Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Tıbbi Malpraktis Kavramı Ve Sonuçları

Yazan : E. Ahşen Oktay [Yazarla İletişim]
Avukat

SERBEST OLARAK YA DA ÖZEL SAĞLIK KURULUŞLARINDA ÇALIŞAN HEKİMLER AÇISINDAN TIBBİ MALPRAKTİS VE SONUÇLARI

KISALTMALAR

BK. : Borçlar Kanunu
bkz. : Bakınız
CMUK :1412 Sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
E. : Esas
HD. :Yargıtay Hukuk Dairesi (Örnek: 1. HD. – Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi)
HUMK : Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu
K. : Karar
m. : madde
s. : Sayfa
TCK : 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu
TTBDY : Türkiye Barolar Birliği Disiplin Yönetmeliği
vd . : ve devamı
YCGK : Yargıtay Ceza Genel Kurulu

GİRİŞ

Bilim ve teknolojinin gelişmesi ile sağlık sektöründe özel hastane ve kuruluşların artması doğrultusunda ticari kaygılar gündeme gelmiş ve hekimlerin müdahaleleri sebebiyle meydana gelen zararlara hastaların ve ilgililerin tepkileri çoğalmıştır. Bu kaygılar bireyin en önemli ve anayasal hakkı olan sağlıklı yaşama hakkını ön plana çıkararak Tıp ile Hukuk arasında hekimlik müdahalelerinin yorumlanması ile hekim ve hasta hakları dikkate alınarak değerlendirilmesine neden olmuştur. Bu durum hekimlerin tıbbi müdahale hatalarından yani tıbbi malpraktisten doğan sorumluluğunu gündeme getirmiştir.

Günümüzde hekimler mesleklerini ifa ederken paternalist yaklaşımdan uzaklaşarak tedavide hastanın fikrinin de önem taşıdığı ortak kararlar içeren hasta – hekim ilişkisine dayalı yöntemi uygulamaya başlamıştır.

Bu çalışmada tıbbi malpraktis kavramı, hangi koşulların varlığı halinde tıbbi malpraktisten bahsedilebileceği hususlarına genel olarak değinmekle birlikte mevzuat, Yargıtay kararları ve doktrindeki görüşler ışığında tıbbi malpraktis sebebiyle serbest çalışan ve özel hastanede çalışan hekimin hukuki, cezai ve disiplin sorumluluğu anlatılmaya çalışılmıştır.

SERBEST OLARAK YA DA ÖZEL SAĞLIK KURULUŞLARINDA ÇALIŞAN HEKİMLER AÇISINDAN TIBBİ MALPRAKTİS VE SONUÇLARI

I. TIBBİ MALPRAKTİS KAVRAMI

“Malpraktis” kelimesi ingilizce “malpractice” kelimesinin türkçe karşılığı olarak Türk Hukuk Teorisine girmiştir. “Malpractice” kelimesinin sözlük anlamı genel olarak görevi kötüye kullanma, kötü hareket olup bütün mesleklerin uygulamaları için geçerli bir kavramdır. Zira mimarlık, mühendislik, gazetecilik gibi mesleklerde “Malpraktis” kavramı kullanılmakta ve bu nedenle kavrama “Teknik Malpraktis”, “Tıbbi Malpraktis” gibi ayırt edici sözcükler eklenmektedir. Her ne kadar Türk Hukuk Teorisinde “Malpraktis” kavramı tıp ilmi kapsamında görevi kötüye kullanma, kötü uygulama, tıbbi hata olarak kullanılsa da kelime anlamı ve dünyadaki uygulamaları doğrultusunda işbu çalışmam kapsamında tıp ilmini kapsayan “Malpraktis” kavramını “Tıbbi Malpraktis” olarak kullanacağım.

Tıbbi Malpraktis genel hatlarıyla tıp ilmi icra edilirken hatalı davranış veya görev ihmali sonucu bir yaralanmaya ya da zarara yol açılması durumudur. Türk Hukuk Teorisinde daha çok Tıpta Yanlış Uygulama, Tıbbi Hata, Tıbbi Uygulama Hataları, Hekimliğin Kötü Uygulaması gibi kavramlarla ifade edilmesi tercih edilmektedir.

Tıbbi Malpraktis, Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının13. maddesinde hekimliğin kötü uygulanması başlığı altında parantez içinde malpractice kavramı belirterek bilgisizlik, deneyimsizlik ya da ilgisizlik nedeni ile bir hastanın zarar görmesi “hekimliğin kötü uygulanması” anlamına gelir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Kamu nezdinde Malpraktis Yasa Tasarısı olarak bilinen Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulanmasından Doğan Sorumluluk Kanunu Tasarısı’nın 3. maddesinde ise “Tıbbi Kötü Uygulama” kavramı kullanılmış ve ilgili kavram sağlık personelinin, kasıt veya kusur veya ihmal ile standart uygulamayı yapmaması, bilgi veya beceri eksikliği ile yanlış veya eksik teşhiste bulunması veya yanlış tedavi uygulaması veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan ve zarar meydana getiren fiil ve durum olarak tanımlanmıştır.

Tıbbi uygulamadan kaynaklanan zararlara "iyatrojenik zarar" adı verilir. Ortaya çıkan zarar, "tıp biliminin bugün ulaştığı bilimsel ve teknik düzeyi, uygulamanın yapıldığı ortamın koşulları, uygulamayı yapanın eğitim düzeyi göz önünde bulundurulduğunda, aynı ortam koşullarında, aynı yetkinlik düzeyinde bir hekimin göstermesi gereken özen gösterildiği halde" öngörülemeyecek bir sonuçsa, bu istenmeyen bir sonuçtur ve hekimin bunda sorumluluğu yoktur.(1) Bu nedenle hekimin Tıbbi Malpraktis sebebiyle sorumlu olması için gerek özel hukukta gerekse ceza hukuku kapsamında kusurlu olması aranmakta olup kusur yoksa hekimin sorumluluğundan bahsedilemez. Dolayısıyla Tıbbi Malpraktis uygulamada tıbbi müdahalede standart uygulamasından sapma esasına dayanılarak tanımlanmakta ve tıbbi müdahalede standarttın bulunmaması halinde kusurun oluştuğu kabul edilerek hekimin sorumluluğu gündeme gelmektedir. Gerek ilgili mevzuat hükümleri gerekse Yüksek Mahkeme tarafından verilen kararlarda da hekimin tıbbi standardı takip etmek ve uygulamakla yükümlü olduğuna değinilmektedir.

Nitekim Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi 13/1-2 Maddesinde “Tabip ve diş tabibi, ilmi icaplara uygun olarak teşhis koyar ve gereken tedaviyi tatbik eder..... tababet prensip ve kaidelerine aykırı mahiyette teşhis ve tedavi yasaktır…” şeklinde hüküm düzenlenmiştir. Yine Türk Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının 5. Maddesinde “Hekimin öncelikli görevi, hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine getirerek hastaları iyileştirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağlığını korumaktır. Meslek uygulaması sırasında insan onurunu gözetmesi de, hekimin öncelikli ödevidir. Hekim, bu yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, gelişmeleri yakından izler.” hükmü düzenlenmiştir. Ayrıca Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin kararlarında “Doktor tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartlan yerine getirmek hastanın durumuna değer vermek, tip biliminin kurallarını gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır.” (2) ve “Doktor; tıbbi faaliyetlerde bulunurken mesleki şartları yerine getirmek, tıp iliminin kurallarını gözetip uygulamak zorundadır. Aksi halde doktor tıp biliminin verilerini yanlış ya da eksik uygulamışsa, mesleğinin gerektirdiği özel koşullara gereği ve yeteri kadar uymamışsa, mesleki kusurunun varlığı kabul edilmelidir.” (3) ifadeleri ile tip biliminin kurallarını belirterek tıbbi standarttın önemini vurgulamıştır.

Açıklamalarımız doğrultusunda doktrinden örnekler vererek Tıbbi Malpraktis sebebiyle sorumluluktan bahsedebilmek için kusur karinesi açısından önem arz eden Standart Tıbbi Uygulama kavramından bahsetmek istiyorum.

Tıbbi Standart, hekimin tedavi amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade etmektedir. Tıbbi Standart kavramı ile anlatılmak istenen, “tıp biliminin genel olarak tanınıp kabul edilmiş kuralları”, başka bir ifadeyle denenmiş ve bilinen temel meslek kurallarıdır. “Tıp bilimince genel olarak bilinen ve tanınan bir kuralın varlığından söz edilebilmesi için, onun hekimlerin büyük çoğunluğu tarafından aynı veya benzer hadiselerde sürekli uygulanıyor olması gerekir.” Çok sayıda farklı, hatalı çelişkili görüşün bulunduğu tıbbi uygulamalarda henüz tıbbi standardın bulunmadığı söylenebilir. (4)

Standart Tıbbi Uygulamayı belirlerken hekimin her yeni yöntemi uygulamakla yükümlü olmadığını, hekimin yükümlülüğünün yerleşmiş kuralları uygulamak olduğunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Ancak Standart Tıbbi Uygulamanın hekimin müdahaleyi yaptığı yerin koşulları uyarınca ulaşabilir olması gerekmektedir. Bu nedenle Standart Tıbbi Uygulama belirlenirken her somut olay ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Örneğin, büyük şehirlerde görev yapan hekim ile bir köyde sağlık ocağında görev yapan hekim arasında ayırım yapılması gerektiği gibi, hekimin görev yaptığı ülkedeki tıbbın genel düzeyi, keza hekimin uzman olup olmadığı da değerlendirilmek gerekir. Nitekim doktrinde bu konuya ilişkin verilen örnekler şöyledir: “bir ebenin, büyük bir şehrin ortasında, bir sağlık kuruluşunda yaptırdığı doğumdaki sorumlulukları ile yolları kardan kapanmış bir dağ köyünde yaptırdığı doğumdaki sorumlulukları çok farklı olacaktır. Birincisinde, hastadan sorumlu olan hekimler ile birlikte hareket etmesi, bilgi vermesi, danışması gerekecek, bunları yapmadığı veya eksik yaptığı zaman zararlı sonuç ortaya çıkmamış olsa bile kusurlu hareket etmiş olacaktır. Oysa ikincisinde, tek başına yükleneceği sorumluluklar artacak, aslında hastanın sevki gerekse bile bazı riskler göze alarak doğumu kendisi sonuçlandırmak zorunda kalacak ve bu davranışları kusurlu bir hareket oluşturmayacaktır.” (5)

Hastanın ekonomik koşulları, malzeme eksikliği, yetersiz yatak, acil durumda boş ameliyathane bulunmaması gibi durumlarda hekimin Standart Tıbbi Uygulamayı sağlaması zorlaşır. Bu nedenle bazı istisnai durumlarda tıbbi standart uygulanmadığı için hekimin kusurlu olduğundan bahsetmek tıp ilminin amacına ve hukukun lafzına aykırı olacaktır. Ancak bu gibi durumlarda her somut olay kendi içinde ayrı ayrı incelenmeli hekimin tıbbi standardı uygulayamadan müdahale etmesinin son çare ilkesi kapsamında olup olmadığı araştırılmalıdır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bir kararında “hekim tıp biliminin verilerini yanlış ya da eksik uygulamışsa, mesleğine gerektirdiği özel görevlere gereği ve yeteri kadar uymamışsa mesleki kusuru var demektir ki, bu eylem ve davranışı da hukuka aykırılık nedeniyle sorumluluğunu gerektirecektir. Hekim ile hasta arasında sözleşme ilişkisi bulunması ve tıbbi müdahaleye hastanın rıza göstermesi ya da ıstırar hali asla durumu etkilemeyecektir. Çünkü, rızanın ya da ıstırar halin varlığı halinde hekimin davranışının bütün sonuçlarının meşru sayılması, hukuka uygun addedilmesi düşünülemez. Davranışın ve illiyet bağının meşruluğu ancak kullanılan araç ve uygulanan metodun gerektirdiği bütün tedbirlerin alınmasında söz konusu olabilir. Tababette de aynı kural geçerlidir. Sorumsuzluktan yararlanabilmek için tıp sanatının kurallarına, gereken tedbirlere uymak ve bu sınırlar içinde hareket etmek gereklidir. Diğer bir deyimle şayet tıp ilmi hekimin yaptığı müdahalelere cevaz veriyorsa, bunu yapan hekim, tıp mesleğince tecviz edilen bir faaliyette bulunmuş demektir ki, hakkın icrası nedeniyle, eylemi hukuka aykırı sayılamaz. Keza hekim, hastanın daha az önemdeki bir hukuki menfaatini tehlikeye ya da zarara sokarken, daha büyük değerdeki bir hukuki yararı ancak bu şekilde kurtarabiliyorsa hukuka aykırı davranışta bulunmamış olacaktır.” şeklinde hüküm tesis ederek mesleki kusuru vurgulayarak tıbbi malpraktise deyinmiştir. (6)

II. TIBBİ MALPRAKTİSİN SONUÇLARI

Tıbbi Malpraktis’in hukuki yönden hekimin sorumluluklarıyla bağlantılı olarak;

* Tıbbi Malpraktis’in Hekimin Hukuki / Tazminat Sorumluluğu Sebebiyle Sonuçları

* Tıbbi Malpraktis’in Hekimin Cezai Sorumluluğu Sebebiyle Sonuçları

* Tıbbi Malpraktis’in Hekimin Disiplin Sorumluluğu Sebebiyle Sonuçları

olmak üzere 3 çeşit sonucu bulunmaktadır.

III. TIBBİ MALPRAKTİS’İN HEKİMİN HUKUKİ / TAZMİNAT SORUMLULUĞU SEBEBİYLE SONUÇLARI

Hekimin sağlık hizmeti verirken kusurlu davranışları ile oluşan zararın giderilmesi hukuki sorumluluğu kapsamında olup, hekim-hasta arasındaki ilişki doktrinde ve uygulamada baskın görüşe göre vekalet sözleşmesine dayanmaktadır. (ancak istisnai olarak somut olaya göre hekim-hasta ilişkisi eser sözleşmesi veya hizmet sözleşmesi kapsamında değerlendirilmektedir.) Vekalet sözleşmesi gereği hekim, “işçi gibi dikkat ve özenli davranışta bulunmak” zorundadır, zira en hafif kusuru bile hukuki sorumluluğunu doğuracaktır. Hekimin bu sorumluluğu Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin birçok kararıyla açıklayıcı nitelik kazanmıştır. Nitekim Yargıtay 13 Hukuk Dairesinin 06.03.2003 Tarih, 2002/13959 Esas ve 2003/2380 Karar sayılı kararıyla “Gerçekte de mesleki bir iş gören; doktor olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz, özen göstermeyen bir vekil. BK. 394/1 uyarınca vekaleti gereği ifa etmemiş sayılmalıdır.” şeklinde hüküm tesis edilmiştir.

Hekimin hukuki sorumluluğu kapsamında tıbbi malpraktisten kaynaklanan maddi ve manevi zararlar sebebiyle tazminat davaları ikame edilmektedir. Bu nedenle uygulamada hekimin hukuki sorumluluğuna tazminat sorumluluğu da denilmektedir. “Hekimin Hukuki Sorumluluğunun Sebepleri” diğer bir deyişle “Hekimle Hasta Arasındaki İlişkinin Şekli” hekimin tıbbi malpraktis sebebiyle doğacak hukuki sorumluluğunun belirlenmesi ve sonuçları
açısından büyük önem taşımaktadır. Yine “Kusur” ve “Zarar” kavramları hekimin tazminat sorumluluğunun en önemli şartlarını oluşturur. Zira zarar ve kusur yoksa sorumlulukta yoktur. Bu nedenle tıbbi malpraktisin hekim açısından hukuki sonuçlarına değinmeden önce genel hatlarıyla “Hekimle Hasta Arasındaki İlişkinin Şekli” , “Kusur” kavramı ve “Sorumluluğu Azaltan ve Ortadan Kaldıran Haller”den bahsedeceğim.

A. HEKİMLE HASTA ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ŞEKLİ

Tıbbi yönden hukuki sorumluluk ya hekim ile hasta arasındaki bir akitten yada akit dışında bir haksız fiilden veya vekaletsiz iş görmeden kaynaklanır.

Bir hasta ile hekim arasında teşhis ve tedaviye yönelik sözleşme ilişkisi ya bağımsız çalışan hekimle yapılan sözleşmeyle veya hasta ile hastane arasında kurulan sözleşme gereği hastane adına ve hesabına çalışan hekimin teşhis ve tedavi faaliyetinde bulunmasıyla kurulur. Birincisinde, hasta ve hekim arasında vekalet ilişkisi bulunurken, ikincisinde hasta ile hastane arasında hastaneye kabul sözleşmesi bulunur, hekim ise hastane adına ve hesabına hareket eden yardımcı kişi durumundadır. Birinci durumda hekim sözleşme gereği, ikinci durumda ise haksız fiil gereği sorumlu olur. (7)

Tıbbi müdahalenin özel hastanede gerçekleştirilmesi halinde hekim ile birlikte özel hastanenin de sorumluluğu söz konusu olacaktır.

1. Hekimin Akti Sorumluluğu

Hekim ile hasta arasında sarih veya zımni olarak bir akit ilişkisi mevcut ise hekimin hukuki sorumluluğunun kaynağını bu ilişki oluşturur. Akdi sorumluluk sebebiyle hekimin tazmin yükümlülüğünün oluşması için Borçlar Kanunu (“BK”) 96. madde ve devamı hükümlerinde düzenlenen akti sorumluluğa ilişkin şartların varlığı gerekir. Bu şartlar; hekim ile hasta arasında önceden sarih ya da zımni olarak kurulmuş bir tedavi akdinin varlığı, hekim ile hasta arasında bulunan tedavi akdinin ihlali, zararın mevcut olması, ihlal fiilinin kusur ile oluşması ve ihlal fiili yani hekimin kusurlu davranışı ile hastaya verilen zarar arasında uygun illiyet bağının olmasıdır.

Hekim ile hasta arasında bulunan tedavi akdinin ihlali: BK’nın 96. maddesinde belirtilen “borcun hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesi gerekir” hükmü akdi sorumluluk için tedavi akdinin ihlalinin mevcut olması gerektiğini vurgulamaktadır. Hekim tedavi akdi ile hastalığın saptanması, iyileştirilmesi, hastanın hastalıktan en az şekilde etkilenmesi ve hastalıkla ilgili benzeri birçok hususta elinden geleni yapmayı taahhüt etmekte olup hekimin olumlu ya da olumsuz, kasti ya da ihmali bir davranışla bu taahhütlere aykırı hareket etmesi akde aykırılık teşkil edecektir.

Zarar mevcut olmalıdır: Hekimin tedavi akdini ihlalinden sorumlu olabilmesi için akdin ihlali sebebiyle hasta aleyhine bir zarar oluşmalıdır. Borçlar Hukukunda akdin ihlali sebebiyle oluşan zarar akdin ihlali sonucunda alacaklının (hastanın) hukukça korunan değerlerinde iradesi dışında meydana gelen azalma olarak tanımlanır ve maddi/manevi zarar olmak üzere ikiye ayrılır. Tıbbi sorumluluk da maddi zarar; yükümlülüğe uygun bir tedavi yapılsaydı hastanın kavuşacağı sağlık durumu ile yürütülebilen hatalı tedavinin gerçek sonuçları arasındaki parayla ölçülebilen farkı, manevi zarar ise; hatalı bir tedavinin sonucu olarak hastanın duyduğu bedensel ve manevi acıyı, hayat zevklerinde meydana gelen azalmayı ifade eder. (8)

İhlal fiili kusur ile oluşmalıdır: Borçlar Hukuku kapsamında akit sebebiyle doğan sorumluluğun kurucu unsuru kusur olup BK’nın 96. maddesinde düzenlenen “borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur” hükmü ile akdi sorumluluğun kurucu unsurunun kusur karinesi olduğuna değinilmiştir. Bu nedenle borçlu (hekim) zararın tazmininden ancak kusursuz olduğunu ispat etmek sureti ile kurtulabilir. Ancak bazı istisnai hallerde sebep ilişkisi – sebep sorumluluğu sebebiyle borçlunun (hekimin) kusuru olmasa da sorumluğu olduğu kabul edilir. Örneğin BK 100’e göre borçlu (hekim), yardımcı kişilerin alacaklıya (hastaya) vermiş olduğu zarardan kusur şartı aranmaksızın sorumludur.

Kusurlu davranış ile oluşan zarar arasında uygun illiyet bağının olmalıdır: Hekim kusurlu davranışı ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının varlığı halinde zarardan sorumludur. Dolayısıyla hekimin kusurlu davranışının uygun sonucu olan her zararı, dolaylı zarar, dolaysız zarar ayrımı yapılmadan tazminle yükümlüdür. Uygun illiyet bağının varlığının ispatı ise zarar görene (hastaya) düşer.

Ayrıca, akit ilişkisi ile yapılan tıbbi müdahaleler, Anayasa ve Medeni Hukukta düzenlenen kişilik hakkına müdahale teşkil ettiği için hem akde aykırılık hem de haksız fiil olarak nitelendirilir. Bu nedenle hasta gerek akdi sorumluluğa gerekse aşağıda açıklayacağımız hekimin akit dışı sorumluluğu dayanarak zararın giderilmesini talep edebilir.

2. Hekimin Akit Dışı Sorumluluğu

Hekim ile hasta arasında daha önceden sarih veya zımni olarak kurulmuş bir akit bulunmadığı takdirde sorumluluk BK’da düzenlenen haksız fiil veya vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca tespit edilecektir.

a. Haksız Fiil Sorumluluğu

Haksız Fiil müessessi BK’nın 41. maddesinde düzenlenmiştir. Somut olayda yardımcı şahısların fiillerinin sorumluluğu mevcut ise BK. 55 hükümleri veya maliki bulunduğu şeylerdeki yapı ve bakım eksiklikleri sebebiyle zarar oluşmuşsa BK. 58. maddesi hükümleri uygulanacaktır. Hekimin haksız fiil sebebiyle akit dışı sorumluluğundan bahsedebilmek için bazı şartların mevcut olması gerekmektedir. Bu şartlar şöyledir;

Haksız fiil niteliğinde bir davranışın mevcut olması: Hekimin haksız fiilden doğan sorumluluğunun söz konusu olması için her şeyden önce hekimin hastaya karşı olumlu ya da olumsuz bir davranışının bulunması gerekir. Örneğin:

* Hekimin koma halinde bulunan hastaya, deney maksadıyla müdahale etmesi olumlu,
* Hekimin tıp mesleğinin kendisine yükümlü kıldığı acil olaylarda ilk yardım görevinden kaçınması olumsuz bir davranışla haksız fiile örnektir. (9)

Hukuka Aykırılık: Akdi olmayan sorumluluk için gerekli olan hukuka aykırılık şartı, yukarıda bahsettiğimiz akdi sorumluluk için gerekli olan akdin ihlali yani hekim ile hasta arasında bulunan tedavi akdinin ihlali şartının yerini tutmaktadır. Hekimin hastaya müdahalesinin hukuka aykırı olmaması gerekmekte olup tıbbi sorumluluk bakımından hukuka uygunluk nedenleri hastanın rızasının bulunması, üstün kamu yararı ve hekimin hastanın menfaatine uygun hareket etmesidir.

Zarar mevcut olmalıdır: Haksız fiil teşkil eden bir tıbbi müdahaleden bahsedebilmek için hastanın tıbbi müdahale sebebiyle zarara uğraması gerekmektedir. Akdi sorumluluk başlığı altında zarar şartı hakkında yaptığımız açıklamalar burada da geçerlidir.

Hukuka aykırılık kusur ile oluşmalıdır: BK’nın 41. maddesinde düzenlenen “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.” hükmü, kusurun çeşitleri olan kasıt veya ihmale işaret ederek haksız fiilin mevcut olması halinde sorumluluğun oluşması için kusurun olması gerektiğine dikkat çekmektedir. Ancak sebep sorumluluğu halleri kusur şartının istisnasını oluştur. Bu nedenle BK.’nın 55 ve 58. maddeleri uyarınca meydana gelen zararlarda kusur şartı aranmaz.

Hukuka aykırılık ile oluşan zarar arasında uygun illiyet bağının olmalıdır: Hekimin hukuka aykırı davranışı ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının varlığı halinde zarardan sorumludur. Dolayısıyla hekimin hukuka aykırı davranışının uygun sonucu olan her zararı, dolaylı zarar, dolaysız zarar ayrımı yapılmadan tazminle yükümlüdür.

b. Vekaletsiz İş Görme Sorumluluğu

Vekaletsiz İş Görme Sorumluluğu BK’nın 410 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Vekaletsiz iş görmede kişi, başkasının işini görmek amacıyla, o kişinin yararına ve muhtemel iradesine uygun bir davranışta bulunmaktadır. (10) Vekaletsiz iş görme bazen de vekaletin verdiği yetkilerin aşılması şeklinde ortaya çıkmaktadır. (11)

Hekim ile hasta arasında, geçerli bir sözleşme bulunmayan bazı durumlarda, hekim vekaletsiz iş gören olarak hastanın tedavisini gerçekleştirir. Hekim, hastanın iradesine dayanmaksızın ancak, hastanın menfaatine tıbbi müdahale gerçekleştirir. (12) Bu tür müdahaleler bakımından vekaletsiz iş görme hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmektedir. Hekimin müdahalesi de, hastanın menfaatine ve onun yasaklamasına aykırı olmayan şekilde yapıldığından, hukuka uygun vekaletsiz iş görme sayılacaktır. (13)

Acil durumları kapsayan zaruret hali ve tıbbi müdahalenin genişletilmesi durumlarında hekimin vekaletsiz iş görme müessesi kapsamında sorumluluğu sözkonusu olacaktır. Yukarıda hekimin akdi sorumluluğu ile akit dışı sorumluluğundan bahsedilmiştir. Özetle hekimle hasta arasında akdi ilişki bulunması halinde hekimin mesleğini icra ederken tıbbi malpraktis kapsamında bir zarara sebebiyet vermesi halinde hekim BK 96. maddesi uyarınca sorumlu olacaktır. Yine hekimle hasta arasında akdi ilişki bulunmaması halinde hekimin mesleğini icra ederken tıbbi malpraktis kapsamında bir zarara sebebiyet vermesi halinde hekim BK 41. maddesi uyarınca sorumlu olacaktır. Tıbbi malpraktis kapsamındaki zararın hekimin kullandığı yardımcı kişinin eyleminden kaynaklanması halinde hekim ile hasta arasında akdi ilişki varsa hekimin sorumluluğu İfa Yardımcısının Sorumluluğunu düzenleyen BK’nın 100. maddesine (özel hastane söz konusu ise hasta ile özel hastane arasında akti ilişki olduğu için hastane İfa Yardımcısının Sorumluluğunu düzenleyen BK’nın 100. maddesine göre sorumlu olacaktır), hekim ile hasta arasında akdi ilişki yoksa İstihdam Edenin Sorumluluğunu düzenleyen BK’nın 55. maddesine göre belirlenecektir. Ancak hekim ile yardımcı kişi arasında akdi ilişki olması halinde hekimin sorumluluğu hekim ile hasta arasında akdi ilişki olsa dahi BK’nın 100. maddesi yanında BK’nın 55. maddesi uyarınca belirlenebilir.

Ayrıca uygulamada zarara sebebiyet veren fiil bazen hem akdi sorumluluk kapsamında hem de akit dışı haksız fiil sorumluluğu kapsamında değerlendirilecek niteliliklere sahip olabilir. Bu durum zarar gören kişinin (hastanın) hekime karşı hangi sorumluluğa dayanacağı sorunsalını gündeme getirir. Gerek doktrin gerekse Yargıtay tarafından benimsenen görüşe göre zarar gören dilerse akdi dilerse akit dışı sorumluluk esasına dayanabilir. Ancak pratik sonuçları bakımından gerek ispat külfetinin zarar verende (hekimde) olması sebebiyle gerekse yardımcı kişinin eylemi sebebiyle oluşan zararda BK’nın 100. maddesi uygulanma imkanı olması sebebiyle (hekimin yardımcısının haksız fiili sebebiyle BK’nın 55. maddesindeki gibi “zararın meydana gelmemesi için bütün dikkat ve özeni gösterdiğini veya dikkat ve özeni göstermiş olsaydı bile engel olamayacağı” hususunu ispat etmesi ile sorumluluktan kurtulması durumu mevcut olmaması) akdi sorumluluğa dayanılarak dava açılmasının davacının / hastanın lehine olduğu kanaatindeyim. Ayrıca zamanaşımı süresi bakımından da iki sorumluluk arasında fark bulunmakta olup akdi sorumluluğun zamanaşımı süresi BK’nın 126. maddesi uyarınca 5 yıl, haksız fiil zamanaşımı süresi ise BK’nın 60. maddesi uyarınca 1 yıl her halükarda olay tarihinden itibaren 10 yıldır.

B. KUSUR KAVRAMI, HEKİMİN KUSURU VE KUSURUN İSPATI

1. Kusur Kavramı, Hekimin Kusuru

Kusur kavramı kanunlarda tarif edilmiş olmayıp Borçlar Hukukunda doktrindeki görüşler ile içtihatlardaki görüşler birleştirilerek tanımlanmıştır. Genel bir tarif ile hukuki boyutta kusur, bir kişinin hukuk düzeni tarafından tasvip edilemeyen ve uygun bulunmayan davranış biçimidir. Birey fiil olarak ortaya koyduğu davranışı hukuk düzeni tarafından tasvip edilmemesi sebebiyle kusurlu sayılmaktadır. Hukuk düzeninin davranış yada fiili kusurlu sayması doktrinde çeşitli şekillerde ifade edildiği için aşağıda kusur kavramının tanımı bakımından doktrinden örnekler verilmiştir.

Eğer fail;
* Hukuka aykırı bir fiil işlemekte olduğunu biliyor ( veya bilmesi gerekiyor) ve hukuka aykırı sonucu istiyorsa,
* Hukuka uygun hareket edebilmek imkânına sahip olduğu halde böyle hareket etmemişse kusurludur. (14)

Sözleşmeden doğan sorumlulukta kusur, borçlunun mensup olduğu sosyal ve mesleki çevrede yaşayan standart ve normal borçlu tipinin davranışından sapan, hukuk düzeninin kınadığı, onaylamadığı bir davranış biçimi; daha açık bir deyişle davranış biçiminin niteliğidir. Bu anlamda kusur borçlunun örnek borçlu tipine oranla özen eksikliği, davranış yanlışlığıdır. Benzer işlerde benzer kişiler tarafından gösterilmesi gereken özeni göstermeyen borçlu ilke olarak kusurludur. (15)

Hukuk Düzeni, işlenen bir fiilin kendisini, yani dış aleme yansıyan görünüşünü beğenmediği ve kötü gözle gördüğü takdirde hukuka aykırılık; bu fiilin psikolojik etkenlerini beğenmeyip de kötü gözle gördüğü takdirde ise kusur vardır. (16)

İsviçre ve Türk doktrininde verilen tarifleri gözönünde tutarak kusuru şöyle tarif edebiliriz:”Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek (kast) veya bu sonucu istemiş olmamakla beraber hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için iradesini yeter derecede kullanmamaktır (ihmal).” (17)

Yukarıda yer alan “Hekimle Hasta Arasındaki İlişkinin Şekli” bölümünde ayrıntılı olarak bahsettiğimiz üzere hekimlerin gerek akdi gerek akit dışı sorumluluğundan bahsedebilmek için kusur şartı öngörülmüştür. Bu nedenle kusur yoksa hekimin sorumluluğundan bahsetmek mümkün değildir. Örneğin önlenmesi imkansız olan bir sonuç sebebiyle hekimin kusurundan bahsedilemeyeceği için hekimler sorumlu tutulamaz.

Doktrinde bazı görüşler kusur kavramını objektifleştirerek objektif kusur teorisi ile tanımlamaktadır. Objektif kusur teorisinde özetle; değerlendirme yapılırken ortalama davranış biçimi temel alınmakta ve zarara sebep olan olaydaki failin kişisel durumu, psikolojik ve fikri şartları, eğitim düzeyi, yetenek ve vs. olaya etki edebilen hususlar dikkate alınmamaktadır. Gerek doktrin gerekse Yerleşik Kararlar uyarınca doktorun kusurunun saptanmasında da objektif ölçü esas alınır. Diğer bir ifade ile ölçü; objektif olarak mesleğin gereklerini bilmek ve uygulamaktır. Ancak tıp hukuku açısından objektif kusur teorisinin sübjektif durum değerlendirmesi yapılmaması sebebiyle hekimler açısından kusursuz sorumluluğa ve hekimin belli bir baskı altında mesleğini icra etmesine sebebiyet vereceği için katılmıyorum. Bu nedenle tıp hukuku açısından sorumluluk tespit edilirken tamamen objektif kusur teorisine bağlı kalınmaksın somut olayda sübjektif unsurlar dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ortalama bir hekimin sahip olması gereken bilgi birikimi, mesleki yetenek, tecrübe, fizik ve fikri güç dikkate alınarak, somut olaydaki hekimin davranışından sapma gösterip göstermediğine bakılacaktır. Eğer bir sapma varsa, bu kusur olarak nitelendirilir. Bu açıdan hekim uzman mı, pratisyen mi olduğuna, çalıştığı çevrenin genişliğine, örneğin taşrada küçük bir kasabada mı, yoksa bir il merkezinde mi çalıştığına, hastanede mi yoksa birinci derece sağlık kuruluşu niteliğindeki bir sağlık ocağı veya poliklinikte mi görev yaptığına bakılmalıdır. Bir davranış sapmasının olup olmadığı ancak benzer şartlar altındaki kişiler (hekimler) arasında yapılan karşılaştırmada söz konusu olabilir. Bunun aksine, bir pratisyen hekimin bir uzman hekim ile karşılaştırılarak davranışın onunkinden saptığını söylemek doğru olmayacaktır. (18)

Hukuki sorumlulukta kusurun kast ve ihmal olmak üzere iki türü vardır.

Kast bireyin zararlı sonucu bilerek ve isteyerek hareket etmesini ifade etmektedir ve hukuk düzenini ağır bir şekilde ihlal ettiği için kusur ağır olarak tanımlanır.

İhmal de ise zarara yol açan sonucu bilme veya isteme unsurları yoktur. Kişinin kusurlu sayılmasının sebebi ise bu sonucun doğmaması için dikkatsiz, tedbirsiz, özensiz davranmış olması, mesleğin gerektirdiği özeni ortaya koymamasıdır. Hekimlerin müdahaleleri sebebiyle hukuki sorumlulukta genel olarak ihmal kavramı söz konusu olur. Kastın tek türü ve derecesi olduğu halde ihmalin ağır ihmal ve hafif ihmal olmak üzere iki çeşidi olup ihmalin dereceleri
sorumluluğun sonuçlarına etki etmektedir. Örneğin hekimin yardımcısının ya da hastanın ağır ihmali illiyet bağını kesebilir, tazminat miktarının tayininde ağır ihmalin etkisi vardır ve hekimin yardımcısının ağır ihmali sebebiyle sorumluluktan kurtulup kurtulmayacağı hususlarında ağır ihmal kavramı önem taşır. Ağır ihmal, aynı şartlar altında bulunan makul (ortalama) her insanın alması gerekli en basit tedbirin alınmamış olmasıdır. Örneğin bir cerrahın ameliyat sonunda hastanın karnında sargı bezi unutması halinde ağır ihmal söz konusu olur. Hafif ihmal ise ancak dikkatli kişilerin gösterebileceği özenin gösterilmemiş olması halinde söz konusu olur. Bir ilacı milyonda bir kişide görülen alerjik etkisini hesaba katmayan hekimin, hastada bu etki görülmesi halinde hafif ihmali söz konusu olur. (19)

Kaldı ki ihmalin dereceleri arasında açık ve kesin bir sınır çizmeye de imkan yoktur. Durum her olayın bünyesi içinde incelenecek ve normal, orta seviyede bir insan tipinin o olayda ne tarzda davranacağı göz önünde tutulacaktır. Böyle bir kimsenin alacağı tedbiri almamış, göstereceği özeni göstermemiş olan kimse ağır ihmalde bulunmuş sayılır. Olayın özelliklerinden hareket edileceği için rasgele bir normal insan tipi değil, o olayla ilgili normal insan tipi değerlendirmede esas alınacaktır. Bu çerçevede olayda rol oynayan meslek (şöförlük, hekimlik vs.), failin yaşı, cinsiyeti gibi unsurlar dikkate alınarak normal insan tipi belirlenecektir. Fakat bir meslekteki kötü gelenekler dikkate alınmaz. Failin sübjektif niteliklerinin nazara alınması, istisnai mazeretleri kapsamaz. Bir kimsenin çok üzüntülü olduğu için tedbir almamış, özen göstermemiş olmasının dikkate alınamayacağı kabul edilmektedir.20

2. Kusurun İspatı

Hekimin hukuki sorumluluğu kapsamında kusurun ispatı, yukarıda bahsettiğimiz “Hekimle Hasta Arasındaki İlişkinin Şekli” yani hasta ile hekim ilişkisinin akdi temelli olması yada akde dayanmaması hallerinde farklılık arz etmektedir. Hekim ile hasta arasındaki ilişki akit ilişkisine dayanıyorsa BK’nın 96. maddesi uyarınca hekimin kusurlu olduğu farz edilir ve hasta yalnızca uğradığı zarar ile akde aykırılık arasındaki illiyet bağı bulunduğunu ispatlamakla yükümlüdür. Dolayısıyla hasta tarafından illiyet bağı ispatlanırsa hekimin kusurlu olduğunun ispat edilmesi gerekmemektedir. Bu durumda hekim kendi kusursuzluğunu ispatla yükümlüdür. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 26.06.1978 sayılı kararı ile “davalı doktorla müteveffa arasında kürtaj yapılması konusunda akdi bir bağ doğduğuna göre BK’nın 96. maddesi hükmü karşısında davalı doktor kendisine hiç bir kusur isnat edilemeyeceğini kanıtlamadıkça yaptığı işten doğan zararı tazmine mecburdur. Dosyadaki deliller davalı doktorun bu ispat yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılmasına elverişli nitelikte değildir” şeklinde bu hususa ilişkin hüküm tesis edilmiştir. (21)

Eğer hekim ile hasta arasındaki ilişki akde dayanmıyorsa, ilgili müdahale haksız fiil olarak nitelendirileceği için hasta hekimin kusurunu da ispatlamakla yükümlüdür. Ancak tıbbi meslek kurallarına aykırılık, kusurun varlığı konusunda fiili bir karine oluşturacağından, hastanın hekimin tıbbi meslek kuralına aykırı davrandığını ispatlaması yeterli olacaktır. Bu açıdan taraflar arasında sözleşme olup olmaması kusurun ispatında pratik bir fark doğurmamaktadır. (22)

C. SORUMLULUĞU AZALTAN VEYA ORTADAN KALDIRAN HALLER

1. Sorumsuzluk Anlaşması

Hekim ile hasta arasındaki ilişkinin akdi ilişkiye dayanması halinde Borçlar Hukukunun sözleşme serbestîsi prensibi kapsamında akit ile hekimin kusurundan sorumlu olmayacağı yönünde bir hüküm düzenlenebilir. Akit metni hazırlanırken akdin ifası sırasında meydana gelecek zararlardan sorumlu olunmayacağını düzenleyen bu hükme Borçlar Hukukunda Sorumsuzluk Anlaşması denilmektedir. BK’nın 99. maddesi ile dolaylı olarak Sorumsuzluk Anlaşmasının geçerlilik şartları düzenlenmiştir. Madde hükmü uyarınca Sorumsuzluk Anlaşmasının hile ve ağır kusura dayanan davranışlara ilişkin olmaması gerektiği aksi takdirde geçersiz kabul edileceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca BK’nın 99/2 maddesi ile hafif kusurun Sorumsuzluk Anlaşmasına konu edilebileceği ancak eğer alacaklı borçlunun hizmetinde ise yahut borçlunun sorumluluğu hükümet tarafından imtiyaza dayanan bir sanatın icrasına ilişkin değilse bu şartın geçerli olabileceği aksi takdirde hakimin takdir yetkisini kullanarak sözleşmeye müdahale ile bu şartı geçersiz kabul edebileceğini düzenlemiştir. BK’nın 99/2 maddesi ile düzenlenen “borçlunun sorumluluğu hükümet tarafından imtiyaza dayanan bir sanatın icrasına ilişkin olması” hali hekimlik mesleğinin hükümet tarafından verilen resim belgeye dayanması sebebiyle hafif kusur yönünden ilgili hükmün uygulanacaktır. Yardımcı şahısın fiilinden sorumlu olunmayacağı hususunda yapılan Sorumsuzluk Anlaşmaları da BK’nın 99. maddesi kapsamında değerlendirilecektir.

Doktrinde, hakim olan görüş, hekim ile hasta arasında hekimin hafif kusurundan sorumsuz olacağına dair yapılan Sorumsuzluk Anlaşmasının geçersiz olacağı yönündedir.23 Ben doktrindeki baskın olmayan görüşe katılarak hafif kusur halinde Sorumsuzluk Anlaşmalarının hekimler açısından geçerli olacağını desteklemekteyim. Kanaatimce gerek Borçlar Kanunun lafzına ve gerekçesine uygun olması gerekse hekimlerin mesleklerini icra ederken baskı altında hissetmemeleri sebebiyle hafif kusur halinde Sorumsuzluk Anlaşmalarının geçerli kabul edilmesi ancak hakimin sözleşmeye müdahalesi halinde hakim kararı ile geçersiz sayılabileceğinin kabul edilmelidir.

2. Müterafik Kusur

Hastanın rızası, hastanın kusuru ve zaruret halini kapsayan acil durumlar hekimin sorumluluk ölçüsünü azaltabilir.

Tıbbi müdahaleler bakımından, rızanın bulunması kural olarak hekimin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, tazminattan indirim sebebi de olamaz. Ancak, rızanın geçerli olmadığı yasal olmayan kürtaj gibi durumlarda, hastanın rızası zarar görenin kusuru kabul edilerek tazminattan indirim sebebi (BK. m. 44) kabul edilebilmelidir. Çünkü rıza burada hukuka aykırı durumun bir nedenidir. (24)

Yine hastanın zararın meydana gelmesinde etkisi olması halinde illiyet bağı kesileceğinden tazminat miktarı belirlenirken bu husus dikkate alınacaktır.

Acil durumlarda hekimin mesleği gereği hastaya gerekli müdahaleye yapma yükümlülüğü bulunmaktadır. (Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi Madde 3) Bu nedenle acil durumlar hukuka uygunluk hali olarak değerlendirilecek ve tazminat sorumluluğu bu durum göz önünde bulundurularak değerlendirilecektir.

D. SERBEST OLARAK YA DA ÖZEL SAĞLIK KURULUŞLARINDA ÇALIŞAN HEKİMLERE KARŞI İKAME EDİLEN TAZMİNAT DAVALARI

Genel Anlatım

Serbest olarak ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimin hukuki sorumluluğu kapsamında sağlık hizmeti verirken kusurlu davranışları ile oluşan maddi ve manevi zararların giderilmesi sebebiyle Adli Yargı’da tazminat davaları ikame edilmektedir.

Tıbbi malpraktis kapsamında oluşan zararların aynen tazmini mümkün olmadığı için nakden tazmin yoluyla zararlar giderilir. Hasta gerek hekimle arasındaki ilişki akdi gerek akit dışı bir ilişki olsun tıbbi malpraktis kapsamında maddi ve manevi tazminat davası ikame edebilir. Yine tazminat miktarının belirlenmesi açısından da hasta ve hekim arasındaki ilişkinin niteliği önemli değildir. Zira BK.’nın 98/2. maddesi hükmü uyarınca haksız fiil sorumluluğunu düzenleyen hükümler akdi sorumluluğa da kıyasen uygulanacaktır. Genellikle zararın kesin miktarı, zarar görenin mahkemeye sunacağı belgeler ve bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacaktır. Zararın varlığının tartışmasız olduğu ancak, miktarının kanıtlanamadığı hallerde hakim, BK’nın 42. maddesi gereğince kendi takdir hakkını kullanarak zarar miktarını tesbit edebilir. (25)

Yukarıda Kusur Kavramı bölümünde bahsedildiği üzere hekimin sorumluluğunun belirlenmesi kapsamında kusur şartı öngörülmüş olup kusur yoksa hekimin sorumluluğunda bahsedilmesi mümkün değildir. Kusur yanında diğer bir şart zarar şartıdır. Hekimin kusurlu hareketi sebebiyle hastanın zarara uğraması gerekmektedir. Kusur ile zarar arasında aranan bu bağ sebebiyle hekimin sorumluluğu için en önemli şart olan illiyet bağı şartı söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla hekimin kusurlu hareketi sebebiyle hastanın zarara uğraması yani kusur ile zarar arasında sebep sonuç ilişkisi olması gerekmektedir. Bu nedenle illiyet bağı tazminat davalarının en önemli şartını oluşturmaktadır.

Hekimin tıbbi yardım sırasındaki kusuru, doğal gelişmeyi etkilemiş ve zararlı sonucun gerçekleşmesini önemli derecede arttırmış ise illiyet bağı kabul edilmelidir. Ancak kusurlu davranış olmasaydı bile hastalığın doğal gelişmesi kapsam bakımından aynı sonucu doğurabilecekse illiyet bağından söz edilemez. Kusurlu davranışın, doğal gelişmeyi önemli ölçüde etkileyerek zararlı sonucu olması gerekenden fazla arttırmamış olması gerekir. Doğal gelişme ile hekimin kusurlu etkisiyle oluşan zararı ayırma olanağı yoksa kural olarak hekim zararın tamamından sorumlu olur. Bu durumda zarardan BK.’nın 43. maddesine göre hakkaniyete uygun bir indirim yapılması da zorunludur. (26)

Tıbbi malpraktise dayanılarak açılan tazminat davalarında görevli mahkeme dava değerine göre tayin edilir. Talep edilen tazminatın miktarına göre o yargı yılı için belirlenen parasal sınır uyarınca sulh hukuk veya asliye hukuk mahkemeleri görevlidir.

Tıbbi malpraktise dayanılarak açılan tazminat davalarında yetkili mahkeme ise tıbbi malpraktis kapsamında nitelendirilecek eylemin haksız fiil sorumluluğundan kaynaklanması halinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (H.U.M.K.)’nun 21. maddesi uyarınca haksız fiilin vukuu bulduğu yer mahkemesi yani hekimin tıbbi malpraktis eylemini gerçekleştirdiği yer mahkemesi olacaktır. Bunun dışında tıbbi malpraktis kapsamında nitelendirilecek eylemin akdi sorumluluktan kaynaklanması halinde H.U.M.K.’nun 9. maddesinde düzenlenen genel kural uyarınca davalının ikametgâh adresi yer mahkemesi yetkili olacaktır. Yine taraflar arasındaki akit metni ile yetkili mahkeme belirlenmişse davalının ikametgâh adresi mahkemesi yanında akitte belirtilen yer mahkemesi de yetkili mahkeme olarak kabul edilecektir.

Tıbbi malpraktise dayanılarak açılan tazminat davalarının davacısı tıbbi malpraktis sebebiyle zarar gördüğünü iddia eden hasta, bazı hallerde hasta yakını veya hastanın fiil ehliyeti yoksa kanuni temsilcisidir. Tıbbi malpraktis eylemi sonucunda hastanın ölmesi halinde ise davacı ölen hastanın yasal mirasçılarıdır.

Tıbbi malpraktise dayanılarak açılan tazminat davalarının davalısı serbest çalışan hekim ya da hekim özel sağlık kuruluşunda çalışıyorsa hekimle birlikte özel sağlık kuruluşudur.

Tıbbi malpraktise dayanılarak açılan tazminat davalarında açma süresi yani zamanaşımı süresi, akdi sorumluluk söz konusu ise BK’nın 126. maddesi uyarınca 5 yıl, haksız fiil sorumluluğu söz konusu ise BK’nın 60. maddesi uyarınca olayın olduğu tarihten itibaren 10 yıl, fiili ve faili öğrenme tarihinden itibaren 1 yıldır. Zamanaşımı süresinin başlangıcı, zararı ve zarar vereni öğrenme tarihidir. Zarar gelişen ve değişen bir zarar ise zararın netleştiği zamandan itibaren süre başlatılabilir. Ancak Yargıtay uygulamasında bitkisel hayata girme, doğumsal uzuv kayıpları gibi gözle görülebilen ve tespit edilebilen zararların oluştuğu anda sürenin başladığı kabul edilmektedir. Zamanaşımı süresinin başlangıcı konusu özellikle tıbbi malpraktiste, her olaya özgü olarak ayrı ayrı değerlendirilmelidir. (27)

Tıbbi malpraktis sebebiyle hastanın uğrayacağı zararlar maddi zarar ve manevi zarar olarak ikiye ayrılır. Maddi zarar sebebiyle ödenen tazminata maddi tazminat, manevi zarar sebebiyle ödenen tazminata ise manevi tazminat denilmektedir


1. Maddi Tazminat

Maddi tazminat, maddi zararın yani bir kişinin malvarlığında iradesi dışında meydana gelen eksilmenin sorumlu olan kişi tarafından ödenmesidir. (28)

Maddi tazminat davası ikame edebilmek için bazı unsurlar söz konusu olmalı ve dava kapsamında bu unsurların varlığı ispat edilmelidir. Hukuka Aykırı Davranış, Zarar, Kusur ve İlliyet Bağı maddi tazminat davasının unsurlarıdır.

Hukuka Aykırı Davranış, hekim ile hasta arasında akdi ilişki varsa akde aykırılık, akdi ilişki yoksa haksız fiil olarak karşımıza çıkar. Ancak daha önce yukarıdaki açıklamalarımda da belirttiğim üzere tıbbi malpraktis eylemlerinde vücut bütünlüğü ihlali söz konusu olduğundan sözleşme ilişkisi olsun olmasın tıbbi malpraktis eylemleri haksız fiil olarak nitelendirilebilir. Bu nedenle tıbbi malpraktis davalarında hastanın davasını dayandıracağı hukuki temel hususunda seçimlik hakkı bulunmaktadır.

Zarar, tıbbi malpraktis eylemi sonucunda hastanın zarara uğraması gerekmektedir. Zira BK.’nın 41. maddesi uyarınca tazminat yükümlülüğünü doğabilmesi için, hukuka aykırı bir fiille bir “zarara” sebebiyet verilmiş olması gerekir. Hukuka aykırı davranış sebebiyle bir zarar meydana gelmemişse tazminat ödenmesi istenemez.

Tıbbi malpraktis eylemi kapsamında ikame edilen tazminat davalarında zararın ispat etmek BK.’nın 42. maddesi uyarınca hastaya (davacıya) düşer. Ancak zararın hakiki miktarı tayin etmek mümkün değilse hakim takdir yetkisini kullanarak zararı belirleyecektir. Hakimin takdir yetkisi, zararın hem varlığı hem de miktarı yönünden geçerlidir. Ayrıca hakim fiilen gerçekleşen zararlarda olduğu gibi, ileride gerçekleşecek zararlarla ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlarda da takdir yetkisine sahiptir. BK.’nın 42/II’nin uygulanabilmesi için, zarar görenin, kesin delil getiremese bile, hakime zararın varlık ve miktarı hakkında kanaat verecek olgu ve olayları sunmuş olması gerekir. Hakim, bu olgu ve olaylardan zararın gerçekleşmiş olduğu sonucuna varmalıdır. Böyle bir kanaate sahip olmayan hakim, takdir yetkisini kullanamaz. Zarar görenin, zararın gerçekleşmiş olduğuna ilişkin soyut bir iddiada bulunması veya zararla ilgili zayıf bir ihtimal, ispat için yeterli değildir. Bu itibarla, hakim zararın varlık ve miktarını tesbitte ancak gerçeğe çok yakın ihtimallerin ispatını yeterli görmelidir. (29)

BK’da maddi zararın kapsamı ölüm halinde 45. maddede, cismani zarar halinde 46. maddede ve haksız yaraşım halinde 48. maddede olmak üzere özel olarak düzenlenmiştir. Tıbbi malpraktis eylemi sebebiyle oluşan maddi zararın kapsamını için BK’nın 45. ve 46. maddeleri uygulanacaktır.

Ölüm halinde maddi zararı düzenleyen BK’nın 45. maddesi uyarınca, defin masrafları, ölüm hemen meydana gelmemiş ise tedavi giderleri ile çalışmamaktan doğan zararlar ölüm halinde istenebilecek zararlardır. Ölen kişiden sürekli ve düzenli olarak yardım gören kişiler ölüm meydana gelmeseydi şartlara göre yardım devam edecekse destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilirler. Bunlar ölen kişinin eşi, çocukları vs. olabilir. (30)

Cismani zarar, tıbbi malpraktis kapsamından vücut bütünlüğünün ihlali halinde oluşan zarar BK’nın 46. maddesi uyarınca, tedavi masrafları, çalışma gücünün yok olmasından ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan zararlar olarak belirtilebilir. BK 46. madde uyarınca tazminat talep etme hakkı sadece hastaya aittir.

Kusur, tıbbi malpraktis eylemi sebebiyle oluşan zararın hekimin kusuru ile meydana gelmesi gerekmektedir. Hekimin sorumluluğu tespit edilirken kusursuz sorumluluk halleri (sebep sorumluluğu) dışında kusur sorumluluğu olup olmadığı tespit edilerek belirlenmektedir. Yukarıda “Kusur Kavramı, Hekimin Kusuru ve Kusurun İspatı” bölümünde yapılan açıklamalar burada da geçerlidir.

İlliyet Bağı, tıbbi malpraktis davalarının en önemli unsurunu oluşturur. Hekim hukuka aykırı davranış ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının varlığı halinde zarardan sorumludur. Dolayısıyla zarar hukuka aykırı davranış sebebiyle oluşmamış ise illiyet bağından bahsedilemez ve bu nedenle hekimin tazminat yükümlülüğü söz konusu olmayacaktır.

2. Manevi Tazminat

Manevi zarar, bir kimsenin kişilik haklarına yapılan haksız bir saldırı nedeniyle duyduğu cismani ve manevi acı, ıstırap ve elem nedeniyle yaşama zevkinde azalma meydana gelmesidir. (31) Manevi zarar sebebiyle ödenen tazminata ise manevi tazminat denilmektedir.

BK’da manevi tazminat 47. maddede özel olarak düzenlenmiştir. Tıbbi malpraktis eylemi sebebiyle oluşan manevi tazminat ve zararın kapsamını için BK’nın 47. maddesi uygulanacaktır. İlgili madde hükmünde zarar görenin (hastanın) ölümü halinde ailesinin de manevi tazminat talep edebileceği düzenlenmiştir. İlgili düzenlemenin - hareket noktası “aile ve sevgi bağlarının oluşturduğu ruhsal bütünlüğün bozulması” olmaktadır. Ölüm nedeniyle manevi tazminat isteyebilecekler ölen ile eylemli olarak aile ve sevgi bağları bulunan ana,baba,eş, evlatlar ve kardeş gibi ölenin yakınlarıdır. Ancak sevgi bağları kanıtlandığı takdirde nişanlı, metres hatta arkadaş gibi kişilerde manevi tazminat isteyebilirler. (32) BK’nın 47. maddesindeki kusur, zarar vs. kavramlara aşağıda manevi tazminatın şartlarında değinilecektir.

Manevi tazminat davası ikame edebilmek için bazı unsurlar söz konusu olmalı ve dava kapsamında bu unsurların varlığı ispat edilmelidir. Kişilik Haklarına Tecavüz İçeren Hukuka Aykırı Davranış, Manevi Zarar, Kusur ve İlliyet Bağı manevi tazminat davasının unsurlarıdır.

Kişilik Haklarına Tecavüz İçeren Hukuka Aykırı Davranış; Hekimin mesleğini icra ederken hastanın sosyal ve duygusal kişilik haklarına tecavüz içeren hukuka aykırı bir davranış bulunması gereklidir. Zira tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk sebeplerinden birisi yoksa kişilik haklarına tecavüz içeren davranış daima hukuka aykırılık teşkil edecektir. Kişilik haklarına tecavüz yalnızca yaşam ve sağlık değerleriyle ilgili olmayıp kişinin onur, haysiyet, toplumdaki saygınlık, özel hayatı, sırları, özgürlüklerde kişilik hakkına tecavüz olarak sayılacaktır.

Manevi Zarar; manevi zarardan söz edebilmek için kişilik haklarına tecavüz içeren hukuka aykırı davranışın sosyal ve duygusal kişilik değerlerinde objektif olarak nitelendirilebilecek bir eksilmeye sebep olması gereklidir. Tıp hukuku kapsamında manevi zarar “hekimin hastasına sağlık hizmeti sunmasından önceki hastanın durumu ile sağlık hizmeti verdikten sonraki durumu arasındaki olumsuz yönde ruhsal fark ve değişikliktir. Bu değişiklikler manevi tazminata konu olmaktadır.” (33) Manevi zarar için kişinin sağlığında istenmeyen durumun gerçekleşmiş olması yeterlidir. Sürekli ve geçici olması zorunlu olmadığı gibi geçici durumların az veya çok olması da önemli değildir. Bunlar sadece tazminat kapsamının belirlenmesine yardımcı olur. (34) Manevi zarar sebebiyle tazminat davası ikame edebilmek için zararın ağır veya hafif olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bu durum yalnızca tazminat miktarının belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.

