Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Taşerondan Belediye Şirketlerine Geçişte Sabıka Kaydının Önemi

Yazan : Av.M.Lamih Çelik [Yazarla İletişim]

Taşerondan Belediye Şirketlerine Geçişte Sabıka Kaydının Önemi

M. Lamih ÇELİK
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Teftiş Kurulu Başkanı

Giriş

Kamuda 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa göre personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımları çerçevesinde istihdam edilen işçilere kadro verilmesine ilişkin 696 sayılı KHK ile yapılan düzenleme, 24/12/2017 tarihli ve 30280 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.
696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 127 nci maddesiyle 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen geçici 25 inci maddeye dayanılarak hazırlan usul ve esaslar 1/1/2018 tarihi ve 30288 sayılı resmi gazetede yayınlanmıştır.
Yaklaşık iki yıldır gündemde olan ve kamuoyunda taşeron işçi olarak bilinen personelin kadroya alınmasını öngören bu düzenleme ile merkezi idare kapsamındaki kurumlarda çalışanların bu kurumların sürekli işçi kadrolarına, mahalli idarelerde çalışanların ise bu idarelerin şirketlerinin işçi kadrolarına geçirilmesi öngörülmektedir.

Mahalli idareler açısından söz konusu düzenlemeden; belediye ve bağlı idareleri, il özel idareleri, mahalli idare birlikleri, birlikte veya ayrı ayrı sermayesinin yarısından fazlası il özel idareleri, belediyeler ve bağlı kuruluşlarına ait şirketlerde çalışmakta olanlar yararlanacaktır.

Belediye Şirketlerinde İşçi olmak için gerekli Şartlar;

696 sayılı KHK’nın 127. Maddesi ile 375 sayılı KHK’ya eklenen geçici madde 24’e göre; 04.12.2017 tarihi itibariyle personel çalıştırılmasına dayalı ihale kapsamında çalışıyor ve aşağıdaki şartları taşıyor olması gerekmektedir:
1. 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin (A) bendinin (1), (4), (5), (6), (7) ve (8) numaralı alt bentlerinde belirtilen şartları taşıyor olmak,
a. Türk Vatandaşı olmak, (1. fıkra) (Vatandaşlığın kazanılma biçimi önemli değildir.)
b. Kamu haklarından mahrum bulunmamak, (4. fıkra)
c. Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin isleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak. (5. fıkra)
d. Askerlik durumu itibariyle; (6. fıkra)
i. Askerlikle ilgisi bulunmamak,
ii. Askerlik çağına gelmemiş bulunmak,
iii. Askerlik çağına gelmiş ise muvazzaf askerlik hizmetini yapmış yahut ertelenmiş veya yedek sınıfa geçirilmiş olmak,
e. 53 üncü madde hükümleri saklı kalmak kaydı ile görevini devamlı yapmasına engel olabilecek akıl hastalığı bulunmamak, (7. fıkra)
f. Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak , (8. fıkra)
2.Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik, yaşlılık veya malullük aylığı almaya hak kazanmamış olmak,
- Kadınlar için sigortalılık başlangıç tarihi 23/05/1998 öncesi ise, doğum tarihi 01/04/1974 öncesi,
Sigortalılık başlangıç tarihi 23/05/1998 sonrası ise, doğum tarihi 01/04/1968 öncesi olanlardan,
- Erkekler için sigortalılık başlangıç tarihi 23/05/1994 öncesi ise, doğum tarihi 01/04/1970 öncesi,
Sigortalılık başlangıç tarihi 23/05/1994 sonrası ise, doğum tarihi 01/04/1963 öncesi olanlardan,
- Engelliliği nedeniyle vergi indiriminden yararlananlardan 6/8/2003 ve öncesi olanlar,
belgeyi ibraz edeceklerdir. Bu kontrol www.turkiye.gov.tr adresi üzerinden alınacak SGK Tescil ve Hizmet Dökümü belgesi esas alınarak tespit edilebilir
3. Bu kapsamda çalıştırılmalarına ilişkin olarak açtıkları davalardan ve/veya icra takiplerinden feragat edeceklerine dair yazılı beyanda bulunmak,
4. En son çalıştığı idare veya idarenin şirketi ile daha önce kamu kurum ve kuruluşlarında alt işveren işçisi olarak çalıştığı iş sözleşmelerinden dolayı 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen geçici 24 üncü madde ile tanınan haklar karşılığında idareden veya idarenin şirketinden herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunmayacağını ve bu haklarından feragat ettiğine dair yazılı bir sulh sözleşmesi yapmayı kabul ettiğini idareye veya idarenin şirketine yazılı olarak beyan etmek,

Personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmeleri kapsamında bulunmakla birlikte 4/12/2017 tarihinde doğum (doğum öncesi ve sonrası ücretli veya ücretsiz kanuni izinler dahil) veya sağlık kurulu raporuyla belgelendirilen sağlık sorunları nedenleriyle iş sözleşmeleri askıda olanlar veya anılan tarih itibarıyla askerde bulunanlar da başvuru hakkından yararlandırılır. Bu durumdakiler için başvuru ve geçiş süreleri, askerlik veya askı süresinin sona erdiği tarihten itibaren başlar.
İşçi statüsüne geçirilme süreci, düzenlemenin kapsamında olmakla birlikte bu sürecin tamamında veya herhangi bir aşamasında askerde bulunanlar için askerlik süresinin sona erdiği tarihten itibaren başlar veya kaldığı yerden devam eder ve bu Usul ve Esaslarda yer alan hükümlere göre idarelerce veya idarelerin şirketlerince tamamlanır.
Başvuru sahipleri hakkında 12/1/2018 tarihinde 14/2/2000 tarihli ve 2000/284 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliğine uygun olarak başvuru sırasında ilgili Yönetmelik ekindeki form doldurulmak suretiyle arşiv araştırması yapılması il valiliklerinden topluca istenir. Arşiv araştırması yapılacak ilgilinin ikametgâh adresinin bulunduğu valilik esas alınır. İlgili mercilerden intikal eden arşiv araştırması sonucunda elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi tespit komisyonunca yapılır.
Belediye ise 90 gün içerisinde idareler, başvuranların şartları taşıyıp taşımadıklarının tespitini, bu tespite itirazların karara bağlanmasını, şartları taşıyanların idarelerince belirlenen usul ve esaslara göre yapılacak yazılı ve/veya sözlü ya da uygulamalı sınava alınmasını, sınav sonuçlarına itirazların karara bağlanmasını ve sınavda başarılı olanların kadroya geçirilmesini sonuçlandıracaklardır.

Taşerondan Belediye şirket işçisi olabilmek için kişinin DMK’nın 48.nci maddesinin ( A/5 ) bendinde düzenlenen, ''Türk Ceza Kanununun 53'üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile, kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak.'' Şartını taşıması gerekir. Bu çalışmamızda bu konu ele alınacaktır.

Adli sicil kayıtları hakkında genel bilgi:

Genel olarak adli sicil kayıtları iki alt başlıktan oluşmaktadır. Birincisi “adli sicil kaydı”, ikincisi “adli sicil arşiv kaydı”dır. Adli sicil kaydında, kural olarak, yerine getirilmemiş (arşive alınma koşulları oluşmamış) mahkûmiyetlere ait kayıtlar bulunur. Uygulamada arşiv kaydı da denilen adli sicil arşiv kaydında ise, yerine getirilmiş (arşive alınma koşulları oluşmuş) ancak arşivden silinme koşulları henüz oluşmamış kayıtlar bulunur. Bunun yanında bazı kayıtlar adli sicile değil mahsus sicile kaydedilir. Bu kayıtlar mahkeme ve savcılık sorgusu dışında adli sicil veya arşiv kaydında görünmez. Mahsus sicile alınan kayıtlardan bazıları; kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı (CMK. m. 171/5), kovuşturmanın ertelenmesi (6352 s. K. geçici m. 1), basın yoluyla işlenen bir kısım suçlar (6352 s. K. geçici madde 1/7), karşılıksız yararlanmada etkin pişmanlıktan yararlanılması (6352 s. K. m. 103), 4616 s. K. gereği verilen ertelemeye ilişkin kararlar ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kayıtlardır.
Adlî para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan arşive kaydedilir. Bu hükümlerin kesinleşme tarihleri yerine getirme tarihi olarak kabul edilmek suretiyle, arşivden silmeye iliş kin olarak genel kurallar uygulanır.
5352 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinde adli sicildeki kaydın hangi durumlarda arşive alınacağı düzenlenmiştir. 3682 sayılı Kanunda arşiv kaydının silinmesi söz konusu değilken, 5352 sayılı Kanunda koşullarının oluşması halinde arşiv kayıtlarının da silinebileceği düzenlenmiştir.Bazı istisnai kurallar olmakla birlikte genel olarak arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren (5352 s. K. m. 9) 15 veya 30 yıllık sürelerin geçmesi halinde arşivdeki kayıtların da silinebileceğine dair düzenleme yapmıştır.

Sabıka Kaydı Araştırması; Yargılanan kişinin tekerrüre esas olacak bir suçunun bulunup bulunmadığının; hükmün tecil durumunun; kamu hizmetlerinden yararlanmak isteyen kişinin yasaklı olup olmadığının; yasal bir koşul varsa kamu görevine girmede mahkûmiyet durumunun saptanması için başvurulan süreci ifade etmektedir. (Çiçek, 2007, s.42).
Arşiv Araştırması ise Güvenlik soruşturması yapılırken; arşivlerdeki kayıtlardan, adli sicilden ve idari ajanın, hakkında bilgi istenilen kişinin yaşamını sürdürdüğü çevrede yapacağı araştırmadan yararlanılmasını ifade etmektedir. (Yılmaz ve Kılavuz, 2002, s.19).
YASAKLANMIŞ HAKLARIN GERİ VERİLMESİNİN ARŞİV KAYDININ SİLİNMESİNE ETKİSİ
5352 sayılı Kanunun 6290 sayılı Kanunla değişik 12 nci maddesinde, Anayasanın 76 ncı maddesi ile Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunlarda bir hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyetler bakımından daha önce arşive alınma koşulları oluşan (5237 s. K. m. 9) bir kaydın, yasaklanmış hakların iadesi kararı alınması halinde, arşive alınma koşullarının oluştuğu tarihten itibaren 15 yıl, bu karar alınmamış ise 30 yıl içinde silinebileceği düzenlenmiştir. Bu durumda, Anayasanın 76 ncı maddesinde ve TCK dışındaki özel kanunlarda yer alıp hak yoksunluğuna neden olan mahkûmiyeti bulunan kayıt sahibinin, arşive alınan kaydını 30 yıl yerine daha kısa bir sürede (15 yıl) içinde sildirebilme imkanı ortaya çıkmıştır. Bunun için kayıt sahibinin, hükmü veren mahkemeye yahut ikametgahının bulunduğu yerdeki aynı dereceli mahkemeye müracaatla “yasaklanmış haklarının iadesine” ilişkin karar alması gerekmektedir.
Adli Sicil Kanunu, silinme koşulları oluşan adli sicil kayıtların Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce resen (otomatik) arşive alınma sistemini kabul etmiştir. (5352 s. K. m. 9) Aynı şekilde, arşiv kaydının silinmesi koşullarının oluşması halinde de silme için ilgilinin talebi şart değildir. (5352 s. K. m. 12)

Güvenlik soruşturması hakkında genel bilgi;

Güvenlik Soruşturması: ilgili kurumlardan gelen talep üzerine, yetkili makamlar tarafından kişi hakkında hazırlanan ve kişinin bazı temel haklarını kullanması konusunda sakınca olup olmadığına yönelik hazırlanan rapor olarak tanımlanabilir. Güvenlik soruşturması ile ilgili ilk kanun düzenlemesi, 1994 yılında yapılmıştır. Bununla birlikte, 26.10.1994 tarihli ve 4045 sayılı Kanun (RG: 3.11.1994/22100), sadece, kapsamına giren kamu görevlilerine ilişkin bir maddelik bir düzenleme içermekte ve bunun dışında, güvenlik soruşturmasının tanımı da dahil olmak üzere, esasa ilişkin tüm kuralların düzenlenmesini, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmeliğe bırakmaktadır.
Bakanlar Kurulu tarafından 2000 yılında çıkarılan “Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği”’ne göre (RG: 12.4.2000/24018), ‘güvenlik soruşturması’, “kişinin kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığının, kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerinde ilişiği ile adli sicil kaydının ve hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının, yıkıcı ve bölücü faaliyetlerde bulunup bulunmadığının, ahlaki durumunun, yabancılar ile ilgisinin ve sır saklama yeteneğinin mevcut kayıtlardan ve yerinden araştırılmak suretiyle saptanması ve değerlendirilmesi” dir (Madde 4-g). ‘Arşiv araştırması’ ise, “kişinin kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığının, kolluk kuvvetleri ve istihbarat ünitelerinde ilişiği ile adli sicil kaydının ve hakkında herhangi bir tahdit olup olmadığının mevcut kayıtlardan saptanması”dır (Madde 4-f). Her güvenlik soruşturması, bir arşiv araştırmasını da içermektedir. Fakat bunun yanı sıra, güvenlik soruşturması, hem saptanacak ve değerlendirilecek unsurlar yönünden, hem de uygulanacak yöntem bakımından, arşiv araştırmasından daha geniş ve kapsamlı bir araçtır. Güvenlik soruşturması, arşiv araştırmasının konusunu oluşturan unsurlara ek olarak, ‘yıkıcı ve bölücü faaliyetlerde bulunup bulunmadığı’, ‘ahlaki durumu’, ‘yabancılar ile ilgisi’ ve ‘sır saklama yeteneği’ unsurlarını da içermektedir. Ayrıca, güvenlik soruşturmasında, bu unsurların, arşiv araştırmasında olduğu gibi, sadece mevcut kayıtlardan değil, ‘yerinden araştırılmak suretiyle’ de saptanması ve değerlendirilmesi öngörülmektedir.

Yönetmeliğin 11. maddesi, “Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında araştırılacak hususlar”ı sayma yoluyla düzenlemektedir. Buna göre, “Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında kişinin içinde bulunduğu ortam da dikkate alınarak: a) Kimlik kontrolü, kimlik kayıtlarının doğruluk derecesi, uyrukluğu, geçmişte yabancı bir devletin uyrukluğuna girip girmediği, b) Kolluk kuvvetleri tarafından halen aranıp aranmadığı, kolluk kuvvetlerinin ve istihbarat ünitelerinin arşivlerinde bilgiler bulunup bulunmadığı, adli sicil kaydının ve hakkında bir tahdidin olup olmadığı, c) Yıkıcı faaliyetlerde bulunup bulunmadığı ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanuna ve Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı davranıp davranmadığı. d) Şeref ve haysiyetini ihlal edecek ve görevine yansıyacak şekilde kumara, uyuşturucuya, içkiye, paraya ve aşırı bir şekilde menfaatine düşkün olup olmadığı, ahlak ve adaba aykırı davranıp davranmadığı, e) Yabancılarla, özellikle hasım ve hasım olması muhtemel Devlet mensupları ve temsilcileriyle ilgili derecesinin iç yüzü ve nedeni, f) Sır saklama yeteneğinin olup olmadığı, araştırılır.”
Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapacak makamlar, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve mahalli mülki idare amirlikleridir (Yönetmelik, madde 7/1). Yönetmeliğin 12. maddesinde, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında izlenecek yöntem şu şekilde düzenlenmektedir: “a) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması formundaki sorular nüfus kayıtlarında yapılan tashih ve değişiklikler belirtilmek ve isimler açıkça yazılmak suretiyle cevaplandırılır ve nüfus cüzdanı örneği noksansız olarak doldurularak istek yazısı ekinde soruşturmayı yapan makama bildirilir. b) Hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması istenilen kişiler için kurum ve kuruluşunca Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünden sağlanan adli sicil kaydıyla ekteki formdan bir örneği kişinin nüfusa kayıtlı olduğu il valiliğine, bir örneği ikamet ettiği il valiliğine, bir örneği Emniyet Genel Müdürlüğüne, bir örneği de ilgisine göre Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına gönderilir. Bir örneği de istekte bulunan kurum ve kuruluşun dosyasında saklanır. Türk Silahlı Kuvvetlerince yaptırılacak arşiv araştırmalarında forma adli sicil kaydının eklenmesi zorunlu değildir. c) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması isteminin ilgili makama ulaşmasından itibaren arşiv araştırması sonuçları en geç 30 gün, güvenlik soruşturması sonuçları en geç 60 gün içinde cevaplandırılır.
657 sayılı DMK’ya eklenen hüküm, ‘Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması’ ibaresini içermekte, hangi halde güvenlik soruşturmasına, hangi halde arşiv araştırmasına başvurulacağına ilişkin bir ölçüt, kanunda ve Yönetmelikte yer almamaktadır. İdarelerin, bu konuda farklı uygulamalara gitmeleri ya da bir ‘risk’ üstlenmemek için içerdiği unsurlar ve yöntemi bakımından daha sınırlı olan arşiv araştırmasına değil, güvenlik soruşturmasına başvurmaları ihtimal dahilindedir.
Danıştay 5. Dairesi’nin, 1989 tarihli bir kararında, “… güvenlik soruşturması sonunda saptanan ve arşiv kaydına geçirilen bilgiler "istihbari" nitelikte olup, tek başına hukuki sonuç doğuracak, kesin ve yürütülmesi zorunlu idari işlem niteliğini taşımadıklarından” iptali istenen arşiv kaydının idari davaya konu edilemeyeceği sonucuna varılmıştır (D.5.D., E.1992/888, K.1992/1129, k.t.20.4.1992, www.kazanci.com)

Arşiv araştırması için yazılacak yazı örneği

…………….……………. VALİLİĞİNE

696 sayılı KHK kapsamında Belediyemiz şirketine işçi statüsünde geçirileceklere ilişkin başvuru işlemleri tamamlanmış olup söz konusu işçilerin Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması formları ekte sunulmuştur.
696 sayılı KHK ve 1/1/2018 tarihli ve 30288 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Personel Çalıştırılmasına Dayalı Hizmet Alımı Sözleşmeleri Kapsamında Çalıştırılmakta Olan İşçilerin Sürekli İşçi Kadrolarına veya Mahalli İdare Şirketlerinde İşçi Statüsüne Geçirilmesine İlişkin 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin Geçici 23 ve Geçici 24 Üncü Maddelerinin Uygulanmasına Dair Usul ve Esaslar’ın 32’nci maddesinin üçüncü fıkrasına istinaden arşiv araştırması yapılması hususunda,
Gereğini arz ederim.


Ek: … adet form (… sayfa)


Taşeron işçisi, maddede tek tek sayılan suçlardan ceza aldığında bile hüküm temyiz aşamasında iken kesinleşmiş sayılmayacağından 657 sayılı Kanunun 48 nci maddesinin ( A/5 ) bendinde yer alan şartı taşımadığı gerekçesiyle ilgilinin belediye şirketine geçiş talebi red edilmeyecektir.
1-Taşeron İşçisi hakkında “Kasten İşlenen Bir Suçtan Dolayı 1 Yıl veya Daha Fazla Süreyle Hapis Cezası” Verilmişse (BELEDİYE ŞİRKETİNE GEÇEMEZ);

DMK’nın 48 nci maddesinde memuriyete engel hapis cezasının alt sınırı 1 yıl olarak belirlenmiştir. Maddede“kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına (...) mahkûm olmamak” denildiği için, taksir le yani gerekli dikkat ve özeni göstermediği için isteyerek yaptığı davranış sonucunda gerçekleşen istemediği sonuç nedeniyle işlediği bir suç karşılığında alınan mahkûmiyetin süresi ne olursa olsun kişinin memur olmasına engel veya kişi memur ise memuriyetten çıkarılmasına sebep sayılamayacaktır.
Taşeron işçisinin ancak aynı ceza davasından almış olduğu hapis cezası 1 yıl ve üzeri olursa, geçişine engel bir ceza olacağı yani kişinin, farklı yargılamalardan dolayı mahkûm olduğu ayrı ayrı cezaların toplamının 1 yıl ve üzerinde olmasının, tek başına geçiş için bir engel teşkil etmeyeceği görülmektedir .Verilen hükmün, engel hal oluşturması için kesinleşmiş olması gerekir.

Devlet personel başkanlığının (23/06/2016-3823) görüşü “…..i belediyesinde satış memuru olarak görev yapmakta iken 13/09/2006 tarihinde yapmış olduğu trafik kazası sonucu …. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2006/368, K:2007/161 sayılı Kararı ile taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan 6 yıl 8 ay hapis cezası alan … 'in, yeniden göreve başlatılıp başlatılamayacağı hususunda oluşan tereddüde ilişkin Başkanlığımız görüşünün talep edildiği ilgi yazı incelenmiştir.taksirle işlenen suçlar nedeniyle verilen mahkumiyetlerin memur olarak atanmaya engel teşkil etmediği, dolayısıyla memur iken taksirle işlenen suç nedeniyle hüküm giyenlerin memurluklarına son verilemeyeceği değerlendirilmekte olup, ilgilinin, hapis cezasının infazı süresince memuriyetinin askıda olduğu, ancak söz konusu cezanın infaz edilmesinden sonra tekrar göreve başlatılması gerektiği mütalaa edilmektedir.”
Devlet personel başkanlığı “16 yaşındayken kasten yaralama suçundan 2 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası alan, bu cezası infaz edilen ve adli sicil belgesinde "adli sicil kaydı" ve "adli sicil arşiv kaydı" bulunmadığı belirtilen kişinin, Devlet memuru olup olamayacağı sorusuna cevaben;
kamu kurumları açısından 18 yaşından küçüklerle ilgili adli sicil ve arşiv kayıtları bir bakıma hükmen yok sayılmıştır. Bu kapsamda, söz konusu mahkumiyetin 657 sayılı Kanunun 48/A-5 maddesi kapsamında memuriyete engel teşkil etmediği mütalaa edilmektedir. (01/04/2013-1506)

a-Hapis Cezası Adli Para Cezasına Çevrilmiş ise(BELEDİYE ŞİRKETİNE GEÇER);

TCK’nin 50’nci maddesinin 5’inci fıkrasında ki “Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.” hüküm dikkate alındığında, bu tür bir mahkûmiyet memuriyete engel oluşturmayacaktır. Çünkü bu fıkrada da görüldüğü üzere asıl mahkûmiyet artık hapis cezası değil adli para cezasıdır. Örneğin; aynı davada içtima sonucu bir suçtan dolayı 8 ay, bir diğer suçtan 10 ay hapis cezası alan bir memur toplamda 18 ay ceza almış olup, memuriyetine son verilmesi gerekecekken bu cezalardan biri adli para cezasına çevrilirse; TCK’ye göre artık uygulamadaki asıl mahkûmiyet hapis cezası değil adli para cezası olarak kabul edileceğinden, kişinin aldığı mahkûmiyetlerden biri 1 yıl veya üzeri hapis cezasına ulaşmadığı için taşeron işçisinin belediye şirketinde işçi olma talebi bu gerekçeyle red edilmeyecektir.(Devlet Personel Başkanlığı görüşü-28/02/2011-3347)

b- Hapis Cezası Ertelenmiş ise (BELEDİYE ŞİRKETİNE GEÇEMEZ);

“Erteleme”, Arapça “tecil” kelimesinin Türkçe karşılığıdır. Erteleme, “başka zamana bırakmak”1 şeklinde açıklanırken, tecil kelimesi de, “sonraya bırakma, belli bir zamana kadar geciktirme” anlamında kullanılmıştır. TCK’nin 51’inci maddesinin son fıkrasına göre; mahkûmiyet ertelenip mahkûm kişi denetim süresini sorunsuz geçirdiği zaman cezası infaz edilmiş sayılmaktadır. Yeni TCK ile erteleme, bir tür “koşullu af” olmaktan çıkarılarak, cezanın özel infaz biçimine dönüştürülmüştür. Buna göre belirli ağırlıkta hapis cezasına mahkûm edilen kişi, mahkemede “ileride yeniden suç işlemeyeceği kanısı uyandırdığında” hapis cezası infaz edilmeyecek ve deneme süresi olaysız geçirildiğinde de “ceza infaz edilmiş sayılacaktır”. Yani kişi, cezaevine girmese de cezaevinde o mahkûmiyet süresini geçirmiş sayılmaktadır. Eski düzenlemelerde, erteleme hâlinde deneme süresinin olaysız geçirilmesi hâlinde hiç mahkûmiyet olmamış kabul edilirken, yeni TCK’ya göre ceza çekilmiş sayılacaktır. Şu hâlde yeni TCK ertelemeye bağladığı sonuç bakımından eski hükümlerden tamamen farklılık taşımaktadır. Böylece örneğin, hüküm adlî sicile kaydedilecektir. Yine fail deneme süresini olaysız geçirdikten sonra yeni bir suç işlerse, artık cezası bir daha ertelenemeyecek ve tekerrür hükümlerinin uygulanması gündeme gelecektir.
TCK’ye göre ertelenen husus cezanın infazıdır, mahkûmiyet ise devam etmektedir. Devlet Personel Başkanlığına göre de;” hapis cezasının ertelenmesinin mahkûmiyeti ortadan kaldırmadığı, bu kapsamda söz konusu suçlardan dolayı kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı bulunması halinde memurun görevine son verilmesi gerektiği mütalaa edilmektedir.” (20/07/2011-13274) “ Bu durumda taşeron işçisinin aldığı hapis cezası ertelenmiş ise hapis yatmış gibi aleyhine sonuç doğuracaktır.

c- Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararı verilmiş ise(BELEDİYE ŞİRKETİNE GEÇER);

Ceza Muhakemesi Kanununun 231‘inci maddesinin 5‘inci fıkrasında, “hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir sonuç doğurmamasını ifade eder” denilmiştir. Danıştay’a göre de;”sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmesi karşısında, hükmün sanık hakkında hukuki sonuç doğurmayacağından davacının memuriyetine engel bir mahkûmiyet hükmünün bulunduğundan söz etme olanağı kalmamıştır.” (Devlet Personel Başkanlığı görüşü-08/07/2013-9571) Bu durumda Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı varsa taşeron işçisinin belediye şirketine geçişine engel bir durum oluşturmayacaktır.

2-Taşeron İşçisi hakkında “Kanunda Tek Tek Sayılan Suçlardan Dolayı “ Mahkûmiyet Kararı Verilmişse;
DMK’nın 48’inci maddesinin inceleyeceğimiz ikinci kısmı; “(...) affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar ( Yeni 5237 sayılı TCK m.302/m.303/m.304/m.305/m.306/m.307/m.308-Eski 765 sayılı TCK m. 125,m.126,m.127,m.128,m.129) , anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar (Yeni 5237 sayılı TCK m.309/m.310/m.311/m.312/m.313/m.314/m.315/m.316-Eski 765 sayılı TCK m.146,m.147 m.149,m.150,m.156, m.157,m.168,m.170,m.171), zimmet (Yeni 5237 sayılı TCK m.247-249-Eski 765 sayılı TCK m.202) irtikâp (Yeni 5237 sayılı TCK m.250-Eski 765 sayılı TCK m.209), rüşvet (Yeni 5237 sayılı TCK m.252-Eski 765 sayılı TCK m.211 m.212, m.213,m.214) hırsızlık (Yeni 5237 sayılı TCK m.141-142-Eski 765 sayılı TCK m.491 m.492 m.493), dolandırıcılık (Yeni 5237 sayılı TCK m.157-158-Eski 765 sayılı TCK m.503,m.504,m.505 m.521/a), sahtecilik (Yeni 5237 sayılı TCK m.197, m.199, m.202, m.204, m.207, m.210-Eski 765 sayılı TCK m.316,m.318,m.320,m.322,m.332, m.333, m.339,m.342,m.345,m.348), güveni kötüye kullanma (Yeni 5237 sayılı TCK m.155-Eski 765 sayılı TCK m.508,m.510) hileli iflas (Yeni 5237 sayılı TCK m.161-Eski 765 sayılı TCK m.506), ihaleye fesat karıştırma (Yeni 5237 sayılı TCK m.235-Eski 765 sayılı TCK m.205,m.366,m.368), edimin ifasına fesat karıştırma (Yeni 5237 sayılı TCK m.236-Eski 765 sayılı TCK m.205,m.366,m.368), suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama(Yeni 5237 sayılı TCK m.282)veya kaçakçılık suçlarından (5607 sayılı yasa m.3-4) mahkûm olmak” şeklinde memuriyete engel olarak ismen sayılan suçlardır. Bu suçlardan mahkûmiyeti olanların almış oldukları cezanın miktarı ve nevine bakılmaz. Yani, mahkûmiyet bu suçlardan dolayı bir günlük hapis cezası da olsa ve hapis cezası infaz edilmiş ve hak yoksunluğu ile ek hak yoksunluğuna ilişkin süreler geçmiş olsa ve hatta bu ceza affa dahi uğrasa, yine de belediye şirketine geçişi olunamayacaktır.Bu suçlar bakımından kanun koyucu için önemli olan cezanın miktarı değil mahkûmiyetin kendisidir.


a-Hapis Cezası Adli Para Cezasına Çevrilmiş ise(BELEDİYE ŞİRKETİNE GEÇEMEZ;

Kanunda tek tek sayılan suçlar bakımından alınacak her türlü mahkûmiyet paraya çevrilmiş olsun ya da olmasın memur olma şartını kaybettirecektir. Danıştay da , “ fıkrada sözü edilen diğer suçlardan mahkûmiyet hali Devlet memurluğuna alınmaya veya bu sıfatı sürdürmeye engel sayılmış olup; mahkûmiyetin niteliği veya para cezasına çevrilmiş olmasının hukuksal yönden sonuca etkisi bulunmamaktadır.” diyerek maddede ismen sayılan suçlardan dolayı alınan hapis cezalarının adli para cezasına çevrilmesi durumunda bunun memuriyete girme hakkı vermeyeceğini ifade etmiştir. Taşeron işçisi kanunda ismen sayılan suçlardan dolayı aldığı hapis cezası ne olursa olsun adli para cezasına çevrilmiş olsa bile belediye şirketine devri yapılmayacaktır.

b- Hapis Cezasının Ertelenmesi’ne Karar Verilmiş İse ve Yasaklanmış Hakların Geri verilmesi kararı yoksa (BELEDİYE ŞİRKETİNE GEÇEMEZ);

Kanunda tek tek sayılan suçlardan olması nedeniyle,örneğin rüşvet suçundan cezası ertelenmiş olsa bile, memur olamayacak ve memur ise görevine son verilecektir. Erteleme ile ilgili Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu, “Ertelenmiş bulunan bir mahkûmiyet hükmü nedeniyle Devlet Memurları Kanunu’nun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca devlet memurlarının görevlerine son verilmeyeceğine” karar vermiştir. Ancak, 5728 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası 48’inci maddenin A fıkrasının 5 numaralı bendinde erteleme kavramına yer verilmemiştir. TCK’nın 51. maddesinin son fıkrasına göre; mahkûmiyet ertelenip mahkûm kişi denetim süresini sorunsuz geçirdiği zaman cezası infaz edilmiş sayılmaktadır. Yani kişi, cezaevine girmese de cezaevinde o mahkûmiyet süresini geçirmiş sayılmaktadır. Bu nedenle İçtihadın geçerliliğini kaybettiği görüşündeyiz.

Devlet personel başkanlığı (28/12/2010-25196) görüşü ” 07/11/2003 tarihinde “rüşvet vermeye teşebbüs” suçundan ötürü 5327 sayılı Türk Ceza Kanununun 252/1 maddesi gereğince 4 yıl hapis ile cezalandırıldığınız, aynı Kanunun 51/1 maddesi gereğince cezanızın ertelendiği, yine aynı Kanunun 51/3 maddesi gereğince denetim süresine tabi tutulduğunuz, 51/8 maddesi gereğince de almış olduğunuz cezanızın infaz edilmiş sayılmasına karar verildiği, bu itibarla, mevcut durum çerçevesinde, tekrar Devlet memurluğuna atanıp atanamayacağınıza ilişkin görüş talep ettiğiniz anlaşılmaktadır.
Danıştay Birinci Dairesinin 2009/221 E. ve 2009/535 K. sayılı Kararında; “…657 sayılı Kanunun 23.1.2008 tarih ve 5728 sayılı Kanunla değişik 48-A-5 maddesi; “Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı suçlar, Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından dolayı mahkûm olmamak" şeklindedir. Bu değişiklik sonucunda; " tecil edilmiş hükümler hariç" ifadesiyle tecil müessesesine yapılan gönderme kaldırılmış, yeni Türk Ceza Kanununun "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" başlıklı 53 üncü maddesine atıf yapılmış, ceza süresi koşulu yönünden ağır hapis cezası kaldırılarak yerine bir yıl veya üstü hapis cezası getirilmiş, suç türü yönünden de yeni Türk Ceza Kanunundaki sınıflandırmaya uygun belirleme yapılarak suçlar sayılmıştır. 5237 sayılı yeni Ceza Kanununun "Belli haklan kullanmaktan yoksun bırakılma" başlıklı 53 üncü maddesi özetle; Kasten işlenmiş olan suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak kişi, birinci fıkrada sayılan hakları kullanmaktan yoksun bırakılacak, -Mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, kişinin hak ve yetki yoksunluğu sürecek, -Hapis cezası ertelense bile üçüncü fıkrada sayılan istisnalar hariç, yine bu hak ve yetkileri kullanmaktan yoksun bırakılacak, -Beşinci fıkradaki koşullar oluştuğunda, cezanın infazından sonra işleyecek süre içinde de hak ve yetki yoksunluğu devam edecek, -İnfaz tamamlandığında veya infazdan sonra verilen ek süre bittiğinde, kişinin hak ve yetki yoksunluğu ortadan kalkacaktır. Ancak, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendinde geçen 'Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile" ifadesi; bu alt bentte süre (bir yıl veya daha fazla süreli) yönünden belirlenen hapis cezasına veya tür (casusluk, zimmet, hırsızlık gibi) itibariyle sayılan suçlardan dolayı mahkûmiyet halinde, cezanın infaz süresi veya ek süre tamamlanarak hak ve yetki yoksunluğu kalksa bile, mahkûmiyet kararı kalkmadığı için Devlet memurluğuna atama hakkını kazandırmamakta, nitelik kaybı nedeniyle memuriyete son verilmesini gerektirmektedir. Mahkûmiyetin ertelenmiş olması da bu durumu değiştirmemektedir. Sonuç olarak, 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesinin A bendinin 5 inci alt bendi hükmü, bu hükümde belirlenen süreli hapis cezası veya nevi sayılan suçlardan mahkûmiyet halinde, Devlet memurluğuna atanma ve memuriyeti sürdürme hak ve yetkisini süresiz olarak ortadan kaldırmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 51 inci maddesi (erteleme) ile 765 sayılı Ceza Kanununun 95/11 maddesi (tecil) hükümleri karşılaştırıldığında, doğurduğu sonuç açısından bu iki müessese arasındaki en önemli fark; ertelemede, belirlenen denetim süresinin yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirilmesi durumunda "cezanın infaz edilmiş sayılması", tecilde ise hüküm tarihinden itibaren beş yıl içinde evvelce verilen ceza cinsinden veya hapis cezasını gerektiren yeni bir suç işlenmediği takdirde tecil edilen "mahkûmiyetin esasen vaki olmamış sayılması" dır. Ayrıca, ertelemede denetim süresi içinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü uyarınca, hak ve yetki yoksunluğu sürmekte; tecilde ise deneme süresi içerisinde mahkûmiyete bağlı ehliyetsizlikler, askıya alınmaktadır. Bu nedenle, hukuki menfaat yönünden tecil, ertelemeye kıyasla kişinin lehinedir. Tecilin bu özelliği nedeniyle, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun yukarıda değinilen 15.11.1990 tarih ve E: 1990/2, K: 1990/2 sayılı kararında, deneme süresi sonunda mahkûmiyetin esasen vaki olmamış sayılacağı hükmünden hareketle tecil edilmiş mahkûmiyetler esas alınarak Devlet memurlarının görevlerine son verilemeyeceği kabul edilmiştir. Daha önce açıklandığı üzere ertelemede, denetim süresince hak yoksunluğu askıya alınmamakta ve denetim süresi sonunda da ceza infaz edilmiş olmasına rağmen, mahkûmiyet ortadan kalkmamaktadır. Ancak, bu hukuki boşluk, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesinde düzenlenen "hükmün açıklanmasının geri bırakılması" müessesi ile doldurulmuştur…” denilmektedir. Yukarıdaki hükümler ve açıklamalar çerçevesinde; 5327 sayılı Kanunun 51/8 maddesi gereğince cezanızın infaz edilmiş sayılsa bile mahkûmiyet kararınızın ortadan kalkmadığı ve bu mahkûmiyetinizin 657 sayılı Kanunun 48/A-5 maddesinde belirtilen “…rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik… suçlardan mahkûm olmamak” şartını kaybettirdiği, dolayısıyla Devlet memurluğuna tekrar atanmanızın mümkün bulunmadığı düşünülmektedir.”

c-Hükmün Açıklamasının Geri Bırakılmasına Karar Verilmiş İse(BELEDİYE ŞİRKETİNE GEÇER);

Ceza Muhakemesi Kanununun 231/5 maddesi gereğince sanık hakkında kesinleşen bir hüküm olmadığından sanık hükümlü olmayacaktır. Danıştay’a göre de; “davacının memuriyetine engel bir mahkûmiyet hükmünün bulunduğundan söz etme olanağı kalmamıştır” Dolayısıyla, bir kişi hakkında eğer yargılama sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmişse, bu kişilerin suça konu filleri ne olursa olsun, memuriyete girmelerine ya da memur iseler memuriyete devamlarına bir engel olmayacaktır
Bilindiği gibi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı adli sicile değil, mahsus sicile kaydedilmektedir. (CMK. m. 231/13) Yani, hakkında sadece hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı veya kararları verilmiş sanığın adli sicil ve arşiv kaydı yoktur

KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU (OMBUDSMANLIK) SAYI : 18745356-101.07.04-E.2954 BAŞVURU NO : 2016/4321 KARAR TARİHİ : 06/04/2017 “Adana Asliye Ceza Mahkemesince verilmiş mahkumiyet hükmünden dolayı kişinin güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanmadığı belirtilmek suretiyle ataması iptal edilmişse de 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 4 üncü maddesindeki, Hapis Cezasına Mahkumiyet Kararlarının Adli Sicil Kaydına işleneceği, 5271 sayılı Kanunun 231 inci maddesinin (13) numaralı bendindeki “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, bunlara mahsus bir sisteme kaydedileceği, bu kayıtların, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabileceği”, yine 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 6 ncı maddesindeki; “Kamu davasının açılmasının ertelenmesine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak mahkeme, 9 / 12 hâkim, askerî hâkim, Cumhuriyet Başsavcılığı veya askerî savcılık tarafından istenmesi halinde verilmek üzere kaydedileceği” hükümleri karşısında, Adli Sicil Kaydında özel bir yere kaydedilmesi gereken ve kanunun belirlemiş olduğu amaçlar dışında kullanılamayacağı belirtilen Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına ilişkin kararın, İnfaz Koruma Memurluğu sınavı açısından kişinin güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilmesine imkan vermeyeceği açıktır.”

D- “Belirli Bir Süre Kamu Haklarından Mahrum Bırakılmasına (TCK m.53) ” Karar Verilmiş İse;
Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakma adı altında yer alan güvenlik tedbirleri ceza hukuku sistemimizde hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak öngörülmüştür.
Belli haklardan yoksun bırakma tedbirinin amacı suç işleyerek topluma ters düşen ve toplumun güvenini kaybeden suçlunun topluma daha fazla zarar vermesini önlemek, mahkûmiyet (iyileştirme) süresince toplumun esenliğini ilgilendiren ve etkileyen görev, yetki ve haklarının kullanımını kısıtlamak ve bu sayede toplumu suçtan korumak olarak ifade edilebilir.

Hak yoksunluğu, kişinin kasten işlemiş olduğu hapis cezasının kanuni sonucudur. TCK. m.53’te düzenlenmiş olan hak yoksunluklarına karar verilebilmesi için, öncelikle, failin fiilinin kasten işlenebilen bir suç olması, ikinci olarak ise failin kasten işlediği bu suç nedeniyle hapis cezasına mahkum edilmiş olması gereklidir . Başka bir deyişle; mahkumiyetin, “kasten işlenmiş olan bir suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyet” şeklinde gerçekleşmesi gerekmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu sisteminde, mahkumiyete bağlı hak yosunlukları kural olarak süresiz olmayıp belli bir süreyle sınırlı tutulmuştur.


TCK. m. 53/1’de düzenlenmiş olan hak yoksunluklarının, mahkumiyetin kanuni bir sonucu olarak uygulanacakları belirtildiğinden, hakimin buna ilişkin bir hüküm kurması gerekmemektedir230. Diğer bir değişle, hak yoksunluğu, hapis cezasına mahkumiyetin yasal bir sonucu olarak kendiliğinden ortaya çıkar; ayrıca kararda gösterilmesi gerekmez. Bu nedenle de, kararda gösterilmemiş olması, kural olarak, hükümlü açısından kazanılmış hak oluşturmaz .


