Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Garanti Sözleşmesi

Yazan : Numan Tekelioğlu [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
Bu çalışmanın konusu garanti sözleşmesidir. Garanti sözleşmesi, maddi hukukumuzda düzenlemesi olmayan bir teminat sözleşmesi olmakla birlikte, özellikle ticari hayat içerisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Maddi hukukumuzda düzenlenmemiş olması da özellikle kefalet sözleşmesiyle karıştırılmasına sebep olmaktadır. Çalışmada öncelikle garanti sözleşmesinin tanımı, unsurları ve türleri anlatılacaktır. Daha sonra garanti sözleşmesi ile kefalet sözleşmesinin ayırt edilmesi konusu üzerinde durulacaktır. Son olarak ise garanti sözleşmesinin hükümleri ve sona ermesi ele alınacaktır.

GARANTİ SÖZLEŞMESİ


Av. Numan TEKELİOĞLU1
ÖZET
Bu çalışmanın konusu garanti sözleşmesidir. Garanti sözleşmesi, maddi hukukumuzda düzenlemesi olmayan bir teminat sözleşmesi olmakla birlikte, özellikle ticari hayat içerisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Maddi hukukumuzda düzenlenmemiş olması da özellikle kefalet sözleşmesiyle karıştırılmasına sebep olmaktadır. Çalışmada öncelikle garanti sözleşmesinin tanımı, unsurları ve türleri anlatılacaktır. Daha sonra garanti sözleşmesi ile kefalet sözleşmesinin ayırt edilmesi konusu üzerinde durulacaktır. Son olarak ise garanti sözleşmesinin hükümleri ve sona ermesi ele alınacaktır.
Anahtar Kelimeler: Garanti, Sözleşme, Teminat, Kefalet

ABSTRACT
The subject of this work is the warranty contract. Warranty contract is a non-refundable deposit contract in our legal arrangement. Altough it is non-refundable, it is especially widely used in commercial life. Warranty contract is sometimes confused with a bail agreement because they both have similar characteristics. In the study, first of all we will explain the definition of the contract of guarantee, the types of this contract and its elements. Then we will focus on the differences of the bail agreement and the warranty contract. Finally, we expressed the provisions of the warranty contract and its termination.
Key Words: Warranty, Contract, Guarantee, Surety







I. GİRİŞ
Garanti sözleşmesi, teminat sözleşmelerinin bir türüdür. Teminat sözleşmeleri ise en eski hukuk sitemlerinden bu yana kullanılmakta olan2, günümüzde giderek yaygınlaşan ve uygulama alanı genişleyen sözleşmelerdir. Genel anlamda teminat sözleşmelerinin bu köklü geçmişinin aksine, garanti sözleşmesi uygulamadaki ihtiyaçlardan doğan yeni bir sözleşmedir3. Özellikle de ikinci dünya savaşından sonra artan uluslar arası ticari ilişkiler, söz konusu ticari ilişkilerde kefaletin yetersiz kalması sebebiyle garanti sözleşmelerini doğurmuştur4.
Garanti sözleşmesi, yalnızca uluslar arası ticarette değil, ülke içindeki ticari ilişkilerde ve bilhassa bankacılık alanında yaygın olarak kullanılmaktadır. Hal böyle olmakla birlikte, Türk hukukunda garanti sözleşmesi düzenlenmemiştir. Bu durum, garanti sözleşmesinin uygulamada özellikle kefalet sözleşmesiyle karıştırılmasına yol açtığı gibi, öğretide de iki sözleşme türünün ayrımı noktasında ve sözleşmenin hukuki niteliği konusunda pek çok tartışmaya sebep olmuştur. Hâlbuki yakın bir tarihte yeni baştan düzenlenerek kabul edilen 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nda bu hususun göz önüne alınarak garanti sözleşmesine de yer verilmesi, en azından bu konudaki tereddütleri giderme noktasında yol gösterici olabilirdi.
II. GARANTİ SÖZLEŞMESİNİN TANIMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ
‘’Garanti sözleşmesi, garanti verenin garanti alanın karşı karşıya olduğu belirli bir ekonomik rizikoyu, bağımsız olarak sorumlu olacak şekilde üzerine almayı taahhüt ettiği sözleşmedir’’5. Görüldüğü üzere, garanti sözleşmesinde ‘’garanti veren’’ ve ‘’garanti alan’’ olmak üzere iki taraf varmış gibi gözükse de garanti sözleşmesi tek tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Garanti veren, garanti alanın hareket tarzı sebebiyle veya gireceği bir borç ilişkisi dolayısıyla karşılaşacağı tehlikeleri teminat altına almayı taahhüt eder6. Ancak garanti veren taahhütte bulunurken, garanti alanın içerisinde bulunduğu başkaca bir borç ilişkisinden tamamen bağımsızdır.
Tanımda ifade edilen ‘’ekonomik riziko’’, garanti alan açısından gerçekleşip gerçekleşmeyeceği şüpheli olan olumsuz sonuç veya zarardır7. Garanti sözleşmesinde rizikodan bahsedebilmek için, garanti alanın zarara uğraması şart değildir. Zarara uğramadığı halde, ümit ettiği ekonomik yarara ulaşamayan garanti alan açısından da riziko gerçekleşmiş olabilir. Söz gelimi, garanti verenin garanti alanı en az 20.000 TL net kar elde etme taahhüdüyle bir yatırıma yönlendirmesi ve aksi takdirde bundan sorumlu olacağını taahhüt etmesi durumunda, garanti alan zarar etmeyip 10.000 TL kar elde etse bile riziko gerçekleşmiştir. Zira ulaşılmak istenen kar miktarına ulaşılamaması da garanti alan açısından olumsuz bir sonuçtur.
Garanti sözleşmesinin hukuki niteliği, ‘’üçüncü kişinin fiilini taahhüt’’ kurumu çerçevesinde tartışılmaktadır. Yargıtay garanti sözleşmesini, üçüncü kişinin fiilini taahhüdün bir türü olarak değerlendirmektedir8. Öğretideki ağırlıklı görüş de bu yöndedir. Ancak bazı yazarlar, Yargıtay’ın tam aksine, üçüncü kişinin fiilini taahhüdün garanti sözleşmesinin bir türü olduğunu ileri sürmektedir9. Öğretideki son bir görüş, garanti sözleşmesinin üçüncü kişinin fiilini taahhüt çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini ve bu sözleşmenin kendine özgü(sui generis) bir sözleşme olduğunu ifade etmektedir10.
Kanaatimizce de bu son görüş isabetlidir. Zira BK m.128’de düzenlenen üçüncü kişinin fiilini taahhüt kurumunun ne garanti sözleşmesinin kapsaması, ne de onun bir türü olması mümkün değildir. Bir kere, BK m.128 hükmünde ‘’Üçüncü bir kişinin fiilini başkasına karşı üstlenen, bu fiilin gerçekleşmemesinden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.’’ dendiğine göre, burada esasen bir tazminat borcu söz konusudur. Hâlbuki garanti sözleşmesinde garanti verenin borcu tazminat borcu olmayıp, garanti alanın karşılaştığı ekonomik rizikonun parasal karşılığı olan belirli bir miktarın ödenmesidir11. Ayrıca, Borçlar Kanununda düzenlenen üçüncü kişinin fiilini taahhüt kurumunun amacı özel bir sözleşme tipi oluşturmak değil, üçüncü bir kişinin fiilini geçerli olarak taahhüt etmenin mümkün olduğunun hükme bağlanmasıdır12. Dolayısıyla, garanti sözleşmesini hukuki niteliği açısından kendisine özgü(sui generis) isimsiz bir sözleşme olarak belirtebiliriz.

