Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale İik ‘da Tasarrufun İptali Davaları Ve Özellikle Alacaklılara Zarar Vermek Kastıyla Yapılan Tasarufların İptali

Yazan : Veli Çiçekdağı [Yazarla İletişim]
Avukat/Yüksek Lisans Öğrencisi

Makale Özeti
İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen iptal davaları,haciz ve iflastan önce malvarlığı üzerinde tam bir tasarruf yetkisi olan alacaklının,bu tasarruf yetkisine dayanarak yapabileceği işlemlere karşı zor durumda kalan alacaklılar korunmak istenmiştir.Gerçekten de ticari ve sosyal hayatta bir kimse ile hukuki ilişkiye girilirken çoğu zaman onun ödeme gücü incelenirse de,borç ilişkisinin doğmasından sonra alacaklılar borçluların hal ve hareketlerini inceleme gereği duymazlar ve borçlu alacaklıyı zarara uğratmak amacıyla bir takım tasarruflar yapabilir.Bu bağlamda diyebiliriz ki,iptal davası,bir borçlunun,alacaklıların zararına olarak yapmış olduğu tasarrufların deyiş yerindeyse,hukuki müeyyidesidir.

İPTAL DAVALARI

§.1.TANIMI VE AMACI

İİK’nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen iptal davaları geçici veya kesin aciz
vesikasına sahip alacaklının,kanunda öngörülen sebeplere dayanılarak iptale tabi olduğu savunulan tasarrufi işlemin sadece kendisi açısından ve alacağı oranında iptal edilmesini talep ederek borçlu ile lehine tasarrufi işlemin yapıldığı üçüncü kişiye karşı açtığı ve 5 yıllık hak düşürücü süreye tabi olan şahsi nitelikte bir davadır.1
Alacaklı tarafından açılan bu dava ile cebri icra yolunun tamamlanması amaçlanır.İlamlı veya ilamsız haciz yoluyla alacağını elde etmek isteyen alacaklının, takip prosedürü sonunda alacağını tam olarak elde edebilmesi ancak borçlunun takip prosedürü sonunda haczedilebilecek mal ve haklarının varlığına bağlıdır.Borçlunun haciz safhasına kadar mal ve hakları üzerinde tasarruf yetkisi sınırlı olmadığından (iflasta borçlunun iflasına karar verilmeden önce) üçüncü kişilerle hukuki ilişkiler yaparak mal ve haklarını elinden çıkarmış olması mümkündür.2
Alacaklının,borçlu ile üçüncü kişi arasında yapılmış,borçlunun mal varlığını azaltıcı nitelikteki işlemleri iptalini dava edebilmesi için giriştiği haciz veya iflas yolu ile takip sonunda alacağını tam veya kısmen elde edememiş olması gerekir.O halde tasarrufun iptali davacısının amacı takip konusu yaptığı alacağını cebri icra yolu ile tahsilini sağlamaktır.3 4
İptal davasının amacı,İİK’nun 277 ve devamı maddelerinde belirtilen tasarrufların butlanına hükmetmektir.Ancak burada, öğretide5 de kabul edildiği gibi maddi hukuk anlamında bir butlan söz konusu değildir.Burada dava konusu olan tasarruf geçerli bir tasarruftur ve iptal davası kazanılırsa tasarruf tamamen iptal edilecek değildir.Sadece dava konusu mal borçlunun malvarlığından hiç çıkmamış gibi alacaklı malları sattırıp alacağını elde eder.İptal edilen tasarrufa konu mal veya hak alacaklı bakımından borçlunun malvarlığına dahil sayılmaktadır.6 7

§.2.İPTAL DAVASININ HUKUKİ NİTELİĞİ

İptal davasının hukuki niteliği kanunda belirtilmediği gibi öğretide de Yargıtay kararlarında da tam olarak açıklığa kavuşturulmuş değildir.
İptal davası, niteliği itibariyle dava konusu mal veya hakkın aynına ilişkin olmayıp8 şahsi nitelikte bir davadır.Bu nedenle,dava konusu olan malın taşınır veya taşınmaz olmasına bakılmaksızın,davanın alacaklının lehine sonuçlanması halinde ,davaya konu olan mal malı devralanın malvarlığından çıkartılarak,borçlunun mal varlığına iade edilmez.9Öğretide de hakim görüş bu yöndedir.Daha önce de belirttiğimiz gibi iptal davası alacaklıya alacağını elde etme imkanı veren ve kanundan doğan bir haktır
Türk-İsviçre doktrininin görüşünü şu şekildedir:İcra ve İflas kanununda düzenlenen iptal davası borçlunun hukuki fiillerinin sonuçlarını yok edici nitelikte bir dava değildir.Bu davada Medeni Hukuk açısından ne bir iptal edilebilirlik ne de bir butlan niteliği vardır.Böyle olsaydı iptal kararı ile mesela, taşınmazın mülkiyeti alacaklıya geçerdi ve tapu kaydının iptali gerekirdi.Bu nedenle iptal davasının ve iptal kararının üçüncü kişinin borçludan yaptığı iktisaba etkisi yoktur.
İptal davası iktisaba etkili olmadığı için davalı kişi aciz vesikasında yazılı tutarı alacaklıya ödeyip onun talebinden kurtulma imkanına sahiptir.Kurtoğlu’na göre kanun bu imkanı davalıya verdiğine göre,iptal davasını iktisaba etkili kabul edecek olursak batıl bir muameleden hukuki bir sonuç doğacağını kabul etmemiz gerekir ki,bunun hukuk mantığı ile bağdaşmayacağı açıktır.O halde davanın malın aynıyla bir ilişkisi yoktur10.Ancak 4.HD ise 2.7. 1967 tarih ve E.1742 K.4329 sayılı kararında “icra ve iflas kanunundaki bütün bu hükümler iptal edilen akdin hükümsüzlüğünü mukable teşmil edildiğini açıkça göstermektedir.”diyerek kanımızca isabetsiz bir şekilde iptal davasını maddi hukuktaki iptal ile eşdeğer kabul etmektedir.Ancak Yargıtay, daha sonra verdiği birçok kararında iptal davsının ayni nitelikte bir dava olmadığını belirterek konuya kesinlik kazandırmıştır.11
İptal davası şahsi bir dava olduğundan borçlunun iflası halinde de,alacaklı iptal konusu mal üzerinde bir hak iddia edemez;iddiası gene alacağına dönüşür ve iflas dolayısıyla iflas masasına kaydolur.12
İptal davası inşai nitelikte bir dava da değildir.Bozucu yenili doğurucu bir dava olsaydı,iktisabın geçersizliğine karar verildiği taktirde,taşınmazlarda tapu sicilinin illiliği nedeniyle,mülkiyetin ilam ile sona ermesi gerekirdi.Eğer böyle olduğunu kabul edersek iptal davasının kabulü sonucunda davalı üçüncü kişinin alacaklının alacağının üstünde değer taşıyan bir malın mülkiyetini kaybetmesine göz yummak gerekirdi.Kanunun amacının bu olmadığını düşünüyoruz .
İptal davsı ile maddi hukuka ilişkin bir sonuç doğmadığından ve üçüncü kişiye sadece takibe katlanma yükümlülüğü yüklendiğinden bir eda davasıdır.13
Umar, iptal davasının inşai bir dava olmadığını bir eda davası olduğunu belirttikten sonra,diğer eda davalarında olduğu gibi sadece bir tespit davası olarak açılabileceği görüşündedir.14 Yargıtay ise iptal davasının ,borçlu tarafından yapılan tasarrufun butlanına hükmettirmek olması nedeniyle bir eda davası olduğunu ve bir tespit davası olarak açılamayacağını belirtmektedir.15
Tespit davası ile taraflar arasındaki bir hukuki ilişkinin varlığı ya da yokluğu veya tereddütlü olan içeriği tespit edilir.Örneğin bir malın mülkiyetinin kime ait olduğu tespit davası ile belirlenebilir.Tespit davası sonunda verilen karar yerine getirilmezse,hukuki ilişkiden kaynaklanan hakkın ifası için daha sonra bir eda davası aşılabileceğinden,eğer şartlar gerçekleşmişse kanımızca Umar’ın dediği gibi iptal davasını da bir tespit davası olarak açmak mümkün olmalıdır.
Yukarıda yaptığımız açıklamaları kısaca özetlersek;
1-İptal davası,alacaklıya alacağını elde etme fırsatı veren ayni değil,şahsi bir davadır.
2-İptal davası inşai nitelikte de değildir.Bir eda davasıdır.

§.3.İPTALE TABİ TASARRUFLAR

I.GENEL OLARAK
İptal davasının konusunu ,borçlunun alacaklılara zarar veren tasarrufları oluşturur.16 İcra ve İflas Kanununun iptal davasını düzenleyen maddelerinde kullanılmış olan bu tasarruf kelimesinin hatalı olduğu öğreti tarafından kabul edilmektedir.17
Kanunda belirtilen tasarruflardan maksat borçlunun üçüncü kişilerle veya üçüncü kişiler lehine yaptığı tasarruf işlemleridir. Tasarruf işlemi,bir hakkı veya hukuki ilişkiyi doğrudan doğruya etkileyen,onu diğer tarafa geçiren içeriğini sınırlayan,değiştiren veya ortadan kaldıran işlemlerdir.18Bu tasarruf işlemini en geniş anlamda anlamak gerekir.19En geniş anlamdan kastedilen nedir?
Umar’a göre;tasarruftan kasıt sadece borçlunun üçüncü kişilerle yaptığı tasarrufi işlemler olmadığı gibi,tasarrufi işlemlere ancak bir bölüm olarak dahil olduğu hukuki işlemler de değildir.Yazara göre iptale tabi olanlar hukuki fiillerdir.20Hukuka uygun ve medeni hukuk neticelerini meydana getiren bütün terimler hukuki fiil terimiyle ifade edilebilir21.
Hukuki fiil terimi en geniş anlamda anlaşılmaktadır.Buraya hukuki işlemler,akitler,tasarruflar dahildir.Yani hukuki fiil bir üst kavramdır.22Hukuki işlem ise bir veya birden çok kişinin hukuk düzenin öngördüğü sınırlar içinde gerektiğinde diğer unsurlarla birlikte hukuki sonuçlar doğurmaya yönelmiş irade açıklaması veya açıklamalarından oluşmuş iradi bir olgudur.23
Umar’a göre,borçlunun alacaklıyı tatmin edecek malvarlığı parçalarına doğrudan doğruya veya dolayısıyla etki ederek alacaklının hakkını bu değerler üzerinden almasına engel olan veya alacaklının cebri icra yürütmek imkanını güçleştiren ve alacaklının bu anlamda zararına sebep olan,borçlu tarafından yapılmış hukuki fiiller iptal davasına konu olur.24
İİK’nun 277 ve devamı maddelerinde belirtilen ve bu maddeler gereğince iptale konu olan tasarruflardan maksat yukarıda açıklamaya çalıştığımız hukuk düzeninde kendisine bir sonuç bağlanmış olan geniş anlamda hukuki fiillerdir. Özellikle İİK’nun 280. maddesinde iptal davasının konusu olarak borçlunun yaptığı tasarruflar değil hukuki muamelelerden bahsedilmiş olmasından dolayı iptale tabi işlemlerin sadece tasarrufi işlemler olmadığı bahsedilen tasarruflara daha geniş anlam yüklendiği anlaşılmaktadır.İsviçre’de de hakim görüş bu yöndedir25Yani kısaca borçlunun alacaklıları aleyhine malvarlığını azaltıcı nitelik taşıyan her türlü hukuki fiilleri iptal davasına konu olabilir.26Bunlar, mal ve hakların temliki,bazı haklardan karşılıksız feragat veya ivazsız taahhütlerde bulunulması gibi hukuki işlem niteliğinde olabileceği gibi27;borçlunun haksız bir ödeme emrine itiraz etmemesi,zamanaşımı definde bulunmaması ,davayı kabul etmesi gibi hukuki işlem olmayan ama hukuki fiil28sayılan fiillerdir..
İptale tabi işlemler,tasarrufi işlemlerdir,borçlandırıcı işlemler iptal davası açma imkanı vermez.Çünkü borçlandırıcı işlemle mal veya hak borçlunun mal varlığından çıkmamaktadır.29Mal borçlunun malvarlığından çıkmadığı için alacaklı söz konusu malı haczettirebilir veya borçlunun iflası halinde o mal da iflas masasına girer.30
Yargıtay da bir kararında ,borçlunun yaptığı satış vaadi hakkında iptal davası açılamayacağını eğer satış vaadi tapuya şerh verilmişse,o zaman iptal davasına konu olabileceğini belirtmiştir.31
Borçlunun malvarlığına ait bir parçayı uzaklaştırmış olmayan tasarruflar iptal edilemezler.32Çünkü borçlu burada ileride doğacak bir kazanç imkanını değerlendirmemiş olmakta,bir malın malvarlığına girmesini engellemektedir ki buda iptal davasının konusu olamaz.33
Cebri icra yolu ile yapılan satışlar buradaki anlamda bir tasarruf değildir ve bu nedenle iptal davasına konu olamazlar.Çünkü cebri icra yolu ile satış,borçlunun yapmış olduğu tasarruf değildir;oysa burada söz konusu olan iptale tabi tasarruf işlemleri,borçlu ile üçüncü kişi arasındaki tasarruf işlemleridir.34
Nam-ı müstaar ile gizlenmiş işlemler hakkında da iptal davası açılabilir.Uygulamada,borçlunun gerçekte kendi adına satın almak üzere bedelini ödediği bir taşınmazı veya aracı,alacaklılarından kaçırmak amacıyla yakınları adına tescil ettirmiş olması halinde,tasarruf dışardan üçüncü kişiler arasında yapılmış görünmesine rağmen gerçekte bedeli borçlunun malvarlığından çıkmış fakat karşılığı,borçlunun arkasına gizlendiği kişinin malvarlığına girmiştir .Bu tür tasarruflar hakkında da iptal davası açılabilir.35İsviçre ve Alman Hukukunda da görüş aynı yöndedir.36
II.İPTAL DAVASI İLE MUVAZAA ARASINDAKİ İLİŞKİ
İİK madde 277 ve devamında belirtilen iptal davasına konu tasarruflar hukuken geçerli tasarruflardır.Başka bir ifadeyle,iptale tabi tasarruf borçlunun malvarlığından çıkmış üçüncü kişinin malvarlığına girmiştir.37 38
Kural,maddi hukuk açısından geçerli olan işlemler hakkında iptal davası açılamayacağıdır.Çünkü bu tür işlemlere konu olan mal veya hak borçlunun malvarlığından çıkmamıştır.39İlgililerin bu tasarruflar hakkında muvazaa davası açmaları mümkündür.Ancak Kostakoğlu’na göre ise,muvazaa davasının iptal davasını bertaraf ettiği kabul edilecek olursa iptal davasının pratik önemi kaybolmuş olur ve bu borçlu ile borçlunun mal kaçırma fiiline katılan kötü niyetli üçüncü kişileri koruyucu nitelikte sonuç yaratacağından hukuk mantığı ile bağdaşmaz.40
Yargıtay ise genellikle borçlunun işlemlerinde muvazaa ayrımı yapmaksızın iptal davasına konu olduğunu belirtmektedir.41
Yukarıda da belirttiğimiz gibi muvazaalı işlemler hakkında iptal davası açılabileceğini söyleyen yazarlar olduğu gibi,muvazaalı işlemler hukuken geçersiz olduğu için bu işlemler hakkında iptal davası açılamayacağını belirten yazarlar da vardır.Acaba bu görüşlerden hangisi daha doğrudur ve uygulamada benimsenmektedir?
Konunun daha iyi değerlendirilebilmesi için muvazaa hakkında şu hususları açıklamak yararlı olacaktır.Bilindiği gibi tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek durumu onlardan gizleyerek kendi gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına muvazaa ve bu şekilde yapılan işlemlere muvazaalı işlemler denmektedir.Tarafların üçüncü kişileri yanıltmak için yaptıkları işlemlerin hükümsüz olduğu gerek doktrin gerekse Yargıtay tarafından duraksamasız belirtilmiştir.42Muvazaalı işlemlerde görünüşteki işlem geçersiz olurken,görünürdeki işlemin altında bir gizli işlem varsa –bu gizli işlem tarafların gerçek iradelerine uygun olduğundan-şekil koşullarına uygun yapılmışsa geçerli olur.
Yapılan işlemin muvazaa nedeniyle hükümsüz olduğunu belirtmek için açılan tespit davasına muvazaa davası da denmektedir.Muvazaa davası ile iptal davası güttükleri amaç bakımından birbirlerine yaklaşırlarsa da nitelikleri koşulları ve doğurduğu sonuçlar bakımından birbirlerinden farklıdırlar.Her şeyden önce muvazaa davası malın aynına ilişkin iken iptal davası malın şahsına ilişkindir.İptal davası geçerli olarak yapılan tasarrufi işlemin davacı bakımından hükümsüz olduğunu tespit ettirmek için açıldığı halde,muvazaa davası ile tasarruf işleminin gerçekte hiç yapılmamış olduğunun tespiti istenir.43
Kanımızca ,borçlunun muvazaalı bir işlemde bulunduğunu öğrenen alacaklılar dilerlerse İİK 277 ve devamı maddelerine göre iptal davası;dilerlerse de BK m.18’e göre muvazaa davası açabilmelidirler.Alacaklının muvazaalı işlem hakkında iptal davası değil muvazaa davası açmasını gerektiğini savunmak teorik esaslara uygun olmakla beraber muvazaa davasında alacaklıları çok güç durumda bırakabilir.eğer davalı alacaklı muvazaa iddiasını her türlü kanıtla ispat edebilecek durumda ise muvazaa davası açabileceği gibi iptal davası da açabilmelidir.44
Buraya kadar anlattıklarımızdan görüldüğü gibi doktrinde muvazaalı işlemlerin iptal davasına konu olup olamayacağına yönelik bir görüş birliği yoktur.Ancak kanımızca,alacaklının,borçlunun yaptığı muvazaalı işlemin iptalini dava edebilmesine karşı çıkmamak gerekir.Eğer işlemler hakkında “alacaklılar iptal davası açmasınlar,çünkü ortada geçerli bir tasarruf yoktur ,muvazaa davası açsınlar” dersek muvazaanın ispatı konusundaki güçlük nedeniyle borçlunun kötü niyetli davranışına bir anlamda göz yumulacağını savunan görüşe45 katılmak daha mantıklı ve iptal davasının amacına daha uygundur.
İptal davalarına ilişkin kararları temyizen inceleyen Yargıtay 15.hukuk dairesi çeşitli içtihatlarında “muvazaalı işlemler hakkında iptal davası açılabileceğini” hiçbir kuşkuya yer vermeden kabul etmiştir.46

III.BORCUN DOĞUM TARİHİNİN ÖNEMİ
İptale tabi tasarrufun doğum tarihi konusunda da tartışmalar mevcuttur.Doktrinde yazarlar kendi aralarında görüş ayrılığında olduğu47 gibi Yargıtay’ın da farklı uygulamaları vardır. 48
İİK’da düzenlenen iptal davasını açabilmek için davacının,dava tarihinde kesinleşmiş bir alacağının varlığını gösteren,kesin veya geçici bir aciz belgesi ibraz etmesi ve tasarrufun yapıldığı tarihte de tasarrufu yapanın kendisine borçlu olması gerekir49.Buna göre bir tasarrufun iptale tabi olması için,davacı alacaklının alacağının doğumundan sonra yapılmış olması gerektiği anlaşılmaktadır.Kostakoğlu buna gerekçe olarak,iptal davasının güvensizlik ortamı yaratamayacağını,alacaklının tedbirli bir işadamı gibi hareket etmesi gerektiğini,alacağın doğumundan önce yapılmış bir tasarrufun muvazaa nedeniyle her zaman iptal edilebileceğini göstermiştir.50Yargıtay da ağırlıklı olarak bu görüşü benimsemektedir.51
Umar ve Yıldırım, İsviçre ve Alman hukukunda olduğu gibi,hukuki fiilin yapıldığı anda alacaklının alacağının önemsiz olduğunu,iptal alacaklısının menfaatinin iptal borçlusunun menfaatinden üstün tutulması gerektiğine dikkat çekmişlerdir.52 Yargıtay 13. Hukuk Dairesi de aynı görüştedir.53
Kanaatimize göre, borçlunun tasarrufta bulunurken,mevcut olmayan bir alacaklısına zarar vermesi düşünülemez.Bu nedenle iptal davası borcun doğumundan sonra yapılmış olan tasarruflar için geçerlidir.İptal davasının maddi hukuk açısından dava koşulu bu olduğu gibi,mantıklı açıklaması da bu yönde olması gerekir.Çünkü iptal davası açan kişinin,borçlu ile borçlandırıcı işleme girerken onun malvarlığını bildiği varsayılır.54Yani, alacaklı,borçlunun ekonomik gücünü yeterince incelemeden borçlandırıcı işleme girmişse,hata ve ihmalinin sonucu kendisine ait olur.Öyleyse,önceki işlemlerden kendi yararına sonuçlar doğurması beklenemez.Eğer aksi düşünceyi benimsemiş olursak borçlu ile hukuki ilişkiye girişen ve hiçbir kusuru olmayan üçüncü kişilerin menfaatlerini göz ardı etmiş oluruz.
Borçlunun kişilik haklarından olan ve aile hukukuna giren, boşanma, evlat edinme, nesebin tanınması gibi eylem ve işlemler iptal davasına konu olamaz.55
Aile hukukuna ilişkin işlemler hem İsviçre’de hem de ülkemizde tartışmalıdır.
Umar’a göre, aile hukukundan kaynaklanmakla beraber sırf malvarlığını ilgilendiren muameleler iptal edilebilirler.56 Medeni hukukun alacaklıya aynı konuda özel bir çare sunmuş olması iptal davasına başvurulmasını engellemez.57
Yıldırım ise iptal davasını sırf malvarlığını ilgilendiren aile hukuku muameleleri ile sınırlı tutmamış, malvarlığını ilgilendiren tüm muamelelerin iptalini savunmuştur.58
Berkin ise tam aksi görüşü savunmuş ve aile hukukuna ilişkin muamelelerde zarar görecek alacaklının MK hükümleri (m.213) ile zaten koruduğunu ve iptal davasına konu olmaması gerektiğini savunmuştur. 59
Biz ise alacaklı bu gibi durumlarda “hem MK hükümlerinden yararlanılabilmeli hem de Medeni Kanun iptal imkanı versin veya vermesin İcra Hukukundaki iptal hükümlerinden yararlanılabilmelidir” diyen Umar’ın görüşüne katılıyoruz.
Borçlunun haczedilemeyen bir malını malvarlığından çıkarması iptal davasının konusu olamaz. Çünkü,borçlunun bu işleminden alacaklıları zarar görmüş değildir.Bir malın haczinin mümkün olup olmadığı tetkik merciine ait olmakla beraber;iptal davasında,iptali istenen tasarruf konusu mal ya da hakkın haczinin mümkün olup olmadığını,davaya bakan mahkeme karar verecektir.60Ancak, Yargıtay 15.HD 17.12.1987 8690/4496 sayılı kararında “dava konusu taşınmazın borçlu yönünden haczedilemezliği iddiasının iptal davasında ileri sürülemeyeceğini belirterek kanımızca yanlış bir karar vermiştir.
İptal davası, borçlunun alacaklılara zarar veren hukuki işlemlerine yönelik olduğundan, borçlunun aleyhine açılan bir davada, karşı tarafla anlaşarak davayı kaybetmiş olması halinde, alacaklıları,alınan mahkeme kararının hile nedeniyle iptalini sağlamak için İcra ve İflas Kanununa göre bir iptal davası açamazlar.Alacaklılar,karara karşı ancak yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurabilirler.61
İptale tabi işlemler borçlunun (veya yetkili temsilcisinin) yapmış olduğu işlemlerdir. Borçlunun taraf olmadığı işlemler iptal davasına konu olamazlar.62
Borçlunun vekâleten yaptığı işlemler de iptale tabi değildir.63
Buraya kadar anlatmış olduğumuz tasarrufların, hukuki işlemlerin veya daha geniş anlamda alırsak hukuki fiillerin iptal davasına konu olabilmeleri için aranan genel şart alacaklılara zarar vermiş olmasıdır. Bu objektif şarttır. Eğer alacaklı, borçlunun yapmış olduğu tasarrufa el uzatmadan alacağının alabiliyorsa artık iptal davası açılamaz.
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız iptal davasına konu olabilecek tasarruflar, İİk’nun,278. “ivazsız tasarruflar”,279. “Acizden dolayı butlan” ve 280.“zarar vermek kastından dolayı iptal” maddelerinde üç grup halinde belirtilmiştir. Ancak bu maddelerde anılan tasarrufların neler olduğu teker teker sayılarak belirtilmiş değildir. Hangi tasarrufun iptale tabi olduğunu hakim taktir eder.64Biz burada “ivazsız tasarruflar” ile “aciz halinde yapılan tasarrufları” kısaca inceledikten sonra çalışmamızın asıl konusu olan “Alacaklılara Zarar Vermek Kastıyla Yapılan Tasarruflar”ın iptalini geniş bir şekilde açıklamaya çalışacağız.

IV.İVAZSIZ TASARRULARIN İPTALİ

İİK’nun 278. maddesinde bu tür tasarrufların tanımı yapılmıştır. Buna göre “alışılmış hediyeler ayrık olmak üzere borçlunun, son iki yıl içinde yapmış olduğu bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar iptale tabidir.
İvazsız tasarrufların ve bağışlamaların iptale tabi olması için, lehine tasarruf yapılan üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu -borca batık olduğunu-olduğunu bilmesine gerek yoktur.65
Bu maddeye konu olan iki kavram vardır. Bunlardan birisi ivazsız tasarruf bir diğeri ise bağışlamalardır. İvazsız tasarruf kavramı bağışlamadan daha geniştir.66İvazsız tasarrufun bir sözleşme şeklinde yapılmasına gerek yoktur, tek taraflı irade açıklaması ile de gerçekleşebilir.67Oysa bağışlama, bilindiği gibi bir sözleşmedir.
Burada iptale tabi olan, elden bağışlamalardır.68Bağışlama vaadinin iptali için dava açmaya gerek yoktur. Çünkü bağışlama taahhüdü, bağışlamayı taahhüt eden kişinin, borcunu edadan aciz olduğunun aciz belgesi ile tespit edilmesi ile veya iflas etmesi ile kendiliğinden son bulur.(BK.m.245/son)
Yalnız tasarrufi işlemler iptale tabi olduğundan (borçlandırıcı işlemler iptale tabi olmadığından),bağışlama vaadi m.278/2’deki iki yıllık süreden önce yapılmış fakat borçlandırıcı işlem bu iki yıllık süre içinde gerçekleşmiş ise, tasarruf işlemi iptale tabidir. 69
Hükmün kapsamı dışında bırakılan alışılmış(mutad) hediyeler ifadesinden kastedilenin düğünler, bayramlar, doğum günleri, yeni yıl gibi özel günlerde verilen hediyeler olduğunu anlıyoruz. Alışılmış hediyeleri hükmün kapsamı dışında bırakılmasının amacı, bu tür bağışlamalar ile sosyal bazı ödevlerin yerine getirilmesidir.70Hediyenin alışılmış olup olmadığının kararını verecek olan hakimdir. Çünkü kanun mutad hediyenin tarifini yapmış değildir. Hakim,kararını verirken,borçlunun verdiği bu hediyenin kendisinin içinde bulunduğu duruma uygun olup olmadığını71,ilgililerin bulunduğu çevreyi72 göz önünde tutacaktır.
BK m.234’de bağışlama olmadığı gösterilen bazı muamelelerden dolayı iptal davasının açılıp açılamayacağı tartışmalıdır.Bir fikre göre,mesela,ahlaki bir vazifenin yerine getirilmesi (Buna örnek olarak;borçlunun,ameliyat masraflarını karşılamayan çaresiz bir kimsenin,hayatını kurtarmak amacıyla hastane masraflarını karşılamasını verebiliriz.) için borçlu tarafından bir şeyin verilmesi İİK m.278’e göre iptal davası açılmasına imkan vermez..73İkinci fikre göre ise, İİK yalnız bağışlamaları değil bütün ivazsız tasarrufları iptal edilebilir saymıştır ve buna göre de mesela ahlaki bir vazifenin yerine getirilmesi,İİK m. 278’e göre iptal davasına konu olabilirler.74Kanımızca bu son görüş daha doğrudur. Çünkü iptal davası için aranan koşul alacaklın zarara uğramasıdır ve eğer alacaklı borçlunun bu tasarrufu ile zarara uğruyorsa iptal davasını açabilmelidir.
Eksik bir borcun (mesela zamanaşımına uğramış bir borcun ödenmesi) yerine getirilmesi, ahlaki bir vazifenin yerine getirilmesi sayılmasa bile ne bir bağışlamadır ne de bir ivazsız tasarruf; bu yüzden İİK m.278’e göre iptali istenemez.Ancak şartları gerçekleşmiş ise m.280’e göre iptal edilebilir.75
Kanun bazı kimseler arasında yapılan tasarrufları ivazlı olsalar bile iptale tabi tutmuştur. Bunlar:
1.Karı-koca ile altsoy ve üstsoy, neseben veya sıhren üçüncü dereceye kadar(bu derece dahil)hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasında yapılan ivazlı tasarruflar.(m.278,f.3,b.1)
Kuru’ya göre buradaki tasarruflar mutlak surette batıldır. Bundan dolayı da bu tasarrufların iyi niyetle yapılıp yapılmadığına bakılmasına gerek yoktur. Çünkü kanun aksi ispat edilemeyen kesin bir karine getirmiştir.76Ancak Belgesay ise, borçlu ile tasarruf yapmış olan yakın hısımlara, tasarrufun mal kaçırmak amacıyla yapılmadığını,borçlunun durumunu düzeltmek için bu işlemi yaptığını kanıtlarlarsa karşılık olarak verdiği bedel ödenmedikçe aldıkları malı iade etmekten kaçınma imkanı verilmesi gerektiğini savunmuştur.Yani bir kurtuluş karinesinden bahsetmiştir.Umar da bunun daha adil olacağını belirtmiştir.77
Bahsettiğimiz ikinci görüş kanımızca menfaatler dengelemek bakımından hakkaniyete daha uygun olurdu. Kanun koyucu, bu hükümle muhakkak ki alacaklıları içyüzünü bilmedikleri bir işlemi ispat etme külfetinden kurtarmak istemiştir.78Ancak kanun alacaklıların menfaatine olan bir işlemi de iptale tabi tutmak istememiştir. Bazı tasarrufların alacaklıların menfaatine olabileceğini kabul edersek, bu bende göre dava edilecek üçüncü kişinin durumunun bir kurtuluş beyyinesi ile hafifletilmesi, arzulanan kanun bakımından daha doğru ve adil olurdu. Ancak Yargıtay doğal olarak kanunun açık ifadesi doğrultusunda kararlar vermektedir.79
2.Akdin yapıldığı tarih sırasında kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun pek aşağı bir fiyat kabul ettiği akitler:
Doktrindeki hakim fikre göre, buradaki akit kavramı yanıltıcıdır ve dava konusu işlem akit gereğince yapılacak kazandırıcı işlemlerdir.80
İvazlar arasındaki oransızlık önemli olmalıdır. Yani, borçlunun ivaz olarak aldığı fiyat açıkça görülebilir şekilde herhangi bir hesaba gerek olmadan anlaşılabilecek nitelikte olmalıdır.81’82 Edimlerin değerine bakılırken gerçek ekonomik değerlerine bakılmalıdır, nominal değerleri önemsizdir.83
3.Borçlunun, kendisine yahut üçüncü bir şahıs lehine kaydı hayat şartı ile irat veya intifa hakkı tesis ettiği akitler ölünceye kadar bakma sözleşmeleri (İİK. m.278,f.3,b.3) de ivazlı olsalar bile iptale tabidirler.
Kanun, yukarıda belirtilen tasarrufların iptal edilebilmeleri için belli bir süre içinde yapılmış olmaları şartını aramıştır. Buna göre, bir ivazsız tasarrufun iptal edilebilmesi için, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden ya da iflasın açılmasından başlamak üzere, haczin veya aciz belgesinin verilmesinin dayanağı olan alacaklardan en eskisinin tesis edildiği tarihe kadarki geriye doğru olan süre içinde yapılmış olması gerekir.(m.278,f.1)Ancak, bu süre, geriye doğru sürenin başlangıç tarihi olan haciz, aciz, veya iflas tarihinden önceki iki yılı geçemez.(m.278,f.2). Başka bir deyimle, m.278,f.2’deki iki yıllık süre davacı alacaklının alacağının doğum tarihi ile sınırlıdır ve ivazsız tasarrufun, davacı alacaklının, alacağının doğum tarihinden sonra yapılmış olması gerekir84.
Buna göre, son iki yıllık süreden önce yapılmış olan ivazsız işlemler iptal davasına konu olamaz.85Belirtelim ki, davacı alacaklının alacağının m.278,f.2’deki son iki yıl içinde doğmuş olması şart değildir. Davacının, alacağı son iki yıldan önce de doğmuş olabilir; o zaman da borçlunun son iki yıl içinde yapmış olduğu tüm işlemler, alacağın doğumundan sonra olduğu için, m.278’e göre iptale tabidir.

V.ACİZ HALİNDE YAPILAN TASARRUFLARIN İPTALİ

İİK’nun 279. maddesinde belirtilen tasarruflar borçlunun son bir yıl içinde aciz halinde iken yapmış olduğu tasarruflardır. Burada aciz halinden söz edilmekte ise de, burada ki aciz halinden, “borç ödemeden aciz hali” değil, “borca batıklık” durumunun anlaşılması gerektiği kabul edilmektedir.86Borca bataklık, borçlunun aktifinin pasifinden fazla olması anlamına gelir. Kaynak İsviçre Kanununda durum bu olduğu halde, kanunumuzda “borcunu ödemeyen bir borçlu” ifadesine yer verilmiştir. Kanımızca doğru olan İsviçre Kanunundaki ifadedir. Kanun koyucunun da amaçladığının borca bataklık durumu olduğunu 279.maddenin son fıkrasındaki “borçlunun hal ve vaziyeti” deyimi ile anlamak mümkündür. Çünkü “borçlunun hal ve vaziyeti” deyimi ancak “borca batıklık” ile açıklanabilir.
Bu hüküm, borçlunun, bir veya birkaç alacaklıyı kayırmak sonucunu önlemek amacı güder.Ancak borçlunun birkaç alacaklıyı kayıran her fiili bu maddeye göre iptal davasına konu olamaz. Sadece maddede sayılan fiiller, bu maddeye göre iptal davasına konu olabilir.
İİK’nu m. 279 da anılan tasarrufların iptali de bir yıllık süre içinde yapılmış olmaları şartına bağlanmıştır.Bu bir yıllık süre de hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından başlamak üzere geriye doğru hesaplanır.279.maddede belirtilen bir tasarrufun iptal edilebilmesi için, hacizden veya haczedilecek mal bulunmaması sebebiyle acizden yahut iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde ve davacı alacaklının,alacağının doğumundan sonra yapılmış olması gerekir.
Bu hüküm kapsamındaki tasarruflar dört bent halinde sayılmıştır.Buna göre:
1-Borçlunun teminat göstermeyi önceden taahhüt ettiği haller dışında, borçlu tarafından mevcut bir borcun temini için yapılan rehinler87, iptale tabidir.(m.279,b.1)
Burada borçlu bir taraftan aciz halindedir,diğer taraftan ise bir alacaklısının alacağını rehinle temin etmek suretiyle o alacaklısına diğer alacaklılarına nazaran menfaat sağlamaktadır.Bu menfaat de rehin tesis edilmek suretiyle sağlanmaktadır.Burada gösterilen rehin tesislerinin iptali için şu şartlar gerekir.
a-Borçlu daha önce doğmuş olan bir borcu için rehin tesis etmelidir.88 İlerde doğacak bir borç için verilen rehin iptale tabi değildir.89
b-Borçlu, mevcut bir borcu için alacaklısına daha önceden teminat göstermeyi taahhüt etmemiş olmalıdır.90
Borçlunun taahhütleri kanunen geçerli taahhütlerdir.91 Bu bağlamda ipotek verme taahhüdü, ipotek gibi resmi şekle tabi olduğundan,resmi şekilde yapılmamış olan ipotek taahhüdüne dayanılarak ipotek tesis edilmesi halinde,bu ipotek tesisi iptale tabi olacaktır92.
Borçlu kefil göstermekle mükellef iken, rehin tesis etmiş ise yine iptal davası açılabilecektir.93
Borçlunun teminat gösterme borcunun, kanunda gösterilen bir yıllık süreden önce mi yoksa bu süre içinde mi doğduğunun önemi yoktur.Her iki halde de lehine rehin tesis edilen kişi korunur.Ancak bu durumda, eğer şartları oluşmuşsa 280. maddeye göre iptal davası açılabilir.94
İİK m.279,f.1,b.1’e göre açılacak iptal davası,hükümden de açıkça anlaşıldığı gibi,mevcut bir borcu temin için yapılan rehinler hakkındadır.Yoksa rehinle temin edilmiş borç(alacak) bu hükme göre iptal davasına konu olmaz.95
2-Para veya mutad ödeme vasıtalarından başka surette yapılan ödemeler(m.279,b.2)
Borçlunun haciz,aciz veya iflas tarihinden geriye doğru bir yıl içinde mutad ödeme vasıtaları dışında yapmış olduğu ödemeler de iptale tabidir. Kanunda ödeme vasıtaları belirtilmiş değildir.Bilindiği gibi genel ve en çok kullanılan ödeme vasıtası paradır.Ancak ödeme,para dışında başka araçlarla da yapılmaktadır.Para dışında yapılan ödemelerin mutad olup olmadığı,ödemenin yapıldığı yerdeki örf ve adete göre belirlenmelidir.Bu da hakime düşen bir görevdir.96Çünkü,ödemenin mutad olup olmadığı hukuki değil fiili bir meseledir.Yargıtay, çek,bono,vadesi gelmemiş hamiline ait faiz kuponları ve duruma göre poliçeyi mutad ödeme vasıtalarından saymış ancak borçlunun üçüncü kişilerdeki teminatını, kendi alacaklısına temlik etmesini mutad ödeme vasıtası olarak kabul etmemiştir.97
Borcun, para veya mutad ödeme vasıtalarında başka bir şeyle ödenmesi konusunda taraflar önceden anlaşmışlarsa ödemenin iptali istenemez.98
3-Borçlunun vadesi henüz gelmemiş borçları için yaptığı ödemeler de iptale tabidir.(m279,b.3)
Burada sadece para borcunun ödenmesi değil,her türlü borcun vadeden önce ifası söz konusudur.99Bir tasarrufun bu bent kapsamında iptalinin istenebilmesi için:
a-Alacaklının borç ödendiği zaman henüz ödeme talebinde bulunmaya hakkı olmaması;
b-Ödemenin yapıldığı sırada,borçlunun borca batık olması;
c-Ödemenin haciz,aciz,iflasın açılmasından itibaren geriye doğru bir yıl içinde yapılmış olması gerekir.
Vadesi gelmemiş bir borcun,hangi vasıta ile ifa edildiği önemli değildir.100Ancak, vadesi gelmemiş olan borç, mutad dışı ödeme vasıtaları ile ödenmişse,bu ödeme,hem m.279,b.2 hem de m.279,b.3’e göre iptal edilebilir.101
Vadesi gelmemiş borcun ödenmesinin borçlunun iradesi dışımda olup olmadığı da önemli değildir.102 Mesela,alacaklı vadesi gelmediği halde alacağını cebri icra yolu ile almış olsa bile,ödeme iptal edilebilir.Unutmamak gerekir ki, böyle bir takibe, borçlu, alacaklısına zarar vermek kastıyla itiraz etmemiş ve borç kesinleşmiş;alacaklı da alacağını bu surette almış ise, borçlunun bu fiili,m.280’e göre de iptal edilebilir.
İncelediğimiz ikinci ve üçüncü bent hükümlerinin uygulanabilmesi için, ifa edilen borcun, iptal davalısı borçluya ait olması gerektiği anlaşılır. Buna göre; başkasına ait bir borç ödenmiş ise bu hükümler uygulanmaz. Ancak 278. madde hükmünün uygulanabileceği düşüncesindeyiz.
4-Aciz halinde bulunan borçlunun, kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için tapu siciline verdirmiş olduğu şerhler iptale tabidir.(m279,b.4)
Bu madde kapsamına dahil tasarruflara örnek olarak; borçlunun bir gayrimenkul hakkında yapmış olduğu satış vaadi sözleşmesini, tapu siciline şerh ettirmesi veya bir taşınmaz kira sözleşmesini tapu siciline şerh ettirmesi verilebilir. Ancak, gerek satış vaadinin gerekse taşınmaz kira sözleşmesinin tapu siciline şerhi de, hacizden,acizden veya iflasın açılmasından önceki bir yıl içinde olmalıdır.
Kanun,yukarıda açıklamaya çalıştığımız tasarrufların veya geniş anlamda hukuki fiillerin, lehine yapılmış olduğu üçüncü kişilerin,borçlunun, borca batık bir dönemde yapmış olduğunu,bildiğini veya bilmesi gerektiğini farz etmektedir.Ancak,bu tasarrufların iptal edilebilmesi için , borçlunun kastı önemli değildir.103279. maddenin son fıkrasındaki karine üçüncü kişinin borçlunun kastının bilip bilmemesine yönelik değildir.Üçüncü kişi burada ,tasarrufun yapıldığı sırada borçlunun borca batık durumda olduğunu bilmediğini veya bilmesi gerekmediğini ispat etmek zorundadır.Onun için, üçüncü kişi, borçlunun zarar verme kastını bilmediğini ispat ederek sorumluluktan kurtulamaz.Eğer lehine tasarruf yapılan kişi,borçlunun durumunu bilmediğini ve gerekli özeni gösterdiği halde öğrenmediğini,yani iyi niyetli olduğunu ispat ederse sorumluluktan kurtulur.Bu davalı üçüncü kişi lehine getirilmiş bir kurtuluş beyyinesidir. Ancak burada olumsuz bir durumun ispatı vardır ve olumsuz bir durumun ispatı da oldukça zor olduğundan öğretide ispat yükünün yerine getirilmesinde belirti ve emarelerden yararlanılabileceği kabul edilmektedir.104
Kanun,böyle bir karineyi kabul ederken şüphesiz ki,üçüncü kişileri işlemde bulundukları kişilerin hal ve durumlarını incelemeye yöneltmeyi amaçlamıştır.
İptal davasının genel özelliklerini ve m278-279’da düzenlenen iptale tabi tasarrufları kısaca açıkladıktan sonra m.280’de düzenlenen “Alacaklılara Zarar Vermek Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptalini” incelemeye geçiyoruz.

VI.ALACAKLILARA ZARAR VERMEK KASTIYLA YAPILAN TASARRUFLARIN İPTALİ

A.GENEL OLARAK

“Zarar verme kastından dolayı iptal”başlığı altında düzenlenen İİK’nun 280. maddesinde, malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek amacıyla, malvarlığını azaltan işlemlerinin iptale tabi olacağı düzenlenmiştir.
Bu maddede İİK’nun 278 ve 279. maddelerinde belirtilen ve belirli ölçüde özellik taşıyan tasarrufları dışında daha genel anlamda iptale tabi işlemler belirtilmiştir. 280. maddede daha genel anlamda iptale tabi işlemlerin belirtilmesi maddenin uygulanmasının ikincil bir fonksiyonu olduğu anlamına gelmez.105 Bu nedenle de İİK. 278 ve 279’un uygulanabileceği durumlarda eğer şartları gerçekleşmiş ise m.280’e göre de iptal davası açılabilir.
İİK’nun 280. maddesi 30.07.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4949 sayılı kanunla önemli ölçüde değiştirilmiştir. Değişiklikten önce maddenin kenar başlığı “Diğer butlan halleri” idi ve bu maddenin konusu olan tasarruflara “hileli tasarruflar” deniliyordu106.Bu ifade değiştirilmiş ve maddenin kenar başlığı-İsviçre Kanunundaki ifadeye paralel olarak- “zarar verme kastından dolayı iptal” olarak düzenlenmiştir.
Kanunun, eski metninde borçlu bakımından iki ayrı durumdan bahsedilmekteydi. İİK. eski m.280/1’de “iyi niyetli bir kişiden ve basiretli bir tacirden beklenilmeyecek” tasarruflardan bahsedilmekte ve bu tasarrufların iptali belli bir süre ile sınırlandırılmaktaydı.Eski m.280/2’de ise “borçlunun, zarar vermek kastı ile yaptığı tasarrufların” iptali düzenlenmiş ve zarar vermek kastı mevcut ise tasarrufun iptali belli bir süre ile sınırlanmamış idi.
4949 sayılı kanun ile yapılan değişiklikle 280. maddeden107 objektif kıstaslara uygun olmadığı için eleştirilen “iyi niyetli bir kişiden ve ya basiretli bir tacirden beklenilmeyecek” ifadesi çıkarılmıştır. Ayrıca borçlunun mali durumu konusunda “tediye kabiliyetini kısmen veya tamamen kaybetmiş ve ya hakkında 178. maddenin 2.fıkrasındaki şartlar tahakkuk etmiş olma” şartı yerine “malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlu” ifadesi getirilerek yeni bir düzenlemeye gidilmiştir.
Maddenin değişiklikten önceki metninde “batıldır”,ifadesi kullanıldığı halde, yeni metinde-kaynak İsviçre Kanununda olduğu gibi- “iptal edilebilir” ifadesi kullanılmıştır.108 Ayrıca,yeni düzenlemeyle eskisinden farklı olarak borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler iptale tabi tutulmuştur.(Değişiklikten önce sadece borçlunun tasarruflarından bahsedilmekteydi)
İİK.m.280’in uygulama şartlarını aşağıdaki şekilde tespit etmek mümkündür:
1-a.Borçlunun yaptığı işlem yüzünden alacaklılar, zarara uğramış olmalıdır.Bu unsur objektif şarttır109 ve tüm iptal davası çeşitleri için aranır.
b.İşlemin, borçlunun malvarlığının borcunu ödemeye yetmediği bir dönemde yapılmış olması gerekir.
2-Borçlu, alacaklılara zarar verme kastıyla hareket etmiş olmalıdır.Bu unsur, borçlu tarafından aranan sübjektif şarttır.110
3-Diğer bir sübjektif şart da üçüncü kişi bakımındandır. Üçüncü kişi borçlunun mali durumunu ve alacaklılara zarar verme kastını bilmesi gerekir.
4-İşlemin yapıldığı tarihten itibaren beş sene içinde borçlu aleyhine takipte bulunulmuş olması gerekir.
Maddede ayrıca alacaklının ispat külfetini hafifletmeye yönelik bazı karineler de kabul edilmiştir.(m.280/2-3)
Yukarıda belirttiğimiz şartları incelemeye geçmeden önce alacaklılara zarar vermek amacıyla yapılan tasarrufların hukuki niteliğine de kısaca değinmekte yarar görüyoruz.
Alacaklılara zarar vermek amacıyla yapılan tasarrufları muvazaalı tasarruflar olarak nitelendirenler olduğu gibi, inançlı işlem yönünde görüş bildiren yazarlar da mevcuttur.111Muvazaa lehinde görüş bildirenlere göre, alacaklılara zarar vermek amacıyla yapılan işlemler iptal davasının değil muvazaa davasının konusunu oluştururlar.Çünkü muvazaalı işlemler hukuken geçersizdir.İptal davasının konusu ise esasen geçerli işlemlerdir.İkinci fikre göre ise,borçlunun mal varlığından bir malı alacaklısının takibinden kaçırmak amacını güden muameleler,prensip itibariyle muvazaalı olmayıp,inançlıdırlar.Çünkü alacaklının takibinden kurtulmak,mülkiyetin ciddi olarak devri ile mümkündür.Bizce işlemin sırf muvazaalı olması iptal davasının açılmasına engel olmamalıdır.Kaldı ki bir işlemin muvazaalı mı yoksa inançlı mı olduğunun seçilemediği sınır durumlar da vardır.Böyle sınır durumlarda işlemin inançlı mı yoksa muvazaalı mı olduğunun tespiti alacaklılar bakımından kanımızca pratik bir önem taşımamaktadır.İİK’da da iptal davasının konusu belirtilirken borçlunun yapmış olduğu tasarruflardan(m.278-279) veya işlemlerden(m.280) bahsedilmektedir.Bu işlemlerin muvazaalı mı yoksa inançlı mı olması gerektiği konusunda hiçbir ifade yoktur.Onun için ispat sorunu bakımından da alacaklılara kolaylık sağlayan iptal davaları bu iki ihtimalde de açılabilmelidir.
B. MADDENİN UYGULAMA ŞARTLARI

1-)Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlu,alacaklılarına zarar veren bir işlem yapmış olmalı
a.İşlemin alacaklılara zarar vermiş olması:
İşlemin alacaklılara zarar vermiş olması şartı maddenin kenar başlığında da açıkça düzenlenmiştir.Bu şart daha önce de belirttiğimiz gibi iptal davasının objektif unsurudur.Borçlu yapmış olduğu işlem ile alacaklısına zarar vermiş;yani alacaklısının tatmin edilme imkanını tamamen veya kısmen ortadan kaldırmış, azaltmış veya güçleştirmiş olmalıdır.112Demek ki bu işlemin iktisadi değer taşıması ve borçlunun mal varlığına ilişkin olması gerekir.Bu bağlamda borçlunun şahsiyet ve aile hukukunu ilgilendiren olumlu veya olumsuz tasarrufları için iptal davası kabul edilmemektedir.Alman ve İsviçre Hukukunda da aynı görüş benimsenmiş görünmektedir.113
Maddede bahsedilen “tüm işlemler” kavramını geniş olarak yorumlamalı ve daha önce de bahsettiğimiz en geniş anlamda kullanılan hukuk düzeninin bir sonuç bağladığı “hukuki fiil” kavramı anlaşılmalıdır. Bundan dolayı alacaklısına zarar vermek amacıyla hareket eden borçlunun kasten yaptığı ihmali fiiller de iptal olunmalıdır.114
Alacaklısına zarar vermek amacıyla işlem yapan borçlu, yaptığı işlem dolayısıyla bir karşılık almış olsa acaba durum ne olacaktır?Burada borçlu eğer bir karşılık almışsa ve aldığı karşılık alacaklının talebi tarihinde halen borçlunun mal varlığında mevcut ve alacağını karşılayacak miktarda ise iptalin konusu artık bu olacaktır.115Ancak İsviçre hukukunda bu konu tartışmalıdır;iptal davası açılabileceğini ve açılamayacağını savunan yazarlar mevcuttur.116
Borçlu işlemi kendisi veya yetkili temsilcisi aracılığıyla yapmalıdır. İşlemin alacaklı veya bir üçüncü şahıs ile yapılmasının bir önemi yoktur.

b.İşlemin mal varlığı borçlarına yetmeyen bir borçlu tarafından yapılmış olması gerekir:
Maddenin 4949 s. kanunla değişiklik yapılmadan önceki metninde “tediye kabiliyetini kısmen veya tamamen ya da hakkında İİK’nun 178. maddesinin 2.fıkrasındaki şartlar tahakkuk etmiş” borçludan bahsedilmekteydi.yeni metinde ise malvarlığı borçlarına yetmeyen borçlu ifadesine yer verilmiştir.Mal varlığı borçlarına yetmeyen bir borçlu ifadesiyle eski metinde olduğu gibi ödeme gücünü kısmen veya tamamen kaybeden borçlu mu yoksa borçlunun aktifinin yetersizliği mi kastedilmiştir
Borçlunun ödeme kabiliyeti kısmen ve tamamen kaybetmiş olması ifadesinden,”borca batıklık”, “aciz hali”, “ödemelerin durdurulması olaylarından birisinin kastedildiği öğretide kabul edilen görüştür.117 Borçlunun ödeme kabiliyetini kaybetmiş olup olmadığı genellikle borç ödemeden aciz belgesi ile anlaşılır.118 Ayrıca, borçlunun ticari senetlerinin pek çoğunun protesto edilmiş olması,borçlu hakkında alacaklıların icra takibinde bulunması ve bunların pek çoğunun semeresiz kalacağının umulması gibi durumlar119 da borçlunun ödeme gücünü en azından kısmen kaybettiğine kanıt teşkil eder.
Eski metinde ödeme kabiliyetini kaybetmeyle eşdeğer tutulan İİK’nun 178.maddesinin 3. fıkrası aynen şu şekildedir; “…iflasa tabi bir borçlu aleyhine yapılan …haciz borçlunun yarı mevcudunun elinden çıkmasına sebep olup da kalanı muaccel ve vadesi bir sene içinde hulul edecek diğer borçlarını ödemeye yetmiyorsa derhal aczini bildirerek iflasını istemeye mecburdur.”Kanımızca maddedeki “borçlunun…mevcudu…..borçlarını ödemeye yetmiyorsa” hükmüyle genel anlamda bir aktifin yetersizliğinden bahsedilmektedir.
Aktifin yetersizliği ise borçlunun malvarlığının borçlarını karşılayamaması halidir.120 Aktifin yetersizliği kavramı borç ödemeden aciz hali yada nakit darlığından farklıdır.Aktifin yetersizliğine rağmen, borçlu, kredi kullanarak nakit temin edebilir.Ancak aktifin yetersizliği nakit darlığını da kapsar.Buna rağmen her aktifin yetersizliği nakit darlığına neden olmaz.121
Almanya’da aktifin yetersizliği unsuru, alacaklının yararını ön planda tutmak suretiyle oluşturulmuştur. Kanun koyucu alacaklının emniyetini düşünerek borçluya ait aktifin yetersizliği halini benimseyerek alacaklı bakımından oluşabilecek rizikoları yok etmeyi amaçlamıştır. Mesela bir malın paraya çevrilmesi istendiğinde kural olarak rayiç değerin altında satılabileceği varsayılmaktadır.122
Kanaatimizce, İİK’muzda aktifin yetersizliği unsurundan açıkça bahsedilmemekle beraber 280.maddesindeki “malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlu” ifadesinden kastedilmek istenenin budur. Nitekim İİK’nun 178. maddesi yeni metinde yer almamaktadır. Yukarıda da bahsedildiği üzere 178. madde hükmü ile genel anlamda bir aktifin yetersizliğinden bahsedilmektedir. Kanun koyucu bu maddeyi 280. maddenin değiştirilmiş metnine almayarak tasarruf etmiş ve yerine “malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlu” ifadesini kullanarak isabetli bir karar vermiştir.Başka bir ifadeyle malvarlığı borçlarını ödemeye yetmeyen bir borçlu “borca batık” durumdadır.Bundan da anlaşılıyor ki yapılan düzenlemeyle malvarlığı borçlarına yetmeyen(borca batık)bir borçludan bahsedilerek İİK m.280’de, borçlunun mali durumu hakkında yeni bir kıstas kabul edilmiştir.

2-)Borçlunun zarar vermek kastıyla hareket etmiş olması:

İİk’nun 280.maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği gibi, borçlunun işlemi eğer alacaklılara zarar vermek veya bunlardan bir ya da birkaçını ayırmak kastıyla yapılmışsa iptale tabidir.
Kasttan anlaşılması gereken, belli bir sonuca yönelmiş olan iradedir. İsviçre’de federal mahkeme çok eskiden beri, alacaklının zarara uğratılmasının gerek başka bir amacın aracı olarak, gerekse hedeflenen, arzu edilen sonucun doğal bir biçimde ortaya çıktığı durumlarda, borçlunun kastını mevcut saymaktadır.123
Eğer hukuki fiilin alacaklıları zarara uğratacak veya bunlardan bazılarını diğerlerinin zararına kayırmak sonucunu doğuracak olduğu önceden görülebilir veya görülmeliyse borçlunun haksızlık yapma arzusuna bakılmadan(bu arzu olmasa dahi)borçluda aranan sübjektif unsur gerçekleşmiş sayılır. 124Yani burada gayri muayyen kastın varlığı yeterlidir. Borçlu kendi durumunu düzeltebilmek ümidiyle bu gibi işlemler yapmışsa yine de iptal davası açılır.
Alacaklıların bir veya birkaçını kayıran borçlu akdi veya kanuni bir borcunu yerine getirmiş olabilir. Mesela üçüncü kişinin önceden borçlunun inançlı muamele sonucunda devrettiği şey borçlu tarafından tekrar üçüncü kişiye devrolunduğunda m.280 uygulanabilir.125
Alman hukukunda da, borçlu, işlemi yaptığı anda zarar verme kastını taşımalıdır. Ancak bu davranışın tek amacı alacaklıya zarar vermek olmayabilir. İsviçre hukukunda olduğu gibi oluşabilecek olumsuz sonuçların bilinçli olarak dikkate alınması yani gayri muayyen kast yeterli görülmüştür.126Mesela, borçlunun alacaklılarından birine teminat gösterme borcu olmadığı halde teminat göstermesi durumunda diğer alacaklılarına zarar verme kastı taşıdığı düşünülebilir.
İİK m.280 açısından kastı değerlendirdiğimizde, eğer borçlu, işlemin doğal bir sonucu olarak, alacaklısının zarara uğramasına yol açacağını görebiliyor veya görmesi gerekiyorsa, borçlunun zarar verme kastını taşıdığını (gayrimuayyen kast) kabul eden İsviçre ve Alman hukukundaki görüşün benimsendiği görülür.

3-)Üçüncü kişinin borçlunun durumunu bilmesi:

