Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Dolandırıcılık (Ve Karşılıksız Çek Keşidesi)

Yazan : Adem Kara & Gökhan Okan [Yazarla İletişim]

Yazarın Notu
Makale Ocak 2002 tarihlidir.

İÇİNDEKİLER 1
KISALTMALAR 2
1. GİRİŞ : 2
2. DOLANDIRICILIK : 2
2.1. GENEL OLARAK : 2
2.2. DOLANDIRICILIĞIN TARİHÇESİ : 2
2.3. DOLANDIRICILIK SUÇUNUN MALA KARŞI İŞLENEN DİĞER 2
SUÇLARDAN AYIRIMI : 2
2.4. FAİL VE MAĞDUR : 2
2.5. SUÇUN UNSURLARI: 2
2.5.1 KANUNİ UNSUR 2
2.5.2 MADDİ UNSUR 2
2.5.3. MANEVİ UNSUR : 2
2.6. NEDENSELLİK BAĞI : 2
2.7. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ : 2
2.8. AĞIRLAŞTIRICI NEDENLER : 2
2.9. İçtima : 2
2.10. Dolandırıcılık Suçunun Yaptırımı : 2
3.ÇEK : 2
3.1.Çek Nedir ? : 2
3.2.Çekin Tarihçesi : 2
3.3. Çekin Sağladığı Kolaylıklar : 2
3.3.1. Çek Para Naklini Kolaylaştırır : 2
3.3.2. Çek Nakit Hareketlerini Azaltır : 2
3.3.3. Çek Şahısların Yanlarında Daima Para Bulunmasını Engeller : 2
3.3.4. Çek Paranın Kaybolmasını veya Çalınmasını Önler : 2
3.3.5. Çek Yapılacak Ödemelerde Kolaylık Sağlar : 2
3.3.6. Çek Kullanılması Suretiyle Paranın Faizinden Yararlanılır : 2
3.3.7. Çek İle Yapılan Ödemelerde Paranın Kötü Niyetli Kişilerin Eline 2
3.3.8. Çek Piyasada Fazla Para Bulunmasını Engeller : 2
3.3.9. Sonuç Olarak : 2
3.4. Çekte Bulunması Gerekli Kayıtlar : 2
3.4.1. “ ÇEK “ Kelimesi : 2
3.4.2. Belirli Bir Meblağın Kayıtsız Şartsız Havalesi : 2
3.4.3. Ödeyecek Kimsenin ( Muhatabın ) Adı ve Soyadı : 2
3.4.4. Ödeme Yeri : 2
3.4.5. Keşide Günü ve Yeri : 2
3.4.6. Çeki Çeken Kişinin İmzası : 2
3.4.7. Çekte Bulunması Mecburi Olmayan Kayıtlar : 2
3.4.8. Çeklerde Şekil Şartına İlişkin Düzenlemelerin Değerlendirilmesi 2
3.5. Çeklerle İşlenen Suçlar : 2
3.5.1. Bankaların Yükümlülüklerinden Doğan Suçlar : 2
3.5.1.1. Çek Yaprağına Şube Adını ve Hesap Numarasını Yazmamak: 2
3.5.1.2. Basmadığı veya Bastırmadığı Çek Karnesini Kullanmak : 2
3.5.1.3. Biçime Uymayan Çek Karnesi Basmak ya da Bastırmak : 2
3.5.1.4. Müşterinin Kimliğini Bildirmemek : 2
3.5.1.5. Uyarıda Bulunmamak : 2
3.5.1.6. Hesap Sahibi Hakkındaki Bilgileri Bildirmemek : 2
3.5.1.7. Bankalara Bilgileri İletmemek : 2
3.5.1.8. Çek Hesabı Açmamak ve Çek Karnesi Vermeme 2
Yükümlülüğünü Çiğnemek : 2
3.5.1.9. Savcılığa İhbar Etmemek : 2
3.5.1.10. Çek Karşılığını Ödememek : 2
3.5.1.11. Ödememe Nedenini Çekin Üzerine Yazmamak ve Hamile Geri 2
Vermemek : 2
3.5.2. Gerçek Kişilerin İşledikleri Suçlar : 2
3.5.2.1. Yetkisiz Çek Karnesi Basmak ya da Bastırmak : 2
( Herkes Tarafından İşlenebilecek Suçlar ) 2
3.5.2.2. Özgül ( Mahsus ) Suçlar : 2
3.5.2.2.1. Çek Karnesini Geri Vermemek : 2
3.5.2.2.2. Çek Keşide Etme Yasağına Uymama : 2
4. Karşılıksız Çek Keşidesi Fiilleri : 2
4.1. 3167 Sayılı Çek Yasasından Önceki Dönemde Karşılıksız 2
Çek Keşidesi Fiilleri İle İlgili Türk Uygulaması : 2
4.2. Karşılık Kavramı : 2
4.3. Çek Anlaşması : 2
4.3.1. Çek Anlaşmasının Tarafları : 2
4.3.2. Çek Anlaşmasının Şekli : 2
4.3. Korunan Hukuki Yarar : 2
4.4. Fail : 2
4.5. Suçun Unsurları : 2
4.5.1. Suçun Maddi Unsuru : 2
4.5.2. Suçun Manevi Unsuru : 2
4.5.3. Kovuşturulabilme Şartı: 2
4.5.4. Teşebbüs : 2
4.5.5. İştirak : 2
4.5.6. İçtima : 2
4.5.7. Yaptırım : 2
4.5.8. 03.10.2001 Tarihli Anayasa Değişikliğinin 2
Değerlendirilmesi : 2
6. Sonuç : 2
7. 3167 Sayılı Çek Kanunu : 2
KAYNAKÇA : 2





KISALTMALAR


age : adı geçen eser
bkz : bakınız
BGK: Büyük Genel Kurulu
BK : Borçlar Kanunu
c : Cümle
C.D: Ceza Dairesi
C.G.K. : Ceza Genel Kurulu
E : Esas
f : fıkra
İBK : İçtihadı Birleştirme Kararı
İHFM . İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası
K : Karar
m : madde
S : Sayı
syf sayfa
T.C.: Türkiye Cumhuriyeti
TCK: Türk Ceza Kanunu
TTK : Türk Ticaret Kanunu
vd . ve devamı
YKD : Yargıtay Kararları Dergisi








1. GİRİŞ :





Çalışmamızda , dolandırıcılık ve karşılıksız çek keşidesi fiillerini incelerken , öncelikle dolandırıcılık fiilinin TCK sistematiği içerisinde ki yerini inceledik.Mala karşı işlenen cürümler arasında yer alan ve TCK m. 503 ve 504’de düzenlenen bu fiilin Roma Hukuku döneminden günümüze uzanan süreçte gelişimini inceleyerek tarihsel evrimine kısaca değindik. Suçun fail ve mağdurlarının incelenmesinden sonra suçun unsurları üzerinde durup en son olarak, özel görünüm biçimlerini , ağırlaştırıcı nedenlerini , içtima hallerini ve yaptırımını inceledik.


Karşılıksız çek fiillerini incelerken ise , öncelikle menşeini özel hukuktan alan çek kavramını , çekin tarihçesini , sağladığı kolaylıkları ve çekte bulunması gerekli unsurları ( kayıtları ) inceledik. Ancak çekle ilgili bu genel değerlendirmeyi yaparken , bu kavramın özel hukuk kaynaklı bir kavram olmasına rağmen Ceza Hukukunun kendisine özgü yapısını ve yorum kurallarını göz önünde bulundurarak değerlendirmelerimizi yaptık.Bu aşamadan sonra çeklerle işlenebilecek suçları ve bunların içerisinde araştırma konumuz olan karşılıksız çek keşidesi fiillerini inceledik.


Karşılıksız çek keşidesi ile ilgili olarak öncelikle Türk doktrini ve uygulamasında uzun tartışmalara yol açmış 3167 sayılı Çek Yasasının çıkarılmasından önceki dönemi inceledik. Bu değerlendirmeden sonra karşılık kavramı , korunan hukuki yarar , fail ve suçun unsurlarını inceledik. En son olarak 17 Ekim 2001 tarih , 24556 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 4709 sayılı Kanun m. 15 ile değişen Anayasa m. 38/f. son hükmünü değerlendirerek çalışmamızı tamamladık







2. DOLANDIRICILIK :

2.1. GENEL OLARAK :

Karşılıksız çek keşidesi fiillerinin bilimsel bir incelemesinin yapılabilmesi için öncelikle ortaya konulması gereken , bu fiillerin Ceza hukuku sistematiği içindeki yerinin belirtilmesidir.Çünkü , metodolojik olarak ; bilimsel sonuca ulaşmak için , gerek tümdengelim gerekse tümevarımsal olarak çalışılmış olsun , son kertede değerlendirilecek olan bir bütündür , bilimsel bilgi bir bütünün bilgisidir.Bu itibarla , araştırmamızı bilimsel bir temele dayandırabilmek için öncelikle , dolandırıcılık ve karşılıksız çek fiillerinin TCK sistematiği içerisindeki yerine kısa da olsa değinmeyi gerekli gördük.


Karşılıksız çek keşidesi , dolandırıcılığın özel bir halidir.Dolandırıcılık ise TCK m. 503 ve 504 de düzenlenmiştir.Başka bir ifade ile bu fiiller TCK da onuncu babın üçüncü faslında düzenlenmiştir.Onuncu bap , mal aleyhine işlenen cürümleri düzenler.Ayrıca üçüncü faslında dolandırıcılığın dışında küçüklerin , mahcurların veya ehliyetsizlerin sömürülmesi ( TCK m. 505 ) ve basit ve hileli iflas ( TCK m. 506-507 ) düzenlenmiştir.Onuncu babın başlığından da hareketle bu suçun mal aleyhine işlenen cürümlerin en tipik örneğini oluşturduğu söylenebilir. Diğer yandan , öğretide üçüncü fasılda yer alan suçların niteliğinden hareketle şu görüş de savunulmaktadır ; bütün bu suçlarda yer alan ortak nitelik , mala ilişkin bu fiillerde hilenin araç olarak kullanılmasıdır.Bu itibarla denilebilir ki , bu fasıl üçüncü şahısların iyi niyetini korumaktadır. Bu çerçeve içerisinde dolandırıcılık çok hukuki konulu bir suçtur. Bu görüş çerçevesinde dolandırıcılık suçunda korunan hukuki yarar iki nitelik gösterdiği , bunlardan birisinin mal diğerinin ise kişinin güvenin zarar gördüğü belirtilir.Ancak , iki yararın ihlal edildiği bir suç tipi olsa dahi bu ayırımda ön planda malvarlığının bulunduğu , kişi güvenliğinin tali nitelik taşıdığı açıklanır.


Dolandırıcılık suçunun bu niteliği gereği mala karşı cürümlerin ortak kavramı olan ‘’malvarlığı’’ teriminin anlamının açıklanması gerekmektedir.Bir özel hukuk kavramı olan bu terimin kişinin parayla değerlendirilebilen hak ve borçlarının bütününü anlatır.Buna karşılık , Ceza hukukunun özerkliği doğrultusunda , bu kavram özel hukuka oranla daha geniş bir anlam ifade ederek , mülkiyet ve zilyedlik gibi nesnel , alacak ve borçlardan doğan öznel hakları da içermekte ve korumaktadır.



2.2. DOLANDIRICILIĞIN TARİHÇESİ :


Dolandırıcılık cürümü hırsızlıktan menşeini alır . Bugün dolandırıcılık adı verilen suç tipine , Roma Hukuku’nda tam karşılık teşkil eden bir suça rastlanmaktadır . Fakat bu hukuk sisteminde karşımıza çıkan ‘stellionatus’ kavramı , açıkça düzenlenmiş olan sahtekarlık suçlarının dışında kalan bütün hileli cürümleri içine alan bir genel kavram olarak , dolandırıcılık suçunun da en eski tarihi kaynağıdır. Germen Hukukunda bağımsız bir suç olarak dolandırıcılığın izine rastlamak mümkün değildir.Carolina da bu suça rastlanmaz . Dolandırıcılık suçu ancak XVIII . yüzyıl sonuna doğru otonom bir fizyonomi kazandı . Bugün ki dolandırıcılığın karşıtı olan kavram ilk defa 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu m. 405 de yer almıştır . XIX . asırda yapılan kanunlarla bugün ki hüviyetini kazanmıştır. Diğer yandan İslam Hukukunda - dolayısıyla bu hukukun uygulandığı dönemde Osmanlı Devletinde - dolandırıcılık suçunun açıkça öngörüldüğünü söylemek mümkün değildir. Bu gelişim süreci incelendiğinde , dolandırıcılık suçunun çağdaş bir suç olduğu söylenebilir . Günümüzde çok fazla işlenen bir suçtur. Bunun nedenini , bir yandan ticari hayattaki gelişmelerle , öte yandan da yağmalama içgüdüsünün ortaya çıkış biçimindeki incelikte aramak gerekir.


2.3. DOLANDIRICILIK SUÇUNUN MALA KARŞI İŞLENEN DİĞER
SUÇLARDAN AYIRIMI :

Dolandırıcılık suçu menşeini aldığı hırsızlık suçundan farklıdır . Hırsızlık sadece taşınabilir mallar üzerinde işlenebildiği halde , dolandırıcılık taşınır ve taşınmaz mallar üzerinde işlenebilir. Ayrıca hırsızlık suçunda malın fail tarafından alınmasında mağdurun rızası olmamasına rağmen dolandırıcılıkta da bu rıza vardır , ancak rıza hile ve desise ile elde edilmiştir .
Yağma da kullanılan tehdit ve cebir kişi özgürlüğüne yönelik olduğu halde dolandırıcılıkta hile ve desise kişinin irade özgürlüğünü hedefler . Bundan başka , dolandırıcılıkta hile ve desise kişinin irade özgürlüğünü hedefler . Dolandırıcılık, nüfuz ticareti suçundan (m.278) hukuki konu yönünden ayrılır . Dolandırıcılık mameleki varlıklara karşı bir suç olmasına karşın , nüfuz ticareti suçu devlet idaresine karşı işlenmiş bir suçtur . Ayrıca dolandırıcılık irtikap suçundan (m.209) da ayrılır . İrtikap , bir memurun memuriyet sıfatını veya görevini kötüye kullanarak , kendisine veya bir başkasına haksız bir menfaat sağlamak için bir kimseyi zorlaması durumunda vardır . Dolandırıcılık ile irtikabın hukuki konuları farklıdır, birincisi mameleke yönelmiş bir suç iken , ikincisi devlet idaresine karşı bir suçtur . Ayrıca fail yönünden dolandırıcılık herhangi bir kişi tarafından işlenebilir , oysa irtikap için memur olan veya öyle sayılan bir kimse gerekir.


2.4. FAİL VE MAĞDUR :

TCK m.503 ‘her kim ‘ ibaresini kullanarak , fail açısından bir özellik aramamış bulunmaktadır . Bu suçu herhangi bir kişi işleyebilir . Ancak hile ve desiseyi yapan ve mağduru hataya düşüren şahıs ile haksız menfaati elde eden şahısları karıştırmamak gerekir . Diğer yandan failin kişisel niteliği , bazı haller ağırlaştırıcı neden olarak gösterilmiştir ( T.C.K. m . 504 , bent 8 ).

Suçun pasif sujesi incelendiğinde , faile göre biraz daha karışık bir durum vardır . Kanunumuz bu suçun oluşması için zarar gören mameleki varlıkların sahibi olan kişilerin aldatılmasını şart koşmadığından , suçun pasif sujesi ile aldatmanın pasif sujesi her zaman aynı kişi olmayabilir . Aynı mantıkla , öğretide bir kısım yazar suçun hataya düşürülen mağduru , hataya düşürülen ile zarar görenin ayrı olması hallerinde ikili bir ayrıma gitmiştir .

Mağdur ile ilgili diğer bir husus mağdurun tüzel kişi veya otomatik makine olup-olamayacağı sorusudur . T.C.K m .503 ‘her kim bir kimseyi hulus ve saffetinden.....’ diyerek kandırılacak kişinin gerçek bir kişi olmasını aramıştır . Ancak maddenin devamından suçtan zarar görenle , aldatılanın aynı olması gerekmediği anlaşılır . Bu itibarla , tüzel kişiyi temsil eden veya yöneten bir gerçek kişinin aldatılarak tüzel kişiliğe zarar verilmesi halinde dolandırıcılık söz konusu değildir .
Mağdur açısından diğer bir önemli nokta , mağdurun belirli bir kimse olması gerekliliğidir . TCK m.503 ‘her kim , bir kimseyi ,........, o kimsenin veya aharın zararına ......’diyerek mağdurun belirli bir kimse olma şartını açıkça öngörmüştür .




2.5. SUÇUN UNSURLARI:

2.5.1 KANUNİ UNSUR

Kanuni unsur , yapılan hareketin kanuni tarife uygun olması veya tipe uygunluk şeklinde değerlendirilebilir. Dolandırıcılık suçu acısından , kanuni unsur bu fiilin TCK m. 503’ de yer almasıdır .

2.5.2 MADDİ UNSUR

T.C.K m. 503 dikkate alınarak dolandırıcılık suçunun maddi unsurları şu şekilde sıralanabilir :

a)Fail , kanunun ‘hile ve desise ‘ olarak nitelendirdiği davranışlarda bulunması

b)Mağdurun hataya düşürülmesi ve bu hatadan yararlanma

c) Aldatma sonucunda mağdur yönünden mameleki bir zarar doğması ve buna
karşılık fail veya başka bir kişi yönünden haksız menfaat sağlanması

Hile ve desise kavramlarının niteliği üzerinde durulmadan , öncelikle belirtilmesi gereken bir husus şudur ; yasamız herhangi bir hileden değil ‘hulus ve saffetten bilistifade kandıracak mahiyette sanialar veya hilelerden ‘söz etmektedir. Demek , uygulamacı serbest değil , bağlı biçimli bir suç karşısındadır , hareketin tipi ve niteliği yasa ile gösterilmiştir .

Doktrinde ve karşılaştırmalı hukukta hile ve desise konusunda iki farklı görüş vardır.Bu görüş farklılığının kaynağı özel hukuk hilesi ile Ceza Hukuku anlamında hilenin arasındaki hilenin arasında fark olup olmadığı sorusundan kaynaklanır.

Bir görüşe göre ( mesela Manzini ) özel hukuk hilesi ile Ceza Hukuku arasında fark yoktur , Alman mahkeme içtihatları da bu görüşü yansıtır.

Diğer bir görüşe göre ise , ceza hukukuna ilişkin hileler için özel hukuk hilesinden daha fazla şeyler gerektiğini savunur.Basit yalan yetmez , bir takım hileli hareketler , yalan mizansen de gerekir.Böylece yalan hareketlerinin birbirini güçlendirmesi sağlanır.

Ülkemizde , ceza hukuku açısından sadece yalan söylemek suç teşkil etmez.TCK m. 503 e göre , yapılan hilenin dolandırıcılık oluşturabilmesi için , yapılan açıklamalara bunların doğruluğunu kuvvetlendirecek , muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakacak bir takım dış hareketlerin eklenmesi gerekir. Ülkemizde yüksek mahkeme içtihatları da bu doğrultudadır.”Dolandırıcılık fiilinin teşekkülü , ancak dolandırılan kimseye hile ve desise istimali , yani yalan beyanatın doğruluğunu teyit edecek ve netice olarak dolandırılmak istenen kimsenin eğilimini akim bırakabilecek surette akim bırakabilecek nitelikteki bir takım harici hareketlerle mümkündür. Mücerret yalan söyleyerek menfaat temini dolandırıcılık değildir” ( Yargıtay 6. CD 23.10.1962 , 4793 / 4927 - 5. CD 9.12.1952, 2930 / 3264 ) .

Hile , ikna etmeye yönelik sözlerle gerçeği gizleyen nitelikli yalandır.Desise ise , olmayanı varmış , olanı yokmuş gibi göstermek için yapılan maddi nitelikli hareketlerdir.Hile entelektüel , sania ise maddi bir sergileyiştir.

Failin davranışı mağduru hataya düşürmelidir.Bundan kastedilen failin kullandığı hile ve desisenin mağdurun hatasının nedeni olmasıdır. Fail mağduru icrai veya ihmali bir hareketle hataya düşürebilir.Dolandırıcılığın icrai bir hareketle olması gerçek olamayanı gerçekmiş gibi göstererek ya da mevcut olmayanı mevcutmuş gibi göstererek olabilir. Mahkeme içtihatlarından örnek vermek gerekirse ‘‘senetle mal alırken gerçeğe aykırı ad ve adres vermek ‘’ (6.CD.27.6.1983 2762/5952 ) dolandırıcılık olarak nitelendirilmiştir .

Bunun dışında , alacaklıyı zaman aşımına uğradığına inandırarak alacağından vazgeçirmeye ikna eden borçlunun durumunda olduğu gibi , bu suç ihmali şekilde de işlenebilir . Ancak ihmali hareketlerle ilgili üzerinde durulması gereken nokta susmanın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağıdır . Öğretide genel kabul gören görüş failin ayrıca susmakla ilgili bir hukuki görevi ihlal etmesi gereğinin aranmasıdır . 3678 sayılı kanunla yapılan değişikle , bir kişinin hataya düşürülmesinin dışında , m.503 mağdurdan varolan bir hatadan yararlanmak halinde de dolandırıcılığın varolacağını kabul etmiştir . T.C.K m.503/ f.2’ de fail esasen mağdurda mevcut hatadan , bu hatayı devam ettiren hareketleri ile yararlanmaktadır . Mevcut hatadan yararlanmak hatanın devamı veya kuvvetlendirilmesi veya büyütülmesi şeklinde olacaktır . Bütün bu hile ve desise , hata içinde bulunan mağdurun bir tasarrufta bulunması ve bu tasarruf sonucu failin yarar sağlamış olmasını gerektirecektir . Fail , mağdurda mevcut hata karşısında , hile ve desise teşkil edecek bir harekette bulunmadan ve hatayı bertaraf etmeye yönelik hukuki bir yükümlülüğü olmadan bu hatadan yararlanırsa eylem dolandırıcılık değil , şartları varsa T.C.K m .512/ 2 ‘dir .

Hile ve desise ile ilgili değinilmesi gereken bir nokta da kanunun hile ve desiselerle ‘bir kişinin ‘ hataya düşürülmesinden söz etmesi dolayısıyla aldatıcı hareketlerin belirli bir kimseye yöneltilmesi gereğidir . Fakat suçun pasif sujesinin belirli şahıs olması , hile ve desisenin topluluğa yöneltilmesine engel değildir . Diğer yandan aldatılan mağdur herhangi bir kimse olamaz . Mal üzerinde hukuki tasarrufta bulunabilecek bir kimse olmalıdır . Eğer aldatılan malın sahibi yada zilyedi değil ise işlenen suç dolandırıcılık değil , hırsızlık veya emniyeti suistimaldir .

Hata sonucu gerçekleştirilen tasarruftan pasif suje yönünden , bir zarar ve buna karşılık fail veya başka bir kişi yönünden haksız bir menfaat doğmuş olmalıdır . Kanun , dolandırıcılık suçunun oluşması için sadece haksız bir menfaatin sağlanmış olmasını yeterli görmemekte , ayrıca bu menfaatin aldatılan veya başkasının zararına elde edilmiş olmasını aramıştır . Zarardan kast edilen mameleki bir zarardır , dolayısıyla bir arzunun tatmin edilmemesi yada bir umut konusundaki hayal kırıklığı mameleki zarar değildir . Ancak mamelek ‘in anlamıyla ilgili değinilmesi gereken nokta şudur;Ceza hukuku açısından sadece sahibi için manevi değere sahip şeyler de mameleke dahil olabilir , yani mamelekten kasıt sadece para ile ifade edilen şey demek değildir . Manevi değeri olan şeyler de malvarlığını oluştururlar . Mesela , ailenin bir mektubunun hile elde edilmesi . Ayrıca kanunumuza göre hizmetten yararlanma hallerinde , fiilin müstakil bir suç teşkil etmediği hallerde , suçun dolandırıcılık sayılması gerekir . Pasif suje yönünden meydana gelen zararla ilgili diğer bir önemli nokta failin temin ettiği menfaatin ‘ hasız bir fayda ‘ olmasının aranmasıdır . Bu nedenle eğer dolandırıcılık suçu oluşmaz . Bir takım hile ve desiselerle hemen kullanılabilen , talep ve tahsil edilebilen alacağını borçlusundan alan alacaklının fiili dolandırıcılık sayılmasıdır .

Dolandırıcılık fiilleriyle ilgili olarak öğretide tartışılan diğer bir noktada aldatılanın hukuka aykırı bir amaç gütmesi halinde dolandırıcılık suçundan söz edilip edilemeyeceğidir . Bir anlayışa göre , meşru olmayan amaca ulaşmak için faaliyette bulunan kimse bir zarara uğrarsa kendisini suçlamalıdır . Devlet hukuka aykırı hareket edeni korumaz . Son zamanlarda hakim olan anlayışa göre ise mağdurun hukuka aykırı amaç gütmüş olması dolandırıcılık suçunu ortadan kaldıramaz . Burada devletin cezalandırması , aldatılanın yasak olanı elde etmeye hakkı olduğu anlamına gelmez . Devletin yaptığı hileli davranışlarla başkasının mamelekine zarar veren kimseleri cezalandırmaktan ibarettir . Kanunumuz da ikinci görüşü benimsemiştir . Bunu m.504 ün altıncı bendinden anlayabiliriz . Bu maddede , mağdur hukuku aykırı bir amaç gütmekte olmasına rağmen ( askerlikten kurtarma bahanesi ile ) dolandırıcılık suçunun varlığı kabul edilmiştir.

2.5.3. MANEVİ UNSUR :

Dolandırıcılık suçu ancak kasten işlenebilecek bir suçtur . Fail hile ve desiseleri bilerek ve isteyerek yapmış olmalı , sonucu da bilmeli ve istemelidir . Yani suçun manevi unsuru olan kast , hileli hareketi haksız çıkar sağlamayı ve zarar vermeyi , bu husustaki bilinç ve iradeyi kapsamalıdır . Diğer yandan Ayhan Önder’ e göre bu suçta kast gerekli olmakla birlikte , gayri muayyen kast da yeterlidir . Ayrıca genel kural gereği kast hareketten önce veya en geç onunla aynı anda var olmalıdır . Sonradan ortaya çıkan kast dolandırıcılık nedeniyle sorumluluk doğurmaz .


2.6. NEDENSELLİK BAĞI :

Tipik hareket ile yasaca gözetilen tipik sonuç arasındaki bağdır. Dolandırıcılık , birbirinden doğan öğelerden oluşmuş zincirleme bir suçtur . İkin , fail hileli hareketiyle mağduru aldatmaktadır . Birinci nedensellik bağı hileyle yanılgı arasındadır . Aldatılan bozuk iradesiyle bir işlemde bulunur ,bu ikinci nedensellik bağıdır . Bu işlem sonucu kendi mal varlığında bir azalma , fail yada üçüncü kişinin mal varlığında bir artış olur . bu da üçüncü nedensellik bağıdır . Yasamız da “hileler kullanarak hataya düşürme “ , “hataya düşürüp “, “zararın menfaat temin ederse “ biçiminde bu nedensellik göstermiştir .

2.7. SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ :

a) İştirak : Dolandırıcılık suçu , iştirakin her tür ve derecesine uygundur .

b) Teşebbüs : Dolandırıcılık cürmü , zara ve haksız çıkarın ortaya çıkmasıyla birlikte o an ve yerde oluşur . Dolandırıcılık cürmüne , teşebbüs özellikle tam teşebbüs tartışmalı bir konudur . Dolandırıcılık , çoğu kez fiili zarar doğurduğundan maddi sonuçlu bir suçtur . Diğer yandan , hileli hareketler belli bir kimseyi aldatmaya ve çıkar sağlamaya yöneldikleri anda , hazırlık hareketi olmaktan çıkıp , icra hareketine dönüşür . Görüldüğü gibi hareket öğesi parçalanabilir bir yapıya sahiptir . O nedenle bu suçun eksik teşebbüse elverişliliği açıktır . Tam teşebbüs konusu biraz daha tartışmalı olmakla birlikte bizim de katıldığımız görüş , dolandırıcılığın tam teşebbüse elverişli olduğudur . T.C.K , İtalyan Ceza Kanununda olduğu gibi , dolandırıcılık suçunun menfaatin sağladığı an tamamlanmış olacağını kabul etmiştir . Bu itibarla bu suça tam teşebbüste mümkündür .




2.8. AĞIRLAŞTIRICI NEDENLER :

TCK m.504 dolandırıcılık fiilinin ağırlaştırıcı nedenlerini açık bir şekilde yazmıştır :

1- “Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla”,
Bu ağırlatıcı nedenin uygulanabilmesi için aldatılan kurumun banka veya kanunen borç para vermeye yetkili bir kurum olması gerekir. Aksi halde fiil adi dolandırıcılık olacaktır. Örnek olarak kredi talep eden kişinin, bilanço veya diğer belgeleri ibraz etmesi gösterilebilir.


2-“Sigorta bedelini almak maksadıyla”,
Bu ağırlatıcı sebep, sigortalayan kurumun dolandırılmış olması ve haklı olmayan bir sigorta bedelinin alınmasıyla ortaya çıkar. Failin yalan ve hileli hareketlerle arabasını kaza geçirmiş göstererek sigortadan para alması.

3-“Posta, Telgraf ve Telefon İşletmesi’nin haberleşme araçlarını veya banka veya kredi kurumlarını veya herhangi bir kamu kurum ve kuruluşunu vasıta olarak kullanmak suretiyle”,

4-“Yurt dışında iş bulmak, ikamet izni veya vize almak bahanesiyle”,
Suçun faili, böyle bir iş yapmaya yetkisi olmayan ancak hile ve desiseler kullanarak vaatte bulunan kimsedir. Mesela, Fransa’ya işçi olarak göndermek kandırmacasıyla kişiden para almak.

5-“Bir kimseyi içinde bulunduğu tehlikeli veya zor durumdan kurtarmak bahanesiyle”,
İnsandaki acıma, yardıma koşma gibi duyguları kötüye kullanarak işlenen dolandırıcılık fiilleri daha ağır cezalandırılmaktadır.

6-“Bir kimseyi askerlikten tamamen veya kısmen kurtarmak bahanesiyle”,
Ağırlatıcı sebebin uygulanabilmesi için mağdurun askerlikten kurtulmuş olması gerekmez; bu bahaneyle, hile ve desiseler kullanarak haksız menfaat elde edilmiş olması yeterlidir. Bir görüşe göre , bu şiddet sebebinin dayandığı esası bulmak güçtür.Çünkü bir kimsenin bu bahaneyle dolandırılmasından askerlik kurumu zarar görmez,çünkü şahıs askerlikten kurtulmamıştır. Diğer yandan Askeri Ceza Kanuna göre , askerlikten kurtulmak için hile yapanlar ile şerikleri aynı cezaya çarptırılırlar.Mağdurun kendisinin de suçlu olduğu bu halde failin cezasını ağırlaştırmak doğru değildir.


7-“Kamu kurum ve kuruluşlarının veya kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına olarak”,
Kamu yararına çalışan hayır kurumları Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilmektedir. Dönmezer bu ibarenin sadece dernekleri değil, bu niteliği haiz kamu müesseselerini de kapsadığını belirtir. Dönmezer ve Erem dolandırıcılığın doğrudan doğruya belirtilen daire ve kurumlara karşı işlenmesinin şart olduğunu belirtmiştir.

8-“Meslek ve görevlerini yaptıkları sırada avukatlar, dava vekilleri, vekiller ve kurum yöneticileri tarafından”,
Avukat ve dava vekillerinin üstlendikleri işlerle ilgili olarak işledikleri dolandırıcılık fiillerinin yanı sıra, bu sıfattan yararlanarak işledikleri dolandırıcılık fiilleri de cezalandırılırken; vekiller ise sadece kendilerine verilen işlerle ilgili olarak işledikleri dolandırıcılık fiillerinde ağırlaştırılmış olarak cezalandırılırlar.


Ayrıca , TCK m.504/ f. sona göre bu maddede sayılan hallerden iki veya daha fazlası birleşirse cezanın asgari haddi 3 yıl ağır hapistir.

Araştırmamızın başında da belirttiğimiz gibi dolandırıcılık cürmü ceza kanunumuzun onuncu babında yer almaktadır.Dolayısıyla bu baba giren bütün suçlara uygulanan müşterek hafifletici sebepler de bu cürme uygulanacaktır.TCK m. 522’e giren dolandırıcılık fiili ortaya çıkan zararın kıymeti “pek fahiş “ ise ceza yarıya kadar arttırılır.Eğer zarar hafif ise yarısına , pek hafif ise üçte birden yarıya kadar indirilir. TCK m. 522/f.2’ye göre zararın hesaplanışı cürmün işlendiği tarih üzerinden yapılır.Yine TCK m. 522/f.3’e göre , eğer fail aynı neviden cürümlerden dolayı mükerrir olur veya onuncu babın ikinci faslında yer alan cürümlerden birini işlemişse cezada indirim yapılmaz.


TCK m. 523’e göre eğer zarar , kovuşturma yapılmadan giderilirse ceza üçte birden üçte ikiye, kovuşturma sırasında giderilirse altıda birden üçte birine kadar indirilir.

Ayrıca TCK m.524/f.2’e göre , haklarında ayrılık kararı verilmiş karı veya kocanın yahut faille beraber bir dam altında yaşamayan erkek veya kız kardeşin veya faille beraber bir dam altında yaşayan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci dereceden sıhri akrabanın zararına işlenmişse , failin göreceği ceza üçte bir oranında azaltılır.

Bu ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenlerin yanında değinilmesi gerekli diğer bir nokta da , TCK m. 524/f. 1 ‘de yer alan kovuşturma şartıdır. Eğer bu cürüm , hakkında ayrılık kararı verilmemiş karı kocadan birinin , usul ve fürudan yahut bu derecede sıhri akrabanın birinin veya analık , babalık, veya evlatlığın , faille beraber bir çatı altında yaşayan erkek veya kız kardeşin zararına işlenmişse , fail hakkında kovuşturma yapılmaz.

2.9. İçtima :

Ceza Hukukunun genel ilkeleri gereği eylem sayısı maddi sonuç sayısına göre belirlenir. Zarar tek ise suç da tek olacaktır. Fiilin tek olmasıyla , o fiili oluşturan hareketlerin birden fazla olması aynı şeylerdir. Hareketin birden fazla olması , birden fazla suç olduğunu göstermez. Bir kişiyi birden fazla bıçak darbesiyle yaralamakta , bıçak darbesi sayısı kadar suç oluşmaz . Bu itibarla , fail , hile ve desiseyi aynı yararı gerçekleştirmek amacıyla birden fazla kez gerçekleştirirse dahi suç tektir. Örneğin belirli bir borç için bir kişiye aynı iki karşılıksız çek verilmesinde olduğu gibi .

İçtima kurallarının dolandırıcılık suçuna uygulanabilirliğini incelemek için malvarlığına karşı işlenen benzer suçlardan farklı noktalarının ortaya konması gerekir.


Dolandırıcılık , hırsızlık ve inancı kötüye kullanma suçlarından , bunların yalnız taşınır malın mülkiyet ve zilyedliğine karşı işlenebilmeleri ve hileye dayanmaması nedeniyle ayrılır. Rüşvetten ise hukuki konu ve hareket öğeleri ile ayrılır.


Dolandırıcılıkla kalpazanlık suçları arasında hukuki fark, korunan hukuki menfaat yönündedir. Hukukumuzda sahte para imali veya tedavüle konulması ( TCK m. 316 vd. hükümler ) suçlarından birini işleyen kişi , bu paralardan hile ve sania kullanarak yararlanıyorsa gerçek içtima kuralları uygulanır.Eğer bu fiil sadece sahte paraları tedavüle koymak şeklinde olursa ( örneğin TCK m. 320’deki tedavüle koyma bir hile ve sania oluşturuyorsa ) özel hüküm bu madde uygulanır , ayrıca dolandırıcılık suçunun cezası verilmez. Yani , eğer birden fazla fiil varsa ve bunlar ayrı ayrı suçlar meydana getiriyorsa , gerçek içtima kuralları uygulanır.


Evrakta sahtekarlık cürümlerinde de aynı şekilde , evrakta sahtekarlık suçlarından biri tamamlandıktan sahte evraklar ayrıca hile ve sania kullanılarak bir dolandırıcılık suçunu meydana getirirse , gerçek içtimanın varlığı kabul edilir. Yargıtay resmi belgede sahtecilik cürmü için gerçek , özel evrakta sahtekarlık için ise fikri içtima hükümlerini uygulamaktadır.


Nüfuz ticareti suçunda ise ( TCK m. 278 ) korunan hukuki yarar, kullanılan hilenin tek biçimli olması ve hareketin yöneldiği kişi açısından dolandırıcılıktan ayrılır. Selçuk, bu soruna tamamlanmış ve teşebbüs aşamasında kalmış suç yapılarına göre ve özel-genel norm ilişkisi içerinde çözüm getirir. Dolandırıcılık ve nüfuz ticareti arasında, eylem aynıysa , gerçek içtima kuralları uygulanmaz .


Fail aynı suçu işlemek kastıyla birden fazla kişiyi dolandırmış olabilir. Bu gibi hallerde TCK m. 80 uygulanır. “ Aynı yerde , aynı sözlerle birden fazla mağdurun dolandırılması durumunda , TCK m. 80’nin uygulanacağı tek suç vardır” ( Yargıtay CGK . 23.05.1988 , 7-137/224 )

2.10. Dolandırıcılık Suçunun Yaptırımı :

Suçun basit halinin cezası TCK m. 503 ‘de bir yıldan üç yıla kadar hapis ve sağladığı haksız menfaatin bir misli kadar ağır para cezası olarak öngörülmüştür.Öngörülen bu cezada yer alan “misli” kelimesinin anlamı çelişki yaratmış ve bu konu bir Yargıtay kararında gösterilmiştir : “ TCK m. 503/1’de yazılı misli kelimesi sağlanan haksız menfaatin kendisini ifade ettiği gözetilmeden, yanlış anlam verilecek ağır para cezasının fazla tayini...” ( 6. CD 16.04.1996 4004/4398)

Suçun ağırlaştırılmış halinin cezası ise , TCK m. 504’de gösterilmiştir. TCK m. 504’de sayılan hallerde suç işlenirse cezası iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve sağladığı haksız menfaatin iki misli kadar ağır para cezası olacaktır. Ayrıca suçun işlenmesinde TCK m. 504’ de sayılan hallerden iki ya da daha fazlası birleşirse , hapis cezasının aşağı sınırı üç yıldır

TCK m. 503 ve 504’ de öngörülen bu haller dışında cezanın tayininde , TCK‘nın onuncu babındaki suçlara uygulanan ve yukarıda sayılan genel ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenler de rol oynayacaktır.











3.ÇEK :

3.1.Çek Nedir ? :

Kambiyo senetleri arasında çekin önemli bir yeri vardır ve çek günümüzde ikincil bir para görevini üstlenmiştir.Çek bankaya yatırılan paranın simgesidir.Ayrıca çek banka birikiminin artmasına , paranın dolaşmasına ve dolayısıyla ülke ekonomisinin gelişmesine ciddi katkılar sağlar , para politikasının iyi yürütülmesini sağlar.

Çek ticari hayatta sıklıkla kullanılan ve kullanımı ile büyük kolaylıklar sağlayan bir ödeme aracıdır.Hukuksal açıdan çek , muhatap ( bir banka ) üzerine keşideci ( çeki düzenleyen kişi ) tarafından düzenlenen , TTK’nin öngördüğü unsurları taşıyan, kıymetli evraklardan sayılan ve parayla karşılanması zorunlu olup lehdar
( yararlanan) yararına bulunan bir havale belgesidir.
Bir başka tanımla çek , keşideci tarafından muhataba hitap eden , öngörülen şekilde hazırlanan ve ibrazı halinde karşılanması gereken ödeme emridir.


3.2.Çekin Tarihçesi :

Çek kullanılmasının çok eski tarihlere dayandığı eski Romalıların ve Yunanlıların bu şekilde bir ödemeyi benimsedikleri iddia edilmektedir . Ancak bugünkü anlamda kullandığımız çekin ilk kullanıldığı yerin İngiltere olduğu muhakkaktır . 17. asırda İngiliz kuyumcuları ellerindeki altın ve kıymetli eşyaların kaybolma ve çalınmaya karşı teminat altına almak için Londra’daki darphaneye teslim ediyorlardı . 1640 yılında İngiliz kralı 1..Şarl şiddetli para ihtiyacı karşısında bunlara el koyunca , kuyumcular böyle bir durumla bir daha karşılaşmamak için ellerindeki değerli eşyaları kendi aralarında kurdukları bir teşkilata emanet etme usulünü koydular . Hatta zamanla bu teşkilat makbuz karşılığında teşkilatları dışındaki kişilerin mallarını da emanet almaya başladılar ve bu teşkilat zamanla İngiltere Darphanesinin yerini almaya başladı . Zamanla bu teşkilatlar müşterilerine cari hesaplar açmaya , borç para vermeye , havale yapmaya , “Goldsmith notes” denen makbuzlar ita etmeye başladılar ,bunlar ilk Banka makbuzları mahiyetindedirler . 1694 yılında İngiltere Bankası kurulunca , banka İngiliz hükümetine büyük yardımlarda bulundu ve bunun karşılığında bir takım imtiyazlar elde etti . Bu durum karşısında 1706 yılında İngiliz Parlamentosu banka kurulabilmesi için en az altı hissedarın bulunması zorunluluğunu getirdi . 1740 senesinde ise yine aynı parlamento ibrazı halinde ödenilmesi gerek kıymetli evrakların bankalar tarafından çıkarılmasını yasakladı . Bu durum karşısında bankalar başka bir yola başvurdular .Parlamento ilk önceleri bu yolu pek önemsemedi ve bu yolu yasaklama ihtiyacı hissetmedi.

Bu yol şu idi :

Londra bankerleri kendilerine yatırılan paralara karşı aynı miktar üzerinden ibrazındaki tediyeli bonolar vermektense , müşterilerine kendileri tarafından basılmış ve birkaç nüsha formülü bulunan karneler verdiler.Bu formülleri alan kimseler , bankalar nezdinde bulunan paraları kadar nakdi , istedikleri zamanda çekme hakkını kazanmış oluyorlardı.Bu evraklar ilgili bankere ibraz edildiği anda , çekenin yeterli meblağı bulunduğu takdirde hemen ödenmekte idi.

İşte ilk kez kullanılan bu yolla yapılan , ufak fakat önemsiz sayılan bu değişiklik 1740 yılında kanuna aykırı olmaması nedeniyle uygulama buldu. Londra’da bu evrakların süratle yayılması ve herkes tarafından kabul görmesi , o zamanlar büyük miktarlarda olan ve taşınması çok külfetli olan altın paranın yerine , bu hafif ve bir cüzdanın içinde saklanması kolay olan evrakların büyük bir emniyet arz etmesi , bu usule dayanılarak kurulan “Joint Stocks Bank “ların sayının artmasını sağladı. Bu dolayı da İngiltere Bankası en büyük imtiyazından vazgeçmek zorunda kalıyordu. Yapılan müracatta Parlamento , bunu engelleyecek bir karar çıkartmaya cesaret edemedi ve sonunda Parlamento halkın bu kadar alıştığı usule karşı çıkamadı ve İngiltere Bankasının itirazını reddetti.İşte , çeklerin doğumu bu şekilde gerçekleşmiştir.Ayrıca İngiliz Hazinesine “Excheqeuer” , daha kısaltılmış şekliyle “Chequer” denilirdi , Çek kelimesinin buradan doğmuş olduğuna şüphe yoktur.

Çeke İngilizce “Check” , Fransızca “Chèque Almanca “Scheck" denmektedir.

3.3. Çekin Sağladığı Kolaylıklar :

3.3.1. Çek Para Naklini Kolaylaştırır :

Bir yerden bir yere taşınması veya nakli zorluk doğuracak büyüklükteki meblağlar bir çek yaprağına yazılmak suretiyle daha rahat taşınır.Örneğin , İstanbul’dan tahsil edilen para büyük bir çantayla Ankara’ya taşınacağı yerde , çekle tahsil edilerek rahatça Ankara’ya götürülebilir.

3.3.2. Çek Nakit Hareketlerini Azaltır :

Çekle yapılan ödemelerde kişi nakit parayı piyasaya sokacağı yerde , bu ödemesini çekle yaparak , piyasaya giren nakit para hareketini azaltır.





3.3.3. Çek Şahısların Yanlarında Daima Para Bulunmasını Engeller :

Yüksek meblağlarda ödeme yapacak bir kişi bunların ödemelerini nakit olarak yapmaya kalkarsa yanında büyük miktarlarda para taşımak zorunda kalacağına , ödemelerini çekle yaparak yanında devamlı para taşımaktan kurtulur.

3.3.4. Çek Paranın Kaybolmasını veya Çalınmasını Önler :

Günümüz toplumunda insanların yanında büyük miktarlarda para taşıması çalınma veya kaybolma gibi ciddi tehlikeler doğurabilir.Halbuki çekle yapılan ödemelerde doğabilecek tehlikeler önlenmiş olur.Çekini kaybeden veya çaldıran kişi , bu durumu bankaya bildirerek o çekin ödenmesini engeller.
3.3.5. Çek Yapılacak Ödemelerde Kolaylık Sağlar :

Çekin para naklini kolaylaştıran bir ödeme aracını olduğunu belirtmiştik.Eğer ödeme ufak miktarlardaki paralarla yapılıyorsa , çek kullanılması suretiyle bu paraların sayılması külfetinden kurtulunabileceği gibi , yanlış veya eksik sayma tehlikelerinin de önüne geçilmiş olur.Ayrıca bankada hesabı bulunan bir kişi alacağını çekle tahsil edip bu çeki de bankaya vererek parayı sayma külfetinden kurtulur ve alacağının bankadaki hesabına geçmesini sağlar.

Ödemelerini çekle yapan bir kişi , parayı tek tek sayıp alacaklıya teslim etme kurtulacağı gibi paranın sayılması külfetini de alacaklıya yüklemiş olur.

3.3.6. Çek Kullanılması Suretiyle Paranın Faizinden Yararlanılır :

Çek kullanan bir kişinin parası daima bankada bulunacağına göre , hesap sahibi bankadaki parasının faizinden yararlanılır. Nakit ödeme yaptığı zaman parasını hemen elden çıkaran kimse , ödemesini çekle yaparak , çekin keşidesi tarihinden itibaren ödeme gününe kadar geçecek sürede parasının faizinden yararlanır.

3.3.7. Çek İle Yapılan Ödemelerde Paranın Kötü Niyetli Kişilerin Eline
Geçmesi Engellenir :

Bilindiği gibi çekler ya kişi adına yada hamiline düzenlenir . Kişi adına hazırlanan çeklerde , çek de yer alan ödeme miktarı sadece çek de adı yazılı olan kişiye yapılır . Meğerki o kişi çeki bir başkasına ciro etmemiş olsun yani çeki tahsil yetkisi sadece çek de adı yazılı kişiye aittir . Adına yazılı çeki kaybeden veya çaldıran kişi bankayı bu durumdan haberdar etmese dahi bu çeki bankaya götüren kişiye ödeme yapılmaz. Hamiline yazılı bir çeki kaybeden veya çaldıran bir kimse bu durumdan bankayı haberdar ederek çekin ödenmesinin önüne geçebilir .


3.3.8. Çek Piyasada Fazla Para Bulunmasını Engeller :

Çek kullanılmadığı zaman ortada fiilen bir para olmadığını belirtmiştik . Bir hesap sahibi muhatap üzerine çek çekerek borcunu öderken kasasından para vermez , fakat çeki düzenleyip imzalar ve alacaklısına verir . Görüldüğü gibi borçlu borcunu ödüyor ve alacaklıda parasını tahsil ediyor , fakat ortada söz konusu olan para elden ele geçmeyerek hesaptan hesaba naklediliyor . Bu sayede nakde ihtiyaç olmadan bir alış veriş yapılıyor ve nakit para ihtiyacı ortadan kalkıyor .

3.3.9. Sonuç Olarak :

1- Çek ister nakit olarak ödensin , ister lehtarın hesabına alacak olarak kaydedilsin keşideciye önemli faydalar sağlar . Her şeyden önce çekle yapılan ödemeye oranla daha büyük sürate ve kesinliğe sahiptir . Bankada çeke tabi mevduatı bulunan nakit para taşımak ve saklamak külfetinden kurtulmuş olur . Ödemenin çekle yapılması özellikle büyük ödemelerde kolaylık sağlar , banknotların sayılması külfetini kaldırır ., yanlış sayma ihmalini bertaraf eder , nakit paranın bir yerden başka bir yere naklinden doğacak zahmetleri ve tehlikeleri ortadan kaldırır . Öte yandan ödemelerin nakit yerine çekle yapanlar banka faizinden de yaralanırlar . Ayrıca banka müşterisi lehine çekilen çekleri tahsil ederek hesabına kaydetme işini de yüklendiğinden , keşidecinin kas hesabının tutulması işinin önemli bir bölümü bankaya aktarılmış olmaktadır .

2- Ödemelerin nakit değil de çekle yapılması bankalar yönünden büyük bir önem taşır. Bilindiği gibi bankalar kar elde etmek amacıyla kurulur , bunu ise büyük ölçüde açacakları krediden sağlarlar . O halde bir banka ne kadar çok kredi açarsa , o kadar fazla kar elde eder . Bankanın kredi açma gücü ise kasasında bulunan mevduat miktarıyla ilgilidir . ödemelerin çekle yapan bir kimse, çekle işleyen hesabının kapatılmaması için az miktarda olsa da hesabında bir miktar parayı mutlaka bulundurur . Banka bu paranın hemen hemen hiç çekilmeyeceğinden emindir ve parayı çeşitli yatırımlarda kullanacağı için bu tip hesaplara önem verir .

3- Çek kullanmanın milli ekonomi yönünden de büyük faydaları vardır , bu kaydı para yönünden önemlidir . Kaydı para çeke tabi vadesiz mevduatta meydana gelir , bu usulle yapılan ödemelerin gelişmesi ülkenin para sistemine etki yapar . Bu sebeplerle devlet çekle ödemeyi teşvik etmek için çeşitli kolaylıklar getirir .Mesela damga vergisi muafiyeti , çekle ödemeyi zorunlu kılmak , karşılıksız çek keşidesini cezalandırmak gibi ...



3.4. Çekte Bulunması Gerekli Kayıtlar :

Çekin mecburi şekil unsurlarının neler olduğu , TTK m. 692 ‘de belirtilmiştir.

3.4.1. “ ÇEK “ Kelimesi :

Bir senedin çek sayılabilmesi için her şeyden önce “ çek “ kelimesini ihtiva etmesi lazımdır. Senet Türkçe’den başka bir dille yazılmışsa , o dilde çek karşılığı olarak kullanılan kelimenin senette yer alması lazımdır (TTK m.692/1 ).
Çek kelimesinin senet metni içerisinde yer alması şarttır.Çek kelimesi hangi lisanda yazılmış olursa olsun , herhangi bir kısaltma yapılmadan yazılmış olması şarttır.

Örneğin ; Türkçe yazılı çeklerde : “ Bu çek karşılığında ....”
Fransızca yazılı çeklerde : “ Payez contre de cheque...”
İngilizce yazılı çeklerde : “ Pay this cheque...”

Bu şarta ilişkin kanun hükmü emredici niteliktedir ve bunun aksine getirilecek her türlü hüküm geçersizdir.


3.4.2. Belirli Bir Meblağın Kayıtsız Şartsız Havalesi :

Çekin “ kayıtsız şartsız muayyen bir bedelin ödenmesi için havaleyi “ ihtiva etmesi lazımdır ( TTK m. 692/2 ). Bu bedel Türk Lirası olabileceği gibi yabancı bir para da olabilir. Çekin yazılışında taşıdığı para miktarı muayyen , açık , sarih olarak ifade edilmiş olmalıdır. Bu sebepten dolayı çeklerde para miktarı hem rakamla hem de yazıyla yazılır. Bedel yabancı parayla ifade edilmiş olabilir. Bu takdirde “aynen ödeme kaydı” ( TTK m. 714/1 ) bulunmadıkça yabancı para ile ifade edilen meblağın, çekin ibraz günündeki rayici , üzerinden memleket parası ile ödenmesi gerekir. Çek ibraz günü ödenmediği takdirde alacaklı , çek bedelini dilerse , ödeme günündeki , dilerse , ibraz günündeki rayiçten talep edebilir ( TTK m. 714/1 c. 2 , BK m. 83 ) .

3.4.3. Ödeyecek Kimsenin ( Muhatabın ) Adı ve Soyadı :

Çekte ödeyecek kimsenin yani muhatabın da belirtilmesi gerekir , bir şekil şartıdır ( TTK m. 692/3 ) . TTK’ nın kabul ettiği sisteme göre , Türkiye’de ödenecek çeklerde muhatap yeri olarak yalnızca bir banka gösterilebilir. ( TTK m. 694/1 ) Çekin sadece bir banka üzerine keşide edilebileceğini ( düzenleneceğini ) kabul eden TTK , bankanın ne olduğunu belirtmiştir ; TTK m. 7272’e göre banka tabirinden maksat Bankalar Kanuna tabi müesseselerdir. Ayrıca Bankalar Kanununun verdiği yetkiyle , Bakanlar Kurulunca özel finans kurumlarına çeke muhatap olma yetkisi verilmiştir.

Muhatabın çek üzerinde nerede gösterildiğinin bir önemi yoktur. Matbu çek formlarında muhatabın ismi metin üzerinde gösterilmektedir . Muhatabın kendi üzerine çek çekmesi mümkündür , muhatap banka çekte lehtar ( lehine çek düzenlenen kişi ) olarak gösterilebilir.

3.4.4. Ödeme Yeri :

Çekte ödeme yeri gösterilmiş olmalıdır ( TTK m. 692/ f. 2 ). Ödeme yerinin gösterilmemiş olması halinde , ne yapılacağı TTK m. 693 / f. 2 ‘de belirtilmiştir. Buna göre “ muhatabın adı yanında gösterilen yer “ ödeme yeri sayılır. Böyle bir yer de gösterilmemişse , ödeme muhatabın iş merkezinin bulunduğu yerde yapılır. Çekin nerede ödeneceğinin mülki bölüm olarak gösterilmesi yeterlidir , ayrıca açık adres belirtilmesi zorunlu değildir.

Çekin adresli veya ikametgahlı çek olarak düzenlenmesi mümkündür Ancak ikametgahlı bir çekin nezdinde ödeneceği üçüncü şahsın bir banka veya özel finans kuruluşu olması şarttır.


3.4.5. Keşide Günü ve Yeri :

Keşide Günü ( Tarihi ) : Çekte keşide gününün belirtilmesi şarttır ( TTK m. 692/5) . Bu husus TTK m. 708’in normal sonucudur, zira bütün ibraz sürelerinin bir başlangıcının olması gerekmez. Keşide tarihinin yazılmamış olması halinde , senedin çek vasfını kazanıp kazanmayacağı özel hukukta ve ceza hukukunda farklı bir şekilde yorumlanmaktadır.Özel hukukta keşide günü eksik bir çek , çek olarak kabul edilmezken ; ceza hukukunda karşılıksız çek keşidesi fiilinin oluşması için çekte keşide gününün olmaması suçun oluşumunu etkilememektedir.


Çekte keşide gününün belli ve mümkün olması gerekir. Tarihin belirliliği , bu hususun değişik anlamlar çıkarılamayacak şekilde açıkça yazılmasıyla sağlanır. Nitekim Yargıtay vermiş olduğu bir kararında; “Şubat 31 tarihini taşıyan bir çek , yasal unsurlarından eksik sayılır. “ şeklinde bir karar vermiştir ( Yargıtay 10. CD 25.11.1997 E. 11921 / K. 12201 ) Tarihin rakamla veya yazıyla belirtilmiş olması fark etmez. Bu tarihin varlığının şart kılınmasının çeşitli sebepleri vardır. Zira tarih kaydı çekin geçerlilik süresi bakımından , keşidecinin ehliyeti bakımından ve keşidecinin medeni hali bakımından önemlidir.

Keşide Yeri : TTK m. 692/5 çekte keşide yerinin belirtilmiş olmasını zorunlu kılmıştır. Ancak bu hükme rağmen çekte keşide yerinin gösterilmemiş olması bir geçersizlik sebebi değildir. Keşide yeri gösterilmemiş olan çek, keşidecinin ad ve soyadı yanında yazılı bulunan yerde çekilmiş sayılır ( TTK m. 693 / f. son ) Bu iki alternatiften ikisinin de mevcut olmaması halinde çek geçersiz sayılır.

Çekte keşide yerinin belli ve mümkün bir yer olması yeterlidir, gerçeğe uygunluk şart değildir.Keşide yerinin Yargıtay İçtihadı Birleştirme BGK kararına göre “.... hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde anlaşılabilir olmak koşulu ile, kısaltılmış bulunması halinde bu durum geçersizlik sebebi sayılmayacaktır” ( Yargıtay İçtihadı Birleştirme BGK 14.12.1992 , E. 1992/1 K. 1992/5 ) .

Keşide yerinin bilinmesi taahhütlerin şekli ve neticeleri veya müracat haklarının kullanılmasında uyulması zorunlu sürelerin tayini yönünden ve muhtemel icra takiplerinde ve davalarda yetkili makam ve mahkemeyi tayin açısından önem taşır.


3.4.6. Çeki Çeken Kişinin İmzası :

Çekin keşidecisinin imzasının da çek üzerinde yer alması zorunludur ( TTK m. 692/6 ). Keşidecinin ad ve soyadının yazılması şart değildir. Bunların hiç yazılmamış olması veya yanlış yazılması , çekte keşidecinin imzası bulunduğu sürece hiçbir önem taşımaz. Çekte imzanın belli bir yerde olması da şart değildir. Ancak genelde çek metninin sağ alt tarafına keşidecinin, arkasına da ciro edenin imzası atılır.


3.4.7. Çekte Bulunması Mecburi Olmayan Kayıtlar :

-Lehtar tayinine ilişkin kayıt ( TTK m. 697 / 1 )
-Menfi emre kaydı ( TTK m. 692 / 2 - 700 / 2 )
-Hamiline kaydı ( TTK m. 697 / 3 )
-İkametgah kaydı ( TTK m. 699 )
-Aynen ödeme kaydı - yabancı parayla ödeme kaydı - ( TTK m. 714 / 3)
-Çekin bir bankaya ödeneceği kaydı ( TTK m. 716 / 1- 3 )
-Hesaben ödeme kaydı ( TTK m. 717 )
-Protestodan muafiyet kaydı ( TTK m. 717 )
-Aval kaydı ( TTK m. 706 / 1 )



3.4.8. Çeklerde Şekil Şartına İlişkin Düzenlemelerin Değerlendirilmesi

TTK m. 692 ve 693 çeklerde şekil şartına ilişkin kimi düzenlemeler getirmişleridir. Bunlar çeklerde olması mecburi kayıtları içermektedir , ayrıca TTK’nın yukarıda belirttiğimiz muhtelif maddeleriyle de mecburi olmayan kimi kayıtlar da belirtilmiştir.Yukarıda değindiğimiz mecburi şekil unsurlarından herhangi birinin eksikliği söz konusu senedi çek olmaktan çıkarır ve bu eksikliğin yorum yoluyla kapatılması mümkün değildir , bu hükümler emredici niteliktedir ve aksi karalaştırılamaz ( keşide günü ve yeri kaydındaki ceza hukukuna ilişkin durum hariç olmak üzere).

Çeklerle ilgili bir diğer düzenleme ise , 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkındaki Kanundur ( Çek Kanunu ) . Bu kanun TTK’nın çekle ilgili hükümlerini değiştirmek için değil , boşluklarını gidermek amacıyla hazırlanmıştır.

Bu kanunun çekle ilgili düzenlemelerinde bazı hususları incelemek gerekir ,

a) “Bankalar çek karnelerinin her yaprağına çekle işleyen hesabın bulunduğu şubenin adını ve keşidecinin hesap numarasını yazmaya mecburdurlar “( Çek Kanunu m. 3 / 1 ). Bunların nereye yazıldığının bir önemi yoktur.
b) “Çek karneleri bankalar tarafından basılır veya bastırılır .“( Çek Kanunu m. 3/2)
c) “Çek karnelerinin baskı şekline dair esaslar Türkiye Bankalar Birliğinin görüşü alınarak TC Merkez Bankasınca tespit edilir.” ( Çek Kanunu m. 3/3)

3.5. Çeklerle İşlenen Suçlar :

3.5.1. Bankaların Yükümlülüklerinden Doğan Suçlar :

Çek Kanunu çeşitli maddelerinde bankalara bazı yükümlülükler getirmiş ve bu yükümlülüklerde bazı ödevlerini yerine getirmelerini , bazı önlemleri almalarını öngörmüş ve bunların hiç yapılmaması ya da eksik yapılmaları halinde veya geç yapılmaları halinde ağır para cezaları öngörmüştür.