III. GARANTİ SÖZLEŞMESİNİN UNSURLARI
a-) Garanti alanı belirli bir hareket tarzına yöneltme amacı
Garanti sözleşmesinde garanti veren, garanti alanı belli bir hareket tarzına yöneltmek amacıyla, onun bu hareket tarzı sonucu karşılaşabileceği ekonomik rizikoları karşılamayı taahhüt eder13. Garanti alanın hareket tarzı, olumlu bir eylem şeklinde olabileceği gibi, olumsuz bir eylem de olabilir.
Öğretide garanti alanın belli bir hareket tarzına yöneltilmesi unsurunun, garanti sözleşmesinin zorunlu bir unsuru olmadığı ifade edilmektedir14. Zira çoğu zaman garanti sözleşmelerinde bu unsur ortaya çıksa bile, teminat vermeyi amaçlayan garanti sözleşmelerinde, garanti alanın amacı garanti vereni belli bir hareket tazına yöneltmek değildir. Dolayısıyla bu unsur, garanti sözleşmesinin olmazsa olmaz bir unsuru değildir.
b-) Belirli bir ekonomik rizikonun garanti veren tarafından üstlenilmesi
Garanti sözleşmesinde garanti alanın belirli bir rizikoyla karşı karşıya olması ve bu rizikonun da garanti alan tarafından üstlenilmesi gerekmektedir. Söz konusu bu riziko, garanti verenin garanti alanı belli bir hareket tarzına yönlendirmesi sonucu doğmuş olabileceği gibi, zaten var olan bir riziko da olabilir. Daha önce de belirtildiği üzere, rizikonun mutlaka bir zarar şeklinde ortaya çıkması gerekmez. Beklenilen kar oranına ulaşılamamış olması da bir rizikodur.
Garanti veren, rizikonun tümünü üstlenebileceği gibi, belirli bir kısmını da üstlenebilir15. Rizikonun kaza veya beklenmeyen haller sebebiyle ortaya çıkması durumunda garanti verenin sorumluluğu ortadan kalkmaz. Başka bir deyişle, garanti verenin üstlendiği rizikonun kapsamına kaza veya beklenmeyen haller de girer16.
Öğretide garanti alanın girişiminin faaliyet alanının genişletilmesi halinde doğacak zarardan garanti verenin sorumlu olmayabileceği ileri sürülmektedir17. Kanaatimizce, garanti verenle garanti alan arasında, sorumluluğun azami sınırına ilişkin bir anlaşma yapılmışsa, bu durumda garanti veren sorumlu olmaz. Ancak çoğu zaman bu şekilde bir azami sorumluluk sınırı söz konusu değildir. Dolayısıyla eğer garanti alanın girişiminin rizikosu, kendi kusuru olmaksızın artmışsa bu durumda da garanti verenin sorumlu olması gerekmektedir18.
c-) Üstlenilen borcun bağımsız olarak üstlenilmiş olması
Garanti verenin üstlendiği borcun bağımsız olması, onun yükümlülüğünün başkaca bir borcun varlığına veya geçerliliğine bağlı olmaması demektir. Yani garanti sözleşmesinde garanti verenin sorumluluğu, başka herhangi bir sözleşmenin yapılmasına veya geçerli olmasına bağlı değildir. Bu unsur, garanti sözleşmesinin en temel unsurudur ve kefalet sözleşmesinden ayırt edilmesinde de temel hareket noktasını oluşturur. Zira kefalet sözleşmesinde kefilin borcu, asıl borçlunun borcunun varlığına ve geçerli olmasına bağlıdır. Asıl borçlunun borcu herhangi bir sebeple ortadan kalkmışsa veya baştan beri yoksa bu durumda feri nitelikteki kefalet borcu da yok demektir.
d-) İvazsızlık
İvazsızlık, garanti verenin herhangi bir ivaz(karşılık) olmaksızın yükümlülük altına girmesi demektir. İvazsızlık unsurunun garanti sözleşmesinin bir unsuru olup olmadığı öğretide tartışmalıdır. Bazı yazarlar ivazsızlığın garanti sözleşmesinin esaslı bir unsuru olduğunu ileri sürerken, bazı yazarlar ise garanti sözleşmesinin ivazlı olarak da yapılabileceğini ifade etmektedirler19.
Kanaatimizce de ivazsızlık, garanti sözleşmesinin bir unsuru değildir. Garanti sözleşmesinde esas olan, garanti verenin garanti alanın karşı karşıya olduğu ekonomik bir rizikoyu üstlenmesidir. Buradan hareketle, eğer garanti alanı belli bir hareket tarzına yöneltme unsuru, sözleşmenin esaslı unsuru olarak kabul edilirse, bu durumda ivaz temin etme amacı bunun önüne geçeceğinden ivazsızlık unsuru ‘’olmazsa olmaz’’ bir unsur olarak görülebilir. Ancak bizim de katıldığımız, garanti alanı belli bir hareket tarzına yöneltme amacının sözleşmenin esaslı bir unsuru olmadığı görüşü doğrultusunda, kanaatimizce garanti sözleşmesinin ivazlı olarak da yapılması mümkündür.
IV. GARANTİ SÖZLEŞMESİNİN TÜRLERİ
a-) Teminat amaçlı(kefalet benzeri) garanti sözleşmesi
Teminat amaçlı garanti sözleşmesi, garanti verenin teminat sağlamak amacıyla, temel ilişkiden bağımsız olarak asıl borçlunun borcunu ifa etmemesinden dolayı sorumlu olmayı taahhüt ettiği garanti sözleşmesi türüdür20. Tanımda anlaşılacağı üzere, teminat amaçlı garanti sözleşmesinin rizikosu, teminat altına alınan borcun ifa edilmemesidir. Kefalet sözleşmesi dururken, bu tür bir sözleşmenin ortaya çıkması ise, kefilin borcunun feri, garanti verenin borcunun ise asli nitelikte olmasıyla ilişkilidir.
Teminat amaçlı garanti sözleşmesinin en tipik örneği ‘’banka teminat mektupları’’dır21. Banka teminat mektuplarının kefalet mi yoksa garanti sözleşmesi mi olduğu gerek öğretide gerekse Yargıtay kararlarında uzunca süre tartışılmış ve nihayet 1967 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında22, banka teminat mektuplarının garanti sözleşmesi olduğu kabul edilmiştir23. Söz konusu kararda banka teminat mektubunun garanti sözleşmesi olduğu şu şekilde açıklanmıştır: ‘’Banka teminat mektupları bir bakımdan üçüncü şahsın fiilini taahhüt niteliğinde olup daima yazılı şekilde düzenlenmektedir. Bu mektupta genellikle bankanın sorumlu olacağı en yüksek miktar rakamla gösterilmektedir. Bankanın sıfatı, teminatı veren olduğundan, taahhüdü; esas sözleşmeyi yapan taraflardan ve esas akitten ayrı ve tamamıyla müstakildir. Bankanın taahhüdü lehdarın borcunun geçerliliğine ve varlığına bağlı olmaksızın garanti taahhüdü olarak tecessüm eder. Banka bu teminat mektubu ile bir sözleşmeye bağlanmış şahsın vecibesini yerine getirmesini ve yerine getirmediği takdirde teminatı alan şahıs için doğacak tehlikeleri kısmen veya tamamen üzerine alır’’.
Görüldüğü üzere banka teminat mektubunda üçlü bir ilişki vardır. Öncelikle garanti alan ile lehtar arasında bir temel borç ilişkisi söz konusudur. Bu temel borç ilişkisinin borçlusu olan lehtar, bankanın müşterisidir. Banka lehtara genel kredi sözleşmesi çerçevesinde bir kredi işlemi olarak teminat mektubunu verir. Bunun karşılığında ise banka, müşterisine ‘’kontrgaranti’’ imzalatır ve bu sayede teminat mektubunu ödemek durumunda kalırsa müşterisine(lehtara) rücu imkânına sahip olur24. Lehtar bankadan almış olduğu teminat mektubunu, alacaklısı olan muhataba verir ve böylece muhatap ‘’garanti alan’’ sıfatını haiz olur.
b-) Saf garanti sözleşmesi
Saf garanti sözleşmesi, garanti sözleşmesinin temel türünü oluşturmaktadır. Garanti verenin hâlihazırda var olan bir borcun ifa edilmemesi rizikosu dışında kalan rizikoları üstlendiği garanti sözleşmesi türüdür. Başka bir deyişle, teminat amaçlı garanti sözleşmeleri dışındaki garanti sözleşmelerinin tamamı saf garanti sözleşmesidir.
Öğretide bazı yazarlar tarafından saf garanti sözleşmesinin tanımı verilirken garanti sözleşmesini belli bir hareket tarzına yöneltme amacı ısrarla ifade edilmektedir25. Ancak daha önce de ifade ettiğimiz üzere, garanti alanı belli bir hareket tarzına yöneltme amacı, kanaatimizce garanti sözleşmesinin esaslı bir unsuru olmadığından, teminat amaçlı garanti sözleşmeleri dışındaki garanti sözleşmelerini saf garanti sözleşmesi olarak ifade etmek daha pratik bir yaklaşımdır26. Hal böyle olmakla birlikte, garanti alanın belli bir hareket tarzına yönlendirilmesi hususu, uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Örneğin garanti alanın bir şirketten hisse senedi alması karşılığında garanti veren tarafından yıllık en az %20 oranında kar getirisi olacağının, aksi takdirde olumsuz sonucun giderileceğinin taahhüt edilmesi gibi. Burada eğer garanti alan, söz konusu hisse senedinden zarar etmese fakat beklenen %20 kar oranına ulaşamayıp örneğin %10 kar oranına ulaşmış olsa, aradaki %10’luk olumsuz miktarın garanti veren tarafından karşılanmasını isteyebilecektir.
V. GARANTİ SÖZLEŞMESİNİN KEFALETTEN AYIRT EDİLMESİ
a-) Genel Olarak
Kefalet sözleşmesiyle garanti sözleşmesinin bazı noktalarda benzerlik taşıması, iki sözleşme türünün birbiriyle karıştırılmasına sebep olmaktadır. Özellikle de teminat amaçlı garanti sözleşmesinde borçlunun borcunu ifa etmemesi rizikosu üstlenildiğinden, kefalet sözleşmesiyle büyük benzerlik göstermektedir. Durum böyle olmakla birlikte, kefalet sözleşmesiyle garanti sözleşmesinin geçerlilik şartları ve bazı hükümleri farklılık gösterdiğinden iki sözleşme türünün birbirinden ayırt edilmesi önem taşımaktadır. Türk hukukunda garanti sözleşmesinin kanuni bir düzenlemesi olmadığından öğretide iki sözleşme türünün ayırt edilmesinde göz önüne alınabilecek birçok ölçüt belirtilmiştir. Biz burada belli başlı önemli ölçütlere yer vereceğiz. Ancak bunlara geçmeden önce, garanti sözleşmesiyle kefalet sözleşmesinin belirgin olarak birbirinden ayrıldığı bazı noktalara ve bunlara ilişkin yeniliklere değinmek gerekmektedir. Şöyle ki;
* Kefalet sözleşmesinin mutlaka yazılı şekilde yapılması ve kefilin sorumlu olacağı azami miktarın gösterilmesi gerekir(BK m.583). Bu sebeple belirli bir miktar gösterilmeden yapılan kefalet sözleşmesi geçersizdir27. Garanti sözleşmesi ise kural olarak herhangi bir şekil şartına tabi değildi. Ancak 6098 sayılı BK’da ‘’Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümler, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır’’(m.603) hükmü getirilmiştir. Dolayısıyla garanti sözleşmesinin de kefalet sözleşmesinin bağlı olduğu şekil şartları çerçevesinde yapılması gerekmektedir28.
* Kefalet sözleşmesinde kefilin borcunun asıl borca bağlı feri bir borç olması sebebiyle, asıl borcun geçersizliği kefalet sözleşmesinin de geçersiz olmasına sebep olur. Ancak garanti sözleşmesinde garanti verenin borcu, başkaca herhangi bir sözleşmenin geçerliliğine bağlı değildir. Dolayısıyla garanti alan ile borçlu arasındaki sözleşme(temel ilişkideki borç) geçersiz olsa dahi, garanti sözleşmesi geçerlidir.
* Kefil, alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur(BK m.596). Kanunen tanınan bu halefiyet ilkesi çerçevesinde kefil asıl borçluya rücu etme imkânına sahiptir. Ancak garanti sözleşmesinde garanti veren halefiyet ilkesinden yararlanamaz29.
* Kefil, asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünden doğmayan bütün def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahip olduğu gibi, bunları ileri sürmek zorundadır(BK m.591/1). Kefilin bu hakkı ve yükümlülüğü, kefalet sözleşmesinin feri nitelikte olmasından kaynaklanmaktadır. Ancak garanti sözleşmesinde garanti veren, asıl borçtan bağımsız bir teminat yükümlülüğü altına girdiği için, asıl borçluya ait def’ileri ileri süremez30.
b-) Ayrımda kullanılabilecek belli başlı ölçütler
Bir sözleşmenin kefalet sözleşmesi mi yoksa garanti sözleşmesi mi olduğu noktasında tereddüt yaşanması halinde öncelikle yapılması gereken, sözleşme metninin incelenmesidir. Burada taraflarca yapılan sözleşmenin garanti sözleşmesi veya kefalet sözleşmesi olarak adlandırılması kural olarak önemli değildir31. Zira taraflarca kefalet olarak adlandırılan sözleşmenin aslında bir garanti sözleşmesi olması mümkündür. Bu sebeple sözleşme metninde her iki sözleşme türüne dair olmazsa olmaz özelliklerle ilgili belirtiler aranmalı, bunlara ulaşılamaması durumunda aşağıda anlatılan ölçütler doğrultusunda sonuca varılmalıdır.
1-) Aslilik-Ferilik Ölçütü
Garanti sözleşmesini kefalet sözleşmesinden ayırt etmede kullanılacak en önemli ölçüt, aslilik- ferilik ölçütüdür. Buna göre, eğer teminat borçlusunun borcu feri nitelikteyse kefalet sözleşmesi, asli nitelikteyse garanti sözleşmesi vardır. Yani teminat borçlusunun borcu, başkaca bir borç ilişkisinin varlığına veya geçerliliğine bağlı ise bu durumda kefaletten bahsedebiliriz. Aksi takdirde, yani teminat borçlusunun borcu, başkaca herhangi bir sözleşmenin varlığına veya geçerliliğine bağlı değilse, bu durumda garanti sözleşmesi vardır diyebiliriz. Ancak teminat borçlusunun borcunun asli mi yoksa feri mi olduğunu anlamak her zaman kolay değildir. Bu durumda yapılması gereken şey, sözleşme metninin incelenerek, temel borç ilişkisine yapılan bir atıf olup olmadığı veya böyle bir atıf olmasa bile, borcun bağımsız nitelik kazanmasını sağlayacak hususların olup olmadığını incelemek olmalıdır. Söz gelimi, teminat borçlusunun temel borç ilişkisinden doğan defi ve itirazları ileri sürmekten tamamen feragat etmiş olması, teminat borçlusunun temel borç ilişkisiyle bağlı olmadığı sonucunu ortaya çıkaracağından söz konusu sözleşmenin garanti sözleşmesi olduğu söylenebilir32.
2-) Menfaat Ölçütü
Öğretide bazı yazarlarca ileri sürülen menfaat kıstasına göre, teminat veren kişinin, bu teminatı vermekte kişisel bir menfaati varsa garanti sözleşmesi, menfaati yoksa kefalet sözleşmesi vardır33. Menfaat ölçütüne göre, kefil teminat verirken herhangi bir menfaat peşinde koşmaz. Zira kefil çoğunlukla asıl borçluyla aralarındaki yakınlık ilişkisine dayanarak teminat vermektedir. Ancak garanti sözleşmesinde garanti verenin amacı, garanti alanın girişeceği veya zaten giriştiği bir iş ilişkisinden menfaat elde etmektir.
Kanaatimizce menfaat ölçütü, garanti sözleşmesini kefaletten ayırma hususunda sağlıklı bir ölçüt değildir. Zira kefalet sözleşmesinde kefilin teminat verirken menfaat gözetmesi mümkün olabileceği gibi34, garanti sözleşmesinde de garanti verenin borçlar hukuku anlamında bir menfaat gözetmemesi de mümkündür. Söz gelimi banka teminat mektubunda garanti veren konumunda olan banka açısından, lehtarın garanti alanla aralarındaki temel borç ilişkisinin bir önemi yoktur. Bankanın amacı, teminat mektubu ile müşterisine(lehtara) sağladığı imkân karşılığında bir ücret almaktır ve bu ücret de burada bahsedilen anlamda bir menfaat değildir35.
3-) Kişiye yönelik ilgi-Sonuca yönelik ilgi ölçütü
Bu ölçüte göre, teminat yükümlülüğü altına giren kişi teminat verirken asıl borçlunun kişiliğini göz önünde tutarak teminat vermişse(yani kişiye yönelik ilgi varsa) burada kefalet sözleşmesi vardır. Eğer teminat veren, asıl borçlunun kişiliğini önemsemeyip belli bir sonuca ulaşma amacıyla hareket etmişse(yani sonuca yönelik ilgi varsa) garanti sözleşmesi vardır.
Bu ölçütün temel dayanağı, kefalet sözleşmesinde kefilin çoğunlukla asıl borçluyla aralarındaki yakınlık sebebiyle ona kefil olması ve teminat yükümlülüğü altına girmesidir. Hal böyle olmakla birlikte, esasen kefalet sözleşmesinde kefil, asıl borçlunun borcunu ifa etmemesi durumunda bundan kendisinin sorumlu olacağına dair bir teminat verir. Dolayısıyla kefil de teminat yükümlülüğü altına girerken bir sonucu göz önünde bulundurmaktadır36. Öte yandan garanti sözleşmesinde de garanti veren bir sonuca yönelik teminat yükümlülüğü altına girse de, garanti alanın kişiliğini göz ardı edemez. Dolayısıyla, kişiye yönelik ilgi-sonuca yönelik ilgi kıstası iki sözleşme türünü ayırt etmede tek başına yeterli değildir.
4-) Aynen ifa yükümlülüğü-tazminat yükümlülüğü ölçütü
Öğretide savunulan bir görüşe göre, kefil asıl borçlunun borcunu ifa etmemesi durumunda onun yerine borcu aynen ifa yükümlülüğü altına girerken, garanti sözleşmesinde garanti verenin yükümlülüğü bir tazminat yükümlülüğüdür37. Ancak burada belirtmek gerekir ki, kefalet sözleşmesinde kefilin yükümlülüğü aynen ifa yükümlülüğü değildir. Zira kefil, borcun ifa edilmemesi sebebiyle asıl borçlunun borcunu değil, kefalet sözleşmesinden doğan kendi borcunu ödemek yükümlülüğü altına girer38. Dolayısıyla bu ölçüt, garanti sözleşmesini kefaletten ayırt etmede kullanılabilecek bir ölçüt değildir.
5-) Şüphe halinde kefalet karinesi
Yukarıda izah edilen ölçütler uygulanmasına rağmen, taraflarca yapılan sözleşmenin garanti mi yoksa kefalet mi olduğu hususundaki tereddüt giderilememişse bu durumda şüphe halinde kefalet karinesi devreye sokularak, sözleşmenin kefalet sözleşmesi olduğu kabul edilmelidir. Bu karinenin kabul edilmesindeki temel mantık, garanti sözleşmesinin, kefalete nazaran teminat yükümlüsüne çok daha ağır sorumluluk yüklemesidir39. Zira kefil, kanuni halefiyet ilkesi çerçevesinde alacaklıya karşı çeşitli imkânlara sahip olması bakımından garanti verene göre daha avantajlı bir konumdadır.



