Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale İbralaşmayı Yoksayanetik İlişki/yozlaşan Gerekçe:

Yazan : Hilmi Şeker [Yazarla İletişim]
Hakim

Makale Özeti
Özet:Çalışma, Yargılamayı kendi bağlamında öznel gerçeğini arayan etik bir ilişki olarak telakki eder. Gerekçeyi ise bu ilişkiyi kendine has, söylem söz ve kurallarıyla formüle eden, doğası gereği kürsünün birey toplum ve kamuyla ibralaşmasına özgülenen, salon kapılarını, dosyaların kapaklarını aralayarak yargının demokratikleşmesini, kürsünün insani değerlere sadakatini, hükmün kalıcı barışa hizmet sunmasını sağlayan bir rol, işlev olarak algılar. Etik bir misyon olarak gerekçenin ard alanını, onu var eden nedenceleri, misyon hedefleriyle, ideallerini tarihi serüveni, tarihi yolculuğunda karşılaştığı engelleri onları aşma biçimi, dış alemle kurduğu ilişki ve iç dinamiklerinden aldığı destekle geliştirdiği özelliklere odaklanır. Bunu, karınca kararınca saptamaya, makalenin ömrü ve olanaklarıyla sınırlı olarak paylaşmaya çabalar. Sınırların berisindeki anlayışa eleştirel gözle görür. Kapıları üzerine kapayan gerekçe anlayışının, içe dönük dünyası, gerekçeyi etik işlevinden uzaklaştırması, demokratik yanını unutması, bilgi kaynağını yitirmesiyle yaşadığı darboğazla etkilerini anlamaya çalışır. Son olarak da olup bitenleri çözümlemeye, oluşan gerekçe sendrom ve krizinin aşılması için yapılması gerekenler, alınması zorunlu önlemler üzerine odaklanır. Önerilerde bulunur.

Özet:Çalışma, Yargılamayı kendi bağlamında öznel gerçeğini arayan etik bir ilişki olarak telakki eder. Gerekçeyi ise bu ilişkiyi kendine has, söylem söz ve kurallarıyla formüle eden, doğası gereği kürsünün birey toplum ve kamuyla ibralaşmasına özgülenen, salon kapılarını, dosyaların kapaklarını aralayarak yargının demokratikleşmesini, kürsünün insani değerlere sadakatini, hükmün kalıcı barışa hizmet sunmasını sağlayan bir rol, işlev olarak algılar.

Etik bir misyon olarak gerekçenin ard alanını, onu var eden nedenceleri, misyon hedefleriyle, ideallerini tarihi serüveni, tarihi yolculuğunda karşılaştığı engelleri onları aşma biçimi, dış alemle kurduğu ilişki ve iç dinamiklerinden aldığı destekle geliştirdiği özelliklere odaklanır. Bunu, karınca kararınca saptamaya, makalenin ömrü ve olanaklarıyla sınırlı olarak paylaşmaya çabalar.

Sınırların berisindeki anlayışa eleştirel gözle görür. Kapıları üzerine kapayan gerekçe anlayışının, içe dönük dünyası, gerekçeyi etik işlevinden uzaklaştırması, demokratik yanını unutması, bilgi kaynağını yitirmesiyle yaşadığı darboğazla etkilerini anlamaya çalışır.

Son olarak da olup bitenleri çözümlemeye, oluşan gerekçe sendrom ve krizinin aşılması için yapılması gerekenler, alınması zorunlu önlemler üzerine odaklanır. Önerilerde bulunur.

I-Giriş:

Yargılama, yargılanan özne veya meşru ilgililerin eylemine değer biçme, onlar arasındaki ilişkiyi önerilen, buyurulan usul, esaslara sadık kalarak tartma/ölçme eylemidir. Bu yönüyle muhakeme, eylem özne arasındaki ilişkinin öngörülen ölçütler üzerinden, kendi özgünlüğü içinde ve dinamiklerini kullanarak değerlendirmedir.

Bu ilişki özü itibarıyla kürsüyü yargılanan nesne, özne hakkında korunan yararlar üzerinden bir değer biçmeye, olup bitenleri tartmaya icbar eder. Öteki ifadeyle değer biçme bir yargılamadır. İbralaşma etik ilişkide insana verilen değerin bir başka görünüm biçimidir.

Yargılama: yargılanan nesne ve özne üzerindeki kuşkunun önerilen veya buyurulan metodoloji izlenerek aşılmasıdır. Kuşkunun aşılması, kendisini hüküm olarak lanse eder. Bu açıdan hüküm meşru ilgililerle girilen etik ilişki sonucunda ulaşılan değerlendirmedir. Bu değerlendirme ile korunan hukuki değerin neden korunduğu ya da korunamadığını konu edinir.

Yargı, etik ilişkinin açığa çıkardığı bir sonuçtur. Bu sonuç; etik ilişkinin hangi değer ve parametreler üzerinden kendisini oluşturarak tahkim ettiğini başta etik ilişkinin muhataplarına bilahare yargının demokratik denetiminde pay sahibi olanlara meşru makul ve hukuki olanla açıklamak zorundadır. Yargı kullandığı meşru ve makul argümanlarla birey, toplum ve kamuyu olup bitenler konusunda ikna etmek ve inandırmak zorundadır.

Gerekçe bu açıdan yargılamanın meşru, makul ve hukuki bir ilişkiden neşet ettiğini ya da etik ilişkinin gerçek, doğru ve doyurucu değerlerle yapılandırdığını izahla mükelleftir. Bu yükümlülük kendisini gerekçelendirme ödevi olarak lanse eder.

Çalışmamız, özü itibarıyla etik bir ilişki olan yargılamanın hedefleriyle nasıl ve ne şekilde buluştuğunu gözlerini yargılamaya, duruşma salonuna diken herkese anlatmaktan başka argümantasyonun etik ilişki için taşıdığı önemin altını çizer.

Dahası yargı pratiğinin etik ilişkiden neşet eden gerekçe ödevine ne denli bağlı olduğu, temellendirmenin hangi değer ve ölçütler üzerinden işler kılındığı, uygulamayla kuramın ilişkisini, etik ilişkinin değerler üzerinden ikamesi için yargıcın yapması gerekenleri, sorumluluklarını dili döndüğünce izaha odaklanır. Kötüye gidişin sebepleri üzerinde kafa yorarak, sağlıklı bir gerekçe düzeni için yapılması gerekenleri önerir.

Pozitif hukukun her daim bu değerlerle yoldaş olduğunu veya bu değerlerle özdeş bir paradigma ve değerlere sahip olduğunu söylemek mümkün olmamakla birlikte, kendisini etik ilişki değerleri olarak lanse eden değerlere erişme ve ondan yararlanma imkanına sahip olduğunu söylemek olasıdır.

Etik bir ilişki olarak yargılamanın meşru sayılabilmesi, yargının etik değerlerini hatırda tutması, bu değerlere sadık kalması ve bu değerler üzerinde ayaklanarak hukuk ya da adalete yürümesi gerekir.

Yargılamanın üzerinde yürüdüğü etik ilişki değerleri ile yargıcın üstlendiği rol, işlev ve misyon arasında bu bakımdan sıkı ertelenemez ve yadsınamaz bir bağ vardır. Bu bağın kuvveti, yargıcın tanımlanması, kime, neye hizmet ettiğinin belirlenmesi açısından yaşamsaldır.

Kadimden beri insanlığın bin bir güçlükle kanı, canı ve özgürlüğü pahasına vücuda getirdiği ve kendisini hukukun genel ilkeleri şeklinde lanse eden damıtık normları baz alan bir uygulama, yargıcı yasanın gölgesinde oturan biri olmaktan olabildiğince uzak tutar. Böyle bir referansın yargıca biçtiği rol, yasayı hukuka dönüştürmek en nihayet yasadan adalet üretmektir.

İşte etik ilişki; bundan ötürü, insanın olanaklarını çoğaltan değerler üzerinde yükselmeye, kurumsallaşarak yaşamaya odaklanır. Buradan hareketle yargıcın insan ve yargıç olarak kişi değerleri ile etik ilişki değerleri arasında sıkı bir ilişki vardır. Bu ilişkinin; kişi etik değerlerinin, etik ilişki değerleriyle ittifak ederek, yargılamanın insani değerler üzerinden yürümesine katkı sunması olasıdır.

Çalışmamız; kürsünün yanlarla, hükmün hakimleriyle, yanların kendileriyle,ilişkilerini, hüküm üzerinden denetleyengerekçeyi, etik ilişkinin üzerinde yürüdüğü zemin, dil ve ibralaşma aracı olarak telakki eder.



İnsanlıkla yaşıt olan gerekçe, yargıcın meşru ilgililer, toplum, kamu ve hükmün yargıçları ile dikey ve yatay bantta girdiği ilişkinin güvenilir, tarafsız ve verimli olduğunu kanıtlamaya yarayan bir helalleşme, ibralaşma ve aklanma vasıtasıdır.



Kendisini, ima yoluyla olgunlaştırarak gerekçeli karar alma hakkına eviren bu kurum, yargılamanın üzerinde yürüdüğü değerlerin belirlenmesi, tanınması ile bu değerlerin var ettiği hükmün meşruiyeti bakımından vazgeçilmez bir buluştur.



Kuşkusuz yargılama, etik ilişkinin yargısal türevidir. Kürsünün yanlarla, yanların yek diğeriyle, yargıcın aktarma yargısı, birey, toplum, kamuyla ilişkisi değerler üzerinden kurulur ve devam eder. Gerekçe hakkı bu ilişkinin özenle yaslandığı ve koruduğu arasındadır. Yanlarla girilen etik ilişkinin sağlam temeller üzerinden yürüdüğünün kanıtlanması gerekçe aracılığıyla mümkündür.



Kişi etik değeri ile etik ilişki değeri arasında sıkı bir bağ mevcuttur. Değerlere saygılı bir kişi ile yüzünü hukukun kadim değerlerine çeviren,yargılama/yargıç arasındaki akrabalık yadsınamaz. Bu açıdan gerekçeye iman eden, onun birey ve toplum için taşıdığı değeri fark eden bir yargıcın, yargısal ilişkinin taraflarına hesap vermesi sorumluluktur. Gerekçe anılan sorumluluğun gerçekleşme şeklidir.



Yargıçların hesap verebilmesi, dünya yüzünde cari olan ve yargıç etiğine odaklanan tüm hukuki metinlerin ısrarla savundukları ve etik değerlerin odağına koydukları öznel, nesnel yansızlık ilkesinin işlerliğigerekçeyle mümkündür. Gerekçe olmaksızın yargıcın muhataplarıyla, kişi ve kurumlarla girdiği ilişkinin değerlerle uyumunu sınamak olanaksızdır.





II-Gerekçenin Özgeçmişi:



1.Mezopotamya Günleri:



Suskun kadın davası, gerekçenin bilinen öncülü, saptanabilen ilk soyudur. Sümer Devleti’nin insanlığa armağan ettiğitablet karar üzerindeki analiz, yargı etiğinin sırtını yasladığı gerekçenin, Sümer’le yaşıt olduğunu gösterir.[2]

İlk gerekçeli karar, bir berber, bir bahçıvan ile mesleği saptanamayan biriyle işbirliği yaparak, aile birliğine yönelik zorunlu ödevlerini ihmal eden kocasını öldürttüğü zannıyla yargılanan bir kadının beraatına ilişkindir.



Karar, aynı zamanda susma hakkı, delillerin kabul edilebilirliği ile hükmü temellendirme tekniği açısından güncel hukuku imrendiren özelikler içerir.



Nippur’lu yargıçların kurduğu hükmün aktüel sorumluluk anlayışı ile örtüşen bir paradigmaya sahip olmasından öte, kullanılan dil ile gerçeklik yargısına ilişkin noksansız okumaları, onunçağdaşlarıyla aynı kaygıları taşıdığına delalet eder.



Erken gerekçe okuması yapan bu şaheser, sadece gerekçe okuması yapmakla yetinmez, meclisin içinden çıkardığı iddia ve savunma kurumunu orta yerde eşit ve özgür şekilde yarıştırır. Delilleri tartışma ve çürütme olanağı konusundaki duyarlılığıyla, çelişmeli yargı, eşitlik, özerklik ve delillerin kabul edilebilirliği kurumlarını tecrübeye dönüştürür.



Gerekçe elinde ışıkla bazen Nippur Şehir Meclisi’ni, kimi zaman Atina Meydanı’nı bazen de spor salonlarını aydınlata durur. 4000 yıldan buyana bireyin yaşamına, malına, özgürlüğüne hükmeden kararları gölgesi gibi izler, eşlik eder. Mahkeme ilamlarını, yargılamaları sınamaktan bıkmaz usanmaz.



Gerekçenin,kararların meşruiyetini tartışan,anlaşılmasını kolaylaştıran, hükmün sırdaşı, dayanağı, kötü günün dostu, etik ilişkinin tartanı, hak ve özgürlüklerin dostu, öncülü olarak anımsanacağını, onun birileri tarafından mutlaka ziyaret edileceğini unutmamak gerekir.



2.Platon-Aristo-Retorik/Usulün Babası/Tatlı Dil ,Güler Yüz, jest, mimik, heyecan ve Coşkuyla Tanışma:



Doğulu gerekçe, uygarlıklarla birlikte batıya göç eder. Sulu şarapların düşünceye eşlik ettiği, akşam yemeklerinin fikri ziyafete dönüştüğü, felsefenin manayı aradığı devir ve devranlarla buluşur.



Burada demlenen gerekçe, felsefenin lojistiğini sağlamanın hazzına varır, felsefik bakışın sağladığı avantaj, tadı yakalar. Özü, sözle buluşturan felsefi bu perspektif, belagatin gerçekle yaptığı eşsiz düetin önemini kavrar. Özün dile gelişine değer atfeder. Böylece Argümantasyon kültürü, kökü derinlerdeki felsefi duyarlılıkla tanışır, burada durarak ciddi meseleleri çözmeye odaklanır.



Antik Çağda zirve yapan gerekçe, Platon’un ardılı Aristo’nun Retorik’i ile bir başka biçim, anlam ve damak yakalar.[3] Gerçekle buluşmanın usul, esasları üzerine kafa yorar. Temellendirmeninizleyeceği yöntemi taşıyacak en az yapıyı inşa eder.



Böylelikle gerçek ve doğru/hakikatle vuslatın usuli önemiyle, içeriğin ikna eden, inandıran yanının izlemesi gereken güzergah,yaslanacağı argüman, araç, dil ve söylem hakkında söylenebileceklerin en azını ve ilkini dillendirir.



Aktüel argümantasyonun antik temellerini atar.Sözün özü, yeni retoriksel kanıt öğretisi ve felsefi retoriğin nüvelerini eker. Öteki deyişle, retoriğin farklı söylem ve anlamları üzerine soluksuz bir tartışma yapar. Belagatın gerçeği zehirleme etkisini kontrol altına alır. Gerçek ve doğrunun sağlıklı yöntem ve araçlarla yakalanması için gecesini gündüzüne katar.



Gerekçeyi besleyen damarlar üzerine kafa yorar. Yasak delilin hüküm üzerindeki etki ve sonuçlarına işaret eder. Böylece diyalektiğin borçlu olduğu etik değerleri bundan yüzyıllar evveltaşlara kazımış olur.Bu haliyle pozitif hukuku imrendiren antik bir usul okuması, zamanının ileri seviye bir temellendirme öğretisi olarak tarihteki yerini alır.[4]



Retoriğin, belagatla özdeşleşmesi, gerçeğin tatlı dil ve sözle bütünleşmesi, jest, mimik ve tarzın ispat sahasına sürülmesi manasına gelir.[5] Akıl ile kalp arasındaki mesafeyi azaltan bu bakışın, gerçek için taşıdığı anlamı kavrayan retorik,kendini toparlar, etkili önlemler alır. Belagatin sihri ve içerdiği şeytan tüyü ile fırsatını bulduğunda gerçeği peçeleme teşebbüs ve gayretine karşı koyar. Olup bitenlere duyarlı temellendirme; alemi, gerekçeyi zehirleme potansiyeli olan belagatin cazibesine karşıuyanık kalmaya davet eder.



Usuli rasyonalitenin aktüel versiyonu olan gerekçelendirme, bu yönüyle bir usul hukuku sorunudur. Gerekçelendirme aynı zamanda retoriksel bir kanıtlama işlevinin adıdır. Antik felsefe bu açıdan aktüel gerekçenin öncülü, sorumluluğun erken halidir.



3.Gözden Düşüş/Modernleşme – Sekülerleşme /Diriliş:



Antik çağda felsefenin itkisi ile zirve yapan Argümantasyon kültürü, tanrıyla yurttaş arasına giren gücün etkisiyle takatından, dem ve devranından epey kaybeder. İktidarın gökle ilişkilendirildiği, göksel olanın, hayat pahasına sorgulandığı dönemlerde gerekçe teferruata dönüşür. Gereksizleşir. Böylece, itham temellendirmeye ihtiyaç duymadan hükümleşir, kabul edilemez argüman ve ikrarlar hükmün biricikdayanağı olur.



İnsanlığı ve düşün hayatını askıya alan bu yaklaşım, epeyce hüküm sürer. İnsanlığın iktidarı canı, kanı ve hürriyeti pahasına frenlediği anla birlikte bu anlayışın sonuna işaret eder.



Bu an meşruiyet temellerinin kuşkulu hale geldiği veya meşruluk anlayışının değiştiği modernite dönemine tekabül eder. Durmak bilmeyen modernleşme kendisini Sekülerleşmeyle aşar. Birey özgürleşir, insan aklı zincirlerini kırar, vesayeti reddeder. Ayakları üzerinde durmaya başlayan birey gerçekliğe yaslanır, gücü yargılayarak etik bir ilişki inşa eder. Bundan ötürü Sekülerleşme aynı zamanda etik olmaklığa tekabül eder.[6]Özetle egemenliğin yerselleşmesi, gökle alakasını kesmesiyle birlikte insan, teba olmaktan yurttaş olmaklığa evrilir. Dönüşümle eş zamanlı olarak, iktidarların denetlenerek sınırlandırılması fikri uç vermeye başlar.



Dönüşüm, adaletin herkese eşit, tarafsız şekilde dağıtılması, gücün ölçütlere vurulması, ölçü ve ölçütlerin gerekçeyle denetlenmesi manasına gelir.Toplumsal ve demokratik talepler öne çıkar, iktidar bilgiye dayanır ilişki etik bir özellik kazanır. Egemenliğin hukukun içine çekilme ve orada tutulma ihtiyacı, onu denetleyecek, disipline edecek gerekçenin anımsanması, toparlanarak kayıplarını telafi edeceği mutlu ve mesut günler başlar.



Gerekçe;böylece egemenlik kaynağının değişmesi, insan eliyle kullanılmaya başlamasıyla ikna eden, inandıran, denetleyen, dengeleyen olarak bireysel, toplumsal ve kamusal hayatın odağına taht kurur. Öteki deyişle insan aklının dogmayı alt etmesiyle neden, niçin, nasıl, kim gibi sorularla gerekçe atak yapar, koşullara koşut bir zihinsel gelişim gerçekleştirir.



4.Amerika ve Avrupa’da Gerekçe:



Gerekçe, argümantasyon teorileriyle erişim modellerinin ilgi alanında olmayı, hatta bir bilgilendirme, aklanma aracı olarak ayakta kalmayı ve hukukun gözdesi olmayı başardı.



Kökleri Aydınlanma’ ya uzanan ve bireyin eşit, tarafsız, özgürce adaletle vuslatını hedeflediği için, hukukun doğru anlaşılmasını, uygulanmasını misyon edinen Hukuki Şekilcilik Akımı ile eleştirisi niteliğindeki, hukukun vaat ettiklerinden ziyade, gerçek yaşamdaki yansımalarını ve sonuçlarının anlaşılması gereğine vurgu yapan, Hukuki Gerçeklik Hareketi’nin yarışı, yirminci yüzyılı adalete erişim kavramı ile tanıştırır.



Amerika’nın bir asırdır,Avrupa’nın üç çeyrek yüzyıldır üzerinde kafa yorduğu ve geliştirme çabası[7] içinde olduğu adalete erişim projesinin önemli bir ayağı olmaktan geri kalmadı.



Bu bakış açısı adalete erişimin kronolojik sınırını dava öncesinden başlatarak bireyin adalete erişimini önleyen ve geciktiren her ne var ise,onları mücadele edilmesi gerekenler listesine alır. Bireyin hukuk ve adalet ihtiyacını olabildiğince kolay, ucuz, eşit, tarafsız ve özgürce karşılamanın olanak ve kolaylığı üzerine ömür tüketir.



Bilgi ile adalete erişim arasındaki yoğun ve doğrudan bağa dikkat çeken bu yaklaşım; bilginin yetersiz dağılımı/paylaşımı, bilginin kasten gizlenmesi, hukuki jargonun anlaşılmazlığı, hukuk dilinin resmiliği (anadilde hak arama sorunu.) gibi olguları, erişimin karşısına dikilen engeller olarak görür. Onlarla mücadelenin imkanı için çaba gösterir, mesai ve emek harcar.[8]



Genel anlamda bilgilendirme, özel olarak da gerekçelendirme, bu iki akımın yarışmasıyla vücuda gelen ve kurumsallaşan bir haktır. İçerdiği bir çok nüve ve erektaşlarla kurduğu akılcıl ilişki, onu aktüel gerekçe anlayışına dönüştürür.



Adalete erişimin başat unsuru bilginin, gerek adil yargılanma, gerek hukuki dinlenilme hakkının sıfır noktası olması, optimum bilgi/malumat olmaksızın bireyin kürsü ve yanlarla diyalogunu önlemekle kalmaz, gerekçenin meşru ilgililerin beyan ve katkılarından yararlanmasını da imkansız kılar.



Hukuki söylemin anlaşılmazlığı, hükmün tabanını dil aracılığıyla büzen ve ciddiye alınması gereken potansiyel bir erişim engelidir. İlk bakışta kendini fark edilmeyen, etki ve sonuçlarını peçelemede mahir bu engel, gerekçeninkullandığı ağdalı, teknik, dikey dille erişim için zorunlu olan bilgiye ulaşmayı önler.



Gerek sözlü gerek yazılı hukuk işlemlerinde kullanılan dilin, özellikle yoksul ve eğitimsiz gruplar için çoğu zaman anlaşılmaz olması UNDP raporunda “hukuki haklara ilişkin bilgisizlik” durumuna sebep üçüncü bir sorun olarak değerlendirilmektedir.[9]



Buna göre özellikle kişilerin avukat yardımı olmaksızın işlem yapmalarının desteklendiği bir ortamda, temel hukuki bilgilerin sadece erişilebilir değil, aynı zamanda anlaşılır olması da son derece önemsenir.[10]Mahkemelerde tek başına olmak, bir başına hak arayışına giren bireyin, adalete erişebilmesi, işlem yargılama, karar dilini anlamasına bağlı addedilir.



Hukukun dikey dil kullanma alışkanlığı ve zorunluluğu bireyi yardım almaya zorlarken, bu yardımı alamayanları yüzüstü ve çaresiz bırakır. Böylelikleadalete erişim anlaşılmaz, konuşulamaz dil aracılığıyla bilinmeyen bir zamana ertelenir.



Bu bağlamda, gerekçeli karara erişmek kadar, onu anlayıp yorumlamak ve buradan edinilecek gerekçe bilgisini kullanarak savunma hakkıyla kanun yolunun etkin şekilde kullanılması, gerekçeli karar alma hakkının isteridir.



Gerekçeye saldırma olanağı veren bilgiye erişmeden, bu hakkın kullanıldığından söz etmek mümkün değildir. Bu açıdan bakıldığında mahkeme kararlarının yurttaşa gerekli olan bilgiyi doğrudan ve istenildiği gibi verildiğinden söz etmek olanaksızdır.



Tercüme konusundaki yetersizliğin konulan yeni engellerle oluşturduğu koalisyonun, blok olarak, yargı dili aracılığıyla erişim talebi ve gerekçe hakkının karşısına dikileceği muhakkaktır.



III-Hükmün Demokratikleşmesi/ Dillerin Kavgası /Anadille Çalışma Arkadaşlığı:



Resmi/yargılama dilini konuşamayan, anlamayan ya da resmi dilde kendilerini iyi ifade edemeyenler için tercüme hizmetleri eşitliğin gerektirdiği zorunluluktur.



Uluslararası çalışma ve raporlarda zaman zaman değinilse de sistemli bir şekilde ele alınmamış diğer hususu; kişilerin, resmi hukuk dilini konuşabilseler dahi, adli işlemlerde ana dillerinde iletişim kurmayı talep edip edemeyecekleri meselesidir. Bu bağlamda, ana dilde savunma yapmak bir zorunluluktan ziyade bir “tercih” olarak kurgulanmış, böylece mesele eşitlik temelli bir anlayıştan siyasi ve kültürel haklar zeminine kaydırılmıştır.[11]



“Zorunluluk” ve “tercih” eksenlerinin aslında devletin anadil politikalarının bir uzantısı olduğunu söylemek olasıdır.Sistem, yargılama dilinin Türkçe olduğunu benimseyerek, bu dil dışında bir dille yargılama yapılmasını onaylamaz.



Böylelikle diyaloğun demokratik tabanı büzülür, buradan gerekçe, hükme taşınması muhtemel bilgi ile katkıyı yargı diline tanıdığı konuşma yazma ve anlatma tekeli üzerinden epey kısıtlanır.



Dilin uyum versiyonu,insanı baz almaktan ziyade geleneksel kodlardan beslenen politik tercihi dillendirse de yargı diline sınırlı, cılız ve içinde kısmen soluklanacağı bir alan ve alternatif yarattığı ifade edilebilir. Bu, yargı dilinin ana dile hukuki olmayan parametreler üzerinden duyduğu kuşkunun uyum paketi aracılığıyla yinelenmesidir.



Oysa yargı dilinin egemenliği hemen her yerde kabul görmekle birlikte, ana dili yargı diliyle çeliştiren bir uygulamaya tesadüf edilmez. Öteki ifadeyle ana dilin yargı diliyle çelişen bir rol ve işlev üstlenmesi mümkün olmaz.



Anadil, kendini dilediğince ifade etme ile düşünce özgürlüğü gibi kadim ve vazgeçilmez iki insani olanağı gerçekleştirmeye özgülenir.[12]Dolayısıyla yargılama diyalektiğinin doğru bir temelde eşit ve özgürce oluşmasından, ilerlemesinden başka bir amaca hizmet etmez.Ana dil, yargılama diliyle çalışma arkadaşlığı yapar, hukukun adalete dönüşmesi üzerine kafa yorar.



Ötekileştirilen, olanakları ve desteği reddedilen bir dilin, yargı diyalektiğine olan insani katkısını etnik ve kültürel hassasiyetle kuşatılan yargılama anlayışı onay vermez.Bu olasılıkta ana dil yargılama diliyle çelişir. Kavgaya tutuşur. Yolları ayrılan dillerin, hakikat veya gerçeğe katkısı mümkün olmaz.



Böyle bir bakış açısının dilin olanaklarını gerekçenin emrine verdiğini ya da yargılamanın dil üzerinden sağlıklı bir ibralaşmaya hazır olduğunu söylemek mümkün değildir. Dil sorunlarına duyarsızlık, dili başka amaçlara özgüleyen yaklaşımda sebat, yargılananların özgür ve eşit şekilde kendini temsil ve ifade etmesini önler, yargının demokratik, çoğulcu yanını örseler.



Sözün özü, yoksanan dille sokağın salona taşındığını, burada temsil olunduğunu kürsünün kamu adına yargılayarak, toplumla ibralaştığınıifade etmek mümkün olmaz.



IV-Gerekçenin Yerel Versiyonu/Sorunu Olmayan Gerekçe/Diriliş Çabası /Çekinceler:



Usul yasalarının ithaliylegerekçe; pozitif hukukta bir temellendirme, aklanma ve toplumla ibralaşma, bireyi ikna, kamuyu inandırma rol ve işlevi ile donatıldı.



Gerekçesiz kararların yaygınlaşmaya verilen tepkinin sonucu, kürsüyüçekip çevirmenin, disipline etmeninaracı olarak Anayasalarla tanıştı. O gün bu gündür anayasal bir kod olarak normlar hiyerarşisinde gerekçesizliklerle mücadelenin aparatı, kürsü ve muhakemeye güveni sağlayan sıfatıyla hayatımıza nüfuz etti. Etik ilişkinin odağına taht kurdu.



Özellikle Uluslararası sözleşmelerle birlikte anayasayı da aşacak şekilde, kürsü yurttaş ve toplumla hukuki ilişkilerde bir maestro görevi üstlendi.



Özetle sistemin gerekçeye olan ilgisi yer, zaman ve kişiye göre azalıp çoğalsa da bu ilgi, aktüel gelişmelerin desteğiyle ivme kazandı.Özellikle; felsefeyle, adalete erişim, adil yargılanma hakkı, hukuki dinlenilme hakkı ve gerekçe ödevinin yanında, uluslararası metinler, hukukun genel ilkeleriyle ittifakederek, kürsüye ve dizgeye kürsü ile yurttaş arasındaki güveni pekiştiren ve kurumsallaştıranbir dil sundu.



Gerekçe hakkı anılanlardan aldığı yardımla gelişti, aşama kaydederek gerekçeli karar alma hakkına dönüştü. Aradan geçen zaman ve dış dünyayla kurduğu ilişki ve bu ilişkinin yarattığı etkileşim, gerekçeyi salt yazılan olmaktan çıkararak, bir çok derdi, sorunu, meram ve düşüncesi, muhakemenin diğer unsurlarıyla sıkı ilişkisi olan devasa bir kuruma dönüştü.



Zamanı değerlendirengerekçe, disiplinler arası etkileşimin sağladığı avantajlara yaslanarak sistemeihtiyacı olan nüve, renk ve motifler kattı. Yargılamayı öznel gerçekliği içinde tutacak ve etik bir forma oturtacak güç, olanak ve kolaylıklara kavuştu.



1.Adil Yargılanma Hakkı’nın Gözbebeği/Strasbourg ‘un Stratejik İlgisi[13]:



Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesini yorumlayan Mahkeme, bir çok deneyimiyle, kanun yolu ve savunma hakkının etkin bir şekilde kullanabilmesini yargı kararlarının gerekçeli olmasına bağlar. İma yollu bu perspektif,gerekçe hakkını benimser, gerekçesizliği soğuk karşılar, karardaki mantık hataları ile açık keyfilik olgusunu gerekçesizlik olarak telakki eder. Yanı sıra, gerekçeye erişim hakkının sınırlarını belirler.[14]



Yargının demokratik denetimi için verilen kararların malumata elverişli, meşru, makul ve doyurucu olanla temellendirilmesini ima eder. Gerekçe hakkıyla birey,toplum, kamunun aydınlanma, bilgilenme, denetleme hakkıyla kürsü yansızlığı arasındaki münasebeti doğru yerden okumaya çalışır.



Temellendirmenin erişme hakkıyla ilişkisinibir çok kaygı üzerinden kuran deneyimler, gerekçelendirmenin usul ve esasları üzerine söyleneceklerin en azıyla yetinerek, yerel yargı organlarının bağlı kalacağı asgari standartlardan ödün vermez.



Devletlere, standartlara sadık kalmak, gerekçenin yerel motiflerle ilişkisini korumak ve Strasbourg ölçütleriyle çelişmemek kaydıyla, gerekçe kontrolüne imkan verenbir takdir marjı da tanır.



Yerel yargıya, anılan usul ve esaslara bağlı kalaraktemellendirmeyi yerel koşul, özellik, ihtiyaç gibi öznel ölçütler doğrultusunda biçimlendirmesine fırsat tanır.[15] Böylece, öznel ihtiyaçların Avrupa Kamu Düzeni içinde erimesini, işlevsiz kalmasını önleyerek, değerlerin özgülüğünü, özgeliğini korumaya özen gösterir.



Avrupa Mahkeme’si, gerekçeyi adil yargılamanınpaydaşıaddederek birey, toplum, kamu ve yargı şemasının diğer aktörleri arasındaki etik ilişkinin, gerekçenin bilinen öncelikleri, öncelleri ve beklentileri üzerinden biçimlenmesini ister.



Derece mahkemesi olmaya heveslenmez. Gerekçedenetimi fikrini soğuk karşılar. Vesayetçi bir tutum sergilemekten ve dördüncü derece yargı otoritesi olmaktan özellikle kaçınır.



Deneyimler, bazı koşulların tahakkuku halinde, gerekçeye olan ihtiyacın azalabileceğini veya ortadan kalkabileceğini düşünerek,yükümlülüğü istisnalarla örseler,[16]böylece hükmün almaşıkyöntem,kendine has olanla soluklanmasını kolaylaştırır.



Strasbourg, gerekçe hakkını besleyen ölçütleri belirleyerek, bunlarla zıtlaşan deneyimleri gerekçesizlik olarak deşifre eder. Deneyimlerle vücuda gelen gerekçe müktesebatının yarınını, çoğalarak tahkiminimaharetli ellere bırakır.



Elimizdeki veriler, ima yoluyla sisteme kazandırılan gerekçesizlik modellerini, sıfır gerekçe[17], yeterli[18] ve yasal olmayan gerekçe[19], yasal ifadelerin tekrarı[20], içselleştirme[21], gerekçeye erişememe[22], belirsiz kavramlara yaslanma[23],savunma hakkının etkin kullanımı için gerekli zaman ve kolaylıklar sağlama[24] ve hukuki yardım alamama, masumiyeti lekeleme[25], aleni karar alma hakkı[26], duruşmanın açıklığı[27], kanun yolu ve savunma hakkının etkin kullanımının önlenmesi veya kısıtlanması ile karakterize olan olguların ölçütlerle bağını koparan sapma biçimleriyle sınırlar.



Adli yargı reform stratejisinin uzantısı olarak lanse edilen, politik figürlerinde üzerinde epey kafa yorduğu yargı diliyle, ana dil arasındaki krizin gerekçe üzerindeki etkisi oldukça önemlidir.Sorunun bir çok veri, politik done ve strateji referans alınarak tartışılması bir yana, ana dile soluk aldıran ve onun gerçeğe katkı sunmasına fırsat verilmesi gerekçe adına sevindirici bir gelişmedir.



Gerekçeye erişimin, savunma hakkı ile kanun yolunun etkin ve verimli şekilde kullanılmasına bağlılığı, yargılama diline yeterince egemen olamayan, dil ve anlam bilgisine nüfuz edemeyenler için bu hakkın kullanılması önünde ciddi bir bariyere dönüşür.



Dolayısıyla mahkemelerin bireyle ilişkilerinde etik bir açmaza gebe bu sorunla ciddi bir mücadele ajandası oluşturmadan, sapmalara vücut veren düşünsel ard alan analiz edilmeden, çözümlenmeden, gerekçe hakkının derin ve rahat bir soluk alması mümkün olmaz.



Yasa, içerdiği tuzaklarla ana dili susturan, savunmayı yıldıran, yargı dilini dayatan bir engele dönüşme potansiyelini canlı tutar. Düzenlemenin ana dil ile savunma hakkını morfolojik açıdan oldukça dar bir alana sıkıştırması, yargı diyalektiğinin zemininde daralmaya yol açar. Örtülü bir anakronizme düşer, yargılamayı kendi öz, bağlam ve dinamiklerinden uzaklaştırır. Gerçeklik ve hukuki tanı aşamalarında söyleneceklerin önemli bir kısmını atıl bırakarak, gerekçenin ana dille kucaklaşmasını, getirdiklerinden doyasıya istifadesini bir hayli kısıtlar.



Ana dilin, diyalektiğe katkısının tercüme giderleri ile engellenmesi, kısıtlanması, dil-erişim-gerekçe üçlüsü arasındaki yoğun, derin kadim ve güçlü bağı hiçe sayan bir başka paradokstur. Bu haliyle, mülga düzenlemenin gerisine düşen ve onu aratacak bir oluşuma dönüşen düzenlemenin, aklı cebinde kalan savunmaya gelecek vaat etmesi, gerekçeye arzuladığı katkıyı doyasıya tanımasına izin vermez.



Bu standardı kabul edilemez kılan diğer husus; savunma, yargılama ve hükmün ana dile olan ihtiyacın gerçek ve doğruluğunu sınama yetkisinin kürsüye verilmiş olmasıdır. Yargılama kendine has bir dil kullanır. Bu özgülük sokak dilini hepten yadsımaz. Ondan bir ihtiyacı ölçüsünde yararlanarak kendi jargon, söz ve söylemini inşa eder. Nevi şahsına münhasır bu söylem, gerektiği yer, zaman ve ölçüde esnekleşir, görece davranarak, gerçeği uğruna mütevazileşir. Bu etik olmaklıktır. Kibir, yargılamayı, kürsüyü, hükmü öznel gerçeğindenfarkında olmadan koparır.



Kürsünün yargılama dilinin derinliğine, inceliğine, dil ve anlam bilgisine yeterince vakıf olmamasına rağmen, ana dil gereksiniminin sahiciliğini saptamakla ödevli kılınması, mukkederatını tayine kalkışması ironidir.Siyasetin zorladığı bu yaşam tarzı, yargılamayı ekseninden çıkarır, politik düşünce ve konseptle etik olmayan bir ilişkiye zorlar. Saflaşan gerekçe anlayışı, siyasetin müdahale ettiği, biçimlendirmeye kalkıştığı etik olmayan bu ilişki tarzını kesinlikle yoksar, onu olanaklarından yararlanarak formüle etmeyi, yurttaşı maniple etmenin omuzuna yüklediği sorumluluğu reddeder.



Sınamanın ölçütsüzlüğü, bu yetkinin bir başka otorite nezdinde denetlenmesini güçleştirmekle kalmaz, yasamanın ana dile verdiği olanağın kısıtlı ve yetersiz de olsa uygulanmasını önler.



Kürsü-yargılanan ilişkisinin; anadilin ifade ve düşünce özgürlüğü gibi kadim ve vazgeçilmez iki insani olanağı gerçekleştirmeye özgülendiğini ve bu değerleri gözeten bir yaklaşıma sahip olduğu söylenemez.



Mahkeme, gerekçe ödevi ile civar haklar arasında ilkeler üzerinden doğru bir ilişki kurar. Onlarla akrabalık geliştirerek, ilişkiye boyut ve oylum kazandırır. Erişim, dinlenilme hakkı, yargının demokratik denetimi,kürsü yansızlığı, hükmün açıklığı, açık yargılama gibi öncelik ve hedefleri örseleyen kusurlarıajandasına kaydeder.



Gözünü gerekçeye diken Mahkeme; yerel mahkemelerin her soru ve istemi ayrıntılı yanıtlamak zorunda olmadığını[28], jürili sistemde hükmün kaideten gerekçesiz olarak verilebileceğini[29], hakkın kötüye kullanılmasından neşet riskler[30] ve ceza yargısıyla sınırlı olarak temyiz hakkının Sözleşme kapsamında olmamasından ötürü, temyiz mahkemelerinden verilen hükümlerin gerekçesiz olmasını tolare eder.[31]



Strasbourg,anılanları sorun olarak görmez ve gözetim ödevini bir miktar sığlaştırır. Demem odur ki, kuralın yarattığı aşkınlığı sayılı örnekler söz konusu olduğunda, gerekçeden ödün vererek dengelemeye çalışır. Bu durumda gerekçe düzeninin yara almayacağını, temellendirme ihtiyacının doğmadığını,alternatif model ve yollarla bu ihtiyacın giderildiğini varsayar.





2.Hukuki dinlenilme hakkının misyoneri olarak:



Hukuki dinlenilme hakkı, adalete erişimin bir başka zaman ve coğrafyadaki soydaşıdır. Bu hak kendisinden önce hüküm sürenler gibi hakkın etkin ve verimli olarak kullanılması, adalete olabildiğince kestirme, isabetli olarak ulaşılmasını hedefler.



Hak, Kıta Avrupa’sı doğumlu olup, özü itibariyle bilgilenme, açıklama, dikkate alma, değerlendirme, gerekçeli karar alma ve sürpriz karar verme yasağından oluşur. Yargılamayı etik bir ilişki olarak algılayan bu ilke, yanlarla münasebete giren yargıca ilişkinin üzerinde yürüyeceği ayakları belirleyerek, yargıç ve yanları bu ilişkinin değer, ölçüt ve önceliklerine karşı hassas olmaya çağırır.



Hukuki dinlenilme hakkı gerekçeye ve bilgilenmeye karşı oldukça duyarlıdır. Bireyin bilgilendirilmeden yargılanamayacağını düşünerek, duruşmayı diyaloga dönüştürür. Böylelikle yarışmanın, tartışarak ilerlemenin nesnenin bilgisine sahip olmayı gerektirdiğinibenimser. Sevk ve idareye yetki ve değerlendirmesini temellendirerek bireye malumat olarak tevdiini buyurur.



Genel olarak bilgilendirmeye müptela bu kurum, bununla yetinmez. Bir kaç adım ötede yargıca dönerek, yargı kararlarının muhakkak surette gerekçeli olmasını dili döndüğünce anlatmaya çalışır. Böylelikle her türlü yargı kararının malum etki ve sonuçlarını doğurabilmesini, onların meşru, makul, doyurucu temellere yaslanması koşuluna endeksler.



Bunu yargılananların ikna edilmesi, toplum ve kamunun inandırılması için zorunlu bir yüküm olarak telakki eder.



Dahası sürpriz karar yasağı getirerek, yargıcın savurgan ve beklenmedik kararlarla birey, toplum ve kamunun meşruiyet ölçütleriyle çelişmesine müsaade etmez. Bu, beklenmedik kararların verilemeyeceği manasına gelmez. Yapılmak istenen, gökte tanrıya yerde ise sadece yargıçta olan nadide yetkinin aşkınlıklarına karşı savunmasız olanları korumaktan ibarettir. Hukukun yaşadığını yadsımayan bu akıl, sürpriz gerekçe ve kararların habis yanlarından bireyi korurken, iyicil kararların soluklanmasını, onları öncüllerle uyumlu olması koşuluyla onaylar.



Sonuç itibariyle usul dizgesi, ithal ederek bağrına bastığı bir çok kurum aracılığıyla bireyin yabancısı olduğu usul, süreç ve kararlar karşısındaki yalnızlığıyla çaresizliğini, optimum gerekçelerle aşmaya çalışır.



Bir çok yerde durarak tanımlanabilengerekçe; yargısal ilişkilerin düzenleyicisi özneleri hukukun içinde tutan ve aşkınlıklarıdisipline etmenin aracı olmayı sürdürür.



3.Yargının Demokratikleşmesi/Çoğulcu Yargı:



Yargılama özü itibarıyla çoğulcudur. Kadimden beri yargıçlar, yargılananlar çoğulcu ve demokratik bir tabandan beslenmiş, hükmün olabildiğince geniş bir alanda çok kişiyi etkisine alabilmesi için tabanını var gücüyle genişletmiştir.



Genişlemek ve derinleşmek yeknesaklıktan, darlık, merkeziyetçilik ve teklikten neşet eden gerekçe sorunlarının aşılmasını kolaylaştırır. Gerekçeye aradığı kimi özellikleri buldurur. Kabul edilebilirlik standartlarını keşf etmesini sağlayarak kendisini aşmasını, ihtiyacı olan soluğu almasını sağlar.



Tabanın genişletilmesi, Erga Omnes hükümlerle buluşmanın,İnter Partes’ in büzen, uyuşmazlığı canlandıran yanından kurtulmanın saygın ve etkin olmanın, etik davranmanın öteki adıdır.



Çağdaş hukuklar, bu paradigmanın izlerini taşıyan bir çok uygulamayı sinesinde barındırır. Özellikle hükümden etkilenenlerin tespitinde ve hükmün sınırlarının tayininde, hükmün çoğulcu ve demokratik özellikleri doğrudan bir rol alır. Dinlenmeyenin hükümden etkilenmeyeceği, hükmün davada dinlenmeyeni bağlamayacağına ilişkin kaidenin kökeninde bu giz yatar.



Bir çok kuralın yazgısını belirleyen bu yaklaşım, bir çok uyuşmazlığın tabanı geniş bir hükümle sonlandırılmasını, çoğulcu bu tabanın demokratik usullerle hükme katılmasını, çağdaş usullerin odağına alır. Gerekçe ile hüküm arasındaki ilişkinin derinliği, demokratik usullerle gerekçeye taşınanın, çoğulcu bir tabandan neşet etmesinden aldığı güçle motive olur. Hükmün geniş bir alanda bir çok kişinin yazgısını belirleyeceğini kabul eder.



Bu, hükmün gerisine bakmadan,duraksama yaşatmadan, uygulama sorunu oluşturmadan kendinden emin, çoğulcu ve demokratik usullerle oluşması, zengin birikiminden aldığı ilhamlayol alması, engelleri rahatlıkla ikna etmesi ve kolaylıkla aşması demektir.





V- Yazmaya İndirgenen/Hiçleşen/İddiasını Yitiren Gerekçe:



Buraya kadar ifade ettiklerimiz, sistemin gerekçe hakkını koruyabilecek ziyadesiyle olanak, kolaylık, araç, altyapı ve organizasyon sunduğunu benimsemek gerekir.



Cumhuriyetin kuruluşuyla yarışan gerekçe hakkı o günden bu güne ileriye yönelik hatırı sayılır ya da imrenilecek bir pratik sunamadı. Kuruluş yıllarındaki kimi gerekçelerin kıyas kabul etmeyecek denli ileri bir dil ve içerik sunmaları, aradan geçen zamanın boşa harcandığı konusunda ciddi kuşkuların oluşmasına neden oldu.



Ülkemizde gerekçe, tüm çabalara rağmen istenen patlamayı yapamadı, yurttaş hayatına malına ve özgürlüğüne hükmeden kararları vücuda getiren nedencelere her şeye rağmen hasret kaldı.Yargılamanın etik bir ilişki olduğunu, gerekçenin ibralaşmayı formüle eden bir etik araç, olduğu unutuldu.Kapıları üzerine kapadı, dış dünya ve bağlamla diyalogunu kopardı. Gerekçenin rol ve işlevini elinden geldiğince büzdü, mevzi ve hududu daralan gerekçe, gelecek düşüncesi, hayal, iddia ve idealini yitirdi. Bu gün üzerine söyleyecek bir söz ve söylemi kalmadı. Sıradan metne, hükmün senede bir kez yüzüne baktığı, canı istediğinde istifade ettiği araca indirgendi.



O günden bu güne gerekçe adına taş üstüne bir taş konulduğunu söylemek maalesef mümkün olmadı. Buna bir çok olgu neden oldu. Özetlersek:



1.Değerle Bağını Koparan Sokak / Gerekçeyi Hafife Alan Kamusal Yaşam/ Yozlaşan Etik İlişki :



Bireysel, sosyal, politik, kültürel ve ekonomik hayat gerekçeyi hafife aldı. Gözden düşen gerekçe, ihtiyaç olmaktan çıktı. Etik ilişkide gerekçenin değer olmaktan çıkması, nedencelerin açıklanmasınıgereksiz kıldı, değerlerin çiğnenmesini meşrulaştırdı.



Randevusuna geç kalan,gecikme sebeplerini açıklama nezaketini gereksiz gördü. Toplumsal görgü kurallarını askıya aldı. Yılın ödülünü alan bir filmi, ödüllük kılan nedenlerin topluma anlatılmasına gerek duyulmadı.



Senato salonları fahri doktorayı gerektiren nedenceleri yurttaşa ve bilime makul nedenlerle izah edemedi. Tezlerin, istisnalar hariç, hangi buluşu yaptığı izahtan varsete tutuldu, düşen eşiği elini kolunu sallayarak geçenler tereddütsüz kutsandı.



Gerekçesiz bilirkişi raporları hükme dönüştü, paralel yargı yetkisini kullanır hale geldi.



Yürütme bir çok eylem ve işlemini ondan etkilenen toplum, birey ve kamunun denetiminden kaçırdı.



Yasama faaliyetigerekçe ile yollarını defalarca ayırmakta beis görmedi. Yasama işlemleri doyurucu, makul, hukuki temellere yaslanmayı reddetti. Yorum ve boşluk doldurmada paha biçilmez materyal olan gerekçeler, madde metinlerini gerekçe fakirine dönüştürdü.



Kural oluşturma ve çözüm üretme misyon ve ideali kurak, çorak kanun metinleriyle bir başka bahara kaldı. Kürsüyü yasamaya yaklaştıracak olanak ve kolaylıklar, olmayan gerekçelerle imkansızlaştı.



Yurttaşlık Yasası’nın birinci maddesiyle kürsüye verilen yasama yetkisi, bilerek bilmeyerek geri alındı, etkisiz kılındı.



Velhasıl hesap kaçkınlığı; yaşam biçimi, yönetme, siyaset üslubu ve yasama yönteminin çeşitli vesilelerle ertelediği, yoksadığı ve reddettiği bir kültüre dönüştü, bu giderek kanıksandı. Özetle meşru, makul ve doyurucu nedenlere yaslanarak eyleme bireysel, toplumsal ve kamusal yaşamdan giderek çekildi, gereksiz olmaya başladı.



Etik olmaktan uzaklaşan bu ilişkiler ağı, ucu bucağı görünmeyen ve birbirini besleyen ittifak eden sorunlar zincirine yol açtı. Hukuk, yargılama, yargıç, hüküm ve gerekçe de sorunlu bu yapı, gelişme ve zihniyetten hissesine düşeni aldı. Tarihsel, sosyolojik, zihinsel ve düşünsel bu ard alan ve onu vücuda getiren nedenler anlaşılmadan ibralaşmanın düştüğü darboğazın aşılması olanaksızdır.



2. Yabancıya Gösterilen Direnç/ Hazımsızlık-Uyumsuzluk/ Politik, Psikolojik ve Sosyolojik Reddediş:



Politik tercihlerin gerekçe üzerindeki tahakkümü onu bağlamından koparmış, kendi dinamikleriyle ilişkisini bozdu. Kendi siyasetini oluşturması ve ondan beslenmesini önledi. Kuramsal açıdan sistem gerekçe hakkının etkili ve verimli kullanılabilmesi için yeteri bilgi ve donanıma sahiptir.



Pozitif hukukun bu konuda yetersiz olduğu söylenemez ise de, özellikle Avrupa Kamu Düzeni’ nce yapılan önerilerinin paralel bir yönetim ve yargı yetkisiolarak algılanması, ithal edilenin özümsenmesini, içselleştirilmesini güçleştirir.



Devletin hassasiyetleri olarak lanse edilenlerle, içtihat ve düzenin yol ayırımına gelmiş olmaları kopuşu tetikleyen önemli bir nedendir. Yargının, kendisini devletle özdeşleştirmesi, onu hukukun içinde tutmaya, disipline etmeye, hukukun içine çekilmeye özgülenen iradeye karşı refleks geliştirmeye zorlar.



Bilinen duygular, bireyin olanaklarını insanca yaşaması için lazım olanları belirleyerek karşılama yerine, bunlara özgüleneni düşman addeder. İyicil ve insancıl çabalar direngen bu tutum karşısında geriler, hayat şansı bulmakta çoğu kez güçlük çeker.



Politik tercihlerle işbirliği yapan yasama faaliyetinin beklentisi tüm çabalara rağmen, devlet aklıyla özdeşleşen pratiği aşmayı başaramaz. Gerekçe kültür ve düzeninin bu akıbetten hissesine düşeni almaması olanaksızdır. Ortaya çıkan tablo, hikmetinden sual olunmaz iradeyi tahkim etmekte, oldukça güçlü bu irade, devlet aklıyla uzlaştığı noktalarda birey, toplum ve kamuyu aydınlatma fikrini ciddiye almaz. Gerekçenin etik rolünü ve işlevini gerçekleştirmesi özellikle önler.



Bu nokta;gerekçenindevlet, güç ve siyasetle koalisyona girdiği, totaliter, otoriter anlayışa ev sahipliği yaptığı nirengi noktalarıdır. Tamda burada iğfal edilen gerekçe, özgün söylem, dil, gerçek, kaynak ve siyasetinden vazgeçer. Başkalarının yörüngesine girerek başka amaçlara hizmet eder. Makasın değişmesiyle eş zamanlı olarak gerekçe sapmalarının zirveye oynadığı, yargımızın hüküm üstüne hüküm giydiği alanlardır.



3. Anakronik İçtihatlar/Paternal Denetim/Mecalsiz Gerekçeler:



Başta Yargıtay olmak üzere, ardışık dereceli mahkemelerin varlık nedenlerinden biri, gerekçe denetimidir. Gerekçe denetimi, hukuka uygunluğu sınamak bakımından, üst dereceli yargı yerlerinin görev tanımı içinde olmayı her daim başarmıştır.



Kendini gerekçe üzerine konuşlandıran yargılama şeması, fırsat bulduğu her yer ve aşamada, yargılamaya katılanlara, sevk, idare edenlere ve hükmü denetleyenlere eylem, işlem ve kararlarını meşru makul, hukuki ve doyurucu olanla temellendirilmeleri emreder.



Aktarma yargısının bu rol ve işlevini her halükarda ve beklentilerle uyumlu olarak yerine getirdiğinden söz edilemez. Bu ödev, iş yoğunluğu, organizasyon bozukluğu ve alt yapı noksanları gibi meşhur, maruf ve kadim nedenlerin yarattığı sözde meşruiyetle yerine getirilmez.



Gerekçe ödevi ve gerekçe denetimi çoğu kez “usul ve yasaya uygun hükmün onanmasına, yerinde bulunmayan temyiz nedenlerinin reddine, daire kararına direnmenin anılan nedenlerle bozulmasına” gibi şablon argümanlarla özdeşleşir. Böylece gözünü aktarma yargısına diken, genel kuruldan pür dikkat gerekçe bekleyen nefesini arzuhallerle tutarak yukarıdan bir parça gerekçe bekleyen yurttaşın muradı çoğu kez gözünde kalır.



Böylelikle gerekçe denetimi arzulanan düzey ve kerteyi yakalayamaz. Varlığının sebebine duyarsız kalan derece mahkemeleri, yarattığı örnekle öncüllerine gerekçe konusundaki ilgisizliği aşılar, sapmaları kusurlu gerekçe denetimi aracılığıyla kutsamış olurlar.



Bu rahatlık denetleyen ve denetleneni ortak bir paydada buluştururken, şımaran gerekçe kusurları henüz emeklemekte olan gerekçe kültüründe onmaz gedikler açar. İbralaşmayı soğuk karşılayan bir yargı kültürü kültleşmekten aldığı güç ve ivmeyle yeni sapmalara doğru yol almakta beis görmez.





4.Ölçütsüz Kalmak, Ölçüsüz Eylemek/Rol ve İşlev tanımındaki Tutarsızlık:



Yargı deneyimlerinin ima tembelliği, kuramın pratikten beklediklerini karşılıksız bırakır. Uzun soluklu araştırma ve toplanan yüzlerce deneyimin kullandığı dil ve dile getirdiği meram, birikimin kuram yaratacak düzeye erişmediğini gösterir.



Sapmaların nitel ve nicel açıdan iyi sayılabilir bir rezerv sunmasına rağmen, bu türlerin sağlıklı olarak sınıflandırılmaması, tanımlanıp betimlenmemesi onların teşhis ve tanısını güçleştirdiği gibi, mücadelenin kurumsallaşmasını da önledi.



Karşılaştırmalı hukuk ile bu alanda paslaşma ve işbirliği yapmayı düşünmeyen deneyimlerin habis huylu gerekçeleri tasnif ederek adlandırması bir kaç örnekle mahduttur. Rastladığımız ve öncüllerden istifadeyle betimleyerek karakter özelliklerini saptadığımız motiflerin kırka yaklaşması, iki anlama gelir. Birincisi, habis huylu gerekçelerin epey derinlik ve deneyim kazanması, ikincisi ise bunlarla mücadele edecek kurumsal bir konseptten yoksunluktur.



Gerekçesizlikle mücadeleyi varlık ve yaşam biçimi olarak telakki eden bir aktarma anlayışının sıradan, tesadüfi ve dağınık bir mücadele sergilemesi, sapmaların derin çatlaklar bularak güçlenmesini kolaylaştırdı.



Uluslararası hukukun gerekçe bağlamlı asırlık brikimi ve argümantasyon kültüründen bihaber bir deneyimlerin gerekçe denetiminin üzerinde yürüyeceği sağlam kolon ve kirişler bulması mümkün değildir. Gerekçenin, gerekçeleri üzerine kafa yormayan, el alemin gerekçesizlikle mücadele disiplinine sırtını dönen deneyimlerin, ölçütsüzlüklerle kusur aramaya kalkışması, kusursuz deneyimlerle müçtehit olması beyhudedir.



Ölçütsüzlüğün bizi getirdiği nokta ölçüsüzlüktür. Ölçüsüz ve ölçütsüz bir gerekçe alemi, kurduğu sağlam ve sarsılmaz gerekçesizlik kültü ile özgürlükleri temelsizliğe biat etmeye zorlar. Kararların savrulmasını, güç karşısında çaresiz kalmasını görevin uzantısı olarak görür. Kendine ve işine sadakatsizliği olağan ve günlük aktivite olarak telakki eder.



Yargılamayı duruşma ile sınırlayan, özdeşleştiren bu bakış açısı gerekçelendirmeyi kürsüyle yurttaş arasındaki etik ilişkiden neşet eden sorumluluk olduğunu unutur. Unutkanlık, sıradanlaşan sapmalara karşı yargıyı duyarsızlaştırırken, yargı-etik ilişki çiftinin kan kaybetmesinde doğrudan rol alır geriye dönüşü imkansızlaştırır.



5. Kafasını Kuma Gömen Öğreti/Üç Maymunu Oynayan Kibir:



Bu alanda günahsız bulmak mümkün değildir. Amaç ve hedefi yarının hukukçusunuyetiştirmek, hukukunu yaratmak olan akademinin, gerekçe üzerinden bu hedefini gerçekleştirdiği söylenemez.



Bir avuç idealist, tez, makale ve deneme dışında akademinin bu misyonuyla barışık eylemediğine, gerekçe konusundaki birikimin yavanlığı, çoraklığıve azlığı tanıklık eder. Usul üzerine yazan-çizen eserlerin gerekçe üzerine söyledikleri öncekilerin yinelenmesiyle sınırlı olup, buluş ve kuram yaratmaktan uzaktır.



Sıradan bir kaynak, gerekçe bahsinde bir veya birkaç yargı deneyimiyle yetinerek, gerekçenin sınır ötesindeki uğraş, birikim, misyon, ideal, hayal ve beklentilerine kulaklarını tıkar, gözlerini kaçırır ve susmayı yeğler.



Gerekçenin kitabını yazmak,temellendirmenin tarihi yolculuğunu izlemek, belgeselini yapmak, felsefi kökenlerine inmek, kuytu ve koyaklarında turlamak bilgi üreten,gerçeği kovalayan kurumların işidir. Gerekçesizliğin kol gezdiği bir pratikten yaka silken, el eman eden, feryat figan koparanların haykırış, iç çekişlerle çığlıklarını duymayanlarısorumluluktan muaf tutmak adil değildir.



Usul kürsülerinin gerekçeye ilgilerini, bir kaç Yargıtay içtihadı, vaktiyle kıt imkanlarla ve is kokusu taşıyan eserlerle, bu meseleye eğilen idealistlerin birikimiyle sınırlamaktan kaçınmalarıelzemdir.



Kendilerinden önce gelen deneyimler karşısında üç maymunu oynayan kibrin bırakılması, akademinin gerekçe hakkını, gerekçeli karar alma hakkına eviren küresel değerleri keşf etmesi, yürek yakan, insan zekasıyla dalga geçen, bireyi çaresiz kılansapmaların erkenden teşhis edilip sisteme sızmasını önler.



Akademi’nin yükünü ağırlaştıran bir neden daha var, sıradan ve masum olanla peçelenen bu günah, kendisini kesin hükmün sınırlarının belirlenmesine gizler. Kesin hükmün sınırlarının belirlenmesinde gerekçeye hakkettiği payı vermekten kaçınan görüş, ittifakla ve ısrarla senelerdir gerekçenin belirleyiciliğini küçümser, bir kaç sebep ve olguyla sınırlar.



Yek diğerini tekrardan ibaret, kendisini doktrin olarak lanse eden girişim, hukuki dinlenilme hakkı, adalete erişim, görünen adaleti ve ilişkide olduğu civar özgürlükleri hesaba katan bir derinlik, lisan ve stratejiden uzaktır. Aradan çok zaman, köprüden çok sular geçmesine, bu fikri gözden geçirecek onca done ve sebep doğmasına rağmen, hükmün öznel sınırlarının yeni aktörünü hesap dışı bırakmak tercih olmaktan çıkarılmalıdır.



Hükmün kesinlik sınırlarını belirleme rol ve işlevini çoğun hükme kaptıran gerekçe, giderek gözden düşer. Bu, gerekçeye olan ilgiye dip yaptırarak onun içini dökmesini önler, filizlenen gerekçe hukukunun ileriyi görmesini, yarına kalma olanağını kısıtlar. Gerekçenin varoluşçu çabasını iğdiş eden bu yaklaşımın, kurumsallaşmaya yeminli düzenin isteği olamaz.





VI- Usul Hükümlerinin Sömürülmesi/ Potansiyel Gerekçesizlik Motifleri:



1.Sır-Giz üzerinden gerilen İlişki/ Yoksunluk Sendromu /Prematüre Hüküm:



Yargının sır olarak telakki edilen nesneye ulaşmakta çektiği güçlük, kendisini hükmün, gerçeğin bilgisine doyasıya ve gönlünce erişmesini önler.



Saklanan ve karartılanın, tartışmayı sır ve giz ölçüsünde engellemesinin, yargılama-giz-savunma-hüküm üzerinde bıraktığı izler, yarattığı etki, sonuçların tartışılmasını gerekli kılar.



Mevcut düzenleme, sırrın tartışma alanından uzaklaşması öteki ifade ile sır olarak kabul görenden mahrum kalan yargı diyalektiğinin, karşılaştığı savunma sendromunun giderilmesi konusunda etkin, verimli, kalıcı, hatta stabil bir öneriden yoksundur.



Sır ve gizi tanımlayacak, betimleyecek, belirleyecek sınırlandıracak ve kurumsallaştıracak ulusal bir politikadan yoksun olmak, adil yargılama hakkını sır gerekçe üzerinden etkileyen başat parametredir.



Bileşik bir stratejiden yoksun olmak, her yargılama usulünün sırra vereceği tepki ile sır karşısındaki tutum tavır, refleks ve çözüm önerisine göre farklılık yarattı.Böylece hükmün sırra olan gereksinimi, daha çok öznel yargılama ile temin edilmek istenen maksat, uygulanan yöntem ve sırrın paradigması tarafından tayin edildi.[32]



Hükmün tartışılandan teşekkül etmesi, tartışılanın gerekçeye malzeme sağlayan olması, gerekçe-sır arasındaki ilişkiyi kaçınılmaz kılar. Bu bağlamda gerekçe tartışılan kuşkunun nasıl, neden hükme dönüştüğünü, evrilenin ne olduğunu belirleyen ve anlatandır.



Dolayısıyla tartışma masasından uzaklaştırılan, her ne sebeple olursa olsun tartışılmayanın, evvelemirde yargılama, gerekçe ve hükmün kaybı olacağını unutmamak gerekir.



Gerekçe ile neden sonuç ilişkisi kuracak denli köklü bağları olan sırrı, lokalize edecek bir düzenlemenin olmaması, kendisini şu veya bu şekilde peçeleyen nesne ve öznenin yargılanmasını önleyerek, yaşamın ve sistemin derinliklerine yerleşir. Oradauyuyan yapıları yargının görüş alanından çıkarır.[33]



Rejim ve toplum açısından hayati olan bir çok adli vaka duruşma salonuna bir türlü getirilemeyen sır ve gizlerden ötürü yargılanma imkanı bulamadığı gibi, bin bir güçlükle edinilen sırrın yetersizliği,olayı aydınlatmadaki kifayetsizliği bir çok suç ve suçlunun yargılanmasını engeller.



Sırrın yargı üzerindeki kontrolü,savunmayairtifa ve mevzi kaybettirdi. İddianın gücü karşısında biçare kalan savunma, sırrın iddiaya sağladığı destek karşısında gerileyerek,değerlerle inatlaşan eylemin mahkumiyetini önlendi. Hatta almaşık imkan ve olanaktan mahrum savunmaya ispat sahası kapatıldı.



Yargının, sırrın egemenliği karşısında savunmaya verecekleri hakkında aktüel bilgi ve çaredenyoksun olması, gözleri sınırların ötesindekilere çevirir.



Deneyimler, sır ve gizlerin savunmayla yarışından ötürü oluşan kayıpları bertaraf edecek usul ve süreçler konusunda kürsüye ima yoluyla alabileceği önlem ve izleyeceği strateji hakkında öneride bulunur. Kürsünün önerilen önlemler konusunda ne denli bilgi sahibi olduğu tartışmalıdır. Örnekler bu sürecin yeterince algılanmadığına, rezervlerden yeterince istifade edilmediğine karine oluşturur.



Sırrın yargılama diyalektiğini sekteye uğratanhücumunu durduracak çareleridurumdan etkilenen her süje için ayrı ayrı formüle eden içtihatlar, sevk ve idareye bu etkiyi süspanse edecek ve gerçeğin açığa çıkması için özgürlüklerin hareket kabiliyetini artıracak bir marj bırakmıştır.



Bu eş zamanlı olarak kürsüye sırların şerrinden özgürlüklerin olabildiğince az etkilenmesi için optimum önlem almakta özgür olduğuna dair önemli bir mesajdır.



Sırrın kim tarafından kontrol edileceği, bu tasarrufun gerçek ve doğruluğunu sınayacak ulusal bir düzenlemenin aktüel gerekçe ve yargılama anlayışı karşısında tutunamaması, toplumsal beklentileri yeterince yanıtlayamaması, sırrın etik ilişkilere verdiği diğer bir zarardır.



Güvenliğinsüspanse ettiği sırrın, yargılama diyalektiği üzerinden gerekçe ve hükme verdiği zararların minimize edilmesi, buna odaklanan protokollerin iyice kavranması, etik ilişkinin sınırlarının belirlenmesi ve güvenceye alınmasına bağlıdır.



Eksiklerin tamamlanması, sır gerekçe ilişkisinin doğru bir yerden okunmasına bağlıdır. Bu okumayı yapamayan bir düzenin, gerekçe hakkını tamamıyla güvenceye aldığından, koruduğundan söz edilemez.



Sırrın hesap kaçkınlığını körüklemesine izin verilmemesi, etik ilişkinin yaslandığı değerlerin yegane arzusudur.



2.Aynılaştırma ve Benzeştirme / Sıradanlaşarak Yozlaşma:



Aynılaştırma ve benzeştirme yargının kadim tutkusu, alışkanlığıdır. Kürsünün araya karbon alarak denediği ve yakasını bir türlü kurtaramadığı sapma biçimi varlığını koşullara uyarak korudu. Gelişen teknoloji ile duruşma salonlarının bilgisayarla tanışması, anılan sapmalarla bütünleşerek yaşamayı kolaylaştırdı.



Birleştirilen davaların paydası üzerinden oluşturulan aynılaşmadan ayrı olarak, yargılanan nesne ile özneden neşet eden farklılığı reddeden diğer sorun, gerekçenin benzer kararlardan yaptığı alıntı, gönderme, içselleştirme ve özdeşleşme tutkusu oldu.



Varlığını büyük ölçüde organizasyon bozukluğu, alt yapı eksikliğine yaslayan bu aşkınlık, gerekçenin somut olayın özgünlüğünden neşet eden farklılığını ortadan kaldırdı. Nedenceleri benzeştiren, aynılaştıran ve örtüştüren bir kusur türevine dönüştü.



Anılan defo, gerekçe tembelliğini tetikleyen, gerekçe dil ve anlamını hiçe sayan bir modelidir. Bu model, gerekçeyi sabitleyerek, yargılanan nesne ve özneye dair bilgiyi uyarlayarak, gerekçe üzerinden özgünlük, öznellik ve özgelik arayan etik ilişkiyi aradığı hayat tarzından uzak tuttu. Farklılıklardan kaynaklanan çoğulluğu ve renkliliği yoksadı.



3.Fizik Kurallarıyla İnatlaşmak / Yayılarak Sığlaşan Yargı:



Gerekçe usuli güvencenin önemli bir boyutu, saydamlık vaat eden bir usul donanımıdır. Yasa yapıcı, olup bitenlerin safahatını izledikleri usul ve süreçleri çoğunla bu teminat aracılığıyla izler.



Temellendirme kurumu, doğası gereği bilinen diğer enstrümanlarla aynı amacı gerçekleştirmeye adanır.Kendilerine ayrılan kulvarda, öznel araçlarla görünen adaleti sağlama misyonu, onların çelişmelerini önleyecek bir yapıya kavuşmalarını sağlar.



Bu bakımdan usuli güvencelerin yek diğeriyle çelişecek bir koda sahip olduklarını söylenemez.He şeye rağmen, hedef ve amaç birliği yapan umumiyetle yarışan kurumların, ölçütsüz uygulamaların tetiklediği bir çelişki yaşamaları muhtemeldir.



Defolu pratiklerin vücuda getirdiği gerilimin, yarattığı komplikasyonların etik ilişkiyi zehirlediklerine defalarca tanık olduk. Bir çok uygulama hatasından beslenen sapmaları saymak, onları bu kısa tura sığdırmak güçtür. Bunlar içinde son dönemde bir çok yakınmaya vesile olanı, çok sanıklı davaların birleştirilmesi ile oluşan sapmalardır.



Birleştirme özü itibarıyla paydası özne ve nesne olan uyuşmazlıkları aynı potada eritmeye çalışan ya da aynı doneler üzerinde yükselen davaları makul sürede, az kaynakla ve çelişkisiz şekilde tartışmaya özgülenen bir muhakeme hukuku aparatıdır.



Sınırlı amaca özgülenen bu kurumun çok sanığı ve nesneyi aynı çatı altında yargılama girişimi, alan genişliğine bağlı olarak bir derinleşme sendromuna neden olabilir. Adalete erişimi önlemenin yeni adı, davaları birleştirerek,yargılananları aynılaştırmak ve benzeştirmektir.Çok sanıklı davalar yaratmak usul ve süreçleri atlamanın, malzemeden kısarak kuşkuları pekiştirmenin bir başka türevidir.



Derinlik,gerçeklik yargısı ile ilgili olup, yargılanan hayat olayının aslına yakın şekilde tecrübe edilmesine odaklanır. Buradaki olası bir sığlaşmanın, miyopluğun kendisini gerekçeye taşıyacağı muhakkaktır. Geniş alana yayılan yargılamanın, derinliğini yitirerek gerçeklik yargısının ihtiyacı olan kazı ve tartışmadan kaçınacağı, malzemeden kısacağı malumlarıdır.Fizik kurallarıyla inatlaşan yargının iflah olması, hükmün ise saflaşması olanaksızdır.



Onca sanık ve eylem arasında, yargılanan nesne ve özneyi belirleme, onlar arasında tipiklik üzerinden sağlıklı bir ilişki kurarak, birey ve toplum nezdinde itibar gören bir hüküm kurmaya, sanık sayısının çokluğu ile birleştirme kurumuna yaşadığı yozluk izin vermez.[34]



Bu olgunun, kes yapıştır metinlerle yaptığı ciddi ve derin ittifak, ortaya gerekçe hakkını temelden sarsan, malumatı imkansız kılan,kontrolü olanaksız ve özümsenmesi imkansız bir metin çıkarır. [35]



Binlerce sayfa içinde savunma hakkı ile kanun yolunun etkin şekilde kullanılmasına imkan veren bir unsur, metin veya değeri arayıp bulmak dikkate alınıp değerlendirilmesini savunmak insan üstü çaba gerektirir. Oysa aktüel ölçütler, insanı zorlayan usul ve süreçleri soğuk karşılar, onay vermez.



Tutuklamanın, özgürlüklerle çelişkisini besleyen gerekçenin, aradan çekilmesiyle oluşan mağduriyetin tolare edilememesi, gerekçe ile tutuklama üzerinden gelişen bir başka paradokstur.



Onca söz, yazı ve yaşananlara rağmen tutuklamanın gerekçeyle girdiği düelloyu kaybetmesi, gerekçenin önlenemeyen düşüşü, baş edilemeyen çaresizliğinden başkası değildir.



Muhakeme araçları arasındaki dostluğun karşıtlığa dönüşmesinin yegane nedeni, yozlaşan uygulamalardır. Tutuklama gerekçelerinin bir iki istisna dışında adalete erişim ve görünen adaletin kaygılarını taşımadığı, resmi geçit yapan, yaptığı yanına kar kalan deneyimlerle sabittir.



Kendisini dördüncü uyum paketi olarak lanse eden yasa çalışmasının bir kaç maddesini tutuklamaya ayırması, uygulamanın özgürlüklere yönelik sağır, kör ve dilsiz tutumunu aşmaya çalışan cılız bir girişimdir.



Yasamanın, kötü gidişatı önleme çabası, yasamanın uygulama karşısındaki aczinin bir başka türevi, idarenin didinen yasamayla inatlaşmasının diğer adıdır.



Ciddi kırılma ve alınganlıklara neden pratiklerin, özgürlüklerle içten hesaplaştığını, kürsünün muhataplarıyla etik değerler üzerinden helalleştiğini varsaymak olanaksızdır.



4.Teknolojinin Savurduğu Etik Sorumluluk:



Uyap sisteminin sağladığı avantaja yaslanan kürsü, tutanak muhteviyatını olduğu gibi gerekçeye taşıyarak, tutanağı gerekçeyle özdeşleştirir. Dolayısıyla gerekçenin tipiklik için harcayacağı zamanı tüketir. Kuşkunun nasıl aşıldığını, iddia ve savunmanın hükme ne şekilde dönüştüğünü yanıtsız bırakır.



Binlerce sayfadan oluşan kararlar[36] infaz anını beklerken bunca sayfa arasında gerekçeye ayrılan sahici payın ne olduğuna ilişkin soru varlığını muhafaza eder. Kes yapıştır usulü, sesin duruşma için taşıdığı önemi ne yazık ki görmezden gelir. Sabır taşına dönüşen yargılama, gerekçe ve hüküm,sesin sunduklarından dilediğini bir türlü alamaz.



Teknolojik olanakları sömüren kürsünün, payı farklı uyuşmazlıkları aynı gerekçelerle temellendirilmesi, gerekçenin yaşadığı bir başka talihsizliktir.



5.Durağan Doktrin/ Gen Haritasından Yoksunluk:



Kürsü yüz yıllık gerekçe mücadelesi ve gelişmesini kaçırdı. Argümantasyon teorilerinin kıran kırana mücadelesini seyretti. Hukuki şekilcilik ve gerçekçiliğin yarışmasıyla vücuda gelen adalete erişim hakkını fark edemedi.



Avrupa’ya taşınan bu mücadele hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkını doğurdu. Bu hakların gerekçe paradigmasından analiz edilemedi. Buradan yargının ihtiyacı olan bir kuram oluşturulamadı.



Birbirini tekrarlayan gerekçe söylemi bir sanata dönüşemedi. Söylem sığlaştı giderek ufaldı.



Alan çalışması yaparak, gerekçesizlik modellerinden bir soyut sapma faktör seti oluşturamadı. Analiz yapamadı, sapmaları teşhis edemedi, anlayamadı, sapmalara isim koyamadı. Gerekçesizliğin anlamını ve onlardan kurtulmanın formülünü bulamadı.



Akademik çalışma ve eserlerin umumiyetle başını kuma gömmesi, ilginin bir kaç deneyim ve sesle sınırlanmış olması, argümantasyonun sığlaşmasının önemli bir nedenidir. Özellikle usul hukuku alanında emek mesai ve çaba gösteren eserlerin, sıra gerekçeye geldiğinde, kendisinden önce bu alanda çalışanları görmemeleri veya gerekçe konusunda kaynak tüketmekten kaçındıkları sıradan bir araştırma ile görülecektir.



Akademinin bu konuda üzerine düşeni dört ikilik yaptığını söylemek gerekçesizlik modellerini şımartmak, olanları kutsamak, merakları uyutmak demektir. Gerekçe hakkının kurumsallaşması için yapılacak çok şeyin olduğu sınırların ötesinde dişini tırnağına takan hukuki çalışmalarla sabittir.



Master ve doktora tezlerinin buraya odaklanması, etrafını kolaçan ederek yerel hukukun ihtiyacı olanı bulup ithal etmesi, başkası ile arasında oluşan kod farkının nedenlerini belirleyerek gidermesi gerekir. Dahası bu alanda oluşan çoraklığı bir nebze olsun gidermesi, etik ilişkinin yoluna sorunsuz devam edebilmesine ciddi bir katkı sunar.



Müfredatın gerekçeye ilgisizliği, hukuk eğitimini gerekçe konusundaki küresel gelişmelerden yoksun bırakmakta, gerekçelendirme kültürüne dışarıdan gelecek katkıları önlemektedir.



Katkıdan mahrum bir kültürün yarına gerekçe adına bırakabileceği bir şeylerin olabileceğini söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Temellendirme birikiminden yoksun bir hukuk eğitiminin, bir kaç adım ötedeki pratiklerle birey, toplum ve diğerlerinin dayanak ihtiyacını karşılaması hayaldir.



Akademi sıralarında gerekçesizliğin kürsü-meşru ilgili ve toplum arasındaki etik ilişkiye verdiği zararlar tartışılmaması, gerekçe üzerine sistematik bir çalışma yapılmaması, ikna etmeyen ve inandırmayan hükümlere davetiye çıkararak, toplumun içten içe çürümesi, kendisiyle kavgaya tutuşmasına neden olur.



İkna olmayan birey ve inanmayan toplum muhakkak surette bir alternatif uyuşmazlık modeline tevessül eder, ihtiyaçlarını meşru ve hukuki olmayan yöntemlerle giderir, kamusal araç, organ ve kurumları rol ve işlevsiz bırakır.



6.Bilirkişi ve Gerekçe/Paralel Yargı Yetkisi:



Adli politikanın uluslararası hukuk, pratik ve küresel adli proje ve siyasetle yaptığı işbirliğinin önemli ayaklarından biri de candan bezdiren bilirkişilik kurumu, yozlaşan uygulamadır.



Takdiri delil olmaktan öte bir rol ve işlevi olmayan bu kurumun,malum nedenlerle paralel yargı yetkisini kullanır hale gelmesi[37] işin vahametiaçısından önemlidir.



Arşivler,kontrolü ele geçiren bilirkişiliğin kürsüye çıkarak yargılama yetkisini kullandıklarını açıkça göstermektedir. Gözcüler tarafından kaleme alınan ve her fırsatta ekrana yansıtılanraporlar, işin tadının kaçtığına delalet eder.



İlkin görev tanımındaki isabetsizlik olmak üzere, muğlaklık, tanımdan kaçınma belirsizlik gibi sayısız bir çok sebebin koalisyonu,gerisinde hükme ve gerekçeye elini kolunu sallayarak evrilen bir mütalaa bırakır.



Gerekçeden yoksun, aşkın, yetersiz gerekçe ve yargı verileriyle yolunu ayırmış yanların tezleri üzerine yoğunlaşmış, işini gücünü bırakarak gözünü hükme diken, yargıca direktif veren, işini yapmak yerine tarafları öven/yeren raporların yargıya dönüşmesi sıradan, malum ve maruf vakıalardandır. Bunun yoksanması üstünün örtülmesi, yargı yetkisine göz diken ve etik ilişkiyi içten içe çürütmekten başka bir şeye hizmet etmediği biriken sorunlarla sabittir.



Bilirkişi mütalaasının delillerin kabul edilebilirliği, çelişmeli yargı ve eşitlik ilkesinin koyduğu ölçütleri aşmadan değere dönüşmesi, toplumun yargıya olan kredisini bilirkişi pratikleri üzerinden sarsmakta, kürsü salt bu nedenle inandırıcılığını, saygınlığını yitirir.



Politikanın bu alanı tartışmaya açması, güçlü deneyim ve dizgelerle işbirliği yapması, çalışmalarını yoğunlaştırması iyi niyetli bir çabadır.



Her isteyenin elini kolunu sallayarak bilirkişiliğe soyunduğu bir sistemde, kalitenin dip yapacağı muhakkaktır. Dileğimiz bilirkişiliği tanınmaz hale getiren mantalitenin kürsüleri kısa sürede terk etmesi, uluslararası platformlar ve slaytlarda kendisini paralel yargı yetkisi olarak lanse eden ve oldukça incitici olan bu yozlaşmaya son verilmesidir.



7.Adlileşen Toplum/Zıvanadan Çıkan Uyuşmazlıklar/ Tetikleyen Gerekçesizlik:



Gerekçe hakkına saygı duyulmaması, yurttaşın savunma ve kanun yolunun etkin kullanılması için gerekli çaba ve duyarlılığın gösterilmemesi, gerisinde gerekçe bağlamlı yeni uyuşmazlıklar yaratır. Savunma hakkı ile gerekçeli karar alma hakkının aykırılıktan neşet eden uyuşmazlıkların genel uyuşmazlık nedenleri içindeki hissesini ölçen bir istatistik bulunmamakla birlikte, aktarma yargısına intikal eden dosya sayısının çokluğu, bu alandaki ihlalleri göstermesi kayda değerdir.



Gerekçe atideki idari işlemlerin biçimlendirilmede etkin bir rol ve işleve sahiptir. Anılan özellik gözetildiğinde gerekçenin idare hukukunda oldukça işlevsel olmanın yanında, gerekçesiz işlem, eylem ve kararların yarattığı uyuşmazlık potansiyeli, gözleri gerekçe bağlamlı davalara odaklar.



Bu tablo uyuşmazlıkları dışarıda aramak yerine, gerekçesiz kararlarla vücuda getirilen uyuşmazlıkların yarattığı etki ve sonuçlara yönelmelidir.



Biz işin yargıya intikal etmesinden sonra kusurlu yargılamadan neşet eden uyuşmazlıkların gözetilmemesi, gerekçe- uyuşmazlık ve adlileşme üçgeninin yarattığı tablonun etraflıca tartışılmasını öneriyoruz.



Uyuşmazlıkları söz dinlemeyen, ihtilafları mayalayan dış kaynaklarını kurutmakta akim kalan kürsünün, neden olduğu gerekçe bağlamlı iç kusurları tetikleyen bir sistemde, çığ gibi büyüyen bir davalaraşampiyon adliyelerin yetişmesi, kürsünün huzur bulması, erişim hakkının beklentilerine yanıt verilmesi olanaksızdır.





8.Değerler Haritasından Yoksunluk/Performansı Düşük Ağ:



Yargının bir bütün olarak üzerinde eyleyeceği, gerekçe denetimine referans alacağı bir değerler haritası veya referans külliyatından söz etmek olanaksızdır. Özellikle gerekçe denetimi ile sorumlu hatta klasik ödevlerinden biri mahkeme kararlarını gerekçe açısından disipline etmek olan üst dereceli mahkemelerin, bu ödevlerini yerine getirdikleri tartışmalıdır.



Bu zaaf, gerekçe denetiminin giderek zayıflamasından başka, referans yokluğundan neşet eden rotasızlıkla, bunun yol açtığı savrulmalara neden olur. Akademiden yeteri desteği aşamayan denetim aparatı, giderek yoksullaşır. Gerekçenin geliştirdiği aktüel özelliklerden yoksun ve habersiz bir denetim mekanizmasının, kendisini her geçen gün geliştiren ve sistemin derinliklerine saklayan kusurları düşük bu performansıyla zapt etmesi, yakalayıp ayıklaması olanaksızdır.



Bir kaç özelliğin yarattığı ölçütün mükemmel bir iş çıkarması ustalaşmış sapmalarla baş etmesi hayaldir. Böyle bir dizge, yarattığı zaaflara ölçüsüzlükleri ekleyerek denetlemek yerine yargılaması da kaçınılmazdır.



Değerden uzaklaşma, yoksunluk, kendisini daha çok kamusal motifli veya toplumun yazgısını derinden, doğrudan etkileyen politik, ekonomik karakterli davalarda belirir. Değerlerle bağını kesen davaları ayakta tutan gerekçelerin, kavramlarla kurduğu sıkı ilişki, geleneksele yatkın,insani olanla yolunu ayıran gerekçe modeline meyillenir.



Yanar döner kavramların yarattığı hareketlilik, gerekçe denetimine yansıyarak, yarını olmayan “değerlerle” birey, toplum ve kamunun temellendirme ihtiyacı karşılanır. İhtiyacın kırılganlığı politik, ekonomik ve sosyal ilişkilerde güvensizliğezirve yaptırır.



Özellikle parti kapatma, demokratik sistemin özünü ilgilendiren, yerel kamu düzenini yakından ilgilendiren davalarla, çocuk ve kadın hukuku ile dirsek teması kuran uyuşmazlıklardaki sapmalar, gerekçenin sağlam bir zeminden yoksunluğuna işaret eder.



Belirsizliğin yarattığı endişelere neden yönsüzlük, köpük değer ve kavramlar üzerinden yargının yargılanan, toplum ve kamuyla kurduğu doğrudan, dolaylı ilişkinin etik açıdan sorunlu olduğu, her defasında yarattığı ciddi açmaz, kaoskararlara yönelen ciddi ve sürekli eleştirilerle sabittir.



9.İstisna Hukuku ve Gerekçe/ Çoğulla Kavgalı, Ötekiyle Sorunlu Temellendirme:



İstisna hukuku, ötekileşen toplum kesitleri ile bireyleri bekleyen özgürlük, eşitlik ve kardeşlik paradigmasıyla sorunu olan bir sapma biçimidir. Hukuk dışı kaygıların tetiklediği nedenlere yaslanarak oluşturulan bu sistem, ötekiler olarak nitelendirdiklerini, hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını yarattığı istisnalarla önler veya hukuku istisnalaştırarak özgürlükleri askıya alır.



Hukuk istisnalarla öteden beri kalkar oturur. Hukuk doğası gereği yatay bantta farklı kişi ve olayların bu farklılıklarının yaratacağı hukuka aykırılığı ortada kaldırmak için farklı uygulama önerebilir. İyicil karakterli bu istisna aynılaştırma ve benzeşmenin yaratacağı tehlikelerden hukuk ve bireyi uzak tutarken, habis huylu hukuk ise, ideolojik politik ve geleneksel kimi huylarının tetiklediği nedenleri arkasına alarak düşman addettiği kimseleri kavramlar üzerinden yarattığı kirli hukukla yok etmeye özgülenir.



Yurttaşı düşman sayan hukuk anlayışı yok etmek dahil, bireyi her türlü hak ve özgürlüklerden yoksun bırakmayı meşru ve sözde hukuki addeder.



Mevzuatımız öteden beri yarattığı istisna hukuku ile hak ve özgürlükleri kısıtlamayı ülke bütünlüğü, kamusal beklentiler kamu hizmeti gibi nedenlerle kılıflayarak, yargılama hukukunun herkese eşit olarak uygulanmasını önler. Bu kötü şanın son dönemde mülkiyet hakkı ve müsadere hukuku alanına yaptığı müdahalelerle adeta Terörle Mücadele Yasası’nın mülkiyetle mücadele versiyonunu oluşturur. Bu istisna hukukuna yönelen eleştiri ve itirazların ciddiye alınmadığının bir başka görünümüdür.



Gerekçenin durumdan vazife çıkardığından kuşku yoktur.Kimi zaman yasaları da aşkın yorumlayan deneyimlerin arkalarına aldıkları politik, ideolojik gerekçelerle hukuka, özgürlüklerle haklara dünyayı dar ettikleri yeteri örnekle sabittir.



İstisna hukukunun emrindeki gerekçenin insanın olanaklarını geliştirmeye, çoğaltmaya, kolaylaştırmaya özgüleneni kısıtlayarak özgürlükçü çoğulcu yapıyı talan ve tahrip yönelmeleri, onlarla gerekçe düzeni aracılığıyla mücadeleyi zorunlu kılar.



Gerekçe sabıkalı geçmişe, kötü bir üne sahiptir. Temellendirme kültürünü deforme eden ve içten içe çürüten bu uygulama biçiminin kendine ayna tutarak yaptıklarını görmesi ve toparlanması zorunludur.





10. Hizmet İçi Eğitimin Gerekçeye İlgisizliği:



Hemen her konuya ilgi duyan eğitim programı, seminer ve konferansların sıra gerekçeye geldiğinde, onu teğet geçmeleri anlamlıdır.Varlığını yargıç etiğine, eğitimine borçlu Yargıç Akademisi’nin gerekçeye ilgisi, gerekçesizliğin yarattığı etki ve sonuçların vahametindenneşet eder.



Son dönemde sistematik olmasa da akademinin gerekçe hukukuna ilgi duyması, zamanının küçük de olsa bir kısmını ayırması,buraya yönelen eleştirileri nispeten karşılar.[38]



Her daim dillerden düşmeyen ve özellikle yargı kararlarının gerekçesizliğinden yakınan meşru ilgili, toplum, kamu ve siyasetin sesini yeterince duymayan eğitim planlamasının olup bitenlerden kendi payı nispetinde sorumlu olacağını unutmamak gerekir.



11.Yoksullaşan Dil/Dillendirilemeyen Gerekçe/İlişilen Hüküm:



Gerekçe bir düşünsel döngüdür. Yarışan düşüncelerin dile gelişidir gerekçe. Dikey ve yatay dilin giderek yoksullaşması, ortaya kendini anlatmakta güçlük çeken bir dil ve dile gelemeyen gerekçe bırakır.



Gerekçenin ayağa kalkması, kendinden bekleneni verebilmesi onun sağlam bir dil ve anlam bilgisiyle, onu kavramsallaştırabilen zengin bir dile gereksinim duyar. Etkin, verimli, saygın ve buyurgan olmak, hükmün arkasında durmak konuşabilme anlatabilme ve algılama yeteneğine sahip olmayı gerektirir.



Aktüel gerekçe;sözcük azlığı, cümle hataları, anlam bozukluğu, devrilen tümceleri, potansiyel kazalarıyla dil ve anlam yoksunudur. Kütüphanelerin merdiven altına indiği, kitapların barınacak yer bulamadığı, kitaplıkların fakirleştiği adli mekanda dil kaynağını yitirir, damarlarındaki hayat çekilir, can çekişen dil düşünceye ihanet eder. Dumura uğrayan düşüncenin dünyayı etkisine alması, hükmün mütercimi olması olanaksızdır.



Bu gün yaşanan da budur. Kendisini vargı/yargı olarak lanse eden hüküm, diyalektiğin vücuda getirdiği nesnel düşüncedir.Konuşma yeteneği olmayan düşünün, bu yazgıdan azade bir hayat sürmesi mümkün değildir. Gerekçe yarışan düşüncelerin bileşkesi olarak, yoksullaşan bir konuş diline sahiptir. Dil ve anlam bilgisinin inceliklerini kaçıran bu dil, etkisizleşerek güç olmaktan uzaklaşır.



Dil kazalarına gebe bu konuşma yarattığı anlam bozukluğu, algı hatası ve uygulama sorunlarıyla hükmün otör olmasını engeller. Hataların onanması, yeni uyuşmazlık, maliyet demektir. Dil bağlamlı yeni uyuşmazlıklar, dava ile hüküm arasındaki süre ve mesafeyi açmakta, makul sürede yargılama ve usul ekonomisinin beklentisi seraba dönüşür.



Böylelikle ilişilemez hüküm, aktarma yargısıyla tanışmadan tashih, tavzih gibi kurumlar üzerinden bazen de sıra ve usul dışı yöntemlerle dokunulur olmakta,hatta yaratılan kirlilikle hüküm gücünü ve saygınlığını yitirmektedir.





12.Sabıkalı Geçmiş/ Sakınan Gelecek:



Gerekçe, iyicil olduğu kadar birey, toplum ve değerlere ihanetiyle de ünlüdür. Hukukun meşrulaştıran bir işlev ve rol üstlenen dinamiği, kendisini gerekçeler üzerinden gerçekleştirmeyi ihmal etmez.



Gerekçe malum özellikleriyle daima iki yüzlü olmayı, çehresini yer, zaman, kişi, iklime göre gizlemeyi, maskelemeyi, hak ve özgürlükleri sömürmeyi, tahrip, talan etmeyi, koflaştırmayı başaran bir pratiğin adıdır.



Toplum mühendisliğinin vazgeçilmez aracı gerekçe, hukuku istenene devşirmeyi bilen bir rol, misyon ve geçmişin sahibidir. Egemenlerin buyruklarını hukuka eviren, onlara mütemadiyen ve diledikleri şekilde hizmet sunma kabiliyetine sahip, ağzı laf yapangerekçe, değerlere ihanet ederek kavramları kutsar.



Gerekçenin yaslandığı zemin ve referans habis huyların ayracıdır. İnsan hakları, etnik ve kültürel gereksinimlerin niteliği, onun hukuka mı, başka amaçlara mı hizmet ettiğini belirlemekle kalmaz, yargılama diyalektiğini etik açıdan teşhise yarayacak eşsiz doneler de sunar.



Gerekçeyle etik ilişki arasındaki yoğun ve derin bağın yazgısı, gerekçenin edindiği paradigma ve onu pratize şeklinin kaderidir aynı zamanda. Gerekçenin izi sürüldüğünde, etik ilişkinin izlediği strateji, akıl, dil kullandığı yöntem, araç, amaç, hedefle hak ve özgürlüklere yaklaşımını belirlemek olasıdır.



Özellikle anayasa yargısının ilgi alanındaki uyuşmazlıkların çözümünde referans alınan kavramlara tutkuya varacak denli duyulan ilgi, onların dokunulmazlığı üzerine inşa edilen dava, hükümlerde, gerekçenin değer ve kavramlarla arasındaki krizi, her defasında kavramlardan yana çözmeye kalkışması, gerekçenin kavramların emrinde olduğuna karine oluşturur.



Gerekçenin kavramlarla kurduğu derin ilişki, yerine ve zamanına göre değişmekle birlikte, fırsatını yakaladığında huyunu tekrarlayacağı, eski günlerini yad edeceğini unutmamak lazımdır. Gerekçenin güven telkin etmeyen, tazelemeyen inadı dururken, gerekçeye yönelik yargının varlığını koruyacağı aşikardır.



Gerekçenin habis ününü bırakabilmesi, güven tazeleyebilmesi konjoktürel huylarıyla vedalaşması,aktüel değerlerle barışması, toplumsal bireysel ve kamusal umarlarla barışık olanla çalışması,bu mahreçle içli dışlı olmasına bağlıdır.



13.Son İBK’nın Yönettiği Algı / Direnci Kırılan Gerekçe:



Gerekçe yakın zamanda deneyimlerin piri İBK aracılığıylasistemi etkileme ve biçimlendirme imkanı yakalamakla birlikte, yakalanan fırsatın biçim ve öz açısından taşıdığı sorunlar,gerekçe düzeni adına filizlenen umut ve heyecanı boşa çıkardı.



Özellikle yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizinde, kararın yerel kamu düzeniyle uyumunun sınanmasına katkı sunan gerekçelerin, tenfiz koşulu olmaktan çıkarılması[39], etik ilişkilerin üzerinde yükseldiği, yürüdüğü zemini gerekli gören anlayışı sükutu hayale uğrattı.



Bu kararlayabancı bir hükmün gerekçesiz olsa da hukuk dizgesi ve pratiğine eklemlenerek etki ve sonuç doğurması mümkün oldu. Böylelikle, kararın savunma hakkı, çelişmeli yargı, eşitlik gibi güvenceleri çiğneyip çiğnemediği tartışılacak konu olmaktan çıktı. Gerekçe sayesinde kamu düzenine aykırı bir çok olgu, ortadan kaldırılan filtre, gevşeyen denetim nedeniyle sisteme sızma imkanı buldu.



Kamu düzeni eşiğinin düşürülmesi, ithal defolarıngümrükleri rahatlıkla geçmesi, yabancı menşeli hukuksuzluğun sorun olmaktan çıkarılması demektir.



Bu deneyimin yarattığı acı dinmemişken, Yargıtay’ın davanın reddi halinde gerekçenin bağlayıcı olacağına ilişkin görüş ve deneyimlerin kırk yıllık egemenliğine son vermesi, gerekçenin bağlayıcılığı adına bir başka talihsizliktir. Yargıtay bu son deneyimi ile kendi içtihatlarını da egale ederek bu konudaki kararlılığını pekiştirir.[40]



Burada gözetilmesi gereken, içtihadın yerel hukukun değere dönüştürdüğü savunma hakkıyla onun ilişkide olduğu bir çok güvenceyihafife alan, kaygılarını hiçe sayan mantalitesidir. Düz bir bakışın, bu inceliği yakalaması savunma, gerekçe ve insan olanakları arasındaki sıkı ve kadim bağı kavraması güçtür.



Gerekçe ve temellendirme üzerinden bir çok değerin tasfiyesine neden bu yaklaşımın etik ilişkide gerekçe denetimi yapan bir kurumdan gelmiş olması, kürsüye verilen ciddi bir mesajdır. Bu ileti, özetle gerekçenin bireysel, toplumsal ve kamusal bilgi edinme, adalete erişme, denetleme,aklanma, ibralaşma aracı olduğunu reddederek, onun rol ve işlevini indirger.



Özetle, gerekçeli karar alma hakkını gerekçe metniyle sınırlar. Sığ bu bakış aracılığıyla gerekçeyle akraba veya onunla cari/rutin ilişkisi olan hak ve özgürlüklerin sayısız, talep, meram ve kaygısını teğet geçer, gerekçeyi değer olmaktan çıkarır.



Gerekçeye irtifa, mevzi, görüş kaybettiren içtihadın gerekçenin bilgisi konusundaki mevcut rezervi, aktüel kaynakları tüketmemiş, öncülleri atlamış olması, gerekçe üzerine söylenenleri dışlaması, gözetilme değerini kuşkulu kıldı. Dahası kendisini değerler üzerinden konuşlandırma, tanımlama ve betimlemeden ısrarla imtina etmesi, onu başka olasılıklarıgöz ardı etmesine yol açarak gözetilme değerini azalttı.



Ülke, toplum çıkarlarını çokça ve yakından etkileyen bu söylemin, anılan noksanlarıyla, kendisini bilimden soyutlayan yanıyla etik ilişkileri düzenlemesi, referans değer olması, yaşamları etkisine alması olanaksızdır.



VII-Sapma Modelleri/Kutsanan Kusurlar:



Gerekçeli karar alma hakkına aykırılığın geniş alanda derinlik kazanması, motif sayısında çeşitlilik habis zenginliğe neden olmuştur. Gerekçesizlik modelleri üzerine epey fikir veren Fransız Motiflerigözetildiğinde, yargının kullandığı gerekçesizlik modellerinin öncüllerine rahmet okuttuğunu söylemek mümkündür.



Gerekçe hakkına doğrudan ve dolaylı yoldan aykırılık teşkil eden, gerekçenin gerekçesiyle inatlaşan, kanun yoluyla savunma hakkını boşa çıkaran, tanımlanarak, teşhis edilmiş karakterlerin kırka yaklaşmış olması bu cennahta işlerin iyi gitmediğini, ibralaşmanın sorunlu olduğunu gösterir.



Ölçütsüzlüktenneşet rotasızlık ve kayıplara yönelen ilgisizliğin vücuda getirdiği tablonun hesaplaşmayı red eden emsallerden oluştuğunusöylemek zorundayız. Gerekçe konusundaki içtihat çoraklığı, kendini, diğerini tekrarlayan öğretiyle deneyimlerin ittifakı, gerekçe kültürünün oluşmasını önlediği gibi bu konudaki kötü örneklerin de mücadele zaafından yararlanarak sistemi esir almasını kolaylaştırdı.



Doğrudan gerekçesizliği; sıfır gerekçe, kılıf gerekçe, ratio decidendi, obiter dictum, kapalı gerekçe, yetersiz gerekçe, yollamalı gerekçe, içselleştirilmiş gerekçe, alıntılanmış gerekçe, çelişkili gerekçe, varsayıma dayalı gerekçe, kuşkulu gerekçe, dayanaktan yoksun gerekçe, yetki aşımı suretiyle gerekçe, etkisiz gerekçe, gereksiz fazladan gerekçe, yerine geçebilen gerekçe, şablon gerekçe, şarta bağlı gerekçe, istemlerin yanıtsız bırakılması, tutanaklardan soyutluk, tekrarlanan gerekçe, meşru olmayan gerekçe, aleniyet kuralına aykırılık, hukuki dinlenilme hakkına aykırılık, gerekçeli kararın geç yazılması, olağan yollarla yapılmayan gerekçe bildirimi, tebligat kusurlarından neşet eden erişimsizlik, gerekçenin geç tebliği, karara ekonomik ve mali sebeplerle erişememe, gerekçeli kararda kanun yolunun etkinliğinin önlenmesi, dil ve anlam bilgisine aykırılık, hükme yasal olmayan yöntemlerle dokunma, toplu mahkemelerde muhalefet bağlamlı kusurlar sistemi etkileyen gerekçesizlik modelleridir.



Bu denli çeşidi barındıran bir sistemin, savunma hakkı ile kanun yolunun etkin ve verimli olarak kullanılmasına olanak tanıdığını, yargı otoritelerinin nesnel ve öznel yansızlığını temin ettiğini, takdir, kötü niyet ve rasyonelliğin sınanmasına fırsat verdiğini, meşru beklentileri yanıtladığını, doğal adalet ve hakkaniyete uygun eyleme ödevini yerine getirdiğini, kamuoyunun demokratik yargı sürecine gönlünce ve doyasıya katıldığını, hukuki güven ihtiyacının karşılandığını, kesin hükmün sınırlarını lokal ve likit hale getirdiğini söylenemez.





VIII-Sapmalar ile etki ve sonuçları:



Hukukun eşit ve tarafsız uygulanması, birey, toplum ve kamuyla ibralaşmayı sağlayan yönü, gerekçenin bireyin malına, özgürlüğüne, yaşamına hükmeden yanı, gerekçeyi var eden nice nedenceler gözetildiğinde, gerekçeden vazgeçmek olanaksızdır.



Gerekçenin etik bir değer, etik ilişkiyi yöneten değerlerle ilişkisi defo ve kırılmaları bireysel olmaktan çıkarak, toplum ve kamuyu muhtelif şekillerde etkiler.



Gerekçenin özellikle erişim hakkı gibi insanın olanaklarını artırmaya çabalayan özü, dinamiği buraya yönelen bir kalkışmanın evvela kürsüyle yargılananlara olan güveni boşa çıkarır. Hukukun herkese objektif, eşit ve adil uygulanma zorunluluğu, gerekçe defoları üzerinden meydana gelen kusurların çok geçmeden derinlere işleyerek burada çoğalmalarını sağlar.



Yargıya güven, yurttaş ve toplumu ikna eden ve inandıran gerekçelerle mümkün olur. Güven ve güvenceden ödün vermek olanaksızdır. Sudan, sıradan, aç bırakan, göze ve öze hitap etmeyen gerekçelerin toplum ve bireyi sürükleyeceği nihai nokta kaostur. Bu toplumsal cinnetle eşdeğer ve özdeş bir tutumdur.



Bu itibarla gerekçe kendisini lekeleyecek, gözden düşürecek, zehirleyecek verimsiz kılacak olanla arasına mesafe koyarak genetiğiyle oynanmasına izin vermez. Geçmişe özlem duymayı, politika ve ideolojiyle bütünleşmeyi, sırlarla içli dışlı olmayı, fetişlerin kavramları tahrip, talan etmesini yasaklar. Bunda diretmenin yaratacağı felaketin altını ısrarla çizmeyi ve nefesi yettiğince anlatmayı ihmal etmez.



Kürsünün etik ilişkinin üzerinde yükseldiği bu temeli örselemekten ve tahrip etmekten uzak durması zorunludur. Hukuku eğip bükmeyi, sufle gerekçelerle eylemeyi, ideolojik, romantik nostaljik, politik gerekçelerle ilişkiyi akıllı bir hükmün reddetmesi gerekir. Çünkü yargılama etik bir pozisyon almayı gerektirir. Dışarıyla bağını koparmaz ancak kendi gerçekliği içinde, kendine has dil ve söylemiyle gerçekle ilişki kurar. Bundan ötesine geçmeyi, etik dışı bir eksene oturmayı ve buradan yargılamayı reddeder.



Siyasetinkılıf gerekçelerle dizayn edilmesi, seçim hukukunun ötekileştiren temellere dayanması,memleketin yabancısı olmadığı bir motifidir. Hükmün toplumsal barışı zorlayan, bireysel barışa duyarsız, günlük kaygıdan uzak, heyecanla kalkıp oturan, hakikatle çelişen gerekçelere uzak durması gerekir. Gerekçe, tarih yazmayı muhakkak surettebırakmalıdır. Gerekçe günlük kaygıya hepten uzak kalmaz, kaygılara duyarlıdır ancak kaygıdan hareketle hükmünü zehirlemekten kaçınır.



Dil, din, ırk gibi öznel parametreler üzerinden olup biteni yönetmek, hukuk yapmak toplumu bu yolla kuşatmak, sözde hukukla toplumu iğfal etmek, miadı dolmuş ve tutunamayan gerekçenin işidir. Böyle bir gerekçe, yargının misyonuna, insani dert, kederlere ve çözümlere yabancıdır. Kendi dünyasıyla bağını koparan bu gerekçe, etik ekseninden uzaklaşır. İnsani sorunlara duyarsızlaşır, hükmüyle devasa sorunlara kalıcı bir çözüm bulmayı iş ve gücü olmaktan çıkarır.



Gerekçe kullandığı dil malzeme, yaslandığı değer, öncüllerle gerçek ve doğrunun emrine girebileceği gibi, zehir saçan, kışkırtan, iğreti, nefret saçan diliyle kardeşi kardeşe kırdıran ve toplumu buhrana sürükleyen kazana da dönüşebilir.Gerekçenin büyüklüğü kendi sınırları ve gerçekliği içinde kalarak, gerçeği bulmak, inşa etmek, temellendirerek meşru ilgililerin yararına sunmaktır. Aksinde sebat, kişisel ve ilişki etiğinin sonu, değerlerin iflası, kavganın nedeni, toplumsal barışın hüsranı, gerekçenin manasını yitirmesidemektir.



Değerlerinden kopuk bir yargı yarınsızdır. Yarınsız bir hükmün etkin verimli ve saygın olması, birey ve toplumu peşine takması beklenmemelidir.



IX-Gelinen nokta/Hüküm üzerine hüküm/Politik Mahcubiyet:



Hukuk konuşan rakamlar, devletin yargı alanında verdiği sözleri yerine getirmekten imtina ettiği veya getirmediğine tanıklık etmektedir. İhlal hükümleriyle ilk üç sırada olan aralarında düşünce özgürlüğü ile adil yargılanma hakkının da bulunduğu bir çok güvencenin defalarca istikrarlı olarak ihlal edilmesi, yargının geleneklerine sadık kaldığınıgösterir.



Gerekçe hukukunun emeklemekte güçlük çektiği günümüzde, gerekçesizlikle özdeşleşen defoların bilgisine erişememe veya bu konudaki malumatsızlık, gerekçe kusurlarının Strasburg’a taşınmasını engellemesi, gerekçesizlik bağlamlı kayıtların hafife alınmamasını gerektirir.



Sınır ötesinde belirlenen ihlallerin önerilen usul ve süreçlerle giderilmesine olanak tanınmaktadır. Devletin bu usul ve süreçleri izleyerek oluşan hak ihlallerini ortadan kaldırma ve muhtemel ihlalleri önleme olanağı mevcuttur. Bu olanak, politik kimi nedenlerle kullanılmaz.Mahkeme ilamı yerel yasaların ilişilmez kıldığı istisnalar yüzünden uygulanamaz. Bu konudaki direncin hadleri zorladığı alan ve zamanlarda Sözleşme organları ile devlet arasında ciddi gerilimlerin oluştuğuna tanık oluyoruz.



Onca yıldır bin bir emekle sisteme dahil olma çabalarının insan hakları alanındaki ihlallerle riske edilmesini içselleştirmek mümkün değildir. Bu durum tek başına bir çok kamusal çıkarın yine insanı merkez odaklı düzenin çiğnenmesinden ötürü ertelenmesine neden olmakta, dahası güvenlikle bireysel özgürlükler arasındaki kadim çelişki, evhamlarla, kaygıların tahrik ettiği uygulamalarla sertleşmektedir. Restleşmenin yarattığı etki ve sonuçlar sınır ötesinde mahcubiyete dönüşmekte, Ülke, insan hakları sorununu halledemeyenlerin ligine havale edilir.



X-Sonuç:



Gerekçelendirme etik olmaklığın versiyonudur. Etiklik, yargılamayı kendine has sınırlarla çevreler, başka kaygı, dert ve önceliği bu alandan uzak tutar. Buraya yabancı olanın sürece sızarak egemen olmasını yasaklar. Öteki deyişle başka disiplin, olgu, eden ve gereksinimin bu yargılamaya müdahalesini oluşturduğu söylem, dil, bilgi ve spesifik bağlamıyla önler.



Onlarla arasına kesin ve kalın çizgiler çizer. Sokağın, siyasetin ve diğer parametrelerin kendi işine karışarak yargılama ve hükmün genetiğini bozmasına katiyen müsaade etmez.



Yargılama etik ilişkinin formüle edilmiş halidir. Dolayısıyla ondan bağımsız olamaz. Kendi dünyası içinde, gerçeğinin peşine düşme özel yöntem araç ve bilgiye gereksinim duyar. Etik bu dünya yargılama, sevk ve idareyi etik bu yörüngede tutarak, başka amaçlara hizmet etmesine izin vermez.



Sevk ve idare yetkisinin bu sürecinin etkinliği bir değer biçmedir. Bu tartmanın başarısı yargıyı, kendisine, sokağa, siyasete karşı korumak olur olmaz bilgiden korumaktır. Bilgilenmek ve gerçekle ilişki kurmak saflaşarak yarınlara kalabilmek etik olmaklığın buyruğudur.



Gerekçe hukuku, bilgi kaynaklarını yenilememesi, mevcut kaynaklarını kurutması, kuruttuğu, diğer kaynaklarla diyalektik bağını koparmasından, yinelemekten, yargıyı demokratikleştiremediği, çoğulcu damarlarını iğdiş ettiği ve etik değerlerle yolunu ayırdığı için ciddi bir krize girdi.



Giderek büyüyen ve ebatlarını genişleterek bir çok yargılama hukuku sorun ve sendromuna neden olan bu buhranın aşılması bu nedenlerin ardalanının bilinmesi ve çözümlenmesine bağlıdır.



Bunlardan en önemlisi ve kadim olanı yargının bilgi kaynakları, yol ve yöntemleriyle yollarını ayırmasıdır. Bilgi kaynaklarının değiştiği, dönüştüğü ve zenginleştiği bir çağı fark edemeyen yargı ciddi bir yoklukla karşıkarşıya kalmıştır. Hukukun genel ilkeleri kendini aşacak özellikler geliştirmişken yerel yargı geleneksel bazı huyları ve etik dışı tutumlarının itkisiyle bilgiyi tazelemeyi ertelemiş gereksiz görmüştür.



En önemlisi hukukun doğru bilgisi, eleştirel bakış açısı ve karşılaştırmalı hukukla ilginin dip yapması felsefi kökler, bilgiye duyarsızlık, ortaya yargı, gerekçe ve hükmü besleyecek rezervi yoksullaştıran bir tablo bırakmıştır. Felsefi birikim ve bilgiden yoksunluğun yarattığı kaymalar, sevk ve idarenin duruşunda yozlaşmaya neden olmakla kalmadı, yoz bu duruşla devasa hukuki sorunlara insancıl ve kalıcı bir çözüm bulmak güçleşti. Yargılama bekleneni veremedi, saygın bir hüküm inşa edemedi, etik bir gerekçe anlayışı geliştirmekte akim kaldı.



Disiplinler arası diyalektiği unutan, uluslararası deneyimin vücuda getirdiği bilgiyle kavgalı, akademi ile hukuk eğitiminin yeteri performansı sağlamadığı, üst dereceli yargı yerlerinin gerekçe bağlamında etkin ve verimli bir katkı sunamamaları, bilgiden destek alarak ayakta durabilen modeller için kabusa dönmüştür. Sonuçta ortaya bilgisizliğin yarattığı içeriksizlik ve donanımsızlık, okuyamamaktan neşet eden dil ve anlam bozuklukları, bu defektlerin düzeltilmesinden kaynaklı ilişme uyuşmazlıkları ile erişim sorunlarıyla ilişkili sapmalara neden oldu.



Çağımız yargısı sorunlarını çoğulcu ve demokratik ilkeler üzerinde yükselen bir yargı anlayışını benimsemektedir. Toplumsal ve kamusal barışın duruşma salonunda inşa edileceğine inanan bu bakış açısı, kalıcı bir barışın inşasının insani olanakları baz alan bir demokratik modelle mümkün olacağına inanmaktadır.



Bu yargı anlayışı, duruşma salonlarının herkese kapılarını açarak denetlemeye kendisinden başlanması için çaba harcamaktadır. Yargıcın öznel ve nesnel yansızlığı gibi demokratik rejimlerin vazgeçilmez addettikleri kurumların kurumsallaşması için gerekçeyi keşfeden sistem, çoğulcu gerekçelendirme anlayışı ile herkesi denetim sofrasına çağırmaktadır.



Dahası hükmün tabanının herkesi kapsayacak denli geniş tutulmasını arzulayarak, hükmün yarınların barışını sağlayacak güce, hacme ve potansiyele erişmesini arzulamaktadır. Usul hukuklarını bu bağlamda dizayn eden sistem, ırk, dil din gibi öznel parametrelerin nesnel bir hükmün inşasına katkı sunarak, hükmün engelle karşılaşmadan kendi gerçeğini oluşturmasını istemektedir.



Herkesin karınca ve kararınca inşasına katkı sunduğu bir yargılama gerekçe ve hükmün, saygın bağlayıcı ve etkin olabilmesi için adalete erişimin mutlaka sağlanması gerektiğini savunarak, demokratik, çoğulcu bir temellendirme anlayışının barışa katkı sunacağını ifade eder.



Böyle bir yargı ile bu yargılamanın formüle ettiği temellendirmenin, olası uyuşmazlıkları ve çelişkileri önleyerek, sağladığı kalıcı ve kitleleri kapsayan barışıyla adlileşmeyi önler.



Günün yargısı ve gerekçe anlayışı gerekçeyi sıradan bir metne indirgemekle gerekçe bir çok kişiyi özne ve nesne ile ciddi sorunları dışarıda bırakarak etik bağlamlı sorunlara neden olur.



Sır ve giz politikasının yargılama ve gerekçenin öncelikleri ile çeliştirilmesi, savunma ve gerekçenin ihtiyacı olan materyalin akışını keserek, gerekçe ve hükmün biçimlendirir. Savunma sırrın korunmasıyla oluşan boşluğu yenisi veya almaşıklarıyla doldurulmamasından neşet eden kayıplarını telafi edememesi, gerekçenin çoğulculuğunu bertaraf eden önemli bir erişim engelidir.



En önemlisi dilin yargılama gerekçe ve hükme verdiği katkıyı hesaba katmaz. Korkuları, endişe ve geleneklerine teslim olan adli politika, ana dili tüm çabalarına rağmen gerekçe ve hükmün öznesi, bileşeni ve kurucusu olmasını reddeder ve onun duruşma salonuna girişini yasaklar. Yapılan düzenlemelerle önüne konulan bir çok engelle ana dilin yargılama diliyle çalışma arkadaşlığı yaparak gerekçenin zenginleşmesini önler veya kısıtlar. Bu kısıtlamalarla önlemlerin kürsü ile yurttaş arasında olması gereken güven/etiği alaşağı ederek çoğulcu damar ve demokratik yargı hayallerini buruşturarak kenara atar.



Böylece yargı dili tekleşir, tekleşen ve tekelleşen dil yargıyı bağlamından koparır, bir başka mecraya savurur. Bu yörüngenin, hukukun istemediği sevmediği ve bir arada bulunmayı istemediği totaliter ve otoriter anlayışla işbirliği yapması olasıdır.



Demokratik denetim ve ögelerle çoğulcu yapılanmaya kapılarını kapayan bir yargı paradigması, tabanının büzülmesinden neşet eden yetmezliklerle çoğulcu bu arterlerden gerekçe ve hükme taşınacak materyalden yoksun kalır. Nicel ve nitel bu yoksunluk, kendisini yetersiz, gayrimeşru ve hukuki olmayan gerekçelere neden olur.



Yargının toplumla ibralaşması, helalleşmesi için güven telkin etmesi, kaybettiği güveni gözden geçirip derhal tazelemesi zorunludur. Güven demek etik demektir. Toplum ve bireyle girilen ilişkinin aklanması gerekçe sorumluluğunun zamanında ve gerektiği gibi yerine getirilmesi zorunludur.



Etik hassasiyete duyarlılık kürsü ile bireytoplum ve diğerleri arasındaki ilişki iki etik değerden beslenir. Bunlardan ilki yargıç etiğidir. Yargıcın etik değerleri, onun özgeçmişi, biyografisi, toplumsal köken ve politik düşünce ve zihniyeti gibi bir çok öznel ve nesnel parametre tarafından belirlenir.[41]





Yargıcın kişiliği ile yargılamanın biçimlenmesi arasında bağlantı vardır. Yargıcın biyografisi, yetiştiği mecra, konumu, toplumsal tabanı ile politik tercihlerinin yargılamaya aksetmesi olasıdır. Bu parametrelerin hükme ilişme ve onu biçimlendirmesi muhtemeldir. Bu olasılık yargıcı bir tercihe zorlayabilir. Bu halde hükmün kendi gerçeğinden ayrılması, etik ilişki yargıcın kişisel etik değerlerinin etkisine girer.



Bu tablonun etik ilişki değerlerine zarar vermesini önleme seçenekleri oldukça ve neredeyse yok gibidir. Yegane seçenek yargılamanın kendi parametrelerine sadık kalarak insan olanaklarını dram ve trajedisini sonlandıracak bir adaleti kalıcı kılacak tercihi hükme dönüştürmektir. Bu etik ilişkinin yargılama ve sevk idareden beklediği yegane arzudur. Gerekçe bu arzuyu formüle eden yegane araç, rol, işlev ve metindir.



İlişki etik değerleri ise yargılamaya yön ve biçim veren kadim insani ilkeler, hukukun doğru bilgisi, insan hak ve özgürlüklerini kalıcı kılacak değerlerdir. Bu değerlerin de doğası gereği çokça tercihi yoktur. Bu değerlerin kişi değerleriyle ittifakı gerekçeyi öznel doğası ve dinamikleriyle toplum yararına çok şey söyleteceği gibi, ikincisinin etkisine giren gerekçenin yıkıcı, yakıcı ve kardeş kavgasına neden olacak toplumu bir kazana dönüştürecek bir gerekçe dili de oluşturabilir. Bu gerekçe adına ciddi bir aşkınlık ve kriz demektir.





Bilgiye yaslanmak, demokratikleşmek ve etik davranmak, yargılamanın sorunsalını çözmek bakımından zorunludur. Demokratikleşmek, yargının tabanını içine hükmün ihtiyacı ölçüsünde özne ve nesneyi katmak, onu toplumsalın denetimine açmaktır. Bilgiye erişmeden gerçeği açığa çıkarmak, peşinden koşmak olanaksızdır. Etik olmaklık, yargılama etkinliğinin öznel dünyasında kendine has parametrelerle döngüsünü gerçekleştirerek hükme dönüştüğüne herkesi inandırmaktır. İkna etmek ve inandırmak güveni pekiştirmektir. Güven etik ilişkinin rota ve yörüngesinde olduğuna kendisinden bekleneni verdiğine delalet eder.



Böyle bir tablo yanlış parametrelerle ittifak ettiğinde ortaya girilmesi zor bir duruşma salonu, ideoloji ile biçimlenen bir hüküm, otoriter bir yargılama ve barışa hizmet etmeyen bir gerekçe özelliği yaratır.



Günümüz gerekçe anlayışı bu özellikleriyle sorunludur. Bu sorunun aşılmasında pay sahibi olan parametrelere büyüteç tutmak onlarla sonuç üzerinden hesaplaşmak ve kimi önerilerde bulunmak için zorunludur. Bu bağlamda;



Bilgiye ilgisizlik, diyalektik ilişkiyi kısıtlar. Kaynakların kuruması, alternatif kaynaklara tevessül edilmemesi, görme açısını daraltır. Görüş mesafesini azaltır, durulan yerin seçimini güçleştirir, kör noktalar oluşturarak, gerekçelendirme kültürünün oluşumunu önler.Aşılamayan engellerin oluşturduğu sapmaların olağanlaşmasıgerekçesizliği korumaya alır.



Hükmün hakimlerinin bu zincirdeki sorumlulukları küçümsenmeyecek boyutlardadır. Özellikle gerekçe denetimi ile görevli Yargıtay’ın, kendisine biçilen rol ve işlevi yeterince yerine getirmemesi, kürsü ve yanlarla girilen etik ilişkide onmaz yara, kapanmaz gedikler açmaktadır.



Gerekçe üzerine oluşturulmuş bir standardın yokluğu, gelişigüzel tanımlama, ölçütsüzlükle, onun sebep olduğu sapmalar etik ilişkiyi zedelemekte, zedelenen ilişkiyle yargı, ikna ediciliği ve inandırıcılığını yitirmektedir.



Yargılama, ihlal edilen hukuki değer veya korunmak istenen hukuki yarar, öznel hakla çeliştiği iddia edilen eylem veya kuşkunun aşılmasını hedefleyen etik ilişki, eylemlerin gerçek ve doğruluğunu araştıran bir değerlendirme etkinliğidir.



Yargılama yanların ilişkilerine müdahil olma, onların ilişkilerini referans değerler üzerinden aklama, belirleme veya mahkum etme etkinliğidir. Yargılama bu yönüyle hukukun korumaya aldığı değerlerle, yargılanan eylem, nesnenin uyum veya çelişkileriyle karşılıklı ilişkisini belirleme ve değerlendirme etkinliğinden başkası değildir.



Yargılanan eylem ve özneyle sınırlı olarak kurulan hükmün yanları bağlayan etkisi yargıcın, verdiği hükümle mahdut olarak, yanların yaşamlarına özgürlüklerine ve mülküne hükmedecek bir yetki kullandığını gösterir. Bu olağanüstü bir yetkidir ve bu şekildeki yetki, yargılamanın etik bir ilişki olarak ziyadesiyle muktedirdir.



Sıradışı yetkilerle donatılan yargıcın yargılamayla vücuda getirdiği hüküm bir değerlendirme aynı zamanda onu denetleyeceklerin yararlanacağı bir değerdir. İnsan yaşamına bu denli müdahale yetkisine sahip yargıcın, kendisini yargılama ve hüküm şeklinde karakterize eden eyleminin, temelden yoksun olması beklenemez. Yargıç eylem, işlem ve kararlarını onu yargıya sevk eden sebep sonuç ilişkisini muhataplarına, öncül ve ardıllarına meşru, makul sebeplerle açıklamak zorunda onları bilgilendirmekle ödevlidir.



Yargıcın ilişkisi çok yönlüdür. Onu çok çehreli ve çokları etkileyen yanı, hükmün doğrudan ve dolaylı etki, sonuçlarıdır. Etki ve sonuçların ebatı, etik ilişkinin özelliğine işaret ederken, eylemi özellikli kılan ise yargılamayla ortaya çıkan ve kendisini yargı olarak ifade eden değerlendirmedir.



Yargılama kendisini bilgilenme, dikkate alma, değerlendirme, tartışma, temellendirme ve hüküm üzerinden yapılandırır. Yargılama; özü itibarıyla kendisini olumlu veya olumsuz kuşku olarak lanse eden davanın, tartışılarak gerçek ve doğruluğunun yargıyla belirlenmesi etkinliğidir. Bu işin başarısı, yargıcın bilgilenmesi, bildiklerini sevk ve idare sürecine yansıtması, kuşkuyu aşarak hükme evirmesine bağlıdır.



Tipikliğin sınayan periyod, yargıcın etik açıdan en özgür olduğu alandır.



Bu özgürlüğün etkili ve verimli bir sonuç yaratması ya da yargıçlık rol ve işlevinin optimum düzeye çıkarılması ve amacın uygun olarak gerçekleştirilmesine bağlıdır.



Bunun olabilmesi, onun bireysel donanımı, mesleki yeterliliği ile birikimine, durduğu yer, felsefi bilgi ve bakışın edindirdikleriyle yapacağı değerlendirmeye bağlıdır.



Hukukun ayrıntısına vakıf olmayan veya gelişmelerden haberi olmayan yargıcın,yargılamayı etkin, verimli şekilde sevk ve idare etmesi, özne, nesne ile yasa arasındaki ilişkiyi doğru ve gerçek bir şekilde kurması olanaksızdır.



Hukukun doğru bilgisine erişme; hukuktaki dip dalgaların yakalanmasına, olup bitenleri zamanında, doğru olarak kavranmasına ve oldukça zengin bir rezerve ihtiyaç duyar. Hukuk deneyimleri ile onların ard alanındaki gerekçeler bu rezervi ayakta tutan ciddi kaynaklardır.



Bu olanakların dışlanması, öğrenme ile bağın zayıflaması kendisini hükme dönüştürecek başka olasılıkların varlığını bertaraf etmekle kalmaz, etik ilişkinin sınırlarını büzer. Hareket serbestisi ve özerkliği azalan yargıcın, yargılanan nesne ve özneyle girdiği münasebetin doğru değerlendirilme ihtimalini kısıtlar.



Yargısal etik: pozitif hukukun öneri ve buyrukları doğrultusunda yargılanan nesne ve özne ile girilen ilişkidir.



Yargılama bu anlamda tipikliğin gerçekliği üzerine kafa yoran ve uygulanacak hukuku değerler üzerinden tayin eden, burada yoğunlaşan etik bir ilişkidir. Gerekçe, tipikliğin gerçekleşip gerçekleşmediğini, uygulanan hukukun değerlerle uyumlu olup olmadığını meşru ilgililer, topluma ve kamuya anlatmayı hedefleyen bir ikna ve inandırma etkinliğidir.



Etik ilişkinin odağına oturan ve özünde ilişkiyi değerlendiren veya değerlendirmeyle özdeşleşen gerekçenin anlaşılabilmesi, hayat hikayesi, yaşam tarzı, rolü, işlevi, izlediği güzergah, benimsedikleri, yoksadıkları ile ayakta kalması için başvurduğu teknikler hakkında asgari bilgi edinilmesini zorunlu kılar.



Gerekçenin usul ve esasları hakkında yeterli bir bilgi temin edilmeden, kürsü ile yanlar arasındaki ilişkinin sevk ve idaresi mümkün olmaz. Bu bağlamda yargıcın etik ilişkiden neşet eden gerekçe sorumluluğunu yerine getirebilmesini önleyen yerleşmiş, kurumsallaşmış ve sistematik bir yapıya sahip engeller/kusurlar setinin varlığından söz etmek olanaklıdır. Bu engellerin kurumsallaşmayı sağlayan birden çok sebebin açık, örtülü ittifak ve koalisyonlarından neşet ettiğini söylemek mümkündür. Bu bağlamda;



Yasamanın gerekçe hukukunun kurumsallaşma arzusununetkili ve verimli olmasını sağlayacak idari organizasyondan yoksunluk gerekçeye ilgisizliği tetikleyerek, gerekçe hukukunun biçimlenmesi, misyon ve rolünü gönlünce gerçekleştirmesini önlemektedir.



Akademinin, gerekçeye ilgisizliğinden vazgeçmesi ibralaşma kültürünün yarına taşınması, yargının yurttaş, toplum ve kamuyla ilişkisinin hangi değerler üzerinden yürüdüğünün belirlenerek aklanması için zorunludur. Hukuk eğitimi etrafını dönebilen, algaçları açık kendisini uyarlamaya elverişli bir gerekçe standardı inşa ederek, pratiğin bu kodlarla uyumunu denetlemeye olanak tanımalıdır.



Yargılama ve hükmün ihtiyacı olan nedencelerin meşru ilgililerce doyasıya karşılandığını söylenemez. Yanların desteğinden yoksun bir yargılama ve hükmün kendinden bekleneni vermesi güçleşmekte, özellikle kanun yolu ve savunma hakkı, yanların gerekçe ödevini zamanında ve gerektiği gibi yerine getirilmemesinden ötürü etkinliğini yitirmektedir.



Klasik ödevi gerekçesizlikle mücadele olan Yargıtay ve diğerlerinin bu rollerini yerine getirecek bir bilgilenme sürecini hızla yaşayarak, üzerinde yürüyecekleri zemini belirleyerek tahkim etmelidir.



Kürsü ile ilişkilerini buradan sevk ve idare etmeli, yarattığı yeni ve esnek gerekçe anlayışı ile yüzünü daha ziyade insani olanaklara dönerek buradan, ardıllarını ve öncüllerini etkilemelidir.Deneyimlerin giderek bilimle yolunu ayıran gerekçe pratiğiyle klasik işlevini gerçekleştirmesi, değerler üzerinden hükmü denetlemesi, yargılamayı, hukuki tanı yargısını disipline etmesi ve ibralaşma kültürüne beklenen katkıyı sunması olanaksızdır.



Kürsü, yurttaşı meşru, makul, haklı, doğru, hukuki gerekçelerle ikna ederek, kendisini sevk ve idare, yargılama ve hüküm şeklinde karakterize eden eylem, işlem ve kararlarının görünen adalet ve aktüel hukuk anlayışı, kadim insani değerlerle uyumlu olduğunu kanıtlamalıdır.



Gerekçeleriyle yargılamanın demokratik denetimine olanak tanımalı, denetimi sağlayacak usul ve süreçlerin etkin ve verimli şekilde işlemesine imkan vererek, gerekçe hukukunun oluşumuna ilk elden ve doğrudan katkı sağlamalıdır.



Olgu yargıçlığı, yargılamanın bel kemiğidir. Gerekçe kültürü öncelikle ilk derece yargıçlığının oluşturduğu birikim ve ard alana yaslanmalı, buradaki tecrübeyi birincil kaynak ve kürsüyü de vatan olarak addetmelidir.



Sapmaların çokluğu ve çeşitliliği, kürsünün, birey toplum ve kamuyla gerekçe üzerinden yeterince konuşamadığı ya da makul bir gerekçe diliyle hitap etmediğini göstermektedir.



Görünen adaletin kaygılarını hiçe sayan etik ilişkinin içeride ikna edici, dışarıda inandırıcı olması, adlileşmeyi önlemesi, toplumun aydınlanma isteğini karşılaması, yargının demokratikleşmesine katkı sunması, devletin derinliklerini görüntülemesi, toplum karşıtlarıyla mücadele etmesi, bireyin diğeriyle ibralaşmasını sağlaması, değerler üzerinden sağlıklı bir ilişki kurması, etik ilişki değerlerini koruması, kişisel etik değerlerle etik ilişki değerlerinin ittifakına imkan vermesi barış huzur ve güveni garanti etmesi olanaksızdır.









Kaynakça:



Aristotales. (2006). Retorik. İstanbul: YKY.

Berk, S. K. (2011). Türkiye’de Adalete Erişim. İstanbul: Tesev.

Kramer, S. N. Tarih Sümerle Başlar. İstanbul: Kabalcı.

Kuçuradi, İ. (1999). Etik, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu.

Nalbant, O. D.-A. (2012). İnsan Hakları Avrupa Söleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar. Ankara: Yargıtay Başkanlığı.

Reid, K. (2000). Adil Yargılanmanın Güvenceleri. İstanbul: KHRP.

Supiot, A. (2008). Homo Juridicus. Ankara: Dost Kitabevi.

Şeker, H. (2010). Esbab-ı Mucibe’den Retoriğe Hukukta Gerekçe. İstanbul: Beta.












[1] Yargıç/İstanbul

[2]Samuel Noah Kramer; Tarih Sümer’de Başlar, Çev.Hamide Koyukan, Kabalcı, İstanbul, Birinci Baskı, s.82-85 İ.Ö. 1850 dolaylarında Sümer Ülkesinde bir cinayet işlendi. Üç kişi-bir berber, bir bahçıvan ve mesleği bilinmeyen biri- Lu İnanna adlı bir tapınak görevlisini öldürdüler. Katiller belirtilmeyen bir nedenle, kurbanın Nin-dada adındaki karısına kocasının öldürüldüğünü haber verirler. Garip bir biçimde, kadın onların sırrını saklar ve yetkililere bildirmez. Ama o zaman bile, en azından uygar Sümer yurdunda adaletin kolu uzun ve kesindi. Cinayet Kral Ur-Ninurta’ya başkenti İsin’de bildirildi ve o da davayı Nippur’daki mahkeme işlevi gören yurttaşlar Meclisi’nin önüne çıkardı.

