Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Aktif Makale Basit Lisans Alanın Dava Hakkı Ve Koruma Yolları

Yazan : Ferhat Kayış [Yazarla İletişim]
Araştırma Görevlisi

Makale Özeti
Çalışmamızda Lisans sözleşmeleri üzerinde durulup, lisans sözleşmelerinden inhisari olmayan lisans sözleşmesi çerçevesinde lisans alanın dava hakkı incelenmiştir.

“BASİT LİSANS ALANIN DAVA HAKKI”
1. LİSANS SÖZLEŞMESİ
Lisans kelimesi, özü itibariyle “bir şeye müsaade etme, izin verme” anlamını taşımaktadır. Kavramsal olarak ise, fikri ve sınaî mülkiyetin içerdiği gayri maddi haklardan veya fiili tekel durumundan yararlanma yetkisinin üçüncü kişilere tanınması anlamında kullanılır1.
Patent, endüstriyel tasarım, marka, faydalı model gibi sınaî haklara ilişkin lisans sözleşmeleri, kanunlar tarafından koruma altına alınmış veya genel hukuk düzeni çerçevesinde objektif hukuk normları ile korunan gayrı maddi hakların kullanılmasının bedel karşılığında başkasına tanınmasına olanak sağlayan sözleşmelerdir2.
Lisans sözleşmesi, bir borçlar hukuku sözleşmesi olup3, kural olarak karşılıklı iki tarafa borç yükleyen ve sürekli edim doğuran sui generis bir sözleşmedir4. Dolayısıyla bütün sözleşmeler için aranan geçerlilik şartları lisans sözleşmesi için de söz konusudur. Bu durumda lisans sözleşmesi şekle uygun bir biçimde yapılıp hukuka, ahlaka, kişilik haklarına ve adaba aykırı olmamak zorundadır. Ayrıca sözleşme yapıldığı sırada, sözleşme konusu imkânsız olmamalıdır. Örneğin, lisans sözleşmesi kurulduğu sırada söz konusu ayni hak henüz yoksa sözleşme artık baştaki imkânsızlık nedeniyle geçersiz kabul edilecektir5. Her sözleşme gibi lisans sözleşmesi de sözleşmenin tarafları arasında hüküm ve sonuç doğurur. Dolayısıyla lisans sözleşmesinden doğan haklar, kural olarak sadece sözleşmenin tarafları arasında ileri sürülebilen şahsi haklardır. Lisans verenin asli edimi, sahip olduğu fikri ve sınaî hakkın kullanımını lisans alana vermek iken, lisans alanın asli edimi ise lisans bedelini ödemektir. Lisans sözleşmesinde lisans alan kişi, fikri mülkiyet hakkını değil, bunun kullanım hakkını devralmaktadır6.
Lisans sözleşmesi, adi yazılı şekle tabi olup, taraflardan birinin talebiyle sözleşme, sicile kaydedilip yayımlanır ve bu kayıt açıklayıcı nitelik taşır7. Dolayısıyla lisans sözleşmesi mutlaka yazılı şekilde yapılmalıdır ve bu da sözleşmenin geçerlilik koşuludur8. Nitekim 556 sayılı MarkKHK m.15/II’e göre “Tescilli bir marka üzerindeki sağlar arası hukuki işlemler yazılı şekle tabidir.” Görüldüğü üzere yazılılık unsuru, tescilli markalar üzerindeki sağlar arası bütün hukuki işlemleri kapsamaktadır. Bu şeklin de, sadece ispat değil, bir geçerlilik unsuru olduğu maddenin açık ifadesinden de anlaşılmaktadır.
2. LİSANS SÖZLEŞMESİNİN TÜRLERİ
Lisans sözleşmesi birçok açıdan farklı ayırımlara tabi tutulmuştur. Biz burada, konumuzla bağlantılı olarak lisans sözleşmesinin 556 sayılı MarkKHK m.21’de belirtilen üç türüne “inhisari lisans – inhisari olmayan(basit) lisans – alt lisans” değineceğiz.
a. İnhisari Lisans Sözleşmesi
MarkKHK m.21’de lisansın inhisari ve inhisari olmayan lisans olarak iki şekilde verilebileceği hükme bağlanmıştır. İnhisari lisans sözleşmesinde, lisans alan dışında hiç kimse söz konusu markayı kullanamaz. Hatta marka sahibi dahi lisans sözleşmesinde açıkça aksini belirtmemişse markayı kullanamaz9 (KHK/556 m.21/III). Bu tür lisansta, lisans veren aynı lisansı başkasına vermemeyi de yükümlenmektedir. Bu yükümlülük aynı yer, zaman ve aynı konular için geçerlidir10. 556 sayılı MarkKHK m.21/II uyarınca “Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa, lisans inhisari değildir.” Dolayısıyla inhisari bir lisans sözleşmesinden bahsedebilmek için bunun mutlaka sözleşmede belirtilmesi gerekir.
İnhisari lisansın, belirli bir bölge ya da markanın tescil edildiği mal veya hizmetlerden bir kısmı ile sınırlı olarak verilmesi mümkündür11. Örneğin hem parfüm hem de spor ayakkabı için tescilli bir marka üzerinde sadece parfüm için inhisari lisans hakkı verilmişse, spor ayakkabılar için başkalarına basit ya da inhisari lisans verilebilir. Yine aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa, inhisari lisans sahibi, üçüncü kişilere karşı markanın tecavüzünden doğan ve marka sahibine tanınan bütün davaları, kendi adına açabilir (556/KHK m.21/VI).
b. Basit (İnhisari Olmayan) Lisans
İnhisari olmayan lisansta lisans alanın hiçbir şekilde inhisari bir yetkisi yoktur. Burada lisans veren, söz konusu lisansı başkalarına verebileceği gibi, kendisi de herhangi bir sınırlama olmadan kullanabilir12. Örneğin üç yıl süreyle Nike isimli spor ayakkabıların markasını kullanma hakkı (N) isimli şirkete bırakılmışsa, aynı hak (F) isimli şirkete de tanınabilir. Bu durumda (N) şirketi lisans verenin (F) şirketine de aynı lisansı vermesine karşı koyamaz. Ancak marka sahibi, basit lisans ile markasının kullanım hakkını birine verdikten sonra bir başkasına inhisari lisans hakkı veremez13. Çünkü inhisari lisans alan markayı tek başına kullanma hakkına sahiptir. Bu sebeple inhisari lisans ile birlikte basit lisans verilirse, yasanın tanıdığı münhasır kullanma hakkı işlersiz hale gelir.
Eğer lisans sözleşmesinde lisansın ne tür bir lisans olduğu belirtilmemişse, o sözleşme MarkKHK m.21/2 uyarınca basit lisans sözleşmesidir14. Bunun sonucu olarak aksi kararlaştırılmadığı sürece, lisans veren kişi, bu hakkını başkalarına devredebilir veya lisans verebilir. Basit lisans sözleşmesinde taraflar, lisans verilecek kişi sayısını sınırlayabilirler veya lisans sahibine “en çok izne mazhar lisans alan”ın hukuki durumunu tanıyabilirler15. Bunun faydası, lisans alanın, sonraki lisans alanlara tanınan haklar dolayısıyla, kötü duruma düşmesine engel olmasıdır.
c. Alt Lisans
Lisans alanın lisans sözleşmesiyle kendisine tanınan haklar çerçevesinde başkasına lisans vermesi halinde “alt lisans” söz konusu olur16. Alt lisans sözleşmesi, sadece basit lisans ilişkisine özgü bir kurumdur. Çünkü inhisari lisans niteliği itibariyle alt lisansa elverişli değildir. İnhisari lisansta alt lisanstan çok lisans hakkının devri söz konusu olabilir17.
MarkKHK m.21/IV uyarınca kural olarak alt lisans sözleşmesi yapmak ve lisans hakkını devretmek yasaklanmıştır. Maddede basit lisans ile inhisari lisans ayrımı yapılmadığı için bu yasak, lisansın iki türü için de geçerlidir18. Alt lisans sözleşmesinin yapılabilmesi için sözleşmede lisans alanın böyle bir hakkının olduğu açıkça belirtilmelidir.
Alt lisans sözleşmesinin azami sınırını lisans alanın kendisine lisans verenle yaptığı sözleşme oluşturur. Başka bir deyişle alt lisansta basit lisanstaki haklardan daha fazlası tanınamaz. Lisans alanın, lisans verenle yaptığı sözleşme sona ererse, alt lisans sözleşmesi de sona erer19. Bu özelliği gereği alt lisans tıpkı BK m.259’daki alt kira ilişkisine benzemektedir. Fakat alt kira sözleşmesi, alt lisans sözleşmesi gibi kural olarak kanunen yasaklanmamıştır. Yalnız alt kira sözleşmesi kiralayana zarar vermemek şartıyla kurulabilir. Eğer alt kiracı sözleşmeye aykırı hareket ederse, kiralayan bu durumdan kendi kiracısını sorumlu tutabileceği gibi, alt kiracıdan da söz konusu alt kira sözleşmesine uygun davranmasını talep edebilir.
Lisans verenle lisans alan arasında BK m.148 uyarınca lisans konusunun kullanılması nedeniyle aralarında sözleşme ile alacaklılar teselsülü oluşturmaları yanında, benzer durum, BK m.141 uyarınca lisans alanla alt lisans alan arasında lisans verene karşı müteselsil borçluluk şeklinde de olabilir20.
3. LİSANS SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN HAKKIN HUKUKİ NİTELİĞİ
Lisans sözleşmesinin lisans alana verdiği hakkın hukuki niteliği birçok açıdan önem arz eder. Özellikle sözleşmenin üçüncü kişiler açısından ortaya çıkaracağı etkinin belirlenmesi bu hakkın hukuki niteliği ile ilgilidir. Bu açıdan lisans hakkının ayni bir hak mı, mutlak bir hak mı yoksa şahsi bir hak mı bahşettiği ortaya konmalıdır. Doktrinde de bu konuda henüz bir görüş birliği mevcut olmamakla beraber ortaya üç teori atılmıştır.
a. Ayni Hak Teorisi
Bu görüşte olan yazarlara21 göre, lisans sözleşmesi yoluyla lisans verme bir tasarrufi işlem olup, yalnızca inhisari lisansın ayni hak içerdiği kabul edilmektedir. Yine bu görüş uyarınca, lisans verenin lisans konusu mal üzerinde sahip olduğu hakkın bir kısmını lisans alana devretmekte ve devredilen oranda kendi hak sahipliği sona ermektedir22. Bu görüşe getirilen en büyük eleştiri Ayni hakların “numerus clausus” ilkesine tabi olmasıdır. Dolayısıyla yasada lisans sözleşmesinden ayni bir hak olarak bahsedilmemiştir. O halde ayni haklarda mevcut olan sınırlı sayı ilkesi ile bu husus bağdaşmamaktadır. Ayrıca ayni haklar kavram olarak, eşya üzerinde doğrudan doğruya hâkimiyet sağlayan ve bu nedenle herkese karşı ileri sürülebilen hakları ifade eder. Türk hukukunda eşya olma özelliği sadece maddi varlığı olan şeylere tanındığı için, maddi varlığı olmayan fikri ve sınaî haklar, dolayısıyla marka lisansı ayni bir hak olarak nitelendirilemez23.
b. Mutlak Hak Teorisi
Mutlak haklar, hak sahibi tarafından herkese karşı ileri sürülebilen ve herkesin uymakla yükümlü olduğu haklardır24. Mutlak haklar da mallar üzerindeki haklar ve kişiler üzerindeki mutlak haklar olarak iki gruba ayrılır. Mallar üzerindeki mutlak haklar da maddi ve maddi olmayan mallar üzerindeki haklardır. Maddi mallar üzerindeki mutlak haklara ayni haklar; maddi olmayan mallar üzerindeki mutlak haklara da fikri haklar denir. Dolayısıyla her ayni hak bir mutlak hak olduğu halde, her mutlak hak bir ayni hak değildir. Mutlak haklar belirli sayıdadır ve kişiler kanunda öngörülen mutlak haklar dışında yeni bir mutlak hak yaratamazlar25. Doktrindeki bazı yazarlar da marka lisansının lisans alana mutlak bir hak sağladığını savunmaktadır26. Bu görüşe göre, inhisari lisans alan marka tecavüzü halinde 556 sayılı KHK’daki marka sahibine tanınan bütün davaları kendi adına açabilme yetkisine sahiptir. Ayrıca marka lisansı sicile tescil edildikten sonra iyiniyetli üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir (556/KHK m.21/X). Tüm bu görüşler lisans hakkını mutlak hakka yaklaştırmakla beraber bunun mutlak hak olarak kabul edilmesi için yeterli değildir. Öncelikle lisans sözleşmesinin mutlak hak olduğu hususunda da yasada herhangi bir açıklama mevcut değildir. Sınırlı sayıda olan mutlak haklar, tarafların aralarında kararlaştırdıkları sözleşmeyle genişletilemez. Ayrıca lisans hakkının lisans alana dava açma hakkı vermesi sözleşmede bunun aksinin kararlaştırılmamasına bağlıdır. Bu da mutlak hakların tipe bağlılık ilkesiyle bağdaşmamaktadır27. Yani kişiler serbest iradeleriyle mutlak hakların sınırlarını belirleyemez ve değiştiremezler. Ayrıca mutlak haklar doğdukları andan itibaren herkese karşı ileri sürülebilmektedir. Oysa lisans hakkı, lisans sözleşmesinin kurulmasıyla doğar ve tescil de sadece açıklayıcı bir etkiye sahiptir. Eğer lisans hakkı mutlak hak olsaydı tescil yapılmadan herkese karşı ileri sürülebilirdi. Fakat MarkKHK m.21/X’da, ancak sicile kaydedildiği anda, lisansın iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülebileceği belirtilmiştir.
Dolayısıyla marka lisans hakkı, mutlak hak olmamakla birlikte sahibine mutlak etkili haklar vermektedir28.
c. Şahsi Hak Teorisi
Şahsi haklar, herkese karşı ileri sürülemeyen, sadece sözleşmenin yükümlü tarafına karşı ileri sürülebilen ve sadece onlar tarafından ihlal edilebilen haklardır29. Şahsi haklar mutlak haklar gibi sınırlı sayıda değildir. Kanunun çizdiği sınırlar çerçevesinde kişiler serbest iradeleriyle diledikleri kadar şahsi hak yaratabilirler. Şahsi haklar çoğunlukla borç ilişkisi sonucu doğarlar. Lisans sözleşmesi de bir sözleşme olduğundan yapılmasıyla şahsi hakkın doğumuna neden olur. Dolayısıyla lisans sözleşmesi hakkın kendisini lisans alana devretmez, sadece fikri mülkiyetin kullanım hakkı geçer. Lisans veren, lisansa konu olan hak üzerinde tasarruf hakkı sahibi kalmaya devam eder30.
Bir diğer husus lisans sözleşmesinin kanunda ne ayni ne de mutlak bir hak olarak belirtilmesidir. Dolayısıyla lisans hakkının hukuki niteliğini bu iki hakla açıklamak mümkün değildir.
Lisans hakkı niteliği itibariyle şahsi hak olmakla birlikte yasal düzenleme sonucu, mutlak etkiler de göstermektedir; fakat bu, onun şahsi hak olma özelliğine etki etmez. Bu haliyle lisans sözleşmesinin kuvvetlendirilmiş şahsi hak olduğu savunulmaktadır31. Ancak kuvvetlendirilmiş şahsi haklar açısından da “numerus clausus” ilkesi geçerlidir. Bu sebeple, lisans hakkının kuvvetlendirilmiş şahsi hak olarak kabul edilmesi doğru değildir.
Lisansın verdiği hak ile lisansa konu olan hakkın niteliği birbirinden bağımsızdır. Lisansa konu olan hak, fikri ve sınaî bir hak olup, bu, gayri maddi mallar üzerindeki mutlak haklardandır. Oysaki lisansın verdiği hak yukarıda da açıkladığımız üzere niteliği itibariyle şahsi bir hak olup, bu şahsi hak, yasal düzenlemeyle bazı açılardan mutlak hak etkisi göstermektedir.
4. LİSANS ALANIN DAVA HAKKI
a. Genel Olarak
Lisans konusu hakka yapılacak tecavüzler, hak sahibinin haklarının yanı sıra, o hakkı lisans yolu ile kullanan lisans alanların da hakkını zedeler. Örneğin, lisansa konu markanın sahtesinin piyasaya sürülmesi bir yandan markanın itibarını zedeleyerek marka sahibinin aleyhine sonuç doğururken, diğer yandan lisans alanın satışlarının düşmesine veya güvenilir olup olmadığına tereddütle yaklaşılmasına yol açabilir. Normalde lisans sözleşmelerinden doğan hak şahsi bir hak olduğundan sadece sözleşmenin diğer tarafına karşı ileri sürülebilmelidir. Fakat fikri haklarla ilgili mevzuatlara bakıldığında, lisans alanların, lisans hakkına tecavüz halinde üçüncü kişilere karşı dava açabilecekleri kabul edilmiştir (MarkKHK m.21,73; Patent KHK m.148; End. Tas. M.60)32.
Lisans alanların dava açmasına ilişkin hükümlerde inhisari ile basit lisans arasında bir ayrım yapılmış ve bunların dava açma hakları hakkında farklı hükümler öngörülmüştür. İnhisari lisans alan, sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa, hak sahibinin üçüncü kişilere karşı açabileceği her türlü davayı kendi adına açabilir. Görüldüğü üzere inhisari lisans alanın dava açma hakkı bakımından herhangi bir güçlük yoktur. Biz burada çalışma konumuza da temel oluşturan basit lisans alanın dava hakkını nasıl ve ne şekilde kullanacağı ile hangi hukuki imkânlardan yararlanacağını açıklığa kavuşturacağız.
b. Basit Lisans Alanın Dava Hakkı
Kural olarak basit lisans alanın dava açma hakkı bulunmamaktadır. Bu husus, MarkKHK m.21/VI son cümlede “İnhisari olmayan lisans sahiplerinin, dava açma hakları yoktur.” şeklinde ifade edilmiştir. Ancak söz konusu lisans sahibi, belli şartlar altında bu hakkı elde edebilir33. MarkKHK m.21/VII uyarınca;
“Altıncı fıkra hükümlerine göre, markaya tecavüz dolayısıyla dava açma hakkı olmayan bir lisans alan, noter vasıtasıyla yapacağı bir bildirimle, gereken davayı açmasını marka sahibinden isteyebilir. Marka sahibinin, bu talebi kabul etmemesi veya bildirimin alındığı tarihten itibaren üç ay içinde, gerekli davanın açılmaması halinde, lisans alan yaptığı bildirimi de ekleyerek, kendi adına dava açabilir. Lisans alan, ciddi bir zarar tehlikesi karşısında ve söz konusu sürenin geçmesinden önce, ihtiyari tedbire karar verilmesini mahkemeden talep edebilir. Lisans alan, dava açtığını marka sahibine bildirir.”
Görüldüğü üzere basit lisans alanın dava açma hakkı bir takım koşullara bağlanmıştır.
* Lisans hakkı tecavüze uğrayan basit lisans alan öncelikle noter vasıtasıyla marka sahibine bir bildirim yapmalıdır. Bu bildirim, marka sahibine söz konusu tecavüz karşısında sessiz kalmaması ve dava açması için yapılmaktadır. Buradaki noter vasıtasıyla bildirim bir geçerlilik şartı değil, ispat şartı olarak kabul edilmelidir34. Lisans alan, söz konusu bildirimi başka şekillerde lisans verene ulaştırdığını ispat edebilirse, dava açma hakkını kazanabilecektir. Fakat her halükârda lisans alanın dava açabilmesi bakımından bildirim yapması şarttır. Dolayısıyla bildirim gerçekleşmeden hak sahibi olmayan kimsenin dava açamayacağının da kabulü gerekir35. Buradaki bildirim, lisans alan bakımından bir dava şartı niteliğindedir. Nitekim söz konusu bildirimin dava açarken dosyaya eklenmesi gerekliliği MarkKHK m.21/VII’de açıkça hükme bağlanmıştır. Ayrıca sözleşme hükümleri ile MarkKHK’da yer alan bildirim koşulu bertaraf edilemez. Zira hakka yapılacak tecavüzlerde dava açma hakkı esasen hak sahibine aittir. Üçüncü kişilerin tecavüz sebebiyle dava açabilmesi ancak, kanun koyucunun açık iradesi ile gerçekleşebilir36. Dolayısıyla kanun koyucu böyle bir durumda bildirim yapmayı zorunlu kılmışsa, artık taraflar aralarında anlaşarak basit lisans alana doğrudan dava açma hakkı tanıyamazlar. Eğer böyle bir durum gerçekleştiği takdirde, bu, dava şartına ilişkin bir husus olduğundan, karşı taraf bunu dava sonuçlanıncaya kadar ileri sürebilir; ayrıca mahkemeler de bunu her zaman resen dikkate almak zorundadır37.
* Eğer marka sahibi, bu talebi reddeder veya bildirimi aldığı tarihten itibaren üç ay içinde gerekli davayı açmazsa, lisans alan söz konusu bildirimi de ekleyerek artık kendi adına dava açabilir. Her iki durumda da dava açıldığını lisans alan, marka sahibine bildirir38.
Lisans alanlar için dava açma hakkı aynı zamanda birer yükümlülük haline de gelebilir. Örneğin, yurt dışında yerleşik ve Türkiye pazarını tanımayan bir marka sahibinin Türkiye’de bulunan tek lisans alanının dava açma yükümlülüğü olduğu kabul edilebilir. Yine benzer bir şekilde, Türkiye’de lisans alanın, pazarın özellikleri konusunda bilgi sahibi olması, hukuki açıdan Türk Hukukuna yabancı olan lisans verenine oranla çok daha fazla bilgi ve deneyime sahip olması gibi faktörler sonucu dava açma yükümlülüğünün varlığı kabul edilebilir39. Lisans alanlar, hakka tecavüz sebebiyle dava açtıkları halde, hak sahiplerinin talep edebilecekleri istemleri kendi adlarına talep edebileceklerdir40.
Lisans alan, eğer ciddi bir zarar tehlikesiyle karşı karşıya kalmışsa, söz konusu üç aylık süreyi beklemek zorunda kalmadan, ihtiyari tedbir talebinde bulunabilir (556/KHK m.21/VII). Eğer ihtiyari tedbir alınmışsa artık tamamlayıcı merasim de yapılmalıdır. Sonuçta ihtiyari tedbir sürekli bir koruma sağlamaz; sadece kesin hüküm verilinceye kadar sonucu boşa çıkaracak tehlikeyi bertaraf etmeyi amaçlar41.
İhtiyati tedbir kararı alınmışsa, bu tedbir kararından itibaren on gün içinde bunun tamamlayıcı merasimi olan tecavüz davası da açılmalıdır. Fakat sadece dava açılması yeterli değildir; ayrıca bu on günlük süre içerisinde davanın açıldığına ilişkin mahkemeden alınan belgeyi, kararı uygulayan memura vererek ihtiyati tedbir dosyasına koydurması ve karşılığında bir belge alması gerekir42. Aksi takdirde söz konusu tedbir kararı, on günün geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. Peki, dava açan basit lisans alan ne gibi hukuki imkânlardan yararlanacaktır? Başka bir deyişle marka sahibinin sahip olduğu bütün markaya ilişkin istem haklarından basit lisans alan da yararlanabilecek midir? Bu husus da öncelikle tecavüz dolayısıyla açılacak dava türleri ve özellikleri ele alınarak açıklığa kavuşturulmalıdır.
5. FİKRİ VE SINAÎ HAKLARIN İHLALİNDE KORUMA YOLLARI
Fikri ve sınaî mülkiyete tecavüz halinde bu hakların ileri sürülmesi bir takım güçlükler arz eder. Zira tecavüz edenin bu alanda delilleri karartması oldukça kolaydır. Yine hak sahibin uğradığı zararın tam olarak hesabı uygulamada oldukça zordur. Bu sebeple konuya ilişkin özel düzenlemeler getirilmiştir.