VI. GARANTİ SÖZLEŞMESİNİN HÜKÜMLERİ
a-) Genel Olarak
Garanti sözleşmesi ile garanti veren garanti alanın karşı karşıya olduğu ekonomik bir rizikonun gerçekleşmesi durumunda onun uğradığı zararı karşılamakla yükümlüdür. Öyleyse, garanti sözleşmesinde rizikonun gerçekleşmesi ile birlikte garanti veren garanti alanın uğradığı olumsuz durumun parasal karşılığını ödemek durumunda kalır40. Dolayısıyla garanti sözleşmesinde garanti verenin temel borcu, rizikonun gerçekleşmesine bağlı olarak ‘’bir miktar paranın ödenmesi’’ borcudur. Buna karşın garanti alanın, rizikonun gerçekleşmemesi ve girişilen işte başarılı olunması durumunda kural olarak garanti verene bir ücret ödeme borcu yoktur41. Ancak banka teminat mektuplarında, lehine garanti verilen banka müşterisi(lehtar) bankanın teminat mektubu vermesi karşılığında bankaya belli bir komisyon ücreti ödeme borcu altına girer. Banka teminat mektuplarında garanti alan kişi lehtar değil, muhatap olduğuna göre burada da garanti alanın ücret ödeme borcu yoktur. Bu genel açıklamalarımızdan sonra, garanti verenin borçları ve hakları üzerinde duracağız.
b-) Garanti verenin bir miktar para ödeme borcu
Garanti sözleşmesinde garanti verenin temel borcu, garanti alanın uğradığı olumsuz sonucu giderme amacıyla bir miktar paranın ödenmesi borcudur. Burada garanti verenin ödemekle yükümlü olduğu zarar müspet zarardır. Öğretideki baskın görüş ve Yargıtay içtihatları da bu yöndedir42. Her ne kadar uygulamada çok tercih edilmese de, garanti verenle garanti alanın belli bir miktar paranın ödenmesi yerine borcun aynen ifası yönünde anlaşmaları mümkündür43. Ayrıca, yine tarafların anlaşmaları çerçevesinde garanti alanın manevi zarar talep etmesi de mümkündür.
Garanti verenin temel borcunun bir miktar paranın ödenmesi olduğunu ifade ettikten sonra, bu borcun kapsamının belirlenmesi önem taşımaktadır. Zira kefalette sözleşmenin geçerlilik şartı olarak azami bir miktarın sözleşmede gösterilmiş olması gerekirken, garanti sözleşmesinde esas olan tarafların anlaşmasıdır. Hal böyle olmakla birlikte daha önce de değinildiği üzere, 6098 sayılı BK m.603 hükmünde, garanti sözleşmesinin de kefalet sözleşmesinin bağlı olduğu şekil şartları çerçevesinde yapılması gerektiği düzenlenmiştir. Kanaatimizce bu sebeple, tıpkı kefalet sözleşmesinde olduğu gibi, garanti sözleşmesinde de garanti verenin sorumlu olacağı azami bir miktarın sözleşmede gösterilmesi gerekmektedir.
Garanti veren, garanti alanın karşılaştığı rizikonun kaza veya beklenmeyen bir hal sebebiyle ortay çıkması durumunda da sorumludur44. Öyleyse, garanti veren rizikonun gerçekleşmesinde kendisinin bir kusuru olmadığını ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz. Ancak rizikonun gerçekleşmesi, garanti alanın kendi kusurundan kaynaklanmışsa kanaatimizce garanti verenin bundan sorumlu tutulmaması gerekir.
Garanti verenin bir miktar paranın ödenmesine ilişkin borcu, rizikonun gerçekleşmesiyle birlikte doğar ve muaccel hale gelir45. Ancak taraflar, borcun ne zaman doğacağını ve muaccel olacağını sözleşmeyle başka şekilde kararlaştırabilirler46. Özellikle banka teminat mektuplarında karşılaşılan ‘’ilk talepte ödeme kaydı’’ garanti alana henüz riziko gerçekleşmeden talepte bulunma hakkı kazandırmaz. Burada da borcun doğması ve muaccel olması rizikonun gerçekleşmesine bağlıdır. Aksi takdirde, riziko gerçekleşmeden garanti alana ödenen para sebepsiz zenginleşme teşkil eder47.
Teminat amaçlı garanti sözleşmelerinde, garanti alanın garanti verene başvurmadan evvel temel ilişkideki asıl borçluya(lehtara) başvurup, bundan bir netice elde edememesi halinde garanti verene başvurması gerektiği görüşü öğretide ileri sürülmüş ve tartışılmıştır48. Yani burada anlatılmak istenen, tıpkı kefalette olduğu gibi, garanti sözleşmesinde de alacaklının önce asıl borçluya başvurması gerektiğidir. Kefalette söz konusu olan bu durum, kefalet sözleşmesinin tali niteliğinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla garanti sözleşmesinde de bu hususun uygulanabilmesi için, garanti verenin borcunun da tali nitelikte olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak kanaatimizce bu görüşte isabet yoktur. Zira garanti verenin borcu, asli nitelikte bağımsız bir borçtur. Garanti veren, garanti alanla alacaklının aralarındaki temel ilişkiden tamamen bağımsız olarak bir teminat yükümlülüğü altına girer. Zaten garanti sözleşmesini kefaletten ayıran en temel özelliği de budur. Aksi takdirde, garanti alan açısından garanti verenin gösterdiği teminatı kabul etmenin ve bu şekilde bir garanti sözleşmesinin tarafı olmanın hiçbir avantajı ve anlamı kalmayacaktır.

c-) Garanti verenin defi ve itirazlar ileri sürme hakkı
Garanti sözleşmesinin bağımsızlık özelliği gereği, garanti verenin garanti alana karşı başkaca bir borç ilişkisinden doğan defi ve itirazları ileri sürme imkânı yoktur. Ancak bu kural, garanti verenin hiçbir defi ve itiraz hakkı olmadığı anlamına gelmez. Garanti verenin de ileri sürebileceği bazı defi ve itirazlar vardır. Bunların çoğu garanti sözleşmesinden kaynaklanmaktadır.
Garanti veren her şeyden önce garanti alanın ödeme talebinin hakkın kötüye kullanılması olduğunu ileri sürebilir49. Öğretide ayrıca, garanti verenin asıl sözleşmenin kanuna veya ahlaka aykırı olduğu itirazını ileri sürebileceği ifade edilmektedir50. Yani bu durumda asıl sözleşme kanuna veya ahlaka aykırı olursa garanti sözleşmesi de geçersiz olacaktır. Biz bu görüşe, garanti sözleşmesinin bağımsız ve asli nitelik arz etmesi sebebiyle katılmıyoruz.
Garanti veren, garanti sözleşmesinden doğan bütün defi ve itirazları garanti alana karşı ileri sürebilir. Bunların başında garanti sözleşmesinin kurulmasıyla ilgili defi ve itirazlar vardır. Söz gelimi garanti veren, sözleşmenin şekle aykırılık sebebiyle geçersiz olduğunu ileri sürebilir. Bilindiği üzere 6098 sayılı borçlar kanunun yürürlüğüne kadar garanti sözleşmesine dair herhangi bir şekil şartı yoktu. Ancak 6098 sayılı BK m.603’te, kefalet sözleşmesindeki şekil şartlarına ve hatta eşin rızasına dair hükümlerin diğer şahsi teminat sözleşmelerine de uygulanacağı söylendiğine göre, artık garanti sözleşmesi açısından da bu husus geçerlidir ve böylece garanti verene şekil şartlarına ilişkin defi ve itirazları ileri sürme imkânı doğmuştur.
Garanti verenin ileri sürebileceği diğer defi ve itirazlar borcun doğmadığına ilişkin defi ve itirazlardır. Kural olarak garanti verenin belli bir miktar parayı ödeme borcu, rizikonun gerçekleşmesiyle doğar ve muaccel olur. Dolayısıyla, aksine bir sözleşme olmadıkça garanti verenin riziko gerçekleşmeksizin ödemede bulunma zorunluluğu yoktur.
Son olarak garanti veren, garanti sözleşmesinin sona erdiğini veya sözleşmeden doğan borcun zamanaşımına uğradığını iler sürerek ödeme yapmaktan kaçınabilir51. Doğal olarak, eğer garanti alan giriştiği işte başarılı olmuş ve riziko doğmamışsa garanti verenin borcu doğmaz.