Bu mecliste bulunanların dokuzu, yalnızca üç katilin değil, kadının da cezalandırılması gerektiğini savlayarak suçluların sayısını artırırlar; olasılıkla cinayeti öğrendikten sonra suskunluğunu koruduğu için suç ortağı olabileceğini düşünmüşlerdi.

Bunun üzerine meclisin iki üyesi kadının savunmasını üstlenirler. Onun cinayette yer almadığını ve bu nedenle de cezalandırılmaması gerektiğini öne sürerler.

Mahkeme üyeleri savunmanın görüşüne katılır. Kocası sağlığında kadının gereksinimlerini karşılar gibi görünmediğinden kadının suskun kalmakta haklı olduğunu bildirirler. “Gerçek katillerin cezasının infazına” ifadesiyle karar sonuca bağlanır. Buna göre, Nippur meclisince yalnızca üç kişiye ölüm cezası verilmiştir.

[3]Aristotales; Retorik, Çev. Mehmet H. Doğan YKY, 8.Baskı, Nisan 2006, İstanbul; Bu çalışmada Aristoteles, günün geçerli sistemlerin karşı bir saldırıya girişir, onların bir tartışma öğretisi yaratamamış olmalarını ve bütün dikkatlerini coşkusal çekicilik üzerine toplamalarını kınar. Hocası Platon da, retoriği-“bu inandırma ustası”nı-, onu uygulayanlar, hakikat bilgisine ya da saygısına sahip olmaksızın inandırma yollarını aradıkları için reddetmişti. (Mehmet H. Doğan) Retorik bir bütün olarak, gerçeğe erişmede izlenmesi gereken usul ve esaslar üzerine kafa yorar. Temellendirme özü itibarıyla gerçeğe erişmede izlenen yöntem dahil olmak üzere gerçek üzerine yapılan tartışmaların da özü özeti olmaktan öte bir anlam taşımaz. Geliştirilen tartışma kuram ve kültürü, tatlı dilin gerçekle olan bağı koparmasına izin vermemekle birlikte gerçeğin açığa çıkarılmasındaki söylem, tatlı dil ve güler yüzün rol ve işlevini de kısıtlayarak reddetmez. Bu haliyle ilkin Platon sonra da ardılı ve öğrencisi Aristoteles geliştirdiği kuramla, çağcıl gerekçe anlayışı ile usul hukukunun babası ve öncülü olarak kabul edilebilir.

[4]Bu ilk usul okumasının, günümüz yöntem hukuklarının atası olduğunu ifade edebiliriz. Özellikle ispat sahasına tuttuğu projektör ile kanıtlama usul esasları üzerine imrendirecek bir düzey yakaladığı tartışmadan ayrıktır. Bu özelliklerine rağmen hiç bir usul hukukçusunun dikkatini çekmemesi ve hukuk tarihçileri tarafından keşf edilip kürsü ile tanıştırılmaması ciddi bir kayıp olarak telakki edilebilir.

[5]

[6]Yunan tragedyasının büyüklüğü veya Dostoyevski’nin gücü zaman-aşırı bir insanlık sorunsalını kalıcılaştırmasındandır. Tam bu noktada edebiyat seküler ve etiktir ve gene tam bu noktada yazar bir tercihten yana olmak zorundadır. Hasan Bülent Kahraman, Post-Entellektüel Dönem ve Edebiyat; Agora Kitaplığı, Birini Basım, İstanbul, Haziran 2009, s.xvii

[7]Aydınlanma döneminin bir eğilimi olarak görülen, Hukuki Şekilcilik Akımı ile Hukuki Şekilciliğin bir eleştirisi olarak ortaya çıkan Hukuki Gerçeklik hareketi’ nin uzantısı olarak tezahür eden adalete erişimin kökü 20 yy’a yaslanmaktadır. Hukuki taleplerin çoğalması ve hukuki meselelerin çeşitliliğinin artması sonucunda hukuk sistemin beklentilere cevap vermemesi, adalete erişim akımını ortaya çıkaran toplumsal gelişmelerden yalnızca biridir. Adalete erişim ile sosyal devlet ilkesi arasındaki ilişkiyi salt resmi hukuk mekanizmalarının yetersizliği üzerinden anlamamak gerekir; çünkü bu ilişki kişilerin toplumsal kaynaklara erişiminde eşitsizliğe neden olan tüm yapısal ve tarihsel engelleri de ima eder. Seda Kalem Berk; Türkiye’de Adalete Erişim, Göstergeler ve Öneriler; TESEV, Haziran 2011, s. 15-18

[8]Kalem Berk, 2011,51

[9]Kalem Berk, 2011,51

[10]Kalem Berk,2011,55

[11]Kalem, Berk,2011,60

[12]Anadil, anlamın ilk kökeni, bir öznenin oluşumu için vazgeçilmez olan dogmatik kaynakların ilkidir. Onun her bir kişiye tanıdığı dilediği gibi düşünme ve kendini ifade etme özgürlüğü, herkesin ana dilinin içinde barındırdığı kelimelere anlamlarını veren sınırlara tabi olduğunu varsayar; onun radikal heternomisi olmadan özerklik var olamazdı. Ancak varlığın bilincine söz ile ulaşmadan önce, her yeni doğan isimlendirilmiş, bir uzam içine yerleştirilmiştir; ona nesiller zinciri arasında bir yer verilmiştir. Alain Supiot; Homo Juridicus, Dost Kitabevi, Ankara, Mart 2008, Birinci baskı, s.10



[13]Hilmi Şeker, Esbab-ı Mucibe’den-Retoriğe Hukukta Gerekçe; Beta, İstanbul, 2010, Birinci Baskı. Anılan çalışma aralarında Sözleşme de olmak üzere bir çok hukuki metin ve pratiği referans alarak gerekçe üzerine oldukça geniş bir alanda ve derinlemesine bir araştırmayı sonuç ve önerileriyle birlikte okuyucunun bilgisine sunmuştur.

[14]Karen Reid; Adil Bir Yargılamanın Güvenceleri; KHRP Ekim 2000,İstanbul, s.136

[15]Gerekçelendirme, kararın niteliğine, somut olayın özelliğine, hükmün doğasına, ülkelerin kanun yapısına, örf ve adetlerine, meşruluk algısına ve değer yargılarına göre farklılık gösterebilir. Ruiz Torija/Seri A No.262(1995) Reid, 2000, 39,135,136

[16]Mahkeme, adaletin düzgün bir şekilde yerine getirilmesiyle bağlantılı bir ilkeyi yansıtan içtihatlarına göre, mahkemelerin ve yargı yerlerinin verdikleri kararlarda yeterince gerekçe göstermeleri gerektiğini hatırlatır. Gerekçe gösterme ödevinin kapsamı, kararın niteliğine göre değişir ve bu ödevin kapsamı olayın içinde bulunduğu şartların ışığında belirlenir. (Ruiz Torija § 29; Hiro Balani, §27; ve Higgins ve Diğerleri, §42.) Sözleşme’nin 6(1) fıkrası mahkemeleri verdikleri kararlar için gerekçe göstermekle yükümlü tutmakla birlikte, bu yükümlülük, her iddiaya ayrıntılı yanıt vermenin gerekli olduğu şeklinde anlaşılamaz.(Van de Hurk,§61).Dolayısıyla bir Üst Mahkeme bir üst başvuruyu reddederken, kural olarak sadece alt mahkemelerin kararlarındaki gerekçeleri onaylayabilir. (Helle,§59-60)Osman Doğru-Atilla Nalbant; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, 1. Cilt, T.C. Yargıtay Başkanlığı, 1 Baskı, 2012, Şen Matbaa, Ankara, s.848-849

[17]Salov/Ukrayna(655518/01.09.2005)

[18]Georgiadis/Yunanistan; İngiliz v. Emery Reimbold ve Strick

[19]De Moor/Belçika

[20]Georgiadis/Yunanistan; Sakkopoulos/Yunanistan

[21]Helle/Finlandiya; Garcia/İspanya

[22]Burada Yüksek Mahkeme’ye yapılan temyiz başvurusu, başvuru sahibi temyiz ettiği hükümlerin kopyalarını elde etmeyi başaramadığı halde reddedilmiştir. 15553/93 Hollanda,(Rep.) 17 Ocak 1995, kabul edilebilir bulunduktan sonra çözüme kavuşmuştur. Reid,2000,141; Melin/Fransa; Artico/İtalya; Goddi/İtalya; Roiz Torija/İspanya; Hadjianastassiou/Yunanistan

[23]Belçika, 8950/80; Golder/Birleşik Krallık

[24]Canada v./İtalya

[25]Adolf/Avusturya; Englert/Almanya; Lutz/Almanya; Nölkenbockhoff/Almanya; Sekanina/Avusturya ;Lamana/Avusturya; C.H./Avusturya; Hammern/Norveç; Y./Norveç; Ringvıld/Norveç; Baars/Hollanda

[26]Dewer/Belçika; Artico/İtalya;Werner/Avusturya

[27]Axen/F.Almanya; Fisher/Avusturya;

[28]6.madde,1. Paragraf, mahkemeleri, bu her soruya ayrıntılı cevap verilmesini gerektirmese de, kararlarının gerekçelendirmeye zorluyor biçiminde yorumlanmaktadır.(Van de Hurk) Karen Reid; Adil Bir Yargılamanın Güvenceleri, SCALA/KHRP, Birinci Baskı, İstanbul, s.135

[29]25852/94 Avusturya, 15 Mayıs 1996; 1957/90 Belçika, (dec.) 30 Mart 1992,72 D.R. 195;Reid, 2000,137

[30]Bununla birlikte eğer yerel mahkemeler kötü niyetli olmayan ve konuyla ilişkili başvuruları cevaplamakta akim kalırlar ise bir ihlal söz konusu olabilmektedir. Reid,2000,139

[31]Sibel İnceoğlu, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Kararlarında Adil Yargılanma Hakkı; Beta, Mayıs 2002, İstanbul, s.315

[32]Anayasa, İdare ve Ceza hukukunun sır ve gizden beklentileriyle bu alanı düzenleyen sır anlayışı, sırrın yargılama özne ve süjelerle ilişkilerini düzenleyen usul ve süreçlere bırakıldığını belirledik. Kimi noktalarda benzeşen kimi yerlerde de ayrışan bu hükümlerin görünen adalet ve adalete erişim hakkı üzerinden yaratacağı kırılmaların etki ve sonuçlarını disipline edilebilmesi, onların bir çatı altında birleştirilmesini gerektirir. Birleşme, bir bütün olarak sır ve giz konusundaki bakış açısının değerler üzerinden yeniden şekillenerek kurumsallaşmasından başka, yaratacağı farklı uygulamaları da önleyecektir.

[33]Başta Dink Cinayet’i olmak üzere bir çok cinayet, mahkeme ile kamu otoriteleri arasında sır üzerinden oluşan ihtilaflardan ötürü, elde edilemeyen bilgisizlikten neşet eden yoksunluk yüzünden oluşturulan hüküm ve onu vücuda getiren süreç aklanamadı. Dreyfus Davası olarak bilinen davada da savunma sırlara erişerek, kendisini tahkim edememenin sıkıntı ve sendromunu uzun süre üzerinden atamadı. Bu örnek, sır-savunma-gerekçenin tarihi kavgasını gözler önüne seren ve bir çok dersi barındırır.

[34]Bu bağlamda, 30 sanıklı İnternet Andıcı Davası, Ergenekon 2.Davası ile birleşmesiyle sanık sayısı 148’e ulaştı, 27.04.2012’de 1 ve 2. Ergenekon Davaları’nın birleşmesiyle sanık sayısının 255 e ulaştı. Avukatların yargılandığı 50 sanıklı KCK Davası’nda aynı sanıklara ait 15 ayrı dava 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne ait dosyada birleşti. Diyarbakır’da 01.10.2012’de verilen karar ile ana KCK davasındaki birleştirme kararı yıla 175’e yükseldi. İşçi Partili kişinin yargılandığı dava Ergenekon davasıyla birleşti. Sanık sayısı 273 oldu. Ergenekon Davası bağlamında birleşen 21 dosyanın birleşmesiyle, yargılanan sanık sayısı 275, celse sayısının ise 600’e erişti.

[35]Uygar hukukun sitti senedir üzerine titrediği Argümantasyon teorilerinde zerre-i miskal haberi olmayan deneyimlerin, binlerce sayfadan oluşan gerekçeli kararı oylumu-niceliği üzerinden değerlendirme çabası, temellendirmenin bir çok kaygısını dert edinmeyen bir yaklaşımın sonucudur. Böyle bir metinin sayıları yüzlerle ifade edilen yargılananların teşhis ve tanınmasına yarayan bilgi ile hatırı sayılır kadarını hükme ayırması, bakiye kısmın doyuruculuğu konusunda ciddi kuşkulara neden olmaktadır. Kararın çok sayfalı olmasından ötürü arananın bulunamama olasılığı erişim hakkı üzerinden gerekçe hakkına yönelik ciddi bir saldırı olarak telakki edilebilir.

[36]Balyoz davasında 1475, Hrant Dink Davasında 216, Şike Davasında 628, İmar Davasında ise gerekçeli karar 521 sayfaya ulaştı.

[37]Bilirkişilik kurumunun yarattığı yozlaşmadan yakasını kurtarmaya çalışan adli tercih ve politikanın uluslararası kurumlarla işbirliği yaparak, sistemi zora sokan ve yargıcın yansızlığını riske eden bu kurumla mücadeleye başladı. Uyum sürecini değerlendiren raporların bilirkişinin yargı yetkisini üleştiklerine ilişkin saptamaları, işin ciddiyeti açısından dikkate şayandır. Bilirkişi raporunun gerekçeye dönüşmesi, yetki bağlamlı gerekçe defolarına kaynaklık etmesi bir başka vehametin bir başka boyutudur.

[38]Eğitim plan ve programının her döneminin dört saatini gerekçeye ayırması isabetli bir yaklaşım olmakla beraber, bu programın henüz sistematik bir tabandan yoksun olması bu alanda daha çok çalışılmasını zorunlu kılar.

[39] YİBBGK 10.02.2012 T.,2010/1 E., 2012/1 K.; “Yabancı mahkeme kararlarının salt gerekçesinin bulunmamasının kesinleşmiş yabancı mahkeme kararlarının tenfizine engel olmayacağı ve bu hususun 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 54/c maddesi anlamında kamu düzenine açıkça aykırılık sayılmayacağı…” RG.20.09.2012 T.28417 S. mevzubahis bu karar; normlar hiyerarşisinin tepeden tırnağa ödev addettiği gerekçelendirmeyi ve nedenlerine adeta meydan okuyan ve onu reddeden bir bakış açısına sahiptir. Gerekçe yerel ve Avrupa kamu düzeninin oluşturduğu haklar setine ima yoluyla kazandırılmış önemli bir araçtır. Yargıcın karar, eylem ve özneyle girdiği etik ilişki üzerine çok sözü olan gerekçenin cılız gerekçelere dayanarak etik bir ödev olmaktan çıkarılması doğru olmamıştır. İçtihat bir bütün olarak gerekçe kamu düzeni ile işler hukuk düzeni arasındaki bağı doğru bir yerden okumayı denemediği gibi, gerekçe hakkı ile yükümlülüğü üzerine epey söz söyledikten sonra, gerekçeyi milletlerarası özel hukukun kaygısı olmaktan çıkarması bir iç çelişkidir. Bu çelişki gerekçe üzerine söylenenleri çatıştırarak deneyimi özünde içeriksiz kılmıştır. Öte yandan, gerekçeyi araştıran ve okuyan eserleri görmezden gelerek literatürün gerekçe bağlamlı söyledikleriyle özel hukuk ilişkisini okumaya çalıştığı gibi, gerekçeli kararı sınırlı ve dar bir yerden algılayarak, gerekçesiz bir yabancı mahkeme kararına istinaden kamu düzeninin yabancı bir ilamda aradıklarını nasıl bulacağını da izahtan vareste tutmuştur. Bu gerekçenin aktüel içeriği görev ve tutumunu işlevselliğini hafife alan teğet bir bakış açısıdır. Savunma hakkı, açık hüküm, açık yargılama ve dolaysız gerekçe biçimleri ile gerekçe hakkı arasında doğru bir ilişki kurup bu hakkın gelişerek serpildiğini görmeden gerekçenin gereksizliğine hükmetmesi, bağlayıcı bu içtihadın gücünü öz bakımından tartışmalı kılmıştır. Erga Omnes etkisi olan ve neredeyse yasama ile özdeşleşen bu etkinliğin etrafını yeterince taramaması, tabanının geniş tutmaması, gerekçe kültürünün henüz uç verdiği bir coğrafyada gerekçenin gelişme niyetine vurulmuş ciddi bir kettir. Oysa AİHS ‘i yorumlayan Strasbourg Mahkeme’si çokça kararı ile gerekçenin kanun yolu ve savunma hakkının etkili ve verimli şekilde kullanılması için kesin ve kararlı bir tutum sergileyerek gerekçe hukukunun kurumsallaşması için ciddi bir çaba sarf etmektedir. Sözleşmeye bağlılığını ilan eden devletin yargı üzerinden bu düşünceyi tasfiye etmesi, etik ilişkinin gerekçesizlikler üzerinden ciddi bir darbe alarak değerlerle ilerlemesini önleyeceğine karine oluşturmaktadır.

[40]Y.12.HD. 05.11.2012 T. 2012/14713 E., 2012/31471 K.

[41]Yargıcın, bu özgürlüğünden yararlanabilmesi, dolayısıyla yargıçlık işlevini amacına uygun yerine getirebilmesi ise, onun kişi olarak etik özgürlüğüne ve bilimsel donatımı ile yeteneklerine bağlı görünüyor; doğru değerlendirmeler yapabilmesine; başka hak, değer, adalet v.b. gibi, işiyle doğrudan doğruya ilgili kavramların açık felsefi bilgisine sahip olmasına; ülkesinde ve başka ülkelerde yürürlükte olan yasalar ve yapılan değişiklikler, bu yasalara göre ve bu yasalara rağmen alınan kararlar ve gerekçeleri hakkında elden geldiğince çok bilgi sahibi olmasına, dolayısıyla farklı olanaklıkların bilgisine sahip olmasına v.b….İoanna Kuçuradi; Etik, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara, 1999,s.145-14
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"İbralaşmayı Yoksayanetik İlişki/yozlaşan Gerekçe:" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Hilmi Şeker'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
05-03-2014 - 20:22
(3666 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Henüz hiç değerlendirilmedi.
Okuyucu
3843
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 12 saat 11 dakika 7 saniye önce.
* Ortalama Günde 1,05 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 119992, Kelime Sayısı : 14126, Boyut : 117,18 Kb.
* 2 kez yazdırıldı.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1757
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,08220696 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.