Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Anayasa Mahkemesi’nin 21.10.1975 Tarihli Kumar İle İlgili Kararının Temel Hak Ve Özgürlükler Ve Ahlak Açısından İncelenmesi

Yazan : Aslı Aydın [Yazarla İletişim]
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN 21.10.1975 TARİHLİ KUMAR İLE İLGİLİ KARARININ TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER VE AHLAK AÇISINDAN İNCELENMESİ


1. İNSAN HAKLARI KAVRAMI
İnsan hakları kavramını tanımlamak güçtür; çünkü bu tanımı yapabilmek için, evrensel olarak kabul edilmiş bazı değerlere ihtiyaç vardır. Bu noktada, insan hakkının nasıl bir hak olduğunu anlamak gerekmektedir. İnsan hakkı, genellikle, insanın insan olmaktan dolayı sahip olduğu haklar şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak, burada karşımıza çıkan soru, insan olmaktan kastın ne olduğudur. Kuçuradi’ye göre, insan hakları şu şekilde tanımlanabilir: İnsan hakları, her şeyden önce, bir düşüncedir. İnsanlar, insan oldukları için, yani insanı diğer varlıklardan ayıran özelliklere sahip olduğu için onlardan farklı bir muamele görmelidirler. İnsanın doğal olanaklarını gerçekleştirebilmeleri, ya da insanlığın gelişmesine katkı sağlayacak şeyleri ortaya çıkarabilmeleri için, bireylerin birbirine ayrı bir muamele şeklinin olması gerekmektedir(1). Devletin bu konudaki rolü ise, insan haklarının ihlalini önlemek ve ihlal edildikleri zaman ise dengeyi yeniden tesis etmektir(2).

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 1. maddesine göre, “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.” Buradan da anlaşılacağı gibi, insanların birbirine karşı davranışlarının kardeşlik anlayışıyla olması gerektiği, yani insanların eşit ve insan olmanın onuruna yakışacak şekilde davranmaları gerektiği vurgulanmıştır.

Bazı haklar, insanın insan olmaktan kaynaklanan ve bireylere hiç kimse tarafından verilmemiş; doğada zaten insan olmanın gereği olarak var olan haklar iken; diğer haklar ise, bir ülkede yapılan düzenlemelere ve alınan siyasal kararlara bağlı haklardır. Bu haklar, yasalar tarafından konmuş ve ancak devlet tarafından verilmesi halinde var olabilecek haklardır. Fakat bu haklar, diğer haklar ile birlikte kesiştikleri noktada, yani, devletin tanıdığı haklar, insan hakları ile bağdaştığında, insanın doğal olanaklarını gerçekleştirebilmesi mümkün olacaktır(3).

2. İNSAN HAKLARININ ÖZELLİKLERİ
İnsan haklarının norm olarak özelliklerini belirtmek istediğimizde ise, karşımıza ikili bir ayrım çıkmaktadır. Bunlar, ahlak ve hukuk normlarıdır. Ahlaki normlar, insanoğlunun yaşayış süreci ile kendiliğinden oluşmuş ve insanoğlunun yaşayışı ile birlikte devam etmekte olan, bazen geçerliliğini ya da varlığını yitiren, bazen ise yaşayış ile birlikte kendiliğinden ortaya çıkan normlardır. Kişiler, bu normlara çevre etkisiyle kendiliğinden uyarlar. Hukuk normları ise, insanın değerinin bilgisinden türetilen ve devlet tarafından konmuş, bazen ahlaki normlara uygun, bazen ise ahlaki normlardan uzaklaşan normlardır. Bu normlar, doğrudan ahlak normları ile paralel değildir. Bu ikinci türden normlar, insan hakları normlarıdır. İnsanları nasıl muamele görmesi gerektiği ve insanların diğer insanlara nasıl muamele etmeleri gerektiğini belirten normlardır(4). Pozitif hukukta ise her iki norm da bulunmaktadır ve aslında her iki norm da düzeni korumayı amaçlamaktadır. Ancak, insan hakları normlarının da ahlaki normlardan ve hukuk normlarından bazı farkları bulunmaktadır. İlk olarak, insan haklarının evrensel olma özelliği; insan haklarının, insanın bazı doğal olanaklarının değerinin bilgisinden türetilen normlar olmasından kaynaklanmaktadır. Kültürel normlar ise, deneysel koşullardan türetilmektedir. İkinci olarak ise, muamele görme ve muamele etme açısından, insan hakları insanların nasıl muamele etmeleri ya da nasıl muamele görmeleri gerektiği ile ilgilidir(5).

3. KANUNLARIN YAPIMI VE İNSAN HAKLARI İLE İLİŞKİSİ
Kanunların yapılması aşamasında, nelerin kanun yapmak için birer neden olamayacağı tezi Dworkin ve Bentham tarafından öne sürülmüştür. Hukukun objektif, yani tarafsız olması ve her bireyin hukuk önünde eşit olabilmesini sağlamak ve keyfiliğe yer vermemek amacıyla Dworkin ve Bentham bu metotları ortaya koymuşlardır.

Dworkin’e göre, kanun koyucu kanun yaparken; önyargıya dayanmamalı, kişisel ve duygusal tepkileri bir neden olarak göstermemeli, akla aykırı ama olgusal gerçeklikmiş gibi dile getirilen söylemlerden uzak durulmalı ve kabul edilen inançlardan hareket etmemelidir.

Bentham da, Dworkin’in gittiği yoldan gitmiş ve kanun yaparken nelerin neden olarak ele alınmaması gerektiği metodunu ortaya koymuştur. Bentahm’a göre; kanunları, salt eski olmaları nedeniyle yürürlükten kaldırmak mümkün değildir. Dini buyruklar, kanun yapmak için bir neden değildir. Yeniliklerin kınanması, bir neden olamaz. Toplumun faydasına ise, yeniliğin kınanmaması gerekmektedir. Keyfi tanımlar, kanun yapımında bir gerekçe olamaz. Keyfilik, toplumu adaletsizliğe sürükleyebilir. Örneğin, gerekçe göstermeden bir kanun ya da yönetmelik çıkarmak, keyfiliğin bir göstergesidir. Kanunlar, en fazla sayıda insanın mutluluğunu düşünecek şekilde yapılmalıdır. Metaforlar bir neden olamaz; çünkü kanunlar herkesin anlayabileceği bir dilde ve açık olmalıdır. Bu ilke, günümüzde de halen geçerli olan açıklık ilkesi ile de paralel bir ilkedir. Örneğin; bir insanın evi, onun şatosudur gibi bir kanun maddesi olamaz. Çünkü bu tanım, herkesin anlayabileceği derecede yeterince açık bir tanım değildir. Kurmacalar da kanun yapımında bir neden olmamalıdır; çünkü objektiflikten uzaklaşılmasına neden olacaktır. Fantastik nedenlere dayanarak kanun yapılamaz. Bunların yanında, antipati ve sempati de kanun yapılırken gerekçe olarak gösterilmemelidir; çünkü hukukun objektif olması gerektiği ilkesinden uzaklaşılmasına neden olacaktır(6).

Bütün bunların yanında, bir de, kanun yapımında nelerin neden olabileceği ile ilgili önermeler de mevcuttur. Buna göre, kanun yapılırken Dworkin ve Bentham’ın belirttiği kriterlerin aşılması gerekmektedir. Örneğin; ceza kanununda suç sayılacak davranışlar nasıl belirlenmelidir? Bu noktada bakılması gereken ilk konu, kamu düzeni kavramı ve temel hak ve özgürlüklerdir. Devlet, kanun koyarken temel hak ve özgürlükleri ihlal etmemelidir. Toplumun iyiliği için kamu düzeni önem arz etmektedir ve kamu düzeninin çerçevesinin dikkatli çizilmesi gerekmektedir. Aksi halde, çok yanlış sonuçlara ulaşılabilmesi mümkündür. Ceza kanununda suç tanımı yapılırken de suç sayılacak davranışların belirlenmesi aşamasında, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmeyecek şekilde yola çıkılması gerekmektedir. Temel hak ve özgürlükler; 1982 Anayasası’nın 12. maddesi ve devamında, temel hak ve özgürlüklerin niteliği, sınırlanması, kötüye kullanılmaması ve kullanılmasının durdurulması başlıkları altında düzenlenmiştir. Temel hak ve hürriyetlerin korunması, iç koruma ve uluslararası koruma olarak ikiye ayrılmakta, iç koruma ise yasama organına karşı koruma ve yürütme organına karşı koruma olmak üzere kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Temel hak ve özgürlükleri yasama organına karşı korumanın en temel yolu ise, onları yazılı ve katı bir anayasada saymaktır(7). Bu durumda, temel hak ve özgürlükler, kanun yapma aşamasında da kanun koyucuya karşı sınırlanmış olacaktır ve ceza kanununda suç tanımı yapılırken, anayasanın dışına çıkılamayacaktır. Örneğin; kumar oynamanın ceza kanununda Bu açıdan bakıldığında, insan hakları ile bağdaşmayan ya da onun olanaklarını ortadan kaldıran davranışları suç sayan ceza kanunlarının da yapılması gerekecektir.