d-) Garanti verenin rücu hakkı
Teminat amaçlı garanti sözleşmelerinde, garanti veren temel borç ilişkisindeki borçlunun, borcunu ödememesi durumunda alacaklının(garanti alanın) uğrayacağı zararı gidermeyi temin eder. Borçlunun borcunu ödememesi durumunda, alacaklı garanti verene başvurarak teminat borcunu ödemesini talep edebilir. İşte böyle bir durumda garanti verenin temel borç ilişkisindeki asıl borçluya rücu edip edemeyeceği tespit edilmelidir.
Garanti sözleşmesinde kefalette olduğu gibi, teminat borçlusunun ödediği borç oranında alacaklının haklarına halef olması söz konusu değildir. Başka bir ifadeyle, garanti sözleşmesinde kanuni halefiyet prensibi işlemez. Ancak bu durum, garanti verenin rücu hakkından tamamen yoksun olduğu anlamına gelmez. Öyleyse garanti verenin rücu hakkının dayanağını bulmak gerekmektedir. Garanti verenin rücu hakkının doğması için her şeyden önce garanti sözleşmesinin geçerli bir şekilde kurulmuş olması ve garanti verenin sözleşmeden doğan teminat borcunu alacaklıya ödemiş olması gerekir.
Bilindiği üzere, teminat amaçlı garanti sözleşmeleri çoğunlukla banka teminat mektubu şeklinde vücut bulmaktadır. Banka teminat mektuplarında da banka, lehine teminat verdiği asıl borçluya(lehtara) ‘’kontrgaranti’’ imzalatır. Banka bu sayede asıl borçluya rücu hakkını kullanabilir52. Garanti verenin elinde kontrgaranti olmaması durumunda neye dayanarak rücu talebinde bulunabileceği ise tartışmalıdır. Öğretide bir görüş, şartları oluştuğu takdirde vekâletsiz iş görme veya sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılarak rücu talebinde bulunabileceğini ileri sürmektedir53. Bir başka görüş ise, bu durumda garanti verenin hiçbir şekilde rücu hakkının bulunmadığı yönündedir54. Yargıtay da 1969 tarihli içtihadı birleştirme kararında55 garanti verenin üçüncü kişiye karşı rücu hakkını kullanamayacağını belirtmiştir. Tandoğan’a göre söz konusu içtihadı birleştirme kararı, yalnızca bahsettiği olaya özgü kabul edilmeli ve genelleştirilmemelidir56. Kanaatimizce de, garanti verenin elinde kontrgaranti sözleşmesi olmaması durumunda rücu hakkını kaybetmemesi adına, genel hükümler çerçevesinde asıl borçluyla aralarındaki ilişkinin özelliğine göre rücu talebinde bulunmasına imkân verilmelidir.
VII. GARANTİ SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ
a-) Genel Olarak
Garanti sözleşmesinde garanti veren açısından rizikonun gerçekleşmesiyle birlikte garanti alana ödenmesi gereken bir borç doğar. Doğal olarak söz konusu borcun ödenmesiyle birlikte de garanti sözleşmesi sona erer. 6098 sayılı BK m.131 ve devamındaki maddelerde düzenlenen borç ilişkilerinin sona ermesine ilişkin hükümler, niteliğine uygun düştüğü ölçüde garanti sözleşmesi açısından da geçerlidir57. Ayrıca, garanti sözleşmesiyle ulaşılmak istenen sonucun gerçekleşmesi de (rizikonun gerçekleşmemesi) sözleşmeyi sona erdirir. Garanti alanın onay vermesi halinde garanti verenin borcunu bir başkasına devretmesi mümkündür.
b-) Garanti süresi ve zamanaşımı
Garanti sözleşmesinde tarafların sözleşmenin bitimine ilişkin bir süre belirlemiş olmaları durumunda, bu sürenin bitimiyle birlikte garanti sözleşmesi sona erer58. Söz konusu süre içerisinde rizikonun gerçekleşmemesi halinde de garanti verenin yükümlülüğü ortadan kalkar59. Dolayısıyla, garanti süresi içerisinde riziko gerçekleşirse, garanti alanın sözleşme süresi sona ermeden evvel garanti verene teminat borcunun ödenmesi için talepte bulunması gerekir. Aksi takdirde garanti veren ödeme talebini reddedebilir60.
Öğretide, BK m.128/2 hükmüne dayanılarak belirli süreli garanti sözleşmesinde tarafların sözleşmeye ‘’vadeden önce talep’’ kaydı koymamaları durumunda riziko vade içerisinde gerçekleşirse rizikonun doğumundan itibaren on yıllık zamanaşımı süresi içerisinde garanti alanın talepte bulunabileceği ifade edilmiştir61. Ancak kanaatimizce böyle bir kayıt olmaması sebebiyle garanti vereni on yıllık zamanaşımı süresi boyunca sorumlu tutmak doğru değildir. Zira söz konusu görüşe dayanak yapılan madde ‘’üçüncü kişinin fiilini taahhüt’’ kurumunu düzenlemektedir. Biz garanti sözleşmesini üçüncü kişinin fiilini taahhüt kurumu çerçevesinde değerlendirmediğimizden, kanaatimizce söz konusu hüküm burada uygulanmamalıdır. Ayrıca, söz konusu görüşün kabul görmesi halinde özellikle banka teminat mektuplarıyla ilgili olarak uygulamada sıkıntılarla karşılaşılmaktadır62.
Garanti sözleşmesinde tarafların sözleşmenin sona ermesiyle ilgili herhangi bir süre öngörmemeleri halinde belirsiz süreli garanti sözleşmesi söz konusudur. Belirsiz süreli garanti sözleşmesi, rizikonun gerçekleşmesinden itibaren on yıllık genel zamanaşımı süresine tabidir63. Ancak rizikonun gerçekleşmemesi durumunda garanti vereni sınırsız bir süreyle sorumlu tutmak kanaatimizce mümkün değildir. Bir başka deyişle, belirsiz süreli garanti sözleşmesinde garanti verenin sorumluluğunun zaman itibariyle sınırlanması gerekir64. Söz konusu bu sınırlama da, garanti edilen işin niteliğine göre belirlenecektir.
VIII. SONUÇ
Garanti sözleşmesi tek tarafa borç yükleyen, kendisine özgü, isimsiz bir teminat sözleşmesidir. Her ne kadar kefalet sözleşmesiyle benzerlik gösterse de, ondan en büyük farkı garanti sözleşmesinin bağımsız ve asli nitelikte olmasıdır. Zaten kefalet en eski hukuklardan beri var olan bir hukuki kurum iken, zaman içerisinde bazı hukuki ilişkiler açısından yetersiz kalması ve bu suretle garanti sözleşmesinin oluşturulması, garanti sözleşmesinin bağımsızlık niteliğiyle doğrudan ilgilidir. Gerçekten de garanti sözleşmesinde garanti verenin temel borç ilişkisinden bağımsız bir teminat borcu altına girmesi, alacaklılar açısından avantaj oluşturmaktadır. Zira temel borç ilişkisi herhangi bir sebeple geçersiz olsa bile garanti sözleşmesi bundan etkilenmeyerek şartlar gerçekleştiğinde hüküm ve sonuçlarını doğurur. Alacaklı açısından avantaj olan bu durum, teminat yükümlüsü açısından ise dezavantaja dönüşmektedir. Kefalette teminat yükümlüsü feri bir borç altına girmekte ve buna bağlı olarak farklı imkânlara sahip olmaktayken(halefiyet ilkesi, defi ve itirazlar vs.) garanti veren bağımsızlık ve aslilik unsurunun sonucu olarak daha ağır bir yükümlülük altına girmektedir.
Garanti sözleşmesinin özellikle bankacılık uygulamasında yaygın olarak kullanılmasına rağmen, maddi hukukumuzda düzenlenmemesi yanlıştır. Zira bu durum, garanti sözleşmesinin kefaletten ayırt edilmesi hususunda bazı güçlüklere yol açmıştır. Her ne kadar iki sözleşme türünün ayırt edilmesine dair öğretide pek çok ölçüt ileri sürülse de, bu ölçütlerin tutarlılığı konusunda(aslilik-ferilik ölçütü hariç) görüş birliği olduğu söylenemez. 6098 sayılı Borçlar kanununda, kefalet sözleşmesine ilişkin şekil şartlarının benzer teminat sözleşmelerine ve dolayısıyla garanti sözleşmesine de şamil kılınması kanaatimizce olumlu olsa da, garanti sözleşmesinin ayrıntılı olarak düzenlenmesi ihtiyacını ortadan kaldırmamaktadır.
KAYNAKÇA
A-) Kitaplar
AKINTÜRK/Turgut, KARAMAN/Derya Ateş, Borçlar Hukuku, Beta Yayınları, Ankara 2013
DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Kefalet Sözleşmesini Düzenleyen Hükümler Işığında Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2009
GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler Cilt II, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2014
REİSOĞLU/Seza, Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler, 4. Bası, Ankara 2003
REİSOĞLU/Seza, Garanti Mukavelesi, Ajans Türk Matbaası, Ankara 1963
TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri Cilt II, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2010
TEKİNAY/Selahattin Sulhi, AKMAN/Sermet, BURCUOĞLU/Haluk, ALTOP/Atilla, Tekinay Borçlar Hukuku, Genel Hükümler,7. Bası, Filiz Kitabevi, İstanbul 1993
YAVUZ/Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul 2011
YENİCE/Özge, Teminat Sözleşmelerinde Rücu İlişkileri, 12 Levha Yayınları, İstanbul 2009
ZEVKLİLER/Aydın, GÖKYAYLA/Emre, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, Turhan Kitabevi, Ankara 2013
B-) Makaleler
BARLAS/Nami, Kredi Kartı İlişkisinde Bankaya Karşı Verilen Kişisel Teminatın Niteliğinin Belirlenmesi, Ömer Teoman’a 55. Yaş Günü Armağanı, Cilt II, İstanbul 2002, s.937-990
TAHİROĞLU/Bülent, Roma Hukukunda Borcun Teminatlarından Kefalet, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 42, sayı 1-4, İstanbul 1976, s.323-340
TURAN/Gamze, Garanti ve Kefalet Sözleşmeleri Arasındaki Farklar ve Banka Kredi Kartı Sözleşmelerindeki Şahsi Teminatın Niteliği, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, sayı 66, 2006, s.27-50