5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarının başlama süresi ile ilgili açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte, hükümlünün, yoksun bırakıldığı haklarını ne zamana kadar kullanamayacağı 53. maddenin ikinci fıkrasında açıkça düzenlenmiştir. Buna göre, kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakıldığı hakları kullanamayacaktır. 53. Maddede yer alan bu düzenleme, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 4. Maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, hak yoksunluklarının kural olarak, hükmün kesinleşmesi ile başlayıp cezanın infazının tamamlanması ile sona ereceği sonucuna varılır. koşullu salıverilme halinde cezanın infazının tamamlanmış sayılmadığı, infazın tamamlanmış sayılabilmesi için, koşulu salıvermeden başlayan denetim süresinin iyi halli geçirilmesi gerektiği, dolayısıyla da, hak yoksunluklarının koşulu salıverilme tarihine kadar değil, hak ederek salıverilme tarihine kadar edeceği kabul edilmiştir.
Hapis cezasını infazının tamamlanmasına kadar devam edecek olan söz konusu hak yosunlukları, infazın tamamlandığı tarih itibariyle hiçbir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılmanın kural olarak sadece hapis cezasının infazı süresince devam etmesi ve infazın tamamlanması ile birlikte kendiliğinden kalkması, bireyin toplum içinde kalması, topluma kazandırılması ve hak kaybı yoluyla daha fazla mağdur edilmemesi bakımından da en uygun çözüm yolu olmuştur. Bununla birlikte, istisnai olarak, belirli bazı suçları işleyen failler bakımından, işlenen suçun özelliklerine göre cezanın infazının bitiminden sonra başlayacak ve belirli bir süre devam edecek hak yoksunluğu halleri (TCK. m. 53/5 ve m. 53/6) de öngörülmüştür.

DMK’ya göre, Devlet memurluğuna girmek isteyen kişilerin kamu haklarından mahrum olmamaları gerekir. TCK’nun 53‘üncü maddesine göre, “kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak, sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, TBMM üyeliğinden veya devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten, yoksun bırakılır.Kişi işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.”
Örneğin; Kanunda sayılan suçlar dışında bir suçtan 6 ay hapis cezasına mahkûm olan ve cezası ertelenen bir kimsenin, kamu haklarından da yasaklandığını ve 4 ay ek yasaklama verildiğini varsayalım. Erteleme kararıyla bu sürenin iyi halli geçirilmesi durumunda hapis cezası infaz edilmiş sayılacaktır. Bu kimsenin yasaklılık hali ise, ertelenen mahkûmiyet süresinin sonuna yani 6 ayın bitimine kadar devam edecek, infazın bitiminden itibaren de 4 aylık ek hak yoksunluk süresi başlayıp, 10 ayın bitiminde tamamlanacaktır. Bu kimse 10 aylık süre içinde memur olma şartlarını taşımayacak, süre sonunda şartları taşıyacaktır.
Devlet Personel Başkanlığı; “kamu haklarından yasaklı olduğu süre boyunca memuriyetinin askıda olduğu ve bu süre zarfında maaşının ödenmesine imkân bulunmadığı,” görüşündedir. (24/01/2014-25964)

E- Adli Sicil Kanununun 13/A maddesinde öngörülen yasaklı hakların geri verilmesi usulüne başvurarak memnu hakların iadesi yönünde Mahkeme kararı alınmış ise;

657 sayılı yasanın 48.maddesinin A/5 bendinde ismen sayılan suçlar dışında bir suçu kasten işlemekten dolayı 1 yıl veya üzeri hapis cezasına mahkûm olan kişinin süresiz hak yoksunluğuna maruz bırakılamayacağı, haklarında Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesi gereği yasaklanmış haklarının geri verilmesi kararı verildiği takdirde memur olabilecekleri sonucuna ulaşılmalıdır. Nitekim Devlet Personel Başkanlığı da;” çeşitli suçlardan 1 yıl 8 ay hapis cezası, 68.445.000 TL ağır para cezası ve basit yaralama suçundan 2.400 TL adli para cezasıyla cezalandırılan ilgili hakkında 5352 sayılı Kanunun 13/A maddesi uyarınca yasaklanmış hakların iadesi kararı verilmiş olması durumunda, devlet memuru olarak atanabileceği” görüşündedir. (19/11/2014-2486)
Danıştay, kararında; “48. maddenin A/5 bendinde; maddede ismen sayılan suçlardan biri olan dolandırıcılık suçundan mahkûm olmuş memura, yasaklanmış haklarının geri verilmesinin, devlet memuru olabilme şartlarını sağlamadığını; bu mahkûmiyetin affa uğramış bir mahkûmiyet olsa dahi süresiz hak yoksunluğu getirecek bir düzenleme olarak mevcut olduğunu, hatta bu mahkûmiyetin sicilden silinmesinin de durumu değiştirmeyeceğini” ifade etmiştir. Yani Danıştay, maddede ismen sayılan suçlardan birinden mahkûmiyet kararı çıktığı zaman, artık yasaklanmış hakları geri verilse dahi kişinin memur olamayacağını ifade etmektedir. Devlet Personel Başkanlığı da “Memuriyete engel hapis cezası alan ancak daha sonra yasaklanmış haklarının geri verilmesi kararı almış olsa bile işlediği suçun niteliği gereği Devlet memuru olarak atanamayacağı” görüşündedir. (18/12/2013-23142)
. Devlet Personel Başkanlığı “İlgilinin; hakkında verilen hapis cezası adli para cezasına çevrilmiş, memnu hakların iadesi kararı alınmış ve adli sicil kaydı silinmiş olsa dahi, işlemiş olduğu suçun 657 sayılı Kanunun 48/A-5 inci maddesinde sayılan nitelikli suçlar arasında yer alması halinde atamasının yapılamayacağı,
-İşlemiş olduğu suçun, 657 sayılı Kanunun 48/A-5 inci maddesinde sayılan nitelikli suçlar arasında yer almaması, ancak, adli para cezasına çevrilen hapis cezasının bir yıl olması halinde, hakkında memnu hakların iadesi (yasaklanmış hakların geri verilmesi) kararı alınması kaydıyla atamasının yapılabileceği,
-İşlemiş olduğu suçun, 657 sayılı Kanunun 48/A-5 inci maddesinde sayılan nitelikli suçlar arasında yer almaması ve adli para cezasına çevrilen hapis cezasının bir yıldan az olması halinde atamasının yapılabileceği, mütalaa edilmektedir.” (25/04/2017-2460)
Devlet personel Başkanlığının (14/7/2015-4842) görüşü;
657 sayılı Devlet Memurları Kanununun Devlet memurluğuna alınacaklarda aranacak genel ve özel şartların düzenlendiği 48 inci maddesinin "A) Genel Şartlar" başlıklı bölümünün 5 inci fıkrasında "Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamak..." hükmüne yer verilmiş olup, kasten işlenen bir suçtan dolayı 1 yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına çarptırılanlar ile verilen hapis cezasının süresine bakılmaksızın affa uğramış olsalar bile yukarıda sayılan nitelikteki suçlardan hüküm giymiş olanların Devlet memuru olamayacakları ifade edilmiştir. Ayrıca, anılan maddede sayılan nitelikli suçlardan hüküm giymiş olanların, memnu hakların iadesi kararı almasının devlet memuru olabilme koşullarını sağlama bakımından bir hak doğurmadığı Danıştay İdari Dava Dairelerinin 17/11/2011 tarihli ve E:2007/2368, K:2011/1214 sayılı Kararıyla hüküm altına alınmıştır. Bahsi geçen Kararda "Memnu hakların iadesi kararı, 657 sayılı Kanunun anılan 48/A5 inci maddesinde sayılan yüz kızartıcı suçlar dışında kalan suçlar bakımından devlet memuru olabilme koşulları yönünden ehliyetsizliği geleceğe dönük olarak ortadan kaldırmakta, ancak anılan Yasa maddesinde devlet memuru olabilmek için yüz kızartıcı suçlardan mahkum olmamak koşulu arandığından, memnu hakların iadesi kararı, yüz kızartıcı bir suçtan dolayı mahkumiyet kararı almış kişiler yönünden devlet memuru olabilme koşullarını sağlama bakımından bir hak doğurmamaktadır. Öte yandan, 3682 sayılı Adli Sicil Kanunu'nun, 4778 sayılı Kanunla değişik 8 inci maddesinin (b) bendi, basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma ve dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile beş yıldan fazla ağır hapis ve hapis cezasına mahkumiyetlerde cezanın çekildiği veya ortadan kalktığı veya oluştuğu tarihten itibaren ilgilinin on yıl içinde evvelce verilen ceza cinsinden bir cezaya veya daha ağır bir cezaya mahkum olunmadığı takdirde adli sicildeki kaydının silinmesini öngörmekte olup, Türk Ceza Kanunu karşısında özel bir kanun olan 657 sayılı Kanunun 48/A5 inci maddesi ile Türk Ceza Kanunu'nun aksine belli suçlar açısından, bu suçlar affa uğramış olsalar bile, süresiz hak yoksunluğu getirecek bir düzenleme yapıldığından, adli sicil kaydının silinmesi, yüz kızartıcı suçtan dolayı ortaya çıkan hak yoksunluğunu ortadan kaldıracak nitelikte bulunmamaktadır." hükmü yer almaktadır. Yukarıda yer verilen hüküm ve açıklamalar çerçevesinde, adli sicilinizde yer alan mahkûmiyetinizin; 657 sayılı Kanunun 48/A5 inci maddesinde sayılan nitelikli suçlar bakımından memuriyete engel teşkil edeceği, adli sicil kayıtlarında yer alan ve devlet memurluğuna alınmaya ya da devlet memurluğunu sürdürmeye engel teşkil eden diğer suçlar bakımından (kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkum olmak) ise affa uğramış olmaları veya memnu hakların iadesi kararının alınmış olması kaydıyla atanılacak görev için aranan niteliklerin göz ününde bulundurulması suretiyle değerlendirilmesinin başvuruda bulunacağınız kamu kurum ve kuruluşlarının takdirinde bulunduğu mütalaa edilmektedir.
Danıştay 12. Daire 2008/7785 E., 2011/136 K. T.19.1.2011 kararına göre;
Dava dosyanın incelenmesinden, davacının Balıkesir Bağ-Kur İl Müdürlüğünde memur olarak görev yapmakta iken zimmet suçu nedeniyle Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesinin 13.4.2001 günlü kararı ile 3 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırıldığı ve bu cezanın Yargıtayca onanarak kesinleşmesi üzerine 657 sayılı Yasa'nın 48/A-5 ve 98/B maddeleri hükümleri uyarınca görevine son verildiği, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce bu mahkumiyete ilişkin sicil kaydının adli sicil kaydından çıkartılarak arşiv kaydına alındığı, davacının adli sicil kaydının silindiği gerekçesi ile yeniden göreve başlatılması talebinde bulunduğu, bu talebinin reddi üzerine ise görülmekte olan davayı açtığı anlaşılmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 53. maddesine göre, hak yoksunlukları kural olarak mahkumiyetin kanuni sonucu olarak, kasten işlenen bir suçtan dolayı mahkum olunan hapis cezasının infazının tamamlanması süresi ile sınırlandırılmış, bu kurala maddenin 5 ve.6. fıkralarında istisnalar getirilerek, hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkumiyet halinde,ayrıca cezanın infazından sonra işlemek üzere bir müddet daha hak yoksunluğunun devam edeceğine ilişkin bir düzenleme yapılmıştır.