Yukarıda Maddi Zarar bölümünde de açıkladığımız üzere tıbbi malpraktis eylemi kapsamında ikame edilen tazminat davalarında zararın ispat etmek BK.’nın 42. maddesi uyarınca hastaya (davacıya) düşer. Ancak ilgili maddenin devam hükmü uyarınca zararın hakiki miktarı tayin etmek mümkün değilse hakim takdir yetkisini kullanarak zararı belirleyecektir. Ancak burada BK.’nın 42/II’nin uygulanabilmesi için, zarar görenin, kesin delil getiremese bile, hakime zararın varlık ve miktarı hakkında kanaat verecek olgu ve olayları sunmuş olması gerekir. Hakim, bu olgu ve olaylardan zararın gerçekleşmiş olduğu sonucuna varmalıdır. Böyle bir kanaate sahip olmayan hakim, takdir yetkisini kullanamaz. Zarar görenin, zararın gerçekleşmiş olduğuna ilişkin soyut bir iddiada bulunması veya zararla ilgili zayıf bir ihtimal, ispat için yeterli değildir. Bu itibarla, hakim zararın varlık ve miktarını tesbitte, ancak gerçeğe çok yakın ihtimallerin ispatını yeterli görmelidir. (35) Manevi zarar miktarının ispat edilmesi güç olması sebebiyle hakimin takdir yetkisi ile belirleyeceği kanaatindeyim. Zira manevi zararı düzenleyen BK’nın 47. madde özel hükmü “hakim hususi halleri nazara alarak tazminat verilmesine karar verebilir.” şeklinde düzenlenmiş olup ilgili hüküm manevi tazminatın belirlenmesinin ve hüküm altına alınmasının hakim takdirinde olduğuna değinmiştir.

Kusur; BK. m. 49 manevi tazminat davasının şartları arasında zarar verenin kusurundan söz etmemektedir. Ancak, kanun koyucu BK. m. 49’da “kusur” şartını öngörmüş olmamakla, kusursuz sorumluluk hükmü getirmiş değildir. Haksız fiilin genel şartları BK. m. 41’de düzenlenmiştir. Bu şartlar arasında “kusur şartı” da öngörülmüş bulunmaktadır. BK. m. 49’da haksız fiili, kusur sorumluluğunu düzenleyen BK. m. 41’in bir devamı olduğu için mevcut olanı tekrarlamamak amacıyla kusur şartını içermemektedir. (36) Bu nedenle kusur şartı aranacaktır. Ancak kusurun kast ya da ihmal türleri ya da ağır yada hafif olması hususları önem taşımamaktadır. Zira BK m. 49’da genel olarak kişilik hakkına tecavüz içeren manevi zarar kavramı belirtilmiş olup zararı ve kusurun ölçüsü vurgulanmamıştır.

İlliyet Bağı, tıbbi malpraktis davalarının en önemli unsurunu oluşturur. Hekimin kişilik haklarına tecavüz içeren hukuka aykırı davranışı ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının varlığı halinde hekim manevi zarardan sorumludur. Dolayısıyla zarar hukuka uygun davranış ile oluşmuş ise illiyet bağından bahsedilemez ve bu nedenle hekimin tazminat yükümlülüğü sebebiyle söz konusu olmayacaktır.

3. Tazminat Miktarı Hesaplanırken Dikkate Alınması Gereken Hususlar

Tazminat hesabı her somut olaya göre ayrı değerlendirilmesi gereken bir sistemdir. Gerek cismani zarar, gerek ölüm gerekse manevi zarar sebebiyle tazminat talebi söz konusu olduğunda tazminat miktarı takdir edilirken hakkaniyet esaslarına dikkat edilmesi ve hastanın ya da müteveffanın yakınlarının bu durumu zenginleşme aracı olarak kullanmasına izin verilmemesi gerekmektedir. Aksi hukuk normları ile düzenlenen tazminat müessessinin gerekçesine aykırılık teşkil edecektir. Bu bölümde tazminat miktarı hesaplanırken dikkate alınması gereken hususların genellikle somut olaya göre değişim göstermesi sebebiyle gerek doktrinden gerekse içtihatlardan örnekler vererek açıklamaya çalışacağım.

Bir ameliyat veya devamlı tedavi ile sakatlığın ortadan kaldırılması mümkün iken mağdurun tedaviye rıza göstermemesi tazminatın hesaplanmasında dikkate alınacaktır. Ancak bu rızanın gösterilmesi şu şartlar altında beklenebilir;

1- Ameliyatın tehlikeli olmaması
2- Ameliyatın çok ızdırap verici olmaması
3- Ameliyat sonucunda iyileşmenin kuvvetle muhtemel olması
4- Ameliyat masraflarının sorumlu kişi tarafından önceden ödenmiş olması. (37)

Çalışma gücü kaybının geçici olması durumunda sadece geçici olarak mahrum kalınan sürenin tazminatın hesaplanmasında esas alınması gerekir. (38)

Ölenin yardımından yoksun kalma sebebiyle maddi tazminat istenebilmesi, talepte bulunanın, sosyal durumuna göre, sürdürmekte olduğu yaşantısını devam ettirebilmesi için yardıma muhtaç olmasına bağlıdır. Ölüme sebep olan haksız eylem, destekten yoksun bırakırken aynı zamanda bir kısım faydalanmaya da yol açmışsa, tazminat miktarının tespitinde bu faydalanma dikkate alınır. Örneğin, ölüm neticesinde elde olunan miras sebebiyle, yardıma ihtiyaç kalmamışsa tazminat talebinde bulunulamaz. (39)

Av. Cemal Öztürkler “Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk Teşhis, Tedavi ve Tıbbi Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları” isimli çalışmasında özetle; destek tazminatı hesaplanırken hastanın ya da ölenin ölmeden önceki geliri, yaşı, tarafların kusur durumları, hastanın ölümü ile hak sahiplerine ödenecek miras geliri, ölen hastanın erkek ya da kadın olması geride kalan eşin yeniden evlenme şansı gibi hususların dikkate alındığına değinmiştir. (40)
Ayrıca yukarıda “Sorumluluğu Azaltan veya Ortadan Kaldıran Haller” bölümünde bahsettiğimiz durumların tazminat miktarına etki ettiğini burada birkez daha belirtmek istiyorum.

IV. TIBBİ MALPRAKTİS’İN HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞU SEBEBİYLE SONUÇLARI

Hekimin mesleğini icra ederken uyguladığı tıbbi müdahalenin hukuka aykırılık içermesi halinde hukuka aykırılık içeren ilgili hareket Türk Ceza Kanunu kapsamında suç teşkil ediyorsa hekimin cezai sorumluluğu söz konusu olacaktır. Özel hukuk kapsamında hukuka aykırılık sebebiyle zarar gören (hasta) tazminat talebinde bulunurken ceza hukuku kapsamında devlet resen yahut zarar görenin (hasta veya ilgililer) şikâyeti üzerine zarar vereni (hekimi) cezalandıracak ve hekimin cezai sorumluluğunun sonucu olarak ceza davaları ikame edilecektir.

Özel hukuk kapsamında hekimin hukuka aykırılık içeren davranışı / tıbbi müdahale çoğu zaman ceza hukuku kapsamında da suç teşkil eder. Bu durum özel hukukta verilen/verilecek kararlar ile ceza hukukunda verilen/verilecek kararlar arasındaki bağlantı sorunsalını ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle tıbbi malpraktisin hekimin ceza sorumluluğu sebebiyle sonuçlarına geçmeden önce özel hukuk kararları ile ceza hukuku kararlarının ilişkisinden bahsetmek istiyorum.



A. ÖZEL HUKUK KARARLARI İLE MEDENİ HUKUK KARARLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ

BK’nın 53. maddesi kapsamında “hakim, kusurun mevcut olup olmadığına veya failin temyiz kudretine sahip olup olmadığı hususunda karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair hükümleriyle bağlı olmadığı gibi ceza mahkemesi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda da hukuk hakimini bağlamaz.” hükmü düzenlemiştir.

BK’nın 53. maddesi ile düzenlenen özel hukukta hakimin bağımsızlığı ilkesi, ceza hukuku ile özel hukukta her ne kadar kusur, zarar, illiyet bağı gibi bazı unsurların aynı isimle düzenlenmiş olsada gerek özel hukuk ile ceza hukukunun amaçlarının, gerek özel hukuktaki haksız fiille ceza hukukundaki suçun unsurlarının oluştuğunun kabulünün gerekse yargılama usulü ve delillerin takdiri açısından farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Örneğin ceza hukukunda ceza ehliyeti Türk Ceza Kanunu (TCK) ’nun 31. maddesi ile fiili işlediğinde 12 yaşını doldurmak ile başlarken, özel hukukta temyiz kudreti ve kusur açısından yaş düzenlemesi yoktur. Bu nedenle özel hukukta 12 yaşından küçük bir kimsenin sorumlu olduğu yönünde karar verilebilir. Yine özel hukukta sorumluluk açısından objektif kusur teorisi kabul edilirken ceza hukukunda sübjektif kusur teorisi kabul edilmektedir. Ayrıca her iki hukuk dalının amaç farklılığı sebebiyle illiyet bağı özel hukukta geniş yorumlanmakta ceza hukukunda ise daha dar yorumlanmaktadır.

Bu nedenle hukuk hakimi ceza kararı karşısında her şeyden önce kusurun varlığı ve derecesi yönünden bağımsızdır. Kararın mahkûmiyet veya beraat kararı olması sonucu değiştirmez. Durum zararın miktarının tayini yönünden de aynıdır. Örneğin ceza hakimi failin işlediği zimmet suçunda bir milyar liralık bir zimmete hükmederken, hukuk hakimi zararın miktarını serbestçe tayin edebilir. (41)

Özel hukuk kararları ile ceza hukuku kararlarının ilişkisi kapsamından Doktrinde ve Yargıtay kararlarında benimsenen birkaç husus vardır. Bunlardan bir tanesi ceza hukukunda da düzenlenen tazminat müessessidir. Zarar görenin ceza mahkemesinden kişisel dava yahut müdahale yoluyla tazminat istemesi mümkündür. Böyle bir durumun söz konusu olması halinde hukuk mahkemesi hakimi ceza mahkemesi kararını beklemekle yükümlüdür. Özetle eğer ceza mahkemesinden tazminat talebinde bulunulmamışsa, hukuk mahkemesi hakimi ceza mahkemesi kararını beklemekle yükümlü değildir. Nitekim eğer - mağdur ceza davasında tazminat talep etmiş ve ceza mahkemesi tazminat ödenmesine veya talebin reddine karar vermişse, bu karar kesin hüküm teşkil eder ve hukuk mahkemesinde tazminat davası açılmasına engel olur.42 Hatta, mağdur ceza davasında tazminat talep etmiş, ceza hakimi ise duruşmayı uzatmamak için tazminat bakımından hukuk mahkemesine müracaat edilmesine karar vermiş ise (CMUK m.358), ceza mahkemesinin bu aşamaya kadar yaptığı tespitler ile hukuk hakiminin bağlı olacağı kabul edilmektedir. (43)

Özel hukuk kararları ile ceza hukuku kararlarının ilişkisi hakkındaki diğer bir görüş ise; BK.’nın 53. maddesinde düzenlenen ceza mahkemesinin beraat kararlarının da hukuk mahkemesi hakimini bağlamayacağı hakkındadır. Doktrinde bazı görüşler bazı durumlarda beraat kararlarının bağlayıcı olacağı bazı durumlarda ise olmayacağı yönündedir. Örneğin, fiilin suç teşkil etmediği veya illiyet bağı bulunmağı gerekçeleri ile verilen beraat kararları hakimi bağlamaz. (44)

Ancak hukuk hakimi, görmekte olduğu dosyanın bir parçası haline gelmiş bulunan ceza mahkemesi kararından her hangi bir sebeple ayrılmak istediği zaman, bunun gerekçelerini göstermek zorundadır. (45) Gerekçesiz ayrılma, usul hukuku yönünden bozma teşkil eder. (46)

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bir kararında “Hekimin, muayenenin muhtemel sonuçlarını hastaya bildirip bildirmediği konusu üzerinde durulmamıştır. Kaldı ki ceza davasından kast bulunmadığından beraat kararı verilmiştir. Hukuk Hakimi Borçlar Kanunu'nun 53. maddesine göre, bu beraat kararı ile bağlı değildir. İhmali davranış tazminat hükmedilmesi için yeterlidir. Bu ihmal ise, meslek kurallarına aykırı davranıştır. O halde, davalının yaptığı muayenenin muhtemel sonuç ve tehlikelerini davacıya açıkça bildirdiği sabit olmadıkça davalı tazminatla sorumlu olacaktır. Aksi düşüncelerle verilen karar anılan nedenlerle bozulmalıdır.” şeklinde hüküm tesis ederek özel hukuk ile ceza hukuku arasındaki bağımsızlığa değinmiştir. (47)

B. TIBBİ MALPRAKTİS SEBEBİYLE HEKİMİN CEZAİ SORUMLULUĞU

Genel Anlatım

Hekimin cezai sorumluluğu geniş anlamda, hekimin tıp mesleğini icra ederken işlediği suçlarla, bu mesleğin icrası dolayısıyla işlemiş olabileceği suçlardan dolayı sorumluluğunu ifade eder. Hekimin tıp mesleği dolayısıyla işlediği suçlar bir özellik arz etmez. Bunlar, örneğin bir sağlık kurumunun yönetimi ile ilgili olabileceği gibi, hekimin aynı zamanda devlet memuru olup olmamasına göre değişen suçlar olabilir. Örneğin disiplin suçları, zimmet, irtikâp, görevi kötüye kullanma gibi. (48)

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda hekimleri ilgilendiren maddeler başlıklar halinde sıralayacak olursak;
- Soykırım (TCK m.76)
- İnsanlığa Karşı Suçlar (TCK m.77)
- Kasten öldürme (TCK m.81)
- Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi (TCK m.83)
- İntihara Yönlendirme (TCK m.84)
- Taksirle öldürme (TCK m.86)
- Kasten yaralama (TCK m.89)
- Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi (TCK m.88)
- Taksirle yaralama (TCK m.89)
- İnsan Üzerinde Deney (TCK m.90)
- Organ veya Doku Ticareti (TCK m.91)
- Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi (TCK m. 98)
- Çocuk Düşürtme (TCK m.99)
- Kısırlaştırma (TCK m.101)
- Ayırımcılık (TCK m.122)
- Verileri Hukuka Aykırı olarak Verme veya Ele Geçirme ve bu konudaki Nitelikli Haller
(TCK m.136,137)
- Radyasyon Yayma (TCK m.172)
- Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma (TCK m.195)
- Resmi Belgede Sahtecilik (TCK m.204)
- Sağlık Memurunun Gerçeğe Aykırı Belge Düzenlemesi (TCK m.210)
- Sağlık Mesleği Mensuplarının Suçu Bildirmemesi (TCK 280)
- Genital Muayene (TCK M.287)
Hekim kamu görevlisi ise işleyebileceği suçlar;
- İrtikâp (TCK m.250)
- Rüşvet (TCK m.252)
- Görevi İhmal (TCK m.257)
- Kamu görevlisinin Ticareti(TCK M.259)

şeklindedir. Ancak bu çalışmada tıbbi malpraktis sebebiyle hekimler açısından uygulanabilecek Türk Ceza Kanunu kapsamında düzenlenen ve yargıya en çok yansıyan Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi, Taksirle Öldürme, Taksirle Yaralama, Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi suçları ile hekimler açısından nadiren uygulanan Kasten Öldürme ve Kasten Yaralama suçları ele alınacaktır.

İlgili suçlara ilişkin açıklamalara geçmeden önce kısaca suç tanımı ve unsurlarından bahsetmek istiyorum.

C. SUÇ KAVRAMI VE UNSURLARI

Ceza sorumluluğundan bahsetmek için öncelikle suç olarak kabul edilen bir eylemin gerçekleşmesi gerekmektedir. Suç en genel anlamıyla kanunlarla yasaklanan eylemleri ifade eder. Cezalandırılan eylemler, hukuk düzenince karşılanmayan, ortak yaşamın temel ve zorunlu koşullarını ihlal eden, toplumun gelişmesini engelleyen eylemlerdir. Ancak, bu özellikler suçtan başka hukuka aykırı eylemler içinde söz konusudur. Suçu diğer hukuka aykırı eylemlerden ayıran özellik, kural olarak suçun daha tehlikeli veya zararlı olması ve ceza dışındaki yaptırımlarla etkili biçimde karşılanamayacak olmasıdır. (49)

Ceza hukukunda düzenlenen kanunilik ilkesi uyarınca kanun tarafından suç olduğu belirtilmeyen eylemlerden dolayı ceza verilemez. Kanunilik ilkesi Türk Ceza Kanununun 2. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle Kanunilik İlkesi suçu oluşturan unsurlardan biridir. Doktrinde suçu oluşturan 1. Kanuni Unsur, 2. Hukuka Aykırılık Unsuru, 3. Maddi Unsur, 4. Manevi Unsur olmak üzere 4 adet unsur olduğu kabul edilir. Bu unsurlardan birinin gerçekleşmemesi halinde suç oluşmaz ve ceza sorumluluğundan bahsedilemez. Suçun unsurları her somut olay için ayrı ayrı incelenmesi gereken bir husus olup bu nedenle suç oluşturduğu iddia edilen olayda suç unsurlarının varlığı yargılama safhasında anlaşılacaktır.

Genel Olarak Suçun Unsurları

1. Kanuni Unsur: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun 2. maddesinde “kanun tarafından suç olduğu belirtilmeyen eylemlerden dolayı ceza verilemez” hususunu düzenleyen kanunilik ilkesi uyarınca kanuni unsur; suç niteliğindeki davranışın kanunda tanımlanmış olması gerektiği anlamına gelmektedir.

2. Hukuka Aykırılık Unsuru: Hukuka aykırılık, suça sebebiyet verecek olan fiilin hukuk düzeni tarafından geçerli sayılmaması, kabul edilemez olması halidir.

Suçun oluşması için gerekli unsurlardan olan hukuka aykırılık unsurunun varlığı için, hukuk düzenine muhalefetin yanında hukuka uygunluk sebebinin bulunmaması da gerekir. TCK’ da hukuka uygunluk sebepleri “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran ve Azaltan Sebepler” başlığı altında Kanun’un ikinci bölümünde hüküm altına alınmıştır. TCK ikinci bölümde belirtilen hukuka uygunluk sebepleri 4 ana başlık altında toplanabilir;

1) Hakkın Kullanılması (md 26, f.1)
2) Kanundaki ifade biçimi itibarıyla “kanun hükmünü yerine getirme”
(görevin yerine getirilmesi) (md.24,f.1)
3) Meşru Savunma (md.25,f.1)
4) İlgilinin Rızası (md.26,f.1) 50

Tıp Hukuku kapsamında tıbbi malpraktis sayılmayan, öngörülebilen ama önlenemeyen uygulamalar, teknik ismiyle komplikasyonlar hukuka aykırılık unsuru içermediği için suç oluşturmaz. Yine tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk sebepleri söz konusu ise suçtan bahsedilemez. Tıbbi müdahalede hukuka uygunluk halinin başka bir çalışmanın konusu olacak şekilde kapsamlı olması sebebiyle burada kısaca değineceğim. Müdahalenin hukuka uygun sayılması için öncelikle, müdahaleyi gerçekleştirecek kişinin, vücut bütünlüğüne müdahale hakkı ve yetkisi olan ehliyetli bir sağlık mesleği mensubu olması gerekir. Vücut bütünlüğüne müdahale yetkisi bulunan sağlık mesleği mensubu bu müdahaleyi meşru bir amaçla gerçekleştirmelidir. Gayri meşru amaçlarla (organ doku ticareti gibi) yapılan müdahaleler yetkili meslek mensubu da icra etse hukuka aykırı olur. Tıbbi müdahalenin bilgilenmiş ve bilinçli olarak bu müdahaleye rıza göstermiş kişi üzerinde uygulanması gerekir. Ancak hastanın rızası, hastanın bilincinin yerinde olduğu olağan durumlarda alınabilir. Hastanın bilincinin olmadığı olağanüstü durumlarda, hastanın lehine olarak müdahalede bulunulması kanuni bir zorunluluk olduğu gibi, hastanın iyileşme yolundaki farz edilen rızasına veya zorunluluk haline dayandırılabilir. Ayrıca tıp bilim ve tekniğinin standartlarına uygun bir müdahale gerçekleştirilmelidir. Müdahale sırasında ve sonrasında kusurlu davranılmaması gerekir. Nitekim müdahaleyi gerçekleştiren kişinin kasıtlı ya da taksirli fiilleri sonucunda zarar oluşursa hukuka aykırılık gerçekleşir. (51)

3. Maddi Unsur: Suçu oluşturan hareket, netice ve hareket ile netice arasındaki illiyet bağını ifade eder. Doktrinde bazı yazarlar fail, mağdur, konu gibi hususlarında maddi unsur olarak kabul edileceğini belirtmektedir.

4. Manevi Unsur: Suçun manevi unsurunu kusur oluşturur. Suç açısından önemli bir kavram olan kusurluluk TCK’da “Ceza Sorumluluğunun Esasları” başlıklı ikinci kısımda Kast, Olası Kast, Taksir ve Bilinçli Taksir olarak düzenlenmiştir.

a. Kast – Olası Kast

Kast kavramı; bir suçun oluşumuna sebebiyet veren unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup TCK’nın 21. maddesinde hüküm altına alınmıştır. İlgili madde de “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır” hükmü ile kastın ceza hukuku yönünde suçu oluşturan asıl kusurluluk şekli olduğu anlaşılmaktadır. İlgili maddenin devam hükümleri incelendiğinde kastın varlığı için Bilme ve İsteme eylemlerinin gerçekleşmesi gerektiğine yapılan vurgu ile Bilme ve İsteme eylemlerinin kastın unsurları olduğu anlaşılacaktır. Bilme; failin suç teşkil edecek hareketi önceden düşünmesi ve kurucu unsurlarıyla birlikte öngörmesidir. Örneğin kasten öldürme suçunda, fail hareketi ile mağdurun öleceğini düşünüp öngörüp istemelidir. TCK’nın 21/2 maddesi ile öngörme unsurunun kastın ağırlaştırıcı nedeni olduğu düzenlenmiştir. İsteme; failin iradesi ile hareketi yapmasıdır. İsteme unsuru sabit olduğunda Bilme unsurunun da gerçekleşmiş olduğu kabul edilebilir. Zira bilinen bir şey ancak isteğin konusu olacaktır.

Her ne kadar doktrinde kast kavramı doğrudan kast ve olası kast olarak ikiye ayrılarak ifade edilse de TCK’nın 21. maddesinde ise “kast” ve hafifletici hali olan “olası kast” kavramlarına yer verilmiştir. Kast ile olası kast arasındaki fark şöyledir; Kast bir suçun oluşumuna sebebiyet veren unsurların somut olayda gerçekleşeceğinin muhakkak, mutlak sayılması halidir. Olası kast ise, bir suçun oluşumuna sebebiyet veren unsurların somut olayda gerçekleşeceğinin muhtemel sayılması halidir. Fail olası kastta neticeyi öngörür ve neticeyi açıkça istemeyip, netice gerçekleşse de fark etmez mantığı ile hareket etmektedir. Bu yönüyle olası kast, bir sonraki bölümde anlatacağımız TCK’nın 22/3. maddesinde düzenlenen bilinçli taksire benzer. İki kavram arasında, bilinçli taksirde neticeyi açıkça istememiş hali olması, olası kastta ise neticeyi istememe halinin bulunmaması gibi ince bir fark vardır.

Kast ve olası kast arasındaki farkı tıp hukuku kapsamında bir örnekle tasvir edecek olursak, bir hastanın ameliyat edilmesi halinde ölümü mutlak, muhakkak ise hekim bu durumu bilerek yalnızca para kazanma gayesiyle ameliyatı yapar ve hasta ölürse hekim kasten adam öldürme suçunu işlemiş olacaktır. Buradaki kast TCK’nın 21/1. maddesinde düzenlenen kasttır.

Eğer bir hastanın ameliyat edilmesi riskli ise, bünyesi zayıf ise, ameliyat sonucunda hastanın kurtulma şansı yanında ölmesi kuvvetle muhtemel olmasına rağmen hekim para kazanma gayesiyle ameliyatı yapar ve hasta ölürse hekim adam öldürme suçunu olası kast ile işlemiş olacaktır. Buradaki kast TCK’nın 21/2. maddesinde düzenlenen olası kasttır.

Kastın varlığı her somut olaya göre ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken bir husus olup kastın varlığından söz etmek için uygulamada istikrar kazanan bazı kurallar vardır. Ceza hukukunun şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca, örneğin failin hareketinin adam öldürmeye yönelik olduğu saptanamıyorsa, fail müessir fiil kastıyla hareket etmiş sayılır.52 Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun (“YCGK”), istikrar kazanan kararlarında bunu şu şekilde ifade etmektedir: “Failin iç dünyasını ilgilendiren kast, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir. Failde öldürme kastının varlığı:

a. Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
b. Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c. Mağdurdaki darbenin sayısı ve şiddeti,
d. Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
e. Failin fiiline kendiliğinden mi, engel bir nedenden dolayı mı son verildiği,
f. Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, dikkate alınarak saptanmalıdır.” (53)

b. Taksir – Bilinçli Taksir

Taksir kavramı; bir suçun oluşumuna sebebiyet veren unsurların dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi olup TCK’nın 22. maddesinde hüküm altına alınmıştır. İlgili madde ile “taksirle işlenen fiiller kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır” hükmü düzenlenmiş olup bu hüküm taksirin istisnai bir kusurluluk şekli olduğunu göstermektedir. İlgili maddenin devam hükümleri incelendiğinde failin dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket etseydi öngörülebileceği bir neticeyi öngörmemesi ve neticenin gerçekleşmesi halinde taksirden söz edileceği anlaşılacaktır. Dolayısıyla taksirin unsurları kanunda düzenlenmiş olup taksirle işlenen bir suç olması, suça neden olan hareketin isteyerek yapılması, neticenin istenmemesi, neticenin dikkat ve özen yükümlülüğü ile öngörülebilir olması ve hareket ile netice arasında illiyet bağı bulunması taksirin unsurları olarak sayılabilir.

Taksir; gereğini yapmama, eksik yapma, kendisinden beklenen özeni göstermemedir. Kişilerden beklenen özenin niteliği ve kapsamı yazılı kurallarla belirlenmiş olabileceği gibi; somut olayın özelliğine göre, genel yaşam deneyiminden de anlaşılabilir. Ceza hukukunda taksir, failin suç tanımına uyan hukuka aykırı fiile iradi bir hareketle sebebiyet vermesi, ancak, ortaya çıkan neticeyi öngörmemiş (bilinçsiz taksir – taksir) ya da öngörse bile istememiş olmasıdır (bilinçli taksir). Taksirin varlığından söz edilebilmesi için, kuşkusuz neticenin öngörülebilir olması gerekir. Çünkü öngörülmesi mümkün olmayan bir neticeyi öngörmesi, kişiden beklenemez. Fail gereğini yapmadığı, beklenen özeni göstermediği için, hukuk düzeni kendisine sorumluluk yüklemektedir. (54)

Taksirin psikolojik kaynağı dikkatsizliktir. Dikkat, beleği dış etkenlere karşı takındığı tavır veya bilinçli kişinin uğrayacağı konu ile ilişkisini sağlayan bir işlevidir. Dikkat, kendiliğinden ya da iradi olarak oluşabilir. Taksir, iradenin yeterli olarak kullanılmaması, gereken dikkat ve özenin gösterilmemesi ile ortaya çıkar. (55)

TCK’nın 22/3 maddesi ile taksirin ağırlaştırılmış hali olarak bilinçli taksir kavramı düzenlenmiştir. TCK’nın 22/2 maddesinde bahsedilen taksirde (doktrinde bilinçsiz taksir olarak ta ifade ediliyor) fail öngörülebilir bir neticeyi öngörmemektedir. TCK’nın 22/3 maddesinde düzenlenen bilinçli taksirde ise fail netice öngörülmüş olmasına rağmen istememiştir. Yani bilinçli taksirde fail, sonucu öngörüp bilmesine ve istememesine rağmen hareketine devam ederek neticeyi gerçekleştirmektedir.

Bilinçli taksiri tıp hukuku kapsamında bir örnekle tasvir edecek olursak, yaşı nedeni ile belli tahliller yapılarak hasta bir ameliyata alınması gerekirken, hekim tahlilleri yapmadan hastayı ameliyata alır ve hasta ölürse burada hekimin mesleği ve eğitimi uyarınca bu hususu bilmesi gerektiği kabul edilmesi sebebiyle hekim hastanın ölmesini istememesine rağmen sonuç öngörülebilir olduğu için hekim bilinçli taksirle adam öldürmeden sorumlu olacaktır.

TCK’nın 22/4 maddesi ile “taksirli suçlardan dolayı verilecek cezalar failin kusur oranına göre belirlenecektir” hükmü düzenlenmiştir. Kusur oranı için kanunda bir ölçüt getirilmediği için bu oranı ve kusurluluğu hakim takdir yetkisini kullanarak belirleyecektir. İlgili düzenlemeden kanunda kusur oranı için ölçüt ve hesaplanma düzenlenmediği için bilirkişilerinde raporlarında kusur oranı yönünde görüş bildiremeyecekleri sonucu çıkarılmalıdır. Bilirkişiler yalnızca failin dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği, yapması gerekeni yapıp yapmadığı yönünde rapor tanzim edebilecektir.

Bilinçli taksir, taksirin ağırlaştırılmış hali olup daha ağır cezayı gerektirir. Ayrıca TCK’nın 22/1 maddesinde düzenlenen taksir şikayete bağlı bir suç iken, bilinçli taksir şikayete bağlı olmayıp re’sen ceza davası açılmasına sebebiyet verecektir.


D. TÜRK CEZA KANUNU KAPSAMINDA DÜZENLENEN TIBBİ MALPRAKTİS SEBEBİYLE HEKİMLER İÇİN UYGULANABİLECEK SUÇLAR

1. Kasten Öldürme Suçu (TCK m. 81) ve Nitelikli Hali (TCK m. 82)

Kasten öldürme
MADDE 81. - (1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Nitelikli hâller
MADDE 82. - (1) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silâh
kullanmak suretiyle,
d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,
g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak
amacıyla,
i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,
j) Kan gütme saikiyle,
k) Töre saikiyle,
İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. (56)

a. TCK m. 81: Her ne kadar madde gerekçesinde kasten öldürme suçunun temel şeklinin tanımlandığı belirtilmiş ise de, Kanunda kasten öldürmenin tarifi yapılmamıştır. Kasten öldürme, bir kimsenin hayatının başka bir kimse tarafından kasten ve hukuka aykırı olarak yok edilmesidir. (57) İlgili madde hükmü Kasten Öldürme suçunun basit şeklini oluşturmaktadır. Zira suçun ağırlaşmış hali TCK m. 82’de hüküm altına alınmıştır.

Tıp hukuku kapsamında tıp mesleğinin amacı doğrultusunda kasten öldürme suçuna istisnai olarak rastlanılmaktadır. Keza öldürme kastı ile kişiyi aç bırakmak, zorunlu olan tıbbi yardımı reddetmek suretiyle ölüme yol açmak; yeni doğan çocuğun göbeğini bağlamayarak ölümüne sebebiyet vermek eylemleri “kasten adam öldürme” suçunu oluşturur. (58) Hekim kasten işlediği suçlarda diğer kimselerden farklı bir durumda bulunmamaktadır. Çünkü burada hekimin kusuru herkes tarafından yapılabilecek bir kusurdur. Bu nedenle hekimin kastından dolayı sorumluluğu bir özellik taşımaz. (59)

Tıp hukuku kapsamında suçun unsurları aşağıdaki gibidir:

Suçun Maddi Unsuru; suçla korunan hukuki değer Anayasa’nın 17/1. maddesi ile hüküm altına alınan kişinin yaşama hakkıdır. Suçun faili hastanın ölümüne kasten sebebiyet veren hekim veya yardımcı şahıstır. Suçun mağduru ise yaşama hakkına zarar verilen hasta olup suçun konusu hastanın hayatıdır ve ölüm gerçekleşince suç gerçekleşmiş olacaktır.

Suçun en önemli maddi unsuru olan hareket – netice ve illiyet bağı ise, var olan ve devam eden bir hayatın yok edilmesine yönelmiş eylemin gerçekleştirilmesi sonucu, hareketin yöneldiği insanın ölmesi olup ölüm ile suç tamamlanır. Hareket ile ölüm sonucu arasında nedensellik bağı bulunması gerekir. Eylemin bir tek yerde ve tek hareketle işlenmesi koşulu bulunmadığı gibi, belli bir sürece yayılarak işlenmiş olması da olanaklıdır. Öldürme eyleminin bir kimsenin yavaş yavaş zehirlenerek işlenmiş olması gibi. (60)

Suçun Manevi Unsuru; kasten öldürme suçunun manevi unsurunu ağırlıklı olarak kast oluşturur. Ancak suçun nadiren de olsa olası kast ile işlendiği kabul edilir. Kasten öldürme suçundan bahsedebilmek için önemli olan husus öldürme kastının bulunmasıdır. Hekim öldürme kastı ile hareket etmiyorsa ve ölüm gerçekleşmişse somut olay değerlendirilerek hekimin kastın hafifletilmiş hali olan olası kast, netice sebebiyle ağırlaşmış yaralama veya bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verdiği kabul edilmesi gereklidir.

Zira fail yaralama kastıyla hareket etmiş, ancak, sonuçta mağdur ölmüş ise faile, kasten adam öldürme suçundan dolayı ceza verilmeyecek; bu hal, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun kapsamı içinde değerlendirilecektir. ( TCK m. 87/4) (61)

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bir kararında, olası kastla veya kastın aşılması suretiyle insan öldürme değil, taksirle ölüme sebebiyetin söz konusu olduğuna karar verilmiştir. “Ölenle herhangi bir husumeti bulunmayan sanığın, atış mesafesi, olay sırasında maktulün oturduğu yerin güneşlik veya perdelerinin çekili olması birlikte değerlendirildiğinde, doğrudan maktulün hedef alınmadığı, eylemde muayyen adam öldürme kastından söz edilemeyeceği, yılbaşı kutlamaları nedeniyle havai fişek gösterisinden esinlenerek hareket eden, balkondan havaya ateş etme isteği eşi tarafından engellenince, diğer cephedeki tuvalete gidip pencereden ateş eden sanığın eylemi, pencereden dışarıyı görme ve çakılı tahta ile dış cephedeki sütunlar nedeniyle silahını belli bir yöne doğrultma olanağının bulunmaması, silahın yöneldiği doğrultuda geniş ve boş bir arazi olması sanık ile öldürülen arasındaki mesafe, tabancanın etkili atış mesafesinin çok çok üzerinde olması dikkate alındığında ister yaralamaya, isterse öldürmeye yönelik olsun, gayrimuayyen kastan söz edilemez.” (62)

Kasten Adam Öldürme suçu halinde hükmedilecek ceza olarak müebbet hapis cezası öngörülmüştür. Suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde, TCK’nın 35. madde hükmü uyarınca müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmedilmesi gerekmektedir. Suç adli makamlarca resen takip edilen suçlardan olup soruşturma ve kovuşturma için şikayet şartı bulunmamaktadır. Yargılamayı yapmakla görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir.

Suçun dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren yirmibeş yıldır. (TCK m. 66/1-b). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla otuzyedi yıl altı ay olabilir.( TCK m.67/4).

b. TCK m. 82: İlgili madde ile kasten adam öldürme suçunun nitelikli halleri ve bu durumda hükmedilmesi gereken ceza belirtilmiştir. Kasten Adam Öldürme suçunun nitelikli hallerinden birinin gerçekleşmesi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak öngörülmüştür. Suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde, TCK’nın 35. madde hükmü uyarınca müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmedilmesi gerekmektedir.

Kasten Adam Öldürme suçunun diğer bir sonucu ise güvenlik tedbiri olarak TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen “Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılma” halidir ve kişi işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz. Madde hükmü şöyledir;

Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
MADDE 53. - (1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
(4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
(6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar. (63)

Kasten Adam Öldürme Suçunun nitelikli hallerinin dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren otuz yıldır. (TCK m. 66/1-a). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla kırbeş yıl altı ay olabilir. (TCK m. 67/4).

2. Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi Suçu (TCK m. 83)

Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi
MADDE 83. - (1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanunî düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması,
Gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir. (64)

TCK’nın 83. maddesi ile düzenlenen Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi suçu, temel unsurları bakımından kasten adam öldürme suçuyla aynı özelliklere sahip olmakla birlikte, hareket ve fail açısından farklılık göstermektedir.65 Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi suçu hekimlerin tıbbi malpraktis oluşturan eylemleri açısından önemli bir suçtur. Zira ilgili madde hükmünde belirtilen “kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirememesi…” cümlesi doğrultusunda, hekimlik mesleğinin belli ve özel yükümlülükler içermesi sebebiyle, madde hekimler açısından uygulanabilirlik taşımaktadır.

Hareketin gerçekleşme biçimine göre suçlar icrai (aktif) veya ihmali (pasif) olmak üzere ikiye ayrılabilir. İcrai hareket, yasak şeklinde ortaya çıkan ve toplum düzenini bozucu nitelik taşıyan davranışların, yapılmamasını emreden kurallara aykırılıktır.66 İhmali suçlarda ise hareket yalnızca belli bir davranışın gerçekleştirilmemesi, belli bir davranışta bulunmama şeklinde işlenebilir. İlgili madde ile icrai bir davranış, hareket kavramı vurgulanmış ve icrai davranışın ihmale eşit olması hususu aranmıştır.