1 Denizli Barosu
numantekelioglu@gmail.com
2 TAHİROĞLU/Bülent, Roma Hukukunda Borcun Teminatlarından Kefalet, s.323
3 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.23
4 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.22
5 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.447
6 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.811
7 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.447
8 Y.15.HD.09/07/2012 T,2012/5214 K, ‘’… Davalı Saim, şirketler arasındaki sözleşmeyi açıkça <garantör> sıfatıyla imzalamış ve imza bölümünde de yükleniminin kefalet olmadığı açıklanmıştır. Sözleşme hükümleri birlikte değerlendirildiğinde de; davalı Saim'in diğer davalı şirketin sözleşmeyle yüklendiği edimlerinden dolayı ortaya çıkacak ekonomik açıdan zararlı eylemlerin tehlikesini davacıya karşı sözleşmeyle garanti etmiştir. Yukarıda açıklandığı üzere; bu nitelikteki sözleşme, 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 110. maddesinde sözü edilen üçüncü kişinin fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti sözleşmesidir.’’
9 TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, Borçlar Hukuku, s.228 vd.
10 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.451
11 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.451
12 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.851
13 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.809; YAVUZ/Cevdet, Borçlar Hukuk Dersleri Özel Hükümler, s.710
14 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.450
15 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.811
16 YAVUZ/Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, s.711
17 YAVUZ/Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, s.711
18 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.812
19 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.815
20 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.453; YAVUZ/Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, s.709