A. İHTİYATİ TEDBİRLER
İhtiyati tedbir, kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının ( dava konusu ile ilgili olarak ) hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş, geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır43. İhtiyati tedbirlere ilişkin düzenlemeler MarkKHK m.76-78 arasında bulunmaktadır. Buradaki ihtiyati tedbirlere ilişkin düzenlemeler iki açıdan HUMK’daki ihtiyati tedbirden farklılık arz etmektedir44:
1) Öncelikle burada marka hakkına tecavüz teşkil edecek ciddi ve etkin çalışmalar yapılması hususu getirilmiştir. Oysaki HUMK m.103’te belirtilen “tehirinde tehlike olan veya mühim bir zarar olacağı anlaşılan” diye ifade edilen şart buradakinden daha ağırdır. Zira HUMK’taki düzenleme açısından sadece ciddi ve etkin çalışmalar yapılması yeterli değildir. Bunun yanında ya gecikmesinde tehlike olmalı ya da tedbir alınmaması mühim bir zararın doğumuna sebep olmalıdır.
2) İkinci olarak markalara özgü alınacak ihtiyati tedbirler, verilecek hükmün ekinliğini sağlayacak nitelikte olmalıdır. Bu şart, HUMK m. 103’te belirtilen “tehirinde tehlike” unsurundan çok daha hafiftir.
İhtiyati tedbirlerin yargılaması, uygulanması ve bunlara karşı konulmasına ilişkin hususlar, MarkKHK m.78’in atfı nedeniyle genel hüküm olan HUMK m. 101 vd. hükümlerine göre yapılacaktır. Ancak MarkKHK m.77’de söz konusu ihtiyati tedbirin niteliği belirtilmiş olup, bu düzenlemede üç tür tedbir öngörülmüştür:
a) Tecavüz Fiilinin Durdurulması
Mahkemenin vereceği ihtiyati tedbir kararı, en başta tecavüz fiillerinin durdurulmasını kapsamalıdır. Böyle bir kararın verilmesi için de illa tecavüzün gerçekleşmiş olması da şart değildir45. Tecavüz fiilinin gerçekleşmesi için ciddi hazırlık çalışmalarının yapılması, gecikmesinde tehlike veya mühim bir zararın muhtemel olduğu durumlarda tedbir kararı verilmelidir. Fakat tedbir kararının verilmesi için, gecikmesinde tehlike veya mühim bir zararın doğacağı hususunun ispatına da gerek yoktur46. Talepte bulunanın istekte haklı olma ihtimalinin varlığı yeterlidir47.
b) Ürün ve Araçlara El Koyma
Mahkemece verilecek diğer ihtiyati tedbir türü ise, marka hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen ürünlere ve ayrıca üretimde kullanılan araçlara el konulması ve bunların muhafazasıdır. Söz konusu ürünlerin üçüncü kişilerce satın alınması da kural olarak ürünlere el koymaya engel değildir48. İhtiyati tedbirin özel bir şekli de “gümrüklerde el koyma”dır. Kural olarak ihtiyati tedbir ancak mahkeme kararı ile verilir, Fakat gümrüklerde el koymayı özel yapan durum ise, mahkeme kararına ihtiyaç olmaksızın, hak sahibinin talebi ile gümrük idaresi tarafından tecavüz teşkil eden mallara gümrüklerde el konulmasıdır (MarkKHK m.79).
c) Teminat verilmesi
Maddenin düzenlenmesine bakıldığında, ihtiyati tedbirin yukarıdaki iki hal dışında teminatı da kapsaması öngörülmüştür. Fakat doktrinde bu teminatın, mütecaviz tarafından sebep olduğu zararlar için mi verileceği; yoksa davacı tarafından ihtiyati tedbirin sebep olacağı zararlar için mi verileceği tartışmalıdır. Bir görüşe göre teminat davacı tarafından haksız olarak alınan ihtiyati tedbirin güvencesi olarak verilmelidir49. Bizim de iştirak ettiğimiz diğer bir görüşe göre söz konusu teminat, tecavüz fiillerinin yol açtığı zararları gidermek için mütecavizden alınmalıdır50. Zira maddenin düzenleniş şekline de bakıldığında bu açıkça ortadadır. Çünkü söz konusu hükümde zarar görenin ihtiyati tedbir olarak hangi durumlardan faydalanacağı hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla teminat, zarar gören aleyhine değil, zarar gören lehine bir düzenleme içermektedir.
B. HUKUK DAVALARI
1. Tespit Davaları
a) Tecavüzün Tespiti Davası
Davalının yaptığı fiilin tecavüz teşkil edip etmediğini belirlemek için açılan davaya tecavüzün tespiti davası denir. Fakat MarkKHK’da böyle bir davaya yer verilmemiştir. Bu durumda marka sahibi veya lisans alan TTK m.58/1 (a) hükmüne dayanarak bu davayı açabilir51. Fakat bu dava, aşağıda inceleyeceğimiz delil tespiti ile karıştırılmamalıdır. Burada sadece söz konusu fiillerin tespiti yapılır, yani fiillerin haksız olup olmadığının tespiti yapılır. Delil tespitinde ise, tecavüz niteliğindeki olaylar tespit edilmektedir52.
b) Delillerin Tespiti
Marka hakkına tecavüzü ileri sürmeye yetkili olan kişiler, bu haklara tecavüz sayılabilecek olayların tespitini mahkemeden isteyebilirler (MarkKHK m.75). Fakat bu düzenlemenin bir dava mı yoksa bir delil tespiti mi olduğu her ne kadar madde metninden anlaşılmasa da, 2004 tarih ve 5194 sayılı kanunun gerekçesinde bunun bir dava olmayıp, delil tespiti olduğu belirtilmiştir53.
d) Tecavüzün Olmadığı Hakkında Dava (Menfi Tespit Davası)
MarkKHK m.74 uyarınca menfaati olan herkes, marka sahibine karşı dava açarak, fiillerinin marka hakkına tecavüz teşkil etmediği hususunda karar alabilir. Fakat bu davayı da açabilmek için, yine marka sahibine noter aracılığıyla söz konusu fiillerin tecavüz teşkil edip etmediği konusunda bir protesto çekilmelidir. Marka sahibi eğer bir ay içinde cevap vermezse ya da verdiği cevap menfaat sahibi kişi tarafından kabul edilmezse bu dava açılabilir. Fakat marka hakkına tecavüz dolayısıyla kendisine karşı dava açılmış olan kişiler bu davayı açamazlar (MarkKHK m.74/IV).
