Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Şirketler Hukuku Ders Notları

Yazan : A.Tan [Yazarla İletişim]
hukuk öğrencisi

Yazarın Notu
Selçuk Üniversitesi 2005-2006

Ticaret Hukuku, özel hukukun dalları arasındadır. Medeni Kanun’dan sonra özel hukukun en önemli dalıdır. Ticaret Kanunu, Medeni Kanun’a nazaran daha özel nitelikte olduğu için, Ticaret Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu uygulanır. Dolayısıyla özel hukuk içinde Medeni Hukuk’la, Ticaret Hukuku arasında önemli bir bağ vardır.

Ticaret Kanunu, 1475 maddeden oluşmaktadır. Ticaret Kanunu ile ilgili onlarca kanun da vardır. Ticaret Hukuku, 5 ana kitaba ayrılmıştır:





Ticaret Hukuku













Ticari İşletme Şirketler Hukuku Kıymetli Evrak Hukuku Deniz Ticareti Sigorta Hukuku









Adi Kollektif Komandit Anonim Limited

Şirketler Şirketler Şirketler Şirketler Şirketler







Adi Komandit Paylı Komandit



Bunlardan, adi şirket, kollektif şirket ve adi komandit şirket, aynı zamanda şahıs şirketleridir. Paylı komandit, anonim ve limited şirketler ise, sermaye şirketlerini oluşturur.

Şirketler hukukunda, Türk Hukuku’ndaki şirket tipleri belirlenmiştir. Kooperatiflerin ise şirket olup-olmadığı tartışmalıdır. Kooperatifler başlangıçta TTK içinde düzenlenmişti. Sonradan Kooperatifler Kanunu çıkartılarak, Ticaret Kanunu kapsamından çıkarılmıştır.

Yeni bir şirket kurulmak istendiğinde bu şirket tiplerinden biri tercih edilir. Başka bir şirket şekli ile şirket kurulamaz. Bunlardan adi şirketin tüzel kişiliği yoktur. Diğerlerininse tüzel kişilikleri mevcuttur. Şirketlerin kanunda belirtilen şarklara uymaları zorunludur.

Şirketler arasında bir sınır vardır. Bu sınır, şahıs şirketi – sermaye şirketi ayrımıdır. Komandit şirketlerin adi komandit – paylı komandit ayrımı, uygulamada pek mevcut değildir. Zaten komandit ve kolektif şirketler artık pek kurulmamaktadır. Dolayısıyla uygulamada yoğun olarak görülenler adi şirket, anonim ve limited şirketlerdir.

Adi şirket, BK m. 520 vd düzenlenmiştir. Mevcut Borçlar Kanunu tasarısında da adi şirkete yer verilmektedir. BK’da yer alması bu şirket türünün çok basit ortaklıklarda da kurulabilmesi nedeniyledir. Örn: iki kişinin sınırlı miktardaki sermayelerini bir araya getirerek bir simitçi dükkanı açmaları durumu. Normalde bu bir ticari işletme sayılmaz, bu kişiler esnaftır. Ama simitçi dükkanı bir adi şirkettir. Örn: Çiftçilerin ortaklıkları.

Her işletme ticari işletme değildir. Esnaf ve sanatkar işletmeleri daha çok küçük işletmelerdir. Ticari işletme ise orta ve büyük ölçekli işletmelerdir. Yani ticari işletmeler esnafla, çok küçük işletmelerle ilgilenmez. Daha çok orta ve büyük şirketlerle ilgilenir. Adi şirket ise hem büyük hem de küçük şirketleri ele alır.

Uygulamada en çok karşımıza çıkan şirket türü limited şirkettir. Kollektif ve komandit şirketlerle pek karşılaşılmamasının nedeni, şahıs şirketlerinde sınırsız sorumluluk ilkesinin hakim olmasıdır. İnsanlar, bu tür bir sorumluluk altına girmek istemediklerinden şahıs şirketleri kurmamaktadırlar. Sermaye şirketlerinde ise sınırlı sorumluluk ilkesi hakimdir. Yani, ortaklar, şirket borçlarından, koydukları sermaye miktarıyla sorumludurlar.

Anonim şirketler sayı itibarıyla limited şirketlere göre daha az sayıdadırlar. Dünyada büyük ortaklığı gerektiren şirketlerin tamamı anonim şirkettir. Bu yüzden anonim şirketler, önemli şirket türlerindendir. Bankalar, sigorta şirketleri, rekabet gücü yüksek olan şirketler (arçelik vs.) anonim şirket olarak kurulmak zorundadırlar.





Anonim Şirketler











Bankacılık Sigortacılık Özel Finans Kurumları Sermaye Piyasası Hareketleri





Şirketler Hukuku, bir devletin iktisadi faaliyetlerinin nasıl olması gerektiğini belirten hukuk dalıdır.

Ticari işletme ile, şirket kavramları birbirine karıştırılmaktadır. Ticari işletme denildiğinde, aslında dükkan, mağaza, atölye vb bir işyeri kastedilir. Şirkette ise, adi şirket dışında kalan tüm şirketler kastedilmektedir. Örn: Arçelik firması bir anonim şirkettir. Arçelik’in mağazaları ise birer ticari işletmedir.

Kollektif, komandit, anonim ve limited şirketlerin ticari şirket olmalarının nedeni, Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiş olmalarıdır. Adi şirket BK’da düzenlendiği için, ticari şirket olabilir veya olmayabilir. Ticari şirket niteliğini taşıyan adi şirketler bulunduğu gibi, bu özelliği taşımayabilir de.



Şirket: Kelime anlamı olarak bir ortaklık ilişkisidir. Ticaret Hukuku açısından, iktisadi ortaklıktır. Buna, dar anlamda şirket denir. Yani, kişiler bir iktisadi ortaklık olarak bir araya gelirse şirket olur. Bir ticari işletme gerçek kişilere de tüzel kişilere de ait olabilir. Bireysel faaliyet olabilir. Şirketler ise bireysel faaliyet olamaz. Grup halinde kurulurlar.

Ticaret Kanunu’nda şirkete ilişkin genel bir tanım yoktur. Bu kanunda her şirket türünün tanımı ayrı ayrı yapılmıştır. Genel anlamdaki tanım ise, BK m.520 vd yeralan adi şirketi düzenleyen ve genel bir nitelik arzeden düzenlemelerdir. BK m.520’ye doktrinden de bazı noktalar ilave edilince şirketin tanımı ortaya çıkar. 520’ye göre, şirket öyle bir akittir ki, onunla iki veya daha fazla kişi emeklerini ve mallarını birleştirmek suretiyle iktisadi bir amaca yönelirler. M.520/II’ye göre ise, diğer ticaret şirketlerinin mümeyyiz vasıflarını taşımayan şirketler de adi şirket sayılır. Yani, adi şirket, her halûkârda başvurulan genel bir düzenlemedir.

BK 520 ve doktrin birlikte değerlendirildiğinde bir şirket sözleşmesinde bulunması zorunlu unsurlar vardır. Ancak bu unsurlar mevcutsa bir şirketin varlığından söz edilebilir.





Şirket Kavramı









Dar Anlamda Şirket Geniş Anlamda Şirket

(ekonomik birlikler) (sadece ekonomik değil, bunun

dışındaki ortak menfaatlerle de

kurulur. Yani burada ekonomik birlik

Adi Şirket Ticaret Şirketleri kurulur. Bu şirketler Ticaret

(BK m.520) (TTK m.136-556) Hukuku’nu ilgilendirmez.)

· Kollektif

· Komandit

o Adi Komandit

o Paylı Komandit

· Anonim

· Limited



Şirket Sözleşmesinin Unsurları













Şahıs Sözleşme Sermaye Müşterek Amaç Affectio Societatis





Şahıs Unsuru

BK’ya göre, şirket kurabilmek için iki veya daha fazla kişi gerekir. Eğer tek kişiyse bireysel işletme olur, şirket olmaz. BK’da kişi sayısı konusunda bir üst sınır olmadığı gibi, gerçek kişi – tüzel kişi ayrımı da yoktur. Öyleyse, genel kural; iki veya daha fazla gerçek veya tüzel kişi şirket kurulması için gerekli ve yeterlidir.

TTK’da bu konuyla ilgili özel düzenlemeler vardır. Mesela, BK, gerçek ve tüzel kişilerin şirket kurabileceklerini düzenlerken, TTK m.155’de kollektif şirketlerin sadece gerçek kişilerden oluşabileceği düzenleme altına alınmıştır. Bu, özel bir düzenleme olduğundan, tüzel kişiler, kollektif şirketlerde ortak olamaz. Bu yasak kısmen komandit şirketlerde de vardır. Anonim şirketlerle ilgili farklı bir düzenleme bulunmaktadır. BK, en az iki kişiyle şirket kurulabileceğini düzenlemiştir. Oysa TTK’da anonim şirketlerin en az 5 kişiyle kurulabileceği yazmaktadır. Kooperatifler de ticari şirket kabul edilirse, onların da en az 7 kişiden oluşması gerekir. Limited şirketler için ise TTK’da bir üst sınır öngörülmüş olup, limited şirket en fazla 50 ortaktan oluşabilir. Yeni Ticaret Kanunu tasarısında ise şirketlerin ortak sayısının ikiden fazla olması aranmamakta, tek kişiyle de şirket kurulabileceğini kabul etmektedir.



Sözleşme Unsuru

Şirket zaten bir sözleşmeye dayanarak yapılır. Şirket sözleşmesi, şirketin türüne göre farklılık göstermektedir. Adi şirketin tüzel kişiliği yoktur. Ama diğer şirketler tüzel kişiliğe sahiptir. Bu şirketlerin de tüzel kişilik kazanabilmesi için 3 şarta uymaları gerekmektedir:

· Yazılı sözleşme

· İmzaların noterce tasdiki

· Ticaret siciline tescil ve ilan

Bu şartlar yerine getirildiğinde şirket, tüzel kişilik kazanmaktadır. Dolayısıyla, sözleşme unsuru ele alınırken adi şirket, diğer şirket türlerinden farklı olarak değerlendirilmelidir. Adi şirket, BK’da düzenlenmektedir. Yani, adi şirket için BK hükümleri geçerlidir. Bu şirketin kurulabilmesi için sözleşme serbestisi vardır. İrade uyuşması varsa, adi şirket kurulabilir. Ancak ileride bir ihtilaf çıkarsa, bunun giderilebilmesi için adi şirketin sözleşmesinin de yazılı yapılması yerinde olur.



Sermaye Unsuru

Sermaye unsuru açısından dar anlamda şirket, bir iktisadi birliktir. Belirli bir sermaye ile şirket kurulur. Sermaye, şirketlerin iktisadi bir birlik olması sebebiyle ihtiyaç duyduğumuz bir unsurdur. İşe ilk başlarken konulan sınırlı miktarda paradır. Şirketin sonradan kazandığı sermaye değil, malvarlığıdır. Yani, sermaye ve malvarlığı farklı şeylerdir. Malvarlığı, kâr ve zarara göre değişkenlik gösterebilirken, sermaye her zaman aynıdır.

Sermaye denilince akla para gelir. Şirketlerin tamamına yakını kuruluşlarında sermaye olarak para koymaktadırlar. Ancak bu şart değildir. Anonim ve Limited şirketler dışında sermaye olarak emek de konulabilir. Örneğin, bir dükkân, bir makine veyahut da ustalık bilgisi sermaye olarak getirilebilir.

Bazı şirketlerde kanun asgari sermaye aramıştır. Bugün için bu miktar, Anonim şirketlerde 50.000 YTL, Limited şirketlerde 5.000 YTL’dir. Bankalar içinse sınır, 30.000.000 YTL olup, bu miktarların altında şirket kurulamaz. Bu şirketlere esas sermayeli şirketler denir. Diğer şirketler içinse sermaye açısından herhangi bir sınır yoktur.

Bazı şirketlerde ise sorumluluk konusunda sınırlama vardır. Bu şirketlere sermaye şirketleri (paylı komandit, limited ve anonim) denir. Bunlarda ortakların şirketin borçlarından sorumlulukları, şirkete getirdikleri sermaye miktarıyla sınırlıdır. Şahıs şirketlerinde ise (adi, adi komandit ve kollektif) sınırsız sorumluluk esası geçerlidir.

Sermaye şirketlerinde zarara ortak katılmamakta, zararı şirket karşılamaktadır. Şahıs şirketlerindeyse şirket borcu ödeyemezse, ortak bu borçtan sorumlu tutulmaktadır. Bu nedenle, kollektif ve komandit şirketlere –ve onlar kadar olmasa da adi şirketlere- uygulamada pek itibar edilmemektedir.



Müşterek Amaç Unsuru

BK’ya göre farkı iradelerin uyuşmasıyla sözleşme kurulmuş olur. Örn: satım sözleşmesinde alıcının amacı bir malı satın almak, satıcının amacı da malını satmaktır. Bu farklı iradeler birleşince sözleşme kurulur. Ticaret Kanunu’nda ise, aynı iradelerin, amaçların birleşmesiyle şirket sözleşmesinin kurulmuş olacağı düzenlenmektedir.



Affectio Societatis

Müşterek amaca bağlı bir husustur. Şirketin müşterek amaca ulaşabilmesi için; şirketin ortaklara yüklediği yükümlüklerin yerine getirilmesi gerekir. Bu unsur her şirket türünde farklıdır. Affectio Societatis unsuru, şahıs şirketlerinde çok güçlüdür.



Örn : B è 10.000 YTL

C è 50.000 YTL sermaye getirmiş olsun.

Burada B, ‘benim sermayem az, o yüzden şirkete pek itibar etmeme gerek yok’ diyemez. Çünkü şahıs şirketlerinde sorumluluk sınırsızdır. Şirketin yükümlülüklerine itibar etmezse, kendisi zarar görür. Bu durum kanunda belirtilmemiştir. Ama B, zarar uğramamak için, yani kendi menfaati için şirket yükümlülüklerine uymalıdır.

Bu unsur, sermaye şirketlerinde daha zayıftır. Hatta bazı anonim şirketlerde yok derecesindedir. Çünkü, bu şirketlerde ortaklar, şirketin borçlarından sorumlu değildirler.

Özetle, bir şirketin kurulabilmesi için, bu beş unsurun da yerine getirilmiş olması şarttır. Aksi takdirde bir şirket sözleşmesinden bahsedilemez.



ŞİRKETLERİN TASNİFİ

Şirketler, kendi aralarında taşıdıkları ortak özelliklere göre tasnif edilebilirler. Bu ayrımlar, kanundan doğmamaktadırlar. Bunlar doktrinde yapılan tasniflerdir:

· Tüzel kişiliğine göre

· Şahıs veya sermaye şirketi olmalarına göre

· Ortaklarının sorumluluğuna göre

· Sermaye yapılarına göre



Tüzel Kişiliğine Göre;

Adi şirketin tüzel kişiliği yoktur. Bunun dışında kalan bütün şirketlerin ise tüzel kişiliği vardır.



Örn : Örn :

B ------ C



D ------ E











adi şirket komandit şti.



B ve C, kazanç sağlamak amacıyla bir birliktelik D ve E’nin birliktelik oluşturmasıyla

oluşturuyorlar. Bu birlikteliğin tüzel kişiliği tüzel kişiliği bulunan bir şirket olu-

yoktur. Burada B ve C, kendi adlarına ticari şuyor. Kollektif, komandit, anonim ve

işletme işlettikleri için tacir sayılırlar. Limited şirketlerin adi şirketten

farkı, tüzel kişiliklerinin olmsıdır.



Şahıs Şirketi veya Sermaye Şirketi Olmalarına Göre;

Sorumlulğun ortaklar açısından sınırsız olduğu şirketler, şahıs şirketleridir. Bu şirketler; adi şirket, kollektif şirket ve adi komandit şirketlerdir.

Komandit şirkette ortaklardan birisi sınırsız sorumludur. Sınırsız sorumlu olan bu ortağa komandite ortak, sorumluluğu sınırlı olan diğer ortaklara da komanditer ortak denir. Yani komandit şirket, cesareti olup sermayesi olmayan kimseyle, sermayesi olan kimse arasında kurulur. Bu durum hem adi komandit hem paylı komandit şirket için geçerlidir. Yani, komandit şirket, paylı bir yapıya sahiptir. Komandit şirket uzun bir müddet yaygın olarak kullanılmış, daha sonra anonim şirketin yaygınlaşmasıyla tercih edilmemeye başlanmıştır.

Şahıs şirketleri, ortakların ilgisizliğini kaldırmaz. Çünkü, kişiler bu şirketlerde sınırsız sorumludur. Bu şirketlerde sermaye açısından bir bağlayıcılık yoktur.

Şahıs şirketlerinde kural olarak her ortağın tek başına şirketi yönetme hakkı vardır. Ancak buna sözleşme ile istisna getirilebilir. Kanun her ortağa denetim yetkisi vermiştir. Bu, emredici bir hükümdür. Yani, bir ortağın payı düşük diye bu ortağın elinden denetim yetkisi alınamaz. Şahıs şirketleri, çok ortakla yürütülemeyecek şirketlerdir. Bu şirketlerde ortakların birbirine çok güvenmeleri gerekmektedir.

Sermaye şirketlerinde ise, ortakların kim olduğu önemli değildir. Önemli olan ortakların şirkete getirmiş oldukları sermaye payıdır. Her ortağın ne kadar sermayesi varsa o kadar söz hakkı vardır.



Örn : B’nin şirketteki payı %3

C’nin payı %97’dir. Şahıs şirketlerinde B ve C’nin söz hakkı eşittir. Oysa, sermaye şirketlerinde, ve özellikle anonim şirketlerde, her ortak şirkete getirmiş olduğu sermaye payı kadar oy kullanır.



Bugün, uygulamada, şahıs şirketlerinden ziyade, sermaye şirketleri daha tercih edilmektedir. Şahıs şirketlerinden adi şirketle kollektif şirket arasındaki ön önemli fark, tüzel kişiliktir. Tipik şahıs şirketlerine örnek, kollektif şirket; tipik sermaye şirketlerine örnek de anonim şirkettir.

Adi Şirket Kollektif Şirket

B - C



D - E

E






A A

Şahıs şirketleri açısından sınırsız sorumluluk A alacağını almak için gittiğinde önce

ilkesi geçerlidir. tüzel kişilikle karşılaşıyor. Kollektif

Adi Şirket ortağı B-C, alacaklıya karşı; şirkette önce şirketin kasasından ö-

· Doğrudan sorumludur deme yapılır. Sonra da şahıs şirketi

· Sınırsız sorumludur olduğu için D ve E’ye gidilir.

· Müteselsil sorumludur Koll. Şti. ortağı D-E, alacaklıya karşı;

§ Dolaylı sorumlu

§ Sınırsız sorumlu

§ Müteselsil sorumlu

Şahıs şirketlerinin daha çok aile şirketi olduğu görülür. Sınırsız sorumluluk, bu şirketler açısından önemli bir özelliktir.



Sermaye şirketlerinde ise;

T - Z







Ltd veya A.Ş. A.Ş. veya Ltd. Şti ortağı olan T-Z;

· Dolaylı sorumlu

· Sınırlı sorumlu

· Adi sorumluluk esası geçerli

A



Ortaklar parayı getirmişlerse sorumlulukları bitmiştir. Eğer taahhüt ettikleri sermayeyi şirkete henüz getirmemişlerse, bu para miktarınca sorumlulukları devam etmektedir.



Ortakların Şirket Borçlarından Dolayı Üçüncü Kişilere Karşı Sorumluluğu Bakımından;

Bu ayrımın temeli, tüzel kişiliğe dayanır. Bu ayrımı iki gruba ayırarak inceleyebiliriz.



a. Doğrudan Ya Da Dolaylı Sorumluluklarına Göre Şirketler : Ortakların doğrudan doğruya sorumlu olduğu şirket, adi şirkettir. Ortakların dolaylı olarak sorumlu olduğu şirketler ise ticaret şirketleridir.



Örn : adi şirket Örn : ticaret şirketleri

B C



B C

















A (450.000 YTL alacaklı) A (450.000 YTL alacaklı)

Adi şirkette tüzel kişilik yoktur. Yani Ticaret şirketlerinde ön planda olan ortak-

ortaklara ulaşmaya engel koruyucu bir ların kendisi değildir.Önde olan x koll. şirke-

zırh yoktur. A, hiçbir engelle karşılaş- tidir, y ltd. şirketidir. A, B ve C’ye direkt

madan B’den de C’den de alacağını iste- ulaşamaz, karşısına tüzel kişilik engeli çıkar.

yebilir. Bu yüzden adi şirket, ortaklar Eğer şirketin malvarlığı yoksa, ancak o za-

açısından en tehlikeli şirkettir. A, man ortaklara gidilebilir. Şayet A, alacağını

direkt B veya C aleyhine dava açabilir. tüzel kişilikten alamazsa, şirketin durumuna

göre B ve C’ye ulaşabilir. Mesela, bir serma- ye şirketinde B, 50.000 YTL sermaye getir- meyi taahhüt etmiş ve henüz bunu şirkete

getirmemişse, ancak o zaman B’ye gidilebilir.





b. Sınırlı Ya Da Sınırsız Sorumluluklarına Göre Şirketler : Sınırlı sorumluluk, kişinin şirkete koymayı taahhüt ettiği sermaye kadar sorumlu olması; sınırsız sorumluluk, kişinin sadece taahhüt ettiği sermaye kadar değil, tüm malvarlığıyla sorumlu olmasıdır. Ortaklarının sınırsız sorumlu olduğu şirketler adi şirket, kollektif şirket, komandit şirketteki komandite ortaklardır. Ortaklarının sınırlı sorumlu olduğu şirketleri ise, anonim şirket, limted şirket ve komandit şirketteki komanditer ortaklardır.



Örn : A, bir kollektif şirkete 1.000 YTL ile ortaktır. 10.000 YTL de kişisel malvarlığı vardır. Bu kollektif şirketin –allah muhafaza- batması durumunda sadece 1.000 YTL ile değil, 10.000 YTL olan kişisel malvarlığıyla da sorumludur.



Şahıs şirketlerinde ortakların sorumluluğu, aynı zamanda müteselsil sorumluluktur. Borçlar hukukunda karine adi sorumluluktur. Ancak sözleşmede aksinin belirtilmiş olması durumunda müteselsil sorumluluk da geçerli olabilir. Ticaret hukukunda ise, asıl olan müteselsil sorumluluktur. Adi sorumluluğun geçerli olabilmesi için bunun sözleşmede belirtilmiş olması şarttır.



Örn : adi şirket

B C



B’nin sermayesi 5.000 YTL

C’nin sermayesi 25.000 YTL ve

A da 450.000 YTL alacaklı olsun.



A

B ve C’ye direkt gidilir. Eğer B ve C’nin 450.000 YTL malvarlığı varsa, müteselsilen bu borçtan sorumludurlar. Bu kadar malvarlıkları yoksa B ve C için icra takibine geçilir.



Örn : kollektif şirket

B C



A alacağını almak üzere gittiğinde karşısına şirketin

tüzel kişiliği çıkar. A, tüzel kişiliğe başvurarak ala-

cağını ister. Şirketin 450.000 YTL’si yoksa, bunu al-

mak için B ve C’ye karşı icra takibine girişir.



A



Örn : limited şirket

B C



A, alacağını alabilmek için önce şirket tüzel kişiliği-

ne müracaat edecek. Şirketin 450.000 YTL malvar-

lığı yoksa, A kural olarak burada ortaklara başvura-

maz. Ancak şu şekilde ortaklara başvurabilir: Mese-

la, B, şirkete getirmeyi taahhüt ettiği 5.000 YTL’yi

A henüz getirmemişse, A, burada B’den bunu isteyebi-

lir. Ancak daha fazlasını isteyemez. Eğer C de taah-

hüt ettiği 25.000 YTL’yi getirmemişse, toplam

30.000 YTL’yi B’den veya C’den isteyemez. Çünkü

buradaki sorumluluk müteselsil değil, adi sorumlu-

luktur. Yalnızca taahhüt edilip getirilmeyen para is-

tenebilir ve o da yalnızca taahhüt eden kişiden iste-

nebilir. Eğer şirket ortakları, taahhüt ettikleri ser-

mayeyi başlangıçta şirkete getirmişlerse, A, hiçbir

şey talep edemez.





Sermaye Yapılarına Göre Şirketler



· Sabit (esas) Sermayeli Şirketler (sermaye şirketleri)

· Değişir Sermayeli Şirketler (şahıs şirketleri)

· Kayıtlı Sermayeli Şirketler (bazı halka açık anonim şirketler)



Burada da aslında ortaklarının sorumluluğuna göre bir ayrım söz konusudur. Şahıs şirketleri, değişir sermayeli şirketler grubunda yer alır. Değişir sermayeli şirketlerde, şirket sermayesi gerektiğinde arttırılabilir veya azaltılabilir. Ortakların üçüncü kişilere karşı sorumluluğu açısından şahıs şirketlerinde sermayenin az ya da çok olmasının bir önemi yoktur. Zira, ortaklar zaten şirketin tüm borçlarından sorumludurlar. Bu nedenle sermaye borç miktarı kadardır. Yani değişebilir bir nitelik arz etmektedir. Sabit sermayeli şirketlerde ise şirketin sorumluluğu her an belli olmalıdır. Sermaye şirketleri, sabit sermayeli şirketlerdir. Sabit denmesinin nedeni, sözleşmeye bakıldığında, sermaye miktarının görülebilir olmasıdır. Esas sermayeli şirketlerde;

a) kuruluşta asgari sermaye limiti vardır

b) sermaye artırımları mümkündür ancak bunun için kuruluş işlemlerinin tekrarı gerekir. Şöyle ki;

· yönetim kararı alınacak

· karar onaylanacak

· bu karar da genel kurulun onayına sunulacak

· tescil ve onay işlemleri yapılacak. Bu işlemlerden en zor olan kısım ise, genel kurula sunulması ve kabul edilmesidir. Bu zorluğu aşmak için kayıtlı sermayeli şirketler doğmuştur.

c) her ortağın taahhüdü belirlidir.



Kayıtlı sermayeli şirketlerin ise bir anonim şirket olması zorunludur. Ancak her anonim şirket bu sisteme geçemez. Bunun için halka açık olması ve şirket ana sözleşmesinde kayıtlı sermaye sisteminin geçerli olduğu belirtilmiş olması gerekir. Günümüzde borsada işlem gören şirketler, yani halka açık büyük şirketler, kayıtlı sermaye şirketidir. Kayıtlı sermayeli şirketler hususunda Ticaret Kanunu’nda bir hüküm yoktur, bu husus Sermaye Piyasası Kanunu’nda düzenlenmiştir. Kayıtlı sermayeli şirkette, sermaye için alt ve üst sınırlar vardır. Alt sınır, şirketin ödenmiş sermayesidir. Bir de tavan belirlenir. Buna kayıtlı sermaye tavanı denir. Taban sermaye ile tavan sermaye arasında sermaye değişikliği yapılması için yönetim kuruluna yetki verilir. Özellikle hızlı enflasyon artışlarının yaşandığı dönemlerde bu sistem oldukça önem kazanmaktadır. Yönetim kuruluna yetki verilerek, genel kurulun toplanarak sermaye artırım kararı almasının zorluğu yenilmektedir. Bu sistem, 1992’den beri yürürlüktedir.

______________________ 600 trilyon



bu aralıkta yönetim kurulunun yetkisi vardır

_______________________ 200 trilyon









ADİ ŞİRKET





Adi şirket, BK m.520’de tanımlanmıştır. Buna göre, adi şirket, öyle bir akittir ki, onunla iki veya daha fazla kişi emeklerini ve mallarını birleştirir. Ticaret şirketlerinin mümeyyiz vasıflarını haiz olmayan şirketler de adi şirket sayılır.



Örn : A, B, C, D ve E, anonim şirket kurmak için sermaye taahhüt ettiler. Ancak herhangi bir nedenle ticaret siciline tescil yapılmadı. Ticari şirketlerde tüzel kişilik üç aşamanın gerçekleşmesiyle olur: Yazılı sözleşme, imzaların noterce onaylanması ve ticaret siciline tescil ve ilan. Burada şartlardan sonuncusu gerçekleşmediğinden, şirket tüzel kişilik kazanmamıştır. Dolayısıyla ticari şirket de kurulmamıştır. Kurulması düşünülmüş, fakat kurulamamış bu şirket bir adi şirket sayılır.

Adi şirketlerde asgari bir sermaye sınırı yoktur. Dolayısıyla adi şirket sadece tacirlere,

ticari işletmelere değil, herkese hitap eder. Adi şirketlerin en önemli özelliği, tüzel kişiliklerinin

olmamasıdır. Bu yüzden mesela, ‘X Adi Şirketi’ denilemez. Yani, dava açılacağı zaman şirkete değil,

ortaklara karşı açılır. Her şey doğrudan doğruya şirketler üzerinde doğar. Dolayısıyla taraflar açısından tehlikeli, alacaklı açısından en avantajlı şirket türüdür.

Bazılarına göre adi şirket, ticari işletme işletebilir. Bazılarına göreyse işletemez. Ancak uygulamada, adi şirketlerin de ticari işletme işletebilecekleri kabul edilmiştir. Adi şirketlerin ticari işletme işletip-işletmedikleri vergi levhalarına, ünvanlarına bakılarak anlaşılır. Örn: Zühtü Yandım ve Kardeşleri.

Ticari şirketlerde yazılı sözleşme şartı vardır ve bu sözleşme adeta anayasa niteliğindedir. Yani bu tip sözleşmelerde, emredici hükümlere aykırı olmamak üzere önce sözleşme hükümleri uygulanır. Kanun daha sonra uygulanır. Adi şirketlerde ise, yazılı sözleşme şartı yoktur. Sözlü de olabilir. Uygulamada daha çok sözlü şekil kullanılmaktadır. Bu da ispat açısından bazı sıkıntılar doğurabilmektedir. Zira, yazılı şekil, ispat kolaylığı sağlamaktadır.

Bütün şirketlerde kuruluş kısa bir sürede tamamlanmaktadır. Ancak kuruluş önemli değildir. Önemli olan, şirketin işleyişidir. Bir şirket şu aşamalardan oluşur:

· kuruluş

· işleyiş

· sona erme



Şirketin işleyişi iki türlüdür:

· Ortaklar arasındaki ilişki (iç ilişki)

· Şirketin dışarısıyla olan ilişkisi (dış ilişki)



BK hükümleri, iç ilişkide düzenleyicidir. Yani, emredici bir nitelik taşımaz. Taraflar, ortaklığı diledikleri gibi oluşturabilirler. Ancak dış ilişkide, BK hükümleri emredici niteliktedir.

İç ilişkide düzenleyici hükümlerin getirilmesinin sebebi, kişinin istediği kişiyle, istediği sözleşmeyi yapabilmesidir. Dış ilişkide emredici hükümlerin olmasının sebebi ise, üçüncü kişilerin ortaklar arasındaki ilişkiyi bilmemelerinden doğacak olumsuzları önleme düşüncesidir.



İç ilişkide düzenlenen hususlar (düzenleyici) : Altı başlık altında toplanabilir:

1. Sermaye

2. Yönetim

3. Kâr ve zarara katılma konusu

4. Rekabet yasağı

5. Ortaklar arasında değişiklik

6. Denetim konucu (emredicidir)



Dış ilişkide düzenlenen hususlar (emredici) : İki başlık altında toplanabilir:

1. Şirketin dünyaya karşı temsil edilmesi

2. Ortakların sorumluluğu



Yönetim, temsil ile bağlantılıdır. Burada Borçlar Hukuku’nda bulunan temsil ilişkisi söz konusudur. Genellikle temsil ve yönetim aynı kişide toplanır. Fakat, ayrı ayrı kişilerde de bulunabilir. Ayrıca, kâr ve zarara katılma ile ortakların sorumluluğu hususları da birbiriyle bağlantılıdır.



Sermaye : Şahıs şirketleri önceden belirlenen bir sermayeye sahip değildir. Adi şirket de bir şahıs şirketi olduğundan, önceden belirlenmiş olan bir sermayesi yoktur. Sermayenin özellikleri şunlardır:

· Taraflar, şirketin sermayesini istedikleri şekilde kararlaştırabilirler

· Ortakların ne kadar sermaye getirecekleri konusunda herhangi bir zorlama yoktur. Kanun bu konuda serbestlik getirmiştir. Örn: A, 450 YTL; B 50 YTL getirebilir. Ancak kanuna göre; tarafların ne kadar sermaye getirdikleri belirlenemiyorsa, yani sermaye kararlaştırılmamışsa, sermayenin eşit olarak getirildiği var sayılır.

· Sermaye olarak, şahıs şirketlerinde para ve para ile ölçülebilen her türlü değer getirilebilir. Hatta şahsi emek ve ticari itibar da sermaye olarak getirilebilir. Sermaye şirketlerinde ise şahsi emek ve ticari itibar sermaye olarak getirilememektedir.



Yönetici : Şirketi kimin yöneteceğini adi şirkette taraflar serbestçe belirleyebilirler. Ortakların birine, her ikisine veya üçüncü bir kişiye yöneticilik görevi verilebilir. Sözleşmede yöneticilikle ilgili bir hüküm yoksa, kanuna göre, her ortağın tek başına şirketi yönetme hakkı vardır. Ancak çok ortakla adi şirket yürütülemeyeceğinden, kanunun bu düzenlemesi aslında biraz tehlike de taşımaktadır. Çünkü, şahıs şirketleri yapısı gereği çok ortakla çalışmaya müsait değildir.

Yöneticiler, şirketin olağan işlerini yürütmekle görevlidirler. Her şirkete göre, olağan işin tarzı farklı olabilir. Olağanüstü işlerdeyse sadece yöneticilerin değil, tüm ortakların rızası gerekir. Yani oy birliği zorunludur.



Örn : B ve C bir kitapçı dükkanı kurmuşlardır. C, yöneticidir. Olağan işleri kendisi yapar (kitap satın alma, satma vs). Ancak, dükkanın satılması, taşınması vb olağanüstü işlerdir ve bunlar için hem B’nin hem de C’nin ortak kararı gerekir.



Kâr ve Zarara Katılma Konusu

Ortaklar adi şirketi kurarken kâr ve zarara ne oranda katılacaklarını serbestçe kararlaştırabilirler. Bunu kararlaştırmamışlarsa veya kararlaştırıldığı halde kimin ne oranda katılacağı anlaşılamıyorsa, kanun burada da eşitlik ilkesini benimsemiştir. Yani, bu durumda kâr ve zarar dağılımı eşit olarak yapılır. Şahıs şirketlerinde serbestliğin söz konusu olmasına karşı sermaye şirketlerindeyse herkes getirdiği sermaye oranında kâr ve zarara katılmaktadır.

Kâr bir ortağa, zarar bir diğer ortağa ait olabilir mi? Kanun, kural olarak bunu kabul etmemiştir. Ancak, istisnası vardır: Ortaklardan iri emeğini sermaye olarak getirirse, taraflar bu durumda sadece emeğini sermaye olarak getiren ortağın zarara katılmayacağını kararlaştırabilirler. Bu imkân iç ilişkide geçerlidir, bunun dış ilişkiyi etkilemesine olanak yoktur. Çünkü, adi şirkette ortakların üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumluluğu konusunda kanunun getirdiği hüküm kesindir, ortaklar üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumludur. Yani, emeğini sermaye olarak koyan, sadece iç ilişkide zarardan muaf tutulabilir.

Sözleşmede sadece kâr için öngörülen hükümler varsa, bu hükümler zarar durumunda da aynen uygulanır.



Rekabet Yasağı

Tüm şirketlerde uygulama yeri olan bir husustur. Ancak şirketlere göre nitelikleri farklılık gösterebilir. Rekabet yasağı, bir adi şirket ortağının kendi şirketiyle rekabete girmemesini ifade eder.



Örn :B ve C, birlikti kitapçı dükkânı açtılar ve işleri çok iyi gidiyor. C, kendi başına aynı dükkândan açamaz. Açması durumunda, bu, rekabet yasağına girer. Çünkü, adi şirkete gidecek müşteri C’den alışveriş yapabilir.



Rekabet yasağı, iç ilişkide mutlak değil, nispi bir yasaktır. Sözleşmede rekabete izin veya icazet verilebilir. Eğer yasak ihlâl ediliyorsa, BK m.526’ya göre, adi şirketin, uğradığı zararın tazminin talep hakkı vardır.



Ortaklar Arasında Değişiklik

Adi şirkette ortaklar son derece önemlidir. Birbirlerine güvenmek zorundadırlar. Ortaklar arası değişikliğin söz konusu olabilmesi için oybirliği gerekir. Yani, bir adi şirkete ortak olarak girebilmek ve adi şirket ortaklığından çıkabilmek zordur. Ortaklar arasında değişiklik üç şekilde olur:

· Yeni bir ortağın girmesi

· Mevcut ortağın şirketten ayrılması

· İhraç (şirketten uzaklaştırma, çıkarma)



Kural olarak, bunların her üçü için de oybirliğine ihtiyaç vardır. Oybirliğinin sağlanamadığı yerlerde kanun, haklı sebep kavramını ortaya atmıştır. Yani, hakim kararıyla da bu durumlar gerçekleştirilebilir.



Örn : E, adi şirkete ortak olarak girmek istiyor. Bunun için ortaklar olan B, C ve D’nin rızasını almak zorundadır. Şayet, B ve C’nin rızasını alıp, D’ninkini alamazsa, E bu şirkete ortak olarak giremez. (yeni bir ortağın girmesi)

Örn : Aynı olayda D, şirketten ayrılmak istiyor. Bunun için B ve C’nin rızasını alması gerekir. Ancak bir kişi, zorla bir sözleşmede tutulamaz. O yüzden, kanun koyucu haklı sebep kavramını getirmiştir. Buna göre D’nin şirketten ayrılmak için haklı bir sebebi varsa mahkemeye başvurabilir ve mahkeme kararıyla şirketten ayrılabilir. Bu durumda hakimin iradesi, B ve C’nin iradesi yerine geçer. Hakim, haklı bir sebep görmezse, talebi reddeder. Bu durumda D’nin ancak şirketin feshini talep etme yetkisi olabilir. D’nin şirketten ayrılmasına karar verilirse, payı kendisine iade edilir. Şirket, B ve C arasında devam eder. (mevcut ortağın şirketten ayrılması)

Örn : Aynı olayda D, şirketin sağlıklı çalışmasını engelliyor. B ve C de, D’nin, şirketten ayrılmasını talep ediyorlar. Fakat D ayrılmak istemiyor. Bu durumda, bu kez de B ve C mahkemeye başvurur. Mahkeme, B ve C’nin talebini haklı görürse, D’yi şirketten uzaklaştırır. Bu durumda hakimin iradesi, D’nin iradesi yerine geçer. (ihraç)



Denetim

Yöneticilerin yapmış olduğu işlemlerin, şirketin faaliyetlerinin kontrol edilmesidir. Her ortak, şirketin hesaplarını denetleme yetkisine sahiptir. Nedeni ise, tüm ortakların şirketin borçlarından sorumlu olmalarıdır. BK m.531’e göre, denetim hakkı ortakların elinden hiçbir suretle alınamaza. Bu, emredici bir hükümdür.



Temsil

İç ilişkideki yönetim, dış ilişkide temsil olarak karşımıza çıkar. BK’ya göre, adi şirkette her ortağın temsil yetkisi vardır. Bu yetkinin sınırlandırılması, dış ilişkide iyiniyetli üçüncü kişilere karşı geçerli değildir. Ancak üçüncü kişinin bu sınırlamayı bildiği ispatlanabilirse, o zaman söz konusu sınırlama üçüncü kişilere karşı da geçerlidir.

Sorumluluk, sorumluluğa ilişkin sözleşme hükümleri iç ilişkide geçerlidir. Ancak bunun dış ilişkide üçüncü kişilere karşı ileri sürülmesi söz konusu olamaz. Üçüncü kişinin bu sözleşmeyi bilmesi de bir fark doğurmaz. Yani dış ilişkide tüm ortaklar üçüncü kişilere karşı sınırsız sorumludur.





Adi Şirketin Sona Ermesi

· Kuruluş

· İşleyiş

· Sona erme sebepleri

· Tasfiye

· Terkin



Bu evrelerden en uzun süreni işleyiştir. Sona erme sebeplerinden biri gerçekleşince şirket hukuki varlığını devam ettirir ancak şirketin amacında daralma olur. Sona erme sebeplerinden biri gerçekleşince şirket dış ilişkilerini ve iç ilişkilerini bitirmeye çalışır. Buna tasfiye denir. Ticaret sicilinden şirket kaydının silinmesine de terkin denir.

Tasfiye işlemini gerçekleştirmek için tasfiye memurları görevlendirilir. Bu görevliler, şirketin ortağı ve yöneticileridir. Tasfiye iki safhadan oluşur:

· Dış tasfiye aşaması

· İç tasfiye aşaması



Örn : İhlas Finans Kurumu a.Ş.’nin amacı, bankalar gibi piyasadan para toplamak ve bunu ihtiyaç sahiplerine kredi vb suretiyle aktarmaktır. Bu şirket, 10 yıl devam etmiş, bu süre sonunda şirketin sona erme sebepleri doğmuş ve şirketin elinden bankacılık yetkisi alınmıştır. Bundan sonra şirketin amacı, hukuki varlığını ortadan kaldırmaktır. İşte bu aşama, tasfiye aşamasıdır. Şirket, tasfiye aşamasına geçince adı ‘tasfiye Halinde İhlas Finans Kurumu A.Ş.’ olmuştur. Şirketin 5 yıldır hâlâ dış tasfiyesi yapılmaya çalışılıyor. Yani, üçüncü kişilerle şirket arasındaki bağ koparılmaya çalışılıyor.



Dış Tasfiye Aşamasında Neler Yapılır?

· Şirketin üçüncü kişilerden olan alacakları tahsil edilir.

· Şirketin üçüncü kişilere olan borçları ödenir. Bunu için, gerekirse şirketin malvarlığı paraya çevrilir.

· Şirket vadeli bir mal satmışsa, alacağın alınabilmesi için vadenin dolması beklenir.



Yani, dış tasfiye uzun bir süre devam edebilir. Üçüncü kişilerle olan bağ tamamen koparılınca da dış tasfiye süreci biter.



İç Tasfiye Aşamasında ise; ortaklar arasındaki bağ koparılır. Bundan sonra, şirketin ticaret sicilindeki kaydı silinir. Bu da terkin işlemidir. Terkinle birlikte şirketin hukuki varlığı da sona ermiş olur.

Adi şirketin sona erme halleri BK m.535, 536, 537’de düzenlenmiştir. M.535’te sona erme halleri yedi bent halinde sayılmaktadır:



1. Adi şirket belli bir amaç için kurulmuş ve bu amaç da gerçekleşmişse, şirket sona erer.



Örn : Selçuk Üniversitesi kampusünde yeni bir inşaat sözleşmesi yapılacak. Bu sözleşmeye üç büyük firma yeni bir şirket kurarak katıldı. İnşaatın bitirilmesiyle şirketin amacı sona erer ve şirketin hukuki varlığı biter.



2. Ortaklardan birinin ölmesiyle adi şirket sona erer. Ortaklardan birinin ölmesi durumunda eğer sözleşmede bir hüküm de yoksa şirket sona erer. Ancak, sözleşmede bir hüküm olmamasına rağmen, mirasçılar ile kalan ortaklar arasında oybirliği olursa, şirket varlığını devam ettirir.

Şahıs şirketlerinde ortaklardan birinin ölmesi durumunda şirket sona ererken, sermaye şirketlerinde ortaklardan birinin ölmesi durumunda şirket, mirasçılar ile diğer ortaklar arasında devam eder.



3. Haciz iflas, kısıtlanma, malvarlığı üzerindeki tasarrufu azaltır. Bu durumlar da adi şirketi sona erdirir.



Örn : B, şahsi borcu nedeniyle iflas yoluyla takip ediliyor. Bu durumda adi şirketteki B’nin payına düşen kısım şirketin tasfiyesi ile iflas masasına ödenir. Bu arada şirket açısından da sona erme sebebi gerçekleşmiş olur.



Kısıtlılık, ehliyeti sınırlandıran bir durumdur. Kural olarak kısıtlılık şirketi sona erdirir. Ancak, yasal temsilci ile diğer ortakların oybirliğiyle şirket devam ettirilebilir.



4. Bütün ortakların ittifak etmesiyle (oybirliğiyle) de şirket sona erer. Ortaklar, diledikleri zaman oybirliğiyle şirketi sona erdirebilirler.



5. Şirket için tayin edilen sürenin dolmasıyla da şirket sona erer. Ancak uygulama açısından bu, çok da gerçekçi bir sona erme sebebi değildir.



Örn : B, C ve D, adi şirketi kurarlarken, bu şirketin süresinin 15 yıl olduğunu karalaştırmış olabilirler. Ortaklar 15 yıl dolduktan sonra, şirketin işleyişine normal biçimde devam ediyorlarsa, şirket süresiz hale dönüşmüş kabul edilir.



6. Ortaklardan birinin feshi ihbar hakkını kullanmasıyla adi şirket sona erer.

7. Haklı sebeplerin varlığı halinde, mahkeme kararıyla şirket sona erdirilebilir.



Tasfiye İşlemlerinin Tamamlanması;

Dış tasfiye uzunca bir süre devam edebilir. Dış tasfiye aşaması tamamlanınca tıpkı şirketin kuruluşunda olduğu gibi ortaklar baş başa kalır ve iç tasfiye aşamasına geçilir. İç tasfiyede, şirketin kuruluşundaki birtakım bilgilere ihtiyaç vardır.

İç tasfiye yapılırken, dış tasfiyeden bir para kalmışsa, ortaklara dağıtılır. İç tasfiyede iki ihtimal ortaya çıkar.

· Şirket faaliyetlerinden kâr elde edilmişse, ona göre dağıtım yapılır.

· Şirket faaliyetlerinden zarar edilmişse, ona göre dağıtım yapılır.



Örn : 60.000 YTL sermayeli bir adi şirketin ortakları B, C ve D’dir. Şirkete getirdikleri sermayeler şöyledir: B 10.000 YTL, C 20.000 YTL ve D 30.000 YTL. Dış tasfiye tamamlanmış ve iç tasfiyeye geçilmiştir. İki ihtimal vardır; ya kâr elde edilmiştir ya da zarar edilmiştir. Buna göre:



1. Kâr Elde Edilmişse: Mesela, 300.000 YTL kâr edilmiş, yani dış tasfiyeden (sermayeyle birlikte) 360.000 YTL kalmış.



a. Sözleşmede hüküm varsa; Bu halde dağıtım, ortakların hisseleri oranında yapılır.

