Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Kendiliğinden Hak Almak Suçu

Yazan : Mehmet Tan Yıldız [Yazarla İletişim]
Hakim

Yazarın Notu
bu makale adalet dergisinde yayınlanmıştır. makalede bu suçun ihdas edilmesiyle isabet edildiği belirtilmiştir. yeni ceza yasasında hak almak amacıyla işlenen fiiller her suç için ayrı olarak tarif edilmiştir. bu yöntem hukuk biliminin normatif bir bilim dalı olduğu konusundaki görüşü ve çalışmaları bir kenara itecek niteliktedir. bundan böyle hukukun genel teorisini oluşturma yolundaki çabalar ciddiye alınmama tehlikesini taşımaktadır. makale hak almak suçunun yapısını suç genel teorisi kuralları çerçevesinde dogmatik hukuktan uzaklaşarak incelemektedir. örneğin hak almanın dolandırıcılık suretiyle gerçekleştirilmesi halinde suçun oluşmayacağını kabul eden yargıtay kararı eleştirilmiştir. yeni ceza yasasında dolandırıcılık suretiyle hak almak suçu 159. maddede kabul edilmiştir. bu nedenle yasa değişikliğine rağmen ceza hukukuna ilgi duyanlara hitap etmektedir.

KENDİLİĞİNDEN HAK ALMAK SUÇU

Mehmet Tan YILDIZ


I- Giriş: Kendiliğinden hak almak suçu Türk ceza yasasının ikinci kitabının dördüncü babında 308. maddede düzenlenmiştir. Adliye aleyhine işlenen cürüm-ler başlığı altında yer almaktadır. Her ne kadar suç adliye aleyhine işlenen cü-rümlerden ise de kişiler de bu suçun mağdurudur. Hak almak gayesi ile kişilere karşı şiddet ve tehdit içeren eylemlerde bulunulması halinde hem kişinin hem de adli kudretin mağdur olacağı açıktır.

TCK. 308. MADDE: Bir kimse hükümete müracaata muktedir olduğu ahvalde iddia eylediği bir hakkı istihsal maksadı ile eşya üzerinde kuv-vet sarfı ile kendiliğinden hakkını ihkak ederse otuz liradan elli liraya kadar ağır cezayı nakdiye mahkum olur.
Eğer fail eşya üzerinde değil de eşhasa karşı tehdit veya şiddet isti-mal etmiş olursa bir aydan bir seneye kadar hapis ve elli liraya kadar ağır cezayı nakdiye mahkum olur.
Şiddet silah ile veya dövmek veyahut yaralamak ile vukua gelirse işbu dövmek yada yaralamaktan dolayı 456 maddenin birinci fıkrasın-da beyan olunan ahvalden daha ağır bir netice husule gelmediği tak-dirde hapis iki aydan ve ağır cezayı nakdi kırk liradan aşağı oyamaz.
Cürümün faili hakkını ispat ederse göreceği cezanın dörtte üçü ka-darı indirilebilir.
Resen takibi iktiza eden diğer bir cürüm dahi birlikte irtikap olun-mamış olmak şartı ile bu maddede beyan olunan cürümden dolayı ta-kibat icrası şahsı dava ikamesine bağlıdır.

II- Tarif ve mahiyeti:
İhkak-ı hak deyiminin lügat manası haklıya hakkını vermek, hakkı usulü dairesinde yerine getirmektir. Kendiliğinden hak almak suçu adliye aleyhine işlenen cürümlerdendir. Bu suç devlete ait bir yetkinin fertler tarafından kullanılmasını önlemeyi amaçlamaktadır. Devletin itibarını korumanın yanında kamu düzenini bozulmasını önlemek temel amaçlardandır. Herkesin kendi hakkını almaya ça-lışması düşünülemez. Ceza verme ve hak alma yetkisi toplum tarafından devlete devredilmiştir. Devletin asıl varlık nedeni bu iki yetkinin kullanılmasıdır. Devletin tüm fonksiyonları şu yada bu şekilde başka kurum yada kişiler tarafından ifa edilebilmiş ancak anılan görevlerin devredilmesi mümkün olmamıştır.
Hak almak suçu anayasa hukuku alanında da söz konusu olabilir. Alman ana-yasası anayasal düzeni değiştirmek isteyenlere karşı alman halkının ayaklanma hakkı olduğunu kabul etmiştir. Bu ayaklanma devlete isyan suçunu oluşturmaz. Bu düzenleme batı hukukunda yeni bir gelişme değildir. Aquino’lu Thomas 12. yüzyılda bütün toplumun ayaklanmasını ve zorbaya karşı koymasını istemiştir. Halkın görevi soysuzlaşan yönetimi iş başından uzaklaştırmaktır.
Kendiliğinden hak almak esasen meşrudur. Ancak bu faaliyetin tehlikeli olma-sı, usulsüz ve dengesiz icra edilmesi suç sayılmasına neden olmuştur. Devletler dahi bu faaliyetin icrası konusunda uzun yıllar süren evrimler geçirmişlerdir.
Öte yandan kendiliğinden hak almak esasen suçtur. Ancak hukukun ilke ve amaçlarına tam aykırılık oluşturmadığı için orijinal suçun vasfı değiştirilerek ey-lem ve fail himaye edilmiştir. Gerçektende hakkını zorla alan bir kişiyi yağma suçundan mahkum etmek adalete uygun düşmezdi.
Her suç maddesine hak almak özel kastının indirim maddesi olarak yerleşti-rilmesi yerine böyle genel bir madde ihdası zorunludur.
Suçların orijininde bu suçun yeri yoktur. Başka ifadeyle kendiliğinden hak al-mak suçu tabii suçlardan değildir.
Yasa metninden de anlaşılacağı üzere kendiliğinden hak almak suçuna eşya üzerinde kuvvet sarfı söz konusu ise daha az ceza verilmektedir.
Maddenin ikinci fıkrasında kişilere karşı şiddet ve tehdit kullanılması ağırlaştı-rıcı neden sayılmıştır.
Fail eylemi silahla veya yaralamak suretiyle işler ve bu yaralama 456 madde-nin birinci ve dördüncü maddesine aykırılık teşkil edecek şekilde olursa ceza artı-rılmaktadır. İhkak-ı hakkı kısmen mubah sayan bir düzenlemeden sonra eylemin beden bütünlüğüne yönelmesi halinde cezanın ağırlaştığını görüyoruz. Eylemin sadece silahla işlenmesi de cezayı ağırlaştırmaktadır.
Şu halde tehdit ve etkili eylem suçları, kendiliğinden hak almak suçunun ağır-laştırıcı sebebi olarak kabul edilmiş bulunmaktadır.
Kanun koyucu daha ağır suçu oluşturan bu eylemleri kendiliğinden hak almak suçu olarak tasnif etmek ve az ceza tayin etmek suretiyle hak almak amacını bireysel yargı faaliyeti olarak kabul etmiş olmaktadır. Biz bu bireysel yargı faali-yeti sınırlarının geniş çizildiği kanısındayız. Çünkü TCK.456. maddenin 1. fıkrası-na uyacak şekilde etkili eylemde bulunarak hak almak ihkak-ı hak suçu olarak kabul edilmemelidir. Bu nitelikteki etkili eylem kendiliğinden hak almak suçunun ağırlaştırıcı unsurunu oluşturmaktadır. Halbuki bu halde bağımsız etkili eylem suçu oluşmalıdır. İhkak-ı hak iddiasıyla kişilerin TCK.456. maddenin birinci ben-dinde belirtilen şekilde yaralanmasını mürekkep suç haline getirmek doğru de-ğildir. Adeta özel bir tahrik maddesi buraya yerleştirilmiştir. Etkili eylemin ba-ğımsız suç olması ve tahrik hükümlerinin uygulanması gerekir.
Nitekim İtalyan Ceza Yasasında TCK.456/4. maddede yer alan etkili eylem suçu kendiliğinden hak almak suçunun ağırlaştırıcı nedeni sayılmıştır.
Hakkın ispatı halinde cezanın dörtte üçü indirilebilecektir. Bu fıkra suçun ihdasında gözetilen amacın aşıldığını göstermektedir. İnancın yeterli olması ve hak-kın ispatı halinde cezanın indirilmesi bu suçun faillerine tanınmış bir ayrıcalıktır. Maddenin üç ve dördüncü fıkraları modern hukuk devletinin yapısına aykırıdır. Zira modern devlet tüm imkanlara sahiptir. Çağın araç ve gereçleri bireylerin resmi makamlara müracaatını ve resmi makamların müdahalesini kolaylaştırmış-tır. Bu nedenlerle bu iki fıkranın anayasaya aykırı hale geldiğini söylemek müm-kündür.
Bu suçun konusu ceza hukukunun alanı dışındaki haklardır. Bu nedenle, be-den bütünlüğüne karşı işlenen bir eylemin intikamını almak için etkili eylemde bulunmak, bu madde kapsamında değerlendirilmez. Keza karşılıklı zarar verme bu suçu oluşturmaz.
Hak tabiri genel manadadır. Siyasi haklarda bu tabire girer. Aile hukukuna gi-ren haklarda bu tabire dahildir. Aynı meskende oturmaya mecbur etmek için karısı üzerinde bir kimsenin cebir istimal etmesi gibi.
Kendiliğinden hak alma suçunda, hakkın içeriği, suçun oluşumu bakımından belirleyici unsur değildir. Resmi makamlara başvurularak takip edilebilecek her türlü hak iddiası, bu suça konu olabilir. Kendiliğinden hak alma suçunda, hakkın içeriği, suçun oluşumu bakımından belirleyici unsur değildir. Dolayısıyla, iştirak halinde mülkiyette de malikin, diğer malike karşı bu suçu işlemesi olanaklıdır. Bu nedenle, sanığın murisleri babalarından kalan ve müşteki kardeşinin oturmakta olduğu, iştirak halinde malik oldukları evdeki elektrik saatini söküp almak şeklin-de gerçekleşen eyleminin, kendiliğinden hak alma suçunu oluşturur.
Bu nedenle, idari bir işlemle tesis edilebilecek bir hakkını almak için, kararı vermek yetki ve görevine sahip bir memuru tehdit eden kimse, hak almak suçu-nu işlemiş olur. Diğer bir anlatımla idareyi bir işlem tesis etmeye zorlamak ama-cıyla yapılan eylemler de, hak almak maksadıyla yapılmışsa bu suçu oluşturabi-lir. Ancak bu halde dahi, ortada idari yargı mercilerine götürülebilecek nitelikte bir hakkın söz konusu olması gerekir.
Özetlemek gerekirse, suçun oluşması için, ortada hukuki bir ihtilaf bulunmalı-dır. Hükümete müracaat imkanı olmalıdır. Müracaatın sonuç doğuracak nitelikte olması lazımdır. Hukuka uygunluk hallerinden birisi bulunmamalıdır. Failde hak almak özel kastı bulunmalıdır. Hak iddiası makul ve anlaşılır maddi bir ilişkiye dayanmalıdır. Eylem hak almak suçunu içeren, daha ağır bir suçu oluşturmama-lıdır. Eylem hakkın kullanılması veya korunması mahiyetinde olmamalıdır. Şika-yet şartı gerçekleşmelidir. Suçun konusu olan hak mağdurun elinde olmalıdır.

III- Korunan hukuki yarar:
Devlet idaresinin itibarı, yargı gücüne duyulan güven, kamu düzeni ve esenli-ği korunmak istenmiştir.
Suç adliye aleyhine işlenen suçlardandır. Bu suçu işleyen kişi, resmi makama ait yetkiyi kullanarak toplum düzenini bozmaktadır.
Bu suçta bir ferdin resmi makamların yapabilecekleri bir şeyi kendisinin yap-ması ve bu suretle sosyal düzeni ihlal vasfı mevcuttur.
Kendiliğinden hak alma suçunda, hakkın içeriği, suçun oluşumu bakımından belirleyici unsur değildir. Resmi makamlara başvurularak takip edilebilecek her türlü hak iddiası, bu suça konu olabilir.

IV- Fail ve mağdur:
Her gerçek kişi bu suçun faili olabilir. Suçun mağduru ise devletin adli kuvveti ve itibarıdır. Aynı zamanda kişilerdir.
Eylem hakkı elinde bulunduran asıl malike veya zilyedine karşı işlenmiş olabi-lir. Bu durumda hem zilyedin hem de malikin mağdur olması söz konusudur.
Bu suçta hareketin yönelik olduğu mağdur, üzerinde hak iddia edilen eşyanın malik veya zilyedidir. İddia edilen hak nedeniyle bir başkasına ait olan bir hak-kın alınması halinde bu suç oluşmaz.
Sanığın sattığı traktör bedelinin ödenmemesi üzerine, traktörün bir başkasına satıldığını bilmeden, alacağını tahsil maksadıyla bırakıldığı tamirci dükkanı önünden alıp köyüne götürdüğü, bu suretle kendili-ğinden hak alma suçunu işlemiş olduğu.
Başkası lehine hak almak mümkündür. Hak almak suçunda, suça konu hak-kın, o hakkı tahsile kalkan kimsenin şahsına ait ve hukuken sadece kendisi tara-fından talep edilebilir olması gerekmeyip, bir üçüncü kişi dahi hak sahibi namına hareket ederek bu suçu işleyebilir. Ancak üçüncü kişi adına hareket eden failin yada faillerin bu fiil karşılığında ücret almamış olmaları daha doğrusu bu ihkakı hak faaliyetini örgütlü olarak icra etmemiş ve meslek haline getirmemiş olmaları gerekir. Ceza genel kurulu üçüncü kişilerin hak sahibi yanında bulunmaları ge-rektiğini karara bağlamıştır.
İhkak-ı Hak suçuna iştirakin her türlüsü olanaklıdır. Hak sahibi olan kimse ile birlikte suçu işlemeleri koşuluyla, 3. kişiler de bu suça asli veya feri fail olarak iştirak edebilirler (CGK. 9.5.2000, 6-94/101). An-cak, hak sahibi yanında bulunmadığı halde hak sahibi adına hareket eden 3. kişilerin eylemleri kendiliğinden hak almak suçunu değil koşulları bulunuyor ise gasp suçunu oluşturur. Fakat, hak sahibi yanlarında bulunmasa dahi hak sahibi adına hareket eden "yakın akrabalar" bakımından ihkakı hak suçunun oluşacağı gözetilmelidir.
Sanığın dava konusu söğüt ağaçlarını, eşinin hakkı olduğu inancı ile kestiği, samimi savunması ve dosya münderecatından anlaşılmasına göre eylemin, TCK. 308. maddesine uyan kendiliğinden hak almak su-çunu oluşturacağı.
Sanığın, oğluna ait ve inşaat yapılmak üzere müteahhite teslim edi-lecek olan taşınmaz üzerinde bulunan yazıhaneyi yıkmak ve kiracıyı bu şekilde çıkarmak şeklinde tecelli eden eylemi hak almak suçunu oluşturur.
Bunun yanında kanuni temsilciler, vekiller, iş idarecileri ve idareciler taahhüt ve görevleri gereği menfaatlerini koruduğu şahıslar için ihkak-ı hak suçunun faili olabilirler.
İddia edilen hakkın faile ait olması şarttır. Başkasına ait hakkı, cebir kullana-rak istihsal etmek 308.maddeye değil, cebrin mahiyetine göre, başka bir hükme dahil olur. Bu sahada vekalet cari olmaz. Esasen 308. maddede bir kimse kendi-liğinden hakkını ihkak ederse denilmek suretiyle her türlü genişletici yorum ön-lenmiştir.

V- KANUNİ UNSUR
Hükümete müracaata muktedir olmayı ön şartlar arasında sayanlar vardır. Memur olmak, umuma açık yerin bulunması, bir emrin mevcudiyeti v.s bütün bunlar birer ön şart olmayıp suçun kurucu unsurlarından kanuni unsur kapsa-mında sayılmak gerekir.
Ön şart denilen hususlar olmadıkça suçun teşekkül etmesine ve tamamlan-masına imkan bulunmadığından, bunların bağımsız varlıkları yoktur ve suçun kurucu unsurlarındandır.
Failin hükümete müracaata muktedir olması gerekir. Zaman, mekan ve araç bakımından bu imkan mevcut olmalıdır. Aslında bu maddeyi hükümetin olaya el koyma imkanının mevcut olması olarak da anlamak gerekir. Failin hakkını ihkak etmemesi halinde tamamen zayi olması söz konusu ise başvuru imkanının olma-dığını kabul etmek icap eder. Günümüzde her yerden resmi makamlara ulaşma ve resmi makamların her yere ulaşma imkanı mevcut ise de gecikme halinde müracaatın anlamsız kalacağı halleri bu maddeye dahil etmemek lazımdır. Müra-caata muktedir olmamak söz konusu ise suçun kanuni unsuru oluşmayacaktır. Müracaatın manasız kaldığı hallerde dahi kanuni unsur oluşmaz.
Kurumaya yüz tutan mahsulü kurtarabilme telaşı içinde olan sanık-ların, resim makamlara başvurabilme ve sonuç alabilme imkanı yok-tur. Bunlar arasında başvurulacak belediye ve kaymakamlığın uyuş-mazlıkta dolayısıyla yan olduğu görülmektedir. Bu nedenlerle olayda ihkak-ı hak suçunun unsurları oluşmamıştır.
Kendi yerinin sürülerek ekildiğini gören sanığın, yasal yollara baş-vurmadan bu yeri sürmekten ibaret eyleminin, ihkak-ı hak suçunu o-luşturacağı.
Resmi makama müracaat mümkün olmakla beraber, bu müracaatın zaruri kıldığı zaman kaybı, hakkın zıyaını mucip olacak idiyse, cebir kullanan faile ceza verilemez. Böyle hallerde bilahare resmi makama yapılan müracaat ile hakkın istirdadı veya hak kaybı için tazminat istihsali mümkün olsa dahi fail cezalandı-rılmayacaktır. Kabili tazmin veya istirdadı mümkün diye hiç kimse hakkından mahrum edilemez. Fakat hakkın istihsali için cebirden gayrı yollar mevcut ve fail cebir kullanmayı bu yollara tercih etmiş ise suçun teşekkül etmesi icap eder.
Müşterek mülkiyetin söz konusu olduğu hallerde yararlanma hakkı tamamen elinden alınan paydaşın meni müdahale davası açmak hakkı bulunmaktadır. Ne var ki Yargıtay’ımız kısmen yararlanan yani tasarruf hakkı tamamen elinden a-lınmayan paydaşa bu hakkı tanımamaktadır. Bu halde paydaş hissenin tama-mından yararlanmak isterse ve hakkını kendiliğinden alırsa ne olacaktır? Ortağın hükümete müracaatı anlamsız kalacağına göre sorun nasıl çözümlenecektir? Yargıtay’ımız böyle hallerde ortaklığın giderilmesi davası açılması gerektiğini kabul etmektedir. Dolayısıyla paydaşın bu eylemi kendiliğinden hak almak suçu-nu oluşturacaktır.
İddia edilen hak için dava açılmış olması kendiliğinden hak olmak suçunu or-tadan kaldırmaz. Aşağıya aldığımız karardan resmi mercilere müracaat ettikten sonra dahi hak almak suçunun işlenebileceği anlaşılmaktadır. Resmi makamların anlaşmazlığı giderememesi suçun oluşmasını önlemez. Bu makamların ihtilafı giderme gücüne sahip olduğu varsayılır. Yıllarca süren bir dava sırasında resmi makamlara inancını yitirerek hakkını bizzat almaya kalkışan fail yine hak almak suçunu işlemiş olur.
Sanık haksız olarak yapıldığını iddia ettiği bu duvar için, muktedir olduğu mercie diğer bir ifadeyle hukuk mahkemesine müracaat ettiği halde, var ise hakkını, bu mahkemenin vereceği kararla alması müm-kün iken, dava sonucunu beklemeksizin, aydınlık ve hava almak ama-cıyla da olsa, zor yoluna başvurup, bu duvarda delik açması eylemin-de, kendiliğinden hak almak suçunun unsurları oluşmuş bulunmaktadır.
Tahliye kararı kesinleşmeden temyiz aşamasında iken, müdahile ait eşyaların dışarıya atılması, hak alma suçunu oluşturur.
Müştekilerin hile ile tapu aldıklarından bahisle nizalı bahçeden zorla fındık toplayan sanıkların eylemi zorla hak almak suçunu oluşturur.
Failin taraf olduğu bir dava sonucunda, hakkın mahkeme kararıyla teslim e-dilmesinden sonra, hak tahsili amacıyla yapılan eylemleri kendiliğinden hak al-mak suçu olarak değerlendirmemek gerekir. Yasanın kendiliğinden hak almak eylemini bireysel yargı faaliyeti olarak kabul etmesindeki gerekçe bu halde orta-dan kalkmış olmaktadır. Yargı kararını kabullenmemek ile haklı olduğu inancını sürdürmeyi birbirinden ayırmak lazımdır. Bu durumda hak iddiası savunulabilir gerekçelerle devam ediyorsa yine hak almak suçu oluşur.

VI- MANEVİ UNSUR
Suçun manevi unsuru özel kasttır. Failde hakkını almak amacına yönelik özel kastın bulunması gerekir.
Sanığın, mağdurdan alacağını istemesi nedeni ile çıkan kavga sonu-cunda, yaralama eylemini işlemesi karşısında özel kast açısından hak-kında TCY.nın 308/3-4, 61. maddelerinin uygulanıp uygulanmayaca-ğının tartışılmaması.
Tehdit eylemlerinin avukatlık ücreti ödenmesine karşın ikinci kez tahsil edilmeye çalışılması nedeniyle gerçekleştirildiği nazara alınarak hak almak suçunun oluşup oluşmadığı araştırılmalıdır.
Şikayetçi ile sanık kardeş olup evlerinin önünde bulunan müşterek bahçelerinin paylaşılması hususunda aralarında ihtilaf bulunmaktadır. Sanık, olay günü bu nedenle çıkan tartışmada "bahçesinin az olduğu-nu, kendisine bir miktar daha arazi verilmesini istemiş" şikayetçinin üzerine yürümüş, kavga etmiş ve onu öldüreceğini söylemiştir. Şika-yetçi ile müşterek olan taşınmazda, daha fazla hakkı olduğunu ve kendisine az yer bırakıldığını ileri süren sanığın bu hakkını almak a-macıyla üzerine yüklenen suçu işlediği anlaşıldığından eylemi; TCY.nın 308. maddesinde düzenlenen ve şikayete tabi olan ihkakı hak suçunu oluşturmaktadır.
Sanığın babasına ait olduğu inancı ile köye ait yerden bir adet söğüt ağacını kesmesinden ibaret eyleminde hırsızlık ve ızrar kastının bu-lunmadığı eylemin hukuki ihtilaf niteliğinde bulunduğu.
Failin sadece maksadı istemesinin yeterli olduğu hallerde genel kast, bundan başka belirli bir amaç izlemesi veya belirli bir saikle hareket etmiş olmasının da arandığı hallerde özel kast vardır.
Özel kast diğer unsurları itibarıyla birbirinin aynı olabilen suçları değişik suret-te nitelendirmeye yarar. Mesela başkasının taşınabilir malını faydalanmak mak-sadıyla alan kimse hırsızlık cürümünü, aynı mal üzerinde iddia ettiği bir hakkı icra maksadıyla alan ise kendiliğinden ihkak- ı hak suçunu işlemiş olur.
Özel kast yoksa eylem mahiyetine göre hırsızlık, yağma, ızrar, etkili eylem, memura mukavemet, hürriyeti tahdit, kaçırıp alıkoyma, zorla senet imzalatma, tehdit suçlarını oluşturur.
Hukuk mahkemesi duruşmasından çıkan sanıkların adliye önünde müştekiyi taşlayıp tehdit etmeleri müessir fiil ve tehdit suçlarını oluş-turur.
Sanıkların sattıkları kerestelerin karşılığında aldıkları çeklerin ö-denmemesi üzerine alacaklarını almak üzere yakınanı kaçırıp alıkoy-maları kendiliğinden hak almak suçunu oluşturur.
Müştekiyi takip ederek arkasından havaya ateş etmek suretiyle ala-caklarını tahsil etmeye çalışan sanıkların eylemleri TCK.308/2. mad-deye uygundur.
Sanığın köy muhtarı olan mağdurun köprü inşaatını durdurması için tehdit ve kepçe operatörüne yönelik silahlı tehdit eylemlerinin bütü-nüyle TCK. 258/2.madde ve fıkrasında öngörülen özel hüküm niteli-ğindeki görevliye etkin direnme suçunu oluşturacağı gözetilmeden, aynı Yasanın 188/1, 273.maddeleri ile cezalandırılması.
Sanık Nuri’nin tarlasının kenarından çıkan çekişmeli suyun, muhtar-lıkça içme suyu olarak köye götürülmek istenilmesi üzerine, dava aça-rak karar alıp, el atmayı önlemesi yerine silahla tehdit ederek sonuç alma yönetsel kararı erteleme eyleminin, adalete karşı bir suç olan kendiliğinden iddia ettiği hakkı almaktan ibaret özel kasıtla mı ya da devlet yönetimine karşı bir suç olan bir görevin yerine getirilmesini engelleyici genel kasıtla mı işlediğinin araştırılarak sonucuna göre TCK. 258/1-2. ya da 308/2, 273. maddelerinden hangisinin uygulana-cağı tartışılmadan hükümler kurulması, sanıklar Mustafa ve Hüseyin’in öbür sanık Nuri’nin eylemine katıldığına ilişkin kanıtlar gösterilip açık-lanmadan ve asli failin eylemi sırasında, anılanların suyu vermeyecek-leri yolundaki sözlerinin TC. Yasasının 65. maddesine öngörülen suça özendirme ve yardım niteliğinde olup olmadığı da tartışılmadan, hü-kümlülüklerine karar verilmesi.
Bu karara konu eylem ihkakı hak olarak nitelendirilmelidir. Çünkü sanıkta hakkı olduğu inancı ve hakkını korumak amacı bulunmaktadır. Ancak bunu yet-kili mercilere başvurmak yerine tehdit kullanarak gerçekleştirmek istemiştir. Bu-radan memura karşı koymak suçunun hak almak suçuna dönüşebileceği anla-şılmaktadır.
Fail aynı eylemle hem TCK. 308. maddeyi, hem de ağır ceza içeren normu ihlal etmişse, ağır ceza içeren yasa maddesi gereğince ceza tayin edilir. Örne-ğin; Teşekkül meydana getirerek alacak tahsil etmek eylemi, TCK. 313. mad-dede yazılı suçu oluşturur. Burada karma suç vardır.
Ancak hakkın alınması sırasında hak almak amacına ulaşmak için unsur olma-yan ve suç teşkil eden hareketler icra edilmişse, her iki suçunda oluştuğu kabul edilmelidir. Örneğin; Hak almak için adam öldürmek suçunda her iki suç ta olu-şur.
Tek hareketle hem hak alınmış, hem de başka bir suç işlenmiş ise eylem bir bütün olarak değerlendirilir. Birden fazla kast tek fiili iki suç haline getirmez. Eylem hakkın alınması ile sınırlı olmalıdır. Örneğin: Sanıkların, mağdura ait inşa-atta çalıştıkları, bundan kaynaklanan alacaklarını almak amacıyla mağdurun dükkanından hırsızlık yaptıkları, ancak cüzi alacakları olmasına rağmen çok mik-tarda mal ve para çaldıkları anlaşıldığından, sanıklarda hem hak almak özel kas-tının hem de hırsızlık genel kastının bulunduğunu kabul etmek gerekir. Bu du-rumda sanıklar bir eylemle birden fazla yasa maddesini ihlal etmişlerdir. Bu ne-denle fikri içtima kurallarının uygulanması gerekir.
Suçlara egemen olan unsur hareket unsurudur. Hareket, suçun dogmatik ö-ğesi olarak kabul edilir. Özel kastın söz konusu olduğu suçlarda manevi unsur baskın öğe haline gelir.
Konuta kiracısını çıkarıp yerleşmek ya da mülkiyet iddiasıyla içerdekinin eşya-sını dışarı atmak maksadıyla girilmişse, TCY. 308/1. maddesinde yazılı kendili-ğinden hak almak suçu oluşacaktır. Ancak yerleşmek amacıyla değil alacağını zorla almak amacıyla konuta girilmişse bağımsız eylemler söz konusu olacağın-dan hem TCY. 308, hem de 193. maddeden dolayı ceza vermek gerekecek ve gerçek içtima hükümleri uygulanacaktır.
Gayrimenkulun içinde bulunan bir maldan değil, kendisinden hak a-lınmasına taalluku itibariyle bariz bir hususiyeti bulunan hadisede, e-vin işgali kendiliğinden hak almanın hedef ve gayesini ve tamamlayıcı unsurunu teşkil etmesine ve çünkü gayrı menkul işgal edilmeyince maksut olan hak alma suçunun husule gelmesi mümkün olmayacağına göre olayda ceza kanununun 78 maddesi gereğince ayrı ayrı iki ceza verilemeyeceğine ve bundan maada failin kasıt ve niyeti, keyfi olarak eve girmeye taalluk etmeyip, mevcudiyetine kani olduğu bir hakka müsteniden eşya üzerinde kuvvet sarfıyla yalnız hak alma cürmüne taalluk ettiğine göre sübjektif unsuru bulunmayan konut dokunulmazlığının ihlalide varit olmadığına ve bu sebeple ceza kanununun 79. maddesi uyarınca daha ağır cezalı olan konut dokunulmazlığından ceza tayin edilmeyip yalnız sübjektif unsurları tamam olan kendiliğinden hak alma suçundan ceza verilmesi iktiza ettiğine karar verildi.
Bu içtihatlarda eylemler, kastın taalluk ettiği netice nazara alınarak hak almak suçu olarak kabul edilmiştir.
Olayda TCK.179. maddede yazılı suçun varlığı için, sanığın, özgürlü-ğü daraltmaya yönelik, planlı ve yoğunlaşmış özel bir kastının bulun-ması gerekir. Yani sanık alacağını tahsil için, mağdurun doğrudan öz-gürlüğünü daraltmaya yönelik ve bu suç türünden yararlanma amacını gösteren, düşünülmüş kastın varlığını açıklayan bir kanıtın bulunması gerekir. Sanık alacağını tahsil edemeyeceğini anlayınca mağduru silah kullanarak bir yerleşim merkezinden diğerine götürmüştür. Eylem TCK.308. maddede yer alan suçu oluşturur.
Aşağıya aldığımız kararda eylem, hak almak özel kastı olmasına rağmen ted-bir kararına muhalefet suçu olarak vasıflandırılmıştır. Fikri içtima kuralları caridir. Suçun vasıflandırılmasında kast unsuru tayin edici öğe ise genel ve özel hüküm ilişkisinden söz edilemez.
Sanığın ihtiyati tedbir konusu olan ihtilaflı pirinç mahsulünü götür-mek suretiyle tedbire aykırılıkta bulunduğu iddia edilmesine göre bu karar ve infazına ilişkin dosya celp ve tetkik edildikten sonra eylemin HUMK.nun 113/A maddesine uygun bulunup bulunmadığının tayini.
Suçun oluşmasında, genel kast yeterli olmayıp, sanığın iddia ettiği hakkı al-mak amacıyla hareket etme özel kastı aranmaktadır. Gerçekten hak sahibi olup olmamanın önemi bulunmamakta, hak sahibi olduğu inancıyla hareket etmek yeterli olmaktadır.
Kendiliğinden hak alma suçunun oluşması için, sanığın kendisini haklı sayması ve bu niyetle hareket etmesi yeterlidir. Bu suçu diğer suçlardan ayıran en önemli unsur budur. Bu suçta sanığın kesin suret-te haklı olması zorunlu değildir. Kesin surette haklılık ancak cezadan indirim nedenini oluşturur. Bununla beraber, sanığın bu konudaki ira-desini haklı gösterir objektif vakıa ve delillerde bulunmalıdır.
Sanığın mağdura 18.000 liraya sattığı ineğin, daha fazla değer ta-şıdığını öğrenerek aldandığı düşüncesi ile ineği gidip ahırdan geri al-dığı, oluşa uygun kabulden anlaşılmasına göre eylemin TCK.nun 308/1 maddesine uygun kendiliğinden hak almak suçunu teşkil edip etmedi-ğinin tartışılmaması.
Aşağıdaki kararda da Yargıtay’ımız inancın bulunmasını yeterli bulmuştur.
Suç nedeniyle zapt edilen ve ihaleyle müştekiye satılan öküz araba-sını, beraet etmesi üzerine hak iddia ederek alıp götüren sanığın ey-lemi 308. madde kapsamında değerlendirilmelidir.
Ancak hakkı olduğuna dair olan inancın anlaşılır ve kabul edilebilir maddi iliş-kiye dayanması lazımdır.
Manevi unsurun her olayda araştırılması gerekir. Mesnetten yoksun mücerret hak inancı yeterli değildir.
Sanığın geçilmesini engellediği yolun araştırılarak, herkese açık ise eyleminin TCK. 188/3, kendisine ait özel yol ise TCK. 308,61 maddele-rine uyacağı.
Satılan inekler bedelinin tamamının ödenmiş olup olmadığının ve diğer bir deyişle sanığın müştekiden alacağı kalıp kalmadığının etraflı surette araştırılması, sanıktan bu konudaki delillerinin sorulması, müştekiye de bedelin tamamını ödediğine dair delillerin nelerden iba-ret olduğunun açıklattırılması ve hasıl olacak sonuca göre eylemin kendiliğinden hak almak suçunu teşkil edip etmeyeceğinin tartışılması gerekir.
Sanıklar herhangi bir bulguya, karineye ve kanıta dayanmaksızın, çağdışı bir anlayışla falcının beyanına inanarak, kendilerine ait olan parayı çaldıklarına inandıkları mağdura karşı, zorla senet imzalatmak suçunu işlediklerini savunmakta iseler de, falcının beyanı ile hırsızlık suçunun faili olduğuna inanılan mağdura karşı anılan suçun işlenmesi hayatın olağan akışına uygun bulunmadığından, sanıklar tarafından işlenen fiil, kendiliğinden hak almak suçunu değil, zorla senet imza-latmak suçunu oluşturur.
Fail işlediği fiilin mahiyeti hakkında iyi niyet sahibi olmalı, doğru ve haklı bir iş yaptığına inanmalı, izlediği yolun haksız olduğunu bilmelidir. Buradaki bilmek kanunu bilmek manasında değil, fiili bilmek manasındadır.
Kesilen ağaçların bulunduğu taşınmazın sanığın tasarrufu altında bulunduğu, malik sıfatıyla hareket ettiği, gerçek durumun tapu uygu-laması sonucunda ortaya çıkacağı, bu nedenle eylemin hukuki mahi-yette olduğu.
Sanığın taksimin adil olmadığını iddia ederek müştekinin zilyet bu-lunduğu gayrı menkulden ağaç kesmek suretiyle faydalanmaktan iba-ret eyleminin, kendiliğinden hak almak suçunu oluşturduğu nazara alınmadan, hırsızlık olarak nitelendirilmesi suretiyle hüküm kurulma-sı.
Eşya üzerinde kuvvet harcanması, kişilere karşı maddi yada manevi cebir kul-lanılması hak almak gayesini taşımalıdır. Hakkı olduğuna inanarak bundan duy-duğu kızgınlıkla kişi yada eşya üzerinde cebir, şiddet ve tehdit eylemlerinde bu-lunan fail özel maddelerinde yer alan suçlardan dolayı cezalandırılır.
Kiracısı ile kira bedelinin ödenmesi, artırılması ve evin tahliyesi ko-nularında tartışan ve tartışmanın verdiği kızgınlıkla müştekiye ait sak-sıları sopayla kıran sanığın eylemi, sanığın tahliyeyi değil zarar ver-meyi amaçlaması nedeniyle ızrar suçunu oluşturur.
Bu suçun incelenmesi sırasında dikkat edilmesi gereken husus şudur, suçun hareket unsuru kast unsuruna göre nitelendirilebiliyorsa sadece hak almak suçu, aksi halde hem hak almak suçu, hem de özel maddesinde tarif edilen suç veya sadece neticesi ağır olan suç oluşur. Örneğin; ızrar suçu kast unsuruna göre, hak almak suçuna dönüşebilir. Nitelikli etkili eylem suçu, hak almak suçu yanın-da ayrıca oluşur. Teşekkül oluşturarak alacak tahsili suçunda ise ayrıca hak al-mak suçu oluşmaz.
Diğer ifadeyle hak almak suçunun unsuru olarak kabul edilen suçlar, TCK. 308 maddede sayılmıştır. Diğer hallerde hak almak saikinin suça etkisi araştırılır. Hak almak suçuyla birlikte işlenen suçun neticesi hak almak saikiyle izah edile-meyecek nitelikte ise bu suçun örtülmediği kabul edilir. Kiracının tahliyesini sağ-lamak için kasten evini yakan kişi kasten yangın çıkarmak suçundan, hakkını almak için hakaret eden kişi hakaret suçundan sorumludur.
Yağma suçu, cebir-şiddet veya tehdit kullanarak yapılan hırsızlıktır. Malın elde edilmesine veya tesliminin sağlanmasına yönelik cebir-şiddet veya tehdit kullanılmalıdır. Kendiliğinden hak alma suçu ise ki-şinin yetkili makamlara başvurarak hakkını alması yerine, iddia ettiği hakkı kendiliğinden ve zor kullanarak elde etmesi gerekir. Suç eşya veya kişiler üzerinde zor kullanılarak işlenir. Hak sahibi olunduğu dü-şüncesiyle hareket edilmesi yeterlidir. Somut olayda yağma suçunun yasal unsurları gerçekleşmemiştir. Sanık A.nın borçlu katılan tarafın-dan da kabul edilen alacağa karşılık, belli bir yoğunluğa erişmeyen bağırma ve sert hareketlerle senet imzalattırmış olması eylemi, zorla kendiliğinden hak alma suçunu oluşturur. Katılanın bir kısım sanıklar hakkında şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle davanın düşürülmesine ilişkin yerel mahkeme kararı doğrudur.