2. Eda Davaları
a) Tecavüzün Durdurulması ve Önlenmesi Davası
Tecavüzün durdurulması davası, devam etmekte olan bir tecavüze son vermek amacıyla açılan bir eda davasıdır. Her ne kadar MarkKHK’da önleme davasından söz edilmemiş olsa da, bu davada söz konusu kararname bir bütün olarak değerlendirildiğinde açılabilmelidir54. Tecavüzün Önlenmesi davası, henüz başlamamış fakat başlama tehlikesi olan tecavüz eylemini veya başlamış tecavüzün devamını engellemek ya da daha önce işlenen tecavüz eyleminin tekrarlanmasını önlemek için açılır. Tecavüzün durdurulması ve önlenmesi davalarının açılabilmesi için kusur ve zarar şartı aranmaz55.
b) Tecavüzün Giderilmesi Davası
Tecavüzün giderilmesi davası, tecavüzün sonuçlarını ortadan kaldırmak için açılan bir dava türüdür. Tecavüzün giderilmesi davası, çoğunlukla eski hale iade talebine dayanır56. Tecavüz sona ermesine rağmen etkileri sürüyorsa o halde bu dava açılabilecektir. Sözgelimi, tecavüz konusu üretilen ürünlerin piyasadan toplatılması ve imha edilmesi tecavüzün giderilmesi davası ile sağlanır. Bu talebin ileri sürülebilmesi için kusur da şart değildir57. Örneğin, markaya tecavüz eden oluşturan malların sergilenmesine mani olunması tecavüzün önlenmesi; piyasaya sunulan bu malların sergilerden çıkarılması tecavüzün durdurulması; söz konusu işaretlerin tabelalarda veya kataloglarda olması halinde ilgili tabelanın sökülmesi ve ilgili katalogun toplanıp imha edilmesi ise, tecavüzün giderilmesi halini oluşturur.
3. Tazminat Davaları
Tazminat davaları da niteliği itibariyle eda davalarından olmasına rağmen, bunları ayrı bir başlık altında incelemeyi uygun gördük. Marka tecavüzü nedeniyle açılacak olan tazminat davaları üç ayrı niteliktedir: 1) Maddi tazminat davası, 2) Manevi tazminat davası, 3) İtibar tazminatı davası. Bu üç dava bakımından hakların yarışması söz konusu değildir. Bilakis burada haklar yığılır. Başka bir ifadeyle, hak sahibi bu tazminatların her birini ayrı ayrı talep edebilir58.
a) Maddi Tazminat Davası
MarkKHK m.61 ve 64’te marka hakkına tecavüz nedeniyle tazminat ödenmesine ilişkin hususlar düzenlenmiştir. MarkKHK m.62/(b) bendi uyarınca tazminat davalarında mütecavizin kusurlu olması gerekir. Fakat MarkKHK m.64 düzenlemeye göre ise, “markanın taklit edilmesi durumunda” marka hakkına tecavüz eden kişiler, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep oldukları zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Görüldüğü üzere burada kusurda bahsedilmemiştir. O halde marka taklidi durumunda sayılan kişiler açısından kusurlu olup olmamalarının hiçbir önemi yoktur. Her halükarda uygun illiyet bağı mevcutsa zararı karşılamakla yükümlüdürler. Fakat aynı maddenin 2. Fıkrası taklit markayı kullananlar açısından kusur unsuruna da yer vermiştir. Bu durumda taklit markalar açısından sadece kullanmakta olan kişiler açısından kusur tazminat için şart olarak aranacaktır. Buradaki kullananlardan kasıt ise, tüketiciler olmayıp, bu taklit markayı mesleği gereği kullananlardır59. Buradaki maddi tazminat talebi, hem fiili zararları hem de yoksun kalınan kârı kapsamaktadır. Yoksun kalınan kazanç da üç şekilde hesap edilebilir:
- Tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, marka sahibinin markayı kullanmasıyla elde edebileceği muhtemel gelirine göre,
- Tecavüz edenin markayı kullanarak elde ettiği gelire göre,
- Tecavüz edenin, markayı lisans sözleşmesi çerçevesinde hukuka uygun kullanmış olması halinde ödemesi gereken lisans bedeline göre.
Ayrıca yoksun kalınan karın hesabında markanın ekonomik değeri, tecavüz edildiği anda geçerlilik süresi ve tecavüz sırasındaki lisans sayısı ve çeşidi gibi etkenler göz önünde tutulur. Ayrıca mahkeme ürünün satışında markanın ekonomik bakımdan önemli bir katkısının bulunduğu kanaatine varırsa yoksun kalınan kâra makul bir payın eklenmesine karar verebilir.
b) Manevi Tazminat Davası
Marka sahibi, tecavüz nedeniyle manevi tazminat talebinde de bulunabilir [MarkKHK m.62/(b)]. Marka tecavüzü dolayısıyla marka sahibinin kişisel ve ticari varlığında olumsuz bir takım sonuçlar doğabilir. Sözgelimi, ticari itibar ve marka güveninin zedelenmesi nedeniyle marka sahibi üzüntüye düşebilir ve bundan acı duyabilir. Bu gibi durumlarda tazminata ilişkin genel koşullar oluşmuşsa, marka sahibi tazminata hak kazanabilir. Yani mütecaviz, kusurlu ve hukuka aykırı bir eylemle marka sahibinin itibarını sarmışsa bu durumda manevi zarara hükmedilebilir. Bu tazminatın diğer bir amacı da potansiyel mütecavizi caydırmaktır60.