Tıp hukuku kapsamında suçun unsurları aşağıdaki gibidir:

Suçun maddi unsuru; ihmal suretiyle icrai bir davranışın bulunması ve bu ihmalle eşit icrai davranış sebebiyle hastanın ölmesidir. Dolayısıyla illiyet bağı varlığı ihmal suretiyle icrai davranış ile ölüm arasında aranacaktır. Madde hükmünde bahsedilen ihmal ile icrai davranışın eşit olması için icrai davranışın ahlaki yükümlülükten değil kanundan, sözleşmeden ve benzeri düzenlemelerden yani hukuki yükümlülükten kaynaklanması gerekmektedir.

Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunu, kasten öldürme suçundan ayıran ölçüt, suçun maddi unsurunun hareket kısmı olmaktadır. (67)

Suçun Manevi Unsuru; suçun manevi unsurunu kast veya olası kast oluşturur. Bu konuda şu örneği vermek yerinde olacaktır: İntihar etmiş ve bir şekilde ölmeden önce ve ölüm tehlikesiyle hastaneye yetiştirilmiş bir hastaya hastanın rızası olmadığını düşünerek veya herhangi bir başka sebepten dolayı müdahale etmemesi durumunda hekimin kastından söz edilecektir. Ancak hekimin, hastanın hayati tehlikesi olduğunu bilmesi ve buna rağmen hastanın hayatını kaybetmesi riskini göze alıp, tedaviyi üstlenmeyip sevk etmesi durumunda, hekimin olası kastından söz edilecektir ve söz konusu madde hekime uygulanabilecektir. (68)

Ayrıca ihmali davranışla öldürme suçu, doğrudan ya da olası kastla işlenebileceği gibi taksirle de işlenebilir. Belli bir yönde icra davranışta bulunma yükümlülüğü altında bulunan kişi, bu yükümlülüğe aykırı davrandığının bilincinde olduğu halde, bunun sonucunda bir insanın ölebileceğini objektif özen yükümlülüğüne aykırı olarak öngörmemiş ise; taksirle öldürme suçundan dolayı sorumlu tutmak gerekir. (69)

İlgili maddede düzenlenen “yükümlü olunan icra davranış” kavramı ile Hukuk Teorisindeki Garantörlük Kavramı ortaya çıkmaktadır. Garantörlük terimi ile anlatılmak istenen, öngörülen tipe uygun sonucun meydan gelmesini önlenmesi konusunda hukuken yükümlü tutulma halidir. Bir kimsenin bir hukuki sonucun meydana getirilmesini önlemekle yükümlü olmasıdır. Bir başka deyişle, hareketsiz kalan bir kimseyi, sonuçtan sorumlu tutmaya izin veren “yakın ilişki” ve bir başka tanımlamaya göre ise, ihmal suretiyle işlenen icrai suçlardaki özel yükümlülük ilişkisine verilen isimdir. (70) Nitekim doktorlar ilke olarak hastaya bakıp bakmamak konusunda özgürdürler. Ancak Kanunların kendilerine yüklediği sorumluluk durumlarında bu özgürlükten yararlanmaları mümkün değildir, (71) kanundan kaynaklanan garantör durumundadırlar. (72)

Hastanın bir başka doktor tarafından garantör olarak üstlenilmesi durumunda ilk doktorun sorumluluğu yoktur. Acil servis doktorunun ilk yardımı yaptıktan sonra uzman doktorun bakım ve gözetimine terk ettiği hasta üzerinde, garantör olarak sorumluluğu bulunmamaktadır. Ancak, şef doktorun, asistanını hastaların bakım ve gözetimlerine ilişkin işlerde devamlı surette kontrol altında tutmaları zorunludur. Aksi hal, şef doktorun sorumluluğunu gerektirir. (73) Çünkü şef doktor, garantör durumundadır. (74)

Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunun oluşması halinde hükmedilecek temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hâllerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir. Hüküm metninde belirtilen diğer haller kapsamına suçun özel görünüş şekillerinden olan iştirak hali anlaşılabilir. Yine suçun olası kast ile işlenmesi halinde TCK’nın 21/2. maddesi uyarınca indirim uygulanması gerekmektedir. Suçun soruşturma ve kovuşturulması adli makamlarca resen başlatılacak olup şikâyete bağlı değildir. Yargılamayı yapmakla görevli mahkeme ağır ceza mahkemesidir.

Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunda dava zamanaşımı süresi, TCK m. 82’ye yapılan yollama bakımından suçun işlendiği tarihten itibaren yirmi yıldır. (TCK m. 66/1-c) Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla otuz yıl olabilir. (TCK m. 67/4)

Bu suçun TCK m. 81’e yapılan yollama bakımından dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren onbeş yıldır. (TCK m. 66/1-d) Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla yirmiiki yıl altı ay olabilir. (TCK m. 67/4)

Cezanın on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası olduğu diğer hallerde ise dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren yine onbeş yıldır. (TCK m. 66/1-d) Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla yirmiiki yıl altı ay olabilir. (TCK m. 67/4)

3. Taksirle Öldürme Suçu (TCK m. 85)

Taksirle öldürme
MADDE 85. - (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (75)

Tıbbi malpraktis eylemleri sebebiyle hazırlanan iddianamelerin büyük bölümünü taksirle işlenen suçlar oluşturmaktadır. Bu durum ceza hukuku kapsamında taksirin varlığı için önemli bir husus olan dikkat ve özen yükümlüğünün (nitekim 537 Sayılı Mülga TCK’da taksir kavramı tedbirsizlik, dikkatsizlik, meslekte acemilik, emir, nizam ve talimatlara uymama şeklinde tanımlanmıştı ve 5237 sayılı TCK ile taksir tanımı değişse de uygulamaya yerleşmesi sebebiyle taksir denilince mülga kanundaki tanımdan söz edilmektedir.) hekimler açısından ve tıp ilmi açısından öneminden kaynaklanmaktadır.

Taksirle öldürme suçunun maddi unsuru kasten adam öldürme suçu ile aynıdır. Bu nedenle kasten adam öldürmenin maddi unsurları için yukarıda yaptığımız açıklamalar burada da geçerlidir.

Manevi unsuru ise, taksir ya da bilinçli taksir olup suç taksir ya da bilinçli taksirle işlenebilir.

Suçun ağırlaştırılmış hali olarak maddenin 2. fıkrasında suçun birden fazla insanın ölümüne ya da birden fazla insanın ölümü ile bir veya daha fazla insanın yaralanmasına sebep olunması hali olarak düzenlenmiştir.

Taksirle Öldürme suçunun gerçekleşmesi halinde taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Taksir ya da bilinçli taksir olmasına göre cezanın miktarı TCK’nın 22. maddesi uyarınca değişecektir. Nitekim Bilinçli Taksirle Adam Öldürme hali suçun ağırlaştırıcı nedeni olup bilinçli taksir söz konusu ise ceza üçte birden yarısına kadar arttırılacaktır.

TCK’da Taksirle Adam Öldürme suçu bakımından özel bir hafifletici neden öngörülmüş olmamakla birlikte, genel anlamda taksirli suçlar için geçerli olan indirim nedeni bu suç bakımından da etkili olacaktır. TCK m. 22/6’ya göre, “taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilemez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.” (76)

Taksirle Adam Öldürme suçunun diğer bir sonucu ise; güvenlik tedbiri olarak TCK’nın 53/6 maddesinde düzenlenen “Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar. (77) ” hükmüdür. İlgili hüküm hekimler açısından önem taşımaktadır.

Taksirle Adam Öldürme suçu şikayete bağlı bir suç olmayıp soruşturma ve kovuşturması re’sen adli makamlarca takip edilen suçlardandır. Yargılamayı yapmakla görevli mahkeme TCK’nın 85 /1 maddesi için asliye ceza mahkemesi, TCK’nın 85 /2 maddesi için ağır ceza mahkemesidir.

Taksirle Adam Öldürme suçunda dava zamanaşımı, TCK m. 85/1 açısından suçun işlendiği tarihten itibaren onbeş yıldır. (TCK m. 66/1-d) Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla yirmiki yıl altı ay olabilir. (TCK m. 67/4)

Suçun nitelikli hali olan TCK m. 85/2 açısından dava zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren onbeş yıldır. (TCK m. 66/1-d) Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla yirmiiki yıl altı ay olabilir. (TCK m. 67/4)



4. Kasten Yaralama Suçu (TCK m. 86) ve Nitelikli Hali (TCK m. 87)

Kasten yaralama
MADDE 86. - (1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında arttırılır.
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama
MADDE 87. - (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde sekiz yıldan az olamaz.
(3) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması hâlinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar arttırılır.
(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hâllerde sekiz yıldan on iki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hâllerde ise on iki yıldan on altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. (78)

a. TCK m. 86:

Yaralama, kişinin vücuduna acı verilmesi, sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulması durumudur. (79) Maddenin ilk fıkrasında temel yaralama hareketi sebebiyle oluşan suç düzenlenmiştir. İkinci fıkrasında ise basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek yaralama hareketi ile oluşan suç düzenlenmiştir. Burada hangi tür yaralamanın hangi madde kapsamında değerlendirileceği sorunsalı ortaya çıkmaktadır.

Bu durumda yaralamaya ilişkin hüküm kurulduğu sırada mağdurun yaralanmasının hangi ölçüte uyduğuna bakılmalıdır. Yaralamanın niteliği basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ölçüde olup 87. maddede öngörülen hallere de uyan bir nitelik taşımaması durumunda failin eylemi 86. maddenin 1. maddesinde öngörülen temel yaralama suçu kapsamında değerlendirilmeli ve yaptırım bu fıkraya göre uygulanmalıdır. Yaralamanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olması durumunda uygulanacak hüküm 86. maddenin 2. fıkrasıdır. (80)

Tıp Hukuku kapsamında suçun unsurları aşağıdaki gibidir:

Suçun Maddi Unsuru; suç ile korunan hukuki değer bireyin beden bütünlüğü/vücut dokunulmazlığıdır. Suçun faili hastanın yaralanmasına kasten sebebiyet veren hekim veya yardımcı şahıstır. Suçun mağduru ise beden bütünlüğü hakkına zarar verilen hasta olup suçun konusu hastanın beden bütünlüğüdür ve beden bütünlüğüne zarar veren yaralama eylemi gerçekleşince suç gerçekleşmiş olacaktır.

Hastanın beden bütünlüğüne zarar, acı veren hareket ile yaralama eyleminin gerçekleşmesi sonucu suç oluşur. Burada illiyet bağı beden bütünlüğüne aykırılık içeren eylem ile oluşan yaralama arasında sebep sonuç ilişkisi olması halidir.

Suçun Manevi Unsuru, kasten yaralama suçunun manevi unsurunu kast ve olası kast oluşturur.

TCK’nın 86/1 maddesinde Kasten Yaralama suçu halinde hükmedilecek ceza olarak bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. İlgili fıkrada şikâyete bağlı suç olup olmadığı belirtilmemiş olup kanunun gerekçesinde şikâyete bağlı olduğu belirtilmiştir. TCK’nın 86/2 maddesinde ise yaralamanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek olması halinde suçun hem şikâyete bağlı olduğunu hem de dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmedileceğini düzenlemiştir. TCK’nın 86/3. maddesinde ise şikâyet aranmaksızın verilecek cezanın yarı oranında arttırılacağını düzenlemiştir. Suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde, TCK’nın 35. madde hükmü uyarınca ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirilir. Yargılamayı yapmakla görevli mahkeme 1. fıkrada öngörülen suç için asliye ceza, ikinci fıkrada öngörülen suç için sulh ceza mahkemesidir. 3. fıkra ağırlaştırıcı nedeni düzenlediği için, ceza hukukunda ağırlaştırıcı ve hafifleştirici nedenlerin görevi etkilememesi sebebiyle kanunda yer alan suçun üst sınırı göz önünde bulundurularak görevli mahkeme tayin edilecektir.

Yine burada 1. ve 2. fıkrada düzenlenen suçların şikâyete bağlı olması sebebiyle TCK’nın 73. maddesinden kısaca bahsetmek istiyorum. TCK’nın 73/1. maddesi uyarınca şikâyete bağlı suçlar için yetkili kimse tarafından altı ay içinde şikâyette bulunulması gerekmektedir. Aksi takdirde şikâyet hakkı zamanaşımına uğrayacak olup soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.

Kasten Yaralama suçunda dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren sekiz yıldır.
(TCK m. 66/1-e). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla oniki yıl olabilir. (TCK m. 67/4)

b. TCK m. 87: İlgili madde ile kasten yaralama suçunun nitelikli hali Netice Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama başlığı altında düzenleniş olup bu durumda hükmedilmesi gereken ceza belirtilmiştir.

Kişi suç oluşturan hareketi gerçekleştirirken kast ettiği sonuçtan daha ağır veya başka bir sonuç gerçekleşmişse; bir başka deyişle fail, kastettiği sonuç dışında gerçekleşen bu daha ağır veya başka sonuç açısından kasten hareket etmemişse, netice sebebiyle ağırlaşmış suç ile karşı karşıyayız demektir. (81)

Kasten Yaralama suçunun maddenin 1. fıkrasında sayılan hallere sebebiyet vermesi halinde 86. maddede belirlenen cezanın bir kat artırılacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak 1. fıkranın devam hükmü ile yasa koyucu 1. fıkrada sayılan hallerin 86/1 madde uyarınca cezalandırılması halinde cezanın alt sınırının üç yıl olacağını, 86/3 maddesi uyarınca cezalandırılması halinde cezanın alt sınırının beş yıl olacağını hüküm altına almıştır.

TCK madde 87/2’de ise Kasten Yaralama suçunun maddenin 2. fıkrasında sayılan hallere sebebiyet vermesi halinde 86. maddede belirlenen cezanın iki kat artırılacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak 2. fıkranın devam hükmü ile yasa koyucu 2. fıkrada sayılan hallerin 86/1 madde uyarınca cezalandırılması halinde cezanın alt sınırının üç yıl olacağını, 86/3 maddesi uyarınca cezalandırılması halinde cezanın alt sınırının beş yıl olacağını hüküm altına almıştır.

TCK madde 87/3’de ise Kasten Yaralama suçunun kemik kırılmasına veya çıkağa sebebiyet vermesi halinde kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarına etkisine göre 86. madde uyarınca verilecek ceza yarı oranında arttırılır hükmü düzenlemiştir.

TCK madde 87/4’de ise Kasten Yaralama suçunun ölüme sebebiyet vermesi halinde 86/1 madde uyarınca cezalandırılması halinde cezanın sekiz yıldan oniki yıla kadar olacağını, 86/3 maddesi uyarınca cezalandırılması halinde on iki yıldan onaltı yıla kadar olacağını hüküm altına almıştır.

Suçun maddi unsurunu; kast veya olası kast oluşturur. Eğer failin hareketi direkt sonucu yönelecek ve hedeflenmiş bir hareket ise kast, fail harekete sadece yaralama kastıyla başlamış ama başka ağır sonuçlarda meydana gelmişse olası kasttan söz edilebilir.

Kasten Yaralama suçunun diğer bir sonucu ise güvenlik tedbiri olarak TCK’nın 53. maddesinde düzenlenen “Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılma” halidir ve kişi işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz. (82)

Suç şikâyete bağlı bir suç olmayıp resen soruşturması başlatılacaktır. Maddenin 1., 2. ve 3. fıkralarında belirtilen suçlar için asliye ceza mahkemesi, 4. fıkrada belirtilen suçlar için ağır ceza mahkemesi görevlidir.

Kasten Yaralama suçunun TCK m. 87/1 ve 87/2’de gösterilen nitelikli hallerinde dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren onbeş yıldır.83 TCK m. 87/3’deki nitelikli halde dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren yaralamanın temel ve basit şeklinin ortaya çıkması durumunda sekiz yıl (TCK m. 66/1-e); mağdurun veya failin sıfatını ya da suçta kullanılan aracı esas alarak suçun nitelikli halini düzenleyen TCK m. 86/3’ün de varlığı halinde, temel yaralama bakımından onbeş yıl (TCK m. 66/1-d); basit yaralama için ise sekiz yıldır. (TCK m. 66/1-e). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla oniki yıl / yirmiiki yıl altı ay/ oniki yıl olabilir. (TCK m. 67/4) Bunun gibi, TCK m. 87/4 ‘de belirtilen nitelikli halde de söz konusu zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihten itibaren onbeş yıl olmaktadır. (TCK m. 66/1-d). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla yirmi iki yıl altı ay olabilir. (TCK m. 67/4) (84)


5. Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi ( TCK m. 88)

Kasten Yaralamanın İhmali Davranışla İşlenmesi
MADDE 88. –

(1) Kasten yaralamanın ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte ikisine kadar indirilebilir. Bu hükmün uygulanmasında kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesine ilişkin koşullar göz önünde bulundurulur. (85)

İlgili madde hükmünde suçun koşulları bakımından kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçuna ilişkin TCK’nın 83. madde hükmüne atıf yapılması sebebiyle yukarıda TCK’nın 83. madde kapsamında yaptığımız açıklamaları burada da tekrar ediyoruz.

6. Taksirle Yaralama Suçu (TCK m. 89)

Taksirle yaralama
MADDE 89. - (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Ancak birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayet aranmaz.(86)

Yaralama, kişinin vücuduna acı verilmesi, sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulması durumudur. (87)

Maddenin ilk fıkrasında temel yaralama hareketi sebebiyle oluşan suç düzenlenmiştir. İkinci fıkrasında ise suça sebebiyet veren hareketin belli hallerin gerçekleşmesine neden olması halinde verilecek ceza düzenlenmiştir. Maddenin 5. fıkrası ile Taksirle Yaralama suçunun takibinin şikâyete bağlı bir suç olduğu belirtilmiş ancak bazı istisnalar getirilmiştir. Bu istisna suçun en hafif şekli olan 1. fıkrada düzenlenen halin şikâyete bağlı olmadığı resen soruşturma ve kovuşturma başlatılabileceği yönündedir. Dolayısıyla burada hangi tür yaralamanın şikâyete bağlı olduğu ve bu nedenle hangi madde kapsamında değerlendirileceği sorunsalı ortaya çıkmaktadır. Doktrindeki ve uygulamadaki görüş 1. fıkranın basit yaralama diğer fıkraların ağır yaralama olduğu ve ağır yaralamanın bilinçli taksirle gerçekleştirilmesi durumunda takibin şikâyete bağlı olmayacağı yönündedir. (88)

Tıp mesleği ifa edilirken özellikle cerrahi tıbbi müdahaleler ile bireyin beden bütünlüğü/ vücut dokunulmazlığına müdahale edilmektedir. Burada önemli olan tıbbi müdahalenin hukuka uygun olup olmadığı hususudur. Nitekim tıbbi müdahale genel hatlarıyla yaralama suçunun unsurlarını taşımaktadır. Ancak hukuka uygunluk nedenlerinin bulunduğu durumlarda tıbbi müdahaleler suç oluşturmayacaktır.

Tıp Hukuku kapsamında suçun unsurları aşağıdaki gibidir:

Suçun Maddi Unsuru; suçun faili hastanın yaralanmasına taksirle sebebiyet veren hekim veya yardımcı şahıstır. Suçun mağduru ise beden bütünlüğü hakkına zarar verilen hasta olup suçun konusu hastanın beden bütünlüğüdür ve beden bütünlüğüne zarar veren yaralama eylemi gerçekleşince suç gerçekleşmiş olacaktır.

