Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Töre Cinayetlerinin Ekonomi Politiği

Yazan : Av.Ali Osman Özdilek [Yazarla İletişim]
Avukat

Makale Özeti
Töre cinayetlerine ekonomi-politiğin kavramsal çerçevesinden bakılarak bir değerlendirilmesi yapılmıştır.

TÖRE CİNAYETLERİNİN EKONOMİ POLİTİĞİ

Son zamanlarda medyada sıklıkla yer alan ve dikkatleri üzerine çeken töre cinayetleri bugüne kadar çeşitli yönlerden ele alınmış bulunmaktadır. Konuya hukuki, sosyolojik, psikolojik vs. açılardan yaklaşılmış ve töre cinayetlerine bir açıklama getirilmeye çalışılmıştır. Ancak, inceleyebildiğimiz kadarıyla bu konuda bize teorik bir çerçeve sunan veya ampirik veriler sağlayan bir çalışma bulunmamaktadır. Hatta töre cinayetlerine ilişkin sağlıklı istatistiki veriler dahi elimizde bulunmamaktadır.

Bu yazıda, töre cinayetleri kavramına farklı bir açıdan, ekonomi – politik açısından yaklaşacağız.

Bakıldığı zaman, töre cinayetlerinin geniş bir coğrafyada işlendiği görülmektedir. Türkiye, Mısır, Ürdün, Filistin, Irak, Pakistan gibi nüfusunun çoğunluğu müslüman olan ülkelerde töre cinayetlerinin yaygın olduğu görülmektedir. Buna bakarak töre cinayetlerinin müslümanlığa özgü olduğu ileri sürülmektedir. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü töre cinayetleri Hindistan ya da Balkanlar gibi müslüman coğrafyanın dışındaki coğrafyalarda görülebilmekte ve geçmişte de Amerika ve Avrupa ülkelerinde görüldüğü bilinmektedir.

Bu sebeple biz çıkış noktası olarak ekonomi – politiğin teorik çerçevesini kullanacağız ve açıklamalarımızı bu teorik çerçeveden yararlanarak yapacağız.
“Marx, belli bir üretim tarzı içinde ortaya çıkan üretim ilişkilerinin tümünü ekonomik temel olarak tanımlar. Ürünlerin toplumsal üretiminde insanlar kendi aralarında zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin gelişme derecesine denk düşer. Bu üretim ilişkileri tüm toplumun ekonomik yapısını oluşturur.”1

“Belli bir toplumsal formasyon içinde ekonomik yapı, kendisini hukuksal, siyasal, ideolojik ve kültürel yapıların birliği şeklinde ortaya koyan tüm üstyapının temelini oluşturur. Üretim ilişkilerinin tümü, toplumun ekonomik yapısını, belirli toplumsal bilinç biçimlerine denk düşen hukuksal, siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği temeli oluşturur.”2

Bu sebeple töre cinayetlerini üstyapı kurumları olan hukuksal, siyasal, ideolojik ve kültürel yapılar açısından incelemek, bu üstyapıların üzerinde yükseldiği temeli hiçe saymak anlamına geleceği için bu cinayetleri anlamak da mümkün olmayacaktır.

Töre cinayetlerini doğru konumlandırabilmek için öncelikle faillerin ve kurbanların sınıfsal niteliklerini doğru belirlemek gerekmektedir. Türkiye özelinde baktığımız zaman töre cinayetlerinin genelde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde işlendiği tesbit edilmektedir.3

Türkiye’de töre cinayetlerinin yoğun biçimde Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde işlenmesi tesadüfi değildir. Bu yoğunlaşmanın temeli faillerin ve mağdurların sınıfsal konumları ile bölgedeki mevcut üretim ilişkilerine dayanmaktadır.

Failler ve mağdurlar genelde ekonomi – politik yazınında küçük köylü ya da proleterleşmiş küçük köylü olarak isimlendirilen bir toplumsal sınıfa aittirler. Bu sınıfların özelliklerini Lenin “Tarımda Kapitalizm” adlı eserinde S. Bulgakov’un “Tarımın Kapitalist Evrimi Sorununa Bir Katkı” isimli eserini eleştirirken şöyle belirlemektedir:
“....Klawki’nin araştırması, Klawki’ye başvuran bay Bulgakov’u her noktada çürütmektedir. Bu araştırma, tarımda, büyük ölçekli üretimin teknik açıdan üstünlüğünü, küçük köylünün normalin üstünde çalışmasını ve normalin altındaki tüketimini ve onun toprak sahibi için çalışan gündelikçi bir işçi ya da normal bir işçiye dönüşümünü ortaya sermektedir. Araştırma, küçük köylü işletmelerinin sayılarındaki artış ile yoksulluk ve proleterleşmenin büyümesi arasında bir ilişki olduğunu kanıtlamaktadır. ......Olgular, kapitalist düzende küçük köylünün tarımdaki durumunun, her yönden sanayide küçük zanaatçılara benzediğini yadsınamaz bir biçimde kanıtlamaktadır.4

Lenin’in de tesbit ettiği gibi büyük ölçekli tarım karşısında gittikçe yoksullaşan küçük köylü normalin üstünde çalışma yapmak ve normalin altında da tüketim yapmak zorundadır ki yaşayabilsin. İşte küçük köylü bu yaşam kavgasında fazla çalışma yaparak veya sahip olduğu tek değeri yani emeğini belli miktar ürün veya para karşılığı satarak yaşamaya çalışmaktadır. Bu emek ailenin kollektif emeğidir. Yani küçük köylü sadece babanın emeğini değil, annenin ve çocukların da emeğini biraraya getirerek yaşam kavgası vermektedir.5

Töre cinayetlerinde failleri ve kurbanların sınıfsal niteliğini böylece tesbit ettikten sonra bu sınıfsal niteliğin denk düştüğü üretim ilişkisinin ülkemiz genelinde ne olduğunu tesbit etmemiz gerekmektedir.

Her üretim biçimi, kendi bünyesinde artığı yaratan – artığa el koyan sınıfları ilgilendiren bir temel bölüşüm ilişkisine dayanır. Bu bölüşüm ilişkisi, artığa el koyma sürecinden oluştuğu için bir sömürü ilişkisidir.6

Töre cinayetleri failleri ve mağdurları da artık değeri yaratan küçük köylü olarak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da halen hüküm süren yarı – feodal üretim ilişkileri içinde ağalar tarafından sömürülmektedirler.

Boratav, bu yarı – feodal üretim ilişkilerinin ülkemizin Doğu’suna ve Güneydoğu’suna denk düştüğünü ve bu bölgelerdeki işletme biçimlerini şu şekilde belirtmektedir:

“....Toprak sahibinin büyük, kiracı – ortakçının küçük olduğu ikinci bileşim, iki ayrı üretim ilişkisine tekabül edebilir. Bunlardan .... (biri) yukarıda da üzerinde durduğumuz yarı – feodal üretim ilişkisidir. Bu ilişkide kira bedelinin daha çok ortakçılık biçimi içinde saptanması beklenir. Ülkemizin Doğu, Güneydoğu bölgelerinde; az gelişmiş ülkelerde ise, yer yer toprak reformları ile son bulmuş, bazılarında ise hala süregelen biçimiyle güncelliğini koruyan ağa – ortakçı yapısı, kanımızca yarı feodal terimi ile nitelendirilebilir. ....Ağanın köylünün yaşantısında ortakçılık ilişkisi dışında ekonomik ve toplumsal hakları ve yükümlülükleri olabilir. Kısacası bu durumda toprak kirası, temel bölüşüm ilişkisini oluşturur ve köylü feodal toplumdakine benzer ekonomi dışı bağımlılık ilişkileri içinde yaşar.”7

İşte ortaya koyduğumuz bu sınıfsal aidiyet ve üretim ilişkileri içinde küçük köylü ailesindeki her birey artı değer yaratabilme kapasitesine sahiptir ve korkunç yoksulluğun kıyısından uçuruma yuvarlanmamak için sürekli çalışmak zorundadır. Türkiye özelinde bu küçük köylü ailelerinde kadının ayrı bir artı değeri daha vardır. O da başlık parası adı verilen bir uygulama ile kadının para karşılığı bir değişim değerinin olmasıdır.

İşte kadının bu iki yönlü artı değer yaratabilmesi onu, küçük köylü ailesi için hayati bir konuma getirmektedir. Ayrıca daha makro bir açıdan baktığımızda da küçük köylü ailesinin mensup olduğu klan ya da aşiret için de bir artı değer teşkil etmektedir. Bu sebeple bu artı değere küçük köylü ailesi veya ailenin dahil olduğu aşiret dışında bir üçüncü şahıs tarafından el konulması ailenin veya aşiretin artı değerine el koymak anlamına gelecektir. Bu ise küçük köylü ailesi veya aşiret için affedilemez bir suç demektir. Üretim ilişkisinin niteliğinden kaynaklanan ekonomik kayıp, kendisini üst yapıda bir ahlak anlayışı olarak göstermiş ve namus kavramı altında bu anlayış kavramsallaştırılarak cezalandırılması bir ahlaki dayanağa bağlanmıştır. Bir üçüncü şahıs tarafından el konulan kadın artık kirlenmiştir. Dolayısıyla baba evine dönmesi halinde sağladığı artı değerlerden olan “başlık parası”nı artık sağlaması mümkün olmayacaktır. Ayrıca eve tekrar dönmesi ailesinin mevcut üretim ilişkisinin de dışına itilerek tamamen yoksulluğa ve açlığa mahkum edilmesi anlamına gelecektir. Bu sebeple kadın öldürülmelidir. Kadın öldürülünce ailenin dahil olduğu aşiretteki diğer ailelere de gözdağı verilmiş olur ve bu acımasız yöntemle mevcut üretim ilişkileri bir oto kontrol mekanizması çerçevesinde korunmuş olur.

Töre cinayetlerinin ekonomi – politiğin konusu olduğu ve temelini üretim ilişkilerinde bulduğuna ilişkin en önemli kanıt ise “kan parası” denilen uygulamadır. Bu uygulama ile örneğin sevgilisiyle kaçan kızın kaçtığı aile kızın ailesine “kan parası” olarak bir para öder ve kız ve sevgilisi ölümden kurtulur. Ülkemizde bunun pekçok örneği vardır. Çok kısa bir süre önce medyaya yansıyan bir haberde “beş ay önce töre cinayetinden kaçan genç çift, kan parası ödenince affedildi” denilmektedir.8

Hukuki tahlil noktasında kan parası köklerini, ilkel hukukta kan davasında verilen ölüm cezası yerine kurbanın yakınları tarafından bir miktar para verilmesinde bulur. Kan davası da köklerini biyolojik bir fenomende, canlıların yaşaması ve ölüme karşı verdiği tepkilerde bulur. Madem ki bir canlının kanı akmıştır, kanı akıtan canlının da kanı akmalıdır. Fakat zaman içinde kan davası biyolojik bir fenomenden hukuki bir fenomene dönüşmüş ve “kan parası” ile “kan dökme” yerini, ölen kişinin ölümünün yarattığı bir değişim değeri üzerinden ödenen “kan parası”na bırakmıştır.9 İlkel hukuktaki “kan dökme”den “kan parası”na evrilen hukuk ise bugün töre olarak andığımız olgunun bir parçasıdır. Fakat bu yaptığımız açıklamalar da bir üst yapı kurumu olan hukuki açıklamalardır ve temelde bu açıklamalar da üretim ilişkilerine yani yukarıda da belirttiğimiz ölen kişinin ölmeseydi yaratacağı artı değere dayanmaktadır.
Yukarıda andığımız haberdeki gibi kökenini kısaca açıklamaya çalıştığımız kan parası ödenerek, ölümden kurtulma olgusu bize töre cinayetlerinin saiklerinin hukuki, siyasal, ideolojik, dini veya kültürel olmadığını, gerçekte temeldeki üretim ilişkilerine dayandığını göstermektedir.