B = 10.000 (sermaye) + 50.000 (1/6 kâr payı) = 60.000 YTL

C = 20.000 (sermaye) + 100.000 (2/6 kâr payı) = 120.000 YTL

C = 30.000 (sermaye) + 150.000 (3/6 kâr payı) = 150.000 YTL

+________ +________ +__________

60.000 (sermaye) 300.000 (edilen kâr) 360.000 (dış tasfiye sonrası)



b. Sözleşmede hüküm yoksa; Bu durumda BK hükümleri uygulanır:

B = 10.000 (sermaye) + 100.000 (1/3 kâr payı) = 110.000 YTL

C = 20.000 (sermaye) + 100.000 (1/3 kâr payı) = 120.000 YTL

D = 30.000 (sermaye) + 100.000 (1/3 kâr payı) = 130.000 YTL

+___________ +___________ +____________

60.000 (sermaye) 300.000 (edilen kâr) 360.000 (dış tasfiye sonrası)



2. Zarar Edilmişse: Mesela, 45.000 YTL zarar edilmiş, yani dış tasfiyeden 15.000 kalmış.



a. Sözleşmede hüküm varsa; Bu halde dağıtım, ortakların hisseleri oranında yapılır.

B = 10.000 (sermaye) - 7.500 (1/6 zarar payı) = 2.500 YTL

C = 20.000 (sermaye) - 15.000 (2/6 zarar payı) = 5.000 YTL

D = 30.000 (sermaye) - 22.500 (3/6 zarar payı) = 7.500 YTL

+____________ +_______________ +___________

60.000 (sermaye) 45.000 (edilen zarar) 15.000 (dış tasfiye sonrası)



b. Sözleşmede hüküm yoksa; Bu durumda BK hükümleri uygulanır:

B = 10.000 (sermaye) - 15.500 (1/3 zarar payı) = 5.000 YTL (şirkete öder)

C = 20.000 (sermaye) - 15.000 (1/3 zarar payı) = 5.000 YTL (alır)

D = 30.000 (sermaye) - 15.000 (1/3 zarar payı) = 15.000 YTL (alır)

+____________ +_______________ +___________

60.000 (sermaye) 45.000 (edilen zarar) 15.000 (dış tasfiye sonrası)



İç tasfiye de bu şekilde tamamlandıktan sonra terkin aşamasına geçilir ve şirketin ticaret sicilindeki kaydı silinir.







TİCARİ ŞİRKETLERİN BİRLEŞMESİ, TİP DEĞİŞTİRMESİ





VE DEVRE KONU EDİLMESİ





Ticaret Kanunu’nda öncelikle ticaret şirketleriyle ilgili genel bir açıklama yapılmıştır (m. 136-152 arası). Sonra da kollektif, komandit, limited ve anonim şirketler ayrı ayrı düzenlenmiştir.

m. 136’da ticaret şirketlerinin neler olduğu düzenlenmiştir. Bu madde, ticaret şirketlerini beş gruba ayırmıştır. Bunlar; kollektif, komandit, anonim, limited şirketler ile kooperatiflerdir. 1956 yılında ticaret kanunumuz yürüklüğe girdiği zaman, kooperatifler de Ticaret Kanunu içinde düzenlenmişti. Daha sonra 1964 yılında kooperatifler ayrı bir kanunda (Kooperatifler Kanunu) içinde düzenlenmiş ve Ticaret Kanunu’ndaki kooperatiflere ilişkin hükümler yürürlükten kaldırılmıştır. Bu yüzden kooperatiflerin mahiyeti tartışmalıdır. Çünkü kooperatiflerde amaç kâr sağlamak değil, üyelerinin ihtiyaçlarını karşılamaktır. Tasarıda ise kooperatifler ticari şirketlerden ayrı düzenlenmektedir. Yani, aynı tartışmalar tasarının yasalaşması ile de sürecek gibi görünmektedir.



Ticaret Şirketlerinin Ehliyeti (m. 137)

Bu maddeye göre, ticaret şirketleri, tüzel kişilik kazanabildiklerinden dolayı, bir şahsiyettirler. Dolayısıyla, bir kişilik söz konusudur. Bu yüzden ticaret şirketlerinin de ehliyeti vardır. Bu madde, ehliyeti, şirket sözleşmesinde yazılan konularla sınırlandırmıştır. Ticaret şirketlerinde, hangi konuyla ilgilenilecekse, bunlar sözleşmede tek tek belirtilir. Bunun sebebi TTK m.137’dir. Zira bu maddeye göre, şirketler ve şirket yöneticileri faaliyetlerini yaparken, ancak sözleşmede belirtilen konularla ilgili faaliyet gösterebilirler. Bu ilişkiye doktrinde ultra vires denir. Bu madde, uygulama açısından büyük önemi haizdir. Örneğin, bir şirket turizm, gıda ve hayvancılık konusunda ehliyet sahibi olsun. Yani, sözleşmesinde şirketin turizm, gıda ve hayvancılık konusunda ehliyetli olduğu belirtilsin. Bu şirketin ortakları bilişim konusunda bir sözleşme yaparlarsa, bu konuda iyiniyetli olmadıklarından bu sözleşme yoklukla sakat olur. Ancak bunun sonucu olarak bazen iyiniyetli üçüncü kişiler zarara uğrayabilmektedirler.



A C

D

E

B





Örn :

ticari şirket





F (bilişim sektörü)



B, tek başına temsil yetkisine sahip.



Burada F iyiniyetlidir. TTK m.137’ye göre bilişim sektörüyle ilgili sözleşme yoklukla sakattır. Bu durumda ne olacaktır? Tasarıda iyiniyetli üçüncü kişileri korumak maksadıyla şirketin hangi konuyla ilgili olursa olsun, yaptığı her sözleşmenin geçerli sayılacağı kabul edilmektedir. Yürürlükte olan TTK’ya göre ise bu sözleşme yoklukla sakattır. Bu yokluğu hem B, hem de F ileri sürebilir. Bu da F’nin zarara uğramasına neden olur. A, uğradığı zararları ticaret şirketine tazmin ettirebilir.

Aslında burada yokluk ve butlan hükümleri uygulanmamalıdır. Çünkü bunlar çok ağır sonuçlar doğurur. Bu tür bir durumda nisbi butlan hükümleri uygulanmalıdır.



Sermaye Koyma Borcu (m.139)

m.140/I’e göre şirketlerde sermaye açısından önemli olan tasarruf işleminin tamamlanması değil, taahhüt işleminin tamamlanmasıdır. Sermayenin taahhüt edilmiş olması, şirketin tüzel kişilik kazanması için yeterlidir.



B

C

D



Örn :

B’nin 50.000 YTL sermayeyi şirketin

50.000 YTL kasasına koymasına gerek yoktur.

Taşınmaz Taahhüt etmesi yeterlidir.

Makine



Eşya hukukunda taşınmaz satımı resmi şekle bağlı olarak tapuda yapılmalıdır. Eğer bu şekle uygun olarak yapılmamışsa satım geçersiz olur. M.140/II’ye göre ise taşınmazın sermaye olarak taahhüdünde bir şekil şartı aranmaz.



Örn : C, 400.000 YTL değerindeki arsasını şirkete sermaye olarak taahhüt etti. Bu taahhütte resmi şekil aranmaz. Ancak, şirket tüzel kişilik kazandıktan sonra ortaklar tapuya giderek arsadan C’nin ismini sildirip, şirketin adına kaydettirmelidirler. Bu, tasarruf aşamasıdır.



Örn : C, 10.10.2005 tarihinde arsayı sermaye olarak taahhüt etmiş. 23.11.2005 tarihinde tapu siciline gidilerek arsa şirket üzerine kaydettirilmiş. Burada 1,5 aylık bir risk vardır. Bu süre içinde C, K ile anlaşıp, arsayı ona devrederse bu devir geçerli olur. Çünkü tapuda hâlâ C’nin ismi yazmaktadır. Tapuya güven ilkesi gereği iyiniyetli olan K’nın güveni korunur ve bu satım sözleşmesi geçerli olur. Bu yüzden şirket riske girmemek istiyorsa, taahhütten hemen sonra tapuda bu arsayı şirket üzerine kaydettirmelidir. Olası bir aksi durumda şirket ortakları, m.140/III gereği taahhüdünü yerine getirmesini C’den dava yoluyla isteyebilirler.

Tasarıya göre ise, bu çeşit taşınmaz taahhütleri varsa, tapu memuru, tapu siciline bu konuda şerh düşer. Bu da iyiniyetli üçüncü kişileri korur. Tasarıda bu konuda başka bir değişiklik yoktur.



Nakit, mülkiyet, alacak hakkı, menkul ve gayrımenkulün kullanma hakkı, sınai ve fikri haklar sermaye olarak getirilebilir. Şirket tüzel kişiliğini kurduktan sonra tüm bu sermaye taahhütleri, taahhüt edenden talep edilebilir.

m.141’e göre, vaktinde konulmayan sermaye para için, ödenmesi gereken günden itibaren faiz verilmesi gerekir. Ancak uygulamada bu duruma hemen hemen hiç rastlanmaz.



Ortakların Şahsi Alacakları (m.145)

Örn : Şirket ortaklarından C’nin, üçüncü kişi A’ya borcu vardır. C’nin şirketteki hisse senedine veya kâr payına el konularak borç ödenir. Bu durum şirketi sona erdirmez (adi şirketlerde ise bu durum şirketin sona erme sebebidir).



Şirketlerin Değişmesi ve Birleşmesi

Bir şirket kurulduktan sonra ekonomik gelişmelere ve ortakların bu konudaki fikirlerine bağlı olarak değişikliğe uğrayabilir. Mesela, bir anonim şirket, türünü değiştirerek limited şirkete dönüşebilir. Ancak bu değişmede, önceden anonim şirket tarafından yapılan işlemler de, limited şirket bünyesine girer. Yani, şirket yeni kurulmuş sayılmaz, eskisinin devamıdır. Buna tür değişikliği denir. Bugün için bunun uygulaması pek yoktur. Tasarı uygulanırsa, anonim şirketlerin işletilmesi daha pahalı hale geleceği için, bazı şirketler tür değişikliğine gidebilecektir.

Ticaret Kanunu, şirketlerin birleşmesini, değişikliğini düzenlemiştir. Ancak bölünmesini düzenlememiştir. Bölünme, vergi kanunlarında düzenlenmiştir. Tasarıda ise düzenlenmektedir. Birleşme ve değiştirme de tasarıda daha ayrıntılı biçimde ele alınmaktadır.

İçinde bulunduğumuz dönemde şirketler, genelde birleşme yolunu seçerler. Bunun nedeni ise, büyümek istemeleridir. Şirketler, kendi öz kaynaklarıyla büyüyemezler. Mesela, Aycell ve Aria’nın birleşmesi örneği. Ticaret Kanunu’nda şirketlerin birleşmelerine izin verilmiştir. Ancak birleşmede belirli şartlar aranmıştır. Mesela, bir anonim şirket ile bir kollektif şirketin birleşmesi yasaktır. Tasarı ise bu yasağı ortadan kaldırmaktadır. Şahıs şirketleri zaten birleşmeye müsait değildirler. Günümüzde daha çok anonim şirketlerin birbirleriyle birleştikleri görülmektedir.

Birleşmeye şirketlerin kendisi, dolayısıyla ortakları karar verir. sadece yöneticiler buna karar veremez. Şirketlerin yönetim kurulu üyeleri, bu birleşmeye karar verip bir rapor çıkarır. Sonra bu rapor genel kurula sunulur. Genel kurulda oylama yapılır. Mesela, A, B ve C şirketleri içlerinden herhangi birinin çatısı altında birleşmeye karar verebilecekleri gibi, ayrı bir isim altında da birleşebilirler.

TTK, birleşmenin hükümlerini ortaya koyuyor. Bunun yanında, Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun’da da tekelleşmeyi önleyici hükümlere yer verilmiştir. Birleşmede her iki kanun birden göz önüne alınmalıdır. Bu kanunları, birbirini izleyen hükümler olarak değerlendirebiliriz. Çoğu zaman Rekabetin Önlenmesi Hakkında kanun devreye girmez. Ancak devreye girdiğinde de oldukça ağır sonuçlar doğurur.

TTK m.147’ye göre, şirket birleşmelerinde ancak şahıs şirketi ile şahıs şirketi, sermaye şirketi ile de sermaye şirketi birleşebilir. M.146’da ise, iki tür şirket birleşmesinden söz edilmiştir: Bir şirketin başka şirkete katılmasıyla şirket birleşmesi (iltihak) ve yeni bir şirket kurularak şirketlerin birleşmesi.











y



Örn :

x



X, Y ve Z, anonim şirkettir. Bunlar hangi çatı altında

+ varlıklarını sürdürecekleri konusunda anlaşamazlarsa, yeni bir şirket kurarlar. Örnekte, X ve Y anonim şirket oldukla-

z



rından yeni bir sermaye istenemez. Bunların X A.Ş. ve Y A.Ş.’deki sermayeleri Z A.Ş.’ye geçer ve bu şirketlerin hukuki varlığı sona erer. Bu durum X ve Y anonim şirketleri-

nin fesih sebebidir. X ve Y A.Ş.’ye borçlu olanlar borçlarını Z anonim şirketine ödeyeceklerdir. X

ve Y anonim şirketinden alacaklı olanlar ise alacaklarını Z anonim şirketinden alacaklardır.

Burada sorun, muhasebe işlemleri açısından çıkmaktadır.



c



b



a





Örn :



+ A anonim şirketinde D’nin %50 payı olsun. Bu pay şirketlerin C A.Ş.’de birleşmesinden sonra mesela %8’e düşebilir. Bu durum başlangıçta görülmez. Çünkü C A.Ş.’nin durumu belli değildir. Bunun iyi araştırılması gerekir. Ayrıca, mesela B anonim şirketinde %7 payı olan E’nin payı, C A.Ş.’nin kurulmasıyla %60’a çıkabilir. Bunun sebebi C A.Ş.’nin serma-

yesinin A ve B anonim şirketlerinin sermayesinden fazla olmasıdır. Aksi takdirde, zaten, şirket

birleşmelerinin anlamı kalmaz.



Hangi şirketin çatısı altında birleşileceği, şirketlerin piyasadaki imajına göre belirlenir. Bazen bir şirketin fabrikalarından daha değerli bir isim hakkı olabilir. Mesela, P A.Ş.’nin kapasitesi, ortak sayısı ve sermayesi daha yüksek, K A.Ş.’nin ise yapısı daha küçük olmasına rağmen isim piyasadaki imajı çok daha güçlü olabilir. Bu durumda P A.Ş. kendini fesheder.

Dolayısıyla, şirketler hangi yolla birleşirse birleşsin, kendini fesheden şirketin hukuki varlığı sona erer. Şirket birleşmeleri sözleşmelerinde bazen, alacaklıların durumunu korumak için bazı hükümlere yer verilir. Bu durum m.150’de düzenlenmiştir.

Y A.Ş.



x

Koll. şti.



m.147’nin istisnaları vardır. Bunlardan biri m.152’de düzenlenmiştir. Buna göre:











Bu şirketler birleşmek istiyor. Bunların birleşebilmeleri için birisinin türünü değiştirmesi gerekir. Örneğin, x kollektif şirketi, anonim şirkete çevrilir.

Tasarıda m.147’deki yasak nisbi olarak kaldırılmıştır. Devralan şirketin sermaye şirkete olduğu durumlarda böyle bir yasak söz konusu değildir.

Birleşme hükümleri TTK m.146-152 arasında düzenlenmiştir.



Şirketlerin Bölünmesi

Bu durum TTK’da düzenlenmiş değildir. Şu an VUK’ta bununla ilgili hüküm vardır. Ayrıca, tasarı ile de bölünmeyle ilgili hükümler getirilmektedir. Bölünme, şirketin çok büyümesiyle görülen bir olaydır. Günümüzde şirketlerin birleşmesi yaygındır. Ancak, öyle bir zaman gelir ki, şirketlerin bölünmesi yaygın hale gelebilir.

Şirket küçüldükçe, o şirketi idare etmek de kolaylaşır. Büyüdükçe de tam tersi durum oluşur. Bölünme işlemi, birleşmenin tersidir.





X

A.Ş.





Örn :



Ortaklar, genel kurulda karar alır.

Genel kurul, tüm şirketin patronla-

rından oluşur. Birleşmedeki işlemler

burada tersinden uygulanır. Yeni şir-

ketin ortakları, Z A.Ş.’nin ortakları-

dır.

Y

A.Ş.





T

A.Ş.





Z

A.Ş.



















Örn :







Sabancı

Holding

A.Ş.

























Burada amaç, yavru şirketlere hakim ortak olarak katılmaktır. Burada yardımcı şirketlerin sermayelerinin en az %51’i ana şirkete aittir. Sabancı Holdingi A.Ş., genelde bir aile şirketidir. Yüzbinlerce ortağı vardır. Ancak, hakimiyet Sabancı Holding’tedir. Mesela, Akbank’ın sermayesinin %51’i Sabancı Holding’e aittir. Yani, Akbank, yavru şirkettir. Akbank’ın alacağı kararlarda Sabancı Holding etkilidir. Nedeni, Sabancı Holding’in hissesinin fazla olmasıdır, yani Sabancı Holding, sermayeye hakimdir. Akbank’ın yönetimine hakimdir.



Şirketler Topluluğu

Bu durum tasarıda m.195-209 arasında düzenlenmektedir. Bağımsız tacir yardımcıları BK’da, bağımsız tacir yardımcıları da TTK’da düzenlenmiştir.



ticari tek kişi tek kişi adi ve koll. anonim

işletme işletmesi işletmesi şirket şirket





------ ------ ------ ------ * serbest pazar (açık piyasa)

* tüzel kişilik

* hisse

gerçek tacir şube şirket 18.-19. yy

kişi tacir yardımcıları (societatis

company)



Önce tacir yardımcılığına, sonra da şubeye ihtiyaç duyulmuş, sonraları bu da yetmemiş, şirket teşekküllerine başlanmıştır.

Şahıs şirketlerinin en belirgini, kollektif şirkettir. Burada sınırsız sorumluluk vardır. Kollektif şirketin tüzel kişiliği olduğu için ilk etapta şirket, ikinci etapta ortaklar, sınırsız olarak sorumludur.

Kollektif şirketin de yetersiz kalmasıyla anonim şirketler doğmuştur. 1602 yılında Hollanda ‘da bu şirketler birleşerek Birleşik Doğu Hindistan Kumpanyası kurulmuş.

Şahıs şirketlerinde ortak ölünce, aksi kararlaştırılmamışsa şirket sona erer. Malvarlığı şirketlerinde ise şirket ortakların ömrüyle sınırlı değildir.

Şirket senetlerinin tutulduğu defterler önce nama, sonraları hamiline yazılıyor (pay sahipleri defterleri). Malvarlığı şirketleri imtiyaza dayalı kurulur.

Ultra vires; şirketin ehliyetinin sınırlı olmasıdır (TTK m.137).

Klasik iktisatta serbest pazar, açık piyasa anlayışı vardır. Tek kişinin gücü yeterli olmayınca tüzel kişilik oluşmuştur. Tüzel kişilik, cins, yaş, hısımlık dışında gerçek kişilerin özelliklerini taşır.

Dahili genişleme başlamış. Optimal büyüklüğü aşarsa verimsizleşir. Tek işletmeli devasa işletmeler doğmuş. Endüstriyel kapitalizm ile A.Ş. sayısında artış başlıyor.

Almanlar’ın şirketler topluluğuna verdiği ad konzern’dir.

Hukuk, şirket yapılanmasına çözüm aramaktadır.

1. Organizasyon

2. Pay sahiplerinin korunması

3. Alacaklıların korunması

4. Kamuoyunun korunması



1965 tarihli Alman Paylı Ortaklıklar kanunu yapılmıştır.



Hakim Şirket Bağlı Şirket







Ana Şirket Yavru Şirket



Tasarı, m.195’de konzernlerin yapısı kriterlerini saymıştır:

1. Oy haklarının çokluğu (örn: oy hakkı %51)

2. Yönetim kurulu çoğunluğu

3. Hakimiyet altında tutma (sözleşme)

4. Merkezi sevk ve idare



Tasarı, m.196-197 è Karşılıklı katılmalar

m.199 è Bağlı ortakların raporları





KOLLEKTİF ŞİRKET





Kollektif şirket, adi şirketin tüzel kişiliğe bürünmüş halidir. Tipik şahıs şirketidir. Kollektif şirketin belirgin özellikleri şunlardır:

· TTK m.153’e göre, tüzel kişiler, bu şirkete ortak olamaz. Bu hüküm anlamsızdır. Zira, diğer şirketler için böyle bir engel yoktur.

· M.153’ten, eğer ortada bir ticari işletme maksadı yoksa, kollektif şirket kurulamaz anlamı çıkmaktadır. Burada kollektif şirketlerin ticari işletme işletmek zorunluluğu zikrediliyor gibidir. Bu ibareye rağmen, ticari işletmesi olmasa bile, kollektif şirket yine de tacir sayılır (örn: küçük esnaf işletmesi olsa bile kollektif şirket sayılır). O halde kanun koyucu neden bu hükmü koymuştur? Kollektif şirket, adi şirkete bu kadar benzediğine göre, adi şirket ticari işletme kurunca, kollektif şirkete dönüşür.

· Kollektif şirket ticaret ünvanı kullanır. Bazılarına göre adi şirket ticari işletme işletemez, ticaret ünvanı kullanamaz. Ama uygulamada pekala adi şirket de ticari işletme işletebilir ve ticaret ünvanı kullanabilir.

· Kollektif şirketin ortakları iflas yükümlülüğü altında buluru. İflas müessesesi tacirlere tacirlere özgü bir kavramdır. Bunun dışında kalan kişiler kural olarak iflasa tabi olamaz. Bu durumun istisnaları vardır. Kollektif şirketin ortakları tacir olmasalar dahi, iflasa tabi olabilirler.



B

C

D



Örn :

Burada tacir, X Kolektif Şirketi’dir. Ortaklar tacir değildir.

X Koll. Şti. Çünkü bu ticari işletmeyi kendi adına değil, kollektif şirket

adına işletmektedirler. Tacir olmadıklarına göre, iflasa tabi

olmamaları gerekir. M.182’ye göre, kollektif şirket iflas e-

dince ortaklar da iflas etmez. Ancak, alacağını alamayan A,

ortakların da iflasını isteyebilir. Eğer şirket, iflasını önle-

A mek istiyorsa, alacağı teminat altına almalıdır. Alacak temi-

(şirket tüzel kişiliğinin A’ya nat altına alınmadığı takdirde, alacaklı depo kararının yerine

300.000 YTL borcu var) getirilmesini ister. Depo kararı yerine getirilmezse alacaklı;

· Ortakların da şirketle birlikte iflasını

· Ya da ortakların şirketten sonra iflasını ister.









KOMANDİT ŞİRKET





İkiye ayrılır: Adi komandit şirket ve paylı komandit şirket. Paylı komandit şirket en az 5 kişiyle kurulur. Anonim şirkete benzer. Adi komandit şirket ise en az 2 kişiyle kurulur ve kollektif şirkete benzer.





Komandit Şirket













Adi Komandit Şirket Paylı Komandit Şirket



B C D E F



B C

















Komandite Ortak Komanditer Ortak Konamdite Ortak Komanditer Ortak

Kolektif şirket Anonim şirke ortağı gibi

ortağı gibi sorumlu sorumlu



Komandite orta, sınırsız sorumludur. Ticaret ünvanında mutlaka komandite ortaklardan birinin ismi bulunmalıdır. Komanditer ortaklardan birinin ismi ticaret ünvanı olarak kullanılırsa, bu ortağın sorumluluğu da sınırsız sorumluluğa dönüşür. Amaç, üçüncü kişileri korumaktır.

Paylı komanditteki esas farklılık, sermayenin paylara bölünmüş olmasıdır. Paylı komanditin kanundaki ismi, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirkettir.

Komandit şirketin yapısı karmaşık olduğu için günümüzde daha çok anonim ve limited şirket tercih edilmektedir.



ANONİM ŞİRKET





Sorumluluk noktasında, ortakları sınırlı sorumlu kabul eden ilk şirket türüdür. Bu şirket türünde herkes getirdiği sermaye kadar sorumludur. Bu şirkette, şirketin işleyişiyle ilgili kolaylıklar getirilmiştir. Diğer şirketlerde (limited şirket hariç) kişiye endeksli bir yönetim tarzı söz konusudur. Anonim şirket ile, basit bir şirket tarzından çıkılmış, organlar şeklinde kurumlaşmaya gidilmiştir.



B C



E F



Örn :

X Anonim Şirketi

D



G









Genel Kurul Şirket Denetçileri



K L M







Yönetim Kurulu Üyeleri









Bu şirkette, kargaşayı önlemek için her ortağa yönetim yetkisi verilmemiştir. Ortaklardan bazıları çeşitli görevlere getirilip organlar oluşturulmuştur. Böylece organlaşma ve kurumlaşma sağlanmıştır. K, L ve M’den başka hiç kimse şirketle ilgili yönetime katılamaz, şirketin yönetimi ile ilgili bilgi alamaz. Bunların denetimini sağlamak için de D ve G denetime seçiliyor. Böylece, şirketin, kanunda öngörülmüş yapısı tamamlanmış olur. Artık diğer ortaklar yönetime ve denetime karışamaz. Şirketin işleyişiyle ilgili bir dahaki genel kurul toplantısına kadar diğer ortaklar yönetime ve denetime katılamazlar.

Genel kurul,payının az veya çok olması dikkate alınmaksızın tüm ortaklardan oluşur.





Anonim Şirket’in Zorunlu Organları



1. Genel Kurul (Yasama)

2. Yönetim Kurulu (Yürütme)

3. Denetim kurulu (Yargı)



Şirket tescil edildiği (kurulduğu) anda bu üç organın tam olması gerekir. Biri eksik olursa, şirket kurulamaz. Her organ kendi işini görür, diğer organların işine karışamaz. Anonim şirketi, devlet yapılanmasına benzetebiliriz.



Genel Kurulun Özellikleri :

· Genel kurul, şirketle ilgili her türlü kararı alabilir. Şirketin adını, adresini değiştirebilir, şirketi sona erdirebilir vs.

· Alınan kararlar dolayısıyla, genel kurulun hiçbir sorumluluğu yoktur.

· Anonim şirket genel kurulu yılda bir kez toplanmakla üzerine düşen görevi yerine getirmiş sayılır. Dolayısıyla genel kurul, şirketi yönetecek yapıda değildir. Genel kurul kararı almakta, uygulamasını başkasına bırakmaktadır. Yani, genel kurul, icra makamı değildir. Yasama organı da böyledir.



Yönetim Kurulunun Özellikleri :

· Genel kurul tarafından alınan kararları uygular.

· Şirketi yönetir ve dışa karşı temsil eder. Şirket, temsil ilişkisine dayanılarak, yönetim kuruluna emanet edilir.

· Yönetim kurulunu kusurlu sorumluluğu vardır, kusursuz sorumluluğu yoktur.

· Yönetim kurulu her an işbaşında olmalıdır. Genel kurulda olan hantallık, yönetim kurulunda yoktur.



Denetim Organı ise ; şirketin belgelerine, hesaplarına bakarak yönetim kurulunu denetler.

Bu yapılanma, şirketin kurumsal olmasını sağlar.





Genel Bilgi



A.Ş., kişilere bağlı olmayan şirkettir. A.Ş.’de düzenleme yapılırken, mümkün olduğu kadar ortaklardan uzak kalınmıştır. A.Ş.’ler esas itibariyle ideal bir yapıda düzenlenmiştir. A.Ş.’ler düşünce itibariyle herkesin rahatlıkla parasını getirebileceği bir yapıdadırlar. Sınırlı sorumluluk esasının geçerli olmasının sonucu budur.

A.Ş.’lerin kuruluş amacında çok sayıda kimsenin yatırım yapabilmesi amacı vardır. Tasarrufunu değerlendirmek isteyen kişiler, kolaylıkla A.Ş. ortağı olabilirler. Altına, dövize yatırım yapmak yerine, hisse senedi alarak bir A.Ş.’ye ortak olmanın ekonomi açısından da yararları vardır: Zira, yastık altı olarak da isimlendirilen altına, dövize yatırılmış paralar, ekonomiye bir katkı sağlamaz. Ekonomide asıl olan şey, tasarrufların artışını sağlamaktır. Altına, dövize yapılan yatırımın ülke ekonomisine hiçbir katkısı yoktur. Bankalar, A.Ş. ortaklıkları ise ülke ekonomisine katkı sağlarlar. Bu paraların tek tek sahiplerinde kaldığını düşünürsek, ekonomiye kazandırılmamış olur. Mesela; 200 kişinin her birinin 1.000 YTL parası olduğunu düşünürsek, bu 1.000’er YTL’nin ekonomi açısından bir değeri yoktur. Ancak, bunlar birleşirse 200.000 YTL gibi bir rakama ulaşılır ve bu para ile de bir A.Ş. kurulabilir.

A.Ş., genelde çok ortaklıdır. Ancak bu şart değildir. Ortak sayısı az da olabilir. Çok ortaklı A.Ş.’lerde genelde ortaklar birbirlerini tanımazlar. Çünkü A.Ş.’lerde ortakların kişisel özellikleri önem taşımaz. Önemli olan getirdikleri sermayedir. A.Ş.’de fazla sermayesi olanın fazla söz hakkı, fazla sorumluluğu vardır.

Türkiye’de menkul şirketler borsasında işlem gören tüm şirketler, halka açık A.Ş.’dir. bir de halka açık olup da borsada kayıtlı olmayan şirketler vardır. Mesela, Kombassan, İttifak A.Ş. Halka açık ve ortakları fazla olan şirketlerin sayısı 1000-2000 arasındadır.

Bunun dışında, küçük sermayeli, kapalı, aile şirketleri de vardır. Bunlar da A.Ş. sayılır. Bunların sayısı ise çok fazladır.

A.Ş.’de esas hedef, çok ortaklı, çok sermayeli halka açık şirketlerdir. Ülke ekonomisinde esas önem taşıyan şirketler bunlardır. Kapalı şirketlerin sayısı çoktur ama ülke ekonomisine katkıları azdır. Örneğin; Arçelik, Tüpraş büyük şirketlerdir. Küçük A.Ş.’lerin hepsini toplasak belki bir Arçelik kadar etmezler.

Gelişmiş ülkelerde A.Ş.’lerin sayısı azdır. Örn; Çoca Cola, Pepsi, Mercedes, Microsoft, Google birer anonim şirkettirler. Bizdeki kapalı A.Ş.’ler diğer gelişmiş ülkelerde limited şirket sayılmışlardır. Ülkemizde ise insanlar limited şirket değil de anonim şirket kurmayı tercih etmektedirler. 1995 yılına kadar anonim şirket kurmak için gereken sermaye miktarı 500.0000 liraydı. Böyle olunca, insanlar, limited şirket kurmak yerine anonim şirket kurma yolunu tercih etmişlerdir. Çünkü, anonim şirketin prestiji daha yüksektir. Bu yüzden Türkiye’de şu an, aslında limited şirket olması gereken çok sayıda anonim şirket vardır. Yeni Ticaret Kanunu ile A.Ş.’nin işleyişi, olması gerektiği biçimde, daha masraflı hale getirileceğinden, birçok anonim şirketin, limited şirkete döneceği tahmin edilmektedir.

Belli şirketlerin A.Ş. olarak kurulması zorunludur. Mesela, bankacılık sektörü. TTK’nın anonim şirketlerle ilgili düzenlemeleri bankalar için yetmemektedir. Bu nedenle 01.11.2005’te en son haliyle yürürlüğe giren bir Bankacılık Kanunu vardır. Sigortacılık sektörü de güvene dayalı bir sektör olup, yine anonim şirket şeklinde kurulması zorunludur. Ayrıca, Sermaye Piyasası Kurulu’na tabi tüm şirketler de anonim şirkettir. Bu şirketlerin hepsiyle ilgili olarak ayrı ayrı kanunlar söz konusudur.

Bazı anonim şirketler özel olarak kanunla kurulmuştur. Örn; T.C. Merkez Bankası Anonim Ortaklığı Kanunu, Ereğli Demir-Çelik Fabrikası A.Ş. Kanunu, Halk Bankası A.Ş. Kanunu. Yani, anonim şirket mevzuatı çok geniştir. Mesela, Halk Bankası’yla ilgili bir sorun çıkarsa, önce Halk Bankası A.Ş. Kanunu’na sonra Bankacılık Kanunu’na, sonra TTK’ya ve son olarak da BK hükümlerine bakılır. Özel finans kurumları da anonim şirket olarak kurulmak zorundadır. Mesela; Albaraka Türk.

Anonim şirket, gerek dünyada ve gerek Türkiye’de ekonomik açıdan en önemli şirket türüdür. A.Ş.’lere kanun ayrı bir önem verir. Bu önem, tasarıda daha da arttırılmıştır. A.Ş., mevcut TTK’da m.269 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. M.269’ta anonim şirketin tanımı verilmiştir. Buna göre anomim şirketin unsurları şunlardır:



· Anonim şirket, TTK m.18’e göre bir tacirdir.

Her tacir, ticari işlerinde bir ticaret ünvanı kullanmak zorundadır. A.Ş. de bir ticaret ünvanına sahip olur. Buna, konu ünvanlı şirketler denir. Örn; İnşaat A.Ş. Anonim şirketin konusunun belirtilmesi zorunludur. Ancak, Türkiye’de binlerce inşaat anonim şirketi vardır. O zaman bu ayrımı sağlamak üzere, mesela, Yonca İnşaat A.Ş. denilerek unvan tamamlanır. Bu unvan, şirket kurulurken oluşturulur. Türkiye sınırları içinde, aynı isimle başka bir şirket kurulamaz.



· Anonim şirketin esas sermayesi muayyen olmalıdır. A.Ş.’nin sermayesi esas sermayedir.

Esas sermayenin geçerli olması, şirket sözleşmesinde, kuruluş itibariyle belli bir sermayenin konulması veya taahhüt edilmesi, bunun belli bir sınır altına düşmemesi demektir. Üst sınır ise yoktur. Sermaye, sonradan değiştirilebilir. Ancak bu değişiklik, sözleşme değişikliğine neden olur. Kuruluşta yapılan işlemler yenilenir. Sermaye değişikliğine ilişkin rapor hazırlanır, noterde onaylanır, genel kurulda kabul edilirse tescil edilir. Hem esas sermaye hem de muayyen sermaye özelliği limited şirkette de vardır, sadece anonim şirket özgü değildir.



· Sermaye, paylara bölünmüş olmalıdır. Bu özellik, diğer şirketlerde yoktur. Ayırt edici bir özelliktir.

Sermayenin paylara bölünmesi, şirketin ortaklardan arındırılması demektir. Yani ortak sayısına göre değil, sermayeye göre hesap yapılır. A.Ş.’de önemli olan paydır. Ortak sıfatı çok şey ifade etmez. Hak ve borçlar pay üzerinde doğar. Oylamalarda el kaldıran kişi sayısına değil, paya bakılır. Hisse senedi çıkarılmamışsa, pay, ‘çıplak pay’dır. Kapalı anonim şirketler hisse senedi çıkartmak zorunda değildir. Halka açık şirketlerde ise çıplak pay = hisse senedi. Yani, hisse senedi verilmek zorundadır. Kapalı şirket, ancak isterse hisse senedi çıkarabilir. Hisse senedi, tedavülü kolaylaştırır. Eğer çıkarılmamışsa, kişinin payı, şirket sözleşmesinden, pay defterinden anlaşılır.



B

C

D E

F



ÖRN :





250.000 YTL

(2 YTL’lik 125.000 pay)









Burada her pay, 2 YTL’dir. A.Ş.’de sermaye 250.000 YTL’dir denip bırakılamaz. Tescil edilebilmesi için, bunun parçalanması gerekir. Payları, şirketi kuran kimseler belirler. Örnekte, 125.000 pay dağıtılır. Şirketle ilgili işlemlerde B, C, D, E, F tek başlarına hesaba katılmaz. Payları hesaba katılır. Mesela, D’nin 35.000 payı varsa bu payını başkasına devredebilir.

Burada, 125.000 payı temsilen hisse senedi çıkarılmıştır. Ortakların değişimi, bu hisse senetlerinin değişimiyle olur. Hisse senedi alan kişi, şirkete ortak olur. Hisse senedini sattığında ise, ortaklığı sona erer. Hisse senedinin üzerinde şirketle ilgili bilgiler de yer alır.

· Anonim şirketin tüzel kişiliği vardır.

· Anonim şirkette, şirket tüm malvarlığıyla, sınırsız olarak sorumludur.

· Anonim şirkette ortaklar, payları oranında sorumludur. (TTK m.269/II=

· Anonim şirket, her türlü iktisadi amaç için kurulabilir (TTK m.271)







Anonim Şirketin Kuruluş İşlemleri







Anonim şirketin tüzel kişilik kazanabilmesi için, Ticaret Kanunu’nda öngörülen şartları yerine getirmesi gerekir. Bu şartlar şunlardır:



* Yazılı bir şirket sözleşmesi hazırlanmalıdır.

* Bu sözleşme, noter huzurunda imzalanmalıdır.

* Ticaret siciline tescil edilmelidir.



Bir şirketin sözleşmesi, o şirketin anayasası kabul edilir. Bu yüzden sözleşme dikkatle hazırlanmalıdır. Şirket sözleşmesinin hazırlanmasında iki türlü yöntem kullanılabilir:



1. Hazır (tip) sözleşmeler alınabilir. Bu sözleşmeye şirketin ismi, kurucuları, sermayesi vb yazılır. Bunlar kanunun öngördüğü sözleşmelerdir. Bunlar, her türden şirketin kullanabileceği sözleşmelerdir. Piyasadaki birçok şirket, bu tip sözleşmeler ile kurulmuştur. Ancak, bu sözleşme türü kurucular için yetersiz kalabileceğinden ısmarlama sözleşmeler de uygulanmaktadır



2. Ismarlama şirket sözleşmesi oluşturulabilir. Ortaklar, bir avukattan veya mali müşavirden, bir şirket sözleşmesi hazırlamasını isterler. Her madde tek tek hazırlanarak, şirketin amaçlarına uygun bir sözleşme oluşturulur. Bunun maliyeti biraz daha yüksektir, zira, özel olarak hazırlanmaktadır. Ancak, özel olarak hazırlanan sözleşmeler daha ayrıntılı olur.



TTK’da iki tür kuruluş yöntemi öngörülmüştür:

1. Ani kuruluş yöntemi

2. Tedrici kuruluş yöntemi



Ani Kuruluş

Şirket sermayesinin tamamının ortaklar tarafından taahhüt edildiği yöntemdir. Ani kuruluş, üç aşamadan oluşmaktadır:



1. Yazılı sözleşmenin hazırlanması

2. Kurucu ortakların imzalarının noterce onaylanması

3. Tescil ve ilan



Önceden, imzaların onaylanması aşamasından hemen sonra Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan kuruluş için izin alınması aşaması da vardı. Ancak bu, 2003 yılında kaldırılmıştır. Bugün için bu izin şartı, bankalar ve finans kurumları, sigorta şirketleri, gayrımenkul yatırım ortaklıkları, döviz büfesi işletmeleri ve aracı kurumlar için aranmaktadır.

Şirket sözleşmesinde m.279’da belirtilmiş olan hükümler konur. Ancak, anonim şirketin ruhuna ve kanuna aykırı olmamak koşuluyla bunların dışında da hüküm konulabilir. Sözleşmede şunlar bulunmalıdır:

· Sözleşme mutlaka yazılı olmalı

· Kurucuların imzaları

· Şirket merkezinin bulunduğu yer

· Adres, şirketin ismi. (adresin olmaması ve adres değişikliklerinin bildirilmemesi bir fesih sebebidir)

· Şirket konusunun ve amacının belirtilmesi gereklidir (bu, sözleşmelerdeki en uzun maddeyi oluşturur). Kanunda yazılı olmayan, ancak Bakanlık uygulaması olarak karşımıza çıkan bir durum vardır: Faaliyet alanıyla ilgili olarak, ünvanda en fazla üç sektör yazılabilir.

· Sermayenin türü ve miktarı, varsa gruplandırılmış paylar ve nitelikleri.

· Sermaye payının ödeme şekil ve şartları. (Bu, nakdi sermaye taahhütleri için geçerlidir. Bunun dışındaki sermaye taahhütleri başkaca bir işleme gerek kalmaksızın derhal getirilmelidir. Ayrıca, sermayenin ¼’ü üç ay içinde, kalan ¾’ü ise, 4 yıl içinde getirilmek zorundadır.)



Sözleşmede bulunması gereken diğer hususlar ise şunlardır (m.279):

· Şirket organlarının oluşma ve işleyiş biçimlerine yer verilebilir

· Organların görev ve yetkilerinin neler olduğu

· Genel kurul toplantılarının yapılmasına ilişkin şekil ve şartlar



Ani Kuruluş da İkiye Ayrılır:

Nakdi Kuruluş :Ortakların taahhüt etkileri sermayenin tamamının nakit olması durumudur.

Mevsuf Kuruluş :Para dışında da bazı şeylerin taahhüt edilmesi durumudur. Ancak, getirilecek malların piyasa değerlerinin belirlenmesi şarttır. Değeri bilirkişiler takdir eder.



Halka Açık Olma

Hisse senetlerinin halka arz edilmiş olmasıyla, şirket halka açık olmuş olur. İkinci bir çeşit olarak da, Sermaye Piyasası Kanunu’na göre, halka arz edilmiş olsun-olmasın, ortak sayısı 250’yi geçen şirketler de halka açıktır. Daha sonradan ortak sayısının 250’nin altına düşmesi, halka açıklık vasfının kaybına neden olmaz. Ancak, ortak sayısı 200’ün altına inerse, artık şirket halka açık değildir.



__________________________________________________ _____II. Dönem_________



Tedrici Kuruluş

Burada, kurucular, ani kuruluşta olduğu gibi sermayenin tamamını değil, belli bir miktarını (en az %10) taahhüt etmektedirler. Geriye kalan sermaye payı için de halka müracaat edilir. Taahhüt edilmemiş olan payın halk tarafından taahhüt edilmesiyle tedrici kuruluş gerçekleşmiş olur. Tedrici kuruluş altı aşamalıdır:



1. Esas sözleşmenin hazırlanması

2. İmzaların tasdiki

3. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan kuruluş izni alınması

4. HALKA ARZ (en önemli olan ve en uzun süren aşama budur)

5. Kuruluş genel kurul toplantısının yapılması

6. Tescil ve ilan

Ani kuruluşta ise, tedrici kuruluştan farklı olarak 3, 4 ve 5. adımlar yoktur.

Tedrici kuruluşun uygulaması yoktur. Zaten TTK tasarısı da tedrici kuruluşa yer vermemektedir.



Kuruluşa Dair TTK’daki Bazı Hükümler

Bir şirketin tüzel kişilik kazanmasından önce birtakım masraflar yapılması doğaldır. Sözleşmenin hazırlatılması, noter masrafları, kiralanan işyerinin masrafları gibi harcamalar olabilir. Bunlar, şirketin tüzel kişilik kazanmasından sonra yapılacak ilk genel kurul toplantısında kabul edilirse, şirket masrafı sayılırlar. Bu hüküm, TTK’da yer almaktadır. Ancak, şirket için masraflar yapılmış fakat şirket herhangi bir sebeple tüzel kişilik kazanmamışsa, yapılan harcamalar kime ait olacaktır? TTK bu hususu düzenlememiştir. Böyle bir durumda sorunu, genel hükümlere başvurarak çözümleriz. BK m.520/II gereğince, tüzel kişilik kazanmamış bir ticaret şirketi, adi şirket sayılır. Bu nedenle de yapılmış masraflar, kurucu ortaklara ait olacaktır.

Şirket kuruluşlarında bazen gerek masraftan kaçınma gerek bürokratik işlemleri kısaca tamamlama gibi nedenlerle kanuna karşı hile yapılmaktadır. TTK, bunlar için bazı önleyici tedbirler düşünmüştür. Bunlar 3 tanedir:



1) Payın Devriyle İlgili Getirilmiş Sınırlama (m.404) : Şirkete sermaye olarak mal getirerek, bunun karşılığında hisse senedi almış olan bir ortak, bu hisseleri 2 yıl süreyle devredemez.



2) Kanuna Karşı Hile (m.311) : Şirketin, sermayesinin %10’unu aşan miktarda alım yapması durumunda, bu husus onay alınmadıkça ve ticaret sicilinde de tescil ve ilan edilmedikçe geçerlilik kazanamaz. Bunun için kuruluştan itibaren 2 yıllık bir süre öngörülmüştür.



3) Halka Müracaat (m.304) : Bu hükme göre, şirketin kurulmasından itibaren 5 yıl içinde halka müracaat edilmek istenirse, TTK 281, 282, 283, 284. maddelere göre hareket edilir. Ancak, bugün için bu maddelerin önemi kalmamıştır. Zira, bu konuda daha özel bir kanun olan Sermaye Piyasası Kanunu yürürlüğe girmiştir. Ayrıca, SPK’da böyle bir 5 yıllık süre de öngörülmemiştir. TTK hükümleri yerine, SPK hükümleri uygulanacağına göre, söz konusu 5 yıllık süre de geçerli olmayacaktır.



Kuruluştan Doğan Sorumluluk (m.305-308)

Burada, ilgili şahısların hukuki ve cezai sorumluluklarına gidilir.



m. 305 è Evrakın gerçeği yansıtmaması,

m.306 è Esas sermaye hakkında yanlış beyanlar,

m.307 è Bilirkişilerin ve bilirkişiye yardımda bulunanların hilesi,

m.308 è İlk yönetim kurulu üyeleriyle ilk denetçilerin denetim yetkisi vardır.



Bunlarla ilgili olarak m. 309’a göre, sorumluluk davası açılabilir. Bunun için maddede 2 ve 5 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür. Ayrıca suçlarla ilgili olarak TCK’da daha uzun bir zamanaşımı süresi geçerliyse, bu süre esas alınacaktır.







Anonim Şirketlerin İşleyişi





Anonim şirketleri, kişilere bağlı olmaktan kurtaran, şirketi özgür kılan özelliği, kurumsallaşmış olmalarıdır. Anonim şirketlerde bir ‘tek adam’a bağlılık yoktur. Bir ortak ölüm, çekilme vs. sebeplerle şirketin dışında kalırsa, şirketin varlığı devam eder. A.Ş.’de kişiler geçici; organlar, yapılanma kalıcıdır.



A.Ş.’nin İşleyişinde Üç Tane Zorunlu Organ Düzenlenmiştir;

1. Genel Kurul

2. Yönetim Kurulu

3. Denetim Organı

Bu organlar, bir anonim şirketin olmazsa olmazlarındandır.



Genel kurul, şirketin doğal bir organıdır. Şirkette pay kavramı oluştuğunda, genel kurul da oluşmuş olur. Şirketin tüm ortakları, doğal olarak genel kurulun üyesidir. Denetim organı ve yönetim kurulu ise doğal organ değildir. Her ikisi de genel kurul tarafından kurulan organlardır. Her organın yetki ve görev alanı belirlidir. Kanunun serbest bıraktığı alanlarda ayrıca yetkilendirme yapılabilir. Genel kurul, yönetim kurulunun münhasır yetkilerine müdahale edemez. Bazı üst düzey kararları alma yetkisi ise genel kurula aittir. Mesela; sermaye artırımı gibi. Keza, genel kurul, yönetim kuruluna ait olan temsil yetkisini de kendisi kullanamaz. Zira, kanun, yönetim kuruluna yönetim ve temsil yetkilerini vermiştir (m.317)

Denetim organı ise, yönetim kurulunun yaptığı işlemlerin kanuna ve şirket sözleşmesine aykırı olup-olmadığının denetlemesini yapmakla yükümlüdür. Denetim kurul, bu denetimi ortaklar adına yapar. Bir aksaklık gördüğü takdirde, durumu genel kurula rapor eder. Genel kurul isterse alacağı bir kararla yönetim kuruluna dava açabilir, yönetimi görevden alabilir ya da isterse hiçbir işlem de yapmayabilir. Denetim organının görevini ancak denetçiler yerine getirir. Bir yönetim kurulu ya da genel kurul üyesi ortak, denetleme yapma hakkına sahip değildir. Denetim yetkisi, münhasıran denetim organınındır.

Sonuç olarak, her organ, kendi üzerine düşen görevleri yapmakla yükümlüdür. Başka bir organın yetkilerini kullanamaz. Genel kurul, yönetim kurulunu değiştirebilir, ancak yetkilerine müdahale edemez.

Kanunun zorunlu olarak öngördüğü bu organlardan başka, diğer birtakım organlar da oluşturulabilir. Bu husus isteğe bağlıdır. Uygulamada birçok şirket, yeni organlar oluşturmaktadır. Bazen de, bazı şirketler açısından, bu organların dışında organların da oluşturulması, kanunen zorunlu kılınmış olabilir. Mesela; bankalarda bir kredi komitesi oluşturulması zorunludur. Uygulamada kullanılan bir örnek olarak, genel müdürlük verilebilir. Bazı şirketler, genel müdürlüğü ayrı bir organ olarak düzenlemektedirler. Ancak, ticaret hayatında, şirkette fazla organ bulunması, bürokratik bir hantallığa yol açabilmektedir. Bu nedenle de birçok şirket, zorunlu olan bu üç organla işletilir.







Yönetim Kurulu (TTK m.312-346)





m.312/II : Anonim şirket yönetim kurulu, en az üç kişiden oluşmaktadır. Yönetim kurulu üyeleri, esas sözleşmeyle belirlenebileceği gibi, genel kurulun seçimiyle de belirlenebilmektedir.



m.312/II : Bu hükümle üyelerin özellikleri belirlenmiştir. Ortak olmayanların da yönetim kurulu üyesi olabileceği ancak bunların göreve başlayabilmeleri için pay sahibi olmaları şartı getirilmiştir. Tüzel kişiler, şirket yönetim kurulunda yer alamaz ancak temsilcileri yönetim kurulunda yer alabilir.



Bir yönetim kurulu teşekkül ettiğinde, kurul üyelerinin oyları arasında fark yoktur. Yani, genel kurulda olduğu gibi oylamalarda pay esası geçerli değildir. Şirketteki payına bakılmaksızın, her kurul üyesinin, yönetimle ilgili oylamalardaki oy hakkı birbirine eşittir.

Yönetim kurulunun m.317’den kaynaklanan iki temel yetkisi vardır: Temsil ve Yönetim. Yönetim, iç ilişkide geçerli olurken; temsil, yönetim kuruluna dış ilişkilerde yetkiler verir. Şirketin üçüncü kişilerle ilişkiler kurmasında köprü görevi yapacak olan, yönetim kuruludur. Ayrıca, ortakların da şirketle olan ilişkilerinde köprü görevi görecek olan yine yönetim kuruludur. Personel ilişkileri, organizasyon şemasını (hiyerarşi) değiştirmek, görev alacak kimseleri seçmek veya bunların görevlerine son vermek yetkilere de yönetim kurulunda toplanmıştır. Bu nedenler, yönetim yetkisi de ikiye ayrılır: Ortakların şirketle ilişkilerinde köprü rolünü oynamak ve şirket işleyişinde yetki sahibi olmak. Dış yetki (temsil) açısından ise, şirket adına dava açmak veya açılmış davaları takip etmek, şirketi borç altına sokan işlemlerin altına sokmak gibi konular ve bunlarla ilgili imza yetkileri yönetim kuruluna aittir.

Yönetim kurulu üyeliği, bir anonim şirketteki en önemli görevdir. Mesela, genel kurul, yılda bir kere toplanırken, yönetim kurulu her gün toplanır. Sürekli olarak görev başındadır. Yönetim kurulu, şirketin tek yetkilisi konumundadır. Büyük şirketlerde yönetim kurulu, bazı yetkilerini daha alt kademelerle paylaşarak kullanır. Bu durumda yönetim kurulu daha üst, daha ulaşılamaz bir konumdadır. Yönetim kurulu üyeliği, bizzat yerine getirilmesi gereken bir üyeliktir. Toplantılar, bizzat üyelerin katılmasıyla yapılır. Yönetim kurulu üyeliğinde, genel kurul üyeliğinden farklı olarak vekalet geçerli değildir. Bu nedenle, bir yönetim kurulu üyesi, toplantıya ya katılır ya da katılmaz. Bir başkasını görevlendiremez.

Doktrine göre, üç kişilik bir yönetim kurulu, iki kişi ile toplanabilir. Yargıtay’a göre ise, üç kişiyle toplanmalıdır. Ancak kanunda üye tam sayısının yarıdan bir fazlasıyla toplanıp karar alabileceği yazdığından, uygulamada üç kişilik bir yönetim kurulu, iki kişi ile de toplanıp karar alabilmektedir.





Yönetim Kurulunun Oluşumu

Kural olarak yönetim kurulunu genel kurul seçer. Bu görev, genel kurulun devredilemez görevlerindendir. Ancak bazen bu kuraldan sapılır. Mesela; ani kuruluş aşamasında bir genel kurul toplantısından bahsedilemez. Burada, ilk yönetim kurul üyeleri esas sözleşme ile belirlenir. Tedrici kuruluşta ise ya esas sözleşme ile belirlenir ya da kuruluş genel kurul toplantısında belirlenir. Kuruluştan sonra yetki genel kurula aittir. Yönetim kurulu üyeleri en fazla 3 yıl için seçilebilir. Genel kurul her zaman yönetim kurulu üyelerini seçebilir veya seçmiş olduğu yönetim kurulu üyelerini görevden alabilir.

Anonim şirket ile yönetim kurulu arasındaki ilişki vekâlet ilişkisidir. Bu ilişki bazen hizmet sözleşmesi şeklinde de olabilir. Vekalet sözleşmesinde güven çok önemlidir. Güven sarsıldığı an şirket genel kurulu, yönetim kurulunu görevden alabilir. Yönetim kurulu üyeleri hep birlikte görevden alınabileceği gibi, ayrı ayrı da görevden alınabilirler. Genel kurul açısından bu iş, sıradan bir iştir. Sıradan işler ¼’lük katılımla yapılabilir. Esas sözleşmenin değiştirilmesi gibi işler ise sıradan olmayan işlerdendir ve bunun için nitelikli çoğunluk aranır.

Genel kurul, yönetim kurulunu seçme konusunda tamamen serbesttir. Yönetim kurulu üyesi seçimi, bu özelliği taşıyan kişiler arasından yapılır. Kural olarak seçimin yapılabilmesi için, genel kurul toplantısında bu konuda gündem maddesi olmalıdır. Ama katılanların çoğunluğu bunu istiyorsa, yine bu değişiklik yapılabilir.

İki türlü seçim daha vardır:

Yönetim kurulu görevine devam ederken, üyelerden birisi bir şekilde (ölüm, istifa, yönetim kurulu üyeliği şartlarının kaybedilmesi vs.) görevinden ayrılırsa ve genel kurul toplantısının yapılmasına oldukça uzun bir zaman da varsa, yönetim kurulunun diğer üyeleri toplanıp, ayrılan üyenin yerine geçici olarak bir başkasını seçebilirler. Bu, yönetim kurulunu sadece genel kurulun seçebileceği kuralının bir istisnasıdır. Böyle bir durumda, yeni seçilen üyenin görev süresi, ilk genel kurul toplantısına kadardır. Yönetim kurulunun seçtiği bu üyenin yönetim kurulu üyeliği genel kurulca onaylanırsa, görev süresi, yerine seçildiği üyenin görevinin biteceği tarihe dek uzar. Genel kurul onay vermezse, bu kişinin yönetim kurulu üyeliği sona erer.
Örn : Şirketin yönetim kurulu üye sayısı 5’tir. Bunlardan biri ayrılırsa, 4 üye kalır. Bu durumda kalan 4 üye, ayrılan kişinin yerine bir üye seçmek zorunda değildirler. Bu şekilde de devam edebilirler. Çünkü, yönetim kurulu üye sayısı kanundaki alt sınırın (3 üye) üzerindedir. Ancak, üye sayısının üçün altına düşmesi durumunda kalan üyeler, bu durumda yönetim kuruluna yeni üye seçmek zorundadırlar.

Yönetim kurulunun süresi dolduğunda, genel kurul toplantısı henüz gelmemişse ne olacaktır? Bu husus tartışmalıdır. Kanuna göre, yönetim kurulu üyeliği görev süresi bellidir, uzatılamaz. Uygulamada ise, ya şirkete bir kayyım tayin edilir ya da yönetim kurulu üyelerinin görev süresi, genel kurul toplantısına kadar uzatılır. Tasarıda ise, bu durumda bir geçiş süresi öngörülmektedir. Buna göre, eğer 6 aydan bir süre kalmışsa, yönetim kurulu üyeleri genel kurul toplantısına dek görevde kalırlar. Ancak genel kurul toplantısına altı aydan daha fazla bir süre varsa, bu durumda anonim şirkete bir kayyım tayin edilir.

Kamu tüzel kişilerine tanınmış olan yönetim kurulu üyesi seçebilme yetkisi (TTK m.275/I). Bu, özel bir hükümdür. İstisnai olarak karşımıza çıkar. Şartları:
· Sözleşmede bu konuda hüküm bulunmalı,

· Anonim şirketin kamu hizmeti niteliğini taşıması gerekir.

Bu durum, daha çok KİT olarak ortaya çıkan, ancak A.Ş. gibi teşkilatlanmış olan kuruluşlarda görülür. Bu üyelerin anonim şirket ortağı olması şart değildir. Uygulamada bu kural çok ağır suiistimallere uğramaktadır. Bunun sonucu olarak ekonomiye zarar gelmektedir. Bugünkü KİT zararlarının en önemli nedeni, TTK m.275’tir.



Yönetim kurulu üyesi olmak için gerek kişi olmak gereklidir. Tüzel kişiler yönetim kurulu üyesi olamazlar. Yönetim kurulu üye sayısı en az üç olmalıdır. Kanun, üye sayısı hususunda bir üst sınır ise belirlememiştir. Bu, istenirse sözleşmeyle belirlenebilir.



Yönetim Kurulu Üyeliği İçin Aranan Şartlar:

TTK’da bu konuda çok fazla bir şart aranmamıştır. Daha çok görevin sona ermesi şartlarına yer verilmiştir. M.315’te yönetim kurulu üyeliğinin sona ermesini gerektiren haller sayılmıştır. Bunlar, aynı zamanda seçilme şartları olarak da kabul edilebilirler mi? Bu husus tartışmalıdır. 1995 yılında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından bu konuda Sermaye Şirketleri Yönetmeliği çıkarılmıştır. Bu yönetmeliğin 15. maddesine göre, yönetim kurulu üyelerinde aranan özellikler şunlardır:

· Reşit ve mümeyyiz olmak,

· Pay sahibi olmak (esasında, ortak olmak üye seçilmek için şart değil, göreve başlamak için şarttır) Ancak uygulamada bunlara çoğu zaman riayet edilmemektedir,

· Devlet memuru olmamak (DMK m.28 hükmü saklıdır),

· Hakkında iflas kararı olmamak. Buradaki iflas, şirketin borcu yüzünden iflası değil, ortağın şahsi iflasıdır.

· Hacir altına alınmamış olmak,

· Ağır hapis cezasıyla cezalandırılmamış olmak ve sahtekarlık, dolandırıcılık, emniyeti suiistimal, hırsızlık gibi suçlardan mahkûm edilmemiş olmak.



Yönetim Kurulunun Seçimi

Yönetim kurulu üyelerinin seçiminde asli organ genel kuruldur. Yönetim kurulu üyelerinin seçimi genel kurul açısından olağan işlerdendir. Bunun için herhangi bir yeter sayı aranmaz. Genel kurul, katılanların (pay bakımından) çoğunluğuyla yönetim kurulunu seçebilir.



Örn : A, B, C esas sözleşme ile yönetim kurulu üyeliği için 1 yıl süre ile görevlendirilmişlerdir. Süre bittikten sonra da D, E, F yönetim kuruluna katılmıştır. Ancak, esas sözleşmeye bakıldığında yönetim kurulu üyesi olarak A, B ve C görünür. Yönetim kuruluna üye seçilmesi sözleşme değişikliğini gerektirmez. Ancak, D, E, F yönetim kurulu üyesi seçildiklerinde bunun ticaret siciline tescili gerekir. Anonim şirkette, yönetim kurulu ve denetçiler açısından, isimler sürekli değişebildiğinden, her defasında sözleşme değişliğine gitmeye gerek yoktur. Ancak, bunun için tescil zorunludur. Tescil için zorunlu olan süre, ticari işlemlerle ilgili olan süre, yani 15 gündür. Buna uyulmadığı takdirde, yönetim kurulu üye değişikliği şirket içinde geçerli olur ancak üçüncü kişiler açısından bir hüküm ifade etmez.



Yönetim kurulu üyelerinin yenilenmesi istendiğinde, bunun için genel kurul gündemine madde konması gerekir (gündeme bağlılık ilkesi). Genel kurulda konuşulacak konular ilan edilerek ortaklara duyurulur.

Yönetim kuruluna seçilen kimse bu görevi kabul etmek zorunda değildir. Ancak itiraz etmiyorsa, kabul etmiş sayılır, seçim geçerlidir. Yönetim kurulu üyeleriyle anonim şirket arasında esas itibariyle bir vekalet ilişkisi olduğu kabul edilir. Ancak bazen hizmet sözleşmesi olduğu da görülür. Uygulamada her ikisi de geçerlidir.



TTK m.313 : “İdare meclisi azalarından her biri itibari kıymetleri esas sermayenin en az yüzde birine muadil miktarda hisse senetlerini şirkete tevdie mecburdur….” Bu hüküm, teminat amacıyla düzenlenmiştir. Gerçekte ise pek bir şey ifade etmez. Zira, çoğu şirkette hisse senedi çıkarılmamaktadır. Hisseler, pay defterine yazılmaktadırlar. Dolayısıyla, bunun, menkul rehni olarak teslimi söz konusu olamaz. Ayrıca bu hüküm, yönetim kurulu üyesinin vereceği zararlar için pek de bir anlam taşımaz.



Yönetim kurul üyeliği; şirkete karşı, seçimin yapılmasından sonra itiraz edilmemesiyle birlikte başlar. Üçüncü kişiler içinse, yönetim kurulu üyeliğinin başlangıcı, tescil ve ilanla olur.



Yönetim Kurulunun Görev ve Yetkilerini Kullanma Biçimi

Kanunda kabul edilen prensip şudur: Yönetim kurulu üç kişiden oluşmuş bir heyet olduğundan, heyet olarak çalışması gerekir. Üyeler, tek başlarına karar alamazlar. Toplantı yaparak karar alırlar. Toplantı yeter sayısı yarıdan bir fazladır. Yargıtay’ın görüşü de böyledir. Yönetim kurulu, genel kurula nazaran daha esnek bir yapıdadır. Kanun, istisnai olarak, bazı hallerde yönetim kurulu üyelerinin tek başına yapabilecekleri işleri saymıştır. Bunlar şunlardır:

Kuruluştaki usulsüzlükleri inceleme yetkisi (m.308)
Sonradan yönetime gelen üyeler, kendinden önceki yönetim kurulu üyelerinin yapmış olduğu usulsüzlükleri denetçilere ve genel kurula bildirmekle yükümlüdürler (m.337)
İptal davası açma hakkı (her bir yönetim kurul üyesinin genel kurulun aldığı kararlara karşı dava açma hakkı vardır. Zira, genel kurulun sorumluluğu yoktur.)
Yönetim kurul üyelerinin sorumluluğunu gerektiren bir durum söz konusu ise, üye, kusursuz olduğunu söyleyerek kendisini sorumluluktan kurtarabilir (m.338)
Yönetim kurulu üyelerinin şirketle ilgili olarak bilgi edinme hakkı vardır. Genel kurul üyelerinin ise böyle bir hakkı bulunmamaktadır.
Yönetim kurulu üyesi şirketin hem yöneticisi hem de temsilcisidir (m.317). yönetim kurulunun asli görevi m.324’te düzenlenmiştir. Yönetim kurulu, iş sahibi olarak görünür. Ultra vires ilkesi gereği işlemleri yönetim kurulu yapar. Yönetim kurulunun yapamayacağı bir iş söz konusu olursa, yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırarak gerekirse sözleşmeyi de değiştirerek o yetkiyi alır. Yoksa, kuralı çiğneyerek işlemi yapamaz. Yönetim kurulu, personeli, tacir yardımcılarını işe alır ve isterse bunların işine son verir. Yönetim kurulu, genel kurul kararlarını uygulamakla yükümlüdür. Yönetim kurulunun yetkilerini sınırlama açısından, kanuna bakarak bir belirleme yapmak güçtür. Bu yüzden şöyle denir: “genel kurulun ve denetçilerin yetkileri arasında sayılmayan tüm hususlarda yönetim kurulu yetkilidir”. Genel yetki, yönetim kurulunundur. Bu yetkiler, esas sözleşme ile genişletilebilir veya daraltılabilir. Bu tür değişiklikler yapıldığında da münhasır yetkilere müdahale edilemez. Mesela; genel kurulun esas sözleşmeyi değiştirme yetkisi, yönetim kuruluna verilemez. Sözleşmeye konulacak böyle bir hüküm geçersizdir. Zira, bu yetki, genel kurulun münhasır yetkisidir. Yine, denetim görevi de denetçilerin münhasır yetkisi olduğundan, yönetim kuruluna devredilemez. Bunun tersi de geçerlidir. Yönetim kurulunun yetkileri daraltılırken, münhasır yetkilerine müdahale edilemez. Mesela; yönetim kurulunun, genel kuruldan izin almaksızın bankadan para çekemeyeceğine dair bir hüküm belirlenemez. Sözleşmeye konulacak böyle bir hüküm geçersizdir.

Yönetim kurulu kâr payı ödemelerini yapar, sözleşmeyle verilen başka görevler varsa bunları yerine getirir. Yönetim kurulu bu yetkileri kural olarak kendisi kullanır. Ancak yönetim kurulunun yetkilerini devredebileceği durumlar vardır. Mesela; murahhaslar gibi.





Yönetim Yetkisinin Bölünmesi ve Bırakılması

TTK m.319’da yönetim kurulunun yetkilerini başka bir organa devredebileceği hususu düzenleniyor. Ancak bu devir, yönetim kurulu üyelerinin görevlerine son vermek anlamına gelmemektedir. Mesela, üye, kurul toplantılarına bir başkasını gönderemez.

TTK m.319/I’e göre, esas sözleşmede yönetim ve temsil işlerinin yönetim kurulu üyeleri arasında bölünüp bölünemeyeceği, bölünebilecekse bunun nasıl yapılacağı tespit edilir. Yönetim kurulunun en azından bir üyesine şirketi temsil yetkisi verilir.

319/II’ye göre ise, esas sözleşme ile temsil yetkisinin ve yönetim işlerinin hepsini veya bazılarını yönetim kurulu üyesi olan murahhaslara veya pay sahibi olmaları şart olmayan müdürlere bırakabilmek için genel kurula veya yönetim kuruluna yetki verilebilir. Bu gibi kayıtlar bulunmadığı takdirde ise m.317 hükmü uygulanır.

Sonuç olarak, esas sözleşmede hüküm bulunması şartıyla, yönetim kurulu yetkilerinin bölünmesi veya bir başkasına bırakılması imkânı mevcuttur. Bu düzenleme, şirket yönetimi açısından önemlidir.



B

C

D



Örn :

M TTK m.317’ye göre şirketi yönetim

Başkan yönetim kurulu temsil eder. M.319’a

göre ise, esas sözleşmede hüküm bu-

Yönetim Kurulu Üyeleri lunmak kaydıyla, yönetim kurulu yet-



kilerinin bir kısmı veya tamamı başka birine bırakılabilir. Bunun nedeni, profesyonel anlamda yönetime geçmektir. Bu sistem, İsviçre Hukuku’ndan alınmıştır. Bu şirket, yönetimini M isimli bir şahsa bırakabilir. Buna murahhas üye denir. Bu murahhas ortak, yönetim kurulu üyesi olabileceği gibi, ortaklardan biri yahut şirket dışından biri de olabilir.



Murahhas, esas sözleşme çerçevesinde genel kurul veya yönetim kurulunun kendine verdiği yetkileri kullanır. Bu yetkiler murahhasa iki şekilde verilebilir: Öncelikle, bu yetki kural olarak genel kurula aittir. İkinci olarak, esas sözleşmeye konulacak bir hükümle, murahhaslara yetki verme yetkisi, yönetim kuruluna da ait olabilir. Ancak, murahhasların görevden alınması yetkisi her halde genel kurula aittir, yönetim kurulu murahhasların görevine son veremez. Bu, emredici bir hükümdür.

Şirketin bütün yönetim ve temsil yetkisi murahhasa verilse bile, bu durum, yönetim kurulunun kendisini sona erdirmesi anlamına gelmez. Çünkü, yönetim kurulu bu halde bile toplantı yapar, belli kararları kendisi alır.

M.336’da yönetim kurulunun sorumlulukları düzenlenmiştir. Bu maddenin ilk dört bendinde yönetim kurulu üyelerinin müteselsil sorumlulukları düzenlenmiştir. Bu dört bent, yönetim kurulunun münhasır görevleridir.

M.336/1’e göre; yönetim kurulu, ortakların kendi paylarına düşen ödemelerin gerçek olup olmadığını denetler. M.336/2’ye göre; yönetim kurulu, kâr paylarını doğru biçimde dağıtmalıdır. M.336/3’e göre; defterlerin yanlış ya da eksik tutulmasından veya kaybolmasından yönetim kurulu üyeleri sorumludur. M.336/4’e göre ise; yönetim kurulu üyeleri, genel kuruldan çıkan kararların sebepsiz olarak yerine getirilmemesinden dolayı müteselsilen sorumludurlar.

Murahhasların, yetkileri gibi, sorumlulukları da üst düzeydedir.





Yönetim Kurulunun Toplantıları

Yönetim kurulu, çalışmalarını toplantı yaparak gerçekleştirir. Toplantıya davetin şekliyle ilgili herhangi bir düzenleme yoktur. Toplantıya başkan ve üyelerin yanında denetçiler ve kâtipler de katılabilir. Başkan ve üyelerin bizzat katılmaları gerekir. Başkan ve üyeler dışındakiler oy kullanamaz.

Kural olarak, şirket merkezinde toplantı yapılır. Ancak, bu zorunlu değildir, başka bir yerde yönetim kurul toplantısı yapılabilir. Toplantılarda, yönetim kurulu üyelerinin payları ne olursa olsun, oylamada her birinin 1 oy hakkı vardır ve birbirine eşittir.

Toplantı gündemi önceden belirlenip, üyelere bildirilir. Ancak bu zorunlu değildir. TTK m.330’a göre toplantılar belirli nisaplarla olur ve belirli nisaplarla karar alınır. Mesela; beş kişiden oluşan bir yönetim kurulu toplantısına yalnızca iki üye katılırsa, kurul toplanamaz. Uygulama açısından ise; toplantıya katılmayan üç üyenin alınan kararı imzalayarak onaylaması durumunda iki kişinin aldığı karar da geçerli olur. Yönetim kurulu üyesi, kendisiyle ilgili bir husususun görüşüleceği bir toplantıya katılamaz.

Yönetim kurul kararları bu şekilde alındıktan sonra, kurul kararlarının uygulanması aşamasına geçilir. Yönetim kurulu kararlarının uygulanması, çoğu zaman temsili de beraberinde getirir. Ancak böyle olmayabilir de. Mesela; tekstille ilgili bir karar alındı, C’ye ithalat-ihracat işleri, D’ye ise personel işleri verilebilir. Bunlar, çoğu kez, iç bünyede kalan hususlardır. Ancak bu konu temsile döndüğü zaman, üçüncü şahıslarla işlem yapılması gerekir. Bu durumda şirket adına kim imza atacaktır? Anonim şirkette temsil yetkisine kim sahipse, şirketi de ancak o kişiler borç altına sokacak imzaları atabilir. Eğer aksine bir hüküm yoksa, temsil hususunda, yönetim kurulu üyelerinden herhangi birinin attığı imza, şirketi bağlar. Güven noktasında, en sağlıklı olan da budur. Şirket isterse, esas sözleşme ile, genel kurul tarafından veya yönetim kurulu kararı ile üyelerin her birine temsil yetkisi verebilir veya her üç üyenin atacağı imzanın şirketi bağlayacağı gibi bir karar da verebilir.









Her üye Herhangi iki Üç üyenin

tek başına yönetim kurulu üyesi katılımı

(kanuna göre)



Uygulamada binbir türlü temsil şekli vardır. Mesela; başkan olmadan, yönetim kurulunun temsil edilemeyeceği belirlenebilir ya da bir üyeye yönetim, iki üyeye temsil yetkisi verilebilir. Yönetim kurulu üye sayısı arttıkça, bu tip uygulamalar da artar. En sağlıklısı, Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden yeki belgesi almaktır. Özellikle önemli işlerde bu yetki belgesinin sözleşmeye ek olarak konulması uygundur.

Yönetim kurulu üyelerinin göreve başlayabilmeleri için, tescil yapılması gerekir.





Temsil ve Yönetim

Temsil yetkisi, şirketin üçüncü kişilerle yapacağı işlemler için imza atabilme yetkisin bulunmasını ifade etmektedir. TTK m.317, kural olarak temsil ve yönetim yetkisini yönetim kuruluna vermektedir.



A B





Örn :

Başkan Yönetimde, bu dört kişinin hepsi

C D





yetkilidir. Ancak, örnekteki gibi

Temsil işbölümü de yapılabilir. Temsil ko-

nusunda ise, TTK’ya göre eğer söz-

leşmede aksine hüküm yoksa, bu

dört üyeden herhangi ikisinin imzası şirketi bağlar. Bu genel kural sözleşme, genel kurul veya yönetim kurulu kararı ile değiştirilebilir.



Yönetim kurulu üyelerinin kamu borçlarından dolayı sorumluluğu arttırılmıştır. Bu artırım, TTK ile değil, VUK ve AATUHK ile olur. Bu borcun ödenmemesi durumunda temsil yetkisine sahip olanlar sorumludur. Bunlardan başka kimselerin sorumluluğu yoktur.

Şirketlerin büyük çoğunluğunda hazır tip sözleşmeler kullanıldığı için temsil konusunda genellikle, genel kural uygulanır.





Herhangi birisi



Tek başına Herhangi iki Bütün üyelerin

bir kişi yönetim kurulu üyesi katılımı ile

(kanuna göre)







Bu açıklamalar, aktif temsil yetkisi için geçerlidir. Pasif temsil yetkisi açısından geçerli değildir. Mesela, icradan mektup geldiğinde şirketteki herhangi birinin bunu alması da geçerlidir (pasif temsil).

Temsil yetkisi, ultra vires çerçevesinde kullanılmalıdır. Ayrıca, temsil yetkisi, şirketin olağan işleri için kullanılabilir. Olağanüstü işlemleri kapsamaz.



Yönetim Kurulu Nisapları

1. Toplantı yeter sayısı (TTK m.330)

2. Karar yeter sayısı



Toplantı yeter sayısı, kanuna göre, üye tam sayısının yarıdan bir fazlasıdır. Burada çoğunluğun kastedilip kastedilmediği tartışmalıdır. Doktrin, yarıdan bir fazlanın çoğunluk olarak kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Yani, yönetim kurulu üye sayısı 3 ise, 2 kişi ile toplanılabilecektir. Yargıtay’a göre ise, 3 kişini yarısı 1,5 olduğundan bu ikiye tamamlanır ve 2+1=3 kişiyle toplanmalıdır. Bu ifade, tasarıda, tartışmayı ortadan kaldırarak, çoğunluk şeklinde düzenlenmektedir. Uygulamada da şirketler, genellikle çoğunluk prensibinin geçerli olduğunu düşünüyorlar. Çoğu zaman da sorun çıkmıyor, yapılan işlem geçerli kabul ediliyor. Nadiren yargıya başvurulduğunda ise, yargı, bu toplantının geçersizliğine karar veriyor.

Karar nisabı ise, toplantıya katılanların salt çoğunluğudur.





Yönetim Kurulu Üyelerinin Hak ve Yükümlülükleri

Yönetim kurulu üyeliği, şirketin bütün yükünü taşıyan bir organ niteliğinde görülmemelidir. Kanunda yönetim kurulu üyeliği bir nimet-külfet dengesi içinde düzenlenmiştir. Buna göre, yönetim kurulu üyelerinin hem hakları hem de sorumluluk ve yükümlülükleri vardır:



Yönetim Kurulu Üyelerinin Yükümlülükleri

· Yönetim faaliyetlerine katılma ve gözetim yükümlülüğü,

Yönetim kurulu üyesi, toplantılara bizzat katılmak zorundadır. Yönetim kurulu üyeleri karar alır ve uygulamayı murahhas veya müdürlere bırakır. Böyle bir durumda, yönetim kurulu üyelerinin, uygulayıcıların yaptığı faaliyetleri gözetim yükümlülüğü vardır.

· Özen borcu

Yönetim kurulu üyeleri şirketin işlerini görürken özenli bir şekilde davranmalıdırlar.

· Sadakat borcu

Yönetim kurulu üyeleri, diğer ortaklara nazaran bilinmeyen bir takım bilgilere ulaşma imkânına sahiptir. Mesela, yönetim kurulu üyesi ya da denetçi olmayan bir ortak genel kurul izni olmaksızın şirket defterlerini inceleyemezken, yönetim kurulu üyelerinin defterleri inceleyebilmek için izne ihtiyaçları yoktur. Bu yüzden, yönetim kurulu üyelerinin sır saklama yükümlülüğü vardır.

· Bazı yönetim kurulu toplantılarına katılmama yükümlülüğü

Kural olarak yönetim kurulu üyelerinin, kurul toplantılarına katılmaları zorunludur. TTK m.382, bazı hallerde yönetim kurulu üyelerinin toplantıya katılmasını men etmiştir. Buna göre, yönetim kurulu üyeleri, kendisiyle veya üçünü dereceye kadar (bu derece dahil) yakın akrabalarıyla ilgili hususların görüşüleceği yönetim kurulu toplantılarına katılamazlar.

Bu toplantıya katılan üye hakkında kendiliğinden bir sonuç doğmaz. Ancak, üyenin katılmaması gerektiği halde katıldığı toplantı neticesinde şirket bir zarara uğramışsa, üye, bu durumda sorumlu olur. Bu durumda, üye, şirketin uğradığı zararları tazmin etmek zorundadır (TTK m.332/II).

· Rekabet Yasağı

Anonim şirketlerde, bu yükümlülük, şahıs şirketlerine nazaran daraltılmıştır. Bu yasağa dahil olan üyeler bellidir. Bunların başında da yönetim kurulu üyesi gelir. TTK m.335’e göre, yönetim kurulu üyesi;

o Şirketle aynı işi yapamaz,

o Bir şahıs şirketine sınırsız sorumlu ortak olarak katılamaz.

Yönetim kurulu üyesi, bunları yaparsa, tazminat öder ya da yapılan faaliyet şirket namına yapılmış sayılır. Rekabet yasağı, sadece yönetim kurulu üyelerine getirilmiştir. Genel kuruldan alınan izin yasağı ortadan kaldırır. Yani, m.335 bertaraf edilmiş olur.

TTK m.335/III’e göre, yönetim kurulu üyeleri, bir üyenin başka bir şirkete ortak olduğunu öğrendiği tarihten itibaren ya da rekabet yasağına aykırı bir davranışın öğrenilmesinden itibaren 3 ay içinde herhangi bir işlem yapmazlarsa, şirket icazet vermiş sayılır. Yönetim kurulu üyeleri, her halde, ihlalin ortaya çıktığı tarihten itibaren 1 yıl içinde bu ihlale karşı işlem yapmazlarsa, bu hakları zamanaşımına uğrar.

Üyelerden sadece birinin bile öğrenmesi, sürenin işlemeye başlaması için yeterlidir. Ancak, mesela, bir üye durumu öğrendiği halde diğer üyelere haber vermeyerek 3 aylık süreyi geçirdi. Bu durumda, bu üyenin sorumluluğuna gidilmesi gerekir. Üyenin bu davranışından sonra, 3 aylık süre geçmiş olsa da, ihlali öğrenen diğer üyeler için, süre, öğrenme tarihinden itibaren yeniden işlemeye başlar. Şu kadar ki, 1 yıllık zamanaşımı süresi dolmamış olsun.

· Şirketle işlem yapma yasağı

TTK m.334’te düzenlenmiştir. Örn: Şirket, bina yaptırmak için ihale yaparak teklifler alacaktır. Şirketin yönetim kurulu üyelerinden olan (D), aynı zamanda müteahhittir. (D) bu ihaleye katılarak teklif veremez. Zira, (D) burada şirketin menfaatinden çok, kendi menfaatini gözetebilecektir.

Uygulamada, rekabet yasağına ilişkin iznin yanında, şirketle işlem yapma yasağına ilişkin izin de alınmaktadır. Örnekte, (D) ile işlem yapılmışsa, şirket, bunun batıl olduğunu ileri sürebilir. Ancak, (D), butlanı ileri süremez. Buradaki butlan, nisbi butlan olarak algılanmalıdır.





Yönetim Kurulu Üyelerinin Hakları

İki türlüdür:

1. İdari Nitelikteki Hakları

· Yönetim hakkı

· Temsil hakkı

· Belgelere ulaşma hakkı

· Şirketin imkânlarından yararlanma hakkı

2. Mali Nitelikteki Hakları

· Ücret hakkı

· Huzur hakkı

· İkramiye hakkı

· Kâr payı



Ücret Hakkı : Yönetim kurulu üyelerinin bu görevi yerine getirmelerinden dolayı genel kurul tarafından kararlaştırılan veya sözleşmede öngörülen maaştır. Bunun bir sınırı yoktur. Genel kurulun tespit edeceği rakamlarla ödenir. Ücret vermek esastır. Sözleşmede hüküm olmasa bile, genel kurul ücret belirler.

Uygulamada genellikle yönetim kurulu üyeleri, genel kurula bir teklifle giderler. Her üyeye eşit ücret verilebileceği gibi, başkana biraz fazla bir ücret de belirlenebilir. Ücretin belirlenmesinden sonra, bunu almaya her yönetim kurulu üyesi hak kazanır.



Huzur Hakkı : Bununla amaçlanan, yönetim kurulu üyelerin toplantılara katılmaya sevk etmektir. Huzur hakkı, yönetim kurulu toplantılarına katılan üyelere verilir. Toplantıya katılmayan bir üye, huzur hakkı alamaz. Ücreti ise toplantıya katılan veya katılmayan tüm üyeler alır.

Huzur hakkının meblağını belirleme yetkisi genel kuruldadır. Huzur hakkı verilmesi için esas sözleşmede öngörülmüş olması zorunlu değildir. Huzur hakkı, toplantı başına ödenen bir paradır. Bu nedenle üyeler, daha fazla para almak için, sık sık toplantı yapabilir. Bunun önüne geçmek için sözleşmeye hüküm konulabilir.



İkramiye Hakkı: Bu da bir çeşit teşviktir. Yönetim kurulu üyelerinin daha kârlı ve daha verimli çalışmalarını sağlamak için öngörülmüştür. İkramiye hakkını da genel kurul belirler. Mesela, “yönetim kurulu üyelerine 2005 yılı çalışmaları için 10.000 YTL verilecektir” gibi. Yine, burada da esas sözleşmede hüküm bulunması şart değildir. İkramiye verilebilmesi için şirketin kâr elde etmesi zorunlu değildir. Mesela, ekonomik kriz ortamında oldukça büyük zararlarla çalışan yönetim kurulu üyelerinin zararı azaltmaları halinde de ikramiye verilebilir.



Kâr Payı : Şirketin o yıl içerisinde elde ettiği kârdan bir miktar yönetim kurulu üyelerine verilebilir. Kâr payı bütün ortaklara ait olduğundan, yönetim kurulu üyelerine kâr payı dağıtılması demek, ortaklara ödenecek kâr paylarından kesinti demektir. Bu nedenle yönetim kurulu üyelerine kâr payı ödenebilmesi için mutlaka sözleşmede hüküm olmalı ve şirket o yıl için kâr etmiş olmalıdır.



Mali nitelikteki bu hakların bazı şirketlerde şirketlerde hepsi görülebilir. Mesela, halka açık, çok ortaklı kurumsal şirketler. Bazı şirketlerde ise bu hakların hiçbiri görülmez. Mesela, aile şirketleri.





Yönetim Kurulu Üyelerinin Sorumluluğu

Yönetim kurulu şirkete zarar verdiğinde ne olacaktır? Zararları yönetim kurulu üyeleri mi tazmin edecek yoksa şirket mi karşılayacaktır?

TTK m.336 kural olarak yönetim kurulu üyelerini faaliyetler sırasında şirketin uğradığı zararlardan sorumlu tutmamıştır. Şirket nasıl kâr elde edebiliyorsa, normal ticaret hayatı içerisinde zarar da edebilir. Yönetim kurulu üyelerine nasıl kâr payı dağıtılmıyorsa, oluşan zararlardan da sorumlu olmamaları gayet doğaldır. Ancak kusurları varsa, elbette ki sorumlulukları yoluna gidilebilecektir.

Uygulama açısından, düzenlemeler şirket türleri için farklılıklar arz etmektedir. Mesela, banka yönetim kurulu üyelerinin sorumlulukları ayrıca Bankalar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, TTK’ya tabi şirketlerin yönetim kurulu üyelerinden farklı hükümler içermektedir.

Yönetim kurulu üyeleri, kusurlu davranışlarıyla; şirkete, ortaklara veya şirket alacaklılarına zarar vermiş olabilir. Kanun m.336 vd. esas olarak şirketin uğradığı zararları ve bu zararların tazmin yolunu düzenlemektedir. Ortakların ve alacaklıların uğradığı zararlar içinse, genel hükümlere başvurmak gerekecektir. Ayrıca, VUK ve AATUHK’da kamu alacakları açısından sorumluluğa ilişkin hükümler de vardır.

Yönetim kurulu üyelerinin, yapmış olduğu işlemler sebebiyle sorumsuzluğu kuraldır. Zira yönetim kurulu üyeleri dürüst davranıyor, objektif özen borcunu yerine getiriyor ve şirket yine de zarar ediyor olabilir. Böyle bir durum karşısında yönetim kurulu üyelerini sorumlu tutmanın iyiniyetli bir davranış olmayacağı tabiidir.

Eğer, yönetim kurulu üyeleri, m.336 vd. maddelerine göre sorumlu tutulursa bu sorumluluk, müteselsil ve aynı zamanda sınırsız sorumluluktur. Bu sorumluluk, vekalet ilişkisinden kaynaklanan bir sorumluluktur. Sorumluluk, oluşan zarar kadardır. Ancak bazı durumlarda müteselsil sorumluluğun yerini münferit sorumluluk alabilir. Eğer zarara sebep olan iş yönetim kurulu üyelerinin kendi aralarında hukuka uygun olarak yapmış olduğu işbölümünden dolayı bir veya birkaç üyeye bırakılmış ve zarar da bu üye veya üyelerin faaliyetinden doğmuşsa, artık bu üye veya üyeler sorumludur. Bunların kendi aralarında da yine müteselsil sorumluluk vardır.



Örn :



A B C D









Y Mesela, yurtdışı işlemlerinden so-

rumlu olan (D), (Y)’ye yaptığı kre-

dili satış sonrası senet vs almadı

ve bunun sonucunda (Y) de parayı

Dış ticaret işi verildi ödemeyince şirket zarara uğradı.

Burada (D)’nin kusuru vardır. Yurtdışında bir satış yapmıştır ve paranın nasıl ödeneceğini düşünmesi gerekir. (D), yaptığı bu işlem dolayısıyla zarardan sorumlu olacaktır. Diğer yönetim kurulu üyeleri içinse, aradaki işbölümüne bakılır. Eğer iş (D)’ye, aralarında yaptıkları yasal bir işbölümüyle birıkalmışsa, diğer yönetim kurulu üyeleri (D)’nin bu işlemi nedeniyle sorumlu tutulmaz.

m.336 vd hükümleri, yönetim kurulu üyeleri için getirilmekle beraber, görevini yerine getirmeyen denetçiler için de uygulanacaktır. Hatta kanunda açık hüküm olmasa da murahhaslar için de yine bu hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir.

m.336’nın ilk dört bendine giren durumlarda işbölümü olsa dahi münferit sorumluluk değil, müteselsil sorumluluk uygulanacaktır. Bu durumlar her halde müteselsil sorumluluğu gerektirir. Bu haller şunlardır:

· Hisse senetleri bedellerine mahsuben pay sahipleri tarafından vuku bulan ödemelerin doğru olmaması

· Kâr payı dağıtımının doğru yapılmaması

· Kanunen tutulması gerekli ticari defterlerin tutulmaması ya da gereği gibi tutulmaması

· Genel kurul kararlarının sebepsiz olarak yerine getirilmemesi.

Bu hallerde, bütün yönetim kurulu üyeleri müteselsil ve sınırsız olarak sorumludurlar. Münferit sorumluluk ise, m.336/b.5’te düzenlenmiştir. Buna göre, kanunen ya da esas sözleşme ile kendisine yüklenmiş olan görevleri kasten ya da ihmal ile yapmayan üye, bu eyleminden sorumludur.



TTK m.330, yönetim kurulu üyelerini üç farklı kuruma karşı sorumlu tutmuştur:

1. Şirkete karşı,

2. Alacaklılara karşı,

3. Ortaklara karşı.

Yönetim kurulunun yaptığı faaliyetlerden ilk önce etkilenecek olan şirkettir. Gerek ortaklar, gerek alacaklılar da meydana gelen zararlardan etkilenebilmektedirler. Bu, sorumluluğu arttıran bir durumdur. Yönetim kurulunun ortaklara ve alacaklılara karşı sorumlulukları açısından doktrinde bir ayrım yapılır. Bu ayrım kanunda yoktur. Buna göre, sorumluluk ikiye ayrılır:



a) Doğrudan Doğruya Zarar : Oluşmuş bir doğrudan zarar varsa, tazminat davacıya ödenir. Mesela, ortağa 60.000 YTL kâr payı yerine 45.000 YTL kâr payı ödenmişse, buradaki zararın şirketle hiçbir ilgisi yoktur. Doğrudan doğruya ortak zarar görmüştür. Bu nedenle tazminat, dava açan ortağa ödenir. Yine, yönetim kurulunun üçüncü bir kişiyle şirket adına işlem yapmasına rağmen, bu işlemin kayıtlarda gösterilmemesi halinde alacaklılar bir zarara uğramışlarsa, yönetim kuruluna açacakları dava sonucunda, alacaklılara tazminat ödenecektir.

b) Dolaylı Zarar : Burada tazminat şirkete ödenir. Ortaklar ve alacaklılar, ikinci derecede bu tazminattan yararlanabilir. Yani, davacı ortak veya alacaklı da olsa, tazminat öncelikle şirkete ödenir.

Örn : Yönetim kurulu üyeleri 100 milyon YTL’lik araziyi 20 milyon YTL’ye satarsa şirketin 80 milyon YTL zararı oluşur. Normalde bu satış rayiç değerde veya bunun üzerinde gerçekleşmelidir. Çünkü yönetim kurulu, şirket menfaatlerini korumalıdır. Aslında bu zarar için şirketin yönetim kuruluna dava açması gerekir. Ancak şirket dava açmayabilir. Bu durumda dava hakkı alacaklılara ve ortaklara da verilmezse 80 milyon YTL’lik bir zarar doğar.

Yani, ortaklara ve şirket alacaklılarına dava açma hakkının tanınmasının nedeni, şirketin dava açmayabileceği fikridir.



Uygulamada dolaylı zarar örneklerine daha sık rastlanmaktadır. TTK m.336 ve devamında ortakların ve alacaklıların dava haklarıyla ilgili herhangi bir düzenleme yoktur. Genel hükümler çerçevesinde gerek ortaklar, gerek alacaklılar dava açabilir. Davacılar davayı yönetim kuruluna karşı açarlar. Yönetim kurulu açısından sorumluluk sınırsız ve müteselsildir. Uygulamada genellikle ortak veya alacaklı davayı tazminat direkt kendisine ödenecekmiş gibi bir düşünceyle açmaktadır. Hakimi zararın doğrudan mı dolaylı mı olduğunu iyi araştırması gerekir. Zira zararlar genellikle dolaylı zarardır.