Çek Kanunu bu hükümlerle çek işlemlerinin ve kullanımının sağlıklı yürütülmesini ve lehdarlarla hamillerinin zarara uğramamalarını amaçlayarak , çeke olan güveni korumak istemiştir.

Kanun , bankalarca işlenen suçları m. 15’de karara bağlamıştır. Bu maddenin başlığı “ Bankalarca İşlenecek Suçlar “olduğundan dolayı , bu suçların failleri bankalar olacaktır.

Bu suçlar takibi şikayete bağlı suçlar olmadığından , Cumhuriyet Savcısı bu yükümlülüklerden birine aykırı davranıldığını öğrenir öğrenmez kovuşturmaya resen başlayacaktır.


3.5.1.1. Çek Yaprağına Şube Adını ve Hesap Numarasını Yazmamak:

Çek Kanunu m. 3/1’e göre , “ Bankalar, çek karnelerinin her yaprağına, çekle işleyen hesabın bulunduğu şubelerinin adını ve keşidecinin hesap numarasını yazmaya mecburdurlar. “ Yasa bu yükümlülüğü lehdar ya da hamillerin çekin bir bankaya ait olup olmadığını , aitse hesapta karşılık bulunup bulunmadığını öğrenebilmeleri için getirmiştir.

Önkoşul : Bir çek hesabının bankada bulunması zorunludur. Bir başka deyişle banka ile müşteri arasında , bir çek hesabının açılması ve çek karnesinin verilmesi hususunda bir anlaşma olmalıdır.

Maddi Unsur : Yasadaki hüküm uyarınca müşteriye verilen çek karnesinin her yaprağına şube adını ve keşidecinin hesap numarasını yazmamak suçun maddi unsurunu oluşturur.

Yasada “ve” bağlacı kullanılmakla birlikte , bu suç; birden çok hareketli gerektiren nitelikte bir suç değil , seçenekli hareketli bir suçtur. O yüzden şube adını ya da hesap numarasını yazmama hareketlerinden birini yapmamakla suç oluşur. Yine suç salt hareket suçudur ve ihmali niteliktedir, maddi sonuçlu bir suç değildir.Bu nedenle suç ihmali hareketlerden birinin işlenmesiyle oluşur. Suçun yapısı ve biçimi ( ihmali suç ) incelendiğinde , bu suçun teşebbüse elverişli bir suç olmadığı anlaşılır.

Manevi Unsur : Çek Kanununda öngörülen yaptırıma göre suç cürüm olduğundan, cürüm kastı aramak gerekir. Fail çek yaprağına şube adını ya da keşidecinin hesap numarasını yazmamak bilinç ve iradesiyle davranmalıdır.Örneğin , basım sırasında mekanik bir nedenle çek yapraklarından biri ya da bir kaçında bu unsurların çıkmaması ve failin bu durumu bilmeden keşideciye çek karnesini vermesi gibi durumlarda , manevi unsurun varlığından söz etmek mümkün değildir.

3.5.1.2. Basmadığı veya Bastırmadığı Çek Karnesini Kullanmak :

Çek Kanunu m. 3/2 , “Çek karneleri, bankalar tarafından basılır veya bastırılır.” demek suretiyle basmadığı veya bastırmadığı çek karnesini kullanan bankaları cezalandırmıştır.

Maddi Unsur : Yasanın bu maddesine aykırılık suçun maddi unsurunu teşkil eder. Burada yasa koyucu bankanın ilişkisi olmadan dışarıda bastırılmış çekin kullanılmasını yaptırım altına alınmış bulunmaktadır. Bu hükümle çek karnesinin basımını gerçekleştirmeyen ancak onu kullanan banka ve buna katılan gerçek kişilerin işlediği fiiller cezalandırılmaktadır.Bu suça tam teşebbüs mümkün değildir, ancak eksik teşebbüs mümkündür.
Manevi Unsur : Burada çek karnesini kullanma bilinç ve iradesi ile oluşan cürmi kast aranmaktadır.

3.5.1.3. Biçime Uymayan Çek Karnesi Basmak ya da Bastırmak :

Çek Kanunu m. 3/3 , “Çek karnelerinin baskı şekline dair esaslar Türkiye Bankalar Birliğinin görüşü alınarak T.C.Merkez Bankasınca tespit edilir. “ hükmünü getirmiştir. Bilindiği gibi bir belgenin çek hüviyetini kazanabilmesi için TTK m. 692 ve 693’de yer alan unsurları içermesi zorunludur. Bunlardan birinin eksikliği söz konusu belgenin çek hüviyeti kazanmasını engeller.

Maddi Unsur : TTK’ da yer alan esaslara uygun olmayan bir şekilde çek basılması , suçun maddi unsurunu oluşturur. Suç , basma ya da bastırma hareketinin bitmesiyle oluşur.Basma hareketine başlandığı anda icra hareketi de
başlayacağından , suça eksik teşebbüs mümkündür. Ancak icra hareketi bittiği anda suç oluşacağı için , bu suça tam teşebbüs mümkün değildir.

Manevi Unsur : Suç kastı , öngörülen esaslara uyulmaksızın çek karnesi basma ya da bastırma bilinç ve iradesinden ibarettir.


3.5.1.4. Müşterinin Kimliğini Bildirmemek :

Çek Kanunu m. 3/4 ‘e göre , “Bankalar, çek karnesi verdikleri müşterilerinin açık kimlik ve adresleri ile vergi kimlik numaralarını T.C. Merkez Bankasına bildirmek ........ zorundadırlar .”

Maddi Unsur : Çek karnesi verilen müşterinin kimliğini öngörülen esaslara göre TC Merkez Bankasına bildirmemek ya da geciktirmek , suçun maddi unsurunu oluşturur. Bu bildirim yazılı olarak yapılmalıdır.Suç ihmali olduğu teşebbüs mümkün değildir.


Manevi Unsur : Cürmi kast , müşterinin kimliğini hiç ya da zamanında bildirmemek bilinç ve iradesidir. Yanılgı suç kastını ortadan kaldıracağından , yanlış adrese gönderme de suç kastı yoktur.


3.5.1.5. Uyarıda Bulunmamak :

Çek Kanunu m. 8 karşılıksız çekte karşılıksız çek keşide eden hesap sahibine düzeltme hakkı tanımıştır : “Hesap sahibi ihtar mektubunu aldığı veya 12 nci maddeye göre almış sayıldığı tarihten itibaren yedi işgünü içinde çek tutarını veya karşılıksız kalan bölümünü %10 tazminatı ve gecikme faiziyle birlikte hamil adına muhatap bankaya yatırdığı takdirde çek keşide etme hakkını yeniden kazanır. Düzeltme hakkı, karşılıksız çekin ibraz tarihini takip eden bir yıl içinde ancak iki defa kullanılabilir. “
Bu hakkın kullanılabilmesi için bankanın Çek Kanunu m. 7’e göre , “Yeterli karşılığı olmadığı için çeki kısmen veya tamamen ödenmeyen muhatap banka, hesap sahibinin kendisinin veya vekil ve temsilcilerinin elinde bulunan bütün çek karnelerini aldığı bankalara geri vermesini, 8 inci madde hükümleri gereğince düzeltme işlemlerini yerine getirmeden bir yıl müddet ile çek keşide edemeyeceğini ve aksine davranışların cezai müeyyideleri gerektireceğini, ibraz tarihini izleyen on işgünü içinde, hesap sahibine iadeli taahhütlü mektupla tebliğ etmek zorundadır.” Görüldüğü gibi m.7’de öngörülen şekilde uyarıda bulunma yükümlülüğü vardır. Ancak bu yükümlülüğünün doğması için , çek karşılığının fiilen ya da hukuken , kısmen ya da tamamen bulunmadığı saptanmalıdır. Uyarı ibraz tarihini izleyen on iş günü içinde yapılmalıdır. Ayrıca uyarı hesap sahibine iadeli taahhütlü mektupla yapılmalıdır. Uyarıyı gönderecek banka , hesabın bulunduğu banka şubesidir.

Maddi Unsur : Uyarı koşulları gerçekleştiği halde bunu yapmamak ya da gecikerek yapmak suçun maddi unsurunu oluşturur.
Bu suçu meydana getiren hareket ihmalidir, dolayısıyla bu suça teşebbüs mümkün değildir.

Manevi Unsur : Suç cürümdür. Hesapta karşılığın olmadığı saptanıldığı halde , bu bilinç ve iradeyle uyarıda bulunmama suç kastını oluşturur. Bu suç taksirle işlenemez.


3.5.1.6. Hesap Sahibi Hakkındaki Bilgileri Bildirmemek :

Çek Kanunu m.9’a göre “Muhatap banka, yeterli karşılığı olmadığı için çekin ödenmediğini ve hesap sahibi hakkında gereken bilgileri, T.C.Merkez Bankasına bildirir. Bildirme, hesap sahibinin düzeltme hakkı yok ise çekin ibraz tarihinden; düzeltme hakkı var ise, düzeltme süresi sona erdiği tarihten itibaren on işgünü içinde yapılır.”
Bu hükmün amacı karşılıksız çek keşidesi suçuyla etkili mücadeleyi sağlamak amacıyla , bilgilerin tek merkezde toplanmasının sağlanmasıdır.



Maddi Unsur : Yeterli karşılığı olmadığı saptanıldığı halde , çekin ödenmediğini ve çek sahibi hakkındaki bilgileri belirtilen süreler içinde bildirmemek ya da bildirmeyi geciktirmekle suç oluşur. Hareket ihmali olduğu için , bu suça teşebbüs mümkün değildir.

Manevi Unsur : Suç cürümdür ve genel kastı gerektirir.


3.5.1.7. Bankalara Bilgileri İletmemek :

Çek Kanunu m.9’a göre , karşılıksız çekin ödenmediğine ve hesap sahibine ilişkin olarak bankalar tarafından bildirilen bilgileri , TC Merkez Bankası en çok 30 iş günü içinde öbür bankalara bildirmekle yükümlüdür.

Fail : Bu suç fail açısından özgül ( mahsus ) suçtur ve faili de TC Merkez Bankasıdır.

Maddi Unsur : Bu suçun maddi unsuru kendisine aktarılan durumu diğer bankalara bildirmemektir. Hareket ihmali nitelikte olduğu için teşebbüs mümkün değildir.

Manevi Unsur : Genel kast yeterlidir. Bankalardan gelen bilgileri zamanında duyurmama bilinç ve iradesi suç kastını oluşturur.


3.5.1.8. Çek Hesabı Açmamak ve Çek Karnesi Vermeme
Yükümlülüğünü Çiğnemek :

TC Merkez Bankasının m.9’da belirtilen yükümlülüğü gerekli duyuruyu banka genel müdürlüklerine bildirmektir, genel müdürlükler de kendi şubelerini durumdan haberdar edeceklerdir. Çek Yasası m.9/2’e göre , “T.C.Merkez Bankasının duyurusuna şube tarafından ıttıla ve herhalde duyuru tarihini takip eden on beşinci günün bitiminden itibaren, bir yıl süre ile hesap sahibine veya vekil ve mümessillerine çek karnesi verilmez ve çekle işleyecek hesap açılmaz. “,
Görüldüğü gibi bankalar bu durumu haber aldıktan sonra karşılıksız çek keşide eden kişilere veya onların temsilcilerine 1 yıl boyunca çekle işleyen hesap açmayacak ve çek karnesi vermeyecektir.

Maddi unsur : Suç yasağa karşın , 1 yıllık yasak süresi içinde çek hesabı açmak ve çek karnesi vermekle oluşur.

Manevi Unsur : Yasağa rağmen çek hesabı açma ve çek karnesi verme bilinç ve iradesi suç kastını oluşturur. Yanılgı suç kastını ortadan kaldırır.


3.5.1.9. Savcılığa İhbar Etmemek :

Çek Kanunu m.13’de düzenlenen bir suçtur. Bu maddeye göre , “- Bu Kanunun 7 nci maddesi uyarınca banka tarafından yapılan ihtarı aldığı veya almış sayıldığı tarihten itibaren yedi iş günü içinde geçerli bir sebebe dayanmaksızın çek karnelerini geri vermeyenlere, ilgili bankanın ihbarı üzerine yirmi bin liradan ikiyüzbin liraya kadar ağır para cezası verilir. İlgili banka bu ihbarı yapmakla mükelleftir. “ İhbar , banka tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına yapılır.

Maddi Unsur : İhbar yükümlülüğünün öngörülen süre içinde yerine getirilmemesi suçun maddi unsurunu oluşturur. İhbarın hiç yapılmaması ile geç yapılması arasında suçun oluşumu açısından hiçbir fark yoktur. Ayrıca bu suça teşebbüs mümkün değildir.

Manevi Unsur : Genel kast yeterlidir , taksirle işlenemez.


3.5.1.10. Çek Karşılığını Ödememek :

Çek Kanunu m.4’e göre , “Çekle işleyen hesabın bulunduğu banka şubesi, ibraz edildiği anda karşılığı bulunan çeki, ödemek mecburiyetindedir.” Ancak bu ödemenin yapılabilmesi için bazı koşullar gerçekleşmiş olmalıdır :

a) İbraz edilen belge çek niteliğinde olmalıdır,
b) İbraz eden kişi hamil olmalıdır ,
c) Çek ibraz süresi içinde ibraz edilmiş olmalıdır ,
d) Keşidecinin imzası ile hesap kartonundaki imza aynı olmalıdır ,
e) Çekin ödenmesini engelleyecek herhangi bir husus olmamalıdır ,
f) Çek sahte veya tahrif edilmiş olmamalıdır.

Maddi Unsur : Suçun maddi unsuru ihmali bir hareketi gerektirmektedir , yani karşılığı ödememe .Suç ihmali bir hareketle işlendiği için teşebbüs hali yoktur.

Manevi Unsur : Suç cürümdür ve kastı gerektirir.


3.5.1.11. Ödememe Nedenini Çekin Üzerine Yazmamak ve Hamile Geri
Vermemek :

Çek Kanunu m. 5’e göre , “Çekin üzerinde yazılı tutarın kısmen veya tamamen ödenmeyeceğinin tespiti halinde, ibraz tarihi ile kısmen veya tamamen ödenmeme sebebi çekin üzerine yazılmak suretiyle hamiline geri verilir.”

Çek karşılığının ödenmemesi elbette yalnız karşılıksızlıktan kaynaklanmaz. Bunun yanısıra , yasa gerekçesinde belirtildiği gibi , çekten cayılması , yargı kararıyla haciz ihtiyati tedbir konulması , ibraz süresinin geçirilmesinden de kaynaklanabilir. Muhatap banka , ibraz edilen çeki ödeyemediği takdirde bunun nedenini ya da nedenlerini çekin üzerine yazacak ibraz tarihini de belirterek çeki hamile geri verecektir.

Maddi Unsur : Çekin bankaya ibrazı üzerine çekin ödenmeme nedeninin çekin üzerine yazılmaması veya yazıldığı halde hamiline geri verilmemesi suçun maddi unsurunu oluşturur. Burada seçenekli hareketli bir suç söz konusudur. Bu yüzden hareketlerden sadece birinin yapılmamasıyla suç oluşur ve hareketlerden her ikisinin birlikte yapılmaması suçun çokluğunu oluşturmaz. Suç tek hareketle işlendiğinden , suça teşebbüs mümkün değildir.

Manevi Unsur :Çekin ödememe nedenini bildiği halde , bunu tarihiyle birlikte yazmamak ya da yazdığı halde geri vermemek bilinç ve iradesi suç kastını oluşturur.


3.5.2. Gerçek Kişilerin İşledikleri Suçlar :

3.5.2.1. Yetkisiz Çek Karnesi Basmak ya da Bastırmak :
( Herkes Tarafından İşlenebilecek Suçlar )

Yasa koyucu çeklerin tek bir örnek olmaları ve ilk bakışta çek olup olmadıklarının kolaylıkla anlaşılmasını sağlamak ve çeklere olan güveni sağlamak istemiştir ve bu amaçla Çek Kanunu m. 3/2 ‘yi getirmiştir , “Çek karneleri, bankalar tarafından basılır veya bastırılır.”

Maddi Unsur : Suçun maddi unsuru yetkisiz çek karnesi basılması ya da bastırılmasıdır. Bu suça eksik teşebbüs mümkünken ,tam teşebbüs mümkün değildir.Örneğin, çek karnelerinin basımına geçildiği sırada , matbaadaki durumun anlaşılması üzerine , basım durdurulursa eksik teşebbüs vardır ,Buna karşılık basım gerçekleştikten sonra durum anlaşılırsa suç tamamlanmış olacaktır.

Manevi Unsur : Yetkili olmadığı halde çek basma ya da bastırma bilinç ve iradesi suç kastını oluşturur, genel kast yeterlidir.Yanılgı suç kastını ortadan kaldıracağından, çekleri banka adına bastığını sanan ve kendisinden bu yetkinin alındığını bilmeyen basımcıda suç kastı yoktur.

Suç , Cumhuriyet Savcılığı tarafından resen kovuşturulur , takibi şikayete bağlı değildir.


3.5.2.2. Özgül ( Mahsus ) Suçlar :

Kimi suçları işleyebilmek için failin belli bir nitelik taşıması zorunludur. Bu nitelikler hukuksal ( memur , karı , koca ) ya da doğal ( erkek , kadın , gebe ) olabilir.Bu tür suçlara özgül ( mahsus ) suç adı verilir.

Bu bölümde inceleyeceğimiz çek karnesini geri vermeme , çek keşide etme yasağına uymama suçları bu tür özgül suçlardır.


3.5.2.2.1. Çek Karnesini Geri Vermemek :

Bankaların yükümlülüklerinden kaynaklanan suçlardan biri de daha önce değindiğimiz gibi , Çek Kanunu m. 7’ye göre uyarıda bulunmak idi. Gerçekten bu maddeye göre , çekin karşılıksız çıkması nedeniyle ödenmemesi durumunda , banka bir uyarıda bulunacak ve hesap sahibinden , kendisinde veya vekilinde veya temsilcisinde bulunan bütün çek karnelerini almış olduğu bankalara iade etmesini isteyecekti. Çek Kanunu böyle bir uyarı yapıldığı halde çek karnesini geri verilmemesi eylemini suç olarak öngörmüştür. Gerçekten Çek Kanunu m. 13’e göre , “Bu Kanunun 7 nci maddesi uyarınca banka tarafından yapılan ihtarı aldığı veya almış sayıldığı tarihten itibaren yedi iş günü içinde geçerli bir sebebe dayanmaksızın çek karnelerini geri vermeyenlere, ilgili bankanın ihbarı üzerine yirmibin liradan ikiyüzbin liraya kadar ağır para cezası verilir. “

Yasa koyucu bu hükümle karşılıksız çek keşidesiyle , hamillerin zarara uğramasını engellemek istemiştir. Amaç karşılıksız çek keşidesini önlemek ve böylece çeklere ve çeklerin dolaşımına olan güveni sağlayıp , korumaktır.

Bu suçun faili, çek karnesini geri vermekle yükümlü hesap sahibidir. Hesap sahibi tüzel kişi ise , fail tüzel kişi sorumlusu gerçek kişi olacaktır.

Bu suçun söz konusu olabilmesi için her şeyden önce m.7’de yer alan uyarının yapılmış olması ve failin m.12’e göre bu uyarıyı almış olması veya almış sayılması gerekmektedir.

Maddi Unsur : Yapılan uyarıya karşın , çek karnelerinin kısmen ya da tamamen geri verilmemesi suçun maddi unsurunu oluşturur. Ancak yalnızca uyarıyı yapan bankadan aldığı çekleri değil , elinde bulunan bütün çekleri ( başka bankalara ait olsa bile ) geri vermek zorundadır. İhmali bir suç olduğu için teşebbüse elverişli bir suç değildir.

Manevi Unsur : Yapılan uyarıya rağmen , çek karnelerini eksiksiz geri vermeme bilinç ve iradesi suç kastını oluşturur.