VII- MADDİ UNSUR
Suçun maddi unsuru hakkın alınması amacıyla eşya yada kişiler üzerinde kuv-vet kullanılmasıdır. Eylem hakkın alınması (müspet) biçimde olmalıdır.
Müştekinin yanında işçi olarak çalışan sanığın, alacağına mukabil ağaç kesme motorunu alıp götürmesi, 308/1 maddede yazılı hak al-mak suçunu oluşturur.
Tecavüzün giderilmesi (menfi) şeklinde de olabilir. Bu halde çoğu kez hukuka uygunluk hali söz konusu olur.
Sınırın tespiti gayesiyle çekilen çitin, kendi arazisine geçtiğine ina-nan sanığın, çit tellerini kesmesi, 308/1 maddeye uyar.
Hakkın alınması bu suçun konusunu oluşturur. Örneğin sattığı otomobilin tra-fik kaydını üzerine almayan şahsı, buna zorlamak için otomobili alıp götüren ki-şinin eylemi hak almak mahiyetinde olmadığından, kendiliğinden hak almak su-çunu oluşturmaz.
Bu suçta temel şart, fail ile mağdur arasında hukuki bir anlaşmazlığın bulun-masıdır. Ortada, muhakemeye muhtaç bir durum olmalıdır. Bu anlaşmazlığın resen giderilmesi, ne zaman suç teşkil eder, ne zaman suç teşkil etmez, bunun araştırılması gerekir.
Hakkın alınması, bu suçun konusunu oluşturur. Hakkın korunması ve kulla-nılması bu suçun konusu değildir. Bu nedenle hakkın korunması ve kullanılması mahiyetindeki eylemler suçu oluşturmaz. Örneğin; bir kimsenin arazisine giren hayvanları dışarı çıkarması hakkın kullanılması, bu hayvanlardan birisini zarara karşılık olarak yedinde bırakması hakkın korunması, hayvanların sahibi eline geçmesinden sonra zararına karşılık bir hayvanı ahırdan veya sürüden alarak götürmesi ise hakkın alınması sayılır.
Sanıkların suç tarihinde tapuda kendi adlarına kayıtlı taşınmazdaki ekili arpayı biçip götürdüklerinin anlaşılması karşısında, suç kastının bulunmadığı.
Sanığın kastı müdahile zarar vermek olmayıp taşınmazına vaki te-cavüzü önlemektir. Bu nedenle eylem hukuki ihtilaf niteliğindedir.
Müştekinin köpeği tarafından öldürülen tavuğa karşılık, sanığın müştekiye ait tavuğu alıp götürmesi kendiliğinden hak almak suçunu oluşturur.
Hakkın araştırılması da, hakkın alınması olarak kabul edilemez.
Sanığın, hırsızlık yaptığından şüphelendiği mağduru tenha bir yere götürmesi ve bir ağaca bağlayarak sorgulaması, TCK. 179/2-son mad-dede yer alan suçu oluşturur.
Suçun hareket unsuru hakkın alınması veya alınmaya çalışılmasıdır. Hakkın a-lınması mahiyetinde olmayan ancak hak ihtilafından kaynaklanan eylemler özel maddelerinde yazılı suçları oluşturur.
Sanığın, müştekiye ait bahçede onun rızası ile kuyu açtığı, masrafla-rını bizzat ödediği, daha sonra suyun paylaşımı konusunda anlaşmaz-lık çıktığı, buna sinirlenen sanığın kuyuya taş doldurduğu, eylemin hak almak suçunu oluşturup oluşturmadığının tartışılması gerektiği,
Bunun gibi, müşterek taşınmazda hissesine isabet eden yere temel atan kişi-nin eylemi hakkın kullanılması, bu temelin kendi yerine atıldığını ileri sürerek söken ortağın eylemi hak almak sayılır.
Taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkına dayalı zilyetliğini tamamen kaybeden malikin, bu aşamadan sonra zilyetlik ve tasarruf hakkını yeniden kuvvet kullana-rak ele geçirmeye çalışması hak almak suçunu oluşturur. Zilyetliği kaybetmeden evvel fiili durumunu korumaya çalışması ise hak almak suçunu oluşturmaz. Bu nitelikteki eylem hakkın kullanılması sayılır.
Hakkın korunması sayılabilmesi için tecavüzün fil hal defi söz konusu olmalı-dır. Hükümete müracaat imkanı olan hallerde hak almak suçu oluşur.
Sanığın kendi yerine tecavüz olduğu kanısı ile direkleri söktüğü sa-vunması karşısında, eyleminin TCK.308. maddesinde yazılı suçu oluş-turup oluşturmadığı.
Sanığın evinin altından köy içme suyunun borusunun geçirilmemesi için kazı yapan mağdurları özel kasıtla tehdit etme eyleminin, kendili-ğinden hak almak suçuna eksik kalkışma oluşturup oluşturmadığı.
Aslında bu nitelikteki eylemler hırsızlık, gasp, zorla senet imzalatmak, hürriye-ti tahdit, konut dokunulmazlığını bozmak, şartlı tehdit, etkili eylem, ızrar suçları-nı oluşturur. Ancak kastın özel olması ve failin hak almak amacını taşıması ne-deniyle bu eylemler hak almak suçu olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple ken-diliğinden hak almak suçu kısmi hukuka uygunluk hali sayılabilir.
Hakkı hangi cins şeyde ise ondan başkasını almak maddeye dahil değildir. Ancak hakkın cinsinden almak mümkün değilse yada zor olursa başka cins mal-dan hak alınabilmelidir.
Kendiliğinden elde edilen şeyin, iddia olunan hakkın aynısı olması şart olma-dığı gibi eşit değerde olması da gerekmemektedir. Suç eşya ve kişiler üzerinde zor kullanılarak işlenmektedir.
Ancak makul bir oranının bulunması yada eylemin anlaşılabilir olması gerekir. Cüzi bakiye alacağını almak için otomobili alıp götüren failin eylemi kendiliğin-den hak almak sayılır. Ancak cüzi alacağını almak için mağdura ait dükkanda hırsızlık yapan ve alacağının beş-on katı kadar mal çalan failin eylemi kendiliğin-den hak almak sayılmamalıdır. Çünkü kast hak almak amacından uzaklaşmış ve hırsızlık kastına dönüşmüştür.
Suçun konusu olan hak kimin elinde ise eylem ona karşı işlenmelidir. Hakkı bir başkasından, mağdurun bir yakınından almaya kalkışmak bu suçu oluşturmaz.
Kardeşine sattığı patos makinesini, kardeşinin borcu ödemeden müştekiye sattığını öğrenen sanığın alacağına karşılık bu makineyi harman yerinden alıp götürmesi kendiliğinden hak almak suçunu oluş-turur.
Hakkın mağdurun eline geçmesi ile failin eylemi arasındaki sürenin uzunluğu önemli değildir. Bu süre ölçüt olamaz. Hatta bu sürenin en kısa olduğu ve süre ile hakkın özü arasında zorunlu bağlantı kurulduğu hallerde eylem suç teşkil etmez. Mesela, İstek dışı fotoğraf çeken mağdurun elinden negatiflerin alınması olayında, bu sürenin kısa olduğu ve bahsedilen bağlantının bulunduğu kabul edilmelidir.
Mütecavizin hareketi ile hak almak fiili arasında ne kadar zaman geçmiş olabi-leceği kesin olarak söylenemez. Nitekim 308. maddede bu hususa dair ve mese-la meşru müdafaada olduğu gibi fil hal kaydı mevcut değildir. Esasen böyle bir kayda lüzum yoktur. Çünkü 308. maddede hükümete müracaata muktedir oldu-ğu halde bu müracaatı yapmayıp hakkını, cebir yoluyla, kendisi istihsal edenlerin cezalandırılması bahis konusudur. Mütecavizin hareketi ile kendiliğinden hak alma fiili arasında çok uzun bir zaman geçmiş ise bu arada hükümete müracaat imkanı hasıl olabilir. O halde mütecavizin hareketi ile hak alma fiili arasındaki zaman ölçüsünü, hükümete müracaat imkanı ile tayin etmek doğru olur.
Sade bir anlatımla, failin eylemi ile mağdurun tecavüzü arasında uzun veya kısa bir süre geçmiş olabilir. Her iki halde hükümete müracaat imkanının olup olmadığına, müracaatın anlam taşıyıp taşımadığına bakmak gerekir. Hükümete müracaat imkanı var iken hak alınmış ise sürenin uzun yada kısa olması sonucu etkilemez.
Kanunda açıkça belirtilen hallerde süre ölçü olabilir. Zilyetliğin korunmasına dair hükümlerde fil hal def mecburiyetinin bulunması gibi.
Kendiliğinden hak almak suçunun oluşması için hakkın mağdurun elinde ol-ması lazımdır. Failin elindeki bir hak suçun konusunu teşkil etmez.
Emniyeti suiistimal suçunda hak failin elindedir. Fail hakkı olduğu iddiası ile e-lindeki eşyayı iade etmekten imtina ederse, hak almak suçu yine de oluşmaz. Çünkü 308/1 maddede kuvvet sarfıyla eşyanın alınmasından bahsedilmektedir. Bu nitelikteki bir anlaşmazlık hukuki ihtilaf olarak kabul edilmelidir. Şu halde pa-sif hareketle ihkakı hak suçunun işlenmesi mümkün değildir. Çünkü hak zaten failin elindedir. Ancak hakkın menfi olarak saptanması amacıyla yapılan aktif eylemler hak almak suçunu oluşturur. mesela; borcu olmadığını düşünen kişinin zorla ibra senedi alması gibi.
Sanık, müştekinin evinde kiracı iken evi satın almıştır. Bu sırada ev-de mütemmim cüz mahiyetinde iyileştirmeler yapmıştır. Daha sonra aralarında anlaşmazlık çıkmıştır. Bunun üzerine sanık evi terk ederken yaptırdığı eşyaları sökerek götürmüştür. Eylem hukuki ihtilaf mahiye-tindedir.
Sanığın müştekiye evden çıkın dediği olumsuz yanıt alınca sinirlen-diği, eline geçirdiği kazma ile kendisine ait evin orta kapısını söküp götürdüğü, eylemin TCK.547. maddeye uyduğu.
Fail tarafından istihsal edilen hakkın daha sonra iade edilmesi suçun oluşma-sını engellemez. Cezanın indirilmesi için bir neden oluşturmaz.
Sanığın alacağını tahsil etmek için arabaya el koyması ve anlaşma üzerine arabayı iade etmesi, kendiliğinden hak almak suçunu oluştu-rur.

a)Eşya üzerinde kuvvet sarfı;
Maddenin birinci fıkrasında eşya üzerinde kuvvet sarfı ile kendiliğinden hak almak suç sayılmıştır. Yargıtay uygulamalarında eşya üzerinde kuvvet sarfı eş-yanın tahrip, tahvil, tağyir, tebdil, kullanış biçiminin değiştirilmesidir.
Suçun bu tipi ön ödemeye tabidir.
Eylemin, kiracıyı oturduğu evden çıkartmaya yönelik olduğu ve eşya üzerinde kuvvet sarfıyla gerçekleştirildiği, nitelik itibarıyla TCK.nun 308/1. maddesine uyduğu, bu nedenle TCK.119 madde gereğince uy-gulama yapılması gerektiği..
Cebir Yargıtay kararlarında normalin üzerinde bir hareket ve zorlama halini gösteren ve maruz kalan şeye zarar veren veya o şeyin normal durumunu bozan müessir bir kuvvet olarak tanımlanmıştır.
Müştekiye ait evin istinat duvarının, sanıklar tarafından, evlerinin penceresini kapattığından bahisle yıkılması, TCK.nun 308. maddesine uyan suçu oluşturur.
İddia edilen şiddet maddi veya şahsi bir engelin kaldırılmasına yönelik olmalı-dır. Eğer bir engel yok ise, iddia edilen hakkı elde etmek için şiddet yokluğundan dolayı kendiliğinden hak almak suçu oluşmaz. Bu durumda sorun, özel hukuk kuralları gereğince çözülür. Şiddet farazi olmamalı, kelimenin anlamı doğrultu-sunda somut ve gerçek olmalıdır.
Hiçbir cebir kullanılmaksızın kendiliğinden hak almak fiillerine karşı hususi hukuk müeyyideleri kafidir. Şiddet kullanılmaksızın dahi kendi hakkını kendiliğinden elde etmekte adliyeye karşı bir hareket mahiyeti görülebilirse de böyle halleri dahi suç saymak ifrata gitmek olurdu.
Aşağıdaki kararlarda eylemler hakkın kullanılması olarak nitelendirilmiş ve hukuki ihtilaf sayılmıştır.
Taksim sonucunda kendilerine düşen yeri mağdurun sürmesi üzeri-ne, kavun ekili bu yeri yeniden süren sanıkların eylemi hukuki ihtilaf mahiyetindedir.
Hukuk mahkemesinde sanık lehine karara bağlanan taşınmazdaki tel ve direklerin sanık tarafından sökülmesinden ibaret eylemin huku-ki ihtilaf niteliğinde olduğu.
Eşya üzerinde kuvvet sarfı eşyanın biçiminin veya mekanının değiştirilmesi şeklinde anlaşılmalıdır. Eşyanın bir yerden alınıp diğer yere götürülmesi eşya üzerinde kuvvet sarfıdır. Eşyanın taşınması için sarf edilen kuvvet ve enerji bu maddeye dahildir. Bu sebeple uzaktan kumandalı bir cihazla değerli bir takının alınması eşya üzerinde kuvvet sarfı sayılır.
Sanığın müştekiye at sattığı, ancak bir miktar alacağını tahsil ede-mediği, bu alacağını elde edebilmek amacıyla, borçlu şikayetçinin bahçesinde bağlı atı çözerek götürdüğü, oluşa uygun kabulden anla-şılmasına göre eylemin ihkak- ı hak suçunu oluşturacağı.
Taksitle sattığı aracın bedelini süresinde alamaması üzerine, aracı tamir için bırakıldığı yerden alan sanığın eylemi, şahsa karşı tehdit ve şiddet kullanılmasının söz konusu olmaması nedeniyle, 308/1 madde-ye uyar.
Sanığın taksi satışından doğan parasını alamadığından, kanuni yol-lara başvurma yerine, sattığı suç konusu taksiyi bulunduğu yerden eş-ya üzerinde kuvvet sarfını gerektirir nitelikte olan düz kontak yaparak alıp götürmesi eyleminin kendiliğinden hak alma suçunu oluşturduğu gözetilmeden.
Sanığın üzerinde hak iddia ettiği kuzuyu otladığı yerden ve otlatan çobanın önünden alıp götürmesi olayında kişilere karşı cebir ve şiddet kullanılması söz konusu değildir. Ancak eşya üzerinde kuvvet sarfı ö-ğesi oluşmuştur. Bu nedenle sanık hakkında TCK. 308/1 maddenin uygulanması gerekir.
Hatta fail kendisine ait olduğunu düşündüğü bir programı internet üzerinden tahrip edebilir. Bu durumda dahi kendiliğinden hak almak suçu oluşur. Çünkü bilgisayar bir eşyadır. Programı tahrip edici şifre ve yazılımların internette kulla-nılması kuvvet sarfıdır. Bu nedenle kuvvet sarfı ifadesini fazla abartmamak ge-rekir. Dolayısıyla bir tuşa dokunulması kuvvet sarfı sayılır.
Ancak aşağıya aldığımız kararda kuvvet sarfının dar yorumlanması gerektiği sadece eşya yerinin değiştirilmesinde kuvvet sarfının söz konusu olmadığı belir-tilmiştir.
Görüldüğü üzere bu cürüm hak alımı için bir güç harcanarak işlen-diği takdirde ceza hukukunu ilgilendirmektedir. Bu güç sarf edilmezse eylem özel hukuku ilgilendiren bir ihtilaf olarak kalacaktır. Esasen a-dalete başvurma imkanı varken kendiliğinden güç kullanılarak hak el-de edilmesinin adliyeye karşı suç sayılmasının nedeni bu güç harcan-masının toplumda doğuracağı kargaşadır…..bir şeyin kırılmasını, bozulmasını, yok edilmesini, dağılmasını, özünün değişmesini, özgülen-diği durumun ortadan kaldırılmasını ve bunun yada çevresel koşulların değişmesini doğuracak yahut da ondan yararlanılmasını yada onun gelişmesini, artıp çoğalmasını engelleyecek yada durduracak biyolojik, mekanik yada kimyasal nitelikte ve gerçek ve kişisel engelleri aşacak boyutta pozitif ve fiili davranışlar şey üzerinde güç harcama kavramı-na girmektedir. Nitekim yeni İtalyan ceza yasasının 392/2 maddesin-deki tanım bu doğrultudadır. Bu tanımın içine ustalıklı çevik eylemle-rin kullanımının ve aldatıcı nitelikteki yalan ve hilelerin girmeyeceği açıktır. Çünkü yalan ve hileler mağdurların iradelerini saptırmaya yö-nelik davranışlar olup ne kişi nede eşya üzerinde güç harcama kavra-mına girmezler. İnceleme konusu olayda böyle bir güç harcaması söz konusu olmayıp yalan söz konusu olduğundan eylemin TCK. 308. madde kapsamına girmediği açıktır. Öte yandan haklı olduğu inancıyla ve yasak yöntemle dolandırıcılık cürmü işlenebilir mi ? …fail hileyle aldığı şeyin maliki ise şey üzerinde en güçlü ayni hakka sahip ve bu yüzden mülkiyet iddiası yerinde olduğundan, dolandırıcılık suçunun oluşamayacağı; buna karşılık ayni değil alacak gibi şahsi bir hak söz konusu olduğunda dolandırıcılık cürmünün oluşacağı çünkü alacak hakkının istenebilir durumda bile olsa hileyle alınması durumunda za-rarın doğacağı kimsenin haklı amacını hukuka aykırı yollarla gerçek-leştiremeyeceği belirtilmiştir…bu nedenlerle taksitle sattığı televizyo-nun parasını alamayan sanığın eve gelerek mağdurun çocuklarına ya-lan söyleyerek televizyonu alıp götürmesi dolandırıcılık suçu sayılmış-tır.
Bu kararda hak almak suçunda manevi unsurun baskın unsur olduğu hususu, suçun ağırlığına göre ceza tayini ilkesi göz ardı edilmiştir. Gerçektende eşyayı tahrip eden veya zilyede karşı etkili eylemde bulunarak hakkını alan kişi daha az ceza alacak ancak bunu yalan söyleyerek yapan kişi daha çok ceza alacaktır. Suç ile ceza arasında doğru orantı olmalıdır. Bu sebeple kuvvet sarfının birinci derecesini açıkladığımız ve kabul ettiğimiz gibi eşyanın nakli olarak anlamamız gerekir. Karara konu olayda bahsi geçen yalanın özel kast nedeniyle sonuca et-kisi yoktur.
Esasen kuvvet sarfı bu suçun yapısında zorunlu olarak vardır. Zira hakkın a-lınması kuvvetsiz mümkün değildir. Bu sebeple üzerinde durulması gereken asıl kavramlar cebir ve şiddet kavramlarıdır. Yasa koyucu eşya üzerinde kuvvet sar-fını suç sayarak hukuki ihtilaflardan kaynaklanan büyük suçları önlemek gayesini taşımaktadır. Kuvvetin kişilere yönelmesi halinde cezanın ağırlaşması bunu gös-termektedir. Yasa koyucu kuvvet sarfını ikiye ayırmıştır. Bunlar eşya üzerinde kuvvet sarfı ve kişi üzerinde kuvvet sarfıdır. Maddede kuvvet sarfından bahse-dilmesi maddeye özellik kazandırmak amacını gütmemektedir. Maksat kişi ve eşya ayırımının yapılmasıdır.
Yargıtay’ımız bazı kararlarında biçilmiş otun götürülmesini kuvvet sarfı saymamış, otun biçilerek götürülmesini kuvvet sarfı saymıştır.
Bir kapıyı normal şekilde açmak veya kapamak, bir tarlayı sürmek, olmuş meyveleri toplamak, cebir sayılmamış, tarla veya ekinleri tahrip etmek, bir duva-rı yıkmak, vesikayı yırtmak, pencereleri sökmek cebir sayılmıştır.
Kiracıyı evden çıkarmak için çamaşır teli ve kablosunu koparmak, evin kapısını sökmek, suyunu kesmek gibi eylemler eşya üzerinde kuvvet sarfı sayılmıştır.
Her ne kadar tartışmalar şiddetin lazım olduğu noktasında toplanmış ise de 308. maddenin 1. fıkrasında şiddet zımni olarak vardır ve lazım değildir. Kanunu tespit edenler kuvvet sarfını yeterli bulmasalar idi, açıkça şiddetten bahsederler-di. Azın yasaklanması çoğun yasaklanmasıdır. İkinci fıkrada sanki birinci fıkrada şiddetten bahsedilmiş gibi “Eğer fail eşya üzerinde değil de eşhasa karşı .. şid-det istimal edilmiş olursa..” ifadeleriyle devam edilmiştir. Burada sözden iktisat edilmiştir.
Kanaatimizce eşya üzerinde kuvvet sarfını şiddet sarfı olarak anlamamak ge-rekir. Eşya üzerinde şiddet kullanmak bu suçun oluşması için şart değildir. Yani eşyanın üzerinde şiddet sarf ederek biçimini ve mahiyetini değiştirmek gerekmez. Burada suça konu ve üzerinde kuvvet sarf edilen mal taraflar arasın-da nizalı olan maldır. Malı koruyan engellere karşı kuvvet kullanmak ta koşul değildir. Malın alıp götürülmesi eşya üzerinde kuvvet sarfı sayılır.
Ancak engelleri tahrip ederek ağır bir netice oluşmasına neden olmak suretiy-le hakkını alan kişi ile engelleri tahrip etmeden alan kişi arasında meydana gelen eşitsizliği giderecek bir fıkranın maddeye ilave edilmesi söz konusu olabilir. Yi-nede şunu ekleyelim ki yasa koyucunun asıl amacı kendiliğinden hak almak sı-rasında mala değil, kişiye ve kamu düzenine gelebilecek zararları önlemek oldu-ğundan böyle bir düzenlemeye gerek yoktur. Bu iki halin yaptırımı tayin edilirken hakim TCK.29/son maddeyi nazara alarak hareket etmelidir. Bitmeyen bir hadi-secilik içinde kaybolmak anlamına gelen kodlamalarla bu sorun çözülemez. Hal böyle olunca engelleri tahrip ederek hakkını alan fail ile engelleri fenni yollarla aşan failin eylemi aynı madde ile karşılanacaktır.

b)Kişiler üzerinde şiddet ve tehdit kullanılması:
Tehdit etmek gözdağı vermek, birisini korkutmaktır. Şiddet ise sertlik, katılık olarak tarif edilmektedir. Tehdit eylemi ile mağdurun iradesi zorlanır, belli bi-çimde hareket etmek yada etmemek zorunda bırakılır. Veya mağdura haksız bir zarara uğratılacağı bildirilir. Bu suretle kişilerin ruh sükunetinin bozulması ve irade hürriyetinin örselenmesi engellenmek istenmiştir. Kendiliğinden hak almak suçunun tehdit araç kılınarak işlenmesi daha ağır bir suç sayılmıştır. Zira kendili-ğinden hak almak sırasında mağdur ile karşılaşılması ve onun tehdit edilmesi daha ağır bir hukuk ihlalidir. Burada hak almak eylemi soyut bir hak almak ey-lemi olmaktan çıkmakta tehdit suçuyla birlikte işlenmektedir. Esasen tehdit suçu bağımsız olarak oluşmuştur. Ancak özel kastın arandığı hallerde eylem kasta göre hukuki tavsife tabi tutulur. Bu nedenle tehdit suçu hak almak suçunun a-ğırlaştırıcı sebebi haline gelmekte dolayısıyla mürekkep bir suç olmaktadır.
Tehdit ve şiddet fiillerinin hak almak amacına yönelik olması genel kast altın-da icra edilmemesi gerekir.
Yağma suçu, cebir-şiddet veya tehdit kullanarak yapılan hırsızlıktır. Malın elde edilmesine veya tesliminin sağlanmasına yönelik cebir-şiddet veya tehdit kullanılmalıdır. Kendiliğinden hak alma suçu ise ki-şinin yetkili makamlara başvurarak hakkını alması yerine, iddia ettiği hakkı kendiliğinden ve zor kullanarak elde etmesi gerekir. Suç eşya ve kişiler üzerinde zor kullanarak işlenir. Hak sahibi olduğu düşüncesiyle hareket edilmesi yeterlidir. Somut olayda, yağma suçunun yasal un-surları gerçekleşmemiştir. Sanık A.nın, borçlu katılan tarafından da kabul edilen alacağa karşılık, belli bir yoğunluğa erişmeyen bağırma ve sert hareketlerle senet imzalattırmış olması eylemi, zorla kendili-ğinden hak alma suçunu oluşturur. Katılanın bir kısım sanıklar hak-kında şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle davanın düşürülmesine iliş-kin yerel mahkeme kararı doğrudur.
Sanığın satın aldığı taşınmazın sonradan müştekiye tapuda satışının yapılması üzerine “benim hakkımı versin, aksi halde bahçeye giremez, öldürürüm” şeklinde tehdit içeren sözleri tanıklar vasıtasıyla mağdura iletmesi TCK.308/2. maddede yazılı tehdit suçunu oluşturur.
Aynı şekilde “kazık çakarsan seni öldürüp buraya gömerim” demek, suretiyle mağdurdan bir eylemden kaçınmasını istemek kendiliğinden hak almak suçu sayılmıştır.
Sanıkların müştekiyi nizalı taşınmazdan çıkarmak için tehdit etmek-ten ibaret eylemleri TCK. 308/2 ve 61 maddelerine uygundur.
Sanığın, yakınana "kefil olduğu borcu öde, ben PKK'lıyım, ödemez-sen seni ve aileni yok ederim" demekten ibaret eyleminin TCK.nun 308/2, 61. maddelerine uyduğu gözetilmeden aynı yasanın 188/1. maddesi ile hüküm kurulması hatalıdır.
Eylemin kişilere karşı şiddet istimali suretiyle işlenmesi aynı fıkrada tarif edilmiştir. Üçüncü fıkrada dövmek ve yaralamaktan bahsettiğine göre şiddet kav-ramına darp ve cerh eylemleri dahil değildir. Şiddetten maksat etkili eylem derecesine varmayan hareketlerdir. Dövmek darp etmektir. Darp sonucunda bedensel hasar oluşmuşsa cerh (yaralamak) söz konusu olur. Dövmek yaralama derecesine varmayan eylemlerdir. Tokat atılması, vücudun herhangi bir nahiye-sine yara oluşturmayacak şekilde vurulması dövmek (darp) kavramına dahildir. O halde şiddet kavramını bu dereceye varmayan eylemler olarak tanımlamak gerekir. Örneğin; taş atılması, etkili eyleme teşebbüs edilmesi, mağdurun bir yere zorla kapatılması veya çıkarılması, elinin kolunun bağlanması, herhangi bir şekilde hareketsiz hale getirilmesi şiddet sayılır.
Sanıkların, eşya ve anahtarı almak için müştekinin kolundan tutup içeri doğru çektikleri ve onu zorladıkları şiddet eylemlerinin, dövme ve yaralama derecesine varmadığı anlaşılmış olmasına göre TCK.nın 308/2. maddesinin uygulanması gerekir.
Şiddetin eşyaya karşı değil, kişilere karşı kullanılması gerekir.
Alacağını almak için müştekinin evine giden ve müştekinin kapıyı açmaması üzerine müştekiye sövüp kapıya vuran ve camını kıran sa-nığın eylemi kişilere karşı şiddet ve tehdit sayılmadığından TCK.308/1. maddesinde yazılı suçu oluşturur.

c)Eylemin silahla işlenmesi
Burada bahsedilen silah TCK.189. maddede sözü edilen silahtan farklı değil-dir. Silahın tevcih edilmesi yeterlidir. Ayrıca kullanılması gerekmez. Silahın boş veya sahte olması yine önemi haiz değildir.
Tehdit eylemi silahla icra edilmişse yine bu fıkra uygulanmalıdır.
Silahsız olarak şiddet kullanılması, müessir fiil derecesini bulmaya-cak ölçüdeki maddi veya manevi baskıyı ifade etmektedir. Silahlı şid-dete gelince gerek bilimsel kaynaklarda, gerek yargısal uygulamalar-da, silahın mağdura yöneltilmesi suretiyle teşhiri dahi silahlı şiddet unsurunun oluşması için yeterli görülmüştür. Şu suretle kullanılan si-lahın boş olması bile sonucu değiştirmemektedir.
Sanıkların müştekiyi nizalı taşınmazdan çıkarmak amacıyla silahla tehdit etmekten ibaret eylemleri TCK.308/2 ve 61. maddeye uyup uymadığı tartışılmalıdır.
Alacağını almak amacıyla yakınana oyuncak tabanca yönelterek "yarım saate kadar parayı hazırla, yoksa bu silahı üzerine boşaltırım" biçimindeki sözlerle tehdit eylemi TCK.nun 308/3, 61. maddelerine uyan kendiliğinden hak alma suçunu oluşturur.

