Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Ehliyetsizlik Sebebiyle Tapu İptal Ve Tescil Davası

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 11-03-2025, 18:45   #1
Toy Avukat

 
Varsayılan Ehliyetsizlik Sebebiyle Tapu İptal Ve Tescil Davası

Meslektaşlarım iyi akşamlar, herkese kolaylıklar diliyorum. Müvekkilin annesi bunama rahatsızlığından muzdarip. 2008 yılında başta bu rahatsızlığı olmak üzere pek çok hastalığı sebebiyle engellilik raporu da düzenlenmiş. Diğer bir deyişle hastane kayıtlarında hastalığı resmi olarak görünüyor.

Kendisi 2018 yılında ise vefat ediyor. Bunun üzerine müvekkil yakın bir zamanda, annesinin 2015 yılında yeğenine vekalet verdiğini; işbu vekaletnameye bağlı olarak bahsi geçen kişinin müteveffa adına kayıtlı taşınmazları hayli düşük bir bedel üzerinden babasına devrettiğini öğreniyor. Annesinin bunama hastalığı kayıtlarla sabit olduğundan ve herkesçe bilindiğinden; devir işlemi ise vekaletnameyle ve vekilin babası lehine gerçekleştirildiğinden ehliyetsizlik sebebiyle tapu iptal tescil davası açmayı düşünüyordum.

Fakat sonradan tapunun yaklaşık 10 farklı kişiye devredildiğini ve sonraki maliklerin iyi niyetli olduğunu öğrendik. Konuyla alakalı araştırmalarımı yapacağım fakat genç bir avukat olduğumdan daha hızlı ilerleyebilmek adına gruba sormak istedim.

Davayı alacak davası olarak mı açmalıyım, belirsiz alacak davası olarak mı kısmi dava olarak mı talepte bulunmalıyım ya da gözden kaçırdığım ve bilmediğim farklı bir yoldan mı ilerlemem gerekiyor? Bunun dışında ehliyetsizlik sebebiyle tapu iptal tescil davasında zamanaşımı olmadığını biliyorum fakat alacak davası olarak ikame etmemiz halinde zamanaşımı süresi nedir? Cevaplayabilen, en azından püf noktalar hakkında aydınlatabilen olursa çok sevinirim. İyi çalışmalar dilerim.
Old 12-03-2025, 09:56   #2
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Meslektaşım merhabalar;

1- Anlatımınıza göre taşınmazı sonradan satın alan kişiler iyiniyetli olduğundan; Ehliyetsizlik nedeniyle tazminat davası açacaksınız. Bu davayı belirsiz alacak davası olarak açabilirsiniz. Öğrenme tarihi, ferağdan men ümidine bakın, zamanaşımı olmadığı kanaatindeyim. Davayı hem vekile hem de babasına yöneltebilirsiniz. Buna ilişkin aşağıya birkaç karar ekliyorum.

Bu davalarda özellikle Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu tarafından verilmiş olan 11.06.1941 tarihli ve 1941/4-21 sayılı içtihadı birleştirme kararında yer alan tespitler dikkate alınmaktadır:

"...Mümeyyiz olmayan bir kimse ile hukuki muamelede bulunan diğer akidin bunu bilmeyerek hüsnüniyetle hareket etmiş olması zikri geçen 15. maddenin mutlak ve kat’i sarahati karşısında öyle bir kimsenin tasarrufu üzerine hukuki hükmün terettüp etmesi için kafi değildir. Kanun o gibi temyiz kudretinden mahrum kimselerin esasen hüküm ifade etmeyen tasarrufları hususunda o tasarruftan dolayı hak iddia edenlerin hüsnüniyetlerini himaye etmemektedir."


1. HUKUK DAİRESİ
Esas : 2022/5799
Karar : 2023/2234
Karar Tarihi :12.04.2023

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.



Kararın tereke temsilcisi tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.



Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, duruşma isteği değerden reddedilerek, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:



I. DAVA

Davacı vasisi, kısıtlı ...’ın ehliyetsiz olduğunu, dava dışı oğlu vekil ...’ın bu durumu bildiği halde kısıtlı ...’den aldığı vekaletnameyi kullanarak kısıtlının maliki olduğu 195 ada 4 parsel sayılı taşınmazı dava dışı ...’a satış suretiyle devrettiğini, ...’in de taşınmazı muvazaalı olarak davalı ...’e temlik ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile davacı ... adına tesciline karar verilmesini istemiş; yargılama sırasında ...’ın ölümü üzerine terekesine ... temsilci olarak atanmıştır.



II. CEVAP

Davalı, taşınmazı ...’dan bedeli karşılığı satın aldığını, iyi niyetli olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.



III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.12.2021 tarihli ve 2016/853 Esas, 2021/454 Karar sayılı kararı ile vekaletname ve satış tarihinde davacının fiil ehliyetini haiz olmadığının Adli Tıp Kurumu raporu ile saptandığı, bu nedenle ilk kayıt maliki ... adına oluşan tescilin yolsuz olduğu, ancak taşınmazı ...’dan satın alan son kayıt maliki davalı ...’ün iyi niyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.



IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde tereke temsilcisi istinaf başvurusunda bulunmuştur.



B. İstinaf Sebepleri

Tereke temsilcisi istinaf dilekçesinde özetle; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, alıcının sosyo - ekonomik durumunun bu işlemler için yeterli olmadığını, rayiç bedel ile satış bedeli arasında uygunluk bulunmadığını, ... ile ... arasında satış nedeniyle herhangi bir para transferinin mevcut olmadığını, banka hesap hareketlerinin celp edilerek incelenmesi talebinin ise mahkeme tarafından değerlendirilmediğini, davalının ... ile ilkokul arkadaşı olduğunu, ayrıca daha önceleri ...'a ait taşınmazları kiralamak suretiyle çiftçilik faaliyeti yürüttüğünü, bu nedenle de hem aileyi yakından tanıdığını, hem de taşınmazların durumunu gayet iyi bilmekte olduğunu, ... gibi küçük bir ilçede bu değerleri haiz taşınmazların bu kadar sık el değiştirmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalı ...’ün müteveffa ...'ın tarlalarının ekilmesi, ilaçlanması, bakımı işleri ile iştigal ettiğini, dolayısı ile satın aldığı taşınmazın malikinin müteveffa ... olduğunu bilecek durumda olduğunu, dava konusu taşınmazı satan ... ise vekalet ile satışını yapan ...'ın işyeri arkadaşı olduğunu, eksik araştırma ile hüküm kurulduğunu, ... usulsüz vekaletname ile 07.06.2016 tarihinde dava konusu taşınmaz dışında iki adet taşınmazı daha aynı senetle ...'a sattığını, ...'un da 01.08.2016 tarihinde bu üç adet taşınmazdan iki tanesini yine aynı senetle ...'e ve dava dışı üçüncü kişiye sattığını, ...'ün dava konusu taşınmazı satın alırken müteveffa ...'ın başka bir taşınmazın başka bir kişiye de aynı gün aynı senetle satıldığını bilmekte olduğunu, davalının iyi niyetli sayılamayacağını belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.



C. Gerekçe ve Sonuç

... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 03.06.2022 tarihli ve 2022/516 E., 2022/838 K. sayılı kararıyla; Adli Tıp Kurumu raporuyla davacı ...'ın vekaletnamenin düzenlendiği tarihte ve satış (akit) tarihