan kararlar, pay sahipliği mevkiinin değerini artırırken, diğer menfaat sahiplerinin değerini ve dolayısıyla toplam ortaklık değerini azaltacaktır. Teori, ortaklığın en uygun amaç olan uzun dönem ortaklık değerinin artırılmasını temel hedef olarak belirlemekte, iyi yapılandırılmış mali haklar paketlerinin yöneticileri ortaklığın uzun vadedeki değerini artırmaya teşvik edici bir unsur olduğunu kabul etmektedir34.

Öte yandan belirtmek gerekir ki, bu teorilerin uygulanmasındaki farklılık hukuk sistemlerindeki farklı yapının da bir sonucudur. Zira, Anglo Amerikan sisteminde (ABD ve İngiltere), sermaye piyasaları çok gelişmiş ve şirket payları, bir pay sahibi ya da pay sahibi grubunun tek başına ortaklığı kontrol edemeyeceği şekilde çok sayıda pay sahibine dağılmıştır. Dolayısıyla, bu sistemde pay sahiplerinin şirket işlerini kontrol etme olanağı ve gücü düşük olduğundan, pay sahipliği mevkiinin değerinin artırılması amacı ön plana çıkmıştır. Diğer taraftan Kıta Avrupası’nda, sermaye piyasaları daha az gelişmiş ve pay sahipliği Anglo Amerikan sisteminden farklı olarak yaygın değil, daha blok bir yapı sergilemektedir. Büyük pay sahiplerinin de, şirket işlerini yakından denetlemeleri ve yönetim üzerindeki güç ve etkileri daha belirgindir. Bu durumun bir sonucu olarak Kıta Avrupası’nda menfaat sahiplerinin yararlarının Anglo Amerikan sistemine göre daha fazla dikkate alındığı söylenebilir35.

İşte pay sahipliği yapısının yaygın olduğu Anglo-Amerikan hukuk sisteminde pay sahiplerinin menfaatlerinin korunması ve vekalet probleminin çözülmesi amacıyla şirket yöneticileri için teşvik niteliğinde mali haklar sözleşmeleri hazırlanması zorunlu hale gelmiştir. Oysa Kıta Avrupası’nın tipik blok pay sahipliği yapısında bankalar, kurumsal yatırımcılar, aileler ve diğer şirketler, şirket içinde hakim ortak olarak ortaya çıktığından, bilgiye kolaylıkla erişmekte ve yöneticilerin performansını değerlendirmekte, böylelikle hakim ortağın denetim gücü nedeniyle şirket yöneticilerine menfaat aktarılması olasılığı ve buna bağlı olarak teşvik amacıyla mali haklar paketlerine duyulan ihtiyaç azalmaktadır.


SONUÇ

Anonim şirketler, bir çok alanda ve büyük sermaye gerektiren önemli sektörlerde uğraş vermektedirler. Bu nedenle ekonomik açıdan en önemli ve etkili şirket tipi olup, kapitalist ekonomik sistemin egemen olduğu tüm ülkelerde bu sistemin temel yapı taşlarındandır.
Anonim şirketler; topluma, bulundukları ülkeye ve de bütün dünya genelindeki ekonomik, sosyal ve politik etkileri sebebiyle devletlerden sonraki en önemli tüzel kişilik rolünü üstlenmektedirler. Ancak her ne kadar bu ölçüde öneme sahip olsalar da, anonim şirketlerin temel amacının ne olduğu halihazırda tartışma konusudur.
Açıkladığımız iki teori de anonim şirketin temel amacının ne olduğu konusu birbiriyle çelişir bir şekilde açıklamaktadır. Pay sahipliği değeri teorisinin yaklaşımına göre merkezde pay sahipleri vardır ve bütün ilgilileriyle birlikte şirket bu pay sahiplerinin etrafında dönmekte, onlara maksimum karı sağlamaya çalışmaktadır. Ancak anonim şirketlerin önemi ve etkileri göz önüne alındığında, bu teorinin körü körüne savunulamayacağı görülecektir. Bünyesinde küçük büyük binlerce pay sahibini barındıran, ülkenin çeşitli ticari sektörlerine yatırım yapan, binlerce kişiye iş imkanı sağlayan, başkaca şirketlerle ticari ilişki içine giren bu şirket tipinin şirketle doğrudan ya da dolaylı olarak ilgisi bulunan menfaat sahiplerinin çıkarlarını da gözetmesi gerektiği kanaatindeyim.
Pay sahipliği değeri teorisine eleştirilerin yanında, menfaat sahipliği teorisine de eleştiride bulunmak gerekmektedir. Özellikle ülkemizde, anonim şirketlerde blok pay sahipliği oranının yüksek olması dolayısıyla, pay sahiplerinin kendi çıkarlarını üstün tutmaması gerektiğini söylemek fazlaca iyimserliktir. Şayet ülkemizde anonim şirketler tüzel kişilik perdesinden yararlanılmak için kurulmuş aile ortaklıklarından çok da ileri gidememiştir. Böyle ortaklıklarda kendi çıkarlarının üstün tutulması da kaçınılmazdır.