d)Eylemin müessir fiil ika edilerek işlenmesi
Kendiliğinden hak almak suçunun işlenmesi sırasında mağdura karşı etkili eylemde bulunulmuşsa, bu etkili eylemin derecesine bakılır. Eğer mağdur TCK.456/1 veya 4. fıkraya uyar şekilde yaralanmışsa kendiliğinden hak almak suçunun ağırlaştırılmış şekli söz konusudur. Aksi halde hem etkili eylem suçu, hem de kendiliğinden hak almak suçu oluşur. Bu düzenlemenin adaletsiz oldu-ğuna yukarıda temas etmiştik. Bu adaletsizliğin giderilmesi için hakimin ceza tayin ederken alt hadden uzaklaşması tavsiye edilmektedir. TCK.nun 15/1. maddesi gereğince cezanın yukarı haddi beş senedir.
Burada etkili eylemin hak almak amacıyla işlenmesi gerekir. Etkili eylemle hak almak neticesi arasında illiyet bağı bulunmalıdır.
Hak almak, etkili eylemin sebebini oluşturuyorsa TCK. 456. maddede yazılı suç, sonucunu oluşturuyorsa TCK. 308. maddede yazılı suç oluşur.
Sanığın evin tahliyesine yönelik olmaksızın müştekinin oğluna karşı gerçekleştirdiği eylemin müessir fiil olarak kabulü gerektiği gözetil-meden yazılı şekilde hüküm tesisi.
Sanığın eylemi, sahibi bulunduğu dükkanında kiracı olarak oturan müşteki ile dükkandan çıkması için yaptıkları tartışma sırasında mü-essir fiil ika etmekten ibaret olup, şahıslara karşı şiddet kullanarak ihkak- ı hakta bulunmak söz konusu olmadığından TCK.456/4 madde-si yerine 308/3 madde ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
Borcunu ödemeyen mağdurun dövülmesinden ibaret olayda, para-nın alındığı veya alınmaya çalışıldığı sübut bulmadığı cihetle, kendili-ğinden hak almak suçunun oluşmadığı ve suçun müessir fiil niteliğinde bulunduğu gözetilmeden, TCK.308. madde gereğince uygulama yapıl-ması.
Taraflar arasında taksi ücretinin miktarı konusunda tartışma çıktığı, birbirlerine müessir fiilde bulundukları, sanık H.nın diğer sanıktan zor-la para almaya kalkışmadığı, eyleminin etkili eylem niteliğinde olduğu, bu sebeple ihkakı hak suçundan kurulan hükmün bozulması gerekti-ği.
İlerde evlenmeyi düşündüğü kızın babası lehine alacağı tahsil et-meye çalışan sanığın, müştekiye, “bu parayı senden alacağım seninle görüşeceğiz” ve “yarın geleceğim bu para hazır olsun” dediği, ayrıca müessir fiilde bulunduğu, bu eylemlerin ihkakı hak suçunu oluşturma-yacağı, adiyen tehdit ve etkili eylem suçlarının mevcut olduğu karara bağlanmıştır.
Eğer etkili eylem hak almak için icra edilmemişse, ancak hakkın alınamaması eylemin sebebini oluşturuyorsa tahrik hükümleri uygulanır.

VIII- Teşebbüs
Hakkın ele geçirilmesi için belirli bir zaman dilimine ihtiyaç duyulduğuna göre suça teşebbüs mümkündür. Suçun tamamlanması için eşyanın fail eline geçmiş olması şarttır. Suçun tamamlanması için iddia edilen hakkın tamamen istihsal edilmiş olması gerekmez. Eylemden sonuç alınmış ise hakkın bir kısmı elde e-dilmiş olsa dahi suç tamamlanmış sayılır. Diğer anlatımla hak almak amacına yönelik fiili icra ederek neticeyi elde eden ancak hakkını tamamen istihsal ede-meyen failin eylemi teşebbüs derecesinde kalmış sayılmaz. Örneğin; 100 bin liralık alacağının 50 bin lirasını alan sanık hak almak suçunu tamamlamıştır.
Yargıtay’ımız 1935 tarihli bir kararında “Bizzat ihkak-ı hak suçunun tekemmü-lü eşyanın failin yeddi zaptına geçirmesine mütevakkıftır” demiştir.
Hakkını almak için icra hareketlerini gerçekleştiren ancak bitiremeyen failin eylemi eksik teşebbüs, icra hareketlerini bitiren ancak ihtiyarında olmayan ne-denlerden dolayı neticeyi elde edemeyen failin eylemi tam teşebbüs derecesinde kalmış sayılır. Örneğin; Eşyayı kuvvet sarfıyla alan ancak takip sonucu yakala-nan failin eylemi, tam teşebbüs derecesinde kalmıştır.
Sanığın evin boşaltılmasını sağlamak için geldiği evin önünde “çıkın dışarıya çıkmazsanız evi ve hepinizi yakarım” şeklinde tehdit içeren sözler söylemesi TCK.308/2. maddede yer alan suçu oluşturur. Sanığın icra hareketlerini tamamlayamadığı ve eylemin eksik teşebbüs aşa-masında kaldığı nazara alınmalıdır.
Tehdit ile hak almak suçuna tam teşebbüs mümkündür. Mağdura tarladan çıkmasını aksi halde öldüreceğini söyleyen failin eylemi kendiliğinden hak almak suçunu oluşturur. Mağdur tarlayı terk etmişse suçun neticesi gerçekleşmiştir. Ancak mağdur tarlayı kullanmaya devam ediyorsa failin icra hareketlerini bitir-mesi, elverişli ve yeterli araçların kullanılması, yapacak başka hareketin kalma-ması, neticenin önlenmesi için durmanın yetmemesi, kastın bulunması, neticenin gerçekleşmemesi koşulları mevcut olduğundan eylem tam teşebbüs derecesinde kalmıştır.
Eşya üzerinde kuvvet sarfıyla, kişilere karşı cebir ve şiddet kullanarak ve etkili eylemle hak almak suçuna tam teşebbüs mümkündür.
Gerçekten de hırsızlık suçuna tam teşebbüs mümkün olduğuna göre hak al-mak suçunda da mümkün olması icap eder.
Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi bu suça tam teşebbüsün mümkün olamaya-cağına karar vermiştir.
TCK.nın 308. maddesindeki cürmün tam kalkışmaya elverişli olma-dığı gözetilmeden,TCK.nın 61.maddesi yerine, 62. maddesi ile indirime gidilmesi.
Sanığın müştekiyi kendisine ait olduğunu iddia ettiği yere duvar çekmesini engellemek amacıyla dirgen ile tehdit ederek işlediği ihkak-ı hak eyleminin duvarın tamamlanıp tamamlanmamasına göre eksik teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığı saptanmalıdır.
Alacağını tahsil amacıyla tehdit suçunu işleyen sanığın eylemi özel kastı nedeniyle TCK.nın 308 ve 61. maddelerine uyar.
Sanık, kira ile işletilen dükkanın kiremitlerini kaldırmakla yetindiği-ne göre, işlemeyi kastettiği suçu tamamlayamamış ve mağdurların dükkandan çıkmalarını sağlayamamıştır. Bu durumda TCK.nın 308. maddesinde yazılı suçun tam olarak oluştuğu kabul edilemez.
Taşınmazın toprak kısmının yer yer kazılıp delinmesinden ibaret o-lan eylemin, ihkak-ı hakka teşebbüs niteliğinde olduğu nazara alın-madan tamamlanmış fiilden hüküm kurulması.
Çekişmeli evi boşaltmasını isteyen yakınana, beni bu evden çıkarır-san seni vururum diyerek, evde oturmaya devam sanığın kendiliğin-den hak alma suçunu işlediği ve eylemini tamamladığı gözetilmeden, suça eksik kalkışma kabul edilerek, 61. madde ile indirim yapılması.

IX- HUKUKA AYKIRILIK UNSURU
Kendiliğinden hakkın elde edilmesi hukuken korunmuş bir hak ve yetkinin kul-lanılması şeklinde ise fail cezalandırılamaz.
Nitekim roma hukukunda “hakkını kullanan kimse kasden hareket etmiş sayılamaz” (nullus videut dolo facere, qui iure sud itutur) ve hakkın icrası suç teşkil etmez. (iurus enim exectio non habet iniuriam) (nemo damnum facit nisi qui id fecit quod facere jus non habet) kuralları geçerli idi.
Hakkın icrasının bir hukuka uygunluk sebebi olabilmesi için, hakkı doğuran kaynağın sınırları içinde kalmak, somut olayda vasıtalara, kullanma tarzına ve şekillerine uygun bir hakkın kullanılması söz konusu bulunmak gerekir. Fail hak-kını bu sınırlar dışında kullandığı taktirde, hukuka aykırı bir şekilde hareket etmiş ve özellikle kendiliğinden hak almak suçunu işlemiş olur.
Failin kendine ait taşınmaza bırakılan eşyaları dışarıya çıkarması veya başka yere taşıması hakkın kullanılması veya korunması mahiyetindedir. Örneğin; bah-çesine giren hayvanları çıkarması, tasarrufu altındaki taşınmazdan ağaç kesmesi gibi.
Sanığın eyleminin zilyetlik ve mülkiyet hakkının kullanılmasının i-caplarından bulunup bulunmadığı, tartışılmak gerekirken.
Müşteki ve sanığa miras yolu ile intikal eden kiraz ağacı üzerinde iş-tirak halinde mülkiyet devam etmekte olup, olayın hukuki mahiyette olduğu gözetilmeden.
Dava konusu fındıkların bulunduğu arazinin taraflara müşterek mu-rislerinden intikal ettiği, harici taksim yapılmadan sanığın hissedar olduğu yerden bir kısım ağaçları kesmesinden ibaret eyleminin hukuki nitelikte olduğu.
Ortaklık hallerinde failin hissesi oranında tasarrufta bulunması hukuki ihtilaf mahiyetindedir. Hisse oranının aşılması halinde failin kastına bakılır. Failde hakkı olduğu inancı ve iddiası var ise eylem hak almak suçunu aksi halde diğer özel suçları oluşturur.
Hisseyi aşan kısım itibarıyla mal başkasına ait mal sayılmak gere-kir.
Paydaşın payını aştığı durumlarda, manevi unsuru göz ardı edecek şekilde hırsızlık suçunun kesinlikle oluşacağını söylemek uygun değil-dir. Manevi unsurun araştırılması gerekir.
Taşınmaza vaki saldırıyı def etmek MK.nun 981. maddesi gereğince zilyedin hakkıdır.
Maddeye göre zilyet her türlü gasp ve saldırıyı kuvvet kullanarak defedebilir. Zilyet rızası dışında kendisinden alınan şeyi taşınmazlarda el koyanı kovarak, taşınırlarda ise eylem sırasında veya kaçarken yakalananın elinden alarak zilyet-liğini koruyabilir. Ancak zilyet durumun haklı göstermediği derecede kuvvet kul-lanmaktan kaçınmak zorundadır.
Bu hükümden anlaşıldığı üzere zilyedin hakkı taşınmazın gasıbını, gayrımenkulden çıkarmak, menkulün gasbında ise, bunu gasıbın elinden geri almaktan ibarettir. Ancak bu son halde hakkın icrasının söz konusu olabilmesi için, menkul gasıbın suçüstü halinde tutulması veya malı alıp kaçtıktan sonra kovalanıp yakalanması şarttır. Şu halde fiil suçüstü durumundan çıktıktan sonra, zilyedin geri alma hakkı da kalmaz ve bundan sonra zilyet malını eline geçirmek için kuvvet kullanacak olursa, hakkın icrasının hukuka aykırılığı gidermesi için aranan şartlardan biri, yani hak sahibinin hakkını doğrudan doğruya kullanabile-cek durumda bulunması şartı, ortadan kalkar ve yapılan hareket hukuka aykırı olur ve kendiliğinden hak almak suçunu oluşturur.
Taşınmaza zarar veren hayvanların tazminat mukabili zapt edilmesi BK.57. madde gereğince mümkündür.
Maddeye göre bir kimsenin hayvanı, diğerinin gayrimenkulu üzerinde bir za-rar yaptığı takdirde, gayrimenkulun zilyedi o hayvanı zabıt ve kendisine ita olu-nabilecek tazminat mukabilinde teminat olmak üzere yedinde hapis etmeye hakkı vardır. Eğer hal ve maslahat icap ederse gayrimenkul zilyedi o hayvanı öldürebilir. Şu kadar ki gayrimenkul zilyedi hemen keyfiyetten hayvanların sahi-bini haberdar etmeye ve eğer onu bilmiyorsa kendisini bulmak için lazım gelen tedbirleri ittihaz eylemeye mecburdur.
Sanığın tarlasına zarar veren hayvanları ahıra kapatmak şeklinde tecelli eden eyleminde kendiliğinden hak alma suçunun unsurları yok-tur.
Medeni Yasa 950. madde gereğince, alacaklı, borçluya ait olup onun rızasıyla zilyedi bulunduğu taşınırı veya kıymetli evrakı, borcun muaccel olması ve niteliği itibarıyla bu eşyanın alacak ile bağlantısı bulunması halinde, borç ödeninceye kadar hapsedebilir.
Borçlar kanununun 267. maddesi, kiralayana, kiralanan binada bulunan taşı-nabilir eşya üzerinde hapis hakkını tanıdığı gibi, medeni kanunun 950. maddesi de alacaklıya borçluya ait eşya üzerinde aynı hakkı vermektedir. Hapis hakkını haiz olan kimse, hiçbir mercie başvurmak zorunda olmaksızın, bu hakkını kulla-nabilir ve böylece kiralayan kiracıya ait bir taşınırı alıkoyabilir veya alacaklı ye-dinde bulunup da borçluya ait bir şeyi ona iadeden çekinirse, hukuka uygunluk sebebi vardır ve ortada hırsızlık veya emniyeti suiistimal yada kendiliğinden hak alma suçları bulunmaz.
Sanığın hareketi davacıya ait eşyayı zorla almak olmayıp, kendisine ait dükkan icar bedelinden alacağını temin için dükkan içindeki dava-cıya ait eşyayı alıkoymaktan ibaret bulunmasına göre, kendilinden hakkını ihkak olmayıp, kanuni hakkını istimal olduğu cihetle tatbik o-lunan maddedeki suç unsurlarının oluşup oluşmadığının düşünülme-mesi noktasına matuf itiraz varit olduğundan, itiraz olunan kararın kaldırılmasına ve mahalli hükmün bu nedenle bozulmasına karar ve-rildi.
Mal sahibinin verdiği eşyalardan bir kısmını alacağı olduğundan ba-hisle iade etmemenin ancak hukuki mahiyette bir ihtilaf olacağı göze-tilmeden mahkumiyet kararı verilmesi yolsuzdur.
Kendi hakkına tecavüz edeni meşhut suç halinde yakalayan ve faili hürriye-tinden mahrum eden kimseye ceza verilemez. (CMUK.127)
Medeni kanun 740. maddeye göre, komşunun arazisine taşarak zarar veren dal ve kökler, onun istemi üzerine uygun bir süre içerisinde kaldırılmazsa, kom-şu bu dal ve kökleri kesip kendi mülkiyetine geçirebilir. Ekilmiş veya üzerine yapı yapılmış arazisine dalların taşmasına katlanan komşu, bu dallarda yetişen mey-veleri toplamak hakkına sahip olur.
Kendi mülküne zarar veren ve komşusuna ait bulunan ağaç, dal veya kökleri-ni, bunların kaldırılması yolundaki talebin yerine getirilmemesi halinde kesip en-kazını zaptetmek yetkisi de kanunun cevaz verdiği hak almalardandır. Medeni kanun bu hakkı sarahaten kabul etmektedir.
Kesilen ceviz ağacı köklerinin sanığın bahçesinde gölge yapıp, tarı-mı engellediği, Medeni Yasanın 664 madde hükmüne göre olayın hu-kuki ihtilaf niteliğinde olduğu.
Sanığın davaya konu asma ağaçlarının bulunduğu taşınmazın müş-terek muristen intikal ettiği ve mülkiyet ihtilafı olduğu yolundaki sa-vunması nazara alınarak olayın hukuki ihtilaf olup olmadığının.
Bunun gibi koca, karısına ve çocuklarına bakmakla yükümlü olduğundan ka-dın örfe göre kendisine ve çocuğuna yetecek miktarda malı kocasının malvarlı-ğından alabilir. Medeni yasanın 186/3. maddesi gereğince bu konuda karı ve koca ayırımı kalktığından eş tabirini kullanmak yerinde olur.