Bu bağlamda, ilk olarak özgürlük ve serbestlik kavramlarını ayırt etmek gereklidir. Özgürlük, doktrinde farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Bir şeyi yapma veya yapmama, belli bir şekilde davranıp davranmama gücü olarak tanımlanabilir. Yani, kısaca, serbest hareket etme gücüdür(8). Bu serbest hareket etme gücü ise aslında tam anlamıyla sınırsız değildir. Yani, özgürlük kavramı tamamen serbestlik ile aynı anlama gelmez. Serbestlik, insanın kafasına göre, dilediği gibi hareket etmesi demektir. Ancak özgürlük kavramından bunu anlamamak gereklidir. Özgürlük, bireylere temel birtakım kurallar dâhilinde verilmiş ve başkasının hakkını gasp etmemek suretiyle bireylerin kullanabileceği bir haktır.

İkinci olarak ise, kanunların adaletin gereklerine uygunluğu gözetilmelidir. Adaletin gerekleri dendiğinde ise, günümüzde karşımıza insan hakları kavramı çıkmaktadır. İnsan hakları ile temel hak ve özgürlükler birbiriyle ilişkili olmakla birlikte aynı anlama gelmezler. Bir görüşe göre; temel haklar, insan hakları içinde devlet tarafından benimsenen, ayrıntılı olarak düzenlenen yargısal yollar da dâhil çok yönlü koruma güvencesine kavuşturulmuş hakları ifade eder. İnsan hakları ise, temel hakları da içine alacak şekilde genel felsefeyi ve yaklaşımı anlatmaktadır(9). İnsan hakları kavramı, insanın onur sahibi bir varlık olması ile ilgilidir. Temel özgürlükler kavramı da, kişi haklarının yasal güvenceleridir ve bir kişi insan olarak sahip olduğu haklarını kullanırken ya da insan olarak imkânlarını gerçekleştirirken, o kişiye hiç kimsenin hiçbir nedenle dokunmamasını güvence altına alırlar. İnsan haklarının korunduğu yerde ise, ilgili özgürlüklerden bahsedebilmek mümkün olacaktır(10).

4. İNSAN HAKLARI VE DİĞER KAVRAMLARLA İLŞKİSİ
İnsan hakkının anlamına bakarken, etik kavramına da dikkat edilmelidir. Etik, belirli insan tasarımlarını ortaya koyarak bunları haklarla ilişkilendirrmektedir. Onur sahibi olmakla ilgili olarak, etikten hareket ettiğimizde, etiğin insanı insanlaştıran özellik kavramından yola çıktığını görmekteyiz. İnsanın insan olmaktan kaynaklanan haklarını bireye kimse vermez. Bu haklar, doğadan kaynaklanan haklardır ve insan haklarına uygun davranmakla bireyler insan onuru kavramını ortaya koyarlar. İnsanın özerk ve onur sahibi bir varlık olması bu ilişkiden çıkarılabilmektedir. Bunlar içinde ise en yaygın olanı, insanın onur sahibi bir varlık olmasıdır.

Onur sahibi olmak, şeref ve gurur sahibi olmaktan farklıdır. İnsan onuru kavramına gelirsek; insan onuru, farklı hukuk disiplinlerinde farklı şekillerde tanımlanabilmektedir. Ceza hukukunda insan onuru, şeref kavramı ile aynı olarak kullanılmıştır. Şerefin sübjektif yansıması, bireyin kendi nitelikleri hakkında yapmış olduğu değerlendirmeden oluşmaktadır. Yani, kişinin kendi sosyal değeri hakkındaki düşüncesi olarak tanımlanmaktadır. Şerefin objektif yansıması ise, başkalarının birey hakkındaki düşünceleridir(11).

Bir başka görüşe göre ise, insan onuru kavramı, insanın insan olmaktan kaynaklanan değerinin farkında olması ile ilgilidir. Her insanı, insanın olanaklarını kullanabilecek şekilde muamele görmeye layık kılan da, insan olmaktan kaynaklanan değerdir. İnsan onuru, insan türünün belirli yapısal özellikleri ile imkânlarının ve bunlardan kaynaklanan bilgilerden oluşmaktadır. Bu bilgi aynı zamanda, kişinin insan olduğunun bilincine varması ile de ilgilidir(12). Temel olarak şeref kavramı, bir kişinin değerine gösterilen saygıya işaret etmektedir. İnsan onuru kavramı ile şeref kavramı arasında ise bir ayrıma gidilmektedir. İnsan onuru kavramı, insanın yapısına ilişkin bilgiden oluşurken, şeref kavramı bir kişinin değerine gösterilen saygıyı dile getirmektedir(13). Yani, kendi yaptıklarımız, yapmadıklarımız, davranışlarımız, insan onurunu korumak bireyin kendisine bağlı iken, şeref kavramı başkalarının davranışları ile ilgilidir. Bu çerçevede, ceza hukukundaki şeref ve onur kavramı ile bu görüş arasında bir bağ kurabilmek mümkündür.

5. KANUN KOYUCULUK ÖDEVİ
Kanun koyucunun kanun yaparken neleri dikkate alması gerektiği konusunda kanun koyuculuk ödevinin de neleri kapsadığına bakmak gereklidir. Bunun yanında, kanun koyucunun kanun yaparken bireylerin özgürlüklerini kısıtlamasının toplumun iyiliği için olup olmadığına da bakmak gerekecektir. Burada ise kamu düzeni kavramı ve ahlakın kanun koyma ile ilişkisi devreye girmektedir. Kanun koyuculuk ödevi, adalete uygun, toplumun iyiliğine ve şekil kurallarına uygun bir şekilde kuralları koyma ödevidir. Bu yapılırken de, toplumdaki kişilerin görüşlerine ya da toplumdaki kişilerin yaşam tarzlarına bakılmaz. Kanun koyuculuk ödevi, belirli şekil özelliklerine sahip ve adaletin gereklerine uygun olarak kanun çıkarmayı kapsar. Vicdani kanaatin neyle beslenmesi gerektiği önemlidir. 1982 Anayasası’nın 138. maddesine göre vicdani kanaat, hukukla beslenmelidir. Devlet ya da kanun koyucu kanun yaparken zor kullanma gücünü kullanır. Devletin zor kullanma gücünü ise temel hak ve özgürlükler sınırlandırmaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin genel ahlaka aykırılık açısından sınırlandırılması da söz konusu olabilir. Toplumlarda genellikle kültürel birlikten ya da yaşam tarzından kaynaklanan genel bir ahlak anlayışı oluşmaktadır. Ancak bu ahlak anlayışı hiçbir zaman söz konusu toplumda yaşayan bireylerin tümünü içine alacak şekilde kapsamlı olamaz. Bunun mümkün olması söz konusu değildir. Çünkü her birey, farklı bir dünyadır ve her bireyin kendine ait temel hak ve özgürlükleri vardır. Bu nedenle, temel hak ve özgürlüklerin genel ahlaka aykırılık açısından sınırlandırılmasının sınırları; ölçülülük, hakkın özü ve demokratik toplum düzeninin gerekleridir. Temel hak ve özgürlükler bu açılardan sınırlandırıldığında, genel ahlaktan bahsedilebilir. Ancak yine de, genel ahlak kavramı belirsiz bir kavramdır. Temel hak ve özgürlükler ilkesi dikkate alınırsa, temel hak ve özgürlükleri ihlal etmeden, toplumun menfaatine olmayan davranışın suç sayılabilmesinin mümkün olacağı görülmektedir.

6. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARI
Anayasa Mahkemesi’nin 21.10.1975 sayılı kararında(14), kumarın suç sayılması için kanunda öngörülen koşuları ve bu koşulların kamu düzeni ve ahlak açısından değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu değerlendirme sonucunda ise, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 567. maddesinde düzenlenen, umuma açık ve umuma mahsus yerlerde kumar oynatma suçunun kamu düzeni ve ahlak açısından bir aykırılık teşkil etmediğini ve ahlaka aykırı her davranışın ceza kanunlarında suç sayılmaması gerektiğini belirten bir sonuca ulaşmıştır.

Ceza kanunlarında suç tanımı yapılırken ve suç sayılacak davranışlar belirlenirken, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmemesi gereklidir. 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 567. maddesinde;
“Her kim, umuma mahsus veya umuma açık yerlerde kumar oynatır veya oynatmak için yer gösterirse bir aydan altı aya kadar hafif hapis ve 250 liradan 500 liraya kadar hafif para cezasına ve tekerrürü halinde iki aydan bir seneye kadar hafif hapis ve 500 liradan 1000 liraya kadar hafif para cezasına mahkum olur.
Kumar oynayan yerde bulunup kumar oynamaya yarayan veya kumar oynamaya tahsis olunan mevat ve alat ile ortada bulunan eşya ve para zabt ve müsadere olunur. Fail,
1- Bu fiilleri itiyat edinmiş bulunduğu;
2- Birinci fıkrada beyan olunan kabahatin irtikabında kumar oynayanlara karşı banko tutan olduğu takdirde yukardaki fıkralarda yazılı cezalar bir misli artırılarak hükmolunur ve bu son halde üç aya kadar meslek ve sanatın tatili cezası da ilave edilir.”
denmektedir.

7. SONUÇ
Yukarıda bahsedilenler dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu kararla ilgili gerekçesi, şu şekilde tekrar yazılabilir:
A- Kumarın suç sayılması için kanunda öngörülen koşullar:
Kumarın suç sayılması için, kumarın umuma mahsus veya umuma açık yerlerde oynatılması gerekmektedir. Umuma mahsus ve umuma açık yerler, toplumun her kesimindeki insan tarafından rahatlıkla girilebilecek yerlerdir. Umuma mahsus yerler, umumun her hal ve karda, kişinin kim olduğuna bakılmaksızın herkesin girebileceği açık alanlardır. Örneğin; parklar, pazar yerleri, sinemalar, lokantalar gibi yerler umuma mahsus yerlerdir. Umuma açık yerler ise, özel toplantılara özgü olsa bile kumar oynamak amacıyla herhangi bir şarta veya ücrete bağlı olmaksızın girilebilen yerlerdir. Umuma mahsus ve umuma açık yerler, bu açıdan bakıldığında, kamu düzeninin devlet tarafından tesisini gerektiren yerlerdir. Ancak, özel konutlar ya da lokaller gibi herkesin giremeyeceği ve girmek için belli koşulların arandığı yerler, umuma mahsus ya da umuma açık yerler kapsamında kabul edilemez. Çünkü bu yerlere girilebilmesi için kişilerin belirli özellikleri haiz olmaları gerekmektedir. Özellikle konutlarda, özel hayatın korunması amacıyla da burada temel hak ve özgürlüklerin korunması açısından bir sınır çizilmiştir. Kanun burada bireylerin konut dokunulmazlığı hakkını kullanmasının önüne geçmemiş ve kişilerin kendi kullanımlarına mahsus yerlere müdahale etmemiştir; çünkü bu yerler kamuya açık olmadığından, kamu düzenini bozucu bir niteliğe de sahip değildir. Bu nedenle de, umuma mahsus ve umuma açık yerler konusunda son derece dikkatli olunmaktadır. Dolayısıyla burada oynatılan kumar, kamu düzenini bozabilecek nitelikte kabul edilmiş ve suç olarak kabul edilmiştir. Kamu düzeni ise, temel hak ve özgürlükler kapsamında tanımlanması gereken bir kavramdır. Temel hak ve özgürlükler, anayasalarda düzenlenen, insan hakları ile ilişkili olan haklardır. İnsan hakları ise, insanın insan olmaktan kaynaklanan haklarıdır ve bu haklar, insanı diğer varlıklardan ayıran, onları diğerlerinden farklı ve değerli kılan haklardır. İnsan, değerli eylemde bulundukça diğer varlıklardan farklılaşır ve bu bağlamda da insan hakları ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, kumar oynamanın insanı insan yapan haklarla bir ilişkisinin olduğu söylenemez ve değerli bir eylem kapsamına alınamaz. Dolayısıyla, kumarın temel hak ve özgürlükler açısından bakıldığında kamu düzenine aykırı olduğunu söylemek mümkün olacaktır.

