Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.1997/2-1 K.1997/264 İçtihat

Üyemizin Özeti
Medeni Kanunun 166/son maddesine dayalı olarak açılan boşanma davalarında, davalının az da olsa bir kusurunun varlığını aramaya gerek görülmeyecek, 3 yıl boyunca taraflar bir araya gelmediyse, davalının hiç kusuru olmasa da boşanmaya karar verilecektir... Yeni yasanın 166/son maddesiyle paralel olan eski yasanın 134/son maddesine dayalı olarak açılan boşanma davasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulu bu noktayı vurgulamıştır...
(Karar Tarihi : 02.04.1997)
Dava : Taraflar arasındaki "boşanma" davasından dolayı ; Kırşehir Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 9.4.1996 gün ve 1995/514 E-1996/102 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21.6.1996 gün ve 1996/6161-7020 sayılı ilamı; (... Davacının başka bir kadınla yaşadığı gerçekleşmiş olup fiili ayrılık tek başına boşanmaya sebep olacak kusuru olarak kabul edilemez.
Bilindiği gibi genel boşanma nedeniyle ilgili Medeni Kanunun 134. maddesinin eski şeklinde (ifadesinde) şiddetli geçimsizliğe ilişkin boşanma davası, ilke (unsur) olarak doğrudan kusura dayanmıyor görünse de ikinci fıkrası ile dava hakkını kusuru olmayan ya da, daha az olan tarafa tanımak suretiyle kusuru gizli bir unsur haline getirmiştir.
Nitekim ilk bakışta dava hakkına yönelik görünse de, söz konusu 134. maddenin eski biçimde, kusura ilişkin hükmün böylesine "katı bir tarzda uygulanması şikayetlerin odak noktasını teşkil etmişti" (3444 sayılı kanunu Hükümet tasarısı 4. madde gerekçesi) işte bu ve benzer düşüncelerle 3444 sayılı Kanunun Medeni Kanunu 134. maddesini değiştirirken, kusur unsurunun boşanmada yarattığı güçlüğü önemli ölçüde hafifletmiş; kusur yerine evlilik birliğinin onarılmaz bir biçimde sarsılmasına önem vermiş, özetle kusurlu eşe de dava açma hakkı tanımıştır. Ne var ki, bu değişikliği tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçimde yorumlamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir.
Öyle ise Medeni Kanunu 134. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tesbiti dahi tek başına boşanma kararı verebilmesi için yeterlik olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (M.K. 134/2).
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonucu ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Karar : MK. 134. maddesi, 3444 sayılı Yasa ile değiştirilerek, boşanma hukukunda çok önemli ve reform niteliğinde hükümler getirilmiştir. Gerçekte de, maddenin birinci fıkrasında, kural olarak herhangi bir kusur aranmaksızın evlilik birliğini temelinden sarsan geçimsizliğin boşanma sebebi teşkil edeceği kabul edilmiştir. Yine aynı maddenin ikinci fıkrası ile de, evlilik birliğini temelinden sarsacak boşanma nedeni oluşturan olgularda, davacının daha fazla kusurlu olması halini davalı, hakkın kötüye kullanılması amacına yönelik bir itiraz da ileri sürmeyecek ve davacı daha kusurlu olmasına rağmen hakim boşanmaya karar verebilecektir. Üçüncü fıkrayla da; sınırlı da olsa eşlerin karşılıklı anlaşmaya dayanan boşanmalarına olanak tanınmıştır. Dahası; ileri bir görüşle anılan maddeye dördüncü fıkra eklenerek, bir boşanma nedenine dayalı olarak eşlerden biri tarafından açılan boşanma davası, reddedildikten ve red kararının kesinleşmesinden başlayarak, 3 yıl kurulamamışsa, eşlerden birinin talebi üzerine boşanma kararı verilmesi zorunlu kalınmıştır.
Gerçekte de; evlilik bir ortak yaşama duygu ve arzusuna bağlı olup; hayatın birlikte yaşanması ve paylaşılması amacını güder. Ortada hiç bir zorunluluk bulunmamasına rağmen, birlikte olmayı arzulamadıkları için, eşler fiilen ayrı yaşıyorlarsa, o evliliğin sözü edilen amaç ve anlamının kalmadığını kabul etmek gerekir.
Diğer bir anlatımla; birlikte yaşanmayan ve şekli bir evlilikten öte gitmeyen evlilik, gerçek anlamda evlilik olamayacağı, bu durumun eşlerden ayrı topluma da bir yarar sağlamayacağı çok açıktır. O nedenle, bütün bu sosyal gerçek ve yararlara rağmen, evlilik birliğinin sona erdirilmesini üstün görmek kabul edilemez. İşte sözü edilen maddenin dördüncü fıkrası bu sosyal sorunu çözümsüz bırakmamak suretiyle, Türk boşanma hukukunda önemli bir aşamayı gerçekleştirmiştir.
O nedenle, anılan maddeyi açıklanan amaç ve yaşanan gerçekler yönünde; özüne uygun biçimde yorumlamak kaçınılmazdır.
Hal böyle olunca; Herhangi bir boşanma nedenine dayalı olarak eşlerden biri tarafından açılan, boşanma davası reddedildikten ve red kararını kesinleşmesinden başlayarak 3 yıl geçtikten sonra, Kanun Koyucunun deyimi ile her ne sebeple olursa olsun, müşterek hayat yeniden kurulamamış ise, eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilmesi zorunludur. Bu bağlamda hemen belirtelim ki gerek daha önce açılan boşanma davasında ve gerekse 3 yıllık karar sonrası dönem içerisinde, müşterek hayatın yeniden başlatılmamasında tarafların kusur ve başlamama nedenleri, araştırılmayarak, doğrudan boşanmaya karar verilecektir. Maddenin açıklanan özüne uygun yorumundan ayrı sözüne de bakıldığında; aynı sonuca kavuşulması gerektiğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Nitekim, maddenin önceki başlığı evlilik birliğinin sarsılması şeklinde iken, yeniden düzenleme ile "Evlilik birliğinin sarsılması veya Müşterek Hayatın Yeniden Kurulamaması" olarak tesbit edilmiştir. Yine, madde metnindeki "Her ne sebeple olursa olsun" sözlerinden; müşterek hayatın korunmasının bir koşula bağlanıp, sınırlandırılmadığı, özellikle daire görüşünde benimsendiği şekilde, davalının az da olsa bir kusurunun varlığını aramaya gerek görülmediği anlaşılmaktadır.
Hemen sırası gelmişken değinelim ki, özel dairenin kararına "kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği'ne dair yönündeki temel hukuk ilkesi egemen olmuştur. Oysa, az yukarda geniş açıklandığı üzere, Kanun Koyucunun, getirdiği özel Hukuk Kuralına başvurmak, yasanın iradesine ters düşeceği gibi, özel kuralın, önceliği ilkesiyle de bağdaşmayacağı açıktır.
Bu durumda, yerel mahkemenin M.K. 134/son maddesine göre davanın kabulüne yönelik direnmesi yerinde ve isabetli bulunmuştur. Ne var ki, dairece M.K.nun 134/son maddesindeki diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği yönlerine ilişkin temyiz itirazları incelenmediğinden dosya Özel Dairesine gönderilmelidir.
Sonuç : Yukarıda açıklanan nedenler altında yerel mahkemenin direnme kararının (ONANMASINA) esasla ilgili temyiz incelenmesi için dosyanın 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine oybirliği ile karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Medeni Kanunu MADDE 166 :Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz.

Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

Gerekçesi için Bkz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Caner ARICI
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 12-09-2011

THS Sunucusu bu sayfayı 0,03276300 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.