Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İdare mahkemesinin görevsizlik kararının etkisi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 29-08-2010, 00:40   #1
Avukat Özkan ÖZBAŞ

 
Dikkat İdare mahkemesinin görevsizlik kararının etkisi

Sayın meslektaşlarım

idare hukuku konusunda fazla tecrübem ve bilgim yok. Aşağıda soracağım konuda araştırma yapıyorum. Bilgisi olan arkadaşlarımdan yardım rica ediyorum.

İdare mahkemesine sgk'nın ödeme emrinin iptali için dava açtım. İdare mahkemesi görevsizlik sebebiyle reddetti (zaten açarken tereddüt etmiştim)

1) İdare mahkemesinin görevsizlik sebebiyle red kararından sonra iş mahkemesinde sıfırdan bir dava mı açmalıyım yoksa idare mahkemesi dosyasının iş mahkemesine gönderilmesini mi istemeliyim? Sıfırdan dava açacaksam idare mahkemesi kararından bahsetmeliyim.

2) ödeme emrine iptal için gereken dava açma sürem nasıl etkilenecek. Çünkü yeni dava açmam gerekiyorsa ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 günlük süre geçmiş olacak.

Bilgi ve tecrübesi olan arkadaşlardan rica ediyorum. Şimdiden teşekkür ederim
Old 29-08-2010, 06:46   #2
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat Özkan ÖZBAŞ
1) İdare mahkemesinin görevsizlik sebebiyle red kararından sonra iş mahkemesinde sıfırdan bir dava mı açmalıyım yoksa idare mahkemesi dosyasının iş mahkemesine gönderilmesini mi istemeliyim?
Sayın Avukat Özkan ÖZBAŞ

1- Aşağıda sunulan maddelere göre
adli yargının görevli olduğu konularda sadece ‘’davanın reddine’’ karar verilir;
‘’gönderme’’ kararı ise ancak idari yargının görevli olduğu konularda verilir.

Sizin olayınızda adli yargı görevli olduğuna göre idare mahkemesinde gönderme kararı verilmez; sizin ikinci kez dava açmanız gerekir.
İYUK
DİLEKÇELER ÜZERİNE İLK İNCELEME
MADDE 14 - 3. Dilekçeler, Danıştayda daire başkanının görevlendireceği bir tetkik hâkimi, idare ve vergi mahkemelerinde ise mahkeme başkanı veya görevlendireceği bir üye tarafından:
a) Görev ve yetki, yönlerinden incelenir.

İLK İNCELEME ÜZERİNE VERİLECEK KARAR
MADDE 15 - Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin 3/a bendine göre adlî ve askerî yargının görevli olduğu konularda açılan davaların reddine; idarî yargının görevli olduğu konularda ise görevli veya yetkili olmayan mahkemeye açılan davanın görev veya yetki yönünden reddedilerek dava dosyasının görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesine, karar verilir.

Alıntı:
2) ödeme emrine iptal için gereken dava açma sürem nasıl etkilenecek. Çünkü yeni dava açmam gerekiyorsa ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 günlük süre geçmiş olacak.


2- İdare mahkemesine açtığınız ve reddedilen dava yedi gün içinde mi açılmıştı?

Yedi günlük süresi bulunan adli dava, yedi günlük süresi geçtikten sonra görevsiz idare mahkemesine açılırsa artık görevli olan adli mahkemeye dönerek dava açılamaz kanısındayım.

Görevsiz adli yargıdan görevli olan idari yargıya, kararın kesinleşmesinden itibaren otuz gün içinde, adli yargıya başvurma süresi geçmiş olsa bile, dönülebilir. (Bakınız aşağıda: İYUK 9) Fakat bu yol tek yönlüdür: Adli yargıya başvurma süresi içinde idari yargıya başvurulmamış olan davalarda, görevsiz idari yargıdan görevli adli yargıya dönülmemelidir.

İYUK
Görevli olmayan yerlere başvurma
Madde 9
1. Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.
2. Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir.

***
Eğer aksi düşünülürse yedi günlük sürenin uygulanması mümkün olmaz. Süreyi kaçıran herkes altmış gün içinde idare mahkemesinden dolanarak, yedi günlük süre içeren kanunu dolanmış olur.


Saygılarımla
Old 29-08-2010, 09:27   #3
mustafa gönülal

 
Olumlu


sayın konyalı'ya teşekkürü bir borç bilirim
Old 29-08-2010, 23:12   #4
Avukat Özkan ÖZBAŞ

 
Varsayılan 7 günlük sürede açtım

Sayın Konyalı, idare mahkemesinde açtığım davayı süresinde açtım yani 7 günlük sürede açtım. Burada sıkıntım görev yönünden redden sonra iş mahkemesinde dava açtığım takdirde zamanaşımı sıkıntısı yaşar mıyım? Ve iş mahkemesinde davayı hangi süre içinde açmam gerekiyor.

teşekkür ederim.
Old 29-08-2010, 23:26   #5
Avukat Özkan ÖZBAŞ

 
Varsayılan

SAYIN KONYALI, size soru sorduktan sonra aşağıdaki kararı buldum ve bütün sorularıma cevap veriyor. sizinle paylaşmak istedim. HUMK: 193. maddenin kıyasen uygulanması konusunda karar verilmiş. yani 10 günlük süre içinde iş mahkemesine dava açmam gerekiyor ve idare mahkemesinin dosyasının celbedilmesi gerekiyor.
Esas No : 2002 / 6665 Karar No : 2002 / 9204
Merci : Yargıtay 10. Hukuk Dairesi Tarih : 26/11/2002 Yazdır
Seçili Olanı KopyalaSeçili Yazı Kopyalanmıştır
Sözlük(F10)






Özü : "YARGI YERİ YANILGISI" NEDENİYLE İDARİ YARGIDA AÇILAN DAVANIN "GÖREVSİZLİK" İLE SONUÇLANMASI ÜZERİNE; HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU'NUN 193. MADDESİNE UYGUN OLARAK GÖREVLİ MAHKEMEDE AÇILAN DAVA, GÖREVSİZ MAHKEMEDE AÇILAN DAVANIN DEVAMI OLUP, HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRELERİN DE GÖREVSİZ MAHKEMEDE DAVANIN AÇILDIĞI ZAMANA GÖRE HESAPLANMASI GEREKİR.


86463

DAVA : Davacı, ödeme emrinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

KARAR : 3.11.1997 tarihinde yönetici konumunda çalıştığı şirketin, 1997/3. dönem bordrosunun süresinde verilmemesi nedeniyle tahakkuk ettirilen idari para cezasının işveren şirketten tahsili amacıyla yürütülen takip dosyasından şirketin temsilcisi konumunda olduğundan bahisle adına ödeme emri düzenlenip tebliğ edilen davacının, ödeme emrinin iptali istemiyle Aydın Vergi Mahkemesi'nde açtığı davada Aydın İdare Mahkemesi'nin görevli olduğu sonucuna varılmış, Aydın Birinci İdare Mahkemesi ise İş Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, sıralanan süreç sonunda iş mahkemesine intikal eden davada, yazılı gerekçelerle dava süresinin geçirildiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Takibe konu alacağın idari para cezasından kaynaklanması ve 506 sayılı Yasanın 140. maddesi uyarınca idari para cezasından kaynaklanması ve 506 sayılı Yasanın 140. maddesi uyarınca idari para cezalarının işveren hakkında uygulanması nedeniyle, 506 sayılı Yasanın 80. maddesi uyarınca sorumluluğu yoluna gidilen davacının cebri icra aşamasından önceki dönemde borca itiraz olanağı bulunmadığından, 506 sayılı Yasanın 80. maddesi uyarınca sorumluluğu yoluna gidilen davacının cebri icra aşamasından önceki dönemde borca itiraz olanağı bulunmadığından, 506 sayılı Yasanın 140. maddesindeki prosedüre uygun davranma zorunluluğundan söz etme olanağı yoktur.
Olayda öncelikle çözümlenmesi gereken sorun, prim borcu ve gecikme zammının iptaline ilişkin davanın "yargı yeri yanılgısı" nedeniyle idari yargı mercilerinde açılması ve "görevsizlik" ile sonuçlanması üzerine görevli mahkemede açılmış bulunan iş bu davanın görevsiz mahkemedeki o davanın devamı olup olmadığı ve süresinde açılmış sayılıp sayılmayacağı meselesidir.
Bilindiği üzere öğretide; görev uyuşmazlığı, ayni yargı yoluna tabi mahkemeler arasındaki ilişkide söz konusu edildiği halde, idari, askeri ve adli yargı yerleri ile yine adli yargı içerisinde yer alan ceza ve hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki ise (görev dehil) yargı yolu uyuşmazlığı olarak nitelendirilmektedir. (Kuru, 1974-158) Oysa bu konudaki uygulamaya bakınca Hukuk ve Ceza Mahkemeleri arasındaki ilişkiye de "görev" münasebeti denildiği görülmektedir. Hukuk Tekniği ve usul hukuku açısından, "yargı yolu uyuşmazlığı"nın dahi "görev uyuşmazlığı" ile aynı sonuçları doğurduğunda kuşku yoktur.
Gerçekten de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 7. maddesinde "diğer bir mahkeme yahut idari makam veya yargı merciinin görevine giren bir dava veya iş kendisine arz olunan (görevsiz) mahkeme ... görevsizlik kararı verebileceği" ne işaret edilmekte,
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 293. maddesine göre "kabule şayan müracaatta ... merciinin tayininde yapılan hata müracaat edenin hukukunu ihlal etmeyeceği" gibi 3622 sayılı Yasa ile değişik 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 14/3-a ile 15/1-a ve 2, fıkralarında "görevsiz mahkemeye yapılan başvuruların Danıştay veya ilgili (görevli) mahkemeye başvurma tarihi olarak kabul edileceği" öngörülmektedir. Esasen uygulamada idari yargılama usulünde anılan yasa maddeleriyle belirtilen düzenlemeler etirilmeden önceki yasal boşluk, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 7 ve 193 maddelerinin kıyasen uygulanması suretiyle giderilmekte olduğunu görmekteyiz. Bu konuda 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkındaki Kanun'un 10 ve devamında yer alan 18 ve 22. maddelerinde de "başvuru ile ... zaman aşımı ve öbür kanuni sürelerin duracağı" belirtilmektedir. Öte yandan bütün bu yasal düzenlemelere paralel olarak da Borçlar Kanunu'nun 137. maddesinde görevsizlik nedeniyle davanın reddi halinde zaman aşımı bakımından alacaklıya "munzam süre" tanındığı, zaman aşımı konusunda getirilen bu munzam sürenin "hak düşürücü" sürelere de kıyasen uygulanmasında hiçbir yasal engel bulunmadığı gibi,
Hukuk Genel Kurulu'nun 13.2.1963 tarih ve 4/51-19 sayılı kararında da belirtildiği veçhile, görevsizlik kararı üzerine Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 193. maddesine uygun olarak görevli mahkemede görülmekte olan bir dava, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı olup, görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar saklı tutulmuş olacağından, hak düşürücü sürelerin de görevsiz mahkemede daanın açıldığı zamana göre hesaplanması hukuksal bir gerekliliktir. Bu arada, görevsiz mahkemede eksik bırakılan hususların (Harçlandırma, ve benzeri hukuki ve usuli işlemler vs.) görevli mahkemede tamamlanması doğaldır.
Yukardan beri açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetildiğinde, davacının idari yargı mercilerindeki dava dosyaları getirtilerek, ödeme emrinin iptali isteminin yasal sürede yanlış yargı yerinde istem konusu yapılıp yapılmadığı ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 193. maddesindeki yönteme uygun biçimde davanın iş mahkemesine intikal edip etmediği araştırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gereğinin gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26.11.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi. ******



© HukukTurk 2004 217.131.186.111 - En iyi görüntüleme ve kullanım için 800*600 ekran çözünürlüğünü ve MS IE 6.0 tarayıcısını kullanınız
Old 29-08-2010, 23:52   #6
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat Özkan ÖZBAŞ
7 günlük sürede açtım. Burada sıkıntım görev yönünden redden sonra iş mahkemesinde dava açtığım takdirde zamanaşımı sıkıntısı yaşar mıyım? Ve iş mahkemesinde davayı hangi süre içinde açmam gerekiyor.

teşekkür ederim.
Doğru sürede açtığınız idari dava zamanaşımını keser; zamanaşımı sıkıntısı yaşamazsınız.

Eğer idare mahkemesinin görevsizlik kararını temyiz etmezseniz
otuz günlük kesinleşme süresini beklemelisiniz. Otuz gün geçtikten sonra, iş mahkemesinde dava açma süresi yedi gün olduğuna göre, yedi gün içinde davanızı açmanız gerekir.
Old 30-08-2010, 00:07   #7
Avukat Özkan ÖZBAŞ

 
Dikkat Hepsİnİn Cevabi Bu Kararda

SAYIN KONYALI, SORULARIMA CEVAP VEREN HUKUK GENEL KURULU KARARI
BULDUM. SİZE DE SUNUYORUM.

Esas No: 2008 / 21-139 Karar No: 2008 / 204 Merci: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Tarih: 27/02/2008 Yazdır
Seçili Olanı Kopyala
Seçili Yazı Kopyalanmıştır
Sözlük(F10) Özü : 6183 SAYILI AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN 'UN 58. MADDESİNDE DÜZENLENEN ÖDEME EMRİNİN İPTALİNE YÖNELİK DAVA, "MENFİ TESPİT" NİTELİĞİNDE OLUP, MADDEDE BELİRTİLEN; "BÖYLE BİR BORCU OLMADIĞI", "KISMEN ÖDENDİĞİ" VEYA "ZAMANAŞIMINA UĞRADIĞI" YÖNÜNDEKİ İDDİALAR DIŞINDA YENİ VE AYRI BİR İTİRAZ NEDENİ İLERİ SÜRÜLEMEYECEKTİR. ADLİ YARGIDA AÇILMASI GEREKEN BU DAVA İDARİ YARGIDA AÇILMIŞ İSE, İDARİ YARGI YERİNCE VERİLEN GÖREVSİZLİK KARARININ KESİNLEŞMESİNDEN İTİBAREN 10 GÜNLÜK SÜRE İÇİNDE AYNI DAVA GÖREVLİ ADLİ YARGI YERİNDE AÇILDIĞI TAKDİRDE HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE KORUNMUŞ OLACAKTIR.


DAVA :
Taraflar arasındaki "menfi tespit-ödeme emrinin iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (Tokat Birinci İş Mahkemesi)'nce davanın kabulüne dair verilen 23.08.2006 gün ve 1135-629 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Yirmibirinci Hukuk Dairesi'nin 26.06.2007 gün ve 17428-10266 sayılı ilamı ile, (...Dava, davalı Kurumca prim borcu nedeniyle yapılan takip sonucu davacıya çıkarılan 07.12.2004 tarihli 46949 sayılı 10990 takip nolu ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.


Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiştir.

Süresinde ödenmeyen prim ve diğer Kurum alacaklarının bizzat Kurumca cebren takip ve tahsil edilebileceği 506 sayılı Yasa'nın açık hükmü gereğidir. Cebren tahsil ve takip esasları 6183 sayılı Yasa'da gösterilmiştir. 506 sayılı Yasa'nın 80/7. maddesinde, Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Yasa'nın uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde alacaklı Sigorta Müdürlüğü'nün bulunduğu yer İş Mahkemesinin yetkili olduğu, 6183 sayılı Yasa'nın 58/1. maddesinde de kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın ödeme emrine karşı tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde itiraz edebileceği bildirilmiştir. Bu 7 günlük itiraz süresi hak düşürücü süre olup, süreyi geçiren borçlunun artık menfi tespit, istirdat gibi aynı konuda hiçbir mahkemede dava açması mümkün değildir. Çünkü 6183 sayılı Yasa'da İİK'nın 72. maddesine koşut bir hüküm yer almamaktadır. 6183 sayılı Yasa İİK'ya nazaran özel bir yasa olup, uygulama önceliğine sahiptir.

Diğer yandan, hukuk mahkemeleri ile idari mahkemeler arasındaki ilişki yargı yolu ilişkisi olup, bir hukuk davası idare mahkemesinde açılırsa idare mahkemesi kendisine açılmış olan davanın adli yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle dava dilekçesinin yargı yolu bakımından reddine karar vermekle yetinmek zorunda olup, kararda davanın belli bir hukuk mahkemesine gönderilmesine karar veremez. Davacı, bundan sonra hukuk mahkemesine yeni bir dava açabilir, ancak bu dava artık idare mahkemesine açılmış olan davanın devamı niteliğinde değildir. Bu nedenle, idare mahkemesinde dava açılması ile meydana gelen hak düşürücü sürenin kesilmesi, idare mahkemesinde açılan davada verilen kararın kesinleşmesi ile hükümsüz hale gelir. Daha açık bir anlatımla, hukuk mahkemesinde açılması gereken bir davanın yanlış yargı yoluna başvurularak idari yargıda açılmış olması hak düşürücü süreyi kesmez.

Somut olayda, ödeme emri davacıya 16.12.2004 tarihinde tebliğ edilmiş, davacı yanlış yargı yoluna başvurarak Sivas İdare Mahkemesi'nde dava açarak ödeme emrinin iptalini istemişse de; idare mahkemesi yargı yolu bakımından dava dilekçesinin reddine karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Davacı ödeme emrinin tebliğinden itibaren görevli ve yetkili Tokat İş Mahkemesi'ne 7 günlük hak düşürücü süre dolduktan sonra 14.07.2005 tarihinde dava açmıştır.

Hal böyle olunca, mahkemece davanın 7 günlük hak düşürücü sürenin dolması nedeniyle süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenmek suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı vekili

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:


KARAR :
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.


Yerel mahkemece; davaya konu borcun dava dışı bir şirkete ait olduğu, davacının anılan şirketin hissedarı, üst düzey yöneticisi olmadığı, şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunmadığı belirtilerek, davanın kabulü ile ödeme emrinin iptaline karar verilmiştir.

Özel Daire'ce, yukarıda yazılı gerekçelerle karar bozulmuş, yerel mahkemece; "menfi tespit davasının her zaman açılabileceği, 6183 sayılı Kanun'da menfi tespit davasıyla ilgili bir düzenleme yapılmamış olmasının menfi tespit davası açma hakkı bulunmadığı şeklinde yorumlanamayacağı, 6183 sayılı Kanun'da idareye itiraz için öngörülen 7 günlük sürenin menfi tespit davası açma süresi olarak kabul edilemeyeceği" gerekçeleriyle önceki kararda direnilmiştir.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da ödeme emrinin iptaline ilişkin davanın içeriğinin belirlenmesi; adli yargıda açılması gereken bir davanın (yanlış yargı yoluna başvurularak) idari yargıda açılmış olmasının hak düşürücü süreye etkisi noktalarında toplanmaktadır.

I- 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 80. maddesi; prim borçlarından dolayı tüzel kişilerin üst düzey yönetici ve yetkililerinin Kuruma karşı işverenleriyle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumluluklarını düzenlemiş, 3917 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile yapılan düzenleme sonrasında ise, Kurum alacaklarının takibinde 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

Davanın yasal dayanağını oluşturan 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesi, Kurum alacakları yönünden tebliğ edilen ödeme emrine karşı dava açma hakkını 7 gün ile sınırlandırmıştır. İtiraz davası için öngörülen 7 günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10.04.2001 gün ve 2002/21-201-297; 24.03.2004 gün ve 2004/10164-170 sayılı kararları).

Ödeme emrinin iptaline yönelik dava "menfi tespit" niteliğinde olup, maddede belirtilen; "böyle bir borcu olmadığı", "kısmen ödendiği" veya "zamanaşımına uğradığı" yönündeki iddialar dışında yeni ve ayrı bir itiraz nedeni ileri sürülemeyecektir. İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesine koşut bir düzenlemeye 6183 sayılı Kanun'da yer verilmemiş olması karşısında, 7 günlük hak düşürücü süreyi geçiren borçlunun, aynı konuda yeni bir menfi tespit davası açma olanağı bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 03.10.2007 gün ve 2007/21-623-717; 26.04.2006 gün ve 2006/21-198-249 sayılı kararları).

"Üçüncü Şahıslardaki Menkul Malların, Alacak ve Hakların Haczi"ni düzenleyen 6183 sayılı Kanun'un 5479 sayılı Kanun ile değişik 79. maddesi sadece üçüncü şahıslar yönünden menfi tespit davasına yer vermiş, bu olanak kamu alacağı borçluları yönünden tanınmamıştır.

Yukarıda açıklanan maddi ve yasal olgular dikkate alındığında; ödeme emrinin iptaline yönelik eldeki davanın hak düşürücü sürede olup olmadığının öncelikle belirlenmesi, süre aşımının saptanması halinde davanın anılan nedenle reddine karar verilmesi, aksi durumda ise; 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesinde belirtilen sınırlı itiraz nedenleri dikkate alınarak yapılacak inceleme ve değerlendirme sonucunda karar verilmesi gerekir.

II- Yargı yolu yanlışlığının hak düşürücü süreye etkisi konusunda yapılan değerlendirmede ise aşağıdaki sonuca ulaşılmıştır:

Dava hakkı, birçok uyuşmazlıkta belirli bir süreyle sınırlandırılmıştır.

Zamanın haklar üzerinde iki tür etkisi bulunmaktadır. Bunlardan ilki hakkı düşüren, diğeri ise hakkı engelleyen etkilerdir. İlkinde, belli bir zamanın geçmesiyle hak ortadan kalkar. Diğerinde ise, hak düşmez; ancak hak sahibinin bunu ileri sürmesi halinde, hak engellenebilir.

Dava açılmasının maddi ve usul hukuku bakımından birtakım sonuçları bulunmaktadır. Davanın açılması ile dava konusu alacak veya hak için söz konusu olan zamanaşımı kesilirken, hak düşürücü süreler de korunmuş olacaktır.

Davacı vekilince, idare mahkemesinde açılan davanın yapılan yargılaması sonucunda; "davanın, prim borcundan kaynaklanan kurum alacağının 6183 sayılı Yasa uyarınca ödeme emri gönderilmek suretiyle tahsili yoluna gidilmesi üzerine açıldığının anlaşıldığı, bu durumda, ödeme emrine karşı açılan davanın, yürürlükteki mevzuata göre adli yargı yerinde görülmesi gerektiği; bu itibarla, iş mahkemelerinin görevine giren uyuşmazlığın idare mahkemesince esastan incelenerek sonuçlandırılmasına hukuken olanak bulunmadığı" gerekçesiyle; "2577 sayılı Kanun'un 15/1-a maddesi uyarınca davanın görev yönünden reddine, kararın tebliğini izleyen 30 gün içinde Danıştay'a temyiz yolu açık olmak üzere..." karar verilmesi üzerine, bu kez görevli iş mahkemesinde eldeki dava açılmış, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda esastan karara bağlanmıştır.

Özel Daire'ce; hatalı (idari) yargı yoluna başvurulması halinde, hukuk mahkemesinde dava için öngörülen hak düşürücü sürenin korunmayacağı belirtilerek bozma kararı verilmiştir.

Bir uyuşmazlığın hangi yargı düzeni içerisindeki mahkemelerde çözümlenmesi gerektiği hususu kimi kez yanılgılara yol açabilmektedir.

Bu nedenle, diğer yargı yollarına ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenerek, Hukuk Muhakemeleri Usul Kanunu'nda bir düzenleme boşluğu olup olmadığının belirlenmesi sorunun çözümünde önem taşımaktadır.

a) İdari yargının görev alanına giren davalarda:

İdari nitelikteki bir davanın hukuk mahkemesine açılması halinde izlenecek sürece ilişkin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu (İYUK)'nda birbirini tamamlayan düzenlemeler bulunmaktadır.

Davalı idare, hatalı yargı yolu nedeniyle yargılamanın bitimine kadar yargı yolu itirazında bulunabilir. HUMK m. 7, yargı yolu itirazı halinde verilecek kararı "görevsizlik kararı" olarak nitelendirmiş olup, burada ifade edilen görevsizlik kararı yargı yolunu değiştirici niteliktedir.

2577 sayılı İYUK 3 ve devamı maddeler dikkate alındığında; hukuk mahkemesince ayrıca, idari yargı düzenindeki hangi mahkemenin görevli olduğuna ve dava dosyasının o mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi ise mümkün değildir. Anılan maddelerde bir idari davanın nasıl açılacağı belirtilmiş olup, bu yönteme uyulması zorunludur. Bir davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine dosyanın idare mahkemesine gönderilmesine karar veril¬mekle, başlangıçta adli yargı yerine açılmış olan davanın idari yargı yerine açılması sağlanamaz.

İdari eylem ve işlemlere karşı açılacak davalar hak düşürücü süreye bağlanmıştır. İYUK'daki düzenlemelere bakıldığında; davanın süresinde açılmamasının yaptırımı, usul yönünden "reddine" karar verilmesidir (2577 sayılı İYUK m. 14/3-e, 15/1-b).

Ne var ki, "Görevli Olmayan Yerlere Başvurma" başlıklı 9. madde hükmü ile; "Çözümlenmesi Danıştay'ın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştay'a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir."

Anılan düzenleme; Danıştay'ın, idare mahkemelerinin veya vergi mahkemelerinin görevine giren bir davanın, genel idari yargı düzeni dışındaki bir mahkemede açılması durumunda, mahkemece verilecek görevsizlik kararı üzerine genel idari yargıda açılacak davada, davanın süre aşımı nedeniyle reddinin önlenebilmesi için 30 günlük ek süre tanınmıştır.

Hukuk mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine yapılacak işlemler İYUK m. 9'da düzenlendiğinden, HUMK m. 193 hükmü burada uygulanmayacaktır.

b) Askeri yargının (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin) görev alanına giren davalarda:

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim tarihinden itibaren, kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış gün olarak belirtilmiştir.

İYUK'da olduğu gibi, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun "Görevli Olmayan Yerlere Başvurma" başlıklı 41. maddesinde de; "Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'nin görevine giren uyuşmazlıklarda, askeri, idari ve adli yargı mercilerine açılan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların ve bunlara karşı kanun yolları varsa süresi içinde olmak şartıyla bu yollara başvurulması üzerine, verilen kararların tebliği tarihinden itibaren otuz gün içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne dava açılabilir. Bu mercilere başvurma tarihi, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi'ne müracaat tarihi olarak kabul edilir." hükmü yer almaktadır.

Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Genel Kurulu'nun 02.06.2006 gün ve 2006/1 Esas, 2006/1 Karar sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında; 41. maddede belirtilen sürenin AYİM'in görevine giren uyuşmazlıklarda askeri, idari ve adli yargı mercilerine açılan davalarda verilen görevsizlik kararlarının kesin¬leşmesinden itibaren başlayacağı karara bağlanmıştır.

c) Adli yargının görev alanına giren davalarda:

Bir hukuk davasının idari yargıda açılması halinde, re'sen ya da yargı yolu itirazı üzerine, davanın her safhasında (görevsizlik nedeniyle) dava dilekçesinin reddine karar verilebilir (İYUK m. 14/3-a, 15/1-a).

İdari yargıya mensup bir diğer mahkemenin görevli olması hali dışında, dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi durumunda, davanın belli bir hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilemeyeceği maddede açıkça ifade edilmiştir (İYUK m. 15/1-a).
İdare mahkemesinin görevsizlik kararı üzerine yapılması gereken işlemler önem taşımaktadır.


Hatalı yargı yolunda (idari yargıda) görevsizlik kararı ile sonuçlanan davanın ne şekilde ve hangi sürede adli yargıda (hukuk mahkemesinde) ikame edileceği konusunda HUMK'da bir düzenleme bulunmamaktadır.

Ortada bir hukuki düzenleme eksikliğinin mi (kanun boşluğu), yoksa yasa koyucunun bilinçli bir susmasının mı bulunduğunun belirlenmesi önem taşımaktadır.

Kanun boşluğu; en yalın anlatımıyla, sorunun çözümüne katkı sağlayacak bir kuralın bulunmaması, yürürlükte olan hukuk düzeni dikkate alındığında, pozitif hukukun sınırları içerisinde sorunu çözecek bir düzenleme eksikliği şeklinde ifade edilebilir.

Düzenleme yapılmamış olması her zaman kanun boşluğu anlamına gelmeyebilir. Bir sorun hukuk dışı alanda düzenlenmiş ya da bilerek, isteyerek susma yoluyla yasa koyucu tarafından bilinçli olarak düzenlenmemiş de olabilir. Ne var ki, hukuk düzeninin bir kuralın varlığını gerektirmesine karşın, kanun dışında örf-adet hukuku da bunu düzenlememiş ise, bir kanun boşluğundan söz edilmelidir.

Hukukun görevi toplumsal yaşamı düzenlemek ve ilişkilerden doğacak sorunları gidermektir. Yasanın bir düzenleme öngörmediği davranış biçiminin çözümsüz bırakılması düşünülemez.

İdari ve askeri yargıda özel kurallar çerçevesinde düzenlenen, hak arama özgürlüğü kapsamında önemli bulunan bu yöne HUMK hükümleri arasında yer verilmemiş olmasında, kanun koyucunun bilinçli susması, olumsuz düzenleme yapmak istemesi şeklindeki düşünceyi haklı gösterecek bir gerekçeye rastlanılamamıştır. Bu durumda, ortada bir kanun boşluğu bulunduğunun kabulü ile sorunun çözümlenmesi yasanın amacına uygun düşecektir.

Hakimin hukuk yaratma alanına girebilmesi için, çözümü gereken olaya uygulanabilir kanun hükmü veya örf ve adet kuralının bulunmaması aranır. Hakim, kanun boşluğunu doldururken takip edeceği yol; Medeni Kanun'un 1. maddesinde açıklandığı üzere kanun koyucu gibi hareket etmekten ibarettir. Bu aşamada hakim, kanun koyucunun yapacağı gibi, tarafların karşılıklı menfaatlerini tespit ederek, bunları adalet süzgecinden geçirip hayat ihtiyaçlarını karşılayan ve aynı zamanda mevcut hukuk düzeni ve hukuki güvenlikle bağdaşan bir kural bulacaktır.

Bu yönde en önemli araç kıyastır. Boşlukların kıyas yoluyla doldurulması, adaletin bir gereği olan eşitlik ilkesi, benzer olana benzer şekilde davranma ilkesinin de bir gereğidir.

Adli yargı mahkemeleri arasındaki göreve ilişkin uyuşmazlıklarda başvurulan; görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi üzerine, davacının, kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren on gün içinde yeniden dilekçe vermesinin gerektiği, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğine ilişkin HUMK m. 193 hükmünün, somut olaya kıyasen uygulanması gerekir.

Bu durumda, sonradan görevli mahkemede açılan dava, görevsiz mahkemede açılmış olan davanın devamı niteliğinde kabul edilerek, görevsiz mahkemede dava açılması ile kazanılmış haklar saklı tutulmuş olacağından, hak düşürücü süre de, hatalı yargı düzenine bağlı mahkemede davanın açıldığı tarihe göre belirlenecektir.

Sonuç olarak; idari yargı kararını takiben adli yargıda (hukuk mahkemesinde) yeni bir dava açabilmenin koşulları şu şekilde belirlenmelidir:

Davanın görevsiz yargı yerinde açılmış olması;

Görevsiz yargı yerinde açılan davanın, adli yargı düzeni içinde öngörülen hak düşürücü süre içerisinde açılmış olması;

İdari yargı yerince verilen görevsizlik kararının temyiz edilmeyerek ya da temyiz edildiği takdirde onanmak suretiyle kesinleşmiş olması, kesinleşen kararı takiben 10 günlük süre içerisinde görevli adli yargı yerinde yeni bir davanın açılmış olması;

İdari yargıda açılan dava ile adli yargıda açılan davanın aynı nitelikte olması.

Belirtilen bu koşulların varlığı halinde, adli yargıda açılmış dava, hatalı yargı yolunda açılmış davanın devamı niteliğinde bulunacak, hak düşürücü süre de korunmuş olacaktır.

Böylece, görevsizliğe ilişkin bir kararın, iş bölümü esasına göre veya yargı yolu bakımından verilmiş olmasının, yargı kollarına göre farklı sonuçlar doğurmasının önüne geçilerek, anayasal nitelikteki hak arama özgürlüğü zedelenmemiş olacaktır.

Yukarıda belirtilen maddi ve yasal olgular dikkate alındığında; belirtilen koşulların varlığı halinde, açılan davanın süresinde olduğunun kabulü ile yasal dayanağını oluşturan 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesinde belirtilen sınırlı sayılı haller doğrultusunda inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.