Hastanın beden bütünlüğüne zarar, acı veren hareket ile yaralama eyleminin gerçekleşmesi sonucu suç oluşur. Burada illiyet bağı beden bütünlüğüne aykırılık içeren eylem ile oluşan yaralama arasında sebep sonuç ilişkisi olması halidir.

Suçun Manevi Unsuru; taksirle yaralama suçunun manevi unsurunu taksir ve bilinçli taksir halleri oluşturur.

TCK’nın 88/1 maddesinde Taksirle Yaralama suçu halinde hükmedilecek ceza olarak üç aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. İlgili fıkradaki suç şikâyete bağlıdır. TCK’nın 88/2. maddesinde ise cezanın yarı oranında arttırılacağını düzenlemiştir. Bu suç bilinçli taksir durumu hariç şikâyete bağlı olmayıp bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayete bağlıdır TCK’nın 88/3. maddesinde ise cezanın bir kat oranında arttırılacağını düzenlemiştir. Bu suç bilinçli taksir durumu hariç şikâyete bağlı olmayıp bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyete bağlıdır. TCK’nın 88/4. maddesinde ise suçun birden fazla yaralamaya sebebiyet vermesi hali düzenlenmiş olup altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı belirtilmiştir.

TCK’da Taksirle Yaralama suçu bakımından özel bir hafifletici neden öngörülmüş olmamakla birlikte, genel anlamda taksirli suçlar için geçerli olan indirim nedeni bu suç bakımından da etkili olacaktır. TCK m. 22/6’ya göre, “taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilemez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.” (89)

Suçun teşebbüs aşamasında kalması halinde, TCK’nın 35. madde hükmü uyarınca ceza dörtte birinden dörtte üçüne kadar indirilir. Yargılamayı yapmakla görevli mahkeme 1., 2. ve 3. fıkrada öngörülen suçlar için sulh ceza, 4. fıkrada öngörülen suç için asliye ceza mahkemesidir.

Yine burada maddede düzenlenen suçun istisnai haller dışında şikâyete bağlı olması sebebiyle TCK’nın 73. maddesinden kısaca bahsetmek istiyorum. TCK’nın 73/1. maddesi uyarınca şikayete bağlı suçlar için yetkili kimse tarafından altı ay içinde şikayette bulunulması gerekmektedir. Aksi takdirde şikâyet hakkı zamanaşımına uğrayacak olup soruşturma ve kovuşturma yapılamaz.

Taksirle Yaralama suçunda dava zamanaşımı, suçun işlendiği tarihten itibaren sekiz yıldır.
(TCK m. 66/1-e). Dava zamanaşımını kesen nedenlerin gerçekleşmesi halinde, dava zamanaşımı süresi en fazla oniki yıl olabilir. (TCK m. 67/4)

7. Tıbbi Malpraktis Kapsamında Değerlendirilebilecek TCK’da Düzenlenen Diğer Suçlar

Serbest olarak ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimler açısından tıbbi malpraktis vakalarının yargıya yansıyan büyük çoğunluğunu Taksirle Adam Öldürme – Yaralama suçları ile Kasten Öldürme – Yaralamanın İhmal Suretiyle İşlenmesi ve nadiren Kasten Öldürme - Yaralama suçları oluşturmaktadır. Ancak TCK’da bazı hususların hilafı halinde kişilerin hak ve hürriyetlerini korumak adına düzenlenen özel suçlar bulunmaktadır. Serbest olarak ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimler açısından tıbbi malpraktis kapsamında değerlendirilebilecek TCK’da düzenlenen diğer suçlar şöyledir;

İntihara Yönlendirme (TCK m.84)
İnsan Üzerinde Deney (TCK m.90)
Organ veya Doku Ticareti (TCK m.91)
Yardım ve Bildirim Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi( TCK .m. 98)
Çocuk Düşürtme (TCK m.99)
Kısırlaştırma (TCK m.101)
Ayırımcılık (TCK m.122)
Verileri Hukuka Aykırı olarak Verme veya Ele Geçirme ve bu konudaki Nitelikli Haller (TCK m.136,137)
Radyasyon Yayma (TCK m.172)
Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma (TCK m.195)
Resmi Belgede Sahtecilik (TCK m.204)
Sağlık Memurunun Gerçeğe Aykırı Belge Düzenlemesi (TCK m.210)
Sağlık Mesleği Mensuplarının Suçu Bildirmemesi (TCK 280)
Genital Muayene (TCK M.287)

Sayılan bu suçların gerçekleşmesi halinde de hekimlik mesleği etik kuralları ile hekimlerin diğer yükümlülüklerine aykırılıklar oluşacağı için tıbbi malpraktis olarak değerlendirilecektir. İlgili suçlar sebebiyle verilecek cezalar madde hükmünde düzenlenmiş olup suç teşkil eden hareketin ölüm ya da yaralamaya sebebiyet vermesi yahut kastın bulunması durumlarına göre değişecektir.

V. TIBBİ MALPRAKTİS’İN HEKİMİN DİSİPLİN SORUMLULUĞU SEBEBİYLE SONUÇLARI

Genel Anlatım

Serbest olarak ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimin tıbbi malpraktis sebebiyle disiplin sorumluluğu tabip odası tarafından açılacak disiplin soruşturmasını ifade etmektedir. Bu soruşturma Tabip Odası Yönetim Kurulunca resen başlatılabileceği gibi hasta yahut yakınları tarafından Tabip Odasına yapılan bildirim ya da yakınma içeren başvuru sonucu veya Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyinin istemi üzerine başlatılabilir. Her tabip odasının yetkisi odanın bulunduğu bölgeyle sınırlı olması sebebiyle bölge dışında bir şikâyetin varlığı ya da soruşturmaya sebebiyet verecek bir durumun oluşması halinde tabip odaları görüşlerini Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyine ve olayın olduğu bölge tabip odasına bildirmekle yükümlüdür.

Serbest olarak ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekim Türkiye Tabipler Birliği Hekimlik Meslek Etiği Kurallarının “Disiplin Kovuşturması” başlıklı 46. maddesi uyarınca; tıp mesleğini icra ederken mesleki kurallara aykırı harekette bulunması halinde disiplin soruşturmasına tabi tutulacaktır. Ayrıca ilgili madde uyarınca bu soruşturmanın hekim hakkında ayrıca hukuki veya cezai takibat yapılmasına engel olmayacağı hüküm altına alınmıştır. Disiplin soruşturması Oda Yönetim Kurulu tarafından yürütülen soruşturma kısmı ile soruşturmanın uygun görülmesi halinde Oda Onur Kurulu ve Yüksek Onur Kurulu tarafından yürütülecek kovuşturma kısmından oluşur.

A. DİSİPLİN CEZALARI

Hekimlerin kanunlara ve meslek etik kurallarına aykırı davranması nedeniyle uygulanacak disiplin suçları ve cezaları Türk Tabipler Birliği Disiplin Yönetmeliğinin (“TTBDY”) 3. ve 6. maddelerinde düzenlenmiştir. İlgili disiplin cezaları Uyarma Cezası, Para Cezası, Geçici Olarak Meslekten Alıkoyulma Cezası ve Oda Bölgesinde Çalışmanın Yasaklanması Cezasıdır.

1. Uyarma Cezası; TTBDY’nin 3. maddesinde düzenlenmiştir. Uygulamadaki diğer adı yazılı ihtar olup hekime mesleğini uygularken ve/veya meslektaşları ile olan ilişkilerinde daha özenli tutum ve davranışlar içinde olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.

2. Para Cezası; TTBDY’nin 4. maddesinde düzenlenmiştir. Türk Tabipleri Birliği Kanununun 39. maddesinin (b) bendinde belirtilen sınırlar dahilindeki paranın odaya ödenmesine dair verilecek cezadır.

3. Geçici Olarak Meslekten Alıkoyma Cezası; TTBDY’nin 5. maddesinde düzenlenmiştir. Hekimin mesleğini icra etmesinin onbeş günden altı aya kadar engellenmesine dair cezadır. Hekim Meslekten geçici olarak alıkoyma cezası alması halinde bu süre dolmadan Türkiye'nin hiçbir yerinde özel sağlık kuruluşu açamaz ve resmi veya özel herhangi bir yerde mesleğini uygulayamaz.

4. Oda Bölgesinde Çalışmanın Yasaklanması Cezası; TTBDY’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Hekimin bir oda bölgesinde üç defa meslek uygulamasından alıkoyma cezası alması halinde meslek uygulamasından oda bölgesinde sürekli olarak alıkonulmasına dair cezadır. Hekimlerden, oda bölgesinde üç defa meslek uygulamasından alıkoyma cezası almış olanların geçici olarak meslekten alıkoyma cezası verilecek bir durumun tespitinde, oda bölgesinde çalışmaktan sürekli olarak alıkonulmalarına karar verilir. Bu ceza Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi tarafından bütün tabip odalarına bildirilir.


B. TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ DİSİPLİN YÖNETMELİĞİNDE TIBBİ MALPRAKTİS KAPSAMINDA DEĞERLENDİRİLECEK BAŞLICA SUÇLAR

Kanaatimce Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliğinde (“TTBDY”) Tıbbi Malpraktis kapsamında değerlendirilecek başlıca suçlar şöyledir;

1. Uyarma Cezası (TTBDY m. 3) :

Uyarma Cezası (TTBDY m. 3) kapsamında;

* Hasta üzerindeki mesleki etkisini tıbbi amaçlar dışında kullanmak,
* Hasta haklarına saygı göstermemek,
* Hasta kayıtlarını usulüne uygun olarak tutmamak suçlarıdır.
2. Para Cezası (TTBDY m. 4) :

Para Cezası (TTBDY m. 4) kapsamında;
* Meslek uygulaması sırasında veya tabip odası ile ilişkilerinde herhangi bir şekilde haksız kazanç teminine yönelik davranışlarda bulunmak,
* Tıpta Uzmanlık Tüzüğüne göre alınmış bir uzmanlık belgesi olmadan herhangi bir biçimde uzmanmış gibi tanıtım yapmak,
* Bilimsel araştırmalar ve eğitime yönelik şeffaf kurumsal ilişkiler dışında, endüstri kuruluşları ile çıkar ilişkileri kurmak, Türk Tabipleri Birliği Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri'ne aykırı davranmak,
* Meslektaşlara maddi çıkar karşılığı muayene ve tedavi için hasta göndermek, kendisine hasta sağlaması için aracı kullanmak veya herhangi bir kişiye bu nedenle çıkar sağlamak, hastaları zorunlu durumlar dışında kendisine, yakınına veya ortağına ait özel sağlık kuruluşlarına yönlendirici tavır ve davranışlarda bulunmak,
* Acil durumlar dışında özel bilgi ve beceri gerektiren girişimlerde bulunarak hastaya zarar vermek,
* Hastanın aydınlatılmış onamını usulüne uygun almaksızın tıbbi girişimde bulunmak,
* Sonuçta hastanın ölümüne, sakatlığına sebep olmayıp da sağlığının kısa süreli geçici bozulmasına yol açan tıbbi hata ve ihmalde bulunmak,
* Adli vakaların muayenesinde ve rapor tanziminde gerekli özeni göstermemek suçlarıdır.

3. Geçici Olarak Meslekten Alıkoyma Cezası (TTBDY m. 5) :

Geçici Olarak Meslekten Alıkoyma Cezası (TTBDY m. 5) kapsamında;

* Mesleğin uygulanması sırasında ve meslek sebebiyle öğrenilen hastalara ait sırları yasal zorunluluk dışında açıklamak,
* Gerçeğe uymayan rapor ve/veya belge vermek,
* Kendisine başvuran veya çalıştığı kuruma gelen acil hastaların gerekli tıbbi tedavi veya girişimlerini başlatmamak, yapmamak ya da ilgili kuruluşlara sevkini geciktirmek veya yapmamak,
* Hastalıkların tanı ve tedavisinde bilimselliği henüz kanıtlanmamış ya da bilim dışı yöntemleri uygulamak veya önermek,
* Usulüne uygun olarak ruhsatlandırılmamış maddeleri ilaç olarak önermek,
* İlgili hukuksal düzenlemelere aykırı olarak canlılar üzerinde deneyler yapmak, yapılmasına destek olmak,
* İlgili hukuksal düzenlemelerdeki sınırlar haricinde gebeliği kürtaj veya herhangi bir yöntem ile sonlandırmak veya usule aykırı organ nakline katılmak,
* Meslekte bilgi ve beceri yetersizliği, özen eksikliği, dikkatsizlik ve benzeri kusurlardan dolayı eksik ya da yanlış tanı ve tedavide bulunarak hastaya kalıcı zarar vermek,
* Belirlenmiş tıbbi etik değerler ile Türk Tabipleri Birliği ve/veya Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından benimsenen uluslararası belgeler ve kurallar dışında davranışta bulunmak suçlarıdır.

TTBDY’de düzenlenen suç ve cezalar tahdidi olarak sayılmamış olup bu eylem ve durumlara nitelik ve ağırlık itibariyle benzer eylemlerde bulunanlara da aynı türden disiplin cezaları verilecektir. Tabip odası benzer suçun tekrarı durumunda bir üst ceza verme yetkisine sahiptir. Zira TTBDY’nin 7. maddesi uyarınca disiplin cezalarının verilmesinde eylemin veya yarattığı sonucun ağırlığına göre Tabip Odası Onur Kurulları geniş takdir hakkını kullanmakta serbesttir.

C. DİSİPLİN SORUŞTURMA SÜRECİ

Disiplin soruşturma süreci şöyledir;

Tabip Odası Yönetim Kurulu bildirim ya da yakınmayı incelemesi sonucu soruşturmaya değer bulursa soruşturmayı başlatır. Gerekli görmesi halinde ve uygulamada genellikle soruşturma için bir ya da birkaç tane soruşturmacıyı görevlendirilir. Tabip Odası Yönetim Kurulu veya görevlendirilmesi halinde soruşturmacı Yönetim Kurulunun soruşturmanın başlatılmasına ilişkin kararını gizli kaydı koyarak hekime gönderir ve hekime tebliğden itibaren 15 gün içinde delilleriyle birlikte yazılı savunmada bulunması için süre verir. Soruşturmacının diğer bir görevi soruşturma kapsamı ile ilgili her türlü delili toplamaktır. Soruşturmacı hekimin savunmasının gelmesi ya da 15 günlük sürenin geçmesi ve tüm delillerin toplanmasına müteakip 20 gün içinde soruşturma dosyasını tamamlayarak Yönetim Kuruluna sunmakla yükümlüdür. Yönetim kurulu ilgili dosyayı hekimin savunması ve deliller göz önünde bulundurarak inceler ve karara bağlar. Hekim hakkında soruşturma ve kovuşturma açılmasına yer olmadığına ilişkin kararlar ilgililer tarafından 15 gün içinde Tabip Odası Onur Kuruluna başvurularak itiraz edilebilir. Tabip Odası Onur Kurulu kararlarına da ilgililerin kararın kendilerine tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yüksek Onur Kuruluna itiraz etme hakları vardır. İlgililerin Yüksek Onur Kurulunun verdiği kınama ve uyarma kararları dışındaki kararlara karşı İdare Mahkemesinde yasal süresi içerisinde itiraz davası açma hakları olacağı kanaatindeyim.

Disiplin soruşturması meslekten alıkoyma cezası kapsamında olayın gerçekleşmesinden itibaren beş yıl, diğer cezalarda ise iki yıl içinde zamanaşımına uğrar. Ancak disiplin suçunun zamanaşımına uğraması aynı suçun ceza ya da hukuk yönünden zamanaşımına uğradığı anlamına gelmeyip ceza hukuku ile özel hukuk açısından zamanaşımı kuralları farklıdır.

Disiplin soruşturması sonucunda meslekten alıkoyma ve oda bölgesinde çalışmanın yasaklanması cezalarına hükmedilmesi halinde, bu durum ilgili disiplin kararının kesinleşmesinden sonra cezanın uygulanması için Sağlık Bakanlığına bildirilecektir. Ayrıca disiplin soruşturması sonucunda disiplin cezasına hükmedilmesi halinde, bu durum ilgili disiplin cezası kararının kesinleşmesinden itibaren hekimin özel hastanede çalışması halinde özel hastaneye bildirilir.

SONUÇ

Bu çalışma ile tıbbi malpraktis sebebiyle serbest çalışan ve özel hastanede çalışan hekimlerin sorumluluklarına değinilmiştir. Çalışmam dört bölümden oluşmaktadır. İlk olarak “Tıbbi Malpraktis” kavramı açıklanmaya çalışılmış, müteakip üç bölümde hekimin hukuki, cezai ve disiplin sorumluluğuna yer verilmiştir.

Mesleki hata anlamına gelen “Malpraktis” her meslek için geçerli olan bir kavramdır. Ancak hekimlerin mesleklerini sağlıklı yaşama hakkına ve dokunulmazlığına sahip insanlar üzerinde ifa etmeleri sebebiyle hekimlerin sorumluluğunun geniş olduğu ve mesleklerini ifa ederken diğer mesleklerden daha fazla dikkat ve özen ile yerine getirmeleri gerektiği aşikardır. Nitekim tıbbi malpraktis sebebiyle oluşan zararların, zararın aynen tazmini müessesi ile çözümlenmesi mümkün olmadığı için nakden tazmin müessesiyle giderildiği görülmektedir. Dolayısıyla mağdur olan hastalar büyük çoğunlukla tıbbi müdahaleden önceki durumlarına kavuşamamaktadır. Her ne kadar gerek özel hukuk gerekse ceza hukuku kapsamında hastaların zararlarını tazmin hakları olsa da bu çeşit bir tazminatın insanın sağlıklı yaşama hakkı ile eşdeğer olmadığı şüphesizdir.

Hekim tazminat sorumluluğu kapsamında hafif kusurundan dahi sorumludur. Cezai sorumlulukta ise öncelikle tıbbi müdahaleye uyan ve TCK’da suç olarak düzenlenen hukuka aykırı hareket bulunmalıdır. Hekimin TCK sebebiyle sorumluluğu, genel olarak yaralama kavramının unsurlarını oluşturduğu için taksirle veya kasten yaralama olarak görülmektedir. Hekimin tıbbi malpraktis oluşturan hareketinin hangi suç içerisinde değerlendirilmesi gerektiği hususu ise somut olayın özelliklerine göre incelenerek tespit edilecektir. Hekimlik mesleğinin mesleğin niteliği ve hekimin aldığı eğitim uyarınca kasten öldürmeye elverişli olmaması sebebiyle kasten öldürme suçunun nadiren gerçekleştiği söylenebilir. Bu nedenle hekimin sorumluluğu daha çok taksirle öldürme ve taksirle yaralama ile hekimin garantörlük durumu sebebiyle ihmal suretiyle icrai bir hareketi gerçekleştirmesi halinde ise ihmal suretiyle kasten öldürme veya yaralama olarak değerlendirilecektir. Disiplin sorumluluğu ise hekimin mesleki birlik içerisinde ayrıca cezalandırılmasını sağlayan bir müessese olup hekimin özen yükümlülüğünü arttırıcı bir etkendir.