B- Ahlak kurallarının ceza hukuku ile ilişkisi
Kumarın, toplumdaki genel ahlak kuralları dikkate alındığında, bunlara uygun düşmediği kabul edilebilir. Ancak, ahlak kuralları ile ters düşen her davranışın ceza hukuku bağlamında suç sayılması mümkün değildir. Ahlak kuralları, insanoğlunun yaşayış süreci ile kendiliğinden oluşmuştur. Bu kurallar, insanoğlunun yaşayışı ile birlikte devam etmektedir ve bazen geçerliliğini ya da varlığını yitirse de bazen de süregelen yaşayış ile birlikte kendiliğinden ortaya çıkmaktadırlar. Kimse tarafından konmuş değillerdir ve genellikle gelenek, örf, adet ile de karıştırılmaktadırlar. Toplumda yaşayan kişiler, bu normlara çevrenin de etkisiyle kendiliğinden uyarlar. Ahlak kurallarına aykırılık, bu nedenle genellikle toplum düzenini bozan davranışlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada, ahlak kurallarına bakılarak ceza kanunu yapılıp yapılamayacağına bakmak gerekmektedir. Bazı davranışlar, ahlaka aykırı oldukları için değil, toplum düzenini bozma ihtimalleri olduğu için ceza kanununda suç olarak kabul edilmişlerdir. Ancak bu davranışların suç sayılmalarının nedeni, ahlaka aykırı olmaları değildir. Ceza hukuku, insanın dışa yansıyan davranışları ile ilgilenir. Bir kimsenin ahlaka aykırı bir düşünce içinde olması, örneğin bir erkeğin bir kadın hakkındaki cinsel içerikli düşünceleri ahlaki açıdan kabul edilemez olsa bile, kamu düzenini somut anlamda bozduğundan bahsedilemez. Bu nedenle de, ceza hukuku açısından cezalandırılmaz. Bunun yanında, ahlak kurallarına uygun her davranış da ceza kanununda suç olarak öngörülmemiştir. Çünkü ceza hukukunda, ahlaktan bağımsız bir şekilde insan davranışları suç olarak kabul edilmiştir. Burada da yine kamu düzeni karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, umuma mahsus ya da umuma açık yerlerde kumar oynatmanın ceza kanununda suç olarak kabul edilmesi, ahlaki açıdan kötü olmasından kaynaklı değil, kamu düzeni açısından tehlike oluşturabilecek nitelikle olmasından kaynaklanmaktadır.


(1) Kuçuradi, İoanna. Etik İlkeler ve Hukukun Temel Öncülleri Olarak İnsan Hakları, İnsan Hakları: Kavramları ve Sorunları, TFK Yayınları, Ankara 2007, s. 57
(2) Kuçuradi, İoanna. a.g.e. s. 59
(3) Kuçuradi, İoanna. a.g.e. s. 61
(4) Kuçuradi, İoanna. a.g.e. s. 65
(5) Kuçuradi, İoanna. a.g.e. s. 67
(6) Bentham, Jeremy. Yasamanın İlkeleri, On İki Levha Yayınları, İstanbul 2011 s. 83 vd.
(7) Gözler, Kemal. Anayasa Hukukuna Giriş, Ekin Yayınları, Bursa 2010, s. 155
(8) Gözler, Kemal. a.g.e. s. 146
(9) Derdiman, R. Cengiz. Anayasa Hukuku, Alfa Aktüel Yayınları, Bursa 2011, s.281
(10) Kuçuradi, İoanna. a.g.e. s. 59
(11) Toroslu, Nevzat. Ceza Hukuku Özel Hükümler, Savaş Yayınevi, Ankara 2010. s. 100
(12) Kuçuradi, İoanna. İnsan Onuru Kavramı ve İnsan Hakları, İnsan Hakları: Kavramları ve Sorunları, TFK Yayınları, Ankara 2007, s. 72
(13) Kuçuradi, İoanna. a.g.e. s.74
(14) Anayasa Mahkemesi, R.G. 9.4.1976/15554, E. 1975/152, K. 1975/202, Karar Tarihi: 21.10.1975
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Anayasa Mahkemesi’nin 21.10.1975 Tarihli Kumar İle İlgili Kararının Temel Hak Ve Özgürlükler Ve Ahlak Açısından İncelenmesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Aslı Aydın'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
20-05-2013 - 20:42
(3994 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
4781
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 9 dakika 57 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,20 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 20445, Kelime Sayısı : 2685, Boyut : 19,97 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* 2 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1635
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
Forumumuzdaki İlgili Mesajlar
Erken Bitirme, Üstten Ders Alma Hakkında.
Meliha - 01-07-2018 - 08:26
Yeni Hukuk Fakültesi Öğrencilerine Tavsiyeler
sametcanaslan - 10-03-2018 - 00:39
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,04386711 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.