21 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.453
22 13/12/1967 T. 66/16 E. 67/7 K.
23 REİSOĞLU/Seza, Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler, s.30
24 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.454
25 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.806; YAVUZ/Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, s.710
26 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.454
27 AKINTÜRK/Turgut, KARAMAN/Derya Ateş, Borçlar Hukuku, s.384
28 ZEVKLİLER/Aydın, GÖKYAYLA/Emre, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.658
29 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.819
30 TURAN/Gamze, Garanti ve Kefalet Sözleşmeleri Arasındaki Farklar, s.32
31 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.455
32 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.457
33 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.264
34 TURAN/Gamze, Garanti ve Kefalet Sözleşmeleri Arasındaki Farklar, s.37
35 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.265
36 TURAN/Gamze, Garanti ve Kefalet Sözleşmeleri Arasındaki Farklar, s.38
37 BARLAS/Nami, Kredi Kartı, s. 963
38 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.699
39 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.459
40 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.461
41 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.853
42 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, s.463; TANDOĞAN/Haluk, s.855
43 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.294
44 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.856
45 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.461
46 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.315
47 GÜMÜŞ/Mustafa Alper, Borçlar Hukuku Özel Hükümler, s.462
48 REİSOĞLU/Seza, Garanti Mukavelesi, s.155; TANDOĞAN/Haluk, s.857
49 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.367
50 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.368
51 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.368
52 REİSOĞLU/Seza, Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler, s.357
53 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.875 vd.
54 YENİCE/Özge, Teminat Sözleşmelerinde Rücu İlişkileri, s.114
55 Yargıtay İBK, 11/06/1969 T. 1969/4 E. 1969/6 K.
56 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.875
57 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, s.440; TANDOĞAN/Haluk, s.881
58 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.447
59 YAVUZ/Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, s.713
60 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.448
61 YAVUZ/Cevdet, Borçlar Hukuku Dersleri Özel Hükümler, s.714
62 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.448
63 TANDOĞAN/Haluk, Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, s.893
64 DEVELİOĞLU/Hüseyin Murat, Bağımsız Garanti Sözleşmeleri, s.454
---------------

------------------------------------------------------------

---------------

------------------------------------------------------------

1
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Garanti Sözleşmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Numan Tekelioğlu'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
09-12-2014 - 16:12
(3387 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 2 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 2 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
19137
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 13 saat 17 dakika 31 saniye önce.
* Ortalama Günde 5,65 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 42366, Kelime Sayısı : 5421, Boyut : 41,37 Kb.
* 5 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1812
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05446196 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.