Sonuç olarak, hekimlik mesleğinin özgür olarak ifa edilmesi gereken bir meslek olması sebebiyle hekimlerin tıp fakültesinde aldıkları eğitimleri ve uzmanlık eğitimleri sırasında tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluk sınırları ile hukuki hak ve sorumlulukları konusunda ciddi bir eğitim almaları sağlanırsa hasta - hekim haklarının dengeli bir şekilde korunacağı kanaatindeyim.

Av. E. Ahşen Oktay
Nisan 2010 – İstanbul

KAYNAKÇA

CENTEL, Nur / ZAFER, Hamide / ÇAKMUT,Özlem, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, Beta Yayınevi İstanbul 2007

DEMİRTAŞ, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi Ankara 2002

DOĞAN,Murat, Hukuki Sorumluluk Bakımından Hekimin Kusuru ve İspatı, Erzincan Sağlık Hukuku Sempozyumu – Erzincan 15-16 Mayıs 2006,Yetkin Yayınevi, Ankara 2007

EREN, Fikret., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 2, 5. Baskı, Beta Yayınları İstanbul 1999

EREN, Fikret., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Tek Cilt, 11. Baskı, Beta Yayınları İstanbul 2009

HAKERİ, Hakan, Tıp Hukuku Temel Bilgiler, 2. Baskı, Seçkin Yayınevi Ankara 2009

HANCI, Hamit, Malpraktis Tıbbi Girişimler Nedeniyle Hekimin Ceza ve Tazminat Sorumluluğu, Seçkin Yayınevi Ankara 2002

http://www.mevzuat.gov.tr

http://www.tbmm.gov.tr

http://www.turkhukuksitesi.com

MERAN, Necati, Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, Seçkin Yayınevi Ankara 2005

OĞUZMAN, Kemal / ÖZ, M.Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Filiz Kitapevi İstanbul 2000

ÖZKAN, Hasan / (ÖNER) AKYILDIZ, Sunay, Açıklamalı- İçtihatlı Hasta Hekim Hakları ve Davaları, Seçkin Yayınevi Ankara 2008

ÖZTÜRKLER, Cemal, Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk Teşhis Tedavi Ve Tıbbi Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları, 2. Baskı, Seçkin Yayınevi Ankara 2006

REİSOĞLU, Safa, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 15. Baskı, Beta Yayınevi İstanbul 2002

SARITAŞ, Hatice, Hasta Hakları Açısından Hekimin Sorumluluğu, Bilge Yayınevi Ankara 2005

SAVAŞ, Halide, Yargıya Yansıyan Tıbbi Müdahale Hataları, Tıbbi Malpraktis Tıbbi Davaların Seyri ve Sonuçları, Seçkin Yayınevi Ankara 2009

TEKİNAY, Selahattin Sulhi, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, 5. Baskı, Fakülteler Matbaası İstanbul 1985

TÜRKMEN, Ali, Hasta ve Hekim Hukuku, Erol Ofset Matbaacılık Yayıncılık San. ve Tic. Ltd. Şti., Samsun 2009

www.hukukturk.com


DİPNOTLAR

1 Polat, O., Tıbbi Uygulama Hataları, Seçkin Yayınları, Ankara 2005,
2 Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin,06.03.2003 Tarih, 2002/13959 E. ve 2003/2380 K. sayılı ilamı. (www.hukukturk.com 13.03.2010)
3 Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin,05.04.1993 Tarih, 1993/131 E. ve 1993/2741 K. sayılı ilamı. (www.hukukturk.com 13.03.2010)
4 Hakeri, H., Tıp Hukuku Temel Bilgiler, s. 288, Seçkin Kitapevi Ankara 2009
5 Hakeri, H., Tıp Hukuku Temel Bilgiler, s. 290,Seçkin Kitapevi Ankara 2009
6 Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.03.1977 Tarih, 1976/ 6297 Esas ve 1977/2541 Karar sayılı ilamı. (www.hukukturk.com 28.03.2010)
7 Doğan,M., Hukuki Sorumluluk Bakımından Hekimin Kusuru ve İspatı, Erzincan Sağlık Hukuku Sempozyumu,s. 39,Yetkin Yayınları, Ankara 2007
8 Öztürkler, C., Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk,Teşhis,Tedavi ve Tıbbi Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları, s. 43, Seçkin Yayıncılık
9 Öztürkler, C.: Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk,Teşhis,Tedavi ve Tıbbi Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları, s. 46, Seçkin Yayıncılık
10 Tandoğan (Vekaletsiz İş Görme), s. 21 (Bkz. Sarıtaş,H.,Hasta Hakları Açısından Hekimin Sorumluluğu, s. 44 ,Bilge Yayınevi Ankara 2005)
11 Sarıtaş,H.,Hasta Hakları Açısından Hekimin Sorumluluğu, s. 44 ,Bilge Yayınevi Ankara 2005
12 Ayan, s. 60 (Bkz. Sarıtaş,H.,Hasta Hakları Açısından Hekimin Sorumluluğu, s. 44 ,Bilge Yayınevi Ankara 2005)
13 Sarıtaş,H.,Hasta Hakları Açısından Hekimin Sorumluluğu, s. 44 ,Bilge Yayınevi Ankara 2005
14 Tekinay, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, Fakülteler Matbaası İstanbul 1985
15 Eren, F., Borçlar Hukuku Genel Hükümler , Cilt 2, s. 1049-.1050, Beta Yayınları İstanbul 1999
16 Öztürkler, C.: Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk,Teşhis,Tedavi ve Tıbbi Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları, s. 20, Seçkin Yayıncılık
17 Oğuzman. K – Öz, T.,Borçlar Hukuku Genel Hükümler,s. 510, Filiz Kitapevi İstanbul 2000
18 Doğan,M., Hukuki Sorumluluk Bakımından Hekimin Kusuru ve İspatı, Erzincan Sağlık Hukuku Sempozyumu,s. 41,Yetkin Yayınları, Ankara 2007
19 Tunçomağ,264 – Oğuzman- Öz,512 –Kılıçoğlu,220 – Akıncı, Borçlar,156 – Eren,541 (Bkz. Doğan,M., Hukuki Sorumluluk Bakımından Hekimin Kusuru ve İspatı, Erzincan Sağlık Hukuku Sempozyumu,s. 47,Yetkin Yayınları, Ankara 2007 )
20 von Tuhr/Peter,s429 – Oftinger,I,s.145-Tandoğan,Mesuliyet Hukuku,s.52 – Eren,Borçlar Hukuku C. II,s120-121 vd.-Karahasan,Sorumluluk ve Tazminat Hukuku,s.143 vd – Yargıtay 4. HD. 20.11.1980,10380/13359 (Bkz. Oğuzman. K – Öz, T.,Borçlar Hukuku Genel Hükümler,s. 513, Filiz Kitapevi İstanbul 2000)
21 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 28.06.1978 Tarih,1976 / 4 -3596 Esas ve 1978 / 696 Karar sayılı ilamı. (www.hukukturk.com 28.03.2010 )
22 Doğan,M., Hukuki Sorumluluk Bakımından Hekimin Kusuru ve İspatı, Erzincan Sağlık Hukuku Sempozyumu,s. 51,Yetkin Yayınları, Ankara 2007
23 Tekinay /Akman/Burcuoğlu/Altop,s. 1182 –Tandoğan(Borçlar Özel),s. 433 – Aşçıoğlu (Tıbbi Sorumluluk),s. 127 –Ayan,s.120-Kılıçoğlu ,s.421 (Bkz. Sarıtaş,H.,Hasta Hakları Açısından Hekimin Sorumluluğu, s. 137,Bilge Yayınevi Ankara 2005)
24 Sarıtaş,H.,Hasta Hakları Açısından Hekimin Sorumluluğu, s. 137,Bilge Yayınevi Ankara 2005. (Bkz. Aşçıoğlu (Tıbbi Sorumluluk), s. 128)
25 Hancı,H.,Malpraktis Tıbbi Girişimler Nedeniyle Hekimin Ceza ve Tazminat Sorumluluğu ,s. 115,Seçkin Yayınevi Ankara 2002
26 Hancı,H.,Malpraktis Tıbbi Girişimler Nedeniyle Hekimin Ceza ve Tazminat Sorumluluğu ,s. 114,Seçkin Yayınevi Ankara 2002
27 Savaş, H., Yargıya Yansıyan Tıbbi Müdahale Hataları Tıbbi Malpraktis Tıbbi Davaların Seyri ve Sonuçları, s. 222, Seçkin Yayınevi Ankara 2009

28 Tandoğan (Mes’uliyet),s. 252 (Bkz. Sarıtaş, H.,Hasta Hakları Açısından Hekim Sorumluluğu,s. 132,Bilge Yayınevi Ankara 2005.)
29 Keller/Gabi,s.75;Brehm, Art. 42. N.52; Tandoğan, Mesuliyet,s.262 vd; Tunçomağ, s.457 vd; İnan, s. 322; BGE 42 II 480; 99 II 221,226 (Bkz. Eren, F. , Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 693, Beta Yayınları 11. Baskı İstanbul 2009
30 Tandoğan (Mes’uliyet),s. 302-303 (Bkz. Sarıtaş, H.,Hasta Hakları Açısından Hekim Sorumluluğu,s. 134,Bilge Yayınevi Ankara 2005.

31Tandoğan (Mes’uliyet),s.330 (Bkz. Sarıtaş, H.,Hasta Hakları Açısından Hekim Sorumluluğu,s. 134,Bilge Yayınevi Ankara 2005)

32 Hancı,H., Malpraktis Tıbbi Girişimler Nedeniyle Hekimin Ceza ve Tazminat Sorumluluğu ,s. 120,Seçkin Yayınevi Ankara 2002
33 Özkan. H. – (Öner) Akyıldız, S., Açıklamalı- İçtihatlı Hasta Hekim Hakları ve Davaları, s. 213, Seçkin Yayınevi Ankara 2008

34 Hancı,H.,Malpraktis Tıbbi Girişimler Nedeniyle Hekimin Ceza ve Tazminat Sorumluluğu ,s. 119,Seçkin Yayınevi Ankars 2002

35 Keller/Gabi,s.75;Brehm, Art. 42. N.52; Tandoğan, Mesuliyet, s. 262 vd; Tunçomağ, s.457 vd; İnan, s. 322; BGE 42 II 480; 99 II 221,226 (Bkz. Eren, F. , Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 693, Beta Yayınları 11. Baskı İstanbul 2009
36 Eren, F. , Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 760, Beta Yayınları 11. Baskı İstanbul 2009

37 Tandoğan (Mes’uliyet),s. 288 (Bkz. Sarıtaş, H.,Hasta Hakları Açısından Hekim Sorumluluğu,s. 133,Bilge Yayınevi Ankara 2005.

38 Sarıtaş, H.,Hasta Hakları Açısından Hekim Sorumluluğu,s. 133,Bilge Yayınevi Ankara 2005
39 Reisoğlu, S., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s.181,Beta Yayınları İstanbul 2002
40 Öztürkler, C.: Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk,Teşhis,Tedavi ve Tıbbi Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları, s. 104 -105, Seçkin Yayıncılık
41 Stark, N. 434 (Bkz. Eren, F. , Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 793, Beta Yayınları 11. Baskı İstanbul 2009)
42 Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop ,s. 713;Selçuk,s.723 vd;Doğanay , s. 24; Eren, Borçlar Hukuku C. II, S. 430; Tandoğan, Mes’uiliyet Hukuku, s. 354,355; Ceza hakiminin tazminata mahkumiyet kararının kesin hüküm teşkil etmesi, buna karşılık tazminat talebini red kararının kesin hüküm teşkil etmemesi görüşünde; Hatemi, Sözleşme Dışı Sorumluluk Hukuku, 11,N.7 (Bkz. Oğuzman. K – Öz, T.,Borçlar Hukuku Genel Hükümler,s. 532, Filiz Kitapevi İstanbul 2000)
43 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 5.10.1987 Tarih, 4123/7124 (YKD. 1987/12,S.1770) bu anlamdadır. ( aktaran Oğuzman. K – Öz, T.,Borçlar Hukuku Genel Hükümler,s.532, Filiz Kitapevi İstanbul 2000)
44 Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 4.11.1985 Tarih, 7284/8903; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, s. 714; Kılıçoğlu, Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk ilişkisi Bkz.,s. 205; Eren, Borçlar Hukuku C II, s.429,430 (Bkz. Oğuzman. K – Öz, T.,Borçlar Hukuku Genel Hükümler,s. 531, Filiz Kitapevi İstanbul 2000)
45 Oftinger,I,s.157; Kocayusufpaşaoğlu,s. 588; Oğuzman/Öz, s. 525 (Bkz. Eren, F. , Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s.792, Beta Yayınları 11. Baskı İstanbul 2009)
46 Eren, F. , Borçlar Hukuku Genel Hükümler, s. 792, Beta Yayınları 11. Baskı İstanbul 2009
47 Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.03.1977 Tarih, 1976/ 6297 Esas ve 1977/2541 Karar sayılı ilamı. (www.hukukturk.com 28.03.2010)
48 Öztürkler, C., Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk,Teşhis,Tedavi ve Tıbbi Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları, s. 233, Seçkin Yayıncılık
49 Toroslu, Suçların Tasnifi Sorunu ve Taksirli Suçlar, 131 vd. (Bkz. Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 3, Beta Yayınevi İstanbul 2007)
50 Özgenç, 244 ( Bkz. Savaş, H., Yargıya Yansıyan Tıbbi Müdahale Hataları Tıbbi Malpraktis Tıbbi Davaların Seyri ve Sonuçları, s. 192,Seçkin Yayınevi Ankara 2009)
51 Savaş, H., Yargıya Yansıyan Tıbbi Müdahale Hataları Tıbbi Malpraktis Tıbbi Davaların Seyri ve Sonuçları, s. 197,Seçkin Yayınevi Ankara 2009
52 YCGK. 24.03.1986, E. 364 – K. 140 (Bkz. Demirtaş, T., Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 324, Seçkin Yayınevi Ankara 2002.)
53 YCGK. 29.06.1999, E. 1/155 – K. 178 // Kaban – Aşaner – Güven – Yalvaç, 50 vd. ( Bkz. Demirtaş, T., Ceza Hukuku Genel Hükümler, s. 325, Seçkin Yayınevi Ankara 2002.)
54 Karş. K. Kühl, Strafrecht Allgemeiner Teil, München 2000, 210 (Bkz. Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 188, Beta Yayınevi İstanbul 2007)
55 İçel, Taksir, 26 vd. (Bkz. Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 188, Beta Yayınevi İstanbul 2007)
56http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5237&sourceXmlSearch=&Me vzuatIliski=0 (18.03.2010)

57 Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı… No:7 (Bkz. Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 29, Seçkin Yayınevi Ankara 2005)
58 Erem Faruk, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, Ankara 1962, s. 757. (Bkz. Türkmen, A., Hasta ve Hekim Hukuku, s. 82, Ekim 2009 Samsun)
59 Taşkın Age, s. 138 (Naklen) (Bkz. Öztürkler, C., Hukuk Uygulamasında Tıbbi Sorumluluk,Teşhis,Tedavi ve Tıbbi Müdahaleden Doğan Tazminat Davaları, s. 238, Seçkin Yayıncılık)
60 Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı … No:12 (Bkz. Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 29, Seçkin Yayınevi Ankara 2005)
61 Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 35-36, Beta Yayınevi İstanbul 2007
62 YCGK,23.04.2004-1-12/68, Kaban – Aşaner-Güven-Yalvaç, Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları (2004),No.188 (Bkz. Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 36, Beta Yayınevi İstanbul 2007)
63 http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html (17.03.2010)
64 http://www.tbmm.gov.tr/kanunlar/k5237.html (17.03.2010)
65 Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 62, Beta Yayınevi İstanbul 2007
66 Artuk- Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel..,s. 437 (Bkz. Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 58, Seçkin Yayınevi Ankara 2005)
67 Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 64, Beta Yayınevi İstanbul 2007
68 Oral, T.,Hekimin Cezai Sorumluluğu, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1050.htm
(17.03.2010)
69 Madde Gerekçesi (Bkz. Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 70, Seçkin Yayınevi Ankara 2005)
70 Hakeri, İhmal Kavramı…, s. 114 (Bkz. Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 29, Seçkin Yayınevi Ankara 2005)
71 Bayraktar, 213 (Bkz. Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 64, Seçkin Yayınevi Ankara 2005)
72 Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 64, Seçkin Yayınevi Ankara 2005
73 Yargıtay 2. Ceza Dairesi. 05.02.1196, 268/1025 – Meran, Türk Ceza..,s. 394 (Bkz. Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 65, Seçkin Yayınevi Ankara 2005)

74 Hakeri, Ceza Hukukunda İhmal..,s. 150 (Bkz. Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar,
s. 65, Seçkin Yayınevi Ankara 2005)
75http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5237&sourceXmlSearch=&Me vzuatIliski=0 (18.03.2010)
76 Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 105, Beta Yayınevi İstanbul 2007
77http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5237&sourceXmlSearch=&Me vzuatIliski=0 (18.03.2010)
78http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5237&sourceXmlSearch=&Me vzuatIliski=0 (18.03.2010)
79 Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 127, Beta Yayınevi İstanbul 2007
80 Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 107, Seçkin Yayınevi Ankara 2005
81 Özgenç, Uygulamalı Ceza Hukuku, s. 185 (Bkz. Meran, N., Yeni Türk Ceza Kanununda Kişilere Karşı Suçlar, s. 137, Seçkin Yayınevi Ankara 2005)
82 Bkz: TCK md. 53
83 TCK m.87/1,2’de, cezanın alt sınırının hangi ağırlıktan az olamayacağının gösterilmesi, kanaatimizce, buradaki cezayı üst sınırı belli olmayan cezaya dönüştürmediğinden, zamanaşımı süresi, bu varsayıma göre hesaplanmıştır. (Bkz. Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 164, Beta Yayınevi İstanbul 2007)
84 Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 164, Beta Yayınevi İstanbul 2007
85http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5237&sourceXmlSearch=&Me vzuatIliski=0 (18.03.2010)
86http://www.mevzuat.gov.tr/Metin.Aspx?MevzuatKod=1.5.5237&sourceXmlSearch=&Me vzuatIliski=0 (18.03.2010)
87 Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 127, Beta Yayınevi İstanbul 2007
88 Savaş, H., Yargıya Yansıyan Tıbbi Müdahale Hataları Tıbbi Malpraktis Tıbbi Davaların Seyri ve Sonuçları, s. 199, Seçkin Yayınevi Ankara 2009
89 Centel – Zafer- Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar Cilt: I, s. 203, Beta Yayınevi İstanbul 2007
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Tıbbi Malpraktis Kavramı Ve Sonuçları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı E. Ahşen Oktay'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
06-04-2010 - 23:14
(5134 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 11 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 9 okuyucu (82%) makaleyi yararlı bulurken, 2 okuyucu (18%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
33637
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 4 saat 27 dakika 30 saniye önce.
* Ortalama Günde 6,55 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 172318, Kelime Sayısı : 18101, Boyut : 168,28 Kb.
* 12 kez yazdırıldı.
* 1 kez arkadaşa gönderildi.
* 24 kez indirildi.
* 8 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1183
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,14019394 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.