Üçüncü kişi, borçlunun zarar verme kastını mı, mali durumunu mu yoksa her ikisini de mi bilmelidir?
İİK’nun 280.maddesine göre, davacı, kendi borçlusunun borca batık bir halde iken işlem yaptığını ve zarar verme kastını taşıdığını ayrıca üçüncü kişinin, borçlunun mali durumunu (borca batık olduğunu) ve zarar verme kastını bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat etmelidir. Üçüncü kişi tarafından bilinenin veya bilinmesi gerekenin hem borçlunun mali durumu hem de zarar verme kastı olduğu maddede kullanılan “ve” bağlacı ile anlaşılmaktadır. Buna göre üçüncü kişi ancak bu iki hususu bilmediğini veya bilmesi gerekmediğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. Eğer işlem lehine olan taraf, bir temsilci kullanmışsa, zarar verme kastının bu kişi tarafından anlaşılır olup olmadığı da araştırılacaktır.127
Umar’a göre üçüncü kişiden beklenen, borçlunun yaptığı işlem ile, alacaklıların zarara uğrayacağını anlaması veya gerekli özeni gösterseydi anlayabilecek durumda olmasıdır. Çünkü, borçlunun bile işlemi yaparken zarar verme kastı ile hareket etmiş olması aranmamakta, işlemin, alacaklıya zarar verecek sonucu doğuracağını bilmesi veya bilebilir olması yeterli görülmektedir.128 İsviçre federal mahkemesinin görüşü de aynı yöndedir.129 Alman hukukunda ise borçlu ile işlem yapan üçüncü kişinin, borçlunun hukuki tasarruflarının alacaklılara zarar verdiği hususunda yeterli bir kanaati olsa bile,borçlunun aciz halinde olduğunu bilmiyorsa yapılan tasarruf iptal olunamaz.130Görüldüğü gibi, İsviçre hukukunda üçüncü kişiye borçlunun kastını bilmediğini değil,yapılan tasarrufun alacaklılara zarar verebileceğini bilmediğini veya bilmesi gerekmediğini ispat külfeti yüklenirken;Alman hukukunda üçüncü kişiye borçlunun aciz halinde olduğunu bilmediğini ispat külfeti yüklenmiştir.Yargıtay’ımız ise,alacaklıdan,üçüncü kişinin,hem borçlunun zarar verme kastını hem de mali durumunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat etmesini aramaktadır.131
Üçüncü kişinin borçlunun zarar verme kastını bildiğini ispat,alacaklıya düşmektedir.Böyle bir sübjektif unsurun ispatı da çok zor olmaktadır.Çünkü hiç kimseden işlemin diğer tarafının alacaklısının yapılan işlemden zarar görüp görmeyeceğini düşünmesi beklenemez.Ancak alacaklılara zarar verilmesinin amaçlandığına dair açık emareler mevcutsa,ilgili taraftan böyle bir kastın olup olmadığını araştırması beklenecektir.132Yani üçüncü kişi gerekli özeni göstermelidir,büyük bir ihmal göstermesi aranmaz.Onun için lehine işlem yapılan kişinin işlemin yapıldığı sırada borçlunun mali durumuna dikkat etmesi gerekir.Borçlunun kritik mali durumu hileli bir işlem şüphesi yaratmalıdır.133
Alacaklıdan bu durumun ispatını istenirken, hayatın olağan akışı, arkadaşlık,hısımlık gibi işlem yapan kişiler arasındaki ilişkiler ve üçüncü kişinin durumuna dikkat edilmeli ve makul bir kişinin, bu işlemin alacaklıları zarara uğratacağı veya işlerden birinin diğerleri aleyhine menfaatlendireceğini anlayabileceğinin söylenebilmesi, kıstas olmalıdır.134 Ayrıca borçlunu iptal davasına yol açan işlemi, üçüncü kişi yararına yapılan bir sözleşme sonucunda, o üçüncü kişinin kazanmada bulunması şeklinde olmuşsa kazanan kimsenin değil,borçlu ile sözleşme yapılan kimsenin durumuna bakılmalıdır.135
Özellikle üçüncü kişi tacir ise,bu durum onun aleyhine daha sert bir şekilde uygulanmalıdır.Çünkü, tacirler, basiretli bir iş adamı gibi davranmak zorundadırlar.Büyük firmaların ve bankaların göstermesi gereken özen de küçük tacirlere oranla daha şiddetle takdir edilmelidir.Çünkü birincilerin haber alma imkanı daha geniştir.136
Yukarıda anlattığımız bibi üçüncü kişinin,borçlunun mali durumunu ve kastını bildiği veya bilmesi gerektiği vakıası emareler yoluyla dolaylı olarak ispatlanabilecek bir husustur.137Olayların emareler yoluyla ispatlanabilir olup olmadığını tespit de hakimin görevidir.138 İİK m.281’de de hakimin ihtilafları hal ve şartları göz önünde tutarak serbestçe takdir ve halledeceği belirtilmiştir.Ancak bu kural doktrinde farklı yorumlanmaktadır.Bir fikre göre,hakim yine senetle ispat kuralıyla bağlıdır ,bu ifadenin bir anlamı yoktur.139
Hakim fikre göre ise senetle ispat kuralı bertaraf edilmiştir.Bu hüküm, hakimin iptal davalarına ilişkin yasa hükümleriyle sıkı sıkıya bağlı kalmaması için öngörülmüştür.140Mesela salt hasmın teklifine karşın yemini eda etmemek,kesin delil sonucunu doğurmayacak,hakime takdir hakkı verecektir.141
Davacı alacaklının ispat yükünü yerine getirmesi, özellikle de delil ikame yükünü yerine getirmesinin oldukça zor olduğunu gören kanun koyucu, 280. maddenin 2. ve 3. fıkralarında alacaklı lehine bazı karineler kabul etmiştir.Bu karineler delilleri serbestçe değerlendirip karar verecek hakim bakımından da kolaylıklar sağlamaktadır.Şimdi bu karineleri incelemeye geçeceğiz.

a.Üçüncü kişinin borçlunun yakını olması:

Kanun koyucu,işlemin diğer tarafı olan kişinin, borçlunun karı veya kocası,alt veya üst soyu,üçüncü dereceye kadar(bu derece dahil) kan veya sıhri hısımlarından biri,evlatlığı veya evlat edineni olduğu taktirde,borçlunun mali durumunu ve zarar verme kastını bildiğini farz etmektedir.142Bu aksi ispat edilebilen bir karinedir.Üçüncü kişi, borçlunun belirtilen durumunu bilmediğini ispat ederek, bu karineyi çürütebilir.Borçlunun, kanunda sayılan yakınlarından biri olan üçüncü kişi, aleyhindeki bu karineyi çürüttüğü taktirde, diğer şartlar mevcut olsa bile mahkemece işlemin iptaline karar verilemez.(m.280/2)
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, borçlunun yakını sayılan üçüncü kişinin,hem borçlunun mali durumunu hem de alacaklılarına zarar verme kastıyla hareket ettiğini bildikleri farz olunur.Borçlunun yakını olan üçüncü kişi, bu durumun aksini ancak 279. maddenin son fıkrasına göre ispat edebilir.143Bu hususu yukarıda “aciz halinde yapılan tasarrufların iptali” başlığı altında açıkladığımız için,tekrar açıklamayı gerekli görmüyoruz.
Ayrıca burada, İİK m. 278’de belirtilen yakın hısımlar lehine yapılan ivazsız tasarruflarla, m.280/2’deki karine arasındaki ilişki üzerinde durulması gerekir. Borçlunun, yakın hısımları lehine yapmış olduğu hileli tasarruflar m.278/2’deki son iki yıl içinde yapılmışsa,bu hileli tasarruflar,m.278/3,b.1 hükmüne göre mutlak surette iptale tabi olduğundan son iki yıl içinde yapılmış olan bu tasarruflar, m.278/3,b.1 hükmüne göre iptal edilir.Bunlar için, m.280’deki şartları araştırmaya ve incelediğimiz bu karineye başvurmaya gerek olmadığını düşünüyoruz.Buna karşılık, borçlunun, m.278/2’deki son iki yıldan daha önceki dönemde yakın hısımları lehine yapmış olduğu tasarruflar, eğer m.280’deki şartları taşıyorsa bu maddeye göre iptal edilebilir.
Ayrıca 279. maddedeki tasarrufları borçlu zarar verme kastıyla yapmışsa,kanımızca 280.maddeye göre de iptal davası açılabilir.

b.Borçlunun ticari işletmesini veya işyerindeki mallarını devretmesi:

Yukarıda,borçlunun yakın hısımları hakkında,alacaklı lehine konulmuş ilk karineyi inceledik.Burada hem borçlu hem de lehine işlem yapılan üçüncü kişiler aleyhine kabul edilmiş olan karineyi inceleyeceğiz.
Kanun koyucu 280. maddenin 3.fıkrasında özel bir durum öngörmüştür.Buna göre,ticari işetmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya önemli bir kısmını devir veya satın alan veya bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın,borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla hareket ettiğini bildiği ve borçlunun da bu hallerde,zarar vermek kastıyla hareket ettiği kabul olunur.144
Gürdoğan’a göre, karine, bir şahsın işyerindeki emtianın “önemli olmasa dahi” bir kısmını iktisap ederek aynı işyerini borçludan sonra işgal etmiş olması halinde de söz konusudur.145
Kanunun kabul ettiği bu karine ancak iki şekilde çürütülebilir:
1-Borçlu ya da üçüncü kişi, devir, satış veya terk tarihinden itibaren en az üç ay önce, durumu iptal davasını açan alacaklıya yazılı olarak bildirdiklerini ya da;
2-Borçlu ya da üçüncü kişi, yine devir, satış veya terk tarihinden itibaren en az üç ay önce,ticari işletmenin bulunduğu yerde,bu durumu belirten görülebilir levhalar asmakla beraber ayrıca Ticaret Sicili Gazetesi ile, bu mümkün olmadığı taktirde,bütün alacaklıların öğrenebilecekleri şekilde uygun vasıtalarla ilan ettiklerini ispat ederlerse aleyhlerindeki bu karineyi çürütebilirler.146
Karataş ve Ertekin’e göre ticari işletmeyi devralan kimse devir keyfiyetini alacaklılara, ihbar ve ilan etmiş olsa bile, Borçlar Kanununun 179. maddesi uyarınca,borçlu ile birlikte alacaklılara karşı sorumlu olur.147
İİK’nun 280/3. maddesine dayanarak yapılan işlemin iptali için dava açan alacaklı, sadece borçlunun, ticari işletmesini ve işyerindeki ticari emtianın tamamını veya önemli bir kısmını üçüncü kişiye devrettiğini veya sattığını veya üçüncü kişinin borçlunun işyerindeki ticari malların bir kısmını devraldıktan sonra borçlunun işyerini işgal ettiğini ispatla yetinecektir.Böylelikle alacaklı, borçlunun zarar verme kastını ve üçüncü kişinin bu kastı bildiğini ispat külfetinden kurtulacaktır.
Konumuz bakımından önemli olması dolayısıyla İİK m.280/3 ile m.44 arasındaki ilişkiye kısaca değinmekte yarar vardır.
İİK m. 44 uyarınca,ticareti terk eden tacir, keyfiyeti ticaret siciline bildirmek,mal beyanında bulunmak ve beyanın tevdi tarihinden itibaren iki ay süreyle malları üzerinde tasarruftan kaçınmak zorundadır.Tasarrufta bulunması halinde sadece iyi niyetli üçüncü kişilerin tasarrufları korunur.Karı koca ile alt ve üst soy,ikinci dereceye kadar hısımlar,evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiası dinlenmez.
Uyar’a göre vakıa ve karinelerden,olayda iyi niyet iddiasında bulunamayacak olanlar da(borçlunun iş ortağı ve kalfası vb.)iyi niyet iddiasında bulunamazlar.148Uyar bu görüşünü 1951 tarihli YİBK’na dayandırmaktadır.
İİK’nun 44. maddesinin 4.fıkrasında iyi niyet iddiasında bulunamayacaklar sayılmıştır. Hükümde belirtilen bu kişiler bir istisnayı oluştururlar ve istisnai hükümler de dar yorumlanmalıdır. Bu nedenle Uyar’ın bahsettiği kişilerin (borçlunun iş ortağı,kalfası gibi)bu madde kapsamına sokulamayacağı görüşündeyiz.
Bahsedilen, İİK’nun 44. mad.4.fıkra hükmü,18.12.1965 gün ve 538 s.lı kanunla getirilmiştir.Bu bakımdan da bu hüküm, artık Uyar’ın görüşünün dayanağı olan 1951 tarihli YİBK’nı bertaraf etmiştir.149Çünkü herhangi bir İBK’nın diğer davalara etkisi hüküm fıkrasıyla sınırlıdır.
Ticareti terk eden tacir, m.44’deki yükümlülüğünü yerine getirmezse,ticareti terk etmiş borçlunun alacaklıları işyerinin devrinin geçersiz olduğunu, işyerinin hala borçluya ait sayılması gerektiğini ileri sürerek, borçlu tacirin borcundan dolayı orada haciz yaptırabilirler.150Ancak burada alacaklıların karşısına, onların yaptırdığı işlemini etkisiz hale getirecek İİK’nun 44. maddesinin 3.fıkrasının 1.cümlesi hükmü çıkar.Hükme göre,üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar korunur.Yargıtay 15. HD. birçok kararında, açılan istihkak davalarında İİK m.44 ile m.280/3 birlikte uygulayarak,açılan istihkak davalarını karşı açılan tasarrufun iptali davasını kabul etmiştir.151Ancak daha sonra, 15.HD, bir karar düzeltme istemi üzerine İİK m.280/3 hükmünün istihkak davalarında uygulanamayacağını,bu karinenin iptal davalarına özgü olduğunu belirtmiştir.152
Uyar, m.44 ile m.280/3 hükümlerini değerlendirirken alacaklıların ne yapması gerektiğini şu şekilde açıklamaktadır:Eğer üçüncü şahıs,borçlunun yakını ise veya yakın çevresindeki kişilerden birisi ise,alacaklı haczi yaptırıp devrin geçersizliğini ileri sürmelidir.Uyar m.280’e göre iptal davası açılabileceğini fakat bunun daha uzun sürmesi nedeniyle pratik olmadığını da beyan etmektedir.Eğer üçüncü şahıs az önce belirtilen kimselerden değilse,alacaklı o zaman doğrudan iptal davası açacak ve m. 280/3’deki karineye dayanacaktır.Yani,Uyar m.44 ile m.280/3’ün uygulama ve içerik şartlarının birbirinden farklı olduğunu belirtmektedir.153
Gürdoğan’a göre,bu iki hüküm birbiriyle çelişmemektedir;m.280/3’de tacirin ticareti terki değil,ticarethanesini devri hali düzenlenmektedir.m.44’te ise tacirin ticarethanesini terk etmesini takip iki ay süreyle,haczedilebilir mallarında tasarrufta bulunmasını önlemek amacı vardır;halbuki m.280’de tacirin ticarethanesini devri halinde bu devir tasarrufunun iptali söz konusudur.154Kanımızca doktrin ve uygulamadaki bu uyumsuzluk madde 44’e bir fıkra eklenerek çözümlenebilir.