X- Hafifletici nedenler
Yukarıda failin hakkı olduğuna dair bir inanç taşımasının yeterli olduğuna te-mas etmiştik. İşte fail bu inancını kanun önünde kanıtlarsa cezası dörtte üçe kadar indirilir. Azami indirim oranı 3/4 dür. Kanunda indirilebilir ifadesi yer al-maktadır. Yargıtay’ımız bu ifadenin indirilir olarak anlaşılması gerektiğini ancak hakimin indirim oranının tespitinde takdir hakkına sahip olduğunu karara bağla-mıştır. Buna göre yargıç 1/4, 2/4, 3/4 gibi oranlarda indirim yapabilecektir.
Bu gibi ahvalde hakimin, cezadan indirim yapması mecburi olup, takdir hakkını ancak cezayı indireceği nispeti tayin ve tespitte kulla-nabileceğine karar verildi.
Müşteki sanığa borçlu olduğunu kabul ettiğine göre, sanık almaya teşebbüs ettiği hakkını ispatlamış sayılacağından T.C.K. nun 308/4. maddesinin uygulanması gerekir. 2.C.D. 17.12.1991 tarih ve 12067/12836
Taşınmaza tecavüz eden şahsın taşınmaz üzerinde mülkiyet veya zilyetlik iddia etmesi suçluluğu bertaraf edemezse de, maznunun açtı-ğı meni müdahale davasının neticesi tahkik edilerek sonucuna göre tahfife yer olup olmadığının kararda münakaşa edilmesi icap eder.

XI- Tahrik
Hak almak suçunu işleyen kişi her zaman tahrik altındadır. Ancak bu madde ile tahrik hükümleri uygulanmaz. Zira hak almak suçu ihdas edilirken bu tahrik hali nazara alınmıştır. Tahrik suçun yapısında mevcuttur.

XII- Şikayet :
Bu suçun takibi şikayete bağlıdır. Maddenin son fıkrasında şahsi dava ikame-sinden söz edilmişse de bundan anlaşılması gereken şikayettir.
İhkakı hak suçunun şahsi dava yoluyla takibi mümkün bulunmadığı nazara alınarak CMUK.nın 359. maddesi gereğince usule ait muamele-lerin durdurulmasına karar verilmesi gerekirken duruşmaya devam-la.
Eylem hakkı elinde bulunduran asıl malike veya zilyedine karşı işlenmiş olabi-lir. Bu durumda hem zilyedin hem de malikin şikayet hakkı mevcuttur.
Eylem resen takibi gerektiren bir cürüm ile birlikte işlenmişse resen takip edi-lir. Tabii ki bu suçun müstakil bir suç olması, ihkak- ı hak suçunun unsurunu veya ağırlaştırıcı sebebini oluşturmaması gerekir. Örneğin; hakkın alınması sıra-sında TCk.456/2-3 maddelerine uyacak şekilde müessir fiilde bulunmak halinde hak almak suçu şikayete bağlı olmaktan çıkar. Hem hak almak hem de etkili eylem suçları oluşur.
Sanığın müştekiyi bıçakla yaralamak fiilinden dava açılmış olup, ihkak-ı hak suçunun gerçekleşmesinden sonra çıkan tartışma sırasın-da vukua gelen bıçakla yaralama suçundan dolayı TCK. 456/4 ve 457. maddeleri ile uygulama yapılması gerekirken, TCK. 308. maddesinin son fıkrası nazara alınmadan davanın ortadan kaldırılmasına karar ve-rilmesi yasaya aykırıdır. (2.CD. E: 1992/11546, K: 1992/12225, 03.12.1992)
Kendiliğinden hak almak suçunun resen takibi gereken ölümle tehdit suçu ile birlikte işlenmiş olması karşısında TCK. 308/5. maddesi gereğince şikayete bağlı olmadığı cihetle vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilemeyeceğine Yargı-tay’ımız karar vermiştir. Aşağıdaki kararda aynı niteliktedir.
Sanığın alacağına karşılık olmak üzere müştekiden zorla senet al-ması eylemi ihkakı hak suçunu oluşturmakla birlikte resen takibi ge-reken bir cürüm ile birlikte işlenmiş olması nedeniyle vazgeçmeye da-yalı olarak düşme kararı verilemeyeceği.
Hakkını almak isteyen fail gece vakti mağdurun evine girerek bu hakkını istih-sal etmesi durumunda da kovuşturma resen gerçekleştirilecektir.
Bununla birlikte kendiliğinden hak almak suçu evde bulunan bir eşya üzerin-de, geceleyin bina dahiline girilerek işlenirse ve hakkın alınması konuta girme-den mümkün değilse, eylem kendiliğinden hak almak suçunun unsuru sayılaca-ğından ayrıca hüküm tesis edilmemesi gerekir. Hak almak suçu esasen dönüşen suçtur. Bu sebeple asıl suçu öncelikle incelemek gerekir. Asıl suç mürekkep bir suç ise hak almak suçunu oluşturan eylemlerin bölünerek iki ayrı suç olarak ni-telendirilmesi mümkün değildir. Mesela; bina dahilinden hırsızlık suçu ceza ka-nununda mürekkep suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun hak almak kastıyla iş-lenmesi halinde konut dokunulmazlığını ihlal suçu ayrıca oluşmaz.
Alacağını tahsil edemeyen sanığın, müştekiye ait eve girerek suça konu parayı çaldığı, eylemin TCK.308/1 maddedeki suçu oluşturdu-ğu.
Kiracısını evinden çıkarmak amacıyla eve girerek içerdeki nesneleri çıkarıp yerleşmek eylemi, konut dokunulmazlığını bozmak değil, kendiliğinden hak al-mak suçunu oluşturur.

XIII- Sonuçlar :
1. İhkak-ı hak suçunun manevi unsuru özel kasttır.
2. Birlikte işlenen ağır neticeli suç, hak almak suçunun zorunlu unsu-ru ve hak almak özel kastı ile telif edilebiliyor ise sadece hak almak su-çundan, aksi halde hareketin sayısına ve yapısına göre sadece ağır neti-celi suçtan veya her iki suçtan dolayı ceza tayin edilir. Diğer anlatımla, tek hareket ve netice varsa ve özel kasta göre vasıflandırılabiliyorsa hak almak suçu, aksi halde ağır neticeli suç, iki hareket ve netice varsa hem hak almak suçu, hem de ağır neticeli suç oluşur.
3. TCK. 308/1. maddenin tatbiki için şiddet zorunlu değildir. Eşyanın nakli halinde dahi yasanın aradığı kuvvet sarfının varlığı kabul edilmelidir.
4. Silahlı tehdit söz konusu ise maddenin üçüncü fıkrası uygulanır.
5. Başkası lehine hak almak mümkündür.
6. Yargıtay’ımıza göre suça tam teşebbüs mümkün değildir.

Kaynaklar :

Nazari ve tatbiki Ceza Hukuku Dönmezer-Erman
Asliye Ceza davaları Osman Yaşar
Türk Ceza Yasasının Yorumu Savaş-Mollamahmutoğlu
Yargıtay Dergileri
Yargıtay Kararları Dergileri
Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler Ayhan Önder
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Kendiliğinden Hak Almak Suçu" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Mehmet Tan Yıldız'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
31-05-2005 - 13:12
(6921 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 24 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 15 okuyucu (63%) makaleyi yararlı bulurken, 9 okuyucu (37%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
39394
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 1 gün 17 saat 57 dakika 46 saniye önce.
* Ortalama Günde 5,69 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 71046, Kelime Sayısı : 9146, Boyut : 69,38 Kb.
* 52 kez yazdırıldı.
* 2 kez arkadaşa gönderildi.
* 78 kez indirildi.
* 14 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 202
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,07454300 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.