SONUÇ :
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 27.02.2008 gününde yapılan ikinci görüşmede oybirliğiyle karar verildi.
Old 30-08-2010, 11:17   #8
Armağan Konyalı

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat Özkan ÖZBAŞ
SAYIN KONYALI, SORULARIMA CEVAP VEREN HUKUK GENEL KURULU KARARI BULDUM. SİZE DE SUNUYORUM.
Teşekkür ediyorum ve kararı reddediyorum:

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları bağlayıcı değildir. Hukuka aykırı kararlar bağlayıcı olmadığı gibi, adalet arayanlara ve adalet dağıtanlara kötü örnek olmamalıdır.

Bulduğunuz karar aşağıdaki nedenlerle hukuka aykırıdır:

YEDİ GÜN
Önce bir karar verelim:
58.maddedeki yedi günlük sürenin bir değeri var mıdır? Yok mudur? Elbette vardır.

O halde yanlış yargı yoluna gidenin de sonradan doğru yerde dava açması için aynı yedi günlük süreye uyması gerekmez mi? Gerekir. Kıyas böyle yapılır.

Eğer aksi düşünülür de HUMK 193 kıyasen uygulanırsa yanlış yapanlara doğru yapanlardan daha fazla hak tanınmış olur. Bu adaletsizliği kimse affetmez. Kanun yedi günlük süre tanımışken, yanlış yaparak başka yargı yoluna düşen birine, (aradan aylar geçtikten sonra bile) yeniden dava açması için on günlük süre tanımak emsal kararlarla mümkün olmaz. Yanlış yapana doğru yapandan daha fazla hak tanımak kanunla bile yapılmayacak bir haksızlıktır. Yanlış kıyas yolu bizi ‘’Adalet Sarayı’’na götürmez.

KIYAS
Kanunda hüküm bulunmayan hallerde kıyas yolu uygulanacaksa ilgili kanundaki ilgili hükümler uygulanmalıdır: Bu olayda ilgili kanunun ilgili maddesi 6138 sayılı Kanun’un 58.maddesidir: Süre yedi gündür. Dava ilk kez açılırken aranan süre, ikinci kez açılırken de aranmalıdır.

Adli yargının görevli olduğu adli davalarda verilen görevsizlik kararlarıyla ilgili olan HUMK 193 konumuzla ilgisizdir.

İTİRAZ – MENFİ TESPİT DAVASI
İİK’da menfi tespit davası açmak bir yıllık süreye tabi tutulmuştur. HUMK 193.maddesi bu tür menfi tespit davaları düşünülerek konulmuştur. Halbuki konumuz ‘’itiraz’’dır. ‘’Oradakini buraya koymak’’ için zeminin aynı olması gerekir. 6138 sayılı Kanun’un uygulanacağı zeminde kıyas yoluna başvurulacaksa 6138 sayılı Kanun’un 58.maddesine bakılmalıdır.

DAVA AÇILMASI – YANLIŞ AÇILMIŞ DAVANIN TAŞINMASI
İtiraz için tanınan yedi günlük süreden sonra yapılan itirazın reddedilmesi gerekir. Nitekim Yargıtay kararlarında bu gerçek kabul edilmiştir. O halde yanlış yargı yoluna giden de yedi gün içinde doğru yola girmelidir. Davanın açılması için yeterli görülen süre davanın doğru mahkemeye taşınması için de yeterlidir.

SONUÇ
- Özel dairenin bozma kararının gerekçesi yanlıştır.
- Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Kararının gerekçesi doğrudur ama kıyas yoluyla uyguladığı madde yanlıştır.
- Yargıtay Daire Kararları ve Hukuk Genel Kurulu Kararları bağlayıcı değildir.

Adalet emsal kararlarda değil, emsal yüreklerde aranmalıdır. Doğru dava açanların yüreği emsal alınmalıdır. Yanlış dava açana daha fazla hak tanınırsa doğru dava açanların yüreği sızlar.

Saygılarımla
Old 19-04-2013, 10:05   #9
yavuzselimaydın

 
Varsayılan

Konu ile ilişkili olarak sormak istiyorum;
Sgk prim borçlarının tahsili için kendisine ödeme emri gönderilen muhatap, tebliğden itibaren 7 gün içerisinde ödeme emirlerinin iptali için kuruma itiraz edebiliyor.
Peki burada kuruma yapılacak olan itiraz bir dava şartı mıdır, yoksa kuruma itiraz edilmeden doğrudan iş mahkemesinde dava açılabilir mi?
Old 16-11-2013, 15:43   #10
av.cemile

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi

Esas: 2011/2271
Karar: 2012/7355
Karar Tarihi: 12.04.2012

ÖDEME EMRİNİN İPTALİ İSTEMİ - LİMİTED ŞİRKETİN PRİM BORÇLARININ TAHSİLİ AMACIYLA GÖNDERİLEN ÖDEME EMRİ - İDARİ İTİRAZDA BULUNULUP BULUNULMADIĞI - HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE - HÜKMÜN BOZULMASI GEREĞİ

ÖZET: Somut olayda; davalı Kurum tarafından prim alacaklarının tahsili amacıyla davacıya ödeme emrinin 03.12.2009 tarihinde tebliğ edildiği, davacının 14.12.2009 tarihinde eldeki davayı açması karşısında ve anılan ödeme emrinde itiraz yolu olarak iş mahkemelerine dava açılabileceği ihtarında bulunulmayıp, aksine sadece vergi itiraz komisyonundan bahseden 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı ihtarında bulunması nedeniyle, davacının idari itirazda bulunup bulunmadığı araştırılıp; Kurumun davacının itirazını usul yönünden reddederek itiraz merciinin iş mahkemeleri olması gerektiği yönünde kanun yollarını açıkça gösterici işlem tesis etmeyip, bir anlamda davacıyı yanıltıcı şekilde itirazını değerlendirmeye alması halinde, Kuruma ödeme emrinin tebliğinin ardından yaptığı başvurunun hatalı mercie (görevli olmayan yere) yapılan başvuru ve dolayısıyla sonrasında açtığı davanın yedi günlük süresi içerisinde açılmış bir dava olarak kabulü gerekeceğinin, idari itiraz yoluna başvurulmaması halinde ise hak düşürücü sürenin geçirilmiş olması nedeniyle davanın reddi gerekeceğinin gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