Sorumluluk Davası

Yönetim kurulu üyelerinin kimlere karşı sorumlu olduğunu belirten davadır. Ancak, yönetim kurulu üyelerini sorumluluktan kurtaran sebepler vardır. Bunlar şunlardır:



1. Kusursuzluğun ispatı

2. İbra (TTK m.310)

3. Zamanaşımı (m.309/son)



Kusursuzluğun İspatı : TTK m.336’da kusurlu sorumluluk düzenlenmiştir. Kusurları varsa, yönetim kurulu üyeleri sorumlu tutulurlar. Şirket, yönetim kurulu üyelerini sorumlu tutmuşsa, ispat yükü yönetim kurulu üyelerinin üzerindedir. Yani, yönetim kurulu üyeleri, karine olarak kusurludurlar. Kusursuzluğun ispatı somut olaylara göre değişiklik gösterir. Yönetim kurulu üyeleri kusursuz olduklarını ispat edebilirlerse, tazminata hükmedilmez. Bu konuda karar verecek olan, takdir hakkına sahip olan mahkemedir. Şirket zarara uğramış olsa bile, yönetim kurulu üyeleri kusurlu olmadıkça, sorumlu tutulamazlar.



İbra : BK’da borcu sona erdiren sebeplerden birisidir. Yönetim kurulu üyeleri şirkete verdikleri zarar dolayısıyla sorumlu tutulabilecek durumda olsalar da, yönetim kurulu bu konuda genel kurul tarafından ibra edilmişse dava açılması söz konusu olmaz.

İbra bir genel kurul kararıdır. Yönetim kurulunu borçtan kurtarmaya yöneliktir. Yönetim kurulu meydana getirdiği bir zararı genel kurula bildirmişse, yani bir gizleme yoksa, genel kurul, yönetim kurulunu bu borçtan ibra edebilir. Bu durumda yönetim kurulu bu borçtan sorumlu tutulamaz. Yönetim kurulu üyeleri sorumlu tutulacakları düşüncesiyle bu işlemi genel kuruldan saklarlarsa, ibra edilemezler. İbra, yalnızca genel kurula sunulan bilgileri kapsar, gizlenen işlemler varsa, bunlar ibra konusu dışındadır. Mesela, yönetim kurulu 2005 yılında, bir işlemi dolayısıyla şirkete zarar vermiş ve gizlemiş olsun. Genel kurul da bu işlemi fark etmeyerek, 2005 yılı için yönetim kurulunu ibra etmiş olsun. Bu durumda yönetim kurulu, yapılan zarar verici eylem dolayısıyla ibra edilmiş değildir. Genel kurul, bu gizlenen eylemi fark ettiği anda yönetim kuruluna karşı sorumluluk davası açabilir. Önceden verilmiş olan ibra kararı, davaya engel değildir. Eğer genel kurul, yönetim kurulunu bu işlem dolayısıyla da ibra etmiş olsaydı, artık dava açma imkânı kalmayacaktı.

İbra, kötüye kullanılmaya müsait bir kurumdur. Bu nedenle ibra kararı verilirken, genel kurul daha dikkatli olmalıdır. Ama uygulamada ibra kararı en kolay verilen karardır. Yönetim kuruluna duyulan güven dolayısıyla, ibraya ilişkin oylamalarda kolaylıkla oybirliği sağlanabilmektedir.

Burada kastedilen ibra,sadece şirketin dava açma hakkını bertaraf eder. Bir ortak veya alacaklı, kendi zararlarının karşılanmasını dava yoluyla talep edebilirler. Çünkü bir ortak veya alacaklı kendi zararlarıyla ilgili ancak kendileri ibra kararı verebilirler. Yani, genel kurul, yönetim kurulunu kendi adına ibra eder, ortaklar ve/veya alacaklılar adına değil. Ancak, oylamaya katılarak yönetim kurulunu ibra etme yönünde oy kullanan bir ortağın daha sonra yönetim kuruluna karşı dava açamayacağı kabul edilmektedir. Zira, bu durum, hakkın kötüye kullanılması anlamına gelmektedir.

İbra, TTK m.310’da düzenlenmiştir. Maddeye göre, sulh ve ibra, genel kurul kararıyla gerçekleştirilir. Sulh ve ibra için kural olarak toplantıya katılanların çoğunluğunun oyu yeterlidir. Ancak, şirket sermayesinin %10’unu oluşturan azınlık grubunun muhalefeti varsa, ibra gerçekleşmez. %10’luk bir kesim, ibra kararı alınmasına muhalif olmuşsa, ibra kararı alınamaz. Bu durum, azınlık oyuna tanınan özel haklardandır.

Son olarak, m.310, kuruluş işlemlerine ilişkin bir hüküm olduğundan, bu hususun kuruluştan sonraki ibra işlemlerinde uygulanıp-uygulanmayacağı konusunda öğretide bir tartışma da bulunduğu da belirtilmelidir.



Zamanaşımı : Kanunda zamanaşımıyla ilgili olarak, 2 yıllık, 5 yıllık ve ceza zamanaşımı olmak üzere 3 türlü süre öngörülmüştür.

Zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren dava açılmazsa, yönetim kurulu üyelerinin sorumlulukları artık ortadan kalkar. Buradaki öğrenmeden kasıt, TTK’ya göre değil, genel hükümlere göre belirleneceğidir. Bunun takdiri ise hakime aittir. Zarar öğrenilmiş, fail öğrenilmemişse süre işlemeye başlamayacaktır. Yani, 2 yıllık sürenin işlemeye başlaması için hem zararın hem de failin öğrenilmesi gerekmektedir.

Sorumluluk davası, her halde, zarara sebep olan işlemden itibaren 5 yıl içinde aşılmazsa zamanaşımına uğrar. Doktrinde bu 5 yıllık sürenin az olduğu, uzatılması gerektiği veya bu sürenin yönetim kurulunun görevden alınmasından itibaren işlemeye başlaması gerektiği savunulmaktadır.

Fiil aynı zamanda bir suç oluşturuyor ve bu suçun zamanaşımı süresi TTK’daki 5 yıllık süreden fazla ise, bu süre uygulanacaktır.





Sorumluluk Davasının Açılması

TTK m.341 bu hususu düzenlemektedir. Buna göre, yönetim kuruluna karşı dava açma kararını genel kurul verir. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu yoluna başvurulabilmesi için, genel kurulun toplanarak dava açma kararını alması şarttır. Yani, ortakların sorumluluğun doğmuş olduğunu bilmeleri yeterli değildir, genel kurulda oylama yapılmalıdır. Genel kurul oylaması sonucunda, dava açma kararı çıkmışsa sorun yoktur, yönetim kurulu üyelerine karşı dava açılır. Ancak, genel kurul, dava açmama kararı vermişse yine de bakılır. Zira burada özel bir hüküm vardır. Yönetim kurulu üyelerine dava açma söz konusu olduğunda azınlık grubunun oyu önemlidir. Buna göre, genel kuruldan dava açmama kararı çıksa dahi, eğer şirket sermayesinin %10’unu temsil eden ortaklar ‘yönetim kuruluna dava açılması’ yönünde oy kullanmışlarsa, dava açılır (m.341/I). Normal şartlarda böyle bir durum yoktur. Bu husus, kanunun azınlık grubuna tanıdığı istisnai yetkilerdendir. Kanun koyucu, ibra, özel denetçi atanmasını isteyebilme, bilançonun ertelenmesini isteyebilme, gündeme madde konulmasını sağlayabilme gibi birtakım konularda azınlık grubuna yetkiler vermiştir.

Yönetim kuruluna karşı davayı denetçiler açar. Ancak, azınlık grubu denetçilere güvenmiyorsa, davayı kendisi açabilir (m.341/II). Böyle bir durumda, azınlık grubu, bir vekil tayin ederek davayı yürütebilir. Azınlık grubunun açtığı bu dava da yine şirket adınadır.

İkinci fıkraya göre davayı kural olarak denetçiler açar. Anonim şirkette temsil yetkisine sahip olan, yönetim kuruludur. Ancak burada dava bizzat yönetim kuruluna karşı açılacağı için, kanun koyucu, dava açma yetkisini burada denetçilere vermiştir. Doktrinin (ve hocanın) görüşüne göre, sorumluluğu doğmuş olan yöneticiler görevlerinden ayrılmış, yerine yeni üyeler atanmışsa, artık bu yeni üyeler sorumluluğu doğmuş olan eski üyelere karşı dava açabilmelidir. Ancak Yargıtay’ın kooperatiflerle ilgili tüm kararlarında bu görüşe itibar edilmediği, dava açma yetkisinin denetçilere ait olduğu görülmektedir.

Dava açma süresi de, ister denetçiler, ister azınlık grubu açsın, kararın alınmasından itibaren 1 aydır. Bu süre hak düşürücü bir süre olmayıp, dava açacaklara tavsiye niteliğindedir. Ancak süre geçtikten sonra denetçilerin ya da azınlık grubu vekilinin sorumluluğuna ilişkin hükümler mahfuzdur. Yani, zamanında açılmayan dava yine görülür fakat, davanın geç açılmasından dolayı şirketin uğradığı bir zarar varsa, buna sebebiyet verenler bu zararı tazmin etmek zorunda kalır. Bu hususa ise uygulamada pek de itibar edilmemektedir.







Genel Kurul (TTK m. 360-398)





Yönetim kurulu, anonim şirkette tüm ortakların oluşturduğu zorunlu bir organdır. Genel kurula, kural olarak tüm ortaklar katılır. İstisnası, SPK m. 14/A'ya göre, oydan yoksun pay sahipleri bulunuyorsa, bunlar genel kurula katılamaz, katılsa dahi oy kullanamaz.

Genel kurul, esas itibariyle şirketin karar organıdır. Bu açıdan anonim şirketin en önemli organıdır. Zira, şirket ile ilgili tüm kararlar doğrudan veya dolaylı olarak genel kurulca alınır. Genel kurulun alacağı dolaylı kararlardan kastedilen, yönetim kurulu ve denetim kurulu kararlarında da genel kurulun söz sahibi olmasıdır. Genel kurulun yetkileri çok geniştir. Fakat elbette ki sınırsız değildir.



Genel Kurulun Yetkilerinin Sınırları

İlk sınırı kanun oluşturur. Genel kurul, yetkilerini, kanunun verdiği sınırlar içerisinde kullanmak zorundadır. Aldığı kararlar, kanunun emredici hükümlerine, ahlâk ve adaba aykırı olamaz. Bundan sonraki sınır, şirketin konusudur. Anonim şirket, ancak esas sözleşmesinde yazılı olan konularda işlem yapabilir. Bunun dışına çıkması durumunda, yapılan işlemler yoklukla sakattır (TTK m.137). Ancak bu, mutlak bir sınır değildir. Zira, esas sözleşme değiştirilerek farklı işlemlerin yapılması sağlanabilir. Bundan başka, genel kurul, diğer organların -yönetim kurulu ve denetim kurulu- münhasır yetkilerine müdahale edemez. Ayrıca, genel kurul, azınlık haklarına ve ortakların bireysel haklarına da müdahale edemez. Mesela, %10 olarak belirlenmiş olan azınlık oranını arttıramaz. Azınlığa verilmiş olan %10'luk oran, kazanılmış bir hak teşkil eder. Her ortak genel kurula katılma ve kârdan pay alma hakkına sahiptir. Genel kurul bu hakka da müdahale edemez.

Genel kurul, yetkilerini istediği şekilde kullanabilir. Bazı yetkilerini devredebilir. Ancak münhasır yetkileri bunun dışındadır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın yönetmeliğine göre, genel kurulun devredemeyeceği münhasır yetkileri şunlardır:



· Esas sözleşmenin değiştirilmesi,

· Yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin seçimi, ibrası ve azli,

· Yıllık hesapların oylanması,

· Kâr payı dağıtımına ilişkin yönetim kurulu teklifinin onayı, değiştirilmesi ve reddi,

· Sermayenin 2/3'ünün karşılıksız kalması halinde kalan 1/3 sermaye ile devam kararının verilmesi,

· Tasfiye memurlarının azli,

· Şirketin feshine karar verilmesi.



Bunlar nitelik olarak oldukça önemli ve tüm ortakları ilgilendiren konulardır. Bütün ortakları ilgilendiren konularda ise yetki, kural olarak sadece genel kurulundur. Bunların dışında kalan yetkilerse, diğer organ veya murahhaslara devredilebilir. Genel kurulun, aldığı kararlar itibariyle bir sorumluluğu yoktur. Sorumluluk, kararları icra görevini yerine getiren yönetim kurulunundur. Bu nedenle yönetim kuruluna, genel kurul tarafından alınan ve uyguladıklarında kendilerine sorumluluk getireceğini düşündükleri kararlara karşı iptal davası açma imkânı tanınmıştır.



Genel Kurul Toplantıları

Genel kurulun dört tür toplanma biçimi vardır:

· Olağan genel kurul toplantısı,

· Olağanüstü genel kurul toplantısı,

· İmtiyazlı pay sahileri genel kurul toplantısı ve

· Kuruluş genel kurul toplantısı olmak üzere.

Olağan Genel Kurul Toplantısı :Belli süreler içinde yapılması zorunlu olağan toplantı türüdür. Olağan genel kurul toplantısı, her hesap devresini takip eden 3 ay içinde yapılır. Hesap dönemi 1 takvim yılıdır. Buna göre, genel kurul, toplantılarını mart ayının sonuna kadar yapar. Olağan genel kurul toplantısının önceden belirlenmiş bir gündemi vardır. TTK m.369, olağan genel kurul toplantısında bulunması gereken zorunlu gündem konularını saymıştır. Buna göre;

· Yönetim kurlu ve denetçi raporlarının okunması ve oylanması,

· Bilanço ile kâr-zarar hesabı ve varsa şirketin kârının dağıtımı,

· Esas sözleşmede belirlenmemişse, yönetim kurulu ve denetçilerin ücretleri,

· Görev süresi dolanların yerine yönetim kurulu ve denetçi üye seçilmesi.



Bunlardan ilk ikisinin gündemde bulunması zorunludur. Hatta bunlar gündemde belirtilmese bile, genel kurul toplantısında görüşülür. Diğer maddeler de zorunlu olmakla birlikte, bunların görüşülebilmesi için bir takım şartların da gerçekleşmesi gereklidir. Mesela, ücret hususunun görüşülebilmesi için, yönetim kurulu ve denetçilerin ücretlerinin esas sözleşmeyle belirlenmemiş olması gerekir. Üye seçimi için de, ilgili üyelerin görev sürelerinin dolmuş olması şartı aranır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Yönetmeliği m. 14 ile bu zorunlu unsurlara iki tane daha eklemiştir. Bunlar da;

· Yönetim kurulu ve denetçilerin ibra edilip edilemeyeceği,

· Kooptasyon işlemlerinin bir karara bağlanması (kooptasyon, yönetim kurulu üyelerinden birinin görev süresinin genel kurulu toplantısından önce sona ermesi halinde, diğer yönetim kurulu üyelerinin geçici olarak -ilk genel kurul toplantısına kadar- yeni bir üye seçmeleridir. Seçilen bu üye ilk genel kurul toplantısında oylamaya sunulur)



Bunların dışındaki konularda, kanunun sınırları içinde kalmak kaydıyla, şirketle ilgili her konu, genel kurulda görüşülebilir.

Görüşülmesi zorunlu konular ile görüşülmesi istenen konulardan oluşan gündemin ortaklara duyurulmasına ve bu konular dışında kalan hususların toplantıda görüşülmemesine gündeme bağlılık ilkesi denir. Ancak bu ilkenin istisnaları mevcuttur:

· Ortakların tamamının hazır bulunması ve itiraz etmemesi üzerine herhangi bir konu gündeme alınıp incelenebilir

· Kooptasyon ve boşalan organların seçimi işlemleri

· Bazı konuların ve bilançonun gerçeğe uygunluğunun soruşturulması amacıyla özel denetçi atanması. Ortaklarından herhangi biri bunu isterse, durum oylanır. Eğer azınlık, belli bir konuda özel denetçi atanmasını isterse bu konuda mutlaka özel denetçi atanır, oylamaya gerek yoktur.

· Yönetim kurulu, denetçi ve tasfiye memurlarının azli ve yerlerine yenilerinin seçilmesi işlemleri gündemde yer almasa bile, gündeme alınıp görüşülebilir.





Olağanüstü Genel Kurul Toplantısı :Bu toplantının önceden belirlenmiş bir yapılma zamanı yoktur. Çeşitli durumların ortaya çıkması durumlarında istenen zamanda yapılabilir. Olağanüstü genel kurul toplantısı, yılda birkaç kez yapılabileceği gibi, yıllarca yapılmayabilir de. Gündeme bağlılık ilkesi burada da geçerlidir. Olağanüstü genel kurul toplantısının kanun tarafından belirlenen bir gündemi yoktur. Gündemi, o toplantıya sebep olan olağanüstü durumdur.

Olağan ve olağanüstü olarak genel kurulu toplantıya çağırma yetkisi kural olarak yönetim kuruluna aittir. Fakat bu yetki, denetçilere, azınlığa ve tasfiye memurlarına da verilebilir. Denetçilerin genel kurulu toplantıya çağırabilmeleri için yönetim kurulunun ihmali olmalıdır. Azınlık, genel kurulu toplantıya çağırabilmek için öncelikle yönetim kuruluna başvurur. Eğer yönetim kurulu, genel kurulu toplantıya çağırmazsa, denetçiye başvurur. Denetçi de çağırmazsa, azınlık, mahkemeye başvurarak genel kurulun olağanüstü toplanmasını sağlar.

Genel kurulu toplantıya çağırma işlemi, belli usûller içerisinde yapılmalıdır. Buna uyulmaması durumunda, toplantıda alınan kararların geçersizliği ve hükümsüzlüğü ortaya çıkabilir. Buna göre, toplantıya çağırma, toplantıdan en az 15 gün önce Ticaret Sicil Gazetesi'nde toplantı yeri, zamanı ve gündemi ilan edilmelidir. Bunun dışında, nama yazılı hisse senedi sahipleri varsa, bunlara da iadeli taahhütlü mektupla tebligat yapılmalıdır. Hamiline yazılı senet sahipleri var ve bunların adresleri biliniyorsa, bunlara da tebligat yapılmalıdır. Ancak adresleri bilinmiyorsa, bunlara mektup gönderme zorunluluğu yoktur. Bunlar dışında esas sözleşmede toplantıya çağrı için özel düzenlemeler öngörülmüşse, bunlara da riayet edilir.

Çağrısız genel kurul toplantısında ortakların tamamı bulunmak ve ortaklardan hiçbiri itiraz etmemek üzere her türlü karar alınabilir. Çağrılı genel kurul toplantılarında aranan şartlar bu durumda geçerli değildir.



Genel kurul toplantısının yapılması da belli usûl kurallarına tâbidir. Çağrılı/çağrısız genel kurul toplantısında, bu kurallar aynıdır. Buna göre, toplantılarda şu hususlara uyulmalıdır;

· Genel kurula, toplantıya katılmaya yetkili olan kişiler katılmalıdır. Bunlar kural olarak bütün ortaklardır. İstisnası ise, SPK m.14'te düzenlenen oydan yoksun pay sahipliği durumudur. Şirket hisse senedi çıkarmışsa, nama yazılı hisse senedi sahipleri bu hisse senetleriyle toplantıya katılabileceklerdir. Hamiline yazılı hisse senedi sahipleri ise toplantıdan bir hafta önce senetlerini şirkete tevdi etmelidirler. Eğer şirket hisse senedi çıkarmamışsa, şirkete kimlerin ortak olduğunun tespiti için, önce pay defterine bakılır.



· Yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerden en az bir tanesi toplantıya katılmazsa, toplantı yapılamaz. Bu kimseler için toplantıya katılmak hem bir hak, hem de yükümlülüktür.



· Genel kurula katılma yetkisi olan kişi, toplantıya temsilcisini de gönderebilir. Bazı durumlarda ise oy hakkının kullanılması bizzat olmak zorundadır. Bir hisse senedine birden çok kişiye sahip olması durumunda, bunlar, oy hakkını bir temsilci vasıtasıyla kullanırlar. Bazen de ortak olmayan kimseler, temsil ilişkisi olmadan da oy kullanabilirler. Bu durum çeşitli hukuki ilişkilerin mevcut olması durumunda görülür. Mesela, anonim şirket payı intifaya konu olursa, oy kullanma hakkı pay sahibine değil, intifa hakkı sahibine aittir. Bazı kişiler ise toplantıya katıldığı halde oy kullanamaz. Mesela, ortak olmayan denetçi, genel kurulda oy kullanamaz.



· Genel kurul toplantıları, toplantı nisaplarına uygun olarak yapılır. Kanunun muhtelif yerlerinde toplantı nisapları öngörülmüştür. Buna göre: Birinci toplantı, ilân edilen zamanda yapılan toplantıdır. Bu toplantıda öngörülen nisap oluşturulamazsa, aynı konu ve aynı gündemde ikinci bir toplantı yapılır. Genel kurul toplantısı için, bazı ağır nisap halleri dışında, kural olarak basit nisap geçerlidir. Ağırlaştırılmış toplantı nisabının uygulanabilmesi için, kanunda ve ana sözleşmede ayrıca ve açıkça bir hüküm bulunmalıdır. Şayet böyle bir hüküm yoksa, basit nisap uygulanır.



·Genel kurul toplantısı, usûlüne uygun olarak yürütülmelidir. Usûl için belirlenen kurallar şunlardır.

· Hükümet komiseri toplantının başından sonuna kadar mutlaka bulunmalı ve tutulan tutanakları imzalamalıdır.

· Her toplantıda bir başkanlık divanı oluşturulmalıdır. Bunun usûlü esas sözleşmede belirlenmişse buna göre oluşturulur. Eğer böyle bir usûl öngörülmemişse, başkanlık divanını genel kurul seçer.

· Başkanlık divanı hazirun cetvelini hazırlar. Hazirun cetveli, toplantıya kimlerin katıldığı ve bunların ne kadar paylara sahip olduğu yazılı olduğu belgedir.

· Kararlar, karar nisabına uygun olarak alınmalıdır. Karar nisabı açısından iki tür nisap vardır: Ağırlaştırılmış karar nisabı ve basit karar nisabı. Ağırlaştırılmış toplantı nisabı iki halde uygulanır. Bunlar, şirketin tabiiyet değişikliği ve taahhütlerin arttırılması durumlarıdır. Bu hallerde payı temsil eden sermaye miktarının tamamının olumlu oyu gerekir. Bunların dışında kalan tüm konularda basit karar nisabı uygulanır. Basit karar nisabında, genel kurulda mevcut olan oyların çoğunluğu, kararın alınması için yeterlidir. Bu oran esas sözleşmeyle arttırılabilir, fakat azaltılamaz.



Ağırlaştırılmış nisabın uygulanabilmesi için, o konuda ağırlaştırılmış karar nisabının uygulanacağının kanunda ya da esas sözleşmede öngörülmüş olması zorunludur. Yani, kural olarak, ana sözleşmeyle, bir hususta ağırlaştırılmış nisap aranacağı öngörülebilir.