1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu ile de, adli sicil bilgilerinin kayıt altına alınması ile ilgili yeni kurallar getirilmiş, eski Adli Sicil Kanunu'ndan farklı olarak, adli sicildeki kayıtların infazın tamamlanması ile kendiliğinden silinip arşiv kaydına alınması usulüne yer verilerek, hangi hallerde tamamen kayıtlardan çıkarılacağına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Kanunun geçici 2. maddesinde de, Kanunun yürürlüğe girme tarihinden önce silinme koşulu oluşmayan kayıtlara ilişkin ne gibi işlemler yapılacağı belirtilerek, Anayasanın 76. maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkumiyetler dışındaki kayıtların arşiv kaydının silinmesine ilişkin bir kural konulduğu anlaşılmaktadır.

Anılan Kanuna 6.12.2006 tarihinde 5560 sayılı Kanun'un 38. maddesi ile eklenen 13/A maddesinde ise; Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir mahkumiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için mahkum olunan cezanın infazının tamamlanmasından sonra belli sürelerin geçmesi ve maddede belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde "yasaklanmış hakların geri verilmesi" kararı alınmasına ilişkin bir düzenleme yer almaktadır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun dava konusu işlem tarihindeki 48/A-5 bendinde;"Taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikap, rüşvet, hırsızlık dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma,dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak" Devlet memurluğuna alınacaklarda aranan genel şartlar arasında sayılmıştır.

Görüldüğü üzere, Türk Ceza Kanunu karşısında özel bir kanun olan 657 sayılı Kanunun anılan maddesi ile Türk Ceza Kanunu'nun aksine belli suçlar açısından, bu suçlar affa uğramış olsalar bile, süresiz hak yoksunluğu getirecek bir düzenleme yapıldığı, bu hak yoksunluğunun ise adli sicil kaydının silinmesi müessesesi ile ortadan kalkacak nitelikte bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, Adli Sicil Kanunu'nun 13/A maddesinde düzenlenen "Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesi" kurumunun da, maddenin içeriği ve aynı Kanun'un geçici 2. maddesi karşısında belirtilen suçlar açısından yukarıda belirtilen sonucu değiştirmeyeceği kanaatine ulaşılmaktadır.


F-6352 sayılı yasa nın Geçici 2/2.maddesi gereğince “Cezanın tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasına” karar verilmiş ise BELEDİYE ŞİRKETİNE GEÇER);

“Abonelik esasına göre yararlanılabilen elektrik enerjisinin, suyun ve doğal gazın sahibinin rızası olmaksızın ve tüketim miktarının belirlenmesini engelleyecek şekilde tüketilmesi dolayısıyla bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla hakkında hırsızlık suçundan dolayı kovuşturma yapılan veya kesinleşmiş olup olmadığına bakılmaksızın hakkında hüküm verilen kişinin, bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten (5/7/2012) itibaren altı ay içinde, zararı tamamen tazmin etmesi hâlinde, hakkında cezaya hükmolunmaz, verilen ceza tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar.” Düzenlemesinden yararlanarak “verilen cezanın tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması”na ilişkin ek mahkeme kararı alan taşeron işçisi artık enerji hırsızlığı nedeniyle aldığı ceza nedeniyle belediye şirketine geçiş talebi red edilmeyecektir.Bu şekilde mahkeme kararı alan taşeron işçisine daha önce almış olduğu ceza kendisine engel teşkil etmeyecektir.

G-Şartları Taşımadığı Halde Bu Madde Hükümlerinden Yararlandırıldıkları Tespit Edilenler;
696 sayılı KHK’nın 127’nci maddesi ile eklenen geçici 23’üncü maddesinin onikinci fıkrasına göre Şartları taşımadığı halde bu madde hükümlerinden yararlandırıldıkları tespit edilenlerin herhangi bir tazminat ödenmeksizin istihdamına son verilir. Yanıltıcı bilgi ve belge sunmak suretiyle bu madde hükümlerinden yararlandığı tespit edilenlere istihdam süresince yapılan ödemeler genel hükümlere göre tahsil edilir. Şartları taşımayanları, bu madde hükümlerinden yararlandıranların sorumlulukları saklıdır.

H-Sabıka kaydı nedeniyle Başvuru dilekçesinin işleme konulmaması veya teslim alınmaması halinde;
Dilekçede bulunması gereken unsurlar, 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanılması Hakkında Kanun’un 4. maddesinde sayılmıştır. Söz konusu düzenleme uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne veya yetkili makamlara verilecek olan dilekçelerde, dilekçe sahibinin adı-soyadı; imzası; iş veya yerleşim yeri adresinin bulunması şarttır. Bu unsurlardan birinin yokluğu halinde dilekçeden bahsetmek mümkün değildir .
Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçu TCK m.121’de; “Kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına verdiği dilekçenin hukuki bir neden olmaksızın kabul edilmemesi halinde, fail hakkında altı aya kadar hapis cezasına hükmolunur” biçiminde düzenlenmiştir. Maddenin Gerekçesi’nde dilekçe kavramı “kişinin belli bir hakkı kullanmak için yetkili kamu makamlarına yazılı olarak yaptığı başvuruyu ifade eder”, biçiminde tanımlanmıştır. Suçun tamamlanması için dilekçenin; baştan kabul edilmemesi diğer bir ifade ile hiç alınmaması, süreli işlemlerde kabul ve ilgili yere kaydının geciktirilmesi, alınıp yırtılması, çöpe atılması vb. biçimde kayıt altına alınmaması gereklidir. Kanaatimizce dilekçe alınıp kaydı yapıldıktan sonra dilekçe hakkında işlem yapılmaması, kanunen emredildiği halde ilgilisine bilgi verilmemesi TCK m.121’de yer alan suçunu değil, görevi kötüye kullanma suçunu -ihmal suretiyle- oluşturacaktır. Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçunu işleyen fail, altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Madde metninde cezanın alt sınırı açıkça belirtilmediğinden TCK m.49/1 gereğince bu ceza bir aydan az olamaz.
5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun15 5. maddesinde ise güvenli elektronik imzanın, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğuracağı düzenlenmiştir. Bu çerçevede, güvenli elektronik imza ile imzalanmış her türlü dilekçenin yanı sıra Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenen elektronik başvurunun güvenli elektronik imzayla imzalanmış olması şartıyla, dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçunun konusunu oluşturacağı kanaatindeyiz.

Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi suçunun kovuşturulması ve soruşturulması şikâyete tabi değildir.Dilekçe hakkının kullanılmasını engelleyen kamu görevlisinin yargılanması, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 1. ve 2. maddeleri uyarınca anılan Kanun’un hükümlerine tabidir. Kamu görevlisi olan failin yargılanması için yetkili merciin izin vermesi gerekmektedir.

Sabıka kaydı nedeniyle vb nedenlerle iş akdi feshedilen işçinin işe iade veya alacakları için dava açmadan önce arabulucuya başvurması zorunludur;

7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu, 25.10.2017 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiş bulunuyor.

Bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi ve işveren alacağı ve tazminatı (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, yıllık izin ücreti vb.) ile işe iade taleplerinde dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olacaktır. Ancak iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davaları ile bunlarla ilgili tespit ve itiraz durumları bu kapsamda değildir.

Arabulucuya başvurunun dava şartı olarak öngörüldüğü durumlarda, bu zorunluluğun yerine getirilmeden dava açılması durumunda dava karşı tarafa tebliğ edilmeden ve esasa girilmeden usulden reddedilecektir.
Bu yasayla birlikte,İş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla, hangi kanuna tabi olursa olsun, yıllık izin ücreti, kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin bildirim şartına uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat (ihbar tazminatı), kötü niyet tazminatı ve iş sözleşmesinin eşit davranma ilkesine uyulmaksızın feshinden kaynaklanan tazminat için zamanaşımı süresi 25.10.2017 tarihinden itibaren on yıldan beş yıla indirilmiştir.
Yabancı Ülke Mahkemelerince Verilen Mahkûmiyet Kararlarının durumu ;
5352 sayılı Kanun, yabancı mahkemelerce verilen mahkûmiyet kararlarının adlî sicile kaydı bakımından daha önceki yasal düzenlemeden farklı olarak iki ayrı hükme yer vermiştir. Kanununun “Adlî sicil kayıtlarının tutulması” başlıklı 2. maddesinde, yabancı ülke mahkemeleri tarafından “kesinleşmiş” ve Türk Hukukuna göre “tanınan” mahkûmiyet kararı bulunan Türk vatandaşlarına ait tüm adlî sicil bilgilerinin Merkezî Adlî Sicilde tutulacağı düzenlenmiştir. Buna göre, yabancı mahkemelerce verilen mahkûmiyet kararlarının adlî sicile kaydedilebilmesi için, bu kararların “kesinleşmesi” ve Türk Hukukuna göre “tanınması” gerekmektedir. Düzenlemeye göre, mahkeme, yabancı mahkemelerden verilen ve Türk hukuk düzenine aykırı düşmeyen hükmün, Türk kanunlarına göre bir haktan yoksunluğu gerektirmesi hâlinde, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine Türk kanunlarındaki sonuçlarının geçerli olmasına karar verecektir. Buna göre, yabancı mahkeme hükmünü değerlendiren Türk mahkemesi, söz konusu mahkûmiyet hükmünün Türk kanunlarına göre bir haktan yoksunluğu gerektirip gerektirmediği göz önünde bulunduracaktır. Bunun nedeni ise, Türk mahkemesinin yabancı kanuna göre değil, Türk kanunlarına göre hak yoksunluklarının uygulanıp uygulanmayacağına karar verecek olmasıdır. Diğer bir ifadeyle, yabancı mahkemeler tarafından verilen mahkûmiyet kararlarının ülkemizde hak mahrumiyeti doğurması bakımından doğrudan bir uygulama kabul edilmemiştir. Yabancı mahkeme kararlarından dolayı hak yoksunluğu ancak Cumhuriyet savcısının istemi üzerine bir Türk mahkemesi tarafından karar verilmesi durumunda mümkün olabilecektir. Örneğin, yabancı bir ülkede yağma suçunu işleyen Türk vatandaşı hakkında hükmedilen ceza infaz edildikten sonra failin Türkiye’ye gelmesi durumunda, yabancı mahkeme tarafından verilen karar Türk Hukukuna göre bir mahrumiyeti gerektirecek olursa, Cumhuriyet savcısının talebi üzerine mahkemece bu yabancı karar hakkında Türk kanunlarındaki sonuçların geçerli olmasına hükmedilecektir.
Ankara 17. İdare Mahkemesi 18.01.2012 tarihli, 2011/1591 E. 2012/23 K. sayılı Kararında, yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’deki adlî sicil kayıtlarına işlenebilmesi için Cumhuriyet savcısının istemi üzerine mahkemece karar verilmesi gerekirken, bu yol izlenmeksizin yabancı ülke mahkemesinden verilen kararların doğrudan adlî sicile kaydedilmesinin hukuka uygun olmadığı yönünde karar vererek, adlî sicile kayıt işlemini iptal etmiştir. Söz konusu karar, Danıştay 10. Dairesinin 31.12.2012 tarihli ve 2012/2620 E. 2012/7162 K. sayılı Kararıyla da onanmıştır.
Sonuç ; Kamu personel rejiminde reforma gidileceği ve işçi-memur ayırımına son verilerek kamu çalışanı adı altında birleştirileceği gündeme ara sıra gelmişse de bu yönde bir adım atılmamıştı. Ancak 696 sayılı KHK ile işçi alımında memur alımındaki kriterleri düzenleyen 657 sayılı yasanın 48. Maddesine atıf yapılmak suretiyle işçi ile memur arasındaki farkları aza indiren bir düzenleme yapılmıştır. İşçi ile memuru benzeştiren bu düzenleme “kamu çalışanı” reformuna giden ilk adım olabileceği görüşündeyim.
SABIKA KAYDI KONTROL ŞEMASI



















































Kaynakça;

ÇİÇEK,İbrahim,Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesi, http://hukukmedeniyeti.org/haber/5636/?v=list&id=&m=0
ÇİÇEK İbrahim, (2013) Adli Sicil ve Arşiv Kaydının Silinmesi, Ankara 2013.
DORU, Seyit Rasim, Devlet Memurluğuna Alınma Şartlarından Biri olarak Mahkûmiyet, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası C.74 s.2015/2
s.29-47 (http://www.journals.istanbul.edu.tr/iuhfm/issue/view/5000016581)
GÜÇLÜ, Yaşar (2009), Devlet Memurunun El Kitabı, Seçkin yayınevi, Ankara.
İÇEL, Kayıhan, “Anayasa Hükümleri ve Yüksek Mahkemelerin Kararları Çerçevesinde Af, Şartla Salıverme ve Ertelemeye İlişkin Yasal Düzenlemelerin Yasaklanmış Haklar Üzerindeki Etkileri”, Anayasa Yargısı, s.209–218, http://www.anayasa.gov.tr/eskisite/anyarg18/ICEL.PDF, 03.05.07.
İPEK, Ali İhsan (2010), Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması, Adalet Yayınevi, Ankara. KARAASLAN, Mehmet. (2009), Suç ve Cezaların Memuriyete Etkisi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.58, S.l.
ÖZGENÇİ İzzet (2013) Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayıncılık, 8. Bası, Ankara
SÖKMEN, Uğur. (2010), “Kamu İdaresinde Mahkûmiyeti Olanların Devlet Memuru Olmaları ve Memuriyet Statüsünü Kaybetmeleri”, Maliye Dergisi, Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Ocak-Haziran 2010, Sayı:158, Ankara,
TOROSLU, Nevzat, “Ertelenmiş Mahkûmiyetin Memuriyete Etkisi”, Prof.Dr. Jale G.Akipek’e Armağan, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Konya, 1991, s.96-97
YENERER ÇAKMUT ÖZLEM, “Dilekçe Hakkının Kullanılmasının Engellenmesi Suçu (TCK m.121)”, MUHF - HAD, c.23, s.1, 2017, s. 45-55.
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Taşerondan Belediye Şirketlerine Geçişte Sabıka Kaydının Önemi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Av.M.Lamih Çelik'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
02-08-2019 - 16:50
(1690 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 1 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 1 okuyucu (100%) makaleyi yararlı bulurken, 0 okuyucu (0%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
7431
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 saat 38 dakika 36 saniye önce.
* Ortalama Günde 4,39 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 61122, Kelime Sayısı : 7650, Boyut : 59,69 Kb.
* 4 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 2084
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,06851006 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.