Geri vermeyi engelleyen geçerli nedenler , suçun hukuka aykırılık unsurunu ortadan kaldırır ( Örneğin , çek karnelerinin kaybolması , çalınması , yanması )

Bu suç resen kovuşturulur , takibi şikayete bağlı değildir. Ancak kovuşturma için bankanın ihbar yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekir , bu ihbar dava açma koşulu değildir.
3.5.2.2.2. Çek Keşide Etme Yasağına Uymama :

Çek Kanunu n.13/2’e göre “Kanunun 8 inci maddesinde belirtilen düzeltme işlemi yapılmadığı halde 7 nci maddedeki bir yıllık müddet içinde veya 16 ncı madde gereğince hükmolunan süre içinde çek keşide edenler, fiilleri başka bir suç meydana getirse bile ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis ve yirmibin liradan ikiyüzbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar. “ Madde metninden de anlaşılabileceği gibi çek keşide etme yasağı iki halde söz konusudur . Birinci halde , Çek Kanunu m.8 uyarınca düzeltme hakkını kullanmamak , ikinci halde ise Çek Kanunu m.16 gereğince karşılıksız çek keşide edenlerin hüküm giymeleri durumunda bir önlem olarak çek keşide etmeme yaptırımıdır.Burada fail karşılıksız çek keşide eden kişidir.

Maddi Unsur : Yasağa rağmen çek keşide edilmesi suçun maddi unsurunu oluşturur.Suçun oluşması için çekin keşide edilmesi yeterli olup , çek karşılığının bulunup bulunmaması veya bankaya ibraz edilip edilmemesi önemli değildir.

Manevi Unsur : Genel kast gerekir , taksirle işlenemez.

Bu suç resen kovuşturulur , bankaların ihbarı söz konusu değildir.

4. Karşılıksız Çek Keşidesi Fiilleri :


4.1. 3167 Sayılı Çek Yasasından Önceki Dönemde Karşılıksız
Çek Keşidesi Fiilleri İle İlgili Türk Uygulaması :


19.03.1985 tarihli ve 3167 sayılı “Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek hamillerinin Korunması Hakkında Kanun “ yürürlüğe girinceye kadar yasalarımızda karşılıksız çek keşidesini cezalandıran bir hüküm bulunmadığından T.B.M.M’nin 17.1.1929 tarih ve 471 Sayılı kararı, karşılığı olmadığı halde çek keşide edenlerin T.C.K m.503 uyarınca cezalandırılacağını belirtiyordu.

3167 Sayılı Kanun m.16 ile karşılıksız çek keşidesi bağımsız bir suç halini almış ve T.C.K m.503 ile ilgisi kalmamıştır.Kanundan önce karşılıksız çek konusu uzun tartışmaların merkezi olmuştur.Özellikle ilgili meclis kararının niteliği üzerinde önemli tartışmalar yapılmıştır. Ancak bu konuda oluşan bilimsel ve yargısal kaynaklar kanunun düzenlenişinden sonra, bir ölçüde anlamını yitirmiştir. Bu gelişmeye rağmen araştırmamızda bu tartışmalara değinmeyi uygun gördük.

Dönmezer’e göre karar ya bir yorum niteliğindedir ya da bir atıf yolu ile cezalandırmadır. Bir kanunun belirli maddeleri içinde yer almadığı için, yollama yolu ile cezalandırma olamaz, o halde karar varolan maddeyi yorumlayıcı niteliktedir. Karşılıksız çek, karar gereği dolandırıcılık suçunun unsurlarını taşırsa cezalandırılacaktı. O halde kararın taşıdığı yorumun niteliğini araştırmak gerekir. Bu yorum, karşılığının olmadığını bildiği halde failin çek keşide etmesinin, hile ve sania teşkil edeceğini saptayan bir yorumdur.

Domaniç, yasama organı tarafından verilmiş olmasına rağmen bu kararın idari nitelikte bir karar olduğunu belirtmiştir.Anayasa ve T.C.K de yer alan suçlarda ve cezalarda kanunilik ilkesi karşılıksız çekler bakımından da geçerlidir.Karşılıksız çek keşidesi bir kanunla cezalandırılmadığından kanun gücünde olmayan, suç ve ceza yaratmak bakımından hükümsüz olan bu karara dayanılarak ceza verilemez. Yorum kararını verilebilmesi için ise, bu konuda verilecek cezayı belirten bir kanuni düzenleme olması ve bunun tereddüt yaratması gerekir. Oysa karşılıksız çeki düzenleyen bir hüküm yoktur, dolayısıyla bu yorumlayıcı nitelikte bir karar da sayılamaz Kararın tek fonksiyonu karşılıksız çek düzenleyenlerin cezalandırılması için yasal bir düzenlemeye gerek olmadığını belirtmektir.
Tuna, T.C.K m. 503’ün sorunu halletmeye yeteceğini, ayrıca bir hükme gerek olmadığını belirtir. Meclis kararını karşılıksız çek keşidesinin unsurları itibariyle dolandırıcılığa uyduğu şeklinde yorumlamaktaydı.

Selçuk’a göre, yorum mevcut bir yasa maddesinin gerçek anlamını araştırma işlemidir. Yorumlanacak bir yasa olmadan, öğretide ve mahkeme içtihatlarındaki uyuşmazlıkların çözümlenmesi için yapılan yasalar, yorum yasaları sayılamaz. Dolayısıyla söz konusu karar bir yorum kararı değildir. Yazar’a göre karşılıksız çek fiilinin dolandırıcılık cezalandırılabilmesi için TCK m. 503’ ün unsurlarının bulunması gerekir.

Cihan, karşılıksız çek konusunda 503’üncü maddenin uygulandığını, bunun ihtiyacı karşılamadığını ve özel hükümlerin gerektiğini belirtmekle birlikte yazar, Meclis Kararını “karşılıksız çek keşidelerinde dolandırıcılığın unsurları araştırılmalıdır.”şeklinde yorumlamıştır.

Türk öğretisinde incelediğimiz bu görüşler toplu olarak nitelendirildiğinde şöyle bir sonuç ortaya çıkar: Söz konusu Meclis kararına hukuki değer tanıyanlar ve tanımayanlar da aynı sonuca varmışlardır. Bu sonuç, karşılıksız çek fiilinin tek başına suç oluşturmadığı, dolandırıcılık suçu bünyesinde değerlendirilmesi gerektiğidir.

3167 sayılı konundan önceki dönemde konuyla ilgili Türk uygulamasına bakıldığında, Yargıtay’ın farklı dönemlerde birbiriyle çelişen kararlar verdiği görülür.

Yargıtay 1963’te verdiği bir kararda karşılıksız çek keşidesini ayrı bir suç olarak değil, dolandırıcılık suçunun bir işleme biçimi olarak değerlendirmişti. “30.5.1962 tarihli fatura karşılığı teslim aldığı yağ bedeline karşılık 8.6.1962 tarihinde verildiği anlaşılan karşılıksız çekin borcu temin ve tevsik eden bir vesikadan ibaret kalan mahiyetine göre sanığın, yağın alınması için ne gibi hile ve sanialar yaparak ve müştekinin hulüs ve saffetinde yararlanarak onu dolandırdığı...”.

Yargıtay, bir süre sonra görüş değiştirerek karşılıksız çek keşidesini dolandırıcılıktan farklı bir şekilde mütalaa etmeye başlamıştır. “Sanığın müdahile olan borcuna karşılık iki bin liralık çek verdiği, mağdurda çeki bankaya götürdüğünde karşılığının bulunmadığından bahisle paranın tediye edilemediği dosya münderecatından anlaşılmaktadır. Çek ticaret hayatında kullanılan emin bir ödeme vasıtası bulunması dolayısıyla bu şekilde karşılıksız olarak verilmesi keyfiyeti TBMM’nin 17.1.1929 tarih ve 471 sayılı kararıyla hileli bir hareket sayılarak dolandırıcılık olarak kabul edilmiştir...”. Bu karar, karşılıksız çek keşidesinin, şekli bir suç olduğu görüşüne yaklaşmıştır.


Buna rağmen, içtihatlarda yine de istikrar sağlanamamıştı. Örneğin, 6.C.D. 1968 tarihli bir kararında dolandırıcılık suçunun unsurlarını karşılıksız çek keşidesinde aramıştır. “Sanığın sözleşme şartlarına uygun hareket etmeyen müştekiye kalorifer kazanının tamir bedeli olarak verdiği çek bedelinin ödenmemesini bankaya bildirmesinden ibaret eyleminde, dolandırıcılık suçunun unsurları yoktur.”. Yargıtay, 1969 tarihli bir başka kararında “... çekin ibraz tarihinde karşılığının bulunmaması suçun oluşması için yeterlidir.” diyerek suçun oluşumu için dolandırıcılığın unsurlarını aramamıştır.
Yargıtay, bu karalardan sonra önüne gelen birçok dosyada da karşılıksız çek keşidesiyle ilgili çelişkili kararlar vermeye devam etmiştir. Yüksek Mahkeme her kararında değişen bir uygulama göstermiştir. Bu durumun da hukuk güvenliği açısından sarsıcı olduğu tartışma götürmez. Bir yandan, uygulama bu şekilde çelişkili kararlar vermeye devam ederken 3167 sayılı kanun, çelişkileri ortadan kaldırarak karşılıksız çek keşidesi fiillerini dolandırıcılık suçundan ayrı bir suç tipi olarak düzenlemiştir.
4.2. Karşılık Kavramı :

Çek Kanunu m.16 karşılıksız çeke ilişkin düzenlemeler getirmiştir.Karşılıksız çek nedir? Hangi çekler karşılıksız sayılır.? Karşılıksız çek kelimesinin neyi ifade ettiğini anlayabilmek için öncelikle karşılık kavramını incelemek gerekir.

Muhatabın elinde keşidecinin emrine ayrılmış , yani tasarrufa yetkili kılınmış bir paranın bulunması hali karşılıktır. Bu karşılık bir şey veya mal değil , sadece paradır.Çeki keşide eden keşideci , muhatap banka nezdindeki hesaptan belli bir paranın lehtara ödenmesini havale eder. “Şu halde , bir çekin keşide edilmesinde, eş deyişle , düzenlenmesinde esas olan keşidecinin banka nezdinde çek bedelini karşılayacak parayı hazır bulundurmasıdır.”

Karşılık kavramı iki şekilde anlaşılmalıdır. Yani bankada hem yeterli para var olacak hem de tasarruf edilebilir olacak.Bu iki koşul , karşılığın var sayılması için zorunludur. Ayrıca çekin karşılığının kısmen olmaması halinde bile , çek karşılıksız sayılır.

Burada tartışılması gereken diğer bir husus da , karşılığın bankada ne zaman var olması gerektiğidir. Doktrinde bu konuya ilişkin iki farklı görüş vardır. Birinci görüşe göre ise , uygulamada çek peşinen yapılmış bir edimin yerine geçmekte , yani para gibi kullanılmaktadır, yani para gibi kullanılmaktadır. Eğer çekin düzenlenmesi sırasında karşılığı yoksa , ekonomik yönden değersiz bir sanat diğer tarafa tevdi edilmiş olmaktadır. Dolayısıyla karşı edimi yerine getirene karşılıksız çek verilmekte , bu kişi zarar görmektedir.Yasanın bu konuda susmuş olması yeterli bir gerekçe olmadığından , çekin karşılığının çekin keşide edildiği gün mevcut olması gerekir.

Bizim de katıldığımız ikinci görüşe göre ise , karşılığın bankada ibraz günü var olması yeterlidir. Zira , çek alacaklısının zarar görmesi , çekin bedelinin muhatapça ödenmemesi halinde ortaya çıkacağı için , çekin karşılığının ibraz günü mevcut olmalıdır. Nitekim Yargıtay da bu görüştedir , “ çek yasal sürede ibraz edilmiş ve karşılığı çıkmamış ise , bu durumda suç oluşur .“ ( Yargıtay 10. C.D. 25.11.1991 , E.751 / K.1106 ) .

4.3. Çek Anlaşması :

Bankada çekin karşılığının var olması çekin ödenebilmesi için yeterli değildir.Ayrıca bu karşılık üzerinde , çek keşidesi suretiyle tasarrufta bulunabileceğinin de kararlaştırılmış olması gerekmektedir. Uygulamada buna “ Çek Anlaşması “denmektedir. Ancak çek anlaşması çekin geçerliliğine ilişkin değil, fakat keşide edilen çeki bankanın ödeme zorunluluğu için gereklidir. Bu husus TTK m.695’de şu şekilde belirtilmiştir, “ Bir çekin keşide edilebilmesi için muhatabın elinde keşidecinin emrine tahsis edilmiş bir karşılık ve bu karşılık üzerinde çek keşide etmek suretiyle tasarruf hakkına haiz bulunacağına dair muhatapla keşideci arasında açık veya zımni anlaşmanın bulunması şarttır.”

4.3.1. Çek Anlaşmasının Tarafları :

TTK m. 695’in lafzından da anlaşılabileceği gibi, taraflar , muhatap ( banka ) ile keşideci (çeki düzenleyen kişi ) dir. Çek anlaşması yapabilmek için keşideci yönünden herhangi bir özel ehliyet şartı aranmamaktadır , bu ehliyete akit yapmaya ehil herkes sahiptir. Ancak muhatap hususunda bir sınırlama mevcuttur , zira çekte muhatap olma ehliyetine sadece bankalar ve özel finans kurumları sahiptir.
4.3.2. Çek Anlaşmasının Şekli :

Çek anlaşmasının tabi olduğu şekil hususunda TTK m. 695’de herhangi bir düzenleme yoktur. Bu nedenle bu hususta bir şekil serbestisi yoktur. Ancak bu anlaşmanın zımni olarak yapılması da mümkündür. Örneğin , bankanın müşterisinin talebi ile çek karnesi vermesi ya da çek defterini kendiliğinden vermesi zımni bir anlaşma olduğunu gösterir.


4.3. Korunan Hukuki Yarar :

Karşılıksız çek keşide edilmesi suçuyla ilgili olarak , öğretide tartışılan konulardan biri bu suçun koruduğu hukuki yarardır. Bu yarar , çağdaş medeni toplumun ekonomik alt fonksiyonel sisteminin önemli ödeme esaslarını oluşturan çeklere karşı olan güvenin arttırılmasıdır. Diğer yandan , öğretide bu suçun hukuki konusunun sadece bu güven olmadığı savunulmuştur. Bu görüşü savunan yazarlara göre karşılıksız çek hiçbir zaman tek konulu bir suç değildir . Karşılıksız çek hiçbir zaman başlı başına bir amaç değildir , amaç kazanç sağlamaktır. O yüzden her zaman bir ilişki nedeniyle verilir. Lehtara verildiği sırada çekin karşılığı yoksa , kamu güvenin yanında mağdurun malvarlığına ilişkin menfaatleri de ihlal etmiş olur. Bu suç mağdurun malvarlığına ilişkin menfaatleri de korur.

Bizim de katıldığımız görüş , bu suçun çeke karşı olan toplumsal güvenin yanında , çekin karşılıksız çıkması nedeniyle malvarlığı zarara uğrayan mağduru da koruduğudur. Çünkü kanun keşideciye düzeltme hakkı tanıyarak çekin bedelinin ödenmesini sağlamak amacıyla suçun cezalandırmasından vazgeçmekte , böylece amacının suçlunun ıslahından çok mağdurun korunması olduğunu göstermektedir.

4.4. Fail :

Bu suçun faili çekin muhatabı olan bankadaki hesabın sahibi olan ve çeki keşide eden kimsedir. Eline geçirdiği başkasına ait çek karnesini imza taklidi ile ( TTK m. 724 ) kullanan kimse karşılıksız çekten değil , sahtecilikten cezalandırılacaktır. Diğer yandan bankada hesabı olmadığı halde çek keşide eden kimsenin fiili sahte evrak tanzimi ya da şartları varsa dolandırıcılık suçunu oluşturur.

Faille ilgili tartışılan diğer bir nokta da temsilci veya vekilin bu suçun faili olup olamayacaklarıdır. Eğer temsilci veya vekil doğrudan doğruya çekle işleyen hesap üzerinde tasarruf yetkisine sahipseler , kendileri sorumlu olacaklardır . Örneğin , eğer temsilci , ticari mümessil ise bu mümessil ticari işletmeyi tacir adına işletmeye yetkili olmasına göre çek keşide edebilir. Dolayısıyla bu fiilden sorumlu olacaktır. Temsilci hesap sahibinin talimatıyla hareket etmiş ve hesapta yeterli karşılık var zannediyorsa cezalandırılmaz. Bu halde hesap sahibi de bizzat çek keşide etmediğinden cezalandırılmaz. Eğer şartları varsa dolandırıcılık suçu oluşur. Hesap sahibi tüzel kişi ise , onun adın çek keşide eden temsilciler suçun faili olacaklardır. Bir başka deyişle , tüzel kişi değil , onun adına davranan gerçek kişi suçun faili olacaktır.

4.5. Suçun Unsurları :

4.5.1. Suçun Maddi Unsuru :

Karşılıksız çek keşidesi fiili , keşidecinin bankadaki hesabında çek bedelini kısmen veya tamamen karşılayamayacak bir tutarın olması halinde gerçekleşir. Çek Kanununda “yeterli karşılığı bulunmaması sebebiyle kısmen de olsa ödenmeyen “ çek keşidesinden söz edilmektedir.

Karşılıksızlık fiili ya da hukuki olur. İlk halde çekin somut karşılığı fiilen bankada fiilen yoktur. Diğer halde ise somut karşılık vardır fakat keşideci bu karşılık üzerinde tasarruf edememektedir. Kısacası bankada hem yeterli para var olacak hem de keşidecinin bu para üzerinde tasarruf hakkı olacak.

Bir çekin ne zaman karşılıksız sayılacağının belirlenebilmesi için bazı hususların incelenmesinde fayda vardır :

Karşılık Zamanı : Çekin karşılığı bankada ne zaman varolmalıdır. ? Doktrinde bu konuya ilişkin iki farklı görüş vardır. Birinci görüşe göre ise , uygulamada çek peşinen yapılmış bir edimin yerine geçmekte , yani para gibi kullanılmaktadır, yani para gibi kullanılmaktadır. Eğer çekin düzenlenmesi sırasında karşılığı yoksa , ekonomik yönden değersiz bir senet diğer tarafa tevdi edilmiş olmaktadır. Dolayısıyla karşı edimi yerine getirene karşılıksız çek verilmekte, bu kişi zarar görmektedir. Yasanın bu konuda susmuş olması yeterli bir gerekçe olmadığından, çekin karşılığının çekin keşide edildiği gün mevcut olması gerekir.
Bizim de katıldığımız ikinci görüşe göre ise , karşılığın bankada ibraz günü var olması yeterlidir. Zira , çek alacaklısının zarar görmesi , çekin bedelinin muhatapça ödenmemesi halinde ortaya çıkacağı için , çekin karşılığının ibraz günü mevcut olmalıdır. Nitekim Yargıtay da bu görüştedir , ‘’ 3167 sayılı Çek Yasası m.16/1’e aykırılık suçu , çekin bankaya ibrazında karşılığının bulunmadığının anlaşıldığı anda ve ibraz edildiği yerde oluşur ‘’ ( Yargıtay 10. C.D. 23.01.1992 E.533 / K.46 )

Eski TTK’ da karşılığın keşide anında bankada var olmasını öngören bir düzenleme vardı. Ancak mevcut TTK‘da bu hususa ilişkin bir düzenleme yoktur.

Çek Kanunu da ibraz anında çek karşılığının bulunmasını yeterli saymıştır.Nitekim Yargıtay’ın buna paralel bir hüküm içeren kararı vardır , “ Sanık ile yakınıcının belirttikleri gün öğleden sonra bankaya başvurma konusunda anlaşmalarına karşın , yakınıcının sabahleyin başvurması nedeniyle karşılıksız kalan ve fakat o gün çalışma saati bitiminden önce çek karşılığını çok aşan miktardaki parayı çek hesabına aktaran sanığın dolandırıcılık kastı ile hareket ettiğinden söz edilmemesi gerekir.”
( Yargıtay 6.C.D. 11.03.1976 1590/1710 )

Sonradan Sağlanan Karşılık : Keşide anında mevcut bulunmayan fakat ibraz anında sağlanan karşılık fiili suç olmaktan çıkaracak mıdır. ?

Bir görüşe göre çekin özel hukuki niteliği göz önünde tutulmalıdır. Çek bir tediye vasıtası ise ve tediye etmiş ise ne zarardan ne de sağlanan haksız menfaatten söz edilemez. Ancak diğer bir görüşe göre ise ,çekin inanılır bir tediye aracı sayılabilmesi için ona itimat edilmesi gerekir. Eğer keşideden sonra karşılık sağlanması ümidine imkan tanınmış olursa , bu ümidin gerçekleşmediği olaylarda cezasızlık izahsız kalacaktır.

Burada savunulacak görüş, çekin karşılık zamanı ne zaman var olmalıdır sorusuna verilecek cevapla aynı paraleldedir. Eğer çekin keşide edildiği tarihte karşılığının var olması gerektiğini savunacaksak , ikinci görüşe katılmak durumundayız. Ancak çekin ibrazı anında karşılığının var olmasını kabul eden görüşe katılacak olursak , birinci görüşe üstünlük tanımak zorundayız.

Daha öncede belirttiğimiz gibi kanaatimiz , çekin ibrazı anında karşılığının var olması yönündedir. Dolayısıyla eğer çekin karşılığı sonradan, yani çek keşide edildikten sonra karşılanmışsa , karşılıksız çek suçu oluşmaz. Ancak çekin karşılığı ibraz anında da karşılanmamışsa , karşılıksız çek keşidesi fiili oluşur.

Tasarrufu İmkansız Karşılık : Karşılığın nakit olarak hazır olmasının lazım gelip gelmediği de tartışmalıdır. Mevcut fakat hesap sahibinin henüz tasarruf edemeyeceği karşılık ( mesela vadeli hesap ) veya hesap sahibinin tasarruf imkanını kaybettiği bir karşılık ( mesela hacizli hesap ) durumlarında da suç oluşur , çünkü tasarruf imkanı olmayan meblağ karşılık sayılamayacağından suçun oluşacağını kabul etmek gerekir. Ayrıca keşidecinin bankadan herhangi bir sebeple alacaklı olması karşılık sayılmaz , herhalde bankanın çek ile ödeyebileceği bir karşılık bulunmalıdır.

Sonraki Tarihli Çek : TTK m. 707 sonraki tarihli çekleri de geçerli saymış ve üzerindeki tarihten önce de ibraz edilebileceğini öngörmüştür.Çek Kanunu m.16 da keşide tarihinden önce ibrazı kabul etmiştir.

Ortaklaşa açılan hesaplarda , çek karşılıksız çıkınca ortaklığı süren diğer hesap sahibi de bundan sorumlu olmalıdır. Çünkü ortaklığı kabul eden bu sorumluluğu paylaşmış olmaktadır. Ancak yanıltıldığını ve suç kastının olmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir.


Çek Kanunu m.4 bankada fiilen karşılığı bulunan çekin süresinde ibraz edildiğinde ödenmesini öngörmüştür. Ancak keşideci bankadaki hesap üzerinde tasarruf yetkisini yitirmiş veya medeni hakları kullanma ehliyetini yitirmiş veya haciz , ihtiyati tedbir , ihtiyati haciz durumlarından biri gerçekleşmiş olabilir. Bu takdirde çek geçerliliğini yitirmez , ancak ödeme yapmak olanaksızlaşır.Ölüm ve ehliyet kaybı hallerinde , mirasçılar sorumlu olur ( TTK m. 711 ) . İflasta ise bankanın ödeme yetkisi sürecektir ve karşılığın aktarılması söz konusu olabilecektir. Bankanın ödememesi halinde keşideci değil banka sorumlu olacaktır.

Keşideci çekin sahteliğini ya da rızası dışı elinden çıktığını ileri sürerek ödemeyi durdurmuşsa ( TTK m. 711 ) ve bu da gerçek ise ne banka ne de keşideci sorumlu olacaktır. Ancak daha sonra keşidecinin iddialarının doğru olmadığı ispat edilirse , sorumluluk tamamıyla keşideciye ait olacaktır.

Hesapta yeterli karşılık bulunmasına rağmen banka ödeme yapmayarak çekin karşılıksız olduğunu lehdara bildirip , bu durumu da çek üzerine yazıp hamiline vermişse ve bu bir hatadan kaynaklanıyorsa kast unsurunun yokluğu nedeniyle ne banka ne de keşideci bundan sorumlu olacaktır. Ancak banka bunu kasten yapmışsa, bankanın sorumluluğu doğacaktır ve eğer keşideci durumdan haberdarsa yani bu iki taraf iştirak halindeyse her iki tarafın da cezai sorumluluğu doğacaktır.

Banka çeki karşılığı olmadığı halde , müşterisini kaybetmemek amacıyla bizatihi kredi açarak öderse , bu durumda karşılıksız çek fiili yine oluşur. Zira Yasanın çeke olan güveni koruma amacı tehlikeye düşer. Ayrıca banka bu tür ödemeleri devamlı sürdürmekte iken , aniden bundan vazgeçerse ve yine böyle bir durumda çeki kredi açmak suretiyle ödemezse , keşideci bankanın süregelen bu uygulamalarına güvenerek çek keşide ettiğini ileri sürebilecek midir. Fransız Yargıtay’ı bankanın eşref saatindeki keyifli davranışının , geçerli karşılık yaratmayacağını , kredi açmanın ancak açıkça ve önceden kararlaştırılmış bir taahhüt söz konusu olduğunda karşılığa değer kazanabileceğini belirtmiştir. Ayrıca daha önce de belirttiğimiz gibi karşılık,hesapta çek bedelini karşılayabilecek miktarı ifade eder. Bankanın kendi insiyatifiyle böyle bir ödemede bulunmuş olması karşılığın var olduğu anlamına gelmez. Zira aslında hesapta karşılık oluşturacak bir meblağ bulunmamaktadır.

Çekin, yırtılmış ve yıpranmış olması çek niteliklerini ya da çek görünümünü etkilemediği sürece , muhatap bankaca ödenmesi gerekir. Ancak banka karşılığı olduğu halde ödeme yapmazsa , bundan keşideci değil banka sorumlu olur. Ancak çek görünümünü yitirmişse hamil bu duruma katlanmak zorundadır. Çünkü çekin görünümünü yırtılma ya da yıpranma sonucu yitirmesi fiili bir sorundur ve bu durumda çıkacak uyuşmazlığı mahkeme çözecektir. Nitekim Yargıtay bu konu ile ilgili vermiş olduğu bir kararında , “ ... tahribat sonucunda yırtılmış bir çek , geçersiz hale gelmiş sayılmaz .” şeklinde bir karar vermiştir.






Suçun maddi unsurunun oluşabilmesi için 3 unsur gerekir :


Failin TTK m 692 ve devamı hükümlerinde öngörülen hükümlere uygun bir çok düzenlemesi ve lehdara tevdi etmesi.

Çekin hamil tarafından ibraz süresi içerisinde veya üzerinde yazılı keşide tarihinden önce muhatap bankaya ibraz edilmesi.

Çeki keşide edenin muhatap bankadaki hesabında tamamen veya kısmen çekin karşılığının bulunması :



A ) Failin TTK m 692 ve devamı hükümlerinde öngörülen hükümlere uygun bir çok düzenlemesi ve lehdara tevdi etmesi :


Öncelikle belirtmemiz gereken nokta bu unsurun bazı yazarlar tarafından (Sami Selçuk , Gönen Eriş ) ön koşul olarak alınmış olduğudur . Ancak biz de Dönmezer’in görüşüne katılarak ; ‘suçun failinin iradesi çerçevesindeki hareket unsuru içinde bizzat böyle bir hareketi yapması gerekli olduğundan , söz konusu iradi hareketi suçun maddi unsuruna dahil etmeyi uygun gördük .‘

Karşılıksız çek keşidesi çürmünden bahsedebilmek için , öncelikle düzenlenmiş bir çekin bulunması gerekir . Bu çek banka çeki olmalıdır . Yasa çekin basılması yada bastırılması tekelini bankalara vermiştir (Çek Kanunu m. 3/2 ). O nedenle yolculuk çekleri , posta çekleri banka çeki sayılmazlar .

Karşılıksız çek keşidesi cürmünün oluşması için ortada bir çekin bulunması gerektiğini belirtmiştik . Çekin hangi öğeleri içereceği ve nasıl düzenleneceği TTK m 692 ‘de düzenlenmiştir . Bu maddede yer alan öğelerden birisini içermeyen çok resmi belge sayılmayacağından bunlarla ilgili sahtecilik cürümleri , özel belgede sahtecilik suçunu oluşturacaktır .

Bu konuda öğretide görüş birliği vardır . Öğretide esas tartışılan nokta , karşılıksız çek cürmünde , çekin zorunlu öğelerinin bulunmaması halinin suçun oluşumunu etkileyip etkilemeyeceğidir .





Birinci görüş , çekten amaç , TTK’nın aradığı bütün zorunlu öğeleri içeren belgedir. Bu öğelerden bir tanesi bile eksik olursa Çek Yasası m 16 uygulanamaz, koşulları varsa eylem dolandırıcılık olacaktır .


Bu görüşü savunanların gerekçelerini şu şekilde özetleyebiliriz :

a)Karşılıksız çek bağımsız bir suç sayıldığına ve karşılığı olmayan bir ödeme aracının dolaşımının engellenmek istendiğine göre , keşide edilen belgenin TTK m 692 ‘ deki öğeleri içermesi gerekir . Yoksa , eylem ancak dolandırıcılık suçu olabilir.

b)Çek bir ticaret hukuku kurumudur . Dolayısıyla , suçların yasallığı ilkesi gereğince, çekin özel hukuktaki anlamından uzaklaşmak olanaksızdır . Tersi durumda keyfiliğe kaçılmış olur . Ceza hukuku örnekleme yasası ve yasallık ilkeleri çiğnenmemelidir . Bu açıdan Çek Yasası m.16 çeki tanımlamıştır . Dolayısıyla eksik ceza normu söz konusu olduğuna göre , bu normu onu belirleyen Ticaret Hukuku normlarına göre tamamlamak gerekir .


c)Çek Kanunu m.1 , Çek ve hamili terimleri birbirleriyle bağlantılı olarak tanımlanmıştır . Dolayısıyla bu kavramalardan birinde yapılacak değişiklik , diğerinin de anlamını değiştireceğinden , TTK m. 692’de yer alan öğeleri içermeyen çek korunursa , çek hamilleri dışındakiler de korunacağından , çek işlevini yitirecektir .

d) Çekle iş görenler çeki düzenleyen kuralları bilmek zorundadır . Yasayı bilmemek özür sayılmayacağından , bilmeyenler bu yasanın korunmasından yararlanacaktır .


İkinci görüşe göre ise , keşide yeri ve/veya keşide tarihi gibi unsurların bulunmaması halleri de Çek Kanunu kapsamına girebilir ve karşılıksız çek keşide etme suçunu oluşturabilir.


Bu görüşü savunanların gerekçeleri ise şöyledir :

a)Çek Yasasının temel amacı , çeke olan güvenin yanı sıra , hamilleri de korumaktır . Yani karşılıksız çek keşidesi suçunun koruduğu tek menfaat , çeke olan güveni sağlamak değildir . Bunun yanında çek hamilinin korunması da aynı değerdedir . Sonuç olarak korunması gereken hem hamiller hem de çeke olan güvendir . Dolayısıyla bir öğesi eksik diye çeki bu yasanın kapsamında bırakırsak hamilleri korumak olanaksızdır .

b) Çek kavramının kaynağını Ticaret Hukuku bulduğu bir gerçektir . Dolayısıyla Çek Yassının m 16’daki çek kavramını anlamlandırırken öncelikle TTK’ya başvurulacaktır. Ancak , çek kavramına verilen anlam bu yasanın gerçekleri ile bağdaşmazsa ,Ceza Hukuku özerk niteliğinden yola çıkarak bu kavram Ceza Hukuku kendi amacı doğrultusunda yeniden tanımlanmak zorundadır .

c) Çekin hamili tanımladığı , çek olmazsa hamilinde de söz konusu olmayacağı ve hamil dışındakilerin de korunacağı iddiası ise Ceza Hukukunda , özel hukuk kavramlarının dışına çıkmayan katı sivilistik bir anlayışının ürünüdür .

d ) Yasanın bilinmemesinin özür olamayacağı iddiası ise hayatın gerçekleriyle bağdaşmaz . Kimi davalarda yargıçların dahi , çek gibi belgelerin gerekli yasal unsurları içerip içermediğini öğrenmek için uzmanlara başvurduğu görülmektedir . Yasalar ortalama insanlar için yapılır ve bu insanlardan hukuk uzmanı olmaları beklenemez . Bu itibarla yasaların , bilgisizliğin kalkanı olması beklenemese de bu insanları sömüren hilekarları koruması da beklenemez .


Bu konuyla ilgili mukayeseli hukuk incelendiğin de 21 Aralık 1933 gün ve 1736 sayılı İtalyan Ceza Kararnamesi m 116 , öğeleri eksik çek keşidesini ayrıca suç saymıştır . Fransız doktrini ise senedin çek görünümünü sergilemesini yeterli görmüş, öğeleri eksik çeki suçun oluşumunu etkilemeyeceğini savunmuştur . Belçika mahkeme içtihatlarına göre ise karşılığı olmayan tarihsiz bir çekten dolayı keşideci cezalandırılacaktır .

Türk Yargıtay’ı kusurlu çekte Çek Yasasının uygulanamayacağına karar vermiştir , “TTK m. 692’ deki unsurları taşımadığı için çek sayılmayacak belge düzenleterek müdahile veren sanığın eylemi , 3167 sayılı yasaya aykırı bulunmak suçunu değil , unsurları bulunduğu takdir de dolandırıcılık suçunu oluşturur” ( Yargıtay C.G.K.,1.6.1987 ,7/95/321).

Bizim de katıldığımız görüşe göre failin çeke keşide sırasında keşide yeri ve/veya tarihini yazmaması suçun oluşumunu etkilemez . Özellikle mala karşı işlenen suçlar da bir çok kavram kaynağını özel hukuktan alsa da Ceza Hukuku özerkliği gereği bu kavramlar daha esnek yorumlanabilecektir . Örneğin , mal varlığı kavramının içine özel hukuktakinin aksine mali bir değeri olmayan eski bir aile mektubu katılabilir . Aynı şekilde çek kavramının da bu düşünce tarzı ile ceza hukukunun gerekleri doğrultusunda esnek yorumunun daha doğru olacağı kanaatindeyiz .

Ayrıca TTK m 703/3 delaletiyle ve m.592 gereğince keşidecinin , keşide sırasında yazmadığı keşide yeri ve tarihinin çeke bankaya ibraz edilmeden hamil tarafından yazılması da mümkündür . Bu durumda çek karşılıksız çıktığında Çek Yasası
m. 16‘da yer alan karşılıksız çek fiili oluşmuş olacaktır.

Diğer yandan keşidecinin MK hükümlerine göre kendisine borç altına sokabilecek tasarruflarda bulunma ehliyetine sahip olması gerekir . Bu ehliyete sahip olmayanların düzenledikleri çekler geçerli olmayacağından ibrazı halinde, karşılıksız çek dolayısıyla suç oluşmayacaktır . Ayrıca çekin onu hukuken geçersiz kılacak bir ilişkiye (örneğin kumar ) dayanması halinde karşılıksız çek suçunu oluşturup oluşturmayacağı tartışılmalıdır . Bir görüş böyle bir halde karşılıksız çek suçunun cezalandırılmasını suçu oluşturan öbür eylemlerinde korunması anlamına geleceğini savunurken , karşı görüş köken ve dayanağı ne olursa olsun korunan yararın çeke olan güven dolayısıyla kamu yararı olduğu gerekçesiyle karşılıksız çek suçunun oluşacağını öne sürmüştür .


B) Çekin hamil tarafından ibraz süresi içerisinde veya üzerinde yazılı keşide tarihinden önce muhatap bankaya ibraz edilmesi :

Karşılıksız çek suçunun maddi unsurlarından biri de çekin yasal süresi içinde muhatap bankaya ibraz edilmiş olmasıdır . Çekin ödeme için ibrazına ilişkin süreler TTK m 708’de belirtilmiştir . Buna göre , çek keşide edilen yerde ödenecekse ibraz süresi 10 gün , çek keşide edilen yerden başka bir yerde ödenecekse bu süre 1 aydır. Bu süreler geçirildikten sonra ibraz olunduğunda karşılıksız çek m 16’ya göre suç teşkil etmez . Yargıtay içtihatlarına nazaran ibraz süresinin son günü Cumartesi, Pazar , veya tatil gününe rastladığında takip eden gün yasal süre içinde ibraz edildiğinde de suç gerçekleşmiş olur. Örneğim Yargıtay vermiş olduğu bir kararında “ Çekin on günlük ibraz süresinin son günü Kurban Bayramı tatiline rastlarsa, çekin ibrazı , bayramı takip eden ilk çalışma günü yapılabilir.” ( Yargıtay 10. C.D. 25.05.1998 , E. 3974 / K.5203 ).

Çekin muhatap bankaya ibrazında karşılığı varsa çek bedeli bankadan tahsil edilir. Ancak karşılığı kısmen veya tamamen yoksa bu durum çekin arkasına tarih ve saat belirtilerek yazılır .Ayrıca Eriş bu unsuru bir ön koşul olarak almıştır .


C ) Çeki keşide edenin muhatap bankadaki hesabında tamamen veya kısmen çekin karşılığının bulunması :

Suçun oluşabilmesi için gerekli olan bu üçüncü unsuru ‘karşılıksızlık ‘ başlığı altında ayrıca incelediğimiz için burada kısaca değinmekle yetineceğiz . Çek Yasası m 16 , bankadaki hesapta ‘...yeterli karşılığı bulunmaması sebebiyle kısmen de ödenmeyen çeki keşide eden kimseler cezalandırılır ‘dediğine göre suçu oluşturan temel unsur çekin karşılığının ödenmemiş olmasıdır . (Çekin karşılığının bankada kısmen olmaması halinde durum aynıdır , kısmen karşılıksızlık , tamamen karşılıksızlıkla aynı değerdedir . ) Bu durum da çek haricen ödenmiş ise suç teşekkül etmiş olacaktır . Ancak bu halde fail çeki karşılığının haricen ödendiğini ispat etmek zorundadır . Çek Yasası m 16’nın lafzında haricen ödemenin suçu ortadan kaldırdığına dair bir açıklık olmasa dahi kanunun öngörülen süre içerisinde hamilinin zararları karşıladığı takdirde , keşideci hakkında kavuşturma yapılamayacağını belirtmesinden yola çıkarak bu sonuca ulaşılabilir .


4.5.2. Suçun Manevi Unsuru :

Bu suçun manevi unsuru konusunda öğretide bir görüş birliği yoktur .

Dönmezer’ e göre Çek Yasası bu suç bakımından objektif sorumluluk esasını benimsemiş mücerret karşılıksız çek kanunu eyleminin iradi olması koşulu ile suçun oluşacağını belirtmiştik . Failde harekete ilişkin iradenin mevcut olması gerekir , dolayısıyla mücbir sebep , ikrah , cebir, kaza gibi hallerde sorumluluk söz konusu olmayacaktır .

Eriş ‘e göre kural olarak cürüm niteliğindeki bir suçun oluşması için kast aranmasına rağmen kanun koruyucu Çek Yasasında bu suç için kast aramamış objektif bir sorumluluk hali öngörmüştür . Bunun kanıtı olarak da Çek Yasası m 16‘nın gerekçesini gösterir . Bu gerekçede ,’.....çek keşide eden ....’ yönünden müstakil bir müeyyide getirilmiş bir gün muhatap bankaya süresi içinde ibraz edildiğinde ödenmeyen her türlü çek keşidecinin cezalandırılmasını öngörmüştür . Ancak yazarda eylemin iradi olması gerektiğini savunmuştur .


Savaş ve Mollamahmutoğlu’ na göre kanun çekle ödemeleri düzenlemiş , basımını kontrol altına almış ve tedavüle koyulabilmesi için karşılıksız çek kanunu iki şart öngörmüştür . Her çek yaprağına hesabın bulunduğu bankanın adı ve karne sahibinin hesap numarası yazılmalıdır . Bu iki şartın bulunmaması ister ihmal ister dikkatsizlik isterse kasten ortaya çıkmış olsun , bu iki unsuru yazmamanın cezası çekilecektir . Çünkü burada objektif mesuliyet benimsenmiştir.