Genel Kurul Toplantı Yetersayıları







Basit Nisap Ağırlaştırılmış Nisap



TTK’ya tâbi A.Ş. SPK’ya tâbi A.Ş. TTK’ya tâbi A.Ş. SPK’ya tâbi A.Ş.

____________ _____________ _____________ ____________

* TTK’da açıkça be- * TTK m.388/1 dışın- * Tâbiyet değişikliği * Tâbiyet değiş.

lirtilen ağırlaştırıl- da kalan bütün konu * Taahhütlerin artırıl. * Taah. arttırıl.

mış nisap dışında ve kararlar her iki toplantı

kalan bütün konu nisabı; %100

ve kararlar

* Tür değişikliği

* Konu değişikliği

* Tahvil ihracı

* Fesih kararı

1. toplantı nisabı; ¼ 1. toplantı nisabı; ¼ * Şirketin kamu tüzel Her iki toplantı

2. toplantı nisabı ; 2. toplantı nisabı; kişisi tarafından nisabı; %100

beli bir nisap belli bir nisap satın alınması

aranmamıştır. Aranmamıştır. 1. top. nis. 2/3

2. top. nis. ½



* TTK m. 388/1,2 dışın-

da kalan esas sözleşme

değişiklikleri

1. top. nis. 1/2

2. top. nis 1/3





























































Yönetim Kurulunun Şirketin Kamu Borçlarından Sorumluluğu



Vergi Usûl Kanunu ve AATUHK'da şirketin ve yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna gidilebileceği hususu düzenlenmiştir. Buna göre, asli sorumluluk şirkete aittir. Şirketin borcu karşılayamaması durumunda, yönetim kurulunun temsil yetkisine sahip üyeleri sınırsız olarak sorumludur. TTK m. 336'da ise yönetim kurulu üyelerinin temsil yetkisi olmasa da müteselsil sorumlu olacağı halleri düzenlemektedir. Kamu borçlarından dolayı sorumluluk ise, TTK m. 336'dan farklıdır.





B

E



F



C D

















Kamu borçlarından sorumlulukta kusur karinedir. Temsilcilerin sorumluluğundan kusursuzluğun ispatı temsilcilere aittir. Limited şirket açısından da kamu borçları için aynı ilke geçerlidir. Bu düzenleme, sınırlı sorumluluk ilkesiyle bağdaşmadığı için eleştirilmektedir. Şahıs şirketlerinde ise her ortağın kendi vergi borcundan dolayı şahsi sorumluluğu vardır.





Genel Kurul Kararlarının İptali



Kural olarak genel kurul kararı, şirketi ve ortakları bağlar. Genel kurul kararları bir hukuki işlemdir. Çünkü kanunda öngörülen birtakım prosedüre uygun olarak alınır. Hukuki işlem geçerli olabileceği gibi, geçersiz de olabilir. Geçersizlik türlerinden TTK'da sadece iptalle ilgili hükümler yer almaktadır. Butlan ve yoklukla ilgili hususlar düzenlenmemiştir. Zira, ticaret hukukunda butlan ve yokluktan elden geldiğince uzak kalınması uygulama açısından faydalıdır. Bu nedenle de ticaret hukukunda yokluk ve butlan çok az uygulama alanına sahiptir. Daha çok iptal hükümlerine yer verilmesi bundan dolayıdır.

Şekil açısından, kanunun emredici kurallarına hiç uyulmaması söz konusu ise, yokluktan bahsedilir. Ufak tefek eksikliklerde yokluğa başvurulmaz. Genel kurul kararının yokluğu toplantıyı yok saymaktır. Toplantıda alınan kararlar da evleviyetle yok hükmündedir. Mesela, genel kurul toplantısı için kanunda öngörülen çağrı gibi hususlara hiç uyulmadan toplantı yapılması durumu böyledir. Bu tür toplantılarda hangi kararlar alınırsa alınsın, bunların içeriğine girmeden toplantı yok sayılır. Yine, hükümet komiseri toplantıda yoksa, bu toplandı da yok hükmündedir. Yani yoklukta, toplantı için kanunda öngörülen emredici kurallara aykırılık vardır.

Butlanda ise, geçerli bir toplantı vardır. Alınan karalarda kanunu emredici hükümlerine aykırılık varsa veya toplantıya gelen veya gelmeyen bazı kişiler toplantını alınan kararlarında birtakım eksiklikler olduğunu öne sürüyorsa herhangi bir ortak bunun butlanını isteyebilir. Kamu düzenine ilişkin kurallar veya emredici kurallara aykırılık varsa, butlan hükümleri uygulanır. Burada, genel kurul toplantısı değil, alınan kararlar geçersiz sayılır. BK m. 19 ve 20'ye aykırılıklarda butlan hükümleri uygulanır.

İptalle ilgili hususlar TTK m. 381 ve devamında düzenlenmiştir. TTK m. 381 önemlidir. Hükümsüzlükle ilgili en çok uygulanan hüküm iptal müessesedir. Ayrıca bu hükümler Kooperatifler Kanunu'nda hüküm bulunmaması durumunda kooperatiflerde de uygulanır.

İptal davası açma sebepleri TTK m. 381’de tahdidi olarak sayılmıştır. İptal davası, ancak bu sebepler varsa açılabilir. Bu sebepler şunlardır:



1. Kanuna Aykırılık

2. Esas Sözleşmeye Aykırılık

3. Objektif (afâki) İyiniyet Kurallarına Aykırılık



1. Kanuna Aykırılık : Ahlâk, adap, emredici hükümlere aykırılıkta butlan uygulanır. Kanunun emredici olmayan hükümlerine aykırılıkta iptal davası açılabilir.



2. Esas Sözleşmeye Aykırılık : Esas sözleşme, şirketin anayasası gibidir. Bazen kanuna uygun olan bir hüküm, esas sözleşmeye aykırı olabilir. Örn; kanuna göre yönetim kurulu üyesi en az 3 kişi olmalıdır. Sözleşmede bunun 5 olacağı belirtilmiş ve genel kurulda 3 kişi yönetime seçilmişse, kanuna uygun fakat esas sözleşmeye aykırı olan bu durum, ortaklar davasına konu olabilir.

Uygulamada bazen alınan karar sözleşmeye ve kanuna aykırı olmaktadır. Bu hususlarda ise butlan ve yokluk hükümleri uygulanamamaktadır. İptal davası da süresi içinde açılamadığı için genel kurulun aldığı aykırı karar geçerliliğini sürdürebiliyor.

Kanuna göre yönetim kurulu üyesi üç kişi olmalıdır. Genel kurulun iki üye seçmesi durumu ise emredici kurallara aykırıdır. Burada ise butlan hükümleri uygulanır. Burada dava açmaya gerek yoktur.



3. Objektif İyiniyet Kurallarına Aykırılık : Bu durum, çizgileri kesin olarak belli olmayan bir durumdur. Alınan kararın iyiniyet kurallarına uygun olmadığını düşünen kişi, iptal davasını açabilir. Aykırılığı hakim takdir eder. Mesela, sermaye artışına gidilmesinin iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu düşünen ortak dava açar ve hakim burada aykırılığı inceleme konusu yapar.





İptal Davası Açabilmenin Şartları

İptal davasını şu kişiler açabilir:

· Ortaklar,

· Yönetim kurulu,

· Yönetim kurulu üyesi,

· Denetçiler.



Ortaklar : İlgili genel kurula katılan ortaklar açısından dava açmak için bazı şartlar vardır:

· Dava açan ortak, katıldığı genel kurul toplantısında kabul edilen ve iptalini istediği hususla ilgili olarak lehte oy kullanmamış olmalıdır. Böyle bir ortağın dava açması, hakkın kötüye kullanılmasıdır.

· Ortak, aleyhte oy kullandığını toplantı tutanağına kaydettirmelidir.

TTK’ya göre, açık olmayan anonim şirketlerde bir payın oydan yoksun tutulması söz

konusu olamaz. Oydan yoksun pay durumu, halka açık anonim şirketlerde söz konusu

olabilir. Böyle bir paya sahip olanlar kural olarak genel kurul toplantılarına katılamaz ve

iptal davası açamaz.

· Oyunu kullanmasına haksız olarak müsaade edilmeyen ortak, iptal davası açma hakkını haizdir.

Toplantıya gelmeyen bir ortağın kural olarak dava açma hakkı yoktur. Bazen de toplantıya katılmasa dahi ortaklara iptal davası açma hakkı tanınmıştır. Ortağa, toplantı günü ile ilgili tebligat yapılmamışsa, bu ortak dava açma hakkına sahiptir.

Toplantıya katılsın veya katılmasın tüm ortaklar, toplantıya katılma yetkisi olmayan kimselerin karara katılmış bulunduklarını iddia ederek iptal davası açabilirler. Ancak bu kişilerin kararın alınmasına etkisi yoksa, dava açmanın bir anlamı da yoktur.



Yönetim Kurulu : Yönetim kurulu, genel kurulda alınan kararları uygular. Yani, sorumluluk yönetim kurulunundur. Bu sorumluluktan kurtulmak açısından, yönetim kuruluna da iptal davası açma hakkı tanınmıştır. Yönetim kurulunun dava açabilmesi için, alınan kararın uygulanması halinde yönetim kurulunun sorumluluğunun doğabilecek durumda olması aranır. Yönetim kurulu, genel kurul kararı aleyhine iptal davasını kurul olarak açar.



Yönetim Kurulu Üyesi : Kanun, yönetim kurulu üyelerine ayrıca işbölümü ilişkisi nedeniyle dava açma hakkı tanımıştır (TTK m.381/1-3). Yönetim kurulu üyesinin iptal davası açabilmesi için kararın alınmasında aleyhe oy kullanmış olması gerekir.



Denetçiler : Denetçilerin dava açabilmesi için lehte veya aleyhte oy kullanmış olmasının bir önemi yoktur.



İptal Davasında Usûl

İptal davası, kararın alınmasından itibaren 3 ay içinde açılmalıdır. Bu süre hak düşürücüdür. Bu süre içinde dava açılmaması durumunda kararın uygulanmasına devam edilir. Bu da kanuna veya esas sözleşmeye aykırı bir kararın uygulanabilmesi anlamına gelmektedir. Kararın iptali için mahkemeye başvurulması durumunda da karar, mahkeme tarafından iptal edilinceye kadar geçerli olmaya devam eder. Dava devam ederken, uygun bir teminat karşılığında, mahkemeden, genel kurul kararının yürütülmesinin durdurulması istenebilir.

Açılmış olan davanın reddedilmesi halinde, karar geçerliliğini devam ettirir. Karar iptal edilir ise, artık uygulanmamalıdır. Zira, hakim, kararı iptal etmekle yetinir. Kararın uygulanmasını sağlamaz. Bu nedenle mahkeme kararından sonra, genel kurul toplanarak aynı hususta aykırı olmayan bir karar almalıdır.







Denetim Organı





(TTK m. 347-359)





Denetim, iç denetim ve dış denetim olmak üzere ikiye ayrılır. İç denetimde, denetim organı, yönetim kurulunun işlerini kontrol eder. TTK’da bulunan denetim hükümleri yeterli düzeyde değildir. Zira, denetçiler de genel kurul tarafından seçilmekte ve ücretleri de yine genel kurulca belirlenmektedir. Ayrıca, TTK, denetçiler herhangi bir niteliğe sahip olma şartı aramamıştır. Bu da, şirket için çok önemli olan denetim mekanizmasının kötü işlemesine neden olabilmektedir. Tasarıdaki en önemli değişiklik, denetçilerle ilgili olanlardır. Zira, mevcut tasarının yasalaşması halinde, denetçiler mutlaka muhasebecilerden oluşacaktır. Böylece de yönetim kurulunun keyfiliğinin önüne geçilebilecektir.

Denetçiler, en az bir en çok 5 kişi olabilir (TTK m. 347/I). Denetçilerin çoğunluğunun Türk Vatandaşı olma zorunluluğu vardır. Denetçilerin ani kuruluşta esas sözleşmede belirtilmesi ya da tedrici kuruluş söz konusu ise kuruluş genel kurulunda belirlenmesi gerekir. Denetçiler esas itibariyle yöneticilerin yaptığı işlemlerin kanuna ve esas sözleşmeye uygunluğunu araştırırlar. Bununla ilgili raporlarını genel kurula sunmaları gerekir. Uygulamada raporlar genelde yönetim kurulu tarafından hazırlanır. Yani denetim organı görevini tam olarak ve gerektiği gibi ifa edemez. Denetçilerle yöneticiler arasında üçüncü dereceye kadar hısımlık ilişkisi bulunmamalıdır (TTK m. 349). Denetçi olan bir kimsenin yönetim kuruluna seçilmeden önce, genel kurul tarafından mutlaka ibra edilmesi gerekir. Sorumluk açısından ise, yönetim kurulu için düzenlenmiş bulunan sorumluluk hükümleri, denetçiler için de geçerlidir (TTK m. 359). Uygulamada ibra çok kolay gerçekleştiğinden, denetçiler de kolaylıkla ibra edilebilirler.







Anonim Şirkette Pay Kavramı





Pay, esas sermayenin bir parçasıdır. Bir anonim şirketteki payların itibari değeri, prensip olarak birbirine eşittir. İtibari değer, TTK m. 399’da düzenlenmiştir. Bizim sistemimizde itibari değeri olmayan pay kabul edilmemiştir. 399. maddede yapılan değişikliğe göre bir payın asgari itibari değeri en az 1 Yeni Kuruş olabilir.

Anonim şirket, türü itibariyle, şahısların değil, payın önemli olduğu, payın öne çıktığı bir şirket türüdür. Ortakların kimlerden ya da kaç kişiden oluştuğu değil, ne kadar paya sahip oldukları önemlidir. Pay sayısı esas sözleşmede belirlenir (TTK m. 279). Pay sahiplerinin kimliği önemli değildir. Bu nedenle, pay sahibinin kimliğine dair bir yasak varsa, bu yasak pay sahipliğini etkilemez. Yalnızca yasağa dair müeyyideler uygulanır.

Pay senedi, kıymetli evrak niteliğinde bir senettir. Aslında anonim şirketlerin paylarını senede bağlama mecburiyetleri yoktur. Payların senede bağlanmamaları mümkündür. Bu şekilde olan, yani, senede bağlanmamış paylara çıplak pay denir. TTK m. 409’a göre hisse senetlerinin nama yazılı olması esastır. Payın hisse senedine bağlanmasının yararı, tedavül kabiliyetinde kendini gösterir. Senede bağlanan pay, kolaylıkla el değiştirebilir. Senede bağlanmış olan pay, pay sahipliği konusunda bir karine oluşturur. Payın senede bağlanması ise ihdasi değil, ihbaridir.



Paylarla İlgili Bazı Hususlar

· Pay, tescille doğar. Yani payın senede bağlanması kurucu değil, açıklayıcıdır.

· Pay, itfa (söndürme) ile ortadan kalkar. İtfa, esas olarak sermayenin azaltılması durumunda söz konusu olur (TTK m. 398). Yoksa itfa, pay senedinin ortadan kalkması, payın ortadan kalkmasını gerektirmez. Başka bir ifadeyle, hisse senedinin kaybedilmesi durumunda, hak ortadan kalkmaz. Mahkemeden zayi ve iptal kararı alınarak, şirketten hisse senedi istenir.

Senede bağlanmamış (çıplak) paylar da her türlü hukuki işleme konu olabilir. Bunların satım, devir, rehin, haciz, önalım, geri alım gibi hukuki işlemlere konu teşkil etmesi mümkündür.

· Payın bölünmezliği ilkesi: Payın sağladığı haklar bir bütün olup, ayrı kişilerce kullanılamaz. Bir pay üzerinde müşterek mülkiyet varsa, pay üzerindeki haklar temsilci vasıtasıyla kullanılır (TTK m. 400).

· Devir serbestliği ilkesi: Senede bağlanmış olsun veya olmasın, tüm paylar serbestçe devredilebilir. Anonim şirkette ıskat dışında paydan çıkarma yoktur. Bu ilke sadece nama yazılı hisse senetleri bakımından bağlam öngörüldüğü zaman kısıtlanabilir.



Pay Türleri

Nakit Karşılığı / Ayın Karşılığı Çıkarılan Paylar : Ayın karşılığı pay ihracı mümkündür (TTK m. 404). Şirketin tescilinden itibaren iki yıl geçmedikçe, ayın karşılığı çıkarılan payların devri yasaktır.



Oy Hakkı Olan Pay / Oydan Yoksun Pay : SPK m. 14/A’da düzenlenmiştir. Normal şartlarda her hisse senedi en az 1 oy hakkı verir, oysuz pay yoktur. Ticaret Kanunu’nda bulunmayan oydan yoksun pay kavramına, Sermaye Piyasası Kanunu’nda yer verilmiştir. Buna göre, halka açık anonim şirketler, oy hakkından yoksun hisse senedi çıkarabilirler. Bunun için esas sözleşmede hüküm bulunmalıdır. Bunlar kârdan imtiyaz tanımak suretiyle çıkartılır. Bu paylara sahip olanların şirketle ilgileri yoktur. Tek amaçları kârdan daha yüksek pay almaktır.



İtibari Değeri Olan / Olmayan Pay : İtibari değeri olmayan pay bizim hukuk sistemimizde yoktur. Bu, ABD’de uygulanmaktadır. TTK m. 399’a göre, asgari itibari değer 1 Yeni Kuruştur. İtibari değeri olmayan pay olmadığı gibi, itibari değerinin altında pay senedi ihracı da mümkün değildir. İtibari değerden yüksek primli pay senedi ihracı ise mümkündür. Yani, 1.000 YTL’lik hisse senedinin 1.500 YTL’ye satılması mümkündür. Buradaki 500 YTL’lik fazlalığa ihraç primi denir. Bunun için de esas sözleşmede hüküm bulunmalı ya da genel kurul, ihraç primli hisse senedi çıkarılacağına kara vermelidir (TTK m. 286).



Adi Pay / İmtiyazlı Pay : Adi paya ilişkin bir hüküm, TTK’da bulunmamaktadır. İmtiyazlı pay ise TTK m. 401’de düzenlenmiştir. İmtiyazlı pay, tasfiye bakiyesinden alınacak pay hususunda kendine bazı üstünlükler tanınan paydır. Bu üstünlükler yoksa, adi paydan söz edilir. Mesela, yönetime katılmada, yönetici ve denetçilerin seçiminde, önalım hakkında imtiyaz tanınabilir. Yani, imtiyaz konusunda sınırlama yoktur. Ancak bu imtiyaz elbette ki BK m. 19 ve 20 ile TTK hükümlerine aykırı olamaz. İmtiyaz ancak esas sözleşme ile kişiye değil, paya bağlı olarak, konu ve koşulları gösterilmek kaydıyla oluşturulabilir. Ülkemizde özellikle oy hakkında imtiyaza rastlanır. Daha sonra ise, kâr payında imtiyaz gelir. TTK’ya göre, esas sözleşme değişikliklerinde, imtiyazlı paylar mevcut olsa bile, her hisse senedi bir oy sayılır. Tasarı ise, her paya azami 15 oy verilebileceği düzenlenmiştir.

İmtiyaz, uygulamada tek bir paya ya da pay gruplarına da tanınabilmektedir. İmtiyazın en önemli sonucu, sermaye artırımlarında ve imtiyazlı pay sahiplerine zarar verebilecek esas sözleşme değişikliklerinde bu karar tek başına uygulanamaz. Uygulanabilmesi için, imtiyazlı pay sahipleri kendi genel kurullarını toplamalı ve bu kararı onamalıdır (TTK m. 389-391).



Bedelli Pay / Bedelsiz Pay : Anonim şirket sermaye artırımlarını iki şekilde yapabilir: Ya iç kaynaklardan arttırabilirler ya da dış kaynaklarla arttırabilirler. Sermaye artırımı iç kaynaklarla yapılırsa, bedelsiz olarak eski pay sahiplerine aktarılır. İç kaynaklardan sermaye artırımında, pay sahiplerinin rüçhan hakları vardır. Dış kaynaklardan sermaye arttırılması durumunda ise, yeni ortaklara verilen pay senetlerine bedelli pay senedi denir.



Anonim Şirketlerde Pay Sahipliği

Anonim şirkette pay sahipliği iki şekilde kazanılabilir: Asli kazanma ve devren kazanma. Asli kazanma, kuruluşta, sermaye artırımı hallerinde sermaye taahhüdünde bulunulmasıyla olur. Birleşme ve nevi değiştirme neticesinde çıkarılan paylar da aslen kazanılır.

Buna karşılık devren kazanma ise, payın bir başkasından satım, trampa, bağışlama gibi bir işlemle devralınması yoluyla olur. Ayrıca miras, cebri icra ve evlilikte mal rejimlerine bağlı iktisap da devren kazanmadır. Bununla birlikte TTK m. 418’de özel bir düzenleme de mevcuttur.

Pay, gerçek bir kişi tarafından iktisap edilebileceği gibi, bir tüzel kişi tarafından da iktisap edilebilir. Bir pay bir kişinin mülkiyetinde olabileceği gibi, birden fazla kişinin mülkiyetinde de olabilir. Pay iktisabı için vatandaşlık şartı da yoktur (Bunun tek istisnası, TTK m. 823’deki gemi payının iktisabıdır).

Pay, serbestçe devredilebilir. Ayrıca, pay senetleri, hamiline veya nama yazılı olarak da çıkarılabilir. Ancak kural olarak TTK m. 409’a göre, pay senetleri nama yazılıdır. Hamiline yazılı senet çıkarılması için senet bedellerinin ödenmesi gerekir.

Sermaye koyma borcu yerine getirilmemişse, TTK m. 407 hükmüne göre ıskat müessesesi uygulanabilir bunun dışında hiçbir halde şirketten çıkarma yoktur. Pay sahipleri ancak kendi iradeleriyle şirketten ayrılabilir.



Payın Serbestçe Devredilebilmesi İlkesinin İstisnaları

· TTK m. 329’da yer alan şirketin kendi paylarını edinme yasağı. Zira, şirket kendi paylarını edinirse, bu sermayenin iadesi anlamına gelir.

· TTK m. 404’teki ayın sermayeye ilişkin yasak

· Tescilden önce payın devrini yasaklayan TTK m. 302-305 ve 412 hükümleri. Şirketin ticaret siciline tescilinden önce yapılan pay devirleri şirkete karşı hükümsüzdür.

· TTK m. 418/III’e göre, bedeli tamamen ödenmemiş payın devrinde şirketin kabul etmeme hakkı vardır. Şirket kabul etmezse, devreden kimse ortak olarak kalmaya devam eder.

· SPK m. 34’e göre, aracı kurumların pay devirleri için SPK’dan izin alınması gerekir.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Şirketler Hukuku Ders Notları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı A.Tan'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
30-11-2006 - 15:39
(6355 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 14 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 10 okuyucu (71%) makaleyi yararlı bulurken, 4 okuyucu (29%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
42366
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 2 gün 5 saat 24 dakika 10 saniye önce.
* Ortalama Günde 6,67 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 148693, Kelime Sayısı : 18095, Boyut : 145,21 Kb.
* 11 kez yazdırıldı.
* 4 kez arkadaşa gönderildi.
* 69 kez indirildi.
* 9 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 418
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,10136294 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.