Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale 1982 Anayasası Bağlamında Milletvekili Seçilme Yeterliliği Ve Yasaklanmış Hakların İadesi

Yazan : Semih Yumak [Yazarla İletişim]

Makale Özeti
Anayasal bir kurum olan ve seçim öncesi ve sonrası uyuşmazlıkları, incelemeleri, işleyişi kesin karara bağlayan Yüksek Seçim Kurulu, seçim sürecinde aldığı tedbirler, uyguladığı/uygulaması gerektiği kurallar ile seçim hukukunun tek karar merkezidir. Kurum kanun koyucu tarafından Yüksek Yargı üyelerinden oluşturulmuş ve dışsal müdahaleye kapalı şekilde tasarlanmıştır; bu şekilde seçimlerin tarafsızlığı, denetimi sağlanmaya çalışılmıştır. Kurumun tek karar merkezi olması seçim süreci esnasında birtakım tartışmalara neden olmaktadır. Yasaklanmış hakların iadesi meselesi de Anayasa madde 76 karşısında bu tartışmalar içerisinde yer bulmaktadır. Bu çalışmada, hapis cezasının sonucu olan hak yoksunluklarının milletvekili seçilme yeterliliğine etkisi mevzuat, uygulama ve öğreti ışığında açıklanmaya çalışılacaktır. Son bölümde ise, 2011 genel seçim sürecinde bu konuyla ilgili yaşanan tartışma özel olarak incelenecektir.

1982 ANAYASASI BAĞLAMINDA MİLLETVEKİLİ SEÇİLME YETERLİLİĞİ VE YASAKLANMIŞ HAKLARIN İADESİ*

ÖZET

Anayasal bir kurum olan ve seçim öncesi ve sonrası uyuşmazlıkları, incelemeleri, işleyişi kesin karara bağlayan Yüksek Seçim Kurulu, seçim sürecinde aldığı tedbirler, uyguladığı/uygulaması gerektiği kurallar ile seçim hukukunun tek karar merkezidir.
Kurum kanun koyucu tarafından Yüksek Yargı üyelerinden oluşturulmuş ve dışsal müdahaleye kapalı şekilde tasarlanmıştır; bu şekilde seçimlerin tarafsızlığı, denetimi sağlanmaya çalışılmıştır.
Kurumun tek karar merkezi olması seçim süreci esnasında birtakım tartışmalara neden olmaktadır. Yasaklanmış hakların iadesi meselesi de Anayasa madde 76 karşısında bu tartışmalar içerisinde yer bulmaktadır. Bu çalışmada, hapis cezasının sonucu olan hak yoksunluklarının milletvekili seçilme yeterliliğine etkisi mevzuat, uygulama ve öğreti ışığında açıklanmaya çalışılacaktır. Son bölümde ise, 2011 genel seçim sürecinde bu konuyla ilgili yaşanan tartışma özel olarak incelenecektir.

I. BÖLÜM:

MİLLETVEKİLİ SEÇİLME YETERLİLİĞİ


A. Genel Olarak

1982 Anayasası seçilme hakkını II. Kısım “Temel Haklar ve Ödevler” 4. bölüm “Siyasi Haklar ve Ödevler” başlıklı alanda düzenlemiştir.

Geçmişten günümüze insan hakları uygulamasında temel haklar aynı zamanda ödevleri de içerdiğinden, hakların kullanılması bazı sorumlulukları, kısıtlamaları da beraberinde getirmektedir.1 Temel hak ve özgürlüklerin kullanılması anayasal çerçevede mümkün olmaktadır. Yani, uygulamada hakların kullanımı, anayasada çizilen çerçeve sınırların dışına çıkılmamak şartıyla mümkün olabilmektedir.

Seçme ve seçilme hakkının özelliği temsil ile ilgili olmasındandır. Seçme ve seçilme hakkı Anayasanın 67. maddesinde yalnızca vatandaşlara tanınmıştır. Vatandaş deyimi, Türk kanunlarına göre vatandaşlık hakkı kazanan kişileri kapsamaktadır. Tabii ki her vatandaş bu siyasal hakkını kullanamamaktadır. Bu hakkın kullanımının şartları Anayasa tarafından kanunlara bırakılmıştır (AY. md.67/IV).

Milletvekili seçme ve seçilme hakkının kullanımının esasları 26.4.1961 tarihli ve 298 sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun2” ve 10.6.1983 tarihli ve 2839 sayılı “Milletvekili Seçimi Kanun3” larında ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu temel kanunlar zaman içerisinde birçok değişikliğe uğrasa da geçmiş uygulamaların ve güncel ihtiyaçların yansımalarıdır.4 Bu nedenle, demokrasinin olmazsa olmazı seçimin tarihimizdeki birikiminin yansımalarıdır. Her ne kadar yeni bir seçim kanunu oluşturma istekleri partiler arasında, kamuoyunda zaman içerisinde vuku bulsa da mümkün olamamıştır.

Seçilme hakkı iki şekilde kullanılmaktadır. Bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde seçilen vatandaş siyasi faaliyette bulunabilmektedir. Bir siyasi parti içinde faaliyette bulunacak kişilerin üyelikleri, sorumlulukları, görevleri ve diğer hususlar 22.4.1983 tarihli ve 2820 sayılı “Siyasi Partiler Kanunu5”nda düzenlenmiştir.

Milletvekilliği seçilme yeterliliği başta AY md. 76 olmak üzere MSK md. 10, 11’de düzenlenmiştir. Anayasa madde 76, 25 yaşını dolduran6 her Türk vatandaşının milletvekili olabileceğini belirttikten sonra, ikinci fıkrası kimlerin seçilemeyeceğini şu şekilde düzenlemiştir:

“(Değişik : 27.12.2002 - 4777/1 md.) En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler7.”

Milletvekili seçilemeyecek olanlar MSK madde 11’de AY. md.76’ya paralel olarak:

“Aşağıda yazılı olanlar milletvekili seçilemezler:
************ a) İlkokul mezunu olmayanlar,
************ b) Kısıtlılar,
************ c) Yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar,
************ d) Kamu hizmetinden yasaklılar,
************ e) Taksirli suçlar hariç, toplam bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar,
************ f) Affa uğramış olsalar bile;
************ 1. (Değişik: 2/1/2003-4778/15 md.) Basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle mahkûm olanlar,
************ 2. Türk Ceza Kanununun İkinci Kitabının, birinci babında yazılı suçlardan veya bu suçların işlenmesini aleni olarak tahrik etme suçundan mahkum olanlar,
************ 3. (Değişik: 2/1/2003-4778/15 md.) Terör eylemlerinden mahkûm olanlar,
************ 4. Türk Ceza Kanununun 536 ncı maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı eylemlerle aynı Kanunun 537 nci maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarında yazılı eylemleri siyasi ve ideolojik amaçlarla işlemekten mahkum olanlar.”

şeklinde düzenlenmiştir.

B. Seçilmeyi Engelleyen Durumlar

1. Eğitim Durumu

En az ilkokul mezunu olmayanlar milletvekili seçimlerinde aday olamazlar. Kanun koyucu her yurttaşın seçilme hakkı olduğunu gözeterek eğitim seviyesini en alt seviyede tutma eğilimi göstermiştir. Nitekim Cumhuriyet döneminin ilk meclislerinde esnaf sanatkar olan, ticaretle uğraşan ilkokul mezunu okur yazarların seçilip mecliste yer edindiği görülmektedir. Bu eğilim halkın eğitim-öğretim seviyesinin yükselmesiyle birlikte düşüş göstermiş; daha sonraki meclislerde bu sayı gitgide azalmıştır. Son meclislerde ise yok denecek seviyesine ulaşmıştır. Günümüzde ise artık birçok milletvekilinin yükseköğretim mezunu olduğu görülmektedir.

Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkarılması ile birlikte ilkokul mezunlarının durumu ne olacaktır sorusu akla gelse de, 8 yıllık zorunlu eğitim öncesi ilkokul mezunu olanlar kazanılmış hak gereği seçilebileceklerdir.

2. Askerlik Durumu

Yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar milletvekili seçilemezler. Seçilseler dahi, tam kanunsuzluk nedeni ile tutanakları (mazbataları) her zaman iptal edilebilir.8 Siyasi haklar ve ödevler başlığı altında düzenlenen “Vatan hizmeti” her (erkek) Türk vatandaşının hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin yerine getirilmesi 21.6.1927 tarihli ve 1111 sayılı Askerlik Kanununda düzenlenmiştir.

Askerlik hizmetini tamamlamış olmak bazı durumlarda fiili olarak yapmış olmak anlamına gelmemektedir. Sağlık nedeni ile askerliğe elverişli olmayanlar askerlik hizmetinden muaf tutulur. Bu kişiler için askerlik hizmetini yapmış olmak şartı tabii olarak aranmayacaktır.

3. Yaş durumu

25 yaşını dolduran vatandaşlar milletvekilliği için aday olabilmektedir. 2006 yılında yapılan anayasa değişikliği ile 30 yaşın doldurulması şartı 25 yaşa indirilmiştir.

4. Belli Suçlardan Hüküm Giymiş Olanlar

Anayasa ve MSK’da belirtilen suçlardan hüküm giymiş olanlar süresi ne olursa olsun aday olamamaktadırlar. Bu suçlar: “Basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile istimal ve istihlak kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa vurma suçları”dır.
Burada üzerinde durulması gereken husus, yüz kızartıcı suçların hangi suçlar olduğu meselesidir. MSK’da yüz kızartıcı suçların hangi suçlar içerisinde değerlendirileceği açıkça belirtilmemiştir. Lafzi yorum ile Anayasada geçen “gibi” ibaresi yüz kızartıcı suçlara örnek kabilince sayılıyor gibi anlaşılabilir. Fakat devamında kaçakçılık suçları, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma veya Devlet sırlarını açığa vurma suçları sayılmaktadır. Anayasada yer alan yüz kızartıcı suçlar ibaresinin açıklaması ne Anayasada ne de MSK’da yer almaktadır. Ceza kanununda da net bir tanımı bulunmamaktadır. Ceza hukuku öğretisi içinde ise görüş birliği içerisinde bir tanıma rastlamak mümkün değildir.9
Bu karmaşa kendisini Yüksek Yargı organlarının kararlarında da göstermiştir. Yargıtay, Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi farklı kararlara imza atmıştır.10 YSK ise, 1975’li yıllarda, yüz kızartıcı suçların kesin olarak sınırlandırılmadığını savunurken (YSK 1975/14 sayılı karar), 1985 yılından sonraki kararlarında bu görüşünü değiştirmiş bulunmaktadır. YSK 1985/76 sayılı kararında; “...yüz kızartıcı suçlar kanunda sayılanlardan ibarettir. Maddenin kapsamı sübjektif değerlendirilmelerle genişletilemez” açıklamasını getirmiştir ve kıyas yapılamayacağını belirtmiştir.11 12
Son olarak, Anayasada ve buna paralel olarak MSK’da belirtilen suçlardan hüküm giyenler milletvekili olamayacaktır. Fakat, süresiz hak yoksunluğu demokratik toplum düzeninin gereği olarak kabul görmediğinden, sürekli nitelikte bir seçilme ehliyetsizliği mümkün değildir. Yasaklanmış hakların iadesi kurumu ile sürekli ehliyetsizlik aşılmıştır. Bu konu ilerleyen bölümlerde açıklanacaktır.

5. Adaylık İçin Görevden Çekilmesi Gerekenler

Anayasa’nın ve 2839 sayılı Seçim Kanunu’nun birtakım meslek mensuplarının görevlerinden ayrılması gerektiği yönünde düzenlemelere yer vermelerindeki amaç; bu kişilerin kamu görevlisi statüsünden yararlanmalarının, diğer adaylar karşısında konumları nedeniyle daha avantajlı konuma gelmelerinin, adayların sahip oldukları yetkileri kişisel çıkarları yönünde kullanarak görevlerini olumsuz yönde etkilemelerinin önlenmek istenilmesidir.13

MSK md.18-19’da bazı görevlerde bulunanların milletvekili adaylığı için görevden çekilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Buna göre aşağıda sayılan görevlerde bulunanların adaylık için görevden çekilmesi gerekecektir:

“Hakimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve* kuruluşlarının memur statüsündeki* görevlileri ile yaptıkları* hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, aday olmak isteyen belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar14, aday olmak isteyen siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar.”

Bu yerlerde görev alanlar görev alanlar genel ve ara seçimlerin başlangıcından bir ay önce, seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde ise yenileme kararının ilanından başlayarak yedi gün içinde görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmadıkça adaylıklarını koyamazlar ve aday gösterilemezler.

Kanun koyucu madde 18’in başlığında “görevden çekilmesi gerekenler” ifadesini kullanırken15, madde içeriğinde “ayrılma isteği” ifadesini kullanmaktadır. Bu kavramların neyi ifade ettiği hukuk düzeni içinde, özellikle de idare hukuku boyutunda, karmaşaya neden olmaktadır. Memurluk ile ilgili temek kanun olan 14.7.1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu memurluğun sona ermesi hallerini madde 98’de şu şekilde belirtmiştir:

“a) Bu kanun hükümlerine göre memurluktan çıkarılması;
b) Memurluğa alınma şartlarından her hangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan her hangi birini kaybetmesi;
c) Memurluktan çekilmesi;
ç) İstek, yaş haddi, malullük (Mülga ibare: 25/02/2011 tarihli Mükerrer Resmi Gazete - 6111/117 md.) (..) sebeplerinden biri ile emekliye ayrılması;
d) Ölümü; hallerinde memurluğu sona erer.”
Memurluktan çekilme ise özel olarak madde 94’te düzenlenmiştir. Madde şöyledir:
“Devlet memuru bağlı olduğu kuruma yazılı olarak müracaat etmek suretiyle memurluktan çekilme isteğinde bulunabilir. (Ek ibare: 31/07/1970 - 1327/ 75 md.) Mezuniyetsiz veya kurumlarınca kabul edilen mazereti olmaksızın görevin terk edilmesi ve bu terkin kesintisiz 10 gün devam etmesi halinde, yazılı müracaat şartı aranmaksızın, çekilme isteğinde bulunulmuş sayılır.
Çekilmek istiyen memur yerine atanan kimsenin gelmesine veya çekilme isteğinin kabulüne kadar görevine devam eder. Yerine atanan kimse bir aya kadar gelmediği veya yerine bir vekil atanmadığı takdirde, üstüne haber vererek görevini bırakabilir.
Olağanüstü mazeretle çekilenler, üstüne haber vermek şartiyle bir ay kaydına tabi değildirler.”
Görüldüğü üzere 657 sayılı kanun çekilme ve istek hallerini memurluğun sona erdirilmesinde farklı neden olarak görmektedir. Aynı kanunun çeşitli maddelerine bakarak16 “ayrılma” ifadesinin, kurum ile bağların geçici olarak kopması halleri için getirilmiş bir ifade olduğu okunabilir; çünkü kamu personel hukukunda ayrılma diye bir müessese açık bir şekilde düzenlenmemiştir. Bir Danıştay kararında da ayrılmanın geçici olduğu vurgulanmıştır.17 Çekilme ifadesi ise eski kanundaki uygulamada istifa anlamına gelmektedir.18
STHK Ek madde 7, seçilemeyenlerin veya adaylığı kaybedenlerin Yüksek Seçim Kurulunca seçim sonuçlarının ilanını takip eden bir ay içinde müracaat etmeleri kaydıyla eski görevlerine veya kazanılmış hak aylık derecelerindeki başka bir göreve dönebilmelerini düzenlemektedir. Bu şekilde istekte bulunanlar 657 sayılı kanun madde 92 ve 71 uygulanarak kadronun uygunluğu durumunda tekrar muadili bir göreve atanabilecektir. STHK ek madde 7 ve 657 sayılı kanun düzenlemelerine göre memurun çekildiği, yani istifa ettiği kabul edilmelidir.19 Çünkü kuruma geri dönüş kurumun takdirindedir; takdirinde olmasaydı ayrılma olarak nitelendirilebilirdi.20
MSK’daki “çekilme”, “ayrılma isteği” ifadeleri 657 sayılı kanun kapsamında yapılmaya çalışılan açıklamalar üzere çelişkide kalmaktadırlar. Kanun koyucunun MSK’da ve 657 sayılı kanunda yapacağı küçük değişiklikler ile konu netleştirilebilecektir.

II. BÖLÜM:
CEZA HUKUKU BAĞLAMINDA YASAKLANMIŞ HAKLARIN GERİ VERİLMESİ

A. Hak Yoksunluğu Kavramı*

Kamu hizmetlerinden yasaklılık (hidematı ammeden memnuiyet) 765 sayılı eski TCK zamanında düzenlenmişti. Bu yasaklılık asli ceza olarak verilebileceği gibi, mahkumiyetin kanuni sonucu olarak feri ceza (ek ceza, mütemmim ceza) şeklinde de verilebilmekteydi.21 Hak yoksunluğu kavramı Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 2000 ve 2003 tasarılarının gerekçelerinde şu şekilde tanımlanmıştı22: “kişinin işlemiş olduğu bir suçtan dolayı mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak ortaya çıkan veya ek yaptırım şeklinde hükmedilen kamu hizmetlerinden yasaklama tedbiri ile her ne şekilde olursa olsun kişinin ehliyetlerini kısıtlayan yaptırımlardır.”
Yeni TCK yaptırım sisteminde asli ceza-feri ceza ayrımı, önceki yüzyılların ceza hukuku anlayışının uzantısı olarak görüldüğü için, kaldırılmıştır. Suç olgusu dolayısıyla uygulanabilen yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbiri olarak belirlenmiştir.23 24
Suç ve cezada kanunilik ilkesi güvenlik tedbirlerinde de geçerlidir.25 Kanunsuz güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kişi, kural olarak, mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz (TCK md. 53/2).
Hak yoksunluğu kavramının hukuki niteliği konusunda öğretide görüş birliği yoktur. TCK’nın sistematiğinde hak yoksunluğu birinci kitap (genel hükümler) üçüncü kısım ikinci bölüm “güvenlik tedbirleri” başlığı altında düzenlenmiştir.26 Bazı yazarlar27 hak yoksunluğunun feri ceza olarak kabul edilmesi gerektiğini dile getirmektedirler. Yargıtay ise, ilk kararlarında ek-feri ceza olarak kabul etmekte iken daha sonraki kararlarında görüş değiştirerek güvenlik tedbiri olduğu görüşünde karar kılmıştır.28 Kanaatimizce, mülga ceza kanundaki feri cezalar günümüz ceza hukukundaki güvenlik tedbirlerine eşdeğerdir.29 Çünkü yeni TCK yaptırım sistemi hapis cezaları ve güvenlik tedbiri olarak ayrılmıştır. Mülga TCK’da feri cezalardan biri olan hak yoksunluğu hapis cezası niteliğinde olmadığından yeni TCK’daki karşılığı güvenlik tedbiridir.

B. Hak Yoksunluğunun Şartları

a. Kasten İşlenmiş Bir Suç Olmalı

Suçun manevi unsurunu kast ve taksir oluşturmaktadır. Kural olarak suçun oluşması kastın varlığına bağlanmıştır. Kast ise, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir (TCK md. 21/1).

Suçun oluşması kural olarak kastın varlığına bağlı olması karşısında, kanunun açıkça gösterdiği bazı hallerde taksirle de suç işlenebilir. Taksir ise, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir (TCK md. 22/2).

Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbirine başvurulabilmesi için kural olarak kasten işlenmiş bir suç gereklidir.30 İstisnai olarak, belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkumiyet halinde de bu yola başvurulabilmektedir (TCK md. 53/6).

b. Hapis Cezasına Mahkumiyetin Varlığı

Ceza hukukunda suç karşılığı olan yaptırımlar hapis ve adli para cezası şeklinde uygulanmaktadır (TCK md. 45). Hapis cezaları ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, müebbet hapis cezası ve süreli hapis cezası şeklinde ayrılmaktadır (TCK md. 46).

Suçun işlendiği kanısına varan hakim veya mahkeme mahkumiyet kararını açıklayacaktır. Mahkumiyet kararı, az önce de belirtildiği üzere, hapis cezası veya adli para cezası şeklinde belirecektir. Adli para cezası şeklinde verilen mahkumiyet hapis cezası olmadığından, sonucunda hak yoksunluğu meydana gelmeyecektir.31

bb. Mahkumiyetin Diğer Hallerinde Hak Yoksunluğu

1. Hapis Cezasının Ertelenmesi Durumunda

Ceza kanununa göre, işlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkum edilen kişinin cezası belli şartların oluşması durumunda32 ertelenebilir (TCK md. 51/1). Cezası ertelenen hükümlü hakkında, bir yıldan az, üç yıldan fazla olmamak üzere, bir denetim süresi belirlenir. Bu sürenin alt sınırı ise, mahkûm olunan ceza süresinden az olamaz (TCK md. 51/3). Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır (TCK md. 51/8).

Bu düzenleme şekli ile erteleme koşullu af olmaktan çıkarılıp, ceza infaz kurumu haline getirilmiş ve erteleme sadece hapis cezası bakımından öngörülmüştür. Acaba hapis cezasının ertelenmesi durumunda hak yoksunluğu durumu ne olacaktır?

Eski TCK döneminde Danıştay ve YSK, hapis cezasının ertelenmesi durumunda bir hak yoksunluğunun olduğunu, fakat mahkûm olan bir kimse, hüküm tarihinden itibaren beş yıl içinde bir başka cürümden mahkûm olmadığı takdirde mahkumiyet hükmünün yok sayılacağını kabul etmekteydi.33

Hapis cezasının ertelenmesi, az önce de belirtildiği üzere, infaz kurumu haline getirilmiştir. Yani, denetim sürecinde infaz devam etmektedir. Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır (TCK md. 51/8). Bu nedenle, hapis cezasının ertelenmesi durumunda kural olarak, erteleme süresince hak yoksunluğu devam edecektir.34 Fakat, hükmedilen hapis cezası bir yıl veya daha az süreli hapis cezası olduğu takdirde hak yoksunluğu gündeme gelmeyecektir. Çünkü, bir yıl veya daha az süreli hapis cezası kısa süreli hapis cezasıdır (TCK md. 49/2). Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş kişi hakkında da belirli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma güvenlik tedbiri uygulanmaz (TCK md. 53/4).35

2. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması Durumunda

Ceza muhakemesinin sonunda, yani yargılama sonunda, bazı koşulların gerçekleşmesi ile birlikte36 hakim veya mahkeme hükmolunan cezayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi ile geri bırakabilir. Bu şekilde geri bırakılan ceza, hukuk aleminde kesin sonuç doğurmadığı için ve muhakeme faaliyetini kesin, nihai, bir şekilde sona erdirmediği için askıdadır. Dolayısıyla, kesinleşmiş bir mahkumiyet söz konusu olmadığından TCK md. 53 bağlamında hak yoksunluğu gündeme gelmeyecektir.37

C. Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesi

Yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumu hukukumuzda ilk olarak 765 sayılı TCK döneminde md. 121-124 kısmında “memnu hakların iadesi olarak düzenlenmiştir.38 İster özel kanundan, isterse de ceza kanunundan kaynaklansın, bu kurum sayesinde yasaklanmış haklar mahkeme kararı ile iade ediliyordu.39 Hatta, Anayasanın, affın süresiz hak yoksunluğunu kaldıramadığı durumlarda bile, memnu hakların iadesi ile hak yoksunluğu ve ehliyetsizliklerin ortadan kalkacağı eski uygulamada ve öğretide (neredeyse) görüş birliği içinde belirtilmekteydi.40

Mülga kanunun memnu (yasak, yasaklanmış) haklar ibaresi kanaatimizce kanunun ifade tekniği açısından eleştirilebilir düzeydedir. Çünkü, genel insan hakları teorisine ve 1982 Anayasasına göre haklar belirli şartlar altında sınırlanabilir, yasaklanamaz. Nitekim Anayasanın 13. maddesi bunu şu şekilde ifade etmektedir: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”.

Memnu (yasak, yasaklanmış) haklar kurumu, yeni TCK’da süresiz hak yoksunluğu kabul edilmediği ve kural olarak hak yoksunluğu infazın tamamlanması ile sona erdiği için düzenlenmemiştir; 25.5.2005 tarihli ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanununa 6.12.2006 tarih ve 5560 sayılı kanun ile eklenen md. 13/A ile hukukumuzda tekrar hayat bulmuştur.41
Sözü edilen maddenin gerekçesinde; “5352 sayılı ASK Geçici 2 nci maddesinde, diğer kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum olan kişilerin, belli hakları kullanmaktan süresiz olarak yoksun bırakılmasına iliksin hükümleri saklı tutulmuştur. 5237 sayılı TCK dışındaki çeşitli kanunlardaki süresiz hak yoksunluğu doğuran bu hükümlere rağmen, yasaklanmış hakların geri verilmesi yolunun kapalı tutulması, uygulamada ciddi sorunlara yol açacaktır. Bu sorunların çözümüne yönelik olarak, 5237 sayılı TCK dışındaki çeşitli kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum olan kişilerin süresiz olarak kullanmaktan yasaklandıkları hakları tekrar kullanabilmelerine imkan tanıyan bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.” şeklinde açıklanmıştır. İşte bu nedenledir ki, 5352 sayılı ASK Geçici 2. maddesinde42, Anayasa’nın 76. maddesinde veya bazı özel yasalarda sayılan ve “affa uğramış olsa dahi” bazı görevleri üstlenmeyi veya bazı hakları kullanmayı engelleyen suç ve mahkûmiyetlerin adlî sicil arşivinden silinemeyecekleri kabul edilmiştir. YSK uygulamasına göre, adli sicilden sabıka kaydının silinmesi var olan milletvekili seçilme ehliyetsizliğini başlı başına ortadan kaldıracak bir gerekçe oluşturmayacaktır.43

Süresiz hak yoksunluğu içeren bazı düzenlemelerin, özellikle de Anayasa, MSK, günümüzde yürürlüğünün devam etmesi nedeniyle doğacak sakıncaları önlemek amacıyla tekrar yürürlüğe giren bu kurum eski uygulamadan farklı olarak ASK’da ihdas edilmiştir.44 ASK md. 13/A’da yasaklanmış hakların geri verilmesinin hem şartları, hem de usulü belirtilmiştir.

a. Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesinin Şartları

1. Hak Yoksunluğunun 5237 Sayılı TCK Dışındaki Kanunlardan Kaynaklanması

5237 sayılı TCK ile getirilen hak yoksunluğu kurumu, daha önce de belirtildiği üzere, güvenlik tedbiri niteliğindedir. Kanun koyucu tarafından izlenen suç siyaseti ve politikası gereği cezalandırılmakla güdülen asıl amaç, işlediği suçtan dolayı kişinin etkin pişmanlık duyarak tekrar topluma kazandırılmasıdır. Bu nedenle yeni TCK’da süresiz hak yoksunluğu öngörülmemiştir.45 Dolayısıyla da, yasaklanmış hakların geri verilmesinden söz edilemeyecektir.46

Diğer kanunlar tarafından47 (AY ve 765 sayılı TCK dahil) süresiz hak yoksunluğuna uğrayan kişilerin akıbetinin belirsiz olması, yeni TCK ile birlikte mahkemelerin taleplere nasıl cevap vermesi gerektiği hususları bu kurumun tekrar getirilmesine neden olmuştur.48 Diğer kanunlar tarafından getirilen düzenleme ile49 belli bir suçtan (yüz kızartıcı suçlar gibi) veya belli bir cezaya mahkumiyete bağlı (bir yıl ve üzeri hapis cezası gibi) hak yoksunluğuna uğrayan kişilerin hak yoksunluklarının giderilebilmesi için bu yola gidilebileceği maddenin ilk fıkrasının ilk cümlesinde vurgulanmıştır.

Süresiz hak yoksunlukları engeli, demokratik toplum düzeninin gereği olarak, getirilen yeni düzenleme ile aşılmak istenmiştir. Bu sayede, iyi hal gösteren hükümlülerin hayatları boyunca sürecek hak yoksunluğu ve ehliyetsizliğe uğramalarının önüne geçilmek istendiği söylenebilir.

2. Mahkum Olunan Cezanın İnfazının Tamamlanmış Olması

Daha önce de belirtildiği üzere, cezalar hapis cezası veya adli para cezası olarak düzenlenmiştir. Mahkumiyet eğer adli para cezası şeklinde tezahür etmiş ise, cezanın infazının tamamlanmış sayılabilmesi için, mahkumiyet kararında belirtilen ceza miktarının tamamen ödenmiş olması gerekir.50 Hapis cezası ertelenmiş ise, denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır (TCK md. 51/8). Mahkum koşullu salıverilmiş ise, denetim süresini yükümlülüklere uygun ve iyi halli olarak geçirdiği takdirde ancak, cezası infaz edilmiş sayılacaktır (CGTİHK, md. 107/14).

3. İnfazın Tamamlandığı Tarihten İtibaren Üç Yıllık Bir Sürenin Geçmiş Olması

Yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilmesi için, kural olarak51, ASK md. 13/A /1-a’ya göre, mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması gerekir.

4. Kişinin Bu Süre Zarfında Yeni Bir Suç İşlememiş Olması

Suç ve cezada kanunilik ilkesine göre (nullum crimen, nulla poena sine lege) kanunsuz suç ve ceza olmaz. Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez (TCK md 2).

Suçlar kanunilik ilkesi gereği sınırlıdır; belirli bir tiptedir. Kişinin suç işlediğinin söylenebilmesi için, mahkemenin kişinin o suçu işlediğine kesin kanı getirmesi ve bu kanının (mahkumiyet hükmü) kesinleşmesi gerekir. Aksi halde ortada bir suç var denemez.

Kişi, infazın tamamlandığı tarihten itibaren 3 yıllık süre içinde, bir suç işlediği takdirde yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidemeyecektir. Fakat bu durum, kuruma tekrar başvurmasını engelleyici değildir. Şartların oluşması ve usulüne uygun başvuru neticesinde olumlu sonuç alınabilecektir.

5. Kişinin Bu Süre Zarfında Hayatını İyi Halli Olarak Sürdürdüğü Hususunda Mahkemede Bir Kanaat Oluşması

Eski TCK zamanında suçtan dolayı duyduğu pişmanlık ve iyi halli olma bir arada aranmaktaydı. Kanun koyucu yeni düzenlemesinde sadece iyi halli olmayı aramıştır. İnfazın tamamlanmasından sonra 3 yıl boyunca iyi halli geçirilmesi yeterli görülmüştür. Kişi, bu süre zarfında hayatını iyi halli olarak sürdürdüğünü mahkemeye sunacağı delillerde (suç işlememesi, herhangi bir olaya karışmaması, tanık göstermesi gibi), beyanlarda (meslek sahibi olduğunu ve düzenli bir şekilde çalıştığı, düzenli bir aile yapısı olduğu gibi) bu süre zarfında iyi halli olduğunu dile getirecektir. Mahkemenin bu konuda kesin (%100) kanaate ulaşması gerekmemektedir; yeterli inandırıcı delil ve beyanlarla, gerekirse resen yaptıracağı araştırmalar ile, yetinmelidir.

6. Mahkemenin Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesine İlişkin Kararı

Yukarıda sayılan beş şartın birlikte gerçekleşmesi durumunda mahkeme ASK md. 13/A gereği yasaklanmış hakların geri verilmesine karar vermelidir. Bu kararın adli sicil kayıtlarında, yani hukuk aleminde doğuracağı sonuç itibariyle, etkili olabilmesi için verilen bu kararın kesinleşmesi gerekmektedir (ASK md. 13/A /6).52 Ceza Muhakemesi Kanunu bağlamında bu kararın kesinleşmesi ise iki şekilde söz konusu olabilir. Verilen karara CMK gereği yedi gün içinde itiraz edilmez ise mahkemenin kararı kesinleşir (CMK md. 268); yahut bu karara başvuran veya Cumhuriyet savcısı yedi gün içinde itiraz eder, itirazı yerinde gören merci karar verir. Bu durumda merciin verdiği karar kesindir (CMK md. 271/4).

b. Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesi Usulü

Yasaklanmış hakların geri verilmesi için, hükümlünün veya vekilinin bu konu üzerinde yetkili ve görevli mahkemeye başvurması gerekir. Görevli mahkeme, hükümlünün mahkumiyet kararını veren mahkemedir. Yetkili mahkeme ise, hükümlünün ikametgahındaki mahkemedir (ASK md. 13/A /3).

Mahkeme bu husustaki kararını ya dosya üzerinden ya da duruşma yaparak verir. Mahkemenin duruşma yapması takdirde Cumhuriyet savcısını ve hükümlüyü dinleme zorunluluğu vardır (ASK md. 13/A /4).

Yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna başvurulması nedeniyle oluşan bütün masraflar hükümlü tarafından karşılanır (ASK md. 13/A /7).


III. BÖLÜM:

TÜRKİYE’DE BU ALANDA YAŞANAN SORUNLAR/TARTIŞMALAR

A. Seçimlerin Yönetim ve Denetimi

Demokratik bir yönetimin olmazsa olmazları arasında yer alan seçimler, önemi yadsınamaz bir olgudur. Yöneticilerin yönetilenlerle belirlenmesini sağlayan bütün hukuki eylem ve araçlar bu bağlamda seçim olgusu içinde değerlendirilebilir.53 Seçimlerin yönetimi ve denetimi kavramı kısaca, seçim mevzuatının uygulanması ve bu uygulama üzere ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesi şeklinde tanımlanabilir.54

1982 Anayasası seçimlerin yönetim ve denetimini önemli bir olgu olarak değerlendirmiş ve seçimlerin yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılacağını belirtmiştir (AY md. 79/1). Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi YSK’ya verilmiştir (AY md. 79/2). Verilen kararlara karşı yargı yolu da dahil her türlü mercie denetim yolu kapatılmıştır.

Anayasa kültürümüzde seçimlerin yönetim ve denetimine bakılacak olursa55, 1876 Anayasası’na göre ilk seçimlerin 1877 yılında yapıldığı görülür. Bu seçimin iki temel kanunu (24 Ekim 1876 tarihli Kanun-u Muvakkate ve İstanbul ve civarı için çıkarılan 16 Zilhicce 1876 tarihli Beyanname), Cumhuriyet döneminde çıkarılan iki seçim yasasının da dayanağıdır; küçük değişiklikler yapılarak kabul edilmiştir.

Seçimlerin tarafsızlığını sağlayacak ilk büyük değişiklik 9 Temmuz 1948 tarih ve 5258 sayılı kanundur. Bu değişiklik ile siyasi parti temsilcilerine ve meslek kuruluşlarına kurullarda görev almak üzere yer verilmiştir; MSK ile seçim kurullarının yapısı değiştirilmiş, YSK hukuk hayatında seçimlerin yönetim ve denetimi hususunda, tek karar mercii olmasa da56, söz sahibi olmuştur. Seçim işlerinin bağımsız yargıya verilmesi olgusu, 1961 Anayasası ile birlikte de pozitif hukukumuzda yer bulmuştur.57

YSK’nın yüksek yargı üyelerinden (6 Yargıtay, 5 Danıştay) oluşması kurumun niteliğinin tespit edilmesini zorlaştırmaktadır. Anayasada, “yasama” başlığı altında düzenlenmiştir. Öğretide kabul gören görüş, YSK’yı yargı organı olarak görme eğilimindedir.58 YSK’nın AYM’ye başvuramamasını eleştirenler de vardır.59

B. Türkiye’de Bu Alanda Yaşanan Sorunlar/Tartışmalar

a. Genel Olarak

26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı kanunla yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu60, daha önce de belirtildiği üzere, eski Türk Ceza Kanunundan farklı olarak memnu hakların iadesi kurumuna yer vermemiştir. Bazı kurumların TCK’da bulunmaması, ETCK’nın bazı ifadelerinin YTCK’da farklı ifade edilmesi sebebiyle, Eski TCK ile yeni TCK arasındaki geçişi sağlamak üzere 4.11.2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’da61 bazı geçiş hükümlerine yer verilmiştir. Örneğin, adı geçen kanunun 6. maddesinin 1. fıkrası ile ağır hapis cezaları hapis cezalarına dönüştürülmüştür; sonradan uyarlama ile CMK md. 231 gereği hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmiştir.

Bilindiği üzere, kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz (AY md. 38/1). Cezalar geçmişe yönelik uygulanamaz. Fakat ceza hukukunda failin lehine olan hükümler geçmişe yönelik uygulanabilir (YvUK md. 9).62 İşte, failin lehine olacak şekilde YTCK’nın uygulanması, memnu hakların iadesi kurumunun düzenlenmemesi, ardından ASK’da yapılan değişiklik ile bu kurumun küçük değişiklikler ile tekrar getirilmesi milletvekili seçilme yeterliliğinde ETCK’ya göre ceza almış, cezaları ertelenmiş, sonradan uyarlama ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olan kişilerin durumunun tekrar gözden geçirilmesi gerekmiştir. Bu nedenle, milletvekili seçilme yeterliliği-hak yoksunluğu ilişkisi tekrardan irdelenmesi gereken bir konu olmuştur.
Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama yetkisi AY md. 79/2 gereği YSK’nındır. Dolayısıyla, seçilme yeterliliği-hak yoksunluğu ilişkisini tekrardan irdeleyecek ve kesin kararı verecek olan tek yetkili kurum YSK’dır.

YTCK 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş ve ETCK’yı ilga etmiştir (TCK md. 344, YvUK md. 12/1-b). Yürürlük tarihinden sonra gelen ilk genel seçimlerde bu konu hakkında pek tartışma olmamış, YSK geçmiş uygulamalarını istikrarlı bir şekilde yürütmüş, YTCK’yı göze alarak bazı hususlarda farklı sonuçlar çıkarmıştır.63

Fakat, 2011 genel seçim sürecinde bazı bağımsız adayların memnu hakların iadesi belgesi almadığından dolayı geçici aday listesinde yer almamaları gündemde bu konunun tartışılmasına neden oldu. Cumhurbaşkanı, siyasi partiler, basın, sivil toplum kuruluşları açıklamalarda bulundu; hukukçular görüşlerini ifade ettiler. Konu gündemde kısa bir süre kalsa da yoğun bir şekilde işlendi. Kamuoyu bilgi sahibi olmaya çalışırken, aynı zamanda da bilgi kirliliğinden nasibini aldı. İşte, bu çalışmanın çıkışı da bahsi geçen tartışmadır. 1. ve 2. bölümde gerekli hukuki bilgi verildiği için, şimdi bahsi geçen tartışmanın ele alınması daha yararlı olacaktır.

b. 2011 Genel Seçim Sürecinde Yaşananlar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Seçimlerinin yenilenmesine, seçimin 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılmasına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 03/03/2011 günü, 73 üncü Birleşiminde 987 sayı ile karar verilmiş ve bu karar 4/3/2011 tarihli ve 27864 Mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Yüksek Seçim Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre, seçim işlemlerinin ve seçim sürecinin islemeye başladığı tarih, aynı zamanda seçimin başlangıç tarihi olarak kabul edildiğinden, XXIV. Dönem Milletvekili Genel Seçiminin başlangıç tarihinin 14 Mart 2011 Pazartesi günü olarak belirlenmesi uygun bulunmuştur. XXIV. Dönem Milletvekili Genel Seçimi ile ilgili seçim sürecinde yasalarda yapılması gerekli görülen iş ve işlemleri kapsamak ve bunların zamanında ve düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlamak amacı ile YSK, 7.3.2011 tarihli ve 157 sayılı kararı ile seçim takvimini yayımlamıştır.64

YSK’nın 7.3.2011 tarihli kararında yayımladığı seçim takvimine göre, 11 Nisan 2011 Pazartesi günü mesai saati bitimine kadar siyasi parti genel merkezlerinin seçim çevrelerine ait aday listelerini YSK Başkanlığına teslim etmeleri gerekiyordu. Bağımsız adayların da, adaylıkları için il seçim kurullarına mesai saati bitimine kadar başvurmaları gerekiyordu.65 Başvuruların ardından 18 nisan 2011 Pazartesi gününe kadar YSK, seçim takvimine bağlı olarak, milletvekili geçici aday listelerinin incelemesini tamamlamıştır. MSK bağımsız adaylarla ilgili ayrıntılı hüküm içermediğinden, milletvekili adaylıkları ile ilgili hükümlerin bağımsız adaylara da uygulanması eğiliminde olan YSK, aynı şekilde bağımsız adayların incelemesini de tamamlamıştır.

Seçim takvimi 19 Nisan 2011 Salı günü geçici aday listelerinin radyo, televizyon ve Resmi Gazetede yayımlanmasını belirlediğinden, aynı tarihte Resmi Gazetede geçici aday listeleri yayımlandı.66 Türkiye’nin gündemi, bir anda, yayımlanan geçici listede başvurup da yer alamayan bazı bağımsız adayların adaylıklarının iptal edilmesine odaklandı. 19 Nisan 2011 Salı gününden 22 Nisan 2011 Cuma gününe kadar çeşitli yerlerde, çeşitli şekilde, farklı kuruluş ve kişilerden açıklamalar geldi. Adaylıkları iptal edilip geçici aday listesinde yer almayan bağımsız adayların adaylığının neden iptal edildiği hem siyasi hem de hukuki boyutuyla gündemde irdelendi.

1. Siyasi Açıklamalar

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün basın danışmanı, Abdullah Gül’ün bağımsız adayların bir kısmının iptali ile ilgili görüşünü şu şekil açıkladı:

“YSK'nın bazı bağımsız milletvekili adaylarının adaylıklarını iptal etmesiyle ortaya çıkan sorunun aşılması için herkesi yapıcı olmaya, her türlü hukuki ve siyasi çabayı harcamaya davet ettiğini” bildirdi. Gül, seçimlerin tartışma ve polemik konusu yapılmamasının önemini vurguladı. Gül'ün, bu konuda herkesin hassasiyet göstermesi gerektiğini ifade ettiğini, “Sayın Cumhurbaşkanı herkesi, sorunun aşılması için yapıcı olmaya, her türlü hukuki ve siyasi çabayı harcamaya davet ediyor” dedi.67

İktidar Partisi AKP’nin bu konu ile ilgili görüşünü parti genel başkan yardımcısı Haluk İpek parti genel merkezi binasında düzenlediği basın açıklamasında ortaya koydu. YSK'nın 12 bağımsız adayla ilgili kararının milli iradeye açık bir müdahale olduğunu söyledi. Basın açıklamasında, "Alınan karar, sadece toplumun belli bir kesiminde değil, 74 milyonun zihninde soru işareti bırakmıştır" dedi. AK Parti'nin, sivil siyasete, demokratik haklara, özgürlüklere, milli iradeye yönelik her türlü baskı, sindirme, engelleme ve vesayet çabalarına karşı kararlı mücadele yürüttüğünü anlatan İpek, "Bu kararı asla tasvip etmiyoruz; bu kararın, Türkiye'nin ve demokrasimizin lehine bir karar olduğunu asla düşünmüyoruz" diye konuştu. Devamında, Son 8,5 yılda, YSK, demokrasiye, sivil siyasete, seçmen iradesine müdahale sayılabilecek birçok karara imza attı ve bunların önemli bir kısmı AK Parti'yi hedef aldı" şeklinde konuştu. CHP'nin YSK kararına karşı sergilediği tutumu eleştiren İpek, "CHP'nin YSK kararını eleştirmesi, YSK kararı karşısında demokrasi havarisi rollerine soyunması, en hafif tabiriyle fırsatçılıktır, ilkesizliktir, tutarsızlıktır" diyen Haluk İpek, BDP'nin de artık istismardan beslenen bir parti görümününden çıkması gerektiğini dile getirdi. YSK kararının ardından BDP'nin hükümeti hedef alan tutum izlediğini belirten İpek, BDP, YSK kararını mağduriyet yoluyla bir fırsata çevirmenin gayreti içindedir" ifadelerini kullandı.68

Anamuhalefet partisi CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu gazetecilerin bu konu ile ilgili soru sorması üzerine şu açıklamalarda bulunmuştur:

“Geçmişte Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasağının kaldırılması ve Meclise girebilmesinin yolu CHP'nin demokrasiden özgürlüklerden yana bu politikası ile açılmıştır. CHP bu yasama yılında da ilkeli ve tutarlı politikasının gereği olarak yüzde 10 seçim barajının kabul edilebilir bir orana indirilmesini önermiş, bu istemini kamuoyuyla paylaşmış, her platformda seslendirmiş, TBMM'de de dile getirmiştir.

Ne yazık ki anayasa değişikliği için referanduma giderken ileri demokrasiden başka laf etmeyenler, demokratik temsilin önünü açacak ve seçmenin iradesini tam olarak Meclis'e yansıtacak yasal düzenlemeyi yapmamış bizim bu önerimizi engellemişlerdir. Böylece Meclise girmek için yasaları dolanmaktan başka seçenek bırakılmamıştır. Gelinen bu noktada iyi niyetle ve demokratik temsil kurallarına uygun hareket edilerek, seçim takvimi aksatılmadan soruna çözüm bulunabilir. CHP olarak bu nedenle Meclis'in olağanüstü toplanmasını ve seçim barajını düşürmekte dahil alınması gereken önlemleri zaman geçirmeden alınmasını öneriyoruz. CHP olarak sorun çözüme kavuşturulana kadar aralıksız çalışmaya ve her türlü yapıcı öneriyle bu sorunun çözümüne katkıda bulunmaya hazırız. TBMM'de temsil edilen siyasi partilerle birlikte demokrasiden, hukuktan, halkın iradesinin Meclis'e tam olarak yansımasından yana olanları da bu önerimize destek vermeye çağırıyoruz.

… Bütün mesele şu; sorunu çözmekten yana mıyız, değil miyiz? Siyasal partiler önce tavrını böyle belirlemelidir. Sorunu çözmekten yanaysak çözüm bulunur. Çözümsüz bir şey söz konusu değil. Çözümden yana değiliz ama bir sürü engel çıkarıyorsak o da samimi bir çıkış değildir. Biz iyi niyetle ve samimi olarak parlamentonun toplanmasını ve bu soruna çözüm üretmesini bekliyoruz. Biz elimizden gelen her türlü katkıyı yapmaya hazır olduğumuzu da burada ifade ettim.

… Hukukta her soruna çözüm bulunabilir. Hukukun üstünlüğüne inanıyorsak, parlamenter sisteme inanıyorsak, halkın iradesinin parlamentoya tam yansımasına inanıyorsak ve bunu savunuyorsak çözüm üretilebilir. Parlamento bu çözümü üretecek güçtedir. Bütün mesele diğer siyasal partilerin bizim kadar açık ve net tavır ortaya koyup koymamalarıdır.

… Gerçekçi olalım, YSK'yı eleştirmek veya övmekle bir yere varamayız. Siz sorun çözmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Çözmek istiyorsanız yolları bellidir. Toplanırsınız, Anayasa, geçici maddeler dahil, hukukçular çalışırlar, çözümü üretirler, parlamento buna katkı verir, sorun çözülmüş olur.”69
MHP’nin genel başkanı Devlet Bahçeli konuyla ilgili görüşlerini şöyle paylaşmıştır:

“Yasalara uygun adaylar belirlemek her partinin görevidir. Yargıya saygı duyulmalıdır. Alınan karar herkes tarafından kabul edilmelidir.

Yüksek Seçim Kurulu, her seçim döneminde bağımsız veya siyasi partilerden milletvekilliği aday adaylığı için başvurmuş olanlardan, milletvekilliği adaylığı statüsünü kazanarak seçim takvimine uygun günde Yüksek Seçim Kurulu'na verilmesi sonrası çok yönlü bir araştırma yapmaktadır. Araştırmanın hangi gerekçelere dayalı olarak yapılmış olduğu açıklanmadan bazı bağımsız adayların seçime katılamayacaklarının ilan edilmiş olması, konu üzerinde her zaman fırsat kollayan, istismar eden çevreleri harekete geçirmiştir. 24 saat bütün televizyonlar ve malum konuşmacılar değerlendirmelerde bulunmuştur. Yargıyı ve seçimleri sorgulayan bir bakış açısıyla ortaya çıkmışlardır ve yine hepsi PKK yandaşlığına soyunan bir üslubu kullanmışlardır.

21. Dönem TBMM'de Adana milletvekili olarak dört yıla yakın bir süre görev yapmış olan Sayın Ali Halaman, 2007 seçimlerinde yine MHP'nin adayı olarak başvurmuş ve seçilebilir bir sırada iken, ismi Yüksek Seçim Kurulu'na verilmiş ve Yüksek Seçim Kurulu bugünkü maddeleri esas alarak Sayın Ali Halaman'ın adaylığını reddetmiştir. O zaman bu demokrasi havarileri nerelerdeydi, ileri demokrasi taraftarları nerelerdeydi, o zaman neden ses çıkarmadılar, şimdi konuyu istismar edercesine Türkiye'nin gündemini ve hatta seçimleri tehdit edecek boyutlara doğru sürüklemektedirler. MHP olarak her tarafta yargıya saygı duyulması gerektiğini söylüyoruz. Şimdi de yine yargıya saygı duyulmalıdır. Alınan karar herkes tarafından kabul edilmelidir.

Türkiye'yi bölmeye yönelik bir olayın tahrikçisi, provokatörü ve mağduru durumuna düşerek Türkiye'yi karıştırmaya kimsenin hakkı yoktur. Buna da kimse müsaade etmeyecektir.”70

Eski BDP genel başkanı Selahattin Demirtaş gazetecilere yaptığı açıklamasında, “Değerlendirmelerden sonra seçime girip girmeme kararımızı vereceğiz. Ama şu çağrıyı yapmak istiyorum. Bölgedeki diğer partilerin adayları eğer gerçekten demokrasiden yana onurlu bir duruşa sahiplerse kendileri istifa etsinler, aday olmasınlar. Özellikle AKP adaylarına sesleniyoruz; seçimlerden çekilin.” diye seslendi. Başbakan Erdoğan'dan da Parlamento'yu olağanüstü toplantıya çağırmasını istedi. “Umut ediyorum ki YSK kendisine ulaşan itirazlar doğrultusunda haksız olan, hukuksuz olan bu kararından vazgeçecek. Seçimden çekilirsek ve öyle bir noktaya gelirse, bugünleri herkes arayacak.” ifadelerini kullandı.71

2. Basın ve Yayın Kuruluşlarının Tutumu

Kamuoyunu etkileyip, yönlendirebilmeleri nedeniyle radyo ve televizyon yayınları, seçim döneminde daha ayrıntılı ve özenle uygulanması gereken usul ve esaslara tabi tutulmuştur. STHK ile 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun radyo ve televizyon, basın, iletişim araçları ve internet yayınları ile ilgili düzenlemeleri içermektedir. Seçimin başlangıç tarihinden oy verme gününden önceki on günlük süreye kadar yapılacak yayınların; tarafsızlık, gerçeklik ve doğruluk ilkelerine uygun olması şarttır.72

Yukarıda bahsi geçen konu üzerine basın kuruluşları yaptıkları çeşitli haberleri kamuoyu ile paylaştılar. 19 Nisan 2011 Salı gününden 22 Nisan 2011 Cuma gününe kadarki süre içerisinde konu hem hukuki hem de siyasi yönleriyle basın kuruluşları tarafından açıklanmaya çalışıldı.

Çalışmamızın kapsamı, içeriği ve varması gereken sonuç itibariyle, süreç içerisinde yapılan haberlerin genelinin değerlendirilmesini de içine almıştır. Bu süreç içerisinde yapılan haberlerin geneli değerlendirildiğinde hoş olmayan bir tablo ile karşı karşıya kalınmaktadır. Çünkü, basının, bilgi verme ve kamuoyunu bilinçlendirme görevini eksik ve kural dışı yerine getirdiği bir süreç olmuştur denilebilir.

Anadolu Ajansı 19.4.2011 tarihli haberinde YSK’nın veto gerekçesini, içeriğini değiştirmeden ve yorumlamadan, kamuoyu ile paylaşmıştır. Kararın bu şekil paylaşılması haberciliğin esası iken, diğer basın kuruluşlarının aynı gerekçeyi farklı şekillerde ve değişmiş halde sunması toplumun haber alma hakkını köstekleyen bir olgu olmuştur.73

Habercilerin toplumu aydınlatma görevi gereği, yaptığı haberlerin güncel, tarafsız, teyit edilmiş bilgileri içermesi gerekmektedir. Bu yüzden haber içeriklerinin anlaşılır bir ifadeyle olanı tarafsız bir şekilde teyit edilmiş bilgilerle (haberin başka kişi ve kurumlardan onaylanmış, doğrulanmış olması) sunulması gerekmektedir. Çizilen bu çerçevenin habercilikte en temel kurallardan biri olduğu tartışılmazdır. Kasıtlı veya kasıtsız içeriği eksik ya da yanlış bilgi içeren haberi toplumla paylaşmak, hem gazetecinin görevini yapmadığını ortaya koyar, hem de kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine yol açar. Bu kısa girişten sonra çalışmamızın habercilik boyutundan birkaç örnek vermek daha sağlıklı olacaktır.

Gazetevatandan bir yazarın haberine göre, YSK’nın 14 Mart 2011 tarihinde bağımsız adayların başvurularında uyulması zorunlu usullerle yatıracakları teminat miktarının saptanması ve sair hususların tespitine dair 200 sayılı kararı bir genelge niteliğindedir. Yazar, bu kararın genelge olduğunu haber içeriğinde genelge kelimesini en az 3 defa tekrarlayarak ortaya koymuştur. Küçük bir araştırma ile YSK’nın bu tespitlerinin 14.3.2011 tarihli ve 200 sayılı kararı olduğu ortaya çıkabilecekken haberci genelge kelimesini kullanmayı tercih etmiştir.74 Aynı yazar, YSK’nın eski TCK’ya göre karar verdiğini belirtmiş, bu ifadeyi yazının başlığına taşımıştır. Fakat, YSK’nın kararı bir bütün olarak incelendiğinde, kararın sadece TCK ile ilgili olmadığı; ortada seçim uyuşmazlığı ile ilgili bir mesele olduğu görülecektir. Yazar devamında da, YSK’nın lehe yorum yapıp yeni TCK’yı uygulasaydı sorunun çıkmamış olacağını söylemektedir. Yani yazar adeta YSK’yı Yargıtay’ın bir ceza dairesi gibi görerek, hukuki dayanaktan yoksun birtakım ifadelerle olguyu ortaya koymak istemektedir. Bunu yaparken de karmaşıklığa ve bilgi kirliliğine neden olmaktadır.

Bir diğer başka örnek ise ulusal çapta yayın yapan gazetelerden verilecektir. Hürriyet’in ve Doğan Haber Ajansı’nın 19.4.2011 tarihli haberinde YSK’yı bu karara almaya iten nedenin İstanbul’dan gelen bir ihbar mektubundan kaynaklandığı, verilen şikayet dilekçesi üzerine incelemenin yapıldığı söylenmektedir.75 Tarhan Erdem Radikal gazetesinde 21.4.2011 tarihinde köşesinde yazdığı yazıda76 itiraz dilekçesinin Ankara’dan geldiğini “Ankara’da oturduğu söylenen” şeklinde ifade etmiştir. İki büyük ulusal gazete böyle bir itirazın olduğuna dair teyit edilmiş bilgi olmamasına rağmen kamuoyuna bilgi akışında bulunmuştur. Bu bilgilerin ne kadar sağlam olduğu hususu ihbar mektubunun bir kuruluşa göre İstanbul’dan, diğer kuruluşa göre Ankara’dan geldiği bilgisi ile değerlendirilebilir. Ulusal basında haber yapmak bu seviyede haber yapılacağı anlamına gelmemelidir.

Görüldüğü üzere basın bilgi kirliliği içerisinde haber yapmaya çalışmaktadır. Bazı yazarlar ise teyit edilmemiş bilgileri, söylentileri varmış gibi kabul ederek yazma ve yorumlama eğilimindedir. Vatandaşların duyarlı ve bilinçli bir vatandaş olarak kamuoyundaki gündemi takip etmesi hakkı bu şekil haberlerle ihlal edilmektedir. Yazarların hukuki konuda yetersiz kaldığı, hukukçuların kendi arasında tartıştığı bir meselede, bu meselede şöyle olsaydı hiçbir sorun kalmayacaktı denmesi, bisikletten düşmüş bir çocuğa binmeseydin de düşmeseydin denecek kadar ters bir durumdur. Dolayısıyla, yazılmadan ve yorumlanmadan önce, gerçek haberci ve gazetecilerin yaptığı gibi konunun uzmanlarına bu konu hakkında danışmak en doğrusu olacaktı. Ayrıca, her hukukçunun her konuyu çok iyi bilmesi mümkün olmadığından, hukukçuyum diyen siyasilerin görüşlerinin doğruymuş gibi gösterilip haber yapılması da haberlerin genelinde olan bir yanlış olmuştur. Bilgi kirliliğinin bu kadar yüksek seviyede olduğu bir çağda gazetecilerin toplumu bilgilendirme görevini basın meslek kurallarına uygun şekilde gerçekleştirmesi hem toplum için, hem de görevleri için yerinde bir davranış olacaktır. Hele de seçim süreçlerinde bu görevleri daha da önem kazanacaktır.

3. Yüksek Seçim Kurulu’nun Tutumu

14.3.2011 tarih ve 197 sayılı karar ile YSK, milletvekili seçilme yeterliliğinin seçim takvimi sürecinde nasıl inceleneceğini ve başvuruların ne zaman yapılacağını, başvurular üzerinde nasıl inceleme yapılacağı, incelemeler üzerinde itirazların hangi süre içinde nereye yapılacağı gibi hususlar üzerinde açıklamada bulunmuştur77:

“XXIV. Dönem Milletvekili Genel Seçimine ilişkin seçim takvimi uyarınca; 11/4/2011 tarihinde siyasi partilerin genel merkezleri seçime katılacakları seçim çevrelerine ait aday listelerini Yüksek Seçim Kuruluna verecek, aynı gün bağımsız adaylar da başvurularını yapacaklar ve bu tarih itibariyle Yüksek Seçim Kurulunca milletvekili aday listeleri incelenmeye başlanacaktır. 19/4/2011 tarihinde de milletvekili geçici aday listeleri ilan edilecek ve milletvekili adaylarının seçilme yeterliliği ile ilgili itiraz süreci başlayacaktır.

Bu durum karsısında, söz konusu inceleme ve itiraz konusundaki esas ve usullerin belirlenmesi ve Yüksek Seçim Kurulunun da bu esas ve usuller çerçevesinde incelemeyi yapması gerekmektedir.

Yüksek Seçim Kurulunca Anayasa ve Yasalarla verilen genel yetki ve görev kapsamında milletvekili adaylarının, adaylık koşullarının varlığı Anayasanın 76. ve 2839 sayılı Yasanın 10. ve 11. maddelerinde yer alan seçilme yeterliliği yönünden resen ve itirazen incelenecektir.

Sonuç :
Açıklanan nedenlerle;
1- Milletvekili adaylarının seçilme yeterliliği ile ilgili hususların Yüksek Seçim Kurulunca resen ve itirazen incelenebileceğine,
2- Adaylarla ilgili inceleme ve değerlendirmenin yukarıda belirtilen ilkeler ve yasal düzenlemeler çerçevesinde yapılmasına,
3- İl Seçim Kurullarının gerek resen gerekse itiraz üzerine adayların seçilme yeterliliğiyle ilgili olarak noksanlık ve aykırılıkları en kısa zamanda Yüksek Seçim Kuruluna bildirmelerine,
4- Karar örneğinin Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğünce il seçim kurulu başkanlıklarına iç-mail ile
gönderilmesine,
14/3/2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

YSK, daha önce de belirtildiği üzere, 14.3.2011 tarihli ve 200 sayılı kararı ile bağımsız adayların başvurularında uyulması zorunlu usullerle yatıracakları teminat miktarının saptanması ve sair hususların tespitini yapmıştır. Anılan kararın sonuç kısmı şöyledir78:

“I- XXIV. Dönem Milletvekili Genel Seçimine bağımsız aday olarak katılmak isteyenlerin, 11/4/2011 günü saat: 17.00’ye kadar milletvekili seçilmek istedikleri çevrenin il seçim kuruluna, yasal şart ve nitelikleri taşıdıklarını belirten bir dilekçe ile bizzat veya bağımsız milletvekili adaylığı başvurusuna münhasır olarak verilen özel noter vekaletnamesine istinaden yapılacak bağımsız adaylık başvurularının kabul edileceğine,

II- Başvuru dilekçelerine, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 21/2. maddesi uyarınca en yüksek derecedeki Devlet memuruna mali haklar kapsamında yapılmakta olan her türlü ödemelerin bir aylık brüt tutarı olan 7.734,00 (Yedibinyediyüzotuzdört) Türk Lirasını ilgili mal sandığına emaneten yatırdıklarını gösterir makbuzu, öğrenim durumunu gösterir diploma ve askerlik belgesi, Türkiye Cumhuriyeti Kimlik Numarasını gösterir nüfus kağıdı örneği ile adli sicil ve arşiv kaydını da eklemelerinin zorunlu olduğuna,

Adli sicil kaydında sabıkası bulunan adayların ayrıca;

1- 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesi (f) fıkrasında belirtilen suçlardan ve (e) fıkrasında söz edildiği gibi taksirli suçlar hariç bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanların, Kesinleşmiş cezalarının infazından sonra, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 121 – 122 – 123 – 124. veya 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 13/A maddelerine göre mahkumiyet kararlarına ilişkin olarak ayrı ayrı Memnu Hakların iadesi kararları almaları ve kararın kesinleşme şerhli (açıklamalı),

2- Yine, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesinin (f) fıkrasında yazılı suçlardan ve (e) fıkrasında belirtilen taksirli suçlar hariç bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olup da cezaları 647 sayılı Kanunun 6. maddesi uyarınca ertelenmiş olanların, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 95/II. maddesine göre, hüküm tarihinden itibaren beş yıl içinde, başka bir suçtan hüküm giymemiş olduklarını kanıtlayabilmeleri için söz konusu tecilli mahkumiyet kararlarının kesinleşme şerhli (açıklamalı),

3- 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11/f maddesinde belirtilenler dışındaki diğer kasıtlı bir suçtan dolayı 1 yıldan az süre ile ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53. maddesinde öngörülen seçilme hakkı yoksunluğunu doğuracak biçimde kesinleşmiş hapis cezası bulunanların bu cezalarını infaz ettiklerine veya infaz etmiş sayıldıklarına ilişkin belgenin,

4- Milletvekili seçilmesine engel sabıkası olanlar hakkında sonradan uyarlama yapılarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun değişik 231.maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiş olanların buna ilişkin kararın,

onaylı bir örneğini eklemeleri gerektiğine,

III- İtiraz halinde ise, sözü edilen belgelerin itirazcı tarafından ibraz edilmesi zorunlu olup, sadece yasal engellerden ötürü itirazcının sağlaması mümkün olmayan belge ve bilgilerin, bulundukları yerlerden il seçim kurullarınca getirtilebileceğine,

IV- İnceleme ve değerlendirmenin yukarıda belirtilen ilkeler ve yasal düzenlemeler çerçevesinde yapılmasına,

V- Bağımsız milletvekili adaylarının adaylıktan vazgeçmeleri nedeniyle emaneten yatırdıkları
paraların geri verilebilmesi için vazgeçmenin en son 25/4/2011 günü saat: 17.00’ye kadar yapılabileceğine,

VI- Milletvekilliği için adaylıktan vazgeçmenin, kimlik göstermek suretiyle doğrudan doğruya ve şahsen Yüksek Seçim Kuruluna ve bu kurula iletilmek üzere aynı şekilde il seçim kurulu başkanlığına yapılabileceği gibi vazgeçme süresi içinde belirtilen kurullara noter ihtarnamesi ile de yapılabileceğine,

VII- Kararın bir örneğinin Seçmen Kütüğü Genel Müdürlüğünce tüm İl Seçim Kurulu Başkanlıklarına iç-mail ile gönderilmesine, Resmi Gazetede yayımlanmasına ve sonuç kısmının Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu aracılığı ile ilgililere duyurulmasına,

14/3/2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.”

Yukarıdaki karardan anlaşılacağı üzere YSK yeni TCK ile eski TCK’nın devamı uygulamalarından dolayı bağımsız milletvekili adaylığında bulunmak isteyen kişilerin nasıl davranması gerektiğini açık bir şekilde ortaya koymuştur. 2007 genel seçiminde de YSK, bağımsız adaylarla ilgili yukarıdaki kararına benzer bir karar almıştı.79

YSK, yaklaşık elli yıldır Anayasal bir kurum olarak seçim işlerini yürütmektedir. Anayasa ve kanunlara göre seçim süreci ile ilgili kararları alıp seçim takvimini işletmektedir. İtirazları da kesin karara bağlamaktadır. Bir adayın seçilme yeterliliğine sahip olup olmadığını her türlü şekilde araştırma yetkisini haizdir.

2011 seçim takvimine göre, 18 Nisan 2011 Pazartesi gününe kadar YSK, milletvekili geçici aday listelerinin incelenmesini tamamlayıp bu listeleri ilgili il seçim kurulu başkanlıkları ile radyo, televizyon ve Resmi Gazetede yayımlanmak üzere ilgili mercilere göndermesi gerekiyordu. Resen yaptığı inceleme sonunda gerekli belgelerin sunulmadığından dolayı bazı bağımsız adayların seçilme yeterliliğine sahip olmadığını tespit eden YSK, Resmi Gazetede yayımlanan geçici aday listesinde bu kişilere yer vermedi. Eksik belgelerin sunulmasıyla yapılan itiraz üzerine YSK, yaptığı inceleme sonunda geçici listede yer vermediği bazı bağımsız adayların sunulan belgelerle milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olduğunu tespit etti. YSK, internet sitesinde bu konuyla ilgili yaptığı basın açıklamasında80:

“Kurulca gerçekleştirilen görüşmeler sırasında öncelikle, “yasaklanmış hakların geri verilmesine” ilişkin kararların şikayet yoluna başvuranlar tarafından süresi içinde ibraz edilip edilmediği, ayrıca Yüksek Seçim Kurulu’nun bir kısım bağımsız milletvekili adaylarının, istenilen belgeleri ibraz etmedikleri gerekçesiyle adaylıklarının iptaline ilişkin kararına yönelik olarak şikayet yoluna başvurma olanaklarının bulunup bulunmadığı hususları tartışılmış, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 13 v.d maddelerinde, siyasi partilerin, bildirdikleri aday listeleri üzerinde yapılan inceleme sonunda belgelere ve adayların seçilme yeterliliklerine ilişkin olarak saptanan eksiklikleri Yüksek Seçim Kurulu’nca tebliğinden itibaren iki gün içinde giderme olanaklarının bulunduğu, ancak yasada bağımsız milletvekili adayları yönünden böyle bir imkanın doğrudan tanınmadığı, bu nedenle her ne kadar incelemeler sonrasında saptanan eksiklikler il seçim kurulları aracılığı ile tüm başvuran milletvekili adaylarına veya vekillerine bildirilmiş ise de; mevcut yasal düzenlemenin seçime siyasi partilerin listesinden veya bağımsız olarak katılan milletvekili adayları arasında gözetilmesi gereken fırsat eşitliğini ortadan kaldırır nitelikte bulunması karsısında, belgelerinde eksiklik bulunduğu saptamasıyla adaylıklarının iptaline karar verilerek bu karar kendilerine bildirilen bağımsız adayların da, tebliğden itibaren 2839 sayılı Kanunun 13 ve 14. maddelerinde öngörülen iki günlük süre içinde belge ibraz edebilecekleri, ayrıca yine aynı süre içinde 298 sayılı Kanunun 131. maddesinde düzenlenen şikayet yoluna Kurul nezdinde başvurabilecekleri kabul edilerek diğer hususların incelenmesine geçilmiştir.

Görüleceği üzere bazı suçlardan mahkum olma veya belirli süreyi asan hapis cezasına mahkumiyet halleri milletvekili seçilme konusunda kesin engel oluşturmaktadır. 1961 Anayasası’nın 68. maddesinde de benzer düzenleme bulunduğu için, yaklaşık elli yıldan bu yana konu Yüksek Seçim Kurulu’nun gündeminde olmuş ve seçilme hakkından ömür boyu mahrumiyet halinin yarattığı bireysel ve toplumsal sorun, memnu hakların iadesi kurumu ile aşılmıştır. Yerleşmiş ve süreklilik kazanmış uygulamaya göre81, engel mahkumiyeti bulunduğu için seçilme yeterliliğine sahip olmayan kişiler, adli ve yargısal bir işlem ve kurum olup geleceğe yönelik olarak sonuç doğuran ve ceza mahkumiyetinden doğan süresiz hak yoksunluklarının giderilmesini sağlayan bu işlemi gerçekleştirdikleri, bir başka deyişle bu husustaki talepleri üzerine yasaklanmış olan hakları mahkemece verilecek bir kararla iade edildiği takdirde, seçilme haklarına kavuşabilmektedir.

Buna gerekçe olarak da, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda esas alınan yaptırım teorisinin sürekli hak yoksunluğunu benimsememesi gösterilmiştir. Gerçekten de, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 20, 25, 31, 33, 34 ve 41. maddelerinde düzenlenmiş bulunan ve bir kısmı müebbeden süren hak yoksunlukları, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesinde güvenlik tedbiri olarak düzenlenmekle beraber, bu yoksunlukların cezanın infazının tamamlanmasıyla birlikte sona ereceği kabul edilmiştir. Bu Kanunda ömür boyu süren bir hak yoksunluğu söz konusu olmadığı için, bundan böyle, yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumunun yöntem ve esaslarını gösteren yeni bir düzenleme yapılmasına da ihtiyaç olmadığı düşünülmüştür.

Öte yandan, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hak yoksunluklarını içeren 53. maddesinin de içinde yer aldığı genel hükümlerinin, özel ceza kanunları ve ceza içeren diğer kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanacağını belirten 5. maddesinin, diğer kanunlarda buna uygun değişiklikler yapılması amacıyla 31 Aralık 2008 tarihinde yürürlüğe girmesi kabul edilmiştir.

Görüleceği üzere, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun yürürlüğe girdiği 1 Haziran 2005 tarihi itibariyle, bu Kanunun 53. maddesinde öngörülen hak yoksunlukları cezanın infaz süresi ile sınırlı olarak sonuç doğurmakta iken, yukarıda sayılan Anayasal ve yasal düzenlemelerde82 aynı mahkumiyete bağlanan hak yoksunlukları ise süresizdir. Uyum yasalarının çıkarılacağı sonraki süreçte, anılan kanun maddelerinde 5435, 5720, 5728, 5786 sayılı Kanunlar ile değişiklikler yapılmış ise de “affa uğramış olsa bile” ibareleri muhafaza edilmiş veya aynı sonucu doğuracak biçimde “Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile” ifadesi getirilmiş, hatta 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanunu bütünüyle yürürlükten kaldırılarak yerine 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu yürürlüğe konulmasına rağmen bu Kanunun da 3. maddesinin 2. fıkrasının a/2 bendinde “affa uğramış olsa bile” ibaresi korunmuştur.

Bütün bu yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, Türk Ceza Kanununda düzenlenen hak yoksunlukları infaz süresi ile sınırlı olmasına karsın, yukarıda belirtilen ayrıksı düzenlemeler nedeniyle, gerek Türk Ceza Kanununda düzenlenen suçlara gerekse diğer kanunlarda öngörülen suçlara iliksin mahkûmiyetlerden doğan süresiz hak yoksunlukları halen dahi bazı özel yasalarda bulunmaktadır; milletvekili seçilme hakkının ceza mahkûmiyeti nedeniyle yitirilmesi de bunlardan biridir.

Nitekim bu husus, Anayasa Mahkemesinin 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 20.01.2011 tarih ve 2008/44 Esas, 2011 K. sayılı kararında da “……. cezanın milletvekili seçilmesini engelleyen Anayasa'nın 76. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilenlerden olup olmadığının saptanabilmesi ve mahkumiyete bağlı hak yoksunluğu öngören bazı özel yasalardaki hükümler nedeniyle mahkemelerce verilen mahkumiyet kararlarının kayıt altına alınmasında yasal ve anayasal bir takım gereklilikler bulunmaktadır.” denilerek vurgulanmıştır.

Bu açıklamalardan sonra konuyu bir örnekle izah etmek gerekirse, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde bir kişinin Anayasa’nın 76/2. maddesinde sayılan yüz kızartıcı suçlardan olan hırsızlık suçunu işlediğini, hakkında verilen hapis cezasının para cezasına çevrildiğini varsayalım. Bu durumda, Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesindeki hak yoksunluğu hapis cezasının sonucu olarak uygulandığından, bu kişi 53. madde çerçevesinde bir hak yoksunluğuna maruz kalmayacaktır. Ancak Anayasa’nın 76/2 ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11/f maddesi bu tür suçlardan verilen cezaların türüne ve miktarına bakılmaksızın affa uğramış olsa dahi ömür boyu seçilme hakkından yoksunluk getirmektedir. işte 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesi ile ilgisi bulunmayan ve seçim mevzuatından kaynaklanan bu yoksunluğun giderilmesi için yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumuna yeniden ihtiyaç duyulmuş ve ayrıca yine benzer biçimde, belirli mahkûmiyetlerden dolayı bazı mesleklerin icrası ve hakların kullanılmasının imkansız hale geldiği anlaşılınca, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’na 13/A maddesi eklenmek suretiyle söz konusu kurum yeniden düzenlenmiştir.

Bütün bu açıklamalardan sonra bir kez daha vurgulanması gereken husus şudur : Anayasa’nın 76/2 maddesinde belirtilen nitelikte bir ceza mahkumiyeti nedeniyle milletvekili seçilme hakkını yitirmiş bulunan kişiler, bu haklarına ancak ve sadece, 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesi uyarınca, talepleri üzerine mahkemece verilecek « yasaklanmış hakların geri verilmesi » kararı ile kavuşabileceklerdir.

Başvuruların kabul edildiği tarihte yapılan bu hukuki saptamalar sonrasında, Kurulumuzun 17/4/2011 tarih ve 400 sayılı kararıyla;

seçilmeye engel mahkumiyetleri olduğu ve adıgeçen milletvekili adaylarının başvuru tarihi itibariyle memnu hakların iadesine ilişkin bir karar ibraz etmediklerinden,

…’nın kesinleşmiş erteli cezasına ilişkin deneme süresi henüz bitmediğinden,
…’nın ise; 2839 sayılı Kanunun 21/son maddesi uyarınca yatırması gereken parayı yatırmadığından,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 76. ve 2839 sayılı Kanunun 11. ve 21. maddeleri uyarınca bağımsız milletvekili adaylıklarının iptaline karar verilmiş ise de;

Adıgeçenlerden itiraz süresi içinde verdikleri yeni yargı kararlarının yeniden incelemesi yapılmış olup, bu belgeler ışığında 21/04/2011 tarihinde Kurulumuzca yapılan toplantıda,
…’nın milletvekili adayı olmaya engel durumlarının bulunmadığına …”

ifadelerine yer vermiştir. Seçim hukukuna ilişkin mevzuat değişiklikleri Anayasaya ve kanuna göre yorumlayıp uyuşmazlığı kesin olarak sona erdirmiştir. Memnu hakların iadesine ilişkin belge sunulmasıyla, seçim sürecinde milletvekili seçilme yeterliliği yeniden kazanılmıştır. Nitekim YSK’nın istikrar kazanmış uygulaması bu yöndedir.83

DEĞERLENDİRME

Konu ile ilgili bilgi verildikten sonra, 2011 genel seçim sürecinde yaşanan memnu hakların iadesi-milletvekili seçilme yeterliliği sorunsalında, tartışmalar ve değerlendirmeler ışığında, şu sonuçlara varılabilir:

1. Tartışmalara konu olan sürecin resen inceleme üzerine eksik belge olduğunun tespit edilmesiyle başladığı ortaya çıkmaktadır.

2. İtiraz üzerine yapılan incelemede tam kanunsuzluk durumu gündeme gelmemiştir.

3. Adayların hukuka uygun şekilde başvurmaları gerekmektedir; adaylık işlemlerini önceden açıklanan kurallar çerçevesinde yerine getirmelidir. Kişiye özel uygulama ya da tolerans hukuk düzeni içerisinde ifade bulamaz.

4. YSK ve İl Seçim Kurulları, milletvekili seçilme yeterliliğini araştırırken daha titiz olmalı; şikayetler, itirazlar üzerine hareket etmeye mahal vermemelidir. Bu sayede, seçilme yeterliliği kişiden kişiye değişmez, uygulamada birlik kazanılmış olur.

5. Bir siyasi partinin bağımsız adayların geçici aday listesinde yer bulmamalarını siyasi malzeme olarak seçim meydanlarında, basın kuruluşlarında kullanması, seçim sürecinde yapılmaması gereken bir davranıştır. Aksi halde, hukuk düzenini tanımayan, meşruluğunu sorgulamadan kabul etmeyen bir tutum sergilenmiş olacaktır. Hukukun ve demokrasinin kabul etmediği bu davranışı sergilemek, belki de seçilemeyecek adayların, siyasi bir tartışma şeklinde kamuoyunda gündeme getirilerek, seçilebilecek hale getirilmesine neden olabilecektir. Hukuku tanımayan bir partinin de demokrasi içerisinde yer bulması söz konusu olmayacaktır. Siyasi partinin kasıtlı davranışlardan bilinçli bir şekilde uzak durması ve hukuku kabullenmesi, hukuka uygun davranması demokrasinin günümüze yansımış ifadesidir.

6. YSK kararlarına seçmenlerin her türlü karara Resmi Gazete’den ya da internet sayfasından ulaşamaması sorun olmaktadır. Bu konu üzerinde YSK görüş birliğine varıp kararların yayımlanması konusunda bir çözüme varmalıdır. Çözüm YSK tarafından ortaya çıkmıyorsa ya da çıkarılamıyorsa, yapılacak bir kanun değişikliği ile seçmenlerin bir kısmını ya da bütününü ilgilendiren konularda verilen kararların yayımlanmasına sorun bulunabilir.

7. YSK, sözlü açıklamalarıyla adaylar ve partiler arasında bağ kuran bir kuruluş değildir.

8. Yaşanan bu süreç içerisinde siyasi açıklamalar ve basın kuruluşlarının yayınları hukuku etkilemiştir. Bir defa daha hukuk-siyaset ilişkisi gözler önüne serilmiştir; daha doğrusu, siyasetin hukuk üzerindeki etkisi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Geç işlediği ileri sürülen adalet bu sefer 1 günde kararlar verebilmiştir.84

9. Bazı yazarların söylediği üzere85, AY md. 76, diğer kurallardan tecrit edilerek uygulanmamıştır; YSK’nın adaylıkların iptaline ilişkin verdiği karar, bir kuralı okumaktan ibaret olan bir karar değildir. YSK’nın keyfi davranarak başka bir karar vermesi de söz konusu olamazdı. AY md. 13 gereği memnu hakların iadesi kurumu getirilmiş ve süresiz hak yoksunluklarının önüne geçilmiştir.

10. Yüksek Seçim Kurulu mahkeme niteliğinde değildir. Mahkeme niteliğinde olmaması bazı sorunları arkasında getiriyorsa, Anayasa ve kanunlarda yapılacak değişiklikle YSK’nın seçim hukukuna ilişkin mahkeme yapısına büründürülmesi birtakım tartışmaları önleyebilecektir.

11. Bütün bu açıklamalardan sonra, Yüksek Seçim Kurulu’nun siyasi bir tutum içerisinde olduğu ve bu nedenle siyasi bir karar aldığı söylenemez.


KISALTMALAR

a.g.m. : Adı geçen makale

ASK : Adli Sicil Kanunu

AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

AY : Anayasa

AYDK : Askeri Yargıtay Daireler Kurulu

AYM : Anayasa Mahkemesi

Bkz. : Bakınız

C : Cilt

CGK : Ceza Genel Kurulu

CMK : Ceza Muhakemesi Kanunu

dn. : Dipnot

e.t. : Erişim tarihi

EÜHFD : Erzincan Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

md. : Madde

K.n. : Karar no

MSK : Milletvekili Seçimi Kanunu

S : Sayı

s. : sayfa

STHK : Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında Kanun

TCK : Türk Ceza Kanunu

Y : Yıl

Yay. : Yayınları

YSK : Yüksek Seçim Kurulu

YSKİK : Yüksek Seçim Kurulu İlke Kararları

KAYNAKLAR

Artuk-Gökcen-Yenidünya, Gerekçeli Ceza Kanunları, 7. bası, Turhan Kitabevi, , Ankara 2007
Bahri Öztürk/Mustafa Ruhan Erdem, Ceza Hukuku, 5. bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2007
Cemil Kaya, “Kamu Görevlilerinin Seçimlere Katılmak Üzere Görevden Çekilmesi ve Göreve Dönmesi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y:2005,C.8, S:1
Çetin Arslan, “Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesi”, AÜHFD, C:56, S:4, Y:2007
Ersan Şen, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, C:1, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2006
Faruk Turhan, “Anayasa ve Milletvekili Seçimi Kanununa Göre Seçilmeye Engel Suç ve Cezaların Yeni Ceza Mevzuatı Açısından Değerlendirilmesi”, EÜHFD, C:XI, S:1-2, Haziran 2007
Faruk Turhan, “Yeni Türk Ceza Kanunu’na Göre Ceza Mahkumiyetinin Sonucu Olarak Seçme ve Seçilme Hakkından Yoksunluk”, Yerel Siyaset Aylık Bilimsel Siyasi Dergi
Günay Yılmaz, Adli Yolla Memnu Hakların İadesi, AÜSBF Yayınları, No:123–105, Sevinç Matbaası, Ankara 1961
Levent Gönenç, “Dünyada ve Türkiye’de Seçimlerin Yönetimi ve Denetimi”, Güncel Hukuk Dergisi
Lütfi Duran, “Türkiye’de Seçimleri Kim Yönetir?”, İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi, Y:1, S:1, Mart 1980, Fakülteler Matbaası, İstanbul
Muzaffer Hatipoğlu/Ali Parlar, Açıklamalı Gerekçeli İçtihatlı Seçim Kanunları ve Seçim Suçları, Ankara 2004
Osman Yaşar/Hasan Tahsin Gökcan/Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Tür Ceza Kanunu, C:II, Adalet Yay., Ankara 2010
Zekeriya Yılmaz, “Seçimlerin Denetimi ve Yüksek Seçim Kurulu” (Yılmaz, Denetim ve YSK), Terazi Hukuk Dergisi, Y:1, S:2, Ekim 2006
Zekeriya Yılmaz, Seçimlerin Yönetimi ve Denetimi, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006
Zekeriya Yılmaz, “8.4.2010 tarihli ve 5980 sayılı Kanunla Seçim Mevzuatında Yapılan Değişiklikler Üzerine Değerlendirmeler”, Terazi Hukuk Dergisi, Y:5, S:45, Mayıs 2010
Zeki Hafızoğulları, “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Cezalar ve Güvenlik Tedbirleri”, ABD, Y:65, S:1, Kış 2007
Zeynep Burcu Akbaba, Milletvekili Seçilme Yeterliliği, Ankara 2010 (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi)


* Semih Yumak, Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi Doktora Öğrencisi. Çalışma, 2011 yılında Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrenciliği dönemimde “Seçim Hukuku” dersi kapsamında hazırlanmıştır ve ilk hali ile yayına sunulmaktadır. Bu vesileyle dersin öğretim üyesi ve aynı zamanda değerli Hocam olan Dr. Emine Hekimbaşı’na üzerimdeki emeği için teşekkürü bir borç bilirim.
1 Anayasanın madde 12, fıkra iki hükmü şöyledir: “Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.
2 Resmi Gazete, 2.5.1961 – 10796. Adı geçen kanun bundan sonra STHK olarak anılacaktır.
3 Resmi Gazete, 13.6.1983 – 18076. Adı geçen kanun bundan sonra MSK olarak anılacaktır.
4 STHK ve MSK’daki son değişikliklerin tahlili için bkz. Zekeriya Yılmaz, “8.4.2010 tarihli ve 5980 sayılı Kanunla Seçim Mevzuatında Yapılan Değişiklikler Üzerine Değerlendirmeler”, (Yılmaz, Değişiklikler Üzerine Değerlendirmeler), Terazi Hukuk Dergisi, Y:5, S:45, Mayıs 2010
5 Resmi Gazete, 22.4.1983 – 18027.
6 13.10.2006 tarihli ve 5551 sayılı kanunun 1. maddesi ile “0tuz yaş” ibaresi yirmibeş yaş olarak değiştirilmiştir.
7 Bu fıkrada geçen “ideolojik veya anarşik eylemlere” ibaresi, 27/12/2002 tarihli ve 4777 sayılı Kanunla “terör eylemlerine” şeklinde değiştirilmiş ve metne işlenmiştir.
8 “Bu durumda, Kars İli Sarıkamış İlçesi Belediye Meclisi Üyeliğine seçilen ..’ın yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olduğu anlaşıldığından, tam kanunsuzluk nedeniyle tutanağının iptaline karar verilmesi gerekmiştir.” YSKİK, 11.9.2004, K.n. 2564, http://www.ysk.gov.tr/ysk/IlkeKararlari/2004/Kararlar/2004-2564-karar.htm, (e.t. 3.5.2011)
9Faruk Turhan, yüz kızartıcı suç nitelendirmesine Anayasada ve kanunlarda yapılacak değişiklik ile son verdirilmesi gerektiğini düşünmektedir. Bkz. Faruk Turhan, “Anayasa ve Milletvekili Seçimi Kanununa Göre Seçilmeye Engel Suç ve Cezaların Yeni Ceza Mevzuatı Açısından Değerlendirilmesi”, EÜHFD, C:XI, S:1-2, Haziran 2007, s.85
10 Turhan, a.g.m., s.64.
11 Zeynep Burcu Akbaba, Milletvekili Seçilme Yeterliliği, Ankara 2010 (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), s. 139
12 Yüksek Seçim Kurulunun bu konuda ilginç kararları söz konusudur: Örneğin, Kurulun 30.6.1989 tarih ve 558 sayılı kararında, “Fiili livata suretiyle ırza geçmek suçu” “2839 sayılı Kanun?un 11/f maddesinde sayılan suçlardan bulunmadığı"na karar verilmiştir. Karar için bkz. Zekeriya Yılmaz, Seçme ve Seçilme Ehliyeti, Ankara 1999, s. 386 vd. (Yılmaz, Seçme ve Seçilme Ehliyeti) ; “…ilgili hakkında verilen ceza Af Kanunu ile kaldırılmış bulunması ve suçun adam öldürme suçu olup, 2839 sayılı Kanunun 11/f fıkrasındaki 1-2-3-4 bentlerinde belirtilen suçlardan olmaması nedeniyle seçilme ehliyetini kaybetmediğinin kabulü gerekmektedir.” YSKİK, 17.5.1999, K.n. 1553, http://www.ysk.gov.tr/ysk/IlkeKararlari/1999/Kararlar/1999-1553-karar.htm, (e.t. 3.5.2011)
13 YSK, 1987/658, YSKK–1986–1987, s. 228–230, YSK, 1991/265, YSKK–1991–1992, s. 86–87; Akbaba, a.g.e., s.167-168
14 Aynı kanunun 19. maddesinin 3. ve 5. fıkralarında subay ve astsubaylar için getirilmiş özel hükümler mevcuttur. Buna göre:
“Subay ve astsubayların savaş ve seferberlik hallerindeki ayrılma istekleri hariç olmak üzere, ayrılma hakkını kazanmış olanların, ayrılma istekleri reddedilemez. 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununun 2 nci maddesinin yedinci fıkrası hükmü saklıdır. Ayrılma istekleri kabul edilen subay ve astsubaylardan milletvekili seçilmemiş olanlar sonradan bu isteklerinden vazgeçemezler ve silahlı kuvvetlere dönemezler.
Subaylar ile astsubaylar ve görevleri gereği resmi elbise giyenler, resmi elbiseyle propaganda yapamaz ve bu mahiyette herhangi bir harekette bulunamazlar.”
15 1982 Anayasası’nın 76. maddesinin 2. fıkrasında da “görevlerinden çekilmedikçe” ibaresi yer almaktadır.
16 md. 78 (Bilgilerini artrmak üzere dış memleketlere gönderilme-iki yıla kadar ayrılma müsaadesi), md. 86/1 (geçici olarak ayrılanların yerine vekaleten memur atama hali) örnek olarak sayılabilir.
17 “… (2839 sayılı) kanunda kamu görevlisinin görevinden ‘çekilmesinden’ değil ‘ayrılmasından’ söz edilmesi, 298 sayılı Kanunun ek 7. maddesiyle tekrar göreve döndürülme olanağının öngörülmüş bulunması ve seçme ve seçilme hakkının Anayasal bir hak olarak tanınmış olması, bu ayrılmanın geçici bir ayrılma olduğunun kabulünü gerektirmektedir.” Danıştay 5. Daire, E. 92/5077, K. 93/2127, Karar Tarihi:20.05.1993; Bkz. Cemil Kaya, “Kamu Görevlilerinin Seçimlere Katılmak Üzere Görevden Çekilmesi ve Göreve Dönmesi”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Y: 2005, C. 8, S: 1, s. 277
18 “Anayasa’daki terimi ile çekilme, kanundaki terimi ile ayrılma, eski terimi ile istifa neticesinde, ilgilinin görevi ile ilişkisi kalmamıştır. İşgal ettiği görev yeri ve kadrosu boşalmıştır. Artık idare, bu kadro üzerinde tasarruf yetkisine sahip bulunmaktadır. Bu boşalma geçici bir boşalma değildir ve geçici olarak görevden ayrılmak olarak da yorumlanamaz” Danıştay 1. Daire, E. 92/313, K. 92/339, Karar Tarihi: 26.10.1992. Bkz. Kaya, a.g.m., s.277
19 Aynı görüşte bkz. Kaya, a.g.m.
20 STHK ek madde 7’nin kamu personel rejimi içerisinde etik olup olmadığı değerlendirmesi ayrı bir çalışmayı gerektirdiğinden çalışmada bu konuya değinilmemiştir.
* Açıklamalarımız Yeni Türk Ceza Kanununa göre yapılacaktır. Yer yer eski ceza kanunu ile ilgili bilgi verilmeye çalışılacaktır.
21Bkz. Çetin Arslan, “Yasaklanmış Hakların Geri Verilmesi”, AÜHFD, C:56, S:4, Y:2007, s. 14, http://auhf.ankara.edu.tr/dergiler/auhfd-arsiv/AUHF-2007-56-04/AUHF-2007-56-04-arslan.pdf; Turhan, a.g.m., s. 59 vd.; Akbaba, a.g.e., s.159 vd.
22 Arslan, a.g.e., s. 14, dn. 59, (e.t. 24.4.2011)
23 Adalet Komisyonu Raporu; Artuk-Gökcen-Yenidünya, Gerekçeli Ceza Kanunları, 7. bası, Turhan Kitabevi, , Ankara 2007, s. 128
24 “14.2.2006 tarih ve 13–16 sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararı uyarınca, ceza mahkûmiyeti 765 sayılı TCK?ya göre hükmedildiği takdirde, hak yoksunlukları da yine 765 sayılı TCK?ya göre belirlenecektir.”; Turhan, a.g.m., s.79
25 Suçta ve cezada kanunîlik ilkesi
*****Madde 2- (1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
26 **Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma
******Madde 53- (1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
***********a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
***********b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan,
***********c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
***********d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
***********e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
***********Yoksun bırakılır.
***********(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
***********(4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
***********(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet halinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
***********(6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.
27 Zeki Hafızoğulları, “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda Cezalar ve Güvenlik Tedbirleri”, ABD, Y:65, S:1, Kış 2007, s.91 vd.; Ersan Şen, Yeni Türk Ceza Kanunu Yorumu, C:1, Vedat Kitapçılık, İstanbul 2006, s.170; Bahri Öztürk/Mustafa Ruhan Erdem, Ceza Hukuku, 5. bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2007, s.227
28 CGK 14.2.2006 tarihli ve 13-16 sayılı kararında hak yoksunluklarını ek-feri ceza olarak nitelendirirken, daha sonraki kararlarında hak yoksunluğunun güvenlik tedbiri olduğu şeklinde görüş değiştirmiştir; “… 5237 sayılı Yasada hapis cezasına mahkumiyetin sonucu olarak güvenlik tedbirinin de söz konusu olması karşısında, … anılan maddedeki hak yoksunluğu hapis cezasına mahkumiyetin doğal sonucu olup, uygulanması için kararda belirtilmesi zorunlu değildir.” CGK, 17.10.2006 tarih ve 2006/11-183-2006/216 sayılı kararı. Askeri Yargıtay Daireler Kurulu ise, hak yoksunluğunun 765 sayılı TCK’daki 20,25,31,33,34 ve 36’inci maddelere karşılık geldiğini, güvenlik tedbiri olarak adlandırılan ve mahkumiyetin yasal sonucu olan bu hak mahrumiyetlerini esasında ek-feri ceza olarak nitelendirmektedir. (AYDK, 16.10.2008 tarihli ve 2008/159-2008/161 sayılı kararı) (kararlar sırasıyla): Yaşar-Gökcan-Artuç, a.g.e., s. 1690, dn. 158, 159, s. 1736
29 Faruk Turhan, “Yeni Türk Ceza Kanunu’na Göre Ceza Mahkumiyetinin Sonucu Olarak Seçme ve Seçilme Hakkından Yoksunluk” (Turhan, Yoksunluk), Yerel Siyaset Aylık Bilimsel Siyasi Dergi, s. 50
30 “Taksirle işlenen suçlarda uygulama yeri bulunmadığı gözetilmeden, sanığın 5237 sayılı TCK’nın 53/1. maddesindeki haklardan yoksun bırakılmasına karar verilmesi…” 9.CD., 18.1.2010, 2008/10368-2010/121; Yaşar-Gökcan-Artuç, a.g.e., s. 1739
31 “ … yasada hak yoksunluğuna hükmedilebilmesi için, kişinin mahkum edildiği cezanın hapis cezası olması gerektiği belirtilmesine karşın, mahkemenin hakkında adli para cezasına hükmettiği sanığın yasada belirtilen haklardan yoksunluğuna karar verilmesi hukuka aykırı görüldüğünden… ” 4. CD, 27.1.2010, 2009/25291-2010/739; Osman Yaşar/Hasan Tahsin Gökcan/Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Tür Ceza Kanunu, C:II, Adalet Yay., Ankara 2010, s. 1739
32 a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,
** b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,
****Gerekir.
33 “Bağımsız milletvekili adayı hakkında Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince 4126 sayılı Yasa ile değişik 3713 sayılı Yasanın 8/1 maddesi gereğince 1 yıl hapis ve 100.000.000 TL Ağır para cezası ile cezalandırıldığı ve cezanın 647 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince ertelendiği ve karar tarihinden itibaren geçen 5 yıllık deneme süresi de geçtiğinden, Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince sabıka kaydının silinmesine karar verdiği anlaşıldığından, T.C.K. 95/2 maddesine göre aday beş yıl içinde yeni bir cürümden dolayı bir ceza almadığına göre, mahkumiyeti gerçekleşmemiş sayılır. Adaylığının iptaline ilişkin Yüksek Seçim Kurulu kararının kaldırılarak, adı geçenin bağımsız milletvekili adaylığının kabulü gerekir.” YSKİK, 20.9.2002, K.n. 625, http://www.ysk.gov.tr/ysk/IlkeKararlari/2002/Kararlar/2002-625.htm (e.t. 24.4.2011), Ayrıntılı bilgi için bkz. Turhan, a.g.m., s. 71 vd.
34 Turhan, a.g.m., s. 75
35 “…5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53/4. maddesinde yer alan “Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz” şeklindeki düzenleme karşısında, hapis cezası ertelenen sanık hakkında, aynı kanunun 53/1 maddesindeki haklardan yoksun bırakılmasına karar verilemeyeceği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmediğinden …” 3. CD., 21.12.2009, 2009/22754-2009/23562; Yaşar-Gökcan-Artuç, a.g.e., s. 1741
36 Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması
(1) …
(5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.
(6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
**** *a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
******b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
******c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
******gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.
(7) Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez.
******(8) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;

(10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

(13) Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.
37 Aynı görüşte bkz. Turhan, a.g.m., s. 61-62; Yaşar-Gökcan-Artuç, a.g.e., s. 1709
38 Yargıtay eski TCK döneminde verdiği bir kararda memnu hakların iadesi kurumunu şu şekilde tanımlamıştır: “…TCK. nın 121–124. maddeleri ile CMUK. nun 416–420. maddelerinde sartları ve kuralları gösterilen ‘memnu hakların iadesi’ müessesesi, asıl cezayı silmeyen fakat asıl cezanın infazından sonra toplumun suçludan korunması amacı ile uygulanan ek cezanın (kamu haklarından süresiz yasaklı olma ve diğer ehliyetsizlik halleri) ömür boyu çektirilmesinden belli bir sürenin hükümlü tarafından iyi halli olarak geçirilmesi ve bunun ispatı halinde ve talebi üzerine bir yargı kararı ile vazgeçilmesi, yitirilmis bu hak ve ehliyetlerin geleceğe dönük olarak hükümlüye geri verilmesi(dir)…” 1.CD, 26.10.2001, 2001/3256–3895; Arslan, a.g.m., s. 5
39 “…TCK.'nun 121 ve sonraki maddelerine göre; ister Türk Ceza Kanunundan, isterse özel bir kanundan kaynaklansın, ‘memnu hakların iadesi’ yoluyla, gerek bir mahkûmiyetin sonucu ve gerekse ceza seklinde hükmedilen her nevi ehliyetsizliklerin bertaraf edilmesine yasal bir engel yoktur…” (CGK, 17.11.1986, 1986/410–523), Günay Yılmaz, Adli Yolla Memnu Hakların İadesi, AÜSBF Yayınları, No:123–105, Sevinç Matbaası, Ankara 1961, s. 46-47; “ …ister Türk Ceza Kanunundan, isterse özel bir yasadan kaynaklansın, mahkûmiyet neticesi kaybedilen tüm hakların memnu hakların iadesi yoluyla kazanılabileceği, zira bu müessesenin kabul ediliş amacının mahkûmiyet neticesi kaybedilen kanuni durumu ferde iade etmek olduğu, bu çeşit bir kararla hükümlüye kullanılması menedilen hakların kullanma yetkisi verildiği, mahkûmiyet kararında herhangi bir hak kaybından bahsedilmese dahi, ‘başka yasaların mahkûmiyetin sonucu olarak’ ‘memuriyete girememe’, ‘seçme ve seçilme hakkının kaybı’ gibi kısıtlamalar getirmesi karsısında, iyi halli olduğunu kanıtlayan ve süresinde istemde bulunan hükümlüye memnu haklarının iadesine karar verilmesi gerektiği göz önünde tutulmaksızın, istemin reddine karar verilmesi… ” 1.CD, 10.12.1991, 1991/2820–3053, Muzaffer Hatipoğlu/Ali Parlar, Açıklamalı Gerekçeli İçtihatlı Seçim Kanunları ve Seçim Suçları, Ankara 2004, s. 96
40 Turhan, a.g.m., s. 77; Arslan, a.g.m., s. 18
41 Adı geçen kanun bundan sonra ASK olarak anılacaktır. ASK md. 13/A şu şekildedir:
Yasaklanmış hakların geri verilmesi
*********(1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkûmiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla,
*********a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
*********b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması,
*********gerekir.
*********(2) Mahkûm olunan cezanın infazına genel af veya etkin pişmanlık dışında başka bir hukukî nedenle son verilmiş olması halinde, yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna gidilebilmesi için, hükmün kesinleştiği tarihten itibaren beş yıl geçmesi gerekir. Ancak, bu süre kişinin mahkûm olduğu hapis cezasına üç yıl eklenmek suretiyle bulunacak süreden az olamaz.
*********(3) Yasaklanmış hakların geri verilmesi için, hükümlünün veya vekilinin talebi üzerine, hükmü veren mahkemenin veya hükümlünün ikametgâhının bulunduğu yerdeki aynı derecedeki mahkemenin karar vermesi gerekir.
(4) Mahkeme bu husustaki kararını, dosya üzerinde inceleme yaparak ya da Cumhuriyet savcısını ve hükümlüyü dinlemek suretiyle verebilir.
*********(5) Yasaklanmış hakların geri verilmesi talebi üzerine mahkemenin verdiği karara karşı, hükümle ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen kanun yoluna başvurulabilir.
*********(6) Yasaklanmış hakların geri verilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde, adlî sicil arşivine kaydedilir.
*********(7) Yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna başvurulması nedeniyle oluşan bütün masraflar hükümlü tarafından karşılanır.
42 Anayasa Mahkemesi, Geçici 2. maddesinin, (1) numaralı fıkrasının “Anayasanın 76 ncı maddesi ile özel kanun hükümleri saklıdır.” biçimindeki son cümlesi ve (2) numaralı fıkrasının*“… Anayasanın 76 ncı maddesi ve özel kanunlarda sayılan suç ve mahkûmiyetler dışındaki kayıtlar için …” bölümünün Anayasaya’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE hükmetmiş; kararın Resmi Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar vermiştir. Kararının gerekçesinin bir kısmında: “İtiraz konusu kuralda, 5352 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce işlenmiş ancak yürürlükten kaldırılan 3682 sayılı Kanun’a göre süre yönünden silinme koşulları oluşmayan kayıtlar hakkında ne tür bir işlem yapılacağına ilişkin kurallar yer almaktadır. Buna göre, Anayasa’nın 76. maddesi ile özel kanunlarda yer alan hükümler saklı kalmak koşuluyla, 5352 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce işlenmiş suçlar için önceki Yasa’da öngörülen silinme sürelerini dolduran kayıtlar adli sicil kayıtlarından silinecek; süre yönünden silinme koşulunu doldurmayanlar ise arşive alınacak ve önceki Kanun’da belirtilen silinme sürelerini tamamladıktan sonra arşiv kayıtları da silinecektir. İtiraz konusu kural, 5352 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden önce işlenmiş suçlara ilişkin mahkumiyet kararlarının adli sicil ve arşivden silinmesini mümkün hale getirirken, Anayasa’nın 76. maddesi ile özel kanunlarda yer alan bazı suçlara ilişkin mahkumiyet kayıtlarını kapsam dışında tutmuştur.” İfadelerini kullanmıştır. AYM, 20.1.2011, E: 2008/44, K: 2011/21, bkz. 14.4.2011 tarihli ve 27905 sayılı Resmi Gazete
43 “Adli sicilden sabıka kaydının silinmesine karar verilmiş olması, seçilmeye engel mahkumiyet yasaklamalarını ortadan kaldırmaz. Sabıka kaydının silinmesi kararı memnu hakların iadesi kararı niteliğinde değildir. Bu nedenle, adayın Memnu Hakların İadesi veya eylemin suç olmaktan çıkarıldığına dair kararların ibrazı halinde seçilmesine bir engel bulunmadığına, aksi takdirde talebinin reddine karar verilmesi gerekmektedir.” YSK, 2004-453, bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/IlkeKararlari/2004/Kararlar/2004-453-karar.htm (e.t. 3.5.2011)
44 “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan ömür boyu hak yoksunluğu durumuna yer verilmemiş, hak yoksunluğu belli bir süreyle sınırlandırılmıştır. 5237 sayılı Kanun hükümlerine göre verilen bir mahkumiyet nedeniyle hak yoksunluğu, kural olarak, cezanın infazıyla sona ererken; Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkumiyete bağladığı hak yoksunlukları ise 5352 sayılı Kanun’un 13/A maddesi gereğince ilk mahkumiyet kararının infaz edilmesinden itibaren belli sürenin geçmesiyle birlikte yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluyla sona erdirilebilmektedir.” AYM, 20.1.2011, E: 2008/44, K: 2011/21, bkz. 14.4.2011 tarihli ve 27905 sayılı Resmi Gazete
45 “… 5237 sayılı TCK’da hak yoksunlukları kural olarak hapis cezasının infazı ile sınırlandırılmış, infaz tamamlanmakla, herhangi bir yargı kararına gerek olmaksızın, bu hak yoksunluklarının kendiliğinden ortadan kalkacağı öngörülmüş, bu nedenle yeni sistemde memnu hakların iadesi müessesesine yer verilmemiştir.” CGK, 28.3.2006, 2006/9-59-2006/59; Yaşar-Gökcan-Artuç, a.g.e., s. 1718
46 TCK m. 53’ün gerekçesinden; Artuk-Gökcen-Yenidünya, Gerekçeli Ceza Kanunları, s. 207
47 Örnekler için bkz. dn. 48
48 Nitekim CGK, ASK md. 13/A çıkarılmadan önce verdiği kararın bir bölümünde bu meseleyi şu şekilde ifade etmiştir (40 numaralı dipnotta belirtilen kararda): “ Kuşkusuz yeni sistemde, süresiz hak mahrumiyetlerine yer verilmemesi bu hallerde, gerekli bulunan yasak hakların iadesi kurumunun da yeni sistemde yer almaması sonucunu doğurmuş ve bu nedenle 765 sayılı Yasanın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasının yeni mevzuat yönünden memnu hakların iadesi evresinde sorun yaratma olasılığı, çözüm bekleyen bir sorun olarak ortaya çıkmakta ise de yargının yasaların kendisine verdiği hak ve yetkiler çerçevesinde hareket etme sorumluluğu vardır.” CGK, 28.3.2006, 2006/9-59-2006/59. Yargıtay, kurumun tekrar getirilişi sonrasında ise şu şekil karar vermiştir: “Yasaklanmış haklar, sadece mülga 765 sayılı veya 5237 sayılı Kanunlarda öngörülen hak yoksunlukları ve ehliyetsizlikler olmayıp, bu kanunların dışındaki kanunların belli suçlardan dolayı veya belli bir cezaya mahkumiyete bağladığı hak yoksunluklarını da ifade etmektedir. … Somut açıklama yapılmaksızın, sadece yasaklanmış hakların iadesi altında yapılan başvuruların, 765 ve 5237 sayılı Kanunlar dışındaki Kanunlardaki yasaklılıkları da kapsaması nedeniyle, talep konusunda bir karar verilmesi gerekmektedir. Nitekim 5560 sayılı Kanun ile Adli Sicil Kanunu’nda yapılan değişiklik söz konusu gerekliliğin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.” 10. CD, 12.3.2007, 2006/12512-2007/2769; Yaşar-Gökcan-Artuç, a.g.e., (kararlar, sırasıyla) s. 1722, 1747
49 AY’nın milletvekili seçilme yeterliliğini düzenleyen 76. maddesinin ikinci fıkrasında ve buna dayalı olarak da 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesinde bazı mahkumiyetlerin affa uğramış olsa bile milletvekili seçilmeye engel olacağı belirtilmiştir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 8/h, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 5/a, 1512 sayılı Noterlik Kanununun 7., 7397 sayılı Sigorta Murakabe Kanununun 2/b, 3568 sayılı Serbest Muhasebecilik Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununun 4/d, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunun 10/d, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanunun 7/son maddelerinde, Anayasa’nın 76/2 maddesine benzer biçimde, belirli suçlardan mahkûmiyet, affa uğramış olsa bile, bazı görevlere getirilmeye ve bir kısım hakları kullanmaya engel olarak kabul edilmiştir.
50 Turhan, a.g.m., s. 79
51 İstisnası için bkz. Aynı madde, fıkra 2.
52 765 sayılı TCK uygulaması da bu şekildi: “… yukarıda yazılı cezasından dolayı memnu haklarının iadesine karar verildiği ancak bu kararın da Cumhuriyet Savcısının temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesince 16.09.2002 tarih ve 1833/1762 sayılı kararı ile bozulduğu anlaşılmıştır. Bu durumda, milletvekilliği adaylığına dayanak yapılan memnu hakların iadesi ile ilgili karar henüz kesinleşmemiştir.” YSKİK, 20.9.2002, K.n. 628, http://www.ysk.gov.tr/ysk/IlkeKararlari/2002/Kararlar/2002-621-karar.htm, (e.t. 12.5.2011)
53 Yılmaz, Değişiklikler Üzerine Değerlendirmeler, s. 138-139
54 Levent Gönenç, “Dünyada ve Türkiye’de Seçimlerin Yönetimi ve Denetimi”, Güncel Hukuk Dergisi, s.
55 Ayrıntılı bilgi için bkz. Gönenç, a.g.m.
56 “MSK ile, seçimlerin tam olarak yargı yönetim ve denetimine bırakıldığı söylenemez.” Bkz. Zekeriya Yılmaz, “Seçimlerin Denetimi ve Yüksek Seçim Kurulu” (Yılmaz, Denetim ve YSK), Terazi Hukuk Dergisi, Y:1, S:2, Ekim 2006, s. 86
57 Yılmaz, Denetim ve YSK s. 84
58 Duran’a göre: “Seçim konusunda yargılama yetkisi tamlığına sahip olan YSK ve seçim kurulları, seçimlerin yönetim ve denetimi sırasında karşılaşacağı her çeşit idari işlemin hukuka ve yasaya uygunluğunu, kendiliğinden ve doğrudan doğruya inceleyip değerlendirmek zorundadır. … Türk Hukuk Sisteminde yer alan sayısız yargı organları arasında YSK, görev konusu olan seçim işleri kısa süreler içerisinde süratle sonuçlandırılmak gerektiğinden, en fazla yargılama yetkisi tamlığına sahip merci sayılabilir.”, Lütfi Duran, “Türkiye’de Seçimleri Kim Yönetir?”, İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi, Y:1, S:1, Mart 1980, Fakülteler Matbaası, İstanbul, s.52; Yılmaz : “YSK’nın, seçim uyuşmazlıklarını kesin karara bağlama görevi yargısal bir faaliyettir. YSK, Anayasanın yasama bölümünde düzenlenmiş bulunsa da, gerek kuruluş, gerek çalışma tarzı bakımından (yargısal usullerle çalışarak seçim uyuşmazlıklarını kesin hükme bağlaması yönüyle) üst bir yargı organı niteliğindedir.”, Yılmaz, Denetim ve YSK s. 90 (aynı şekilde düşünen yazarlar için bkz. aynı eser, s.90, dn. 26)
59 Yılmaz bu konuda: “Anayasada ve 298 sayılı Kanunda yapılacak bir düzenlemeyle, Yüksek Seçim Kuruluna yüksek mahkeme hüviyeti kazandırılmasının çok da sağlıklı bir çözüm yolu olmayacağı ortadadır. Ancak, seçimle ilgili yapılacak itirazlarda, Anayasaya aykırılık iddiası ile önüne getirilebilecek bir uyuşmazlıkta, Yüksek Seçim Kurulunun, bu iddiayı ciddi görmesi halinde veya seçim kanunlarında Anayasa’ya aykırılık görüldüğünde, bunun iptali için Anayasa Mahkemesine başvurma imkanının getirilmesi gerekmektedir. … seçim kanunlarındaki, Anayasaya aykırı görülen hükümlerin iptali için, Anayasa Mahkemesine başvuru yetkisi tanınmaması veya Anayasa Mahkemesince, Anayasanın ve diğer seçim kanunlarının ilgili maddelerinin bu şekilde yorumlanması ya da Anayasa’da bu konuda açık hüküm bulunmaması kendi içinde çelişkili, demokratik olmayan fiili bir durum ortaya çıkarmıştır.” diye belirterek YSK’ya, AYM’ye başvuru hakkının tanınmamasını eleştirmiştir. Bkz. Zekeriya Yılmaz, Seçimlerin Yönetimi ve Denetimi, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2006, s. 137
60 Resmi Gazete, 12.10.2004 - 25611
61 Resmi Gazete, 13.11.2004 – 26642, Adı geçen kanun bundan sonra YvUK olarak anılacaktır.
62 Anılan madde şu şekildedir:
Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul
***Madde 9- (1) 1 Haziran 2005 tarihinden önce kesinleşmiş hükümlerle ilgili olarak, Türk Ceza Kanununun lehe olan hükümlerinin derhal uygulanabileceği hallerde, duruşma yapılmaksızın da karar verilebilir.
(2) Birinci fıkra hükmü, 1 Haziran 2005 tarihinden önce verilip de Yargıtay tarafından lehe olan hükümlerin uygulanması hususunda değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle bozularak mahkemesine gönderilen hükümler hakkında da uygulanır.
(3) Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir.*
(4) Kesin hükümle sonuçlanmış olan davalarda, sonradan yürürlüğe giren bir kanunla ilgili olarak lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması amacıyla yapılan yargılama bakımından dava zamanaşımına ilişkin hükümler uygulanmaz.
63 Örneğin, bağımsız adaylarla ilgili 19.5.2007 tarihli ve 267 sayılı kararında:
“… adli sicil kaydında sabıkası bulunan adayların;
1- 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesi (f) fıkrasında belirtilen suçlardan ve (e) fıkrasında söz edildiği gibi taksirli suçlar hariç bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanların,
Kesinleşmiş cezalarının infazından sonra, 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 121 – 122 – 123 – 124. veya 5352 sayılı Adli Sicil Kanununun 13/A maddelerine göre mahkumiyet kararlarına ilişkin olarak ayrı ayrı Memnu Hakların iadesi kararları almaları ve kararın
kesinleşme şerhli (açıklamalı),
2- Yine, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesinin (f) fıkrasında yazılı suçlardan ve (e) fıkrasında belirtilen taksirli suçlar hariç bir yıl veya daha fazla hapis veya süresi ne olursa olsun ağır hapis cezasına hüküm giymiş olup da cezaları ertelenmiş olanların,
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 95/II. maddesine göre, hüküm tarihinden itibaren beş yıl içinde, başka bir suçtan hüküm giymemiş olduklarını kanıtlayabilmeleri için söz konusu tecilli mahkumiyet kararlarının kesinleşme şerhli (açıklamalı),
onaylı birer örneğini,
3- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu uyarınca, taksirli suçlar hariç 1 yıl veya daha fazla veya 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11/f maddesinde belirtilen suçlardan kesinleşmiş hapis cezası bulunanların bu cezalarını infaz ettiklerine veya infaz etmiş sayıldıklarına ilişkin belgeyi,
eklemeleri gerektiği kanaatine varılmıştır.
İtiraz halinde ise, sözü edilen belgelerin itirazcı tarafından ibraz edilmesi zorunlu olup, sadece yasal engellerden ötürü itirazcının sağlaması mümkün olmayan belge ve bilgiler, bulundukları yerlerden il seçim kurullarınca getirtilecektir.”
şeklinde karar verilmiştir. Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/Kararlar/2007Pdf/2007-267.pdf (e.t. 13.5.2011)
64 Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/Kararlar/2011Pdf/2011-157.pdf (e.t. 13.5.2011)
65 Bağımsız adayların adaylık başvurularını hangi tarihten itibaren yapabilecekleri konusunda yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. YSK, seçim takvimi sürecini bağımsız adaylar için de paralel şekilde yürütme; siyasi parti adaylarıyla ilgili düzenlemeleri bağımsız adaylar için de uygulama eğilimindedir.
66Bkz.http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/04/20110419m1.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/04/20110419m1.htm (e.t. 13.5.2011)
67 http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/04/20/koskten-veto-aciklamasi (e.t. 24.4.2011)
68 Yenişafak gazetesi , 21.4.2011, http://yenisafak.com.tr/Politika/?i=315113 (e.t. 21.4.2011)
69 http://www.ntvmsnbc.com/id/25204479/ (e.t. 22.4.2011)
70 http://www.takvim.com.tr/Siyaset/2011/04/19/bahceli-ysknin-karari-icin-ne-dedi (e.t. 24.4.2011)
71 Taraf gazetesi, 20.4.2011
72 Bkz. YSK, 12.3.2011- 187 sayılı kararı, http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/Kararlar/2011Pdf/2011-187.pdf (e.t. 3.5.2011)
73 Çeşitli internet sitelerinde yer alan haberlerde haber içeriklerinin birbirine uymadığı görülecektir. Bkz. 19.4.2011 tarihinde, www.aa.com.tr; www.gazetevatan.com.tr; www.dha.com.tr; www.euroactiv.com
74 Bkz. “YSK eski TCK'ya göre karar vermiş”, Kemal Göktaş, 19.4.2011, www.gazetevatan.com.tr. (e.t. 24.4.2011)
75 Bkz. “İşte bu ihbar Türkiye'yi karıştırdı”, DHA, Hürriyet gazetesi, 19.4.2011
76 BKz. “Kanunlar ve tanımı değiştirilen son olay”, Tarhan erdem, Radikal gazetesi, 21.4.2011
77 Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/Kararlar/2011Pdf/2011-197.pdf (e.t. 24.3.2011)
78 Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/Kararlar/2011Pdf/2011-200.pdf (e.t. 24.3.2011)

79 Bkz. dn. 63
80Bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/docs/2011MilletvekiliSecimi/Basinaciklamasi21042011.pdf (e.t. 21.4.2011)
81 Bu konu hakkındaki YSK kararları için bkz. Yılmaz, Seçme ve Seçilme Ehliyeti, s.290 vd., “Doktrin ve uygulamada kabul edilen görüşlere göre, ceza mahkumiyetinden doğmuş olmak şartıyla bütün ehliyetsizlikler yasak hakların iadesi yolu ile giderilebilir. Bu nedenle ehliyetsizliklerin ceza kanununda yazılı olması gerekli değildir. Seçme, seçilme ve kamu görevine girme ehliyetsizlikleri gibi ceza kanunu dışındaki kanunların belli ceza mahkûmiyetine bağladıkları ehliyetsizlikler de yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluyla giderilebilir.” Turhan, a.g.m., s. 77 (ayrıca bkz. dn. 51)
82 Bkz. dn. 49
83 “Memnu Hakların İadesine ilişkin karar, geçmişe değil ileriye yönelik hak doğurur, Memnu Hakların İadesi kararının verildiği tarihten itibaren ilgilinin seçilme yeterliği yeniden doğmuş olur, ayrıca Memnu Hakların İadesi kararı mahiyet itibariyle adı geçenin, mahkumiyet kararına bağlı olarak kaybetmiş olduğu bütün ehliyetsizlikleri yeniden kazandıran bir karar olduğu da Kurulumuzun bir çok kararlarında da vurgulanmış bulunmaktadır.” YSK, 1999-2318, bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/IlkeKararlari/1999/Kararlar/1999-2318-karar.htm (e.t. 3.5.2011)
“Kurulumuzun birçok kararında da vurgulandığı gibi, Memnu Hakların İadesine ilişkin karar, geriye yürümez ve kişinin karar tarihinden önceki hukuki durumunda herhangi bir değişiklik husule getirmez. Başka bir anlatımla Memnu Hakların İadesi kararının geriye yürüyemeyeceği, ancak ilgilinin bundan sonraki seçimlere seçilme yeterliğine sahip bir kimse olarak katılabileceği açıktır. Yukarıda belirtilen karardan da anlaşılacağı üzere, ilgili hakkında verilen Memnu Hakların İadesi kararı seçim tarihi olan 18.04.1999 gününden sonra verilmiştir. Bu nedenle, adıgeçen seçim tarihi olan 18.04.1999 tarihinde Kanunun öngördüğü seçilme yeterliğine sahip değildir” YSK, 1999-1420, bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/IlkeKararlari/1999/Kararlar/1999-2318-karar.htm (e.t. 3.5.2011)
“Böylece seçim sırasında varlığı esas olan seçilme yeterliği ile ilgili Anayasada ve Yasada belirtilen koşullar Seçim Takviminde belirlenen süreler içinde gerçekleşmemiştir. … Ayrıca, belirlenen sürelerden sonra alınacak bir memnu hakların iadesi kararı da seçilme yeterliğinin seçim sırasında var olduğu sonucunu doğurmayacağından, memnu hakların iadesine ilişkin kararın geriye yürümeyeceği kuralı karşısında kişinin karar tarihinden önceki hukuki durumunda bir değişiklik husule getirmeyecektir.” YSK, 2002-620, bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/IlkeKararlari/2002/Kararlar/2002-620-karar.htm (e.t. 3.5.2011)
“Kurulumuzun birçok kararında da vurgulandığı gibi, Memnu Hakların İadesine ilişkin karar, geriye yürümez ve kişinin karar tarihinden önceki hukuki durumunda herhangi bir değişiklik husule getirmez. Başka bir anlatımla Memnu Hakların İadesi kararının geriye yürüyemeyeceği, ancak ilgilinin bundan sonraki seçimlere seçilme yeterliğine sahip bir kimse olarak katılabileceği açıktır.*Bu nedenle, aday listelerinde meydana gelen eksikliklerin tamamlanması için yeniden bildirilen adayların dahi genel aday bildirme tarihinin son günü olan 24.02.2004 tarihi itibariyle seçilme yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Başvuru sahibinin ise sabıkası sebebiyle bu tarihte kesinleşmiş Memnu Hakların İadesi kararı olmadığı cihetle istemin reddine karar verilmelidir.” YSK, 2004-540, bkz. http://www.ysk.gov.tr/ysk/IlkeKararlari/2004/Kararlar/2004-540-karar.htm (e.t. 3.5.2011)
84 Örneğin, Sebahat Tuncel’in avukatının uyarlama talepli başvurusu üzerine, Tuncel’in, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefetten almış olduğu 1.5 yıllık cezası 6 aya düşürülmüş ve bu karar hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamına alınmıştır. Bu sayede, eski TCK’ya göre cezası ertelenmiş olan ve 5 yıllık deneme süresinde olduğundan seçilme ehliyetine sahip olmayan Tuncel’in önünde yasal bir engel kalmamıştır.
85 Kerem Altıparmak, “YSK Kararını Doğru Anlama ve Yorumlama Kılavuzu”, http://bianet.org/bianet/bianet/129415-ysk-kararini-dogru-anlama-ve-yorumlama-kilavuzu (e.t. 3.5.2011)
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"1982 Anayasası Bağlamında Milletvekili Seçilme Yeterliliği Ve Yasaklanmış Hakların İadesi" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Semih Yumak'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
14-05-2015 - 20:12
(3231 gün önce)
Makaleyi Düzeltin
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Henüz hiç değerlendirilmedi.
Okuyucu
35191
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 28 dakika 1 saniye önce.
* Ortalama Günde 10,89 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 110905, Kelime Sayısı : 14934, Boyut : 108,31 Kb.
* 2 kez indirildi.
* Henüz yazarla iletişime geçen okuyucu yok.
* Makale No : 1839
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05551291 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.