c) İtibar Tazminatı Davası
MarkKHK m.68 uyarınca marka hakkına tecavüz eden tarafından markanın kötü veya uygun olmayan bir şekilde kullanılması sonucunda, markanın itibarı bir zarara uğrarsa, marka sahibi, bu nedenle, ayrıca tazminat isteyebilir. Burada markanın zedelenen itibarının düzeltilmesi amaçlanmıştır. Markanın itibarıyla kastedilen markanın müşteri çevresinde yarattığı imajdır61. İtibar tazminatında maddi ve manevi tazminattaki gibi hukuka aykırılık tek başına yeterli bir unsur değildir. Hukuka aykırılığa ek olarak “kötü üretim” veya “uygun olmayan tarzda piyasaya sürme” gereklidir62. Yani itibar tazminatı isteyebilmek için ortaya çıkan zararın kaynağı ya kötü üretim ya da uygun olmayan tarzda piyasaya sürme olmalıdır. Bu sebeple tahdidi olduğu için bunun dışındaki haller itibar tazminatı doğurmaz63. İtibar tazminatı tecavüz fiilini ika eden herkesten istenebilir64, maddi tazminattaki gibi bir ayrım yapılmamıştır. Markanın itibarının geri kazanılması açısından MarkKHK m.62/(f) bendi önemli bir hükümdür. Zira bu bent uyarınca marka hakkına tecavüz eden aleyhine verilen mahkeme kararının, masrafları tecavüz edenden karşılanarak, ilgililere tebliğ edilmesi ve kamuya yayın yoluyla duyurulması mümkündür. Bu hüküm, markanın tecavüz nedeniyle uğradığı kötü imajı bertaraf edici bir niteliğe sahiptir.


 
1 ONGAN, B., Sınai Haklara İlişkin Lisans Sözleşmesinde Tarafların Hukuki Durumu, Ankara 2007, s.15.
2 YAŞAR, B. S., Marka Lisansı Sözleşmesinin Şekli ve Lisansın Sicile Kaydı, “http://www.ankahukuk.com ==> Hukuk Kaynakları ==> Hukuki Makaleler.”
3 KILIÇOĞLU, A., Sınai Haklarla Karşılaştırmalı Fikri Haklar, Ankara 2006, s.272.
4 ONGAN, B., s.17.
5 ÖZDEMİR, S. O., Sınai Haklara İlişkin Lisans Sözleşmeleri ve Rekabet Hukuku Düzenlemelerinin Lisans Sözleşmelerine Uygulanması, İstanbul 2002, s.76-77.
6 KARAHAN, S./SARAÇ, T./SULUK, C./NAL,T., Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları, Ankara 2007, s.285., KILIÇOĞLU, A., s.271., ÖZDEMİR, S. O., s.24-25., ONGAN, B., s.18.
7 KARAHAN, S./SARAÇ, T./SULUK, C./NAL,T., s. 285.
8 TEKİNALP, Ü., Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2005, s.436., KILIÇOĞLU, A., s.295., ÖZDEMİR, S. O., s.67.
9 TEKİNALP, Ü., s.435., KILIÇOĞLU, A., s.294., ÜNAL, M., “Marka Tescilinden Doğan Haklarla İlgili Hukuki İşlemler”, Ankara 2007, s.165.
10 ÖZDEMİR, S. O., s.12.
11 ÜNAL, M., s.165.
12 TEKİNALP, Ü., s.435., KARAHAN, S./SARAÇ, T./SULUK, C./NAL,T., s.287.
13 ÜNAL, M., s.167.
14 11. HD. 25.04.2003, 3854/3992 sayılı kararı:“Davacı ile dava dışı marka sahibi yabancı şirket arasında imzalanan lisans sözleşmesinde davacıya markaya tecavüz nedeniyle dava açma hakkı tanınmamıştır. Yani sözleşme basit lisans sözleşmesidir.” ( http://www.legalbank.net )
15 TEKİNALP, Ü., s.435., KARAHAN, S./SARAÇ, T./SULUK, C./NAL, T., s.287, ÖZDEMİR, S. O., s.13-14., ONGAN, B., s.53.
16 TEKİNALP, Ü., s.435-436., ÜNAL, M., s.168.
17 TEKİNALP, Ü., s.436.
18 KILIÇOĞLU, A., s.294.
19 ÜNAL, M., s.169.
20 ÖZDEMİR, S. O., s.17.
21 ONGAN, B., s.43 dp.122: “Ortan, 40 vd.; Erel, N. Şafak, Türk Fikir ve Sanat Hukuku, Ankara 1988, s.218 vd.; Bakırcı, 66 vd.; Yüksel, 86.”
22 ÖZDEMİR, S. O., s.19., ONGAN, B., s.43
23 ÜNAL, M., s.150.
24 ÖZTAN, B., Medeni Hukukun Temel Kavramları, Ankara 2008, s.74-75.
25 ÖZTAN, B., s.79.
26 TEKİNALP, Ü., s.437, ÜNAL, M., s.151, dp.62:“Özel, s.97; Oktay, Lisans Sözleşmeleri, s.25 vd; Ortan, s.66 vd; Arkan, Marka, C.II, s.193.”
27 ÜNAL, M., s.152.
28 ÜNAL, M., s.153.
29 UMAR, B., Hukuk Başlangıcı, İzmir 1997, s.149.
30 ORTAN, A. N., Patent Lisansı Sözleşmesi, Ankara 1979, s.282., ÖZDEMİR, S. O., s.25.
31 KILIÇOĞLU, A., s.273., ÖZDEMİR, S. O., s.25 vd.
32 ONGAN, B., s.128.
33 11. HD. T.01.02.2002, E.2002/553, K.2002/753: “556 sayılı KHK’nin 21. maddesi sadece inhisari lisansa sahip olanların marka sahibinin markadan doğan haklarına tecavüz edilmesi halinde bu Kanun Hükmünde Kararname uyarınca marka sahibinin açacağı davaları kendi adına açabileceği, basit veya adi lisans diye de anılan inhisari olmayan lisans sahiplerinin kural olarak böyle bir hakka sahip olmadığı, ancak basit lisans sahiplerinin de marka sahibine noter kanalıyla yapacağı bir bildirimden sonra marka sahibinin 3 ay içerisinde dava açmaması halinde bu bildirimi de ekleyerek kendi adına dava açabileceğini ve lisans sözleşmelerinde, bu Kanun Hükmünde Kararnameye aykırı hükümlerin bulunamayacağı ve bulunduğu takdirde geçersiz olduğu hükme bağlanmıştır.” ( http://www.legalbank.com ).