4-)İşlemin yapıldığı tarihten itibaren beş sene içinde borçlu aleyhine takipte bulunulmuş olması:

Değişiklikten önceki hükme göre, alacaklılara zarar vermek kastıyla yapılan tasarruflar hakkında tasarruf tarihi ne olursa olsun iptal davası açılabiliyordu.Ancak şimdiki hükme göre,alacaklılara zarar vermek kastıyla yapılan işlemlerin iptal davasına konu olabilmesi için,işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde,borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takibe girişilmiş olması gerekir.155Başka bir ifadeyle,alacaklının alacağını tahsil için borçluya karşı haciz veya iflas yoluyla takibe giriştiği tarihten itibaren geriye doğru 5 sene içinde yapılmış olan tasarrufi işlemlerin iptali dava edilebilecektir.
Burada aranan şart, beş yıl içinde haciz veya iflas yoluyla takibin başlatılmış olmasıdır.İptal davasının bu süre içinde açılması aranmamıştır.onun için iptal davası için öngörülen beş yıllık hak düşürücü süre ile bu süre (m.284) birbirine karıştırılmamalıdır.
Doktrinde iptale tabi tasarrufun doğum tarihi konusunda görüş ayrılıkları mevcuttur.Bir fikre göre,borçlunun alacaklılara zarar vermek amacıyla yapmış olduğu işlemler,davacı alacaklının alacağının doğumundan sonra yapılmış ise iptal edilebilir.156Yargıtay’ın görüşü de bu yöndedir. 157Diğer fikre göre,davacı alacaklının alacağının doğum tarihi iptale tabi tasarruftan sonra olsa bile alacaklının iptal davsı açma hakkı vardır.Çünkü kanun koyucu, 280. maddede,278. maddede olduğu gibi, alacağın borçlunun zarar verici işleminden sonra doğmuş olması şartını aramamıştır.158
Borçlunun,işlemde bulunurken, işlem tarihinde mevcut olmayan bir alacaklısına zarar vermesi mümkün olmadığından yukarıda belirttiğimiz ilk görüşü paylaşıyoruz.Buna göre bir işlemin iptale tabi olması için,işlemin,davacı alacaklının alacağının doğum tarihinden sonra yapılmış olması gerekir.Ancak mevcut bir borcun daha sonra senede bağlanması (özellikle mevcut bir borç için daha sonra çek gibi bir ticari senedin verilmesi) mümkün olduğundan, alacağın doğduğu tarih tespit edilirken,senet tarihini değil gerçek doğuş tarihinin araştırılması gerekir.159
İflastaki iptal davalarında ise,bir tasarrufun,İİK m.278 vd.’na göre iptali için, tasarrufun iflas masasına kabul edilmiş olan alacaklardan en eskisinin tesis edildiği tarihten sonra yapılmış olması gerekir. 160

§.4.DAVA AÇMA SÜRESİ

İptal davasını açma hakkı,tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren beş yıl geçmekle düşer.(m284) Bu süre hak düşürücü süredir.Buradaki beş yıllık hak düşürücü süre,iptal davası açma süresi olup 280.maddedeki borçluya karşı takip yapma süresinden farklıdır.
Mirasçılara karşı açılacak iptal davasında bu sürenin başlangıcı mirasın intikali tarihi değil yine tasarrufun yapıldığı tarihtir.161

§.5.İPTAL DAVASINDA TARAFLAR

İflas dışındaki iptal davasının davacı tarafında, elinde geçici veya kesin aciz belgesi olan alacaklı bulunur.(İİK m.277)
Alacaklının aciz vesikasına sahip olması bir dava şartıdır.Elinde aciz vesikası olmayan alacaklı iptal davası açamaz.162Aciz belgesi, borçlunun mal varlığının alacaklısını tatmin etmeye yetmediğini gösteren icra dairesince verilmiş bir belgedir.Bu belgenin iptal davası açıldığı anda mevcut olması gerekir.Ancak Yargıtay, dava açılırken aciz belgesi bulunmasa bile dava devam ederken bu belgenin mahkemeye sunulması halinde,başta mevcut olmayan dava şartının sonradan tamamlanmış olacağı gerekçesiyle iptal davasının görülmesinin mümkün olduğunu kabul etmektedir.163Bizce dava şartları davanın açılması tarihinde var olmalıdır.Bu yüzden,aciz belgesi olmadan iptal davası açılamamalıdır.Aciz belgesi olmadan alacaklıların iptal davası açabileceğini kabul etmek,geçici bir zorluk dolayısıyla borcunu ödeyemeyen borçlunun zaten sarsılmış olan ticari itibarını iyice sarsacak ve aynı zaman da elinde aciz vesikası olan ve belki de borçlunun başka alacaklılarının aciz belgesine sahip olmadığını bilen ve bu yüzden, borçluya borcunu ödemesi için son bir fırsat veren alacaklıyı zarara uğratacaktır.Ayrıca, Yargıtay’ın bu kararı, aciz belgesine sahip olan veya olmayan alacaklılar arasında gereksiz bir yarışa yol açabilir.
İptal davası açılırken mevcut olan bir aciz belgesi dava devam ederken şikayet üzerine iptal edilirse veya alacak bir şekilde ödenirse mahkeme davayı reddetmelidir.164
Kendisine istihkak davası açılan alacaklının bu davaya karşı, karşılık dava açması halinde aciz belgesi dava şartı olarak öngörülmemiştir.165
Rehin açığı belgesine dayanarak da iptal davası açılamaz.166Alacaklı ancak alacağının ödenmemiş kısmı için borçlunun geri kalan mal varlığını takip edip bir aciz belgesi elde ederse iptal davası açabilir.
İflastaki iptal davasında ise davacı kural olarak iflas masasıdır.Ancak İİK. m.277/b.2’ye göre kendisine davayı takip yetkisi verilen iflas alacaklısı tasarrufun iptali davası açabilecektir.İflastaki iptal davalarında aciz belgesi bir dava şartı olarak öngörülmemiştir.167
İptal davasında davalı tarafta ise şu kimseler bulunur (m.282):
1.Borçlu ile hukuki muamelede bulunan veya borçlu tarafından kendilerine ödeme yapılan kişiler.Bunlar mecburi dava arkadaşıdırlar.168
2.Bunların mirasçıları
3.Kötü niyetli üçüncü kişiler.
Mirasçıların, kötü niyetli olup olmadıklarına bakılmaz.Miras bırakanın niyeti önemlidir(tabi eğer iptal edilecek fiilde borçlunun kötü niyetli olması aranıyorsa). Ayrıca iptal davası devam ederken ölen davalının mirasçılarına karşı da davaya devam edilebilecektir.169
Lehine işlem yapılan üçüncü kişi, eğer edindiği mal veya hakkı bir dördüncü kişiye devretmişse (bu kişi 282. madde de kötü niyetli üçüncü kişi olarak tanımlanmıştır), bu kişinin kötü niyetli olması halinde, alacaklı bu kişiye karşı da iptal davası açılabilir.170 Bu dördüncü kişiye karşı dava açılabilmesi iki şarta bağlıdır:
1.Devreden üçüncü kişiye karşı da dava açılabilmesi mümkün olmalıdır.171Yani iptal davasının unsurları üçüncü kişi bakımından da gerçekleşmelidir.Bunu ispat da alacaklıya düşer.
Acaba, kanunun ifadesiyle kötü niyetli üçüncü kişi aleyhine iptal davası açılabilmesi için borçlunun lehine tasarruf yaptığı üçüncü kişinin kötü niyetli olması gerekir mi?Bu soruya cevap verebilmek için somut olaya uygulanacak tasarrufun iptali sebebine bakmak gerekir.Mesela m. 278’de lehine tasarruf yapılan kişinin kötü niyetli olması aranmamıştır.Bu Buna karşılık,m.279 ve 280’de,lehine tasarrufi işlem yapılan kişinin borçlunun durumunu bilmesi(m.279),veya borçlunun mali durumunu ve işlemin mahiyetini bilmesi veya bilmesi gerekmesi aranmaktadır.
2.Söz konusu dördüncü kişi (kanunun ifadesiyle kötü niyetli üçüncü kişi), kötü niyetli olmalıdır.Mal veya hakkı devraldığı üçüncü kişinin kazanmasını iptal davasının konusu yapan olayları bilen veya bilmesi gereken dördüncü kişi kötü niyetlidir.Fakat İİK. m.282 anlamındaki üçüncü kişi bu kazanmayı,cebri icra yolu ile elde etmişse artık ona karşı iptal davası açılamaz.172
İflastaki iptal davalarında davalı sıfatında sadece lehine tasarruf yapılan üçüncü kişi bulunur.173
Kanunda kötü niyetli üçüncü kişilere karşı dava açma süresi bakımından özel bir hüküm öngörülmemiştir. Bu bakımdan genel hükümlere göre dava açılmalıdır.


§.6.SONUÇ
Yukarıda İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen iptal davalarını inceledik.Söz konusu maddelerle,haciz ve iflastan önce malvarlığı üzerinde tam bir tasarruf yetkisi olan alacaklının,bu tasarruf yetkisine dayanarak yapabileceği işlemlere karşı zor durumda kalan alacaklılar korunmak istenmiştir.Gerçekten de ticari ve sosyal hayatta bir kimse ile hukuki ilişkiye girilirken çoğu zaman onun ödeme gücü incelenirse de,borç ilişkisinin doğmasından sonra alacaklılar borçluların hal ve hareketlerini inceleme gereği duymazlar ve borçlu alacaklıyı zarara uğratmak amacıyla bir takım tasarruflar yapabilir.Bu bağlamda diyebiliriz ki,iptal davası,bir borçlunun,alacaklıların zararına olarak yapmış olduğu tasarrufların deyiş yerindeyse,hukuki müeyyidesidir.
Ne var ki,alacaklının korunmasına ilişkin bu dava hakkının,borçlu ilişki kurarak mal veya hak edinmiş üçüncü kişilerin de hakları ve çıkarları ile çatışacağı kesindir.İcra ve İflas kanunumuz tam bu noktada bu çıkar çatışmasını gözeterek iptal davasının sadece kanunda belirtilen koşullarda açılabileceğini düzenlemiştir.
Son yapılan değişiklikle yeniden düzenlenen 280. madde ile; 278,279 ve 280. maddeler arasında kanımızca bir tür kavram kargaşası meydana getirilmiştir.Öncelikle iptal davasının konusu olarak 278 ve 279. maddelerde borçlunun yapmış olduğu “tasarruflar” gösterilmiş 280. maddede ise “hukuki muamelelerden” bahsedilmiştir.Bizce bu uyumsuzluk biran önce giderilmelidir.Yine borçlunun mali durumu bakımından 280.maddede gidilen yeni düzenleme ile eski metindeki objektiflikten uzak ifadeden vazgeçilmesi yerinde yapılan bir değişikliktir.Ancak borçlunun mali durumunu kıstas alan 279. ve 280. maddeler arasındaki ifadelerin de birbirine paralel olması gerekirdi.Çünkü bu iki maddedeki durum farklı yorumlanabilir.
Kanunda, borcun doğum tarihi bakımından belli bir kıstasın kabul edilmemesi uygulamada ve doktrinde farklı yorumlara gidilmesine sebep olmaktadır.Borcun doğum tarihi konusunda ki belirsizlik, 278. maddede belirtilen şart tüm iptal davalarında uygulanarak giderilebilir.
280. maddede yapılan değişiklikle maddenin uygulama alanının genişlediği yolunda görüşler mevcutsa da bu görüşler kanımızca doğru değildir.Yapılan değişiklikle sadece maddedeki ikili ayrımdan vazgeçilmiş ve daha objektif kriterler getirilmiştir.Bu da asıl amacı alacaklıları korumak olan iptal davası müessesesi bakımından kanımızca yerindedir


KAYNAKÇA

* AKŞENER Haşmet Sırrı,Tasarrufun İptali Davaları,İstanbul 2003)
* AKYAZAN Sıtkı,Takip Hukukunda İptal Davaları,(AD, 1963/1-2, s.249 ve devamı)
* BELGESAY Mustafa Reşit,İcra ve İflas Hukuku,Sentetik Bölüm 2, İstanbul 1953
* BERKİN M.Necmettin, Alman İflas Hukukunda İptal Davaları (İHFM, 1954/1-4,)
* BERKİN M.Necmettin,İflas Hukuku Dersleri,İstanbul 1966
* EREN Fikret,Borçlar Hukuku Genel Hükümler,7.baskı,İstanbul 2001
* GÜRDOĞAN Burhan,İflas Hukuku Dersleri (İflas/Konkordato/İptal davaları), Ankara 1966
* KOSTAKOĞLU Cengiz,Takip Hukukunda İptal Davaları,(Yasa 1989/8 ve 1037 ve devamı)
* KURTOĞLU Serda,İcra Hukuku Açısından İptal Davasının Hukuki Niteliği (İBD 1973/7-8, s.774-780)
* KARATAŞ İzzet/ERTEKİN Erol,Tasarrufun İptali Davaları,Ankara 1998
* KURU Baki,İcra ve İflas Hukuku,Cilt 4,İstanbul 1997
* KURU Baki/YILMAZ Ejder/ARSLAN Ramazan,İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2004
* MUSUL Timuçin, Teorik ve Uygulamalı İcra ve İflas Hukuku;; C.2.,İflas Hukuku,İstanbul 2002
* OLGAÇ Senai, Yargıtay İçtihatları Işığı Altında İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, (Recai Seçkin’e Armağan, Ankara, 1974, s.457-480)
* ÖZTEK Selçuk,Tasarrufun İptali Davalarında Ortaya Çıkan Bazı Sorunlar ve Yargıtay’ın bu Sorunlara İlişkin Uygulaması (Prof.Dr.Gönen’e Armağan,İstanbul 2003)
* ÖNDER Akil,İptal Davası,(Adliye Ceridesi, s.931-940)
* ÖZDİL Zekai, Sözleşmenin Tarafı olmayan Kişinin Muvazaa İddiası,(YD,1984/4, s.439 ve devamı)
* PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZKAN Meral/ÖZEKES Muhammet,İcra ve İflas Hukuku, Temel Bilgiler,5. baskı,İzmir 2004
* UYAR Talih İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, 2. baskı, Ankara 1992
* UYAR Talih, İcra ve İflas Hukukunda Alacaklılara Zarar Vermek Kastıyla Yapılan Hileli Tasarruflardan Dolayı İptal(İİY. Mad.280), (Manisa BD.1992/41 s.14-23)
* UYAR Talih,Gerekçeli-Notlu-İçtihatlı İcra ve İflas Kanunu, İİK 277-355,C.6,İzmir 1998)
* UMAR Bilge, Türk İcra-İflas Hukukunda İptal Davası,İstanbul 1963
* ÜSTÜNDAĞ Saim,İflas hukuku (İflas,Konkordato,İptal Davaları), İstanbul 2002
* YILDIRIM Kamil,İcra ve İflas Hukukunda İptal Davaları, İstanbul 1995
* YAVUZ Nihat ,Alacaklılardan Mal Kaçırmak Amacıyla Yapılan Tasarrufları Hukuki Nitelendirilmesi Sorunu (YD 1986/1-2 s.101-107)











1 Muşul,s.237
2 Kuru/Arslan/Yılmaz,s.680
3 Muşul,s.238
4 “İptal davasında maksat İİK’nun 277. maddesinde öngörüldüğü gibi tasarrufun butlanına hükmetmektir.Aynı kanunun 283.maddesi hükmü gereğince de davacı dava konusu mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını almak yetkisini elde eder.”(15.HD.18.04.1989 ta.1656/2007sa.kararı;Karataş/Ertekin s.16). “Dava İİK’nun 277.ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali işlemine ilişkindir.Bu davalarda amaç,tasarrufa konu mal üzerinde alacaklının takibe konu ettiği alacağını cebri icra yoluyla tahsilini temindir.”(15.HD.,23.9.1998,3093/3514-YKD.,Şubat 1999/2,s.212-213)
5 Mesela;Uyar,İptal.,s.20;Umar,s.16;Belgesay,s.155;B erkin;İflas.,s.444
6Kuru/Arslan/Yılmaz,s.682
7 “Kural olarak iptal davasına konu edilen tasarruflar muvazaalı akitlerden farklı olarak hukuken geçerlidir.Diğer bir anlatımla ,muvazaalı akitlerde,görülen akit değil,tarafların gerçek iradelerine uygun bulunan akit,tarafları bağlayıcı olduğu halde İİK’nun 277 ve bunu izleyen maddelerinde düzenlenen tasarruflar,özel hukuk ilişkisi açısında geçerliliğini korumaktadır.Bu nedenledir ki alacaklının geçek alacak ve ayrıntılarına yetecek miktardaki tasarrufun iptali,bunun dışında kalan kısım geçerliliğini koruyacağından,olduğu gibi bırakılması gerekmektedir.”(15.HD:,9.2.1990,4229/452;Karataş/Ertekin,s.16)
8 “İptal davasında amaç İİK’nun 277 ve devamı maddelerinde öngörüldüğü gibi borçlunun mevcudunu azaltmaya yönelik tasarruflarını iptal ettirmeye yöneliktir.Sözü edilen kanunun 283.madde hükmüne göre iptal davasının konusu taşınmaz mal olduğu taktirde,davalı 3. şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine mahal olmadan bu malın haciz ve satışını isteyebilir.Görülüyor ki iptal davası taşınmaz mala ilişkin olsa dahi tapudaki kaydın iptali söz konusu olmayıp,tasarrufun iptaliyle yetinilmektedir.diğer bir deyimle dava taşınmazın aynı ile ilgili değildir…..”(15.HD.23.2.1987,1831/675;Karataş/Ertekin,s.15)
9Karataş/Ertekin,s1718;Kurtoğlu,s776;Kostakoğlu,s.1038;Kuru /Arslan/Yılmaz,s.682; Berkin,s.446;Belgesay,s.155
10 Kurtoğlu,s.777
11 Kurtoğlu,s.778-779 ve orada anılan Yargıtay kararları;ayrıca dipnot 8
12 Akyazan,s.217
13 Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes,s.450
14 Umar,s.20
15 15.HD.12.9.1988 tarih 328/2777 sayılı kararı;(Karataş/Ertekin.s588)
16 Akyazan,s.237
17 Örn:Umar,s.54;Uyar,s.21
18 Eren F.,Borçlar Hukuku Genel Hükümler,s.165
19 Kuru,s.3410;Uyar,s.21;Umar,s.54
20 Umar,s.54-55
21 Umar,s.55
22Yıldırım ,s.142;dipnot 7-8
23 Eren,s155 ve dipnot 1
24 Umar,s.55
25 “Protesto çekmemek,haksız bir ödeme emrine itiraz etmemek,davayı kabul,davadan feragat,yeminden çekinme”nin hiçbiri hukuki muamele değildir.ancak bunlar İsviçre İİK’nun Almanca metninde geçen hukuki fiil teriminin iptal davasının taşıdığı geniş anlama dahildirler ve bunlar dolayısıyla iptal davası açılabilir. (Umar,s.55 ve oradaki dipnot 4)
26 Uyar,s.22
27 Berkin,İflas Hukuku Dersleri,s.444
28 Yıldırım,s.142;Uyar,s.21
29 Kuru,s.3410;Yıldırım,s.142;Akşener,s.96;Gürdoğan,s .222
30 “İİK’nun 278 ve sonraki maddeleri hükmünce iptali istenecek muameleler tasarrufi muamelelerdir.Bir vecibenin ifası taahhüdüne dair olan iltizami muameleler İİK’nun iptal davaları hakkında ki hükümlere tabi değildir.Bu çeşit muamelelerin iptali ancak muameleyi yapanlar tarafından ve BK hükümleri dairesinde açılacak bir dava ile istenebilir,muamele ile borç ve bir taahhüt altına girmemiş olan üçüncü kişilerin böyle bir dava açabilmeleri tabiyetiyle bahis mevzuu olamaz.”(1.HD 31.12.1949,8447/5499;Kuru,s.3411)
31 Uyar,s.29.dipnot 54-55;İsviçre’de ise işlemin borçlandırıcı veya tasarrufi nitelikte olmasının iptal davası açısından bir önemi yoktur. (Yıldırım,s.144 ve oradaki dipnot 20; “Uygulamada tapuya şerh verilerek güçlendirilmiş bulunan satış vaadi sözleşmelerinin İİK’nun 277 ve devamı maddeleri nde öngörülen iptal davalarına konu edilebileceği kabul edilmektedir.Bu nedenle böyle bir işlemin ve bunun iptaline yönelik tasarrufun da dava edilebi,leceği tartışmasızdır.”(15.HD 26.1.1990 5153/160;YKD.1990/8,s.1204-1205)
32 Yıldırım,s.145 ve oradaki dipnot 28-29
33 Umar,s.56;Belgesay,s.155;Berkin,s.444;Gürdoğan,s.2 23
34 Kuru,s.3412 ayrıca oradaki dipnot 23
35 Kostakoğlu,s.1041;Uyar,s.31
36 Yıldırım,s.148-149
37 Kuru,s.3413;Uyar,s.22;Gürdoğan,s.222;Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes,s.451
38 Bkz. Yukarıda dipnot 7.
39 Uyar,s.22;Umar,s.17 ve 56;
40 Kostakoğlu,s.1040;aynı yönde Uyar,s.27
41 4.Hd 3.4.2000, YKD 2000/7,s.1033
42 Uyar,s.25 ve oradaki dipnot 29;HGK 3.6.1964 T422/398 sayılı kararı
43 Ayrıntılı bilgi için bkz.Özdil Z.,Sözleşmenin Tarafı Olmayan Kişinin Muvazaa İddiası,YD 1984/4 cilt.10,s.439 vd.
44 Aynı yönde Umar s.28-29
45 Umar,s.28;Kostakoğlu,s.1041 vd.
46 Bkz.15.HD.28.1.1991.T.57/208-24.1.1991 T.5426/154-17.9.1990 T.1792/3389 sayılı kararları(Uyar,s.28 ve oradaki dipnot 27
47 Umar,Gürdoğan,Yldırım,Üstündağ ve diğer birçok yazar iptale konu tasarrufun doğum tarihinin önemsiz olduğu görüşündedir;Kuru ,Kostakoğlu,Akşener gibi yazarlar da alacaklının alacağının mutlaka borçlunun iptale tabi tasarrufundan sonra yapılmış olması gerektiğini belirtmektedirler.
48 Yargıtay ağırlıklı olarak iptal davasına konu tasarrufun alacaklının alacağından sontra yapılmış olması gerektiğini belirtmektedir.
49 Akşener,s.97
50 Kostakoğlu,s.1048-1049
51 …öncelikle borcun doğumunun tasarruftan önce olup olmadığı saptanmalıdır.Borcun doğumu,iptali istenen tasarruftan sonra ise,bu taktirde davanın reddedilmesi gerekir .Ancak yapılacak incelemede borcun doğumunun tasarruftan önce olması halinde,İİK’nun 278/2.maddesinde belirtilen “ivaz olarak pek aşağı bir fiyatın kabul edilip edilmediği” incelenmelidir.Bu cümleden olarak davalı üçüncü kişi devraldığı taşınmazlardaki ipotekleri de yükümlendiğinden,ipotekler toplamı ile satış bedeli birlikte gözetildiğinde devir tarihindeki taşınmazların piyasa rayicine göre değeri saptanıp borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul edip etmediği belirlenmelidir.Bu inceleme sonucu İİK’nun 278/2.maddesindeki koşulun oluşmadığı anlaşılırsa,bu defa anılan yasanın 280.maddesindeki koşulların davada oluşup oluşmadığı incelenerek hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekir..”15. HD 24.1.1996 7253/326-Uyar,İİK. C-6,s.8031-8132,no:10/1
52 Yıldırım,s.149;Umar,s61 ve oradaki dipnot 36-37
53 “….mahkemece,satış tasarrufunun takip konusu alacağın doğumundan önce olduğundan,bu halde alacaklıyı ızrar kastı düşünülemeyeceğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir.Oysa iptal davası açılabilmesi için alacağın iptale tabi tasarruftan önce veya sonra doğmuş olması önemli değildir.Alacak borçlunun yaptığı tasarruftan sonra doğmuş olsa bile alacağını alamamış olan alacaklı diğer koşulların da varlığı halinde tasarrufun iptalini dava edebilir…”13.HD. 25.25.6.1979 tarih 3011/3730sayılı kararı-Kostakoğlu,s.1048
54 Akşener,s.97
55 Umar, s.61; Uyar, s.30; Gündoğan, s.222; Yıldırım, s.145; Berkin, s.445
56 Uyar, s.62
57 Yazar bu görüşü Federal Mahkeme’nin “eşler arasındaki ivazsız tasarrufları gizlediği durumlarda mal rejimine ilişkin tasarrufun dahi iptal davasına konu olacağı” beyan eden kararına dayandırmıştır. (Yıldırım s.146 ve oradaki dipnot 46 ya atfen
58 Yıldırım, s.147
59 Berkin, s.445
60 Uyar, s.30
61 Uyar, s.30 ve orada dipnot 63 de anılan Yargıtay 13. HD24.9.1974 2095/1919 sayılı kararı ;Kuru,s.3412
62 Uyar, s.31
63 Uyar, s.31 ve orada dipnot 68’de anılan 15.HD.1.12.1986,4402/4059 sayılı kararı
64Uyar,s.32;Akşener,s.96 ve orada dipnot 2’de anılan 15.HD,19.6.1990 t.,1783/2957 sayılı karar;Ayazan,s.238;Umar,s.67
65 Kuru,s.3423; Akyazan, s.238;Umar,s.67; “tasarrufa konu 2 daire davalı Havva tarafından Kızılay’a hibe edilmiş olup,iptal davası hibe tarihinden itibaren İİK’ nun 278.maddesinde belirtilen 2 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olup,anılan madde hükmünce,ivazsız tasarrufların iptali kötü niyet koşuluna bağlı tutulmamış olmasına,borcun hibe tarihinden önce doğduğu anlaşılmasına..”-15.HD,19.6.1990 1787(2957 sayılı kararı (Karataş/Ertekin,s.690)
66 Umar, s.66;Üstündağ,s.237
67 Üstündağ, s.237
68K uru, s.3423;Akşener,s.98K
69 Kuru, s.3423;Akşener,s.98;Berkin,s.457
70 Umar, s.66
71 Akyazan,s.238;Önder,s.932
72 Umar, s.66; Önder,s.932
73 Berkin, s.455
74 Umar, s.65 ve oradaki dipnot 9’a atfen
75 Umar, s.66
76 Kuru, s.3429 ve oradaki dipnot 47;ayrıca Gürdoğan, s.226,Berkin,s.456
77 Belgesay, s.163; Umar,s.67
78 Gürdoğan,s.226;Belgesay,s.163
79 “İİK m.278,b.1 hükmünce tasarrufun mutlak surette iptale tabi olduğu gözden kaçırılarak,devralan kişinin iyi niyetinden bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekir.” 15.HD 2.3.1994 575/1239sa.kararı-Karataş/Ertekin,s.700 dipnot 50 “borçlunun yaptığı tasarrufların tümü,borcun doğumundan sonra ve eşi,oğlu ve birlikte oturulan kişilerle yapıldığından,bağışlama hükmünde sayılarak ve borçlunun durumu bilebileceği kişiler kabul edilerek tasarrufun iptaline karar verilmelidir.15. HD 11.12.2003,6103/5948 sa.kararı (YKD2004/6,s.907)
80 Msl.Gürdoğan,s.227;Umar,s.64
81 Gürdoğan,s.227;Önder,s.933;Kuru, s.3430;Akyazan, s.239;Belgesay, s.162;Umar, s.67
82Yargıtay, “28.000.000 liralık bir taşınmazın 1.000.000 liraya satılmasını çok aşağı bir değer olarak kabul etmektedir. (15.HD. 12.11.1991, 4859/5396-Ertekin/Karataş, s.727 dipnot 91);yine Yargıtay, rayiç değeri 8.000.000 lira olan bir taşınmazın 950.000 liraya satılmasını m.278,f.3,b.2’ye sokmaktadır. (15.HD, 10.12.1991, 4510/5606 –Uyar, s.70 no:2);ancak Yargıtay 1 trilyon 900 milyarlık bir taşınmazın 1 trilyon liraya satılmasını pek aşağı bir fiyat olarak kabul etmemiştir.(HGK. 20.11.1996, 15/707-789-Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.454 ve dipnot 10). Bu bağlamda Yargıtay, bu Hukuk Genel Kurulu kararı ile, verilen şeyin değeri borçlunun ivaz olarak kabul ettiği fiyat arasındaki dengesizliğin pek aşağı kabul edilebilmesi için, aradaki farkın en az bir kat olması gerektiğine dolaylı bir şekilde işaret etmiştir.
83 Umar, s.67
84 “İcra takibinin dayanağı olan alacak 4.9.1990 tarihli kredi sözleşmesinden doğmuştur. Bu haliyle alacağın doğumu 26.12.1990 tarihli tasarruftan öncedir.Bu nedenle mahkemenin tasarrufun borcun doğumundan önce yapıldığına ilişkin gerekçesinde isabet yoktur.” 15.HD 2.2.1994,4735/515(Karataş /Ertekin, s.661)
85 Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes,s.453;Kuru,s.3441 ve ayrıca “Haciz 21.3.1972 gününde yapılmış,aciz belgesi14.7.1972 gününde verilmiş, iptali istenen bağışlama tasarrufu ise,1.4.1969 gününde yapılmıştır.Belirtilen tarihe göre bağışlama tasarrufunun gerek hacizden,gerek acizden önceki iki yıldan daha önce yapıldığı ve böylece yukarıda sözü edilen 278 nci madde unsurlarının gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.”13.HD 23.9.1974,2101/2073(YKD1977/4,s.541-542)
86 Gürdoğan,s.228; Umar,s.70; Kuru,s.3444; Üstündağ,s.237
87 Kuru (s.3444) ve Akşener(s.102) buradaki rehin ifadesinin, İİK m.23’teki anlamda anlaşılması gerektiğini belirtmektedirler.Umar ise İsviçre’deki görüşe paralel olarak; buradaki rehin ifadesine İİK m.23’teki tarifi aşan daha geniş bir yorum getirmektedir.Bir alacaklı lehine hapis hakkı tesisini, teminat maksadıyla yapılan inançlı temlikleri de rehin kapsamına sokmaktadır.(Umar, s.74); Gürdağan da aynı görüştedir.
88 Umar, s.74; Gürdoğan, s.229
89 Belgesay, s.164; Berkin, s.457-458; Kuru, s.3447, Umar, ileride doğacak sorumluluklar için rehin tesisini bu bent kapsamı dışında bırakmış ve fakat mesela, borçlunun, kendisine kefil olmuş bir kefilin rücu alacağını karşılamak için rehin tesisini bu bent kapsamında saymıştır.(Umar, s.74)
90 Kuru (s.3445); Gürdoğan, s.229; Berkin, s.457 Umar, s.74;Önder. S,934;Akyazan,s.240
91 Öztek, s.324-325
92 Umar, s.75;Kuru, s.3447;Gürdoğan, s.229
93 Belgesay, s.164
94 Berkin, s.457;Umar, s.76
95 “…maddenin metninden açıkça anlaşılacağı gibi kanunun batıl saydığı şey rehin muamelelerine ilişkin olup;bunun temin ettiği alacağa sari değildir.Yani rehin iptal edildiği taktirde,mezhur alacak teminatsız olarak iflas masasına kayıt edilecek ,diğer teminatsız alacaklar gibi tabi tutulacaktır.” İİD,25.5.1973, 3830/5552 (Uyar, s.68)
96 Berkin, s.458;Önder, s.934;Umar, s.77
97 “İcra iflas kanununun 279. maddesinin iki numaralı bendinde işaret olunan mutad ödeme vasıtaları, çekler ve vadesi gelen diğer ticari senetler ve faiz kuponları gibi vesikalardan ibaret olup borçlunun üçüncü şahıslardaki teminatını kendi alacaklısına temlik etmesi mutad ödeme vasıtası sayılmamıştır.” İİD,24.4.1951, 1863/2215 sa. Kararı (Uyar, s.73)
98 Berkin, s.458
99 Umar, s.78; Akşener, s.102
100 Akşener, s.102
101 Kuru, s.3449; Umar, s.78; Gürdoğan, s231
102 Belgesay, s.164; Umar, s.78
103 Pekcanıtez/Atalay/Özkan/Özekes, s.455; Umar, s.79;Uyar, s.92
104 Öztek, s.326; Umar, s.79; Berkin, s.459
105 Umar, s.82
106 Mesela Kuru, s.3453 vd.
107 “Uygulamada,özellikle ekonomik kriz zamanlarında borçlarını ödemek için mallarını paraya çevirmek isteyen borçluların çok sayıda olması sebebiyle,malların normal değerlerinden daha aşağı fiyatlarda satıldığı herkesçe bilinen bir gerçektir.Bu gibi durumlarda, “iyi niyetli bir şahıstan veya basiretli bir tacirden beklenilmeyecek tasarruflarla mevcudun eksiltilmesi” şeklinde ifade edilen ölçütün objektiflikten uzak olması birçok alıcının mağdur olmasına yol açmaktadır.Kaynak İsviçre kanununda da ifadesini bulan “alacaklılara zarar verme kastı” ise,maddenin gerçek amacını daha iyi ifade ettiğinden 280 inci maddenin birinci fıkrası bu amaca uygun olarak yeniden düzenlenmiştir”(Hükümet Gerekçesi).
108 Umar,s.83
109 Yıldırım, s.154;Umar, s.82
110 Umar, s.82
111 Yavuz,N.Alacaklılardan Mal Kaçırmak Amacıyla Yapılan İşlemlerin Hukuki Nitelendirilmesi Sorunu,YD,1986/1-2,c.12,s.101 vd.
112 Umar, s.57ve oradaki dipnot 21,;Uyar; s.22 ve orada anılan 15. HD 1.2.1990, 4294/295 sa.kararı
113 Berkin,Alman Hukukunda İptal Davaları,s.51;Umar, s.61-62
114 Bu tür ihmali ve olumsuz fiilleri iptale tabi olması gerektiği gerek İsviçre gerekse Alman hukukunda da kabul edilmektedir.İsviçre federal mahkemesine göre,hukuki neticeleri kasten hareketsizlikten ibaret olumlu veya olumsuz fiilleri iptale tabi tasarruflardandır.(Umar, s.57)
115 Yıldırım, s.154
116 İsviçre hukukunda genel olarak şayet borçlunun hukuki tasarrufu,edimi karşılığında aynı değerde mukabil bir edim temin ediyorsa bu alacaklılara zarar vermiyor demektir;fakat bu durumda dahi tasarruf eğer iflasın açılması zamanın ,edim mevcut değilse ve aktiftin bu kısmının mevcut olmayacağı tasarruf yapılırken bunun tabii bir sonucu olarak telakki ediyorsa dava edilebilir.(Yıldırım, s.154 ve dipnot 86-87)
117 Gürdoğan, s.232;Uyar, s.43;Umar,s.90
118 Kuru, s.3453
119 Gürdoğan, s.232-233;Uyar.Alacaklılara Zarar Vermek Kastıyla Yapılan Tasarrufların İptali,s.15;Kuru, s.3454
120 Dipnot 119
121 Yıldırım, s.155-156
122 Umar, s.90
123 Yıldırım, s.162
124 Umar, s.84;Yıldırım, s.163
125 Umar, s.86 ve oradaki dipnot 11
126 Yıldırım, s.167
127 Yıldırım, s.165
128 Umar, s.87
129 Umar, s.85 ve oradaki dipnot 8’deki İsviçre Fed. Mah. kararı
130 Berkin,Alman Hukukunda İptal Davaları, s.149
131 “dava konusu iptali istenen gayrimenkul satışına ilişkin tasarruf muamelesi olup takip talebinden sonra hacizden önce yapılmıştır.Borçlu ile taşınmazı satın alan kişi bacanak olurlar.Bu yakın akrabalık ilişkisi nedeniyle taşınmazı satın alanın,bacanağı olan borçlunun ekonomik durumunu bilmesi hayatın olağan akışına göre doğaldır.Bu nedenle tasarrufun, “alacak miktarı ile sınırlı olmak üzere iptali” gerekirken, yazılı olduğu şekilde ve deliller yanlış değerlendirilerek davanın reddi doğru değildir. 15. HD, 10.3.1986,756/917-Uyar, s.86,no:11)
132 Yıldırım, s.164;Alman hukukunda da iptal davalısının,iktisabın gerçekleştiği anda borçlunun zarar verme kastını bilmesi yeterlidir.Ayrıca iptal davalısının borçlunun alacaklısına zarar verme kastı taşıması aranmaz.
133 Yıldırım, s.164
134 Yıldırım, s.165
135 Umar, s.86
136 Umar, s.87
137 “Olayda borçlu tüm mal varlığını davalı bankaya yakın tarihlerde satmıştır.Banka ile borçlu arasında önemli miktarda kredi ilişkisi mevcut olup basiretli bir tacir gibi hareket etmesi zorunlu olan bankanın kredi borçlusunun mali durumunu devamlı bir surette kontrol edip,durumunun bozulduğunu bilmesi gerekir.Bu nedenle davalının borçluya ait malvarlığını eksilttiğini bilmesi esas olup satın alınan taşınmazlar üzerinde takdiyatların bulunması da davalının durumu bilmediğini değil aksine borçlunun durumunu bildiğini gösterir.”HGK. 11.4.2001,15-339/352(İKİD 2001/8, s.502)
138 “…yasa koyucu, bu konuda borçlunun borcunu “bilen” alıcı yanında, “bilmesi gereken” alıcıya da yer vererek,mevcut koşullardan hakimin sonuca varmasına olanak sağlamıştır.Bu durumlarda karşı taraftan kesin kanıtlar istenilmesi düşünülemez ve beklenemez.”Bilinmesi gerektiği” hususunda takdir ve tayin, olayların akışına bakılarak mevcut fiili karinelere göre mahkemece ulaşılacak sonuçtur.” 15. HD.5.10.1999, 3252/3475 (Yasa 200/7, s.1409)
139 Umar, s.96-97
140 Uyar, s.189;Berkin, s.513;Gürdoğan, s.244
141 Belgesay, s.169
142 “Davada borçlunun alacaklılara zarar verme kastıyla davaya konu taşınmaz payını kardeşi olan diğer davalıya devrettiği bunun da aksini savunup kanıtlayamadığına göre davalı üçüncü kişi kardeşin,borçlunun bu zarar verme kastını bilerek taşınmazı devraldığı ve böylece İİK’nun 280/1-2.fıkraları gereğince yapılan işlemin iptaline karar verilmesi gerektiği ortadır.15.HD.11.11.2003. 5210/5372 (YKD, 2004, s.575); “lehine tasarrufta bulunulan üçüncü kişinin,borçlunun usul ve füru olması halinde,borçlunun tasarruflarında iyi niyetli olmadığı, alacaklıya ızrar kastıyla hareket ettiği farz olunur.”13. HD.14.1.1975 6048/198 (Uyar, s.145)
143 “İİK’nun 279. maddesinin….son fıkrasında ,bu tasarruftan faydalanan kişinin borçlunun hal ve durumunu bilmediğini ispat etmesi halinde iptal davasının dinlenemeyeceği hükmü vazolunmuştur.Yani ispat külfeti tasarruftan yararlanan üçüncü kişiye yüklenmiştir.HGK.19.12.1965 234/1936 (Kuru, s.3451)
144 “Temyize esas bu davada, borçlu benzin istasyonu işletmeciliğiyle uğraşan bir şirket olup,tanker bu işletmenin ‘mühim2 bir kısmını oluşturmaktadır.İİK’nun 280/ 4. maddesi (şimdi 280/3) uyarınca ticari işletmenin tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alanın borçlunun ızrar kastını bildiği varsayılır.15. HD. 6.7.1999 2641/2937 (YKD 1999/11, s.1557)
145 Gürdoğan, s.235
146 “Ticareti terk eden tacir, keyfiyeti ticaret sicil memurluğuna bildirmelidir.İşyerindeki mevcut malların devir ve teslim alanın borçlunun alacaklıları ızrar kastını bildiği kabul olunur.Bu karine ancak alacaklıya keyfiyetin ancak yazılı şekilde bildirilmiş olduğunun ispatı ile çürütülebilir.”13. HD. 19.2.1976 5757/1206 (Uyar,s.84)
147 Karataş/Ertekin, s.207
148 Uyar, s.117 ve oradaki dipnot 26’da 14.2.1951 tarihli YİBK
149 Aynı yönde Yıldırım, s.175
150 “İşyeri, İİK. m.44 ve 280’e aykırı şekilde devredilirse,devir, alacaklılara karşı geçerli olmayacak;alacaklı da hala borçlunun malvarlığında bulunan işyerinin haczini talep edebilecektir.21.HD. 11.9.1999 4917/4989, (YKD 1999/11 s.1574)
151 15.HD. 28.2.1994, 5796/1128 (Pekcanıtez /Atalay/Özkan/Özekes, s.458 ve oradaki dipnot 19)
152 15.HD. 3.2.1988,4355/383 (Uyar, s.118 ve dipnot 33)
153 Uyar, s.118-119
154 Yıldırım s.174 ve oradaki dipnot 78’e atfen Gürdoğan,iflas,s.236
155 “Dava konusu olayda borçlu hakkında 10.12.2001. tarihinde uygulanmış 25.3.2002’de de kesin aciz belgesi düzenlenmiştir.Yani İİK 278. maddede öngörülen 2 yıllık süre geçtikten sonra haciz yapılmıştır.Her ne kadar İİK’nun 280. maddesi kapsamına giren kişiler açısından 5 yıla çıkartılmış ve bu değişiklik daha önceki olaylara uygulanmakta ise de,satış işlemini yapan davalı Salih’in borçlunun zarar verme kastını bildiğine dair dosyada delil bulunmadığından olayda 5 yıllık sürenin uygulanma imkanı bulunmamaktadır.Belirtilen süreler hak düşürücü olup mahkemece resen dikkate alınmalı ve tasarruf tarihinden itibaren 2 yıllık süre geçtikten sonra borçlu hakkında icra takibi yapıldığı için tasarrufun iptali davası dinlenemeyeceğinden …” 15.HD.1.6.2004. 2584/3054 (Pekcanıtez /Atalay/Özkan/Özekes, s.458 ve oradaki dipnot 21)
156 Yukarıda dipnot 47-49 civarı
157 “tasarrufun iptali istenen işlem 26.12.1985 tarihinde yapılmış olup,bu tarihten çok sonra takibe ilişkin borç 25.7.1987-20.8.1987 tarihlerinde düzenlenen senetlerle doğmuştur.Tasarruf işleminin yapıldığı tarihte davalı borçlunun bu işlemi yapmaya yasal herhangi bir engeli olmadığı gibi borcu da bulunmamasına olmayan borcu engelleme ve alacaklıyı ızrar kastı da somut olayda düşünülemeyeceğine göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken bu hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde davanın kabulü usul ve yasaya aykırı bulunmuştur. 15. HD 5.3.1990 4353/953 (Karataş/Ertekin, s.953)
158 Pekcanıtez /Atalay/Özkan/Özekes, s.458 ve yukarıda dipnot53
159 Pekcanıtez /Atalay/Özkan/Özekes, s.453;Kuru, s.3420
160 Kuru, s.3452
161 Berkin, s.453
162 Pekcanıtez /Atalay/Özkan/Özekes, s.460;Önder, s.935
163 “anılan davanın koşullarından biri,alacaklının alacaklının elinde kesin veya geçici aciz vesikasının bulunmasıdır.Ancak aciz belgesinin davanın açılmasından önce alınması zorunlu olmayıp,davanın açılmasından sonra alınabileceği gibi,temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra bile alınıp ibraz edilmesi yeterli olur.Somut olayda davacı alacaklı,davanın açılmasından sonra 13.5.1996 tarihli aciz belgesini ibraz etmiş olup,anılan belge davanın açılmasından önceki bir icra takibine dayalıdır.Davanın ikamesinden sonra tanzim ve ibrazında bir usulsüzlük olmayıp,dairemizin yerleşmiş içtihatları da bu doğrultudadır.” 15.HD.3.11.1999, 3990/3850 (Yasa 2004/7-8, s.743.
164 Umar, s.43
165 Pekcanıtez /Atalay/Özkan/Özekes, s.462 ve oradaki dipnot 31
166 Umar, s.42;Muslu,s.256
167 “….iflas idaresinin dava açması halinde aciz belgesi bir dava koşulu değildir……Ayrıca iflasın hukuki mahiyeti gereği de aciz belgesini aranması gerekmez.” 15.HD. 16.12.1993, 4391/5388 (YKD 1994/10, s.1645)
168 Pekcanıtez /Atalay/Özkan/Özekes, s.462; “İİK.nun 282.maddesinde iptal davalarının borçlu ve borçlu ile hukuki muamelede bulunan kimseler ve bunların mirasçıları aleyhine açılacağı öngörülmüştür.Buradaki hüküm ,hasım olarak borçlu ile birlikte borçlunun hukuki ilişki kurduğu kişi arasında dava arkadaşlığının varlığını ifade eder.Diğer bir deyimle alacaklı iptal davasını bu kişilere yöneltmek zorundadır.Kural olarak mecburi dava arkadaşlığı olduğu yerde hasmın ayrıca dava edilmesine lüzum olmayıp,dava dilekçesinin kendisine tebliği ile ve duruşma için davetiye çıkartılması suretiyle davaya dahil edilmesi mümkündür.Bu zorunluluk yasadan kaynaklanmış olup görevinden ötürü hakimin kendiliğinden göz önünde bulundurması gerekir.” 15.HD. 26.1.1988, 1987/209 (YKD 1986/6 s.823)
169 Muslu, s.266
170 “İİK.nun 282. madde hükmü gereğince borçlu ile hukuki muamele de bulunanlardan başka, kötü niyet sahibi üçüncü kişiler aleyhine de iptal davası açılabilir.Ancak,madde metninden de anlaşılacağı üzere,üçüncü kişi yönünden burada iyi niyet asıldır……Bu husus gözden uzak tutularak eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bozulması gerekir.” 15. HD.6.2.1997, 175/680 (YKD, 1997/7, s.1104)
171 Muslu, s. 268;Umar s.52
172 Umar, s.52
173 Pekcanıtez /Atalay/Özkan/Özekes, s.462;Muslu, s.269
??

??

??

??




36



Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"İik ‘da Tasarrufun İptali Davaları Ve Özellikle Alacaklılara Zarar Vermek Kastıyla Yapılan Tasarufların İptali" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Veli Çiçekdağı'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
09-03-2009 - 18:15
(5528 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 15 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 15 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
51151
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 4 saat 24 dakika 16 saniye önce.
* Ortalama Günde 9,25 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 94213, Kelime Sayısı : 12068, Boyut : 92,00 Kb.
* 14 kez yazdırıldı.
* 4 kez arkadaşa gönderildi.
* 14 kez indirildi.
* 5 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 986
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,07900906 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.