1 BLACK H. C., Black’s Law Dictionary, 4th ed., 1968, s. 409.
2 ÇEVİK N., Anonim Şirketler, Seçkin Yayınları, 2002, s. 99-100
3 TEKİL F., Şirketler Hukuku, İkinci Cilt, 1976, s. 7
4 ÇEVİK N., s.100, Tasarruf sahiplerinin idareye karışamadığını yalnızca temettü ile yetindiklerini belirtmektedir.
5 ÇEVİK N., s. 104
6 ÇEVİK N., s. 107, Çevik Türk anonim şirketlerinin sınırsız sorumluluk esasını bertaraf etmeye yarayan bir aile ortaklığı manzarasını gösterdiğini belirtmektedir.
7 PASLI A., Anonim Ortaklık Kurumsal Yönetimi, Çağa Hukuk Vakfı Yayınları, 2004, s. 5, Paslı anonim şirketlerin devlet ile beraber dünyadaki en önemli iki tüzel kişilikten biri olduğunu belirtmiştir.
8 İMREGÜN O., Anonim Ortaklıklar, s. 1
9 ÇEVİK N., s. 90
10 PULAŞLI H., Şirketler Hukuku Şerhi, Cilt I, s.477
11 BAHTİYAR M., Ortaklıklar Hukuku, 2014, s. 99
12 İMREGÜN O., s. 1, İmregün anonim şirketleri tek başına işe yaramayan yağmur sularını toplayıp biriktiren ve sonra bunları yararlı bir şekilde belirli alanlara yönelten barajlara benzetmektedir. aklanlaw.com
13 İMREGÜN O., s. 1
14 ÇEVİK N., s. 92
15 PASLI A., s. 7
16 PASLI A., s. 8
17 ÇEVİK N., s.95
18 ÇEVİK N., s. 95
19 SMITH A., The Wealth of Nations, 1776
20 ÖZDOĞAN YILMAZ A., Halka Açık Anonim Ortaklıklarda Yöneticilerin Mali Hakları, Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, 2009, s.15
21 DANIEL K., The Shareholder and Stakeholder Theories of Corporate Purpose, s. 2
22 DANIEL K., s. 2
23 JENSEN M., Europen Finnancial Management, Vol. 7, No. 3, Value Maximisation, Stakeholder Theory, and the Corporate Objective Function, s. 300

25 ÖZDOĞAN YILMAZ A., s. 11,
26 ÖZDOĞAN YILMAZ A., s. 12
27 JENSEN M., s. 304
28 VELAMURI R./VENKATARAMAN S., Why Stakeholder and Stockholder Theories Are Not Necessarily Contradictory, s. 1
29 JENSEN M., s. 305
30 ÖZDOĞAN YILMAZ A., s. 17
31 FONTAINE C./HAARMAN A./SCHMID S., The Stakeholder Theory, s. 4
32 DAMAK-AYADI S./PESQUEUX Y., Stakeholder Theory in Perspective
33 PICHET E., Enlightned Shareholder Theory, s. 10
34 JENSEN M., s. 307
35 FONTAINE C./HAARMAN A./SCHMID S., s. 7
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Anonim Ortaklığın Amacının Ne Olduğu Sorunsalı Çerçevesinde; Pay Sahipliği Değeri (Shareholder Value) Teorisi İle İlgililer/menfaat Sahipleri (Stakeholder) Teorisinin Karşılaştırılması" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Erdi Aklan Durna'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
05-01-2019 - 12:52
(1956 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
2658
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 10 saat 53 dakika 18 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,36 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 26401, Kelime Sayısı : 3314, Boyut : 25,78 Kb.
* 3 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 2051
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05123091 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.