Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Zilyetliğin Tanımı, Unsurları Ve Hukuki Niteliği

Yazan : Aslı Aydın [Yazarla İletişim]
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisi

Yazarın Notu
Bu yazı, Eşya Hukuku dersi için ödev olarak hazırlanmıştır.

ZİLYETLİĞİN TANIMI, UNSURLARI VE HUKUKİ NİTELİĞİ

1) ZİLYETLİĞİN TANIMI
Zilyetlik ve tapu sicili, ayni hakkın dışarıdan görünüşünü sağlayan ve ayni hakkın doğumundan sona ermesine kadarki temel öğedir. Zilyetlik ve tapu sicili taşınır ve taşınmaz eşyada benzer işleve sahiptirler. Taşınır mallardaki ayni hak konusundaki açıklığı, zilyetlik sağlar ve zilyetlik, hakkın varlığı karinesidir (MK. md. 985,986)(1).

Zilyetlik, üzerinde görüş birliğine varılamamış ve Medeni Kanun’da da tanımı olmayan bir kavramdır. Bu nedenle de, zilyetlik konusunda birçok farklı görüş ortaya atılmıştır.

Sözlük anlamıyla zilyet, sahibi kendisi olsun olmasın bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kimse olarak tanımlanırken, Medeni Kanun’un 973. maddesinin ilk fıkrasında ise, “Bir şey üzerinde fili hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.” denmiştir.

Kanunda zilyetliğin bir tanımı yapılmamış olsa da, bu tanımlardan hareket edilecek olunursa, zilyetlik, bir eşya üzerinde fiili bir hâkimiyete sahip olma olarak tanımlanabilir. Ancak, zilyetlikten bahsedebilmek için, mutlaka bir fiili hâkimiyetin olması gerekmediği gibi zilyetlik sadece bir fiili hâkimiyet durumundan ibaret değildir. Tüm bunlar göz önüne alındığında denebilir ki, zilyetlik, kişi ile eşya arasındaki bilinçli bir şekilde kurulup sürdürülen fiili hâkimiyet ilişkisinden kaynaklanan ve kişi lehine bir takım hak ve yetkilerle aleyhine bazı ödevler getiren hukuki bir durumdur (2).

2) ZİLYETLİĞİN UNSURLARI
Zilyetlik her ne kadar, kanunda bir şey üzerinde fiili hâkimiyet olarak tanımlansa da, bir eşya üzerindeki hâkimiyet durumunun zilyetlik olarak nitelendirilebilmesi için, fiili hâkimiyetin yanında ayrıca zilyet olma iradesinin varlığı da gereklidir (3). Bunlardan ilki zilyetliğin maddi unsurunu, diğeri ise manevi unsurunu meydana getirmektedir (4).

A- FİİLİ HÂKİMİYET

Bu unsur, zilyetliğin maddi unsuru olarak adlandırılabilir. Medeni Kanun’un 973. maddesinde de belirtildiği gibi, “Bir şey üzerinde fiili hâkimiyeti bulunan kimse, onun zilyedidir.” Buradan da açıkça anlaşılacağı gibi, fiili egemenlik kural olarak kişinin eşya üzerindeki maddi ve fiziki egemenliğini ifade eder (5). Bununla birlikte, eşyanın kullanım amacı, eşyanın bulunduğu yerde günlük hayata ve iş hayatına hâkim bulunan değer yargıları, normal hayat tecrübeleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle, fiili hâkimiyetin varlığından söz edilebilmesi için; ilk olarak, eşya ile kişi arasında yer bakımından az çok bir maddi ilişki bulunmalıdır. Günlük kullanım gereğince sürekli olarak el altında bulundurulan gözlük, bunun bir örneğidir. İkinci olarak, eşya ile kişi arasındaki bu ilişki az çok sürekli olmalıdır. Yani devamlılık önemlidir. Örneğin, birisinden bir imza atmak için bir kalem istemek ve bir anlık da olsa kalemi elinde bulundurmak, kişiye o kalemin zilyetliğini kazandırmaz (6). Fiili hâkimiyetin tekrar kurulabilecek şekilde geçici kaybı, zilyetliğin kaybına yol açmaz. Ara sıra su baskınına uğrayan yerler üzerindeki zilyetlik, böyledir (7).

B- ZİLYETLİK İRADESİ

Zilyetliğin unsurlarından bir diğeri de zilyetlik iradesinin mevcut olmasıdır. Fiili hâkimiyet, bu hâkimiyete sahip olmayı istemeden düşünülemez8. Bir kimse eline geçirdiği malda ancak zilyet olma, yani fiili hâkimiyeti ele geçirme iradesine sahip olduğu durumda hâkimiyeti ele geçirmiş olur. Kişinin böyle bir iradesi mevcut değilse, hâkimiyeti ele geçirmesi de söz konusu olmaz (9).