34 TEKİNALP, Ü., s.438., ONGAN, B., s.130, 11. HD. 25.04.2003, 3854/3992 sayılı kararı:“ Bu durumda lisans alan davacı, marka sahibine noter aracılığı ile yapacağı bildirimden sonra marka sahibinin 3 ay içinde dava açmaması veya dava açılmasına izin vermemesi halinde kendi adına dava açabilir. Ancak, madde hükmünde yer alan noter bildiriminin bir geçerlik şartı değil, bir ispat şartı olduğunun kabulü gerekir. Davacı lisans alan, marka sahibi şirkete faks mesajı ile dava açma hususunda izin için başvurmuş, marka sahibi şirket ise faks mesajı ile dava açılmayacağını davacıya bildirmiştir. O halde kendisinin dava açma hakkının doğduğunun kabulü gerekir.” ( http://www.legalbank.com ).
35 11. HD. T. 01.02.2002, E.2002/553, K.2002/753 sayılı karar: “Davacı taraf, TPE nezdinde tescilli bulunan (Honda)markasının sahibi yabancı firma ile distribütörlük sözleşmesi yanı sıra ayrıca lisans sözleşmesi de imzalamıştır. İmzalanan lisans sözleşmesi inhisari bir lisans sözleşmesi olmayıp, basit lisans sözleşmesidir. Bu itibarla lisans verene noter vasıtasıyla bildirimde bulunmadan marka hakkına dayalı olarak dava açamayacağı gibi distribütörlük sözleşmesinin 12/2 maddesi de davacıya anılan şekilde dava açma hakkı sağlamaz.” ( http://www.legalbank.com ).
36 ONGAN, B., s.130.
37 PEKCANITEZ, H./ATALAY, Ö./ÖZEKES, M., Medeni Usul Hukuku, 5. Bası, Ankara 2006, s.265.
38 TEKİNALP, Ü., s.438,
39 ONGAN, B., s.132.
40 ONGAN, B., s.131.
41 PEKCANITEZ, H./ATALAY, Ö./ÖZEKES, M., s.619.
42 PEKCANITEZ, H./ATALAY, Ö./ÖZEKES, M., s.624.
43 PEKCANITEZ, H./ATALAY, Ö./ÖZEKES, M., s.619.
44 TEKİNALP, Ü., s.478-479.
45 KARAHAN, S./SARAÇ, T./SULUK, C./NAL, T., s.299.
46 KARAHAN, S./SARAÇ, T./SULUK, C./NAL, T., s.299.
47 SARAÇ, T., Patentten Doğan Hakka Tecavüz ve Hakkın Korunması, Ankara 2003, s.223.
48 TEKİNALP, Ü., s.480, SARAÇ, T., s.226.
49 ARKAN, S., Marka Hukuku, Cilt: II, Ankara 1998, s.229.
50 TEKİNALP, Ü., s.480, SARAÇ, T., s.229.
51 TEKİNALP, Ü., s.462.
52 SARAÇ, T., s.237.
53 KARAHAN, S./SARAÇ, T./SULUK, C./NAL, T., s.301.
54 TEKİNALP, Ü., s.461, SARAÇ, T., s.246.
55 KILIÇOĞLU, A., s.380, SARAÇ, T., s.248.
56 KARAHAN, S./SARAÇ, T./SULUK, C./NAL, T., s.302.
57 TEKİNALP, Ü., s.463.
58 KARAHAN, S./SARAÇ, T./SULUK, C./NAL, T., s.302.
59 TEKİNALP, Ü., s.464.
60 TEKİNALP, Ü., s.468.
61 TEKİNALP, Ü., s.470.
62 TEKİNALP, Ü., s.469, SARAÇ, T., s.299.
63 SARAÇ, T., s.299.
64 TEKİNALP, Ü., s.472, SARAÇ, T., s.300.
---------------
------------------------------------------------------------
---------------
------------------------------------------------------------
 
 
 
 
 
 
 
1
 
 
 
 
 
 
Bu makaleden kısa alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya aşağıdaki ibare eklenmelidir :

"Basit Lisans Alanın Dava Hakkı Ve Koruma Yolları" başlıklı makalenin tüm hakları yazarı Ferhat Kayış'e aittir ve makale, yazarı tarafından Türk Hukuk Sitesi (http://www.turkhukuksitesi.com) kütüphanesinde yayınlanmıştır.

Bu ibare eklenmek şartıyla, makaleden Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.


[Yazıcıya Gönderin] [Bilgisayarınıza İndirin][Arkadaşa Gönderin] [Yazarla İletişim]
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
» Makale Bilgileri
Tarih
02-05-2010 - 23:09
(5116 gün önce)
Yeni Makale Gönderin!
Değerlendirme
Şu ana dek 6 okuyucu bu makaleyi değerlendirdi : 4 okuyucu (67%) makaleyi yararlı bulurken, 2 okuyucu (33%) yararlı bulmadı.
Okuyucu
13775
Bu Makaleyi Şu An Okuyanlar (1) :  
* Son okunma 7 saat 21 dakika 17 saniye önce.
* Ortalama Günde 2,69 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 35746, Kelime Sayısı : 4572, Boyut : 34,91 Kb.
* 7 kez yazdırıldı.
* 4 kez indirildi.
* 1 okur yazarla iletişim kurdu.
* Makale No : 1198
Yorumlar : 0
Bu makaleye henüz okuyucu yorumu eklenmedi. İlk siz yorumlayın!
Makalelerde Arayın
» Çok Tartışılan Makaleler
» En Beğenilen Makaleler
» Çok Okunan Makaleler
» En Yeni Makaleler
THS Sunucusu bu sayfayı 0,05453491 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.