Yukarıda sunmaya çalıştığımız kavramsal çerçevenin, töre cinayetlerinin işlendiği coğrafyadaki üretim ilişkilerinin incelenmesi sonucu bulunacak ampirik verilerle de destekleneceği inancındayım. Eğer Doğu ve Güneydoğudaki yarı – feodal üretim ilişkileri kırılabilirse töre cinayetlerinin de azalacağına ve bir süre sonra sönüp yokolacağına olan inancım tamdır. Bu sebeple töre cinayetlerinin yaygın olduğu bölgelerde öncelikle toprak reformundan başlayan tedbirler (topraksız köylüye toprak dağıtılması, teknolojik yatırımlar ve daha verimli ve sağlıklı ürünler için subvansiyonlar, tarım ürünlerinin pazarlanmasında tüccar ve tefeci gibi asalak grupların ortadan kaldırılması, ağanın köylünün artı değerine tüccar, tefeci veya kredi kuruluşları ile ortaklaşa olarak el koymasının engellenmesi gibi) derhal alınmalıdır. Aksi takdirde töre cinayetleri hiçbir şekilde engellenemeyecek ve sürüp gidecektir.

Av. Ali Osman Özdilek, Gayrettepe, 10/12/2006

1 Hüsnü Aksoy, Marksizmin Temel Kavramları, Sorun Yayınları, İstanbul 1994, s.42
2 Aksoy, a.g.e., s.43
3 bkz. Sabah Gazetesi’nin 09/07/2006 tarihli “Cizre’de Töre Cinayeti” başlıklı haberi, Sabah Gazetesi’nin 25/07/2006 tarihli “Diyarbakır’da Töre Cinayeti” başlıklı haberi, Sabah Gazetesi’nin 18/10/2006 tarihli “Töre Cinayeti Dedikoduyla Geldi” başlıklı haberi
4 V.I.Lenin, Tarımda Kapitalizm, Sol Yayınları, Ankara 1996, s.140 - 141
5 Lenin’in yazıları ve diğer tarımla ilgili Marksist yazına bakıldığında köyden kente göç olgusunun da ele alındığı görülmektedir. Bu yazının kapsamı dahilinde bu olguya yer veremeyeceğiz ama kısaca belirtmek gerekirse küçük köylünün uzman olduğu tarım alanını bırakarak köyden kente göç etmesi ile sınıfsal niteliği değişmemekte ve aynı yoksulluğun pençesinde yaşam kavgası verme olgusu devam etmektedir. Bu sebeple kentlerde işlenen töre cinayetleri açısından bu yazıda yapılmış olan tahlilin yanlışlığını ortaya koymaya çalışanlar olacaktır. Ama nihai tahlilde köyden kente göç eden ve emeğini bu kez tarlada değil de fabrikada satan küçük köylü için değişen bir şey olmayacaktır.
6 Korkut Boratav, Tarımsal Yapılar ve Kapitalizm, İmge Kitabevi, Ankara 2004, s.27
7 Boratav, a.g.e., s.36 - 37
8 bkz. Sabah Gazetesi’nin 06/12/2006 tarihli haberi
9 Konuyla ilgili ayrıntılı açıklamalar için bkz. Evgeny Pashukanis, The General Theory of Law and Marxism, Chapter VII Law and Violation of Law, http://www.marxists.org/archive/pash...aw/edintro.htm
??
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Töre Cinayetlerinin Ekonomi Politiği" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av.Ali Osman Özdilek'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
» Makale Bilgileri
Tarih
12-12-2006 - 11:45
(6345 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 7 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 5 okuyucu (71%) makaleyi yararlı bulurken, 2 okuyucu (29%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
6866
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 4 saat 24 dakika 9 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,08 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 12005, Kelime Sayısı : 1522, Boyut : 11,72 Kb.
* 4 kez yazdırıldı.
* 2 kez arkadaşa gönderildi.
* 3 kez indirildi.
* 4 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 431
Yorumlar : 2
Yaptiginiz anliz bence cok dogru, fakat bu belkide yuzyillar icerisinde artik kulturel bir kavrama dönusmustur. Cunku avrupanin bir cok ulkesinde yasayan dogu ve guney dogu kökenli ailelerde sosyo -ek... (...)
değerli katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz sayın özdilek.(...)
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,02177501 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.