Ancak bu durumun bir istisnası vardır. Mirasçılık halinde, Medeni Kanun’un 599. maddesinin ikinci fıkrasında, “Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın ayni haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.” denmektedir. Buradan da anlaşılacağı üzere, mirasçılık durumunda zilyetlik kişilerin iradesi ile değil, kanundan doğan bir zaruretten dolayı geçer. Mirasçılar, mirasın açıldığını bilmeseler dahi ölen kişinin zilyet olduğu malların zilyetliğini kazanırlar (10).

Eşyanın sadece egemenlik alanında bulunması, zilyetliğin var olması için her zaman yeterli değildir (11). Bu nedenle de kişi, haberi olmadan çantasına veya cebine bırakılan bir eşyanın zilyedi olmaz, meğerki o kimse o eşyanın zilyedi olabileceğini bildiren davranışlarda bulunsun. Örneğin bir mektubun posta kutusuna atılması durumunda, posta kutusunun sahibinin amacına uygun bir hareket gerçekleşeceğinden, bu kimse oraya konan mektupların zilyedi olur.

Zilyetlik iradesi bir defa doğduktan sonra, zilyedin bilinçli bir şekilde devamlı olarak zilyetlik iradesini taşımasına gerek yoktur (12). Zilyetlik iradesi bir kez doğduktan sonra, sona erene kadar devam eder. Bir kimsenin dolabının bir köşesinde unuttuğu bir kitabın zilyetliğini kaybettiği söylenemez. Bu kimse, zilyetliği sona erene kadar o kitabın zilyedidir.

İradesi ile mal üzerindeki hâkimiyeti ele geçiren kimse, yine iradesi ile hâkimiyeti terk edinceye veya iradesi dışında başka biri bu hâkimiyeti ele geçirinceye veya hâkimiyeti başka sebeple son erinceye kadar o şeyin zilyedidir (13).

Zilyetlik iradesinin bulunmadığını iddia eden tarafın, bunu ispat etmesi gereklidir.

3) ZİLYETLİĞİN HUKUKİ NİTELİĞİ

Zilyetliğin hukuki niteliği konusunda farklı görüşler mevcuttur. Bir görüşe göre, zilyetlik bir hak, hatta ayni haklarla birlikte düzenlendiği için bir ayni hak olarak nitelendirilmiştir. Hak, hukuken korunan bir menfaattir ve zilyetlik de hukuk düzenince korunduğu için zilyetlik bir hak olarak savunulmuştur. Yargıtay da, 9.10.1946 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda, zilyetliğin bir hak olduğu görüşünü savunmuştur ve kararda, “Zilyedlik aynî bir hakdır. Zilyedin eşya üzerinde maddi veya hukuki mutlak tasarruf hakkını haiz olması ve şeyi herkese karşı koruma yetkisi zilyedliğin aynî bir hak olmasının vasıf ve icablarıdır, Medeni Kanunumuzun aynî haklar başlıklı olan dördüncü kitabının üçüncü kısmında zilyedliğe dair olan hükümleri toplamış olması da zilyedliği aynî haklardan saydığının diğer suretle bir açıklaması olur. Bu halde zilyedliğin aynî bir hak olmadığı iddiası kanunun bu hüküm ve açıklamaları karşısında yersiz kalır.” denmiştir (14). Ancak, hakka dayanan ve hakka dayanmayan zilyetlik gibi bir ayrımın mevcut olmasından dolayı, zilyetliğin bir hak olduğunu söylemek çok da doğru olmayacaktır. Örneğin hırsızın zilyetliğinin korunmasında hakka dayamayan bir zilyetlik söz konusu olduğu halde hukuk düzeni bu zilyetliği korur, çünkü buradaki amaç kamu düzenini ve hukuk güvenliğini korumaktır. Zilyetliğin her zaman hakka dayandığını savunmak, bu durumda yanlış olur. Doktrindeki hâkim görüş de zilyetliğin bir hak olmadığını, sadece hukukun koruduğu ve bazı sonuçlar bağladığı bir fiili durum olduğu şeklindedir (15).