Selçuk ise Çek Yasasının m 16’daki suçun bir cürüm olduğunu ve metinde bu cürümde nesnel (objektif) sorumluluğu çağrıştıran bir ibarenin olmadığını belirtmiştik . Kanunun gerekçesinde de bu doğrultuda bir fikir beyan edilmemiştir. Bu itibarla cürümlerdeki manevi sorumlulukla ilgili genel kurala uyularak kast aranacaktır. Burada aranacak cürmi kast karşılığı olmadığını bilmesine rağmen failin çek keşide etme bilinç ve iradesi ile davranmasıdır. Karşılığın bulunduğu sanısı yanılgı hallerinde suç kastı yoktur. Selçuk bu suçun oluşması için genel, özel ya da irade etme öğesi belirsiz olan belirsiz kastın dahi yeterli olacağını belirtmiştir.



Erem’e göre karşılıksız çek suçu bir cürüm olduğuna göre kast aranacak ve taksirli sorumluluk öngörülmeyecektir. Yeterli karşılığın olduğunu zanneden keşideci de kastın varlığı kabul edilemez. Zira suçun maddi unsurlarından birindeki hata ceza hukuku genel kuralları gereği kastı ortadan kaldırır. Ayrıca keşidecinin irade dışı çek çekmiş durumunda ise , yine kast mevcut olmayacaktır. Taksirli sorumluluk TCK’ya göre istisnadır ve kanunda o suçun taksirli halinin cezalandırılacağının açıkça belirtilmiş olmalıdır. Dolayısıyla keşidecinin büyük bir ihmal içinde karşılıksız çek
çektiği bir olayda da ceza vermek mümkün olmayacaktır.


Yargıtay’ın benimsediği görüşe göre ise , Çek Kanunu objektif sorumluluk esasını benimsemiş , soyut olarak karşılıksız çek keşidesi eylemin iradi olması koşulu ile suç oluşacaktır. Yargıtay objektif sorumluluk esasını kabul etmekle birlikte , kovuşturma yapılmasının hamilin şikayetine bağlı olmasını da göz önüne alarak , objektif sorumluluğun hafifletildiğini ve iyiniyetli keşidecinin korunduğunu belirtmiştir
( Yargıtay CGK 9.10.1980 , 7/213-280 ).


Bizim katıldığımız görüşe göre ise ; bu suç bir cürümdür ve cürümler ancak kastla işlenebilir. Kastla işlenebilen cürümlerin taksirli hallerinin cezalandırılabilmesi ancak o suçun taksirle işlenmesinin cezaya çarptırılacağının kanunda açıkça belirtilmesi ile mümkündür. Bu kural ceza hukukunun temel ilkelerinden biridir ve bunun aksinin düşünülmesi kanunilik prensibine aykırıdır. Bundan hareketle Çek Kanunu m.16’nın lafzına baktığımızda karşılıksız çek keşidesi suçunun taksirle işlenebileceği öngörülmemiştir , dolayısıyla bu suçun taksirle işlenebilmesi mümkün değildir ve bu suçun taksirle işlenebileceğini ve bunun da cezaya çarptırılabileceğini savunan görüşlere katılmıyoruz. Ayrıca keşidecinin büyük bir ihmal ile çek çektiği veya karşılığının olmadığını bilmediği halde çek tevdi ettiği hallerde kastının olmadığı görüşündeyiz.

4.5.3. Kovuşturulabilme Şartı:

Çek Yasası m 16/2 ‘bu fillerden dolayı takibat yapılabilmesi çek hamilinin şikayetine bağlıdır ‘ demiştir . Dolayısıyla karşılıksız çek kanunu ancak hamilin şikayetine bağlı olarak kovuşturulabilir.


Bu durumda iki bölümde inceleyebiliriz :


a) Failin Çek Yasası m 8 ‘e göre düzeltme hakkını kullandığı haller :

Keşidecinin düzeltme hakkı Çek Yasası m 8’de düzenlenmiştir . Bu düzenlemeye göre keşide edilen çek karşılıksız çıktığı takdirde , muhatap bankaca çekin hesap sahibine düzeltme hakkını kullanılması yani karşılığı çıkmayan çek bedeli ve bunun %10 tazminatı ve gecikme bedeliyle birlikte ödenmesi için ihbar mektubu gönderilir . Hesap sahibi bu ihbar mektubunu aldığı veya m 12 gereğince almış sayıldığı günden itibaren 7 iş günü içerisinde ihbar mektubunda yer alan hususları yerine getirirse hamilin şikayet hakkı doğmaz . Eğer çek bedeli ve eklentileri ödenmez dolayısıyla düzeltme hakkı kullanılmazsa , hamilin karşılıksız çekten dolayı şikayet hakkı doğar .

b)Çek Yasası m 8/2’ye göre’ Düzeltme hakkı , karşılıksız çekin ibraz tarihini takip eden 1 yıl içinde ancak iki defa kullanabilir . Failin düzeltme hakkının olmadığı hallerde de , aynı şekilde bedeli faiz ve teminatı ile birlikte hamil lehine bankadaki hesabına yatırdığı takdirde şikayet hakkı doğmaz .

Ayrıca çek yasası m 12 gereğince hesap sahibi , adres değişimi bildiriminde bulunmadığı sürece hesabın açıldığında bildirilen adrese yapılan tebligat geçerli olacaktır . Ancak çek yasası m 12’de belirtilen adreste tebligatın tebligatı almaya ehil ve yetkili bir kişiye yapılması zorunludur . Nitekim buna ilişkin bir Yargıtay kararında çek keşidecisi olan sanığın birlikte oturan kızına yapılan tebligatı ehil ve yetkili kişiye tebliğ edilmekle geçerlidir denmiştir ( Yargıtay CGK 28.02.1994 E:1994 /10-44 K.70).

Muhatabın şikayet hakkının doğması halinde , bu süre 6 aydır ve çekin bankaya ibrazı tarihinde başlar . Ancak 6 aylık şikayet süresi içinde keşideci Çek Yasası m 8 ve 16 yer alan gerekleri yerine getirmişse;hamilde henüz şikayet hakkını kullanmışsa dava zararı giderme nedeniyle düşecektir . Ayrıca şikayetten hüküm kesinleşinceye kadar vazgeçilebilir .

4.5.4. Teşebbüs :

Karşılıksız çek keşidesi fiilleri ile ilgili olarak , öğretide tartışmalı olan konulardan biri de , bu suçun teşebbüse elverişli olup olmadığıdır.

Dönmezer bu suçun elverişli olmadığını belirtmiştir.

Donay’a göre çekin ibrazı ile tüm icra hareketleri tamamlanır ve suç oluşur. Karşılıksız çek keşidesi suçunda tam teşebbüs olanaklı değildir. Çekin karşılıksız olduğunu bildiği halde çeki keşide edip hamile veren kimse icra hareketlerine başlamış fakat eylemler tamamlanmamışsa ancak eksik teşebbüsün varlığından söz edilir.

Malkoç ve Güler’e göre , bu suç hareket suçu olduğundan tam teşebbüs olanaksız olduğu halde eksik teşebbüs mümkündür. Çünkü suçun oluşması için iki harekete gerek vardır. Birinci aşama , keşidecinin çeki düzenleyip hamile vermesi ; ikinci aşama ise , çekin hamil tarafından bankaya ibraz edilmesi ve çekin kısmen ya da tamamen karşılığının bulunmamasıdır. Bu itibarla hamil ilk aşamada çekin karşılığının bulunmadığını öğrenerek çeki bankaya ibraz etmeden şikayet hakkını kullanırsa , eksik teşebbüs hali söz konusu olur.

Selçuk’a göre , suç ani ve icrai bir suçtur ve bu suçun hareket unsuru iki davranıştan oluşur. Karşılıksız çekin düzenlenmesi ve dolaşıma konması. Çek ancak dolaşıma konduğu anda suç oluşacaktır , dolayısıyla sonucu harekete bitişik bir suçtur ve icrai hareket bittiği anda suç oluşur. Bu itibarla ister salt tehlike suçu ister hem tehlike hem zarar suçu ya da bölünmez tek hareketli suç denilsin teşebbüs açısından sonuç değişmez. Diğer yandan çekin ibrazı bir cezalandırabilme koşuludur. Cezalandırabilme koşulu içeren suçlar ne tam ne de eksik teşebbüse elverişlidir. Suçun hem hareketi neticesine bitişik bir suç olması hem de cezalandırabilme şartı içermesi sebebiyle , suç ne tam ne de eksik teşebbüse elverişli değildir.

Daha önce çekin karşılığının bankada ne zaman var olması gerektiğini açıklayan farklı görüşlerde değindiğimiz gibi , çekin karşılığının ibraz anında bankada var olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu itibarla suçun oluşabilmesi için çekin bankaya ibrazı gereklidir. Bu suç hareketi neticesine suçlardandır , dolayısıyla teşebbüsün hiçbir türüne elverişli değildir.
4.5.5. İştirak :

Selçuk’a göre karşılıksız çek keşidesi suçuna iştirak olanaklıdır. Genel kurallara göre suça iştirak , icra hareketlerinin bitmesine kadar olanaklıdır. Yani keşidenin son bulduğu ana kadar. Keşide eylemi bitiminden sonra iştirak mümkün değildir
Çek Kanunu Tasarısında karşılıksız çeki keşide edenlerle birlikte , çekin böyle olduğunu bilerek ciro edenlerin de cezalandırılmaları öngörülmüştü. Ancak daha sonra bu hüküm tasarıdan çıkarılmıştır. Bu karar yerinde olmuştur. Zira sorun iştirak hükümlerine göre çözülmelidir. Çünkü keşideci ile ciro eden keşideden önce anlaşmışlarsa , ciro edenin eylemi “ fiili doğrudan doğruya birlikte işlemiş “ olan asli faildir. Ciro eden hamil karşılıksızlığı keşideden sonra öğrenmişse ve buna karşın ciro etmişse , Çek Kanunu m.16’ya göre suç tamamlandığı için ve tamamlanmış suça iştirak imkansız olduğu için bu eylem ancak hile olur.


Malkoç ve Güler de görüşlerini şu şekilde belirtmiştir ; Çek Kanunu m. 1’de , bu yasada hüküm bulunmayan hallerde genel hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir. Çek Kanunu m. 16 ise karşılıksız çek keşide edenlerin suçun faili olacağını belirtmiştir. Bu itibarla devredenler ve kefil bu suçun faillerinden olamazlar. Meğer ki hamil veya devredenler veya kefil karşılıksız çekin keşidesinden önce veya keşide sırasında keşideci ile anlaşarak suça katılmış olsun.

Eriş de bu suçun iştiraka olanaklı olduğunu belirtmiştir. Örneğin çekin hesap sahibi , hesapta para olmadığını bildiği halde vekile talimat vermiş , vekil de bunu kabul ederek çek düzenlemişse suç oluşur , vekil sanık olurken , hesap sahibi de suça iştirak eder. Karşılıksız çeki bilerek ciro eden ciranta da suça iştirak eder.

Dönmezer de suçun iştirake müsait bir suç olduğunu belirtmiştir.

Bizim görüşümüze göre de , bu suça iştirak mümkündür.

4.5.6. İçtima :

Karşılıksız çek suçunda içtima konusunda , hangi hallerde teselsülün , hangi hallerde gerçek içtimanın , hangi hallerde fikri içtimanın söz konusu olacağı hakkında doktrinde de kimi görüşler vardır.

Selçuk’a göre , eğer keşideci hesabında çeki karşılayacak miktarda para olmadığı halde çek düzenlemişse, yalan söylemiş sayılacaktır. Bu yalanın TCK m.503’de değinilen kandıracak biçimde hile ve desise olup olmadığı tartışmalıdır. Ancak bu tartışmada çekin toplum önünde olan güven verici ve inandırıcı rolü göz önünde tutulmalıdır. Eğer çek keşidesi , bir hile ve desise boyutunda değilse , burada içtimanın tartışılmasına gerek kalmayacaktır ve eylem sadece karşılıksız çek keşidesinden ibaret olacaktır. Ancak keşide etme bir hile ve desise boyutunda ise , burada tek eylemle iki ayrı hukuki konu ve iki ayrı norm ihlal edilmiş olacaktır ve fail TCK m. 79’a göre en ağır suça göre yani , karşılıksız çek keşidesini düzenleyen Çek Kanunu m.16’ya göre cezalandırılacaktır.
Selçuk teselsül hususunda da görüş bildirmiştir. Selçuk’a göre , fail birden çok keşide ettiği takdirde , her bir eylem ayrı ayrı suç oluşturacaktır. Eğer , mağdurların özdeşlikleri , zaman unsuru ve benzeri durumlar göz önünde tutularak tek suç işleme kararıyla davranıldığı sonucuna ulaşılırsa , faile müteselsil suçu düzenleyen TCK m. 80 uygulanacaktır.

Malkoç ve Güler’e göre ise , eğer keşideci kısa aralıklarla çek keşide ederek lehdara vermişse , “ bir suç işleme kararının icrası cümlesinden olarak kanunun aynı hükmünün birkaç defa ihlal edilmesi muhtelif zamanlarda vaki olsa bile tek suç sayılır....” hükmü karşısında TCK m. 80 uygulanmalıdır. Yine keşideci değişik hukuki ilişkiler nedeniyle keşide ettiği birden çok çeki değişik lehdarlara verdiğinde aynı sonuca ulaşılmalıdır.

Yargıtay da muhtelif zamanlarda verdiği kararlarında bu konuda görüş belirtmiştir : “ Çekler farklı hukuki ilişkiler nedeniyle farklı kişilere verilmişse , birden çok suç oluşur.” ( Yargıtay 10.C.D. 16.02.1993 , E.14474 / K.1942 ).
“Değişik aylara ait kira borcu için aynı tarihte verilen çeklerin karşılıksız çıkması halinde, tek suç oluşur.” ( Yargıtay CGK. 05.02.1989 , E.1988/7 -554 - K.32 )


Bizim görüşümüze göre ise , fail karşılıksız çeki keşide ederken hile ve sania kullanmak suretiyle , mağduru kandırmışsa , bu suç elbette ki TCK m. 80 hükümlerine göre cezalandırılacaktır , yani faile en ağır ceza olan karşılıksız çek keşidesi suçunun cezası verilmelidir. Ancak fail , karşılıksız çek keşide ederken hile ve saniaya başvurmamışsa , fail sadece karşılıksız çek keşidesi suçundan sorumlu olacaktır. Yani fikri içtima hükümlerine başvurulamayacaktır.
Teselsül konusuna gelince , eğer fail mağdurlara birden çok karşılıksız çek keşide etmişse elbette ki her biri ayrı ayrı suç oluşturacaktır. Ancak fail, mağdura aynı hukuki ilişki nedeniyle birden çok çek keşide etmişse , fail müteselsil suçu düzenleyen TCK m. 80’e göre cezalandırılmalıdır. Eğer fail farklı hukuki ilişkiler nedeniyle birden fazla kişiye karşılıksız çek vermişse , bu halde birden çok suç söz konusu olacaktır.


4.5.7. Yaptırım :

Karşılıksız çek keşide etme suçu için 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür ( Çek Kanunu m.16 ). Ayrıca 1 yıldan 5 yıla kadar bankalarda çek hesabı açması ve çek karnesi verilmesi yasağı getirilir. Bu yasaklama kararı tüm bankalara duyurulmak üzere Merkez Bankasına bildirilir. Bu yasaklama önlemi zorunludur ve hakimin takdirine bağlı değildir.

4.5.8. 03.10.2001 Tarihli Anayasa Değişikliğinin
Değerlendirilmesi :


17 Ekim 2001 tarih, 24556 mükerrer sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan 4709 sayılı Kanunun m.15 ile değiştirilen Anayasa m. 38’in son fıkrasının ardından karşılıksız çek keşide edenlerin cezalandırılması hususunda da yeni bir kanuni düzenleme ihtiyacı doğduğu aşikardır. Anayasa m.38’e eklenen hüküm şudur , “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz. “ Anayasaya eklenen bu maddenin ardından karşılıksız çek keşide edenin cezalandırılmalarının istendiği davalarda 3167 sayılı Çek Kanunun karşılıksız çek verme suçlarına 1 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası öngören m. 16’nın Anayasaya aykırı olduğu iddiası ile yerel mahkemelerden Anayasa Mahkemesine bu maddenin iptali istemi ile başvurular olmuştur. Başvurularda , Anayasa değişikliği ile bu suçlara karşı hürriyeti bağlayıcı ceza verilemeyeceği , bu nedenle 3167 sayılı kanun m. 16’nın Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Konuyla ilgili olarak ilk derece mahkemelerinde yapılan yargılamalar sonucunda verilen kararların temyiz istemi ile Yargıtay’a götürüldüğü görülmüştür. Örnek olarak S.G. isimli vatandaşın 1 Eylül 1999’da kestiği çekin karşılıksız çıkması üzerine Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinde dava açıldı. Mahkeme Çek Kanunu m. 16 uyarınca S.G. isimli vatandaşa 1 yıl hapis cezası verdi, sanığın iyi hali nedeniyle bu ceza 10 ay hapis cezasına dönüştürüldü. Mahkeme ayrıca sanığın 1 yıl süreyle çek kesmesini ve çek hesabını açtırmasını yasakladı. Sanığın temyiz istemi üzerine dava Yargıtay 10.C.D. geldi .Aynı şekilde 3167sayılı kanuna aykırılık suçundan sanık A.K. nın yapılan yargılaması sonucunda , hükümlülüğüne dair Kumluca Asliye Ceza Mahkemesinde verilen 08.03.2000 gün ve E. 1995/585 , K. 2000/97 sayılı hükmün incelenmesi için sanık tarafından Yargıtay 10. C.D. başvurulmuştur. Bu iki davada da Yüksek Mahkeme Anayasa m. 38’de yapılan değişiklik gereği yasal düzenlemenin ne olması gerektiğinin henüz bilinmediği ve uyum yasalarının çıkarılması gerekliliği üzerine , bu kişilerin hapis cezalarına çarptırılamayacaklarını , uyum yasalarının beklenmesine ve bu yeni yasaya göre değerlendirme yapılması gerektiğine karar vererek , ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur :


T.C.
YARGITAY
10. CEZA DAİRESİ

Esas No : 2001/12597
Karar No : 2001/22836
Tebliğname No : 10/71070

YARGITAY İLAMI


3167 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanık A.K.’nın yapılan yargılanması sonunda; Hükümlülüğüne dair KUMLUCA Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 08/03/2000 gün ve 1999/585 esas, 2000/97 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığının onama isteyen tebliğnamesi ile 11/04/2001 tarihinde daireye gönderilmekle incelenip gereği düşünüldü.

17 Ekim 2001 tarih, 24556 mükerrer sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan 4709 sayılı Kanunun 15. maddesi ile değiştirilen Anayasa’ nın 38. maddenin son fıkrası karşısında yasal düzenlemenin ne olacağı belirlenmesi açısından acilen uyum yasası çıkartılması zorunluluğu da nazara alınarak sonucun beklenilmesi ve buna göre yeniden takdir ve değerlendirme yapılarak uygulama yapılmasında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan başka yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, 23/10/2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Buna karşılık Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, “Yasama organının gerekli düzenlemeyi yapacağının sürenin belli olmaması nedeniyle , Uyum Yasalarının çıkmasının beklenilmesi söz konusu edilmemelidir. Aksi takdirde , dava uzunca bir süre sürüncemede kalmaya ve davanın zamanaşımına uğramasına neden olacaktır.” gerekçesiyle 10.C.D. kararına itiraz etti. Ayrıca Başsavcı itirazında, “ sözleşmeden dolayı yükümlülüklerinden dolayı kimse özgürlüğünden alıkoyulamaz “ şeklindeki Anayasa hükmünün Çek Kanununda düzenlenen karşılıksız çek keşidesi suçuna uygulanamayacağı şeklinde görüş belirtmiştir. Bunun üzerine dava Yargıtay C.G.K. gitmiştir. C.G.K. da , 10 C.D. kararına uygun olarak mahkemelerin uyum yasalarının çıkarılmasını beklemelerine karar vermiştir.


17 Ekim 2001 tarih, 24556 mükerrer sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan 4709 sayılı Kanun m. 15 ile değiştirilen Anayasa’ nın 38. maddenin son fıkrasının ardından, kanaatimizce , yapılacak kanuni düzenlemelerle açıklığa kavuşturulması gereken konulardan biri de, karşılıksız çek keşide etmenin sözleşmeden doğan yükümlülüklerden biri sayılıp sayılmayacağıdır. Cumhuriyet Başsavcısının itiraz ettiği konulardan biri de bu olmuştur.