(2709 S. K. m. 40) (6183 S. K. m. 55, 58) (2576 S. K. m. 13, 15) (506 S. K. m. 80) (5510 S. K. m. 88) (YHGK 10.04.2002 T. 2002/21-201 E. 2002/297 K.) (YHGK 24.03.2004 T. 2004/10-164 E. 2004/170 K.) (YHGK 02.11.2011 T. 2011/21-571 E. 2011/680 K.)

Dava: Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi M. Y. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Davacının ortağı olduğu limited şirketin prim borçları nedeniyle davacı hakkında yapılan icra takibi kapsamında düzenlenen ödeme emrinin iptali istemine ilişkin olan davada, zamanaşımı nedeniyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kamu alacağının tahsili amacıyla 6183 sayılı Kanun'un 55'inci maddesi uyarınca düzenlenip tebliğ edilen ödeme emrine karşı borçlu, anılan Kanun'un 58'inci maddesi uyarınca, <...7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir...>

Öncelikle belirtilmelidir ki; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10.04.2002 gün ve 21-201-297; 24.03.2004 gün ve 10-164-170; 02.11.2011 gün ve 21-571-680 sayılı kararlarında da benimsendiği üzere itiraz için öngörülen yedi günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Hak düşürücü süre, niteliği itibariyle sonuçlarını kendiliğinden meydana getirir ve bu nedenle re'sen nazara alınmalıdır.

6183 sayılı Kanun'un 58'inci maddesinde <vergi itiraz komisyonu>na itiraz edilebileceği öngörülmüş ise de; 2576 sayılı Bölge idare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'la kurulan vergi mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle, itiraz komisyonlarının görevleri son bulduğundan, anılan 2576 sayılı Kanun'un 13 ve 15'inci maddeleri uyarınca, madde metninde geçen <itiraz komisyonu> terimi <vergi mahkemeleri>; <itiraz> terimi ise <dava> olarak anlaşılmalıdır. Söz konusu kamu alacağının Sosyal Güvenlik Kurumu alacağı olması durumunda ise; mülga 506 sayılı Kanun'un 80 ve 5510 sayılı Kanun'un 88'inci maddesinin Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun'un uygulanacağı ve bu uygulamadan doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde iş mahkemelerinin görevli olacağı yönündeki düzenlemesi gereği, <itiraz komisyonu> teriminin <İş Mahkemesi> olarak anlaşılması gerekeceği açıktır.

Öte yandan; hak arama özgürlüğü T. C. Anayasası'nın 40'ıncı maddesi uyarınca güvence altına alınmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarının tahsilinde ilgili mevzuatın vergi alacaklarının ve Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarının tahsil uygulamalarındaki farklılıklar nazara alınarak ilgiliye, işleme karşı başvurabileceği kanun yolu ve süresinin açıkça belirtilmesi; bu kapsamda da alacağının tahsili amacıyla gönderilen ödeme emrinde 6183 sayılı Kanun'un 58'inci maddesi ile öngörülen itiraz hakkının kullanılabilmesi için, yedi günlük süre içinde iş mahkemesine dava açabileceğinin ihtaratını içerir şekilde düzenlenmesi gerekir.

Somut olayda; davalı Kurum tarafından prim alacaklarının tahsili amacıyla davacıya ödeme emrinin 03.12.2009 tarihinde tebliğ edildiği, davacının 14.12.2009 tarihinde eldeki davayı açması karşısında ve anılan ödeme emrinde itiraz yolu olarak iş mahkemelerine dava açılabileceği ihtarında bulunulmayıp, aksine sadece vergi itiraz komisyonundan bahseden 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı ihtarında bulunması nedeniyle, davacının idari itirazda bulunup bulunmadığı araştırılıp; Kurumun davacının itirazını usul yönünden reddederek itiraz merciinin iş mahkemeleri olması gerektiği yönünde kanun yollarını açıkça gösterici işlem tesis etmeyip, bir anlamda davacıyı yanıltıcı şekilde itirazını değerlendirmeye alması halinde, Kuruma ödeme emrinin tebliğinin ardından yaptığı başvurunun hatalı mercie (görevli olmayan yere) yapılan başvuru ve dolayısıyla sonrasında açtığı davanın 7 günlük süresi içerisinde açılmış bir dava olarak kabulü gerekeceğinin, idari itiraz yoluna başvurulmaması halinde ise hak düşürücü sürenin geçirilmiş olması nedeniyle davanın reddi gerekeceğinin gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 12.04.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
idare mahkemesinin görevsizlik kararı çözümhukuk Meslektaşların Soruları 2 25-02-2014 09:50
İdare Mahkemesinin (bence) ilginç bir kararı. Ayşe KARHAN AKÇADAĞ Meslektaşların Soruları 0 17-05-2010 19:51
İdare Mahkemesi - Görevsizlik Kararı - İş Mahkemesinde açılan Dava - BİM'in bozması turbo Meslektaşların Soruları 2 26-02-2010 12:38
İdare Mahkemesinin Vergi Mahkemesinin Görevsizlik Karari Temyiz Edilebilir Mi! Acilll zerafettt Meslektaşların Soruları 6 09-09-2009 15:58


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07014203 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.