Zilyetliğin sadece bir fiili hâkimiyet olarak nitelendirilmesi de doğru değildir. Bir görüşe göre, zilyetlik, eşya üzerinde haktan ayrı fiili egemenlik anlamına gelir; yani, eşyayı elde tutma demektir (16). Ancak, zilyetliğin söz konusu olması için her zaman fiili hâkimiyet aranmaz. Medeni Kanun’un 974. maddesinde belirtilen asli ve fer’i zilyetlik ile 975. maddesinde belirtilen dolaylı ve dolaysız zilyetlik kavramları, zilyetliğin sadece fiili hâkimiyetten ibaret olmadığını gösterir. Örneğin bir şeyin kiralanması durumunda ortaya dolaylı ve dolaysız zilyetlik kavramları çıkar. Burada, dolaysız zilyet yani kiracı, fiili hâkimiyeti elinde bulunduran zilyettir. Bunun yanında, dolaylı zilyet yani kiralayan da fiili hâkimiyeti elinde bulundurmadığı halde dolaylı olarak zilyet kabul edilir.

Son olarak bir diğer görüşe göre ise, zilyetlik, buna konu teşkil edecek eşya üzerinde iradi şekilde hâkimiyetin ele geçirilmesi ile doğan ve bu hâkimiyetin iradi olarak terkine veya başkası tarafından gasbına veya başka sebeplerle sona ermesine kadar devam eden hukuki bir durumdur (17). Zilyetliğin bir hak olduğundan bahsedilemez, çünkü zilyetliğin mutlaka bir hakka dayanması gerekmez. Hakka dayanmayan zilyetlik de kanun tarafından korunmuştur. Bu durum, zilyetliğin bir hak olarak nitelendirilmesine engel teşkil etmektedir. Bunun yanında, Medeni Kanun’un 974 ve 975. maddeleri zilyetliğin fiili bir durum olmadığını açıkça ortaya koymuştur. Fiili hâkimiyet, zilyetliği tanımlamada tek başına yeterli değildir.

Sonuç olarak, zilyetlik sadece fiili bir durum veya bir ayni hak değil; hukuken korunmuş olan bir durumdur. Hukuk düzeninde korunmuş olan bu durumun temelinde bir hak mevcut olabileceği gibi, zilyetliğin herhangi bir hakka dayanmaması da mümkündür. Hukuk düzeni, zilyetlik olarak adlandırılan hukuki durumu, bir hakka dayanıp dayanmadığına bakmadan korumuş ve bazı hukuki sonuçlar bağlamıştır (18).


KAYNAKÇA
AYAN, Mehmet: Eşya Hukuku I Zilyedlik ve Tapu Sicili, Konya 2004
AYİTER, Nuşin: Eşya Hukuku Kısa Ders Kitabı, 2. Baskı, Ankara 1983
ERTAŞ, Şeref: Eşya Hukuku, 7. Baskı, Ankara 2006
OĞUZMAN, M. Kemal / SELİÇİ, Özer / OKTAY-ÖZDEMİR, Saibe: Eşya Hukuku, 13.
Bası, İstanbul 2011
SEROZAN, Rona: Taşınır Eşya Hukuku, İstanbul 2002



(1) Nuşin Ayiter, Eşya Hukuku Kısa Ders Kitabı, 2. Baskı, Ankara 1983. s.8
(2) Mehmet Ayan, Eşya Hukuku I Zilyedlik ve Tapu Sicili, Konya 2004, s.39
(3) Ayiter, a.g.e. 11
(4) Ayan, a.g.e. 40
(5) Ayiter, a.g.e. 11
(6) Ayan, a.g.e. 41
(7) Şeref Ertaş, Eşya Hukuku, 7. Baskı, Ankara 2006, s. 75
(8) Ayiter, a.g.e. 11
(9) M. Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, Saibe Oktay-Özdemir, Eşya Hukuku, 13. Bası, İstanbul 2011, s. 52
(10) Oğuzman/Özer/Seliçi, a.g.e. 52
(11) Ayiter, a.g.e. 11
(12) Ertaş, a.g.e. 76
(13) Oğuzman/Özer/Seliçi, a.g.e. 52
(14) Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı R.G. sayı 6637
(15) Ertaş, a.g.e. 78
(16) Rona Serozan, Taşınır Eşya Hukuku, İstanbul 2002, s.99
(17) Oğuzman/Özer/Seliçi, a.g.e. 54
(18) Ayan, a.g.e. 46
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Zilyetliğin Tanımı, Unsurları Ve Hukuki Niteliği" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Aslı Aydın'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
15-11-2012 - 01:57
(4181 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
70507
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 saat 30 saniye önce.
* Ortalama Günde 16,86 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 9937, Kelime Sayısı : 1363, Boyut : 9,70 Kb.
* 7 kez yazdırıldı.
* 11 kez indirildi.
* 5 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1547
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
Forumumuzdaki İlgili Mesajlar
Erken Bitirme, Üstten Ders Alma Hakkında.
Meliha - 01-07-2018 - 08:26
Yeni Hukuk Fakültesi Öğrencilerine Tavsiyeler
sametcanaslan - 10-03-2018 - 00:39
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,03578401 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.