Diğer yandan , gerek 10. C.D.’sinin gerek C.G.K.’nun uyum yasalarının beklenmesi gerektiği şeklindeki düşüncesine katılmaktayız. Çünkü gerek tüzüklerin gerek kanunların normlar hiyerarşisi içerisinde bir alttaki normun bir üsttekine uyması hukukun temel ilkelerindendir. Doğal olarak bu ilke Ceza Hukuku açısından da geçerli olacaktır. Bu itibarla uygulanacak bir kanun , Anayasaya aykırı olamaz. 3167 sayılı Çek Kanunun ilgili maddesinin değişen Anayasa hükümlerine uygun olup olmadığını değerlendiren uyum yasaları yapılmadan , Anayasa’ya aykırılık ihtimalini göze alarak yargılama yapmak hukukun genel ilkelerine aykırıdır. Bu itibarla en kısa sürede uyum yasalarının çıkartılması gereklidir.












6. Sonuç :


Araştırma konumuz olan, dolandırıcılık ve karşılıksız çek keşidesi fiillerini incelerken, bilimsel bilginin bir bütünün bilgisi olduğunu dikkate alarak, sayılan fiillerin hem hukuk sistemimizdeki hem de ceza sistematiğimiz içerisindeki yerini dikkate alarak değerlendirmemizi yaptık.

Çalışmamızın sonuna geldiğimiz bu aşamada, her ne kadar tarihsel kökenlerinin varlığını göz ardı edemesek de, hem dolandırıcılık hem de karşılıksız çek keşide etmenin çağdaş suçlar olduğunu söyleyebiliriz. Bu vakıanın aşkın boyutlarını tam olarak çözebilmek, böylesi pozitif bir çalışma içerisinde tam olarak cevaplanabilecek bir sorun değildir. Ancak, kanaatimiz, bu suçun çağcıl yapısının kaynağının sanayi ve teknolojinin gelişimiyle birlikte, ekonomik olarak da kapitalist sisteme geçişle, bireydeki mülkiyet arzusunun daha da tetiklenmiş olması ve yüzyıllar boyu bireydeki hırsızlık birikiminin modernite içerisinde evrilerek modern biçimini almasıyla açıklayabiliriz.

Gerek dolandırıcılık, gerekse karşılıksız çek, hem öğretide hem de uygulamada birçok görüş ayrılığı yaratmıştır. Özellikle karşılıksız çek fiilleriyle ilgili olarak, en önemli tartışmalar 3167 Sayılı Çek Yasasının çıkmasıyla bir ölçüde çözüme kavuşmuştur. Ancak halen her iki suç açısından da teşebbüs, içtima gibi birçok konuda görüş birliğinin varlığından söz edilemez.

Konuyla ilgili en sıcak gelişme, hiç kimseye sözleşmeden doğan borcundan dolayı hapis cezasının verilemeyeceğini belirten, 17 Ekim 2001 tarih, 24556 mükerrer sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanan 4709 sayılı Kanunun 15. maddesi ile değiştirilen Anayasa’ nın 38. maddenin son fıkrasından sonra ortaya çıkan durumdur. Bu değişiklikten sonra karşılıksız çek fiillerinin de sözleşmeden doğan yükümlülükler içerisinde yer aldığı savıyla Yargıtay’a başvurulmuş ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu da uyum yasalarının beklenmesi kararı vermiştir. Kanaatimizce, konuyla ilgili en önemli nokta, karşılıksız çek fiillerine hapis cezası verilip verilmemesinden ziyade, farklı müesseselerle de olsa bu suç için düzenlenecek müeyyidelerin caydırıcılığını yitirmemesidir. Ülkemizde özellikle bireylerin karşılıksız çıkan çekleri açısından hukuk dışı yollara çok sık başvurduğu önemli bir gerçektir. Yapılacak yeni düzenlemelerle, kişilerin hukuka olan inancını sarsıp, onları hukuk dışı yollara iyice itmek tehlikeli olacaktır. Kanaatimiz, kanunlar yapılırken toplumların sosyal olgularının dikkate alınması gereklidir. Bu itibarla uyum yasaları çıkarken ülkemizin konuyla ilgili yapısı da göz önüne alınıp, kişilerin hukuka olan inancını arttıracak düzenlemeler yapılmalıdır.


7. 3167 Sayılı Çek Kanunu :


Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun1 (3.4.1985 tarih ve 18714 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.) Kanun No : 3167 Kabul Tarihi : 19.3.1985 Kapsam Madde 1- Bu Kanun çek kullanımı hakkındaki esasları, çek hamillerinin korunmasına dair tedbirleri ve uygulanacak müeyyideleri düzenler. Bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır. Genel mesuliyet Madde 2- Bankalar, çekle işleyecek hesap açarken çek karnesi verirken ve bu Kanunla kendilerine verilen görev ve mükellefiyetleri yerine getirirken bu işlemlerin gerektirdiği basiret ve itinayı göstermeye mecburdurlar. Çek karneleri Madde 3- Bankalar, çek karnelerinin her yaprağına, çekle işleyen hesabın bulunduğu şubelerinin adını ve keşidecinin hesap numarasını yazmaya mecburdurlar. Çek karneleri, bankalar tarafından basılır veya bastırılır. Çek karnelerinin baskı şekline dair esaslar Türkiye Bankalar Birliğinin görüşü alınarak T.C.Merkez Bankasınca tespit edilir. Bankalar, çek karnesi verdikleri müşterilerinin açık kimlik ve adresleri ile vergi kimlik numaralarını T.C. Merkez Bankasına bildirmek ve bunlarla ilgili belgeleri hesapların kapatılmasını izleyen beşinci yılın sonuna kadar saklamak zorundadırlar. İbraz ve ödeme Madde 4- Çekle işleyen hesabın bulunduğu banka şubesi, ibraz edildiği anda karşılığı bulunan çeki, ödemek mecburiyetindedir. Çekin karşılığının kısmen bulunması halinde ise bu miktar ödenir. Muhatap bankanın çek hesabı açılmış olan şubesi dışındaki herhangi bir şubesine ibraz edilen çek, karşılığı o şube tarafından provizyon (karşılık) istemek ve hamilin vergi kimlik numarası tespit edilmek suretiyle ödenir. Muhatap banka deyimi, çekle işleyen hesabın açıldığı bankayı ifade eder. Çek karşılığının ödenmemesi Madde 5- Çekin üzerinde yazılı tutarın kısmen veya tamamen ödenmeyeceğinin tespiti halinde, ibraz tarihi ile kısmen veya tamamen ödenmeme sebebi çekin üzerine yazılmak suretiyle hamiline geri verilir. Hesaben tasfiye Madde 6- T.C.Merkez Bankası, çeklerin banka şubeleri arasında hesaben tesviyesini sağlayacak tüzelkişiliği haiz sistemi kurmaya ve gözetim altında yürütmeye yetkilidir. T.C.Merkez Bankası, şubesi bulunmayan yerlerde bu yetkisini uygun göreceği başka bir bankaya devredebilir. Hesaplaşma sisteminin kuruluş ve işleyişi T.C.Merkez Bankasınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir. İhtar Madde 7- Yeterli karşılığı olmadığı için çeki kısmen veya tamamen ödenmeyen muhatap banka, hesap sahibinin kendisinin veya vekil ve temsilcilerinin elinde bulunan bütün çek karnelerini aldığı bankalara geri vermesini, 8 inci madde hükümleri gereğince düzeltme işlemlerini yerine getirmeden bir yıl müddet ile çek keşide edemeyeceğini ve aksine davranışların cezai müeyyideleri gerektireceğini, ibraz tarihini izleyen on işgünü içinde, hesap sahibine iadeli taahhütlü mektupla tebliğ etmek zorundadır. Düzeltme hakkı Madde 8- Hesap sahibi ihtar mektubunu aldığı veya 12 nci maddeye göre almış sayıldığı tarihten itibaren yedi işgünü içinde çek tutarını veya karşılıksız kalan bölümünü %10 tazminatı ve gecikme faiziyle birlikte hamil adına muhatap bankaya yatırdığı takdirde çek keşide etme hakkını yeniden kazanır. Düzeltme hakkı, karşılıksız çekin ibraz tarihini takip eden bir yıl içinde ancak iki defa kullanılabilir. Bildirme ve duyuru Madde 9- Muhatap banka, yeterli karşılığı olmadığı için çekin ödenmediğini ve hesap sahibi hakkında gereken bilgileri, T.C.Merkez Bankasına bildirir. Bildirme, hesap sahibinin düzeltme hakkı yok ise çekin ibraz tarihinden; düzeltme hakkı var ise, düzeltme süresi sona erdiği tarihten itibaren on işgünü içinde yapılır. T.C.Merkez Bankası, durumu en fazla 30 işgünü içinde bankalara duyurur. T.C.Merkez Bankasının duyurusuna şube tarafından ıttıla ve herhalde duyuru tarihini takip eden onbeşinci günün bitiminden itibaren, bir yıl süre ile hesap sahibine veya vekil ve mümessillerine çek karnesi verilmez ve çekle işleyecek hesap açılmaz. Bankanın mesul olduğu miktar Madde 10- Karşılığı bulunmasa veya yetersiz kalsa bile muhatap banka müddetinde ibraz edilen yirmibin liraya2 kadar olan çekler ile bu miktar üzerindeki her çekin yirmibin lirasını keşidecinin dışındaki hamile ödemeye mecburdur. 7 nci ve 8 inci madde hükümleri saklıdır. Bu husus, hesap sahibi ile muhatap banka arasında, karnenin teslimi sırasında yapılmış olan dönülemeyecek bir kredi sözleşmesi hükmündedir. Birinci fıkrada belirtilen mesuliyet tutarı Başbakanlık Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı tarafından yayımlanan "Toptan Eşya Fiyatları Yıllık İndeksi"ndeki artışlar gözönünde bulundurularak T.C.Merkez Bankası tarafından artırılabilir. T.C.Merkez Bankasınca ilan edilecek hususlar Madde 11- T.C.Merkez Bankası, çeklerin tahsile alınması ve ödenmesi konusunda bankalararası münasebetleri düzenleyen esaslar ile 7 nci madde gereğince yapılacak ihtarın muhtevasına, 9 uncu madde uyarınca yeterli karşılığı olmayan çek keşide edenlerin bildirilmesine 7 ve 16 ncı maddeler uyarınca çek hesabı açmaktan ve çek kullanmaktan yasaklananlara ait duyurulara dair hususları Türkiye Bankalar Birliğinin görüşünü alarak tesbit eder ve Resmi Gazetede yayımlar. Tebliğat adresi Madde12- Bu Kanun uyarınca yapılacak ihtarlar, herhangi bir adres değişikliği bildiriminde bulunulmadığı müddetçe çek hesabı sahibinin hesabı açtırırken bildirdiği adrese yapılmakla geçerli olur. İhtara ve yasaklamaya uymayanlar Madde 13- Bu Kanunun 7 nci maddesi uyarınca banka tarafından yapılan ihtarı aldığı veya almış sayıldığı tarihten itibaren yedi iş günü içinde geçerli bir sebebe dayanmaksızın çek karnelerini geri vermeyenlere, ilgili bankanın ihbarı üzerine yirmibin liradan ikiyüzbin liraya kadar ağır para cezası verilir. İlgili banka bu ihbarı yapmakla mükelleftir. Kanunun 8 inci maddesinde belirtilen düzeltme işlemi yapılmadığı halde 7 nci maddedeki bir yıllık müddet içinde veya 16 ncı madde gereğince hükmolunan süre içinde çek keşide edenler, fiilleri başka bir suç meydana getirse bile ayrıca üç aydan altı aya kadar hapis ve yirmibin liradan ikiyüzbin liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar. Yetkili olmadığı halde çek karnesi basan veya bastıranlar Madde 14- Bu Kanuna göre çek bastırabilecek kuruluşlar dışında çek karnesi basan veya bastıranlar hakkında Türk Ceza Kanununun 323 üncü maddesi uygulanır. Bankalara uygulanacak cezalar Madde 15- Bu Kanunun 3, 4, 5 ve 13 üncü maddelerinde yazılı mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya geciktiren banka hakkında onbin liradan yüzbin liraya kadar ağır para cezasına; 7 ve 9 uncu maddelerinde yazılı mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya geciktiren banka hakkında ise beşyüzbin liradan ikimilyon liraya kadar ağır para cezasına hükmolunur. Karşılıksız çek Madde 16- İbraz süresi içinde veya üzerinde yazılı keşide tarihinden önce, 4 üncü maddeye göre ibraz edildiğinde, yeterli karşılığı bulunmaması sebebiyle kısmen de olsa ödenmeyen çeki keşide eden kişiler bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılırlar. Mahkeme ayrıca işlenen suçun mahiyetine göre bir yıl ile beş yıl arasında belirleyeceği bir müddet için failin bankalarda çek hesabı açmasının ve çek keşide etmesinin yasaklanmasına karar verir. Yasaklama kararı bütün bankalara duyurulmak üzere T.C.Merkez Bankasına bildirilir. Bu fiillerden dolayı takibat yapılması çek hamilinin şikâyetine bağlıdır. Şikâyet süresi çekin bankaya ibraz tarihinde başlar. Şikâyetten vazgeçmekle, kamu davasının ve cezanın ortadan kaldırılmasına karar verileceği gibi, keşidecinin çek bedelinin karşılıksız kalan kısmını % 10 tazminatı ve gecikme faizi ile birlikte muhatap bankaya veya herhangi bir şubesine yatırmış bulunması halinde de, vazgeçme şartı aranmaksızın, kamu davasının ve cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilir. Fiilli işleyenin 8 inci maddeye göre düzeltme hakkını kullanmak suretiyle hamilin zararını karşılamış olması veya düzeltme hakkı yoksa, anılan maddede belirtilen müddet içinde çek bedelinin karşılıksız kalan kısmını %10 tazminatı ve gecikme faizi ile birlikte muhatap bankaya veya herhangi bir şubesine yatırmış bulunması halinde şikâyet hakkı doğmaz. Geçici madde 1- Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, karşılıksız çek keşide etmiş olanlar hakkında hazırlık tahkikatına başlanmış veya dava açılmış ve mahkûmiyet hükmü kesinleşmemiş olduğu takdirde; a) Yürürlük tarihini takip eden üç ay içinde çek tutarının veya karşılıksız kalan bölümünün %10 tazminatı ve gecikme faizi ile birlikte muhatap bankaya veya herhangi bir şubesine yatırılması, b) Çek tutarı ödenmemiş olsa bile şikâyetten vazgeçilmiş olması, c) Çek tutarının daha önce ödenmiş bulunması, Hallerinde, hazırlık tahkikatında takibata yer olmadığına açılmış davaların düşürülmesine karar verilir. Yürürlük Madde 17- Bu Kanunun 1, 2, 4, 5 ve 16 ncı maddeleri ile Geçici Maddesi Kanunun yayımı tarihinde, diğer maddeleri yayımından altı ay sonra yürürlüğe girer. Yürütme Madde 18- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. 1 26.1.1993 tarih ve 21477 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3863 sayılı Kanun, 4.4.1998 tarih ve 23307 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4358 sayılı Kanun ve 10.2.1989 tarih ve 20076 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3520 sayılı Kanunlarla güncelleştirilmiştir. 2 Yirmibin liralık tutar; 16.3.1990 tarih, 2 sayılı Tebliğ ile yüzyirmibeşbin liraya, 18.6.1993 tarih ve 21611 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Tebliğ ile beşyüzbin liraya, 18.2.1995 tarih ve 22206 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 7 No’lu Tebliğ ile birmilyonbeşyüzbin liraya, T.C. Merkez Bankası İdare Merkezi Bankacılık Uygulamaları Müdürlüğü’nün 25.9.1997 tarih ve 11 sayılı yazısı ile beşmilyon liraya yükseltilmiştir.
KAYNAKÇA :

1- AKISKA, Adnan ; Çek ; İstanbul , Doğan Kardeş Basımevi ,1954
2- COŞKUN , Muzaffer ; Özel Hukukta Karşılıksız Çek ve Hamilin Hakları ;
İstanbul , Kazancı Hukuk Yayınları , 1994
3- DONAY , Hayri ; Son Değişiklikler Açısından Çek ; 2. Bası ; İstanbul ; Beta
Yayınevi ; 1990
4- DÖNMEZER , Sulhi ; Kişilere ve Mala Karşı Cürümler ; 15. Bası , İstanbul , Beta
Yayınevi , 1998
5- EREM , Faruk ; Türk Ceza Kanunu Şerhi Özel Hükümler ; Ankara , Seçkin
Kitabevi , 1993
6- EREM , Faruk - TOROSLU , Nevzat ; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler ;
8. Bası , Ankara , Savaş Yayınevi , 2000
7- ERİŞ , Gönen ; Uygulamalı Çek Hukuku ; 3. Bası , Ankara , Seçkin Yayınevi ,
2000
8- GÖZÜBÜYÜK , Abdullah Pulat ; Türk Ceza Kanunu Özel Hükümler Cilt 4 ;
5. Bası , İstanbul , Kazancı Hukuk Yayınları , 1989
9- GÜLER , Mahmut - Malkoç İsmail ; Ceza Uygulamasında Çek Yasası ve
Ticari Senetlerle İşlenen Suçlar ; 1. Bası , Ankara , Adil Yayınevi , 1996
10- GÜLER , Mahmut - Malkoç İsmail ; Uygulamada TCK Özel Hükümler Cilt 4 ;
1. Bası , Ankara , Adil Yayınevi , 1996
11- İÇEL , Kayıhan - YENİSEY , Feridun ; Karşılaştırmalı ve Uygulamalı Ceza
Kanunları ; 4. Bası , İstanbul , Beta Yayınları , 1994
12- ÖNDER , Ayhan ; Şahıslara ve Mala Karşı Cürümler ve Bilişim Alanında Suçlar ;
İstanbul , Filiz Kitabevi , İstanbul , 1994
13- ÖZTAN , Fırat ; Kıymetli Evrak Hukuku ; 3. Bası , Ankara , Turhan Kitabevi ,
2000
14- POROY , Reha - TEKİNALP Ünal ; Kıymetli Evrak Hukuku Esasları ; 15.Bası ,
İstanbul , Beta Yayınevi , 1995
15- Radikal Gazetesi 20.11.2001 / 21.11.2001
16- SAVAŞ , Vural - MOLLAMAHMUTOĞLU , Sadık ; TCK Yorumu Cilt 4 ; 1. Bası ,
Ankara , Seçkin Yayınevi , 1995
17- SELÇUK , Sami ; Çek Suçları ; Ankara , Hatipoğlu Kitabevi , 1993
18- SELÇUK , Sami ; Dolandırıcılık Cürmünün Kimi Suçlardan Ayrımı ve Çeklerle
İlgili Suçlar ; Ankara , Kadıoğlu Matbaası , 1986
19- SELÇUK , Sami ; Ceza Hukukunun El Kitabı ; İstanbul , Beta Yayınevi , 1989
20- SOYASLAN , Doğan ; Ceza Hukuku Özel Hükümler ; 3.Bası , Ankara , Savaş
Yayınevi , 2001
21- TAŞDEMİR , Kubilay - ÖZKEPİR , Ramazan , Belgelerle Sahtecilik, Mala Karşı
Suçlar ve Bilişim Alanında Suçlar ; Ankara , Adil Yayınevi , 1999
22- TOROSLU , Nevzat ; Ceza Hukuku ; Ankara , Savaş Yayınevi , 2001
23- TÜMERKAN , Somay ; Dolandırıcılık Suçu - Karşılıksız Çek Keşidesi Fiilleri ;
İstanbul , Kazancı Hukuk Yayınları , 1987
24- Yargıtay Kararları Dergisi , Kasım 2001 , Sayı 11 , Cilt 27 , Devran Matbaası,
Ankara
25- www.yargitay.gov.tr
26- www.tbb.org.tr
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Dolandırıcılık (Ve Karşılıksız Çek Keşidesi)" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Adem Kara & Gökhan Okan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
17-04-2004 - 23:00
(7313 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 20 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 11 okuyucu (55%) makaleyi yararlı bulurken, 9 okuyucu (45%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
40927
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 3 saat 41 dakika 47 saniye önce.
* Ortalama Günde 5,60 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 130353, Kelime Sayısı : 17380, Boyut : 127,30 Kb.
* 56 kez yazdırıldı.
* 2 kez arkadaşa gönderildi.
* 52 kez indirildi.
* 13 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 46
Yorumlar : 1
Yürürlükten kalkmış kanuna göre düzenlenmiş bir makale. Yeni kanun maddeleri için başka makalelere göz atabilirsiniz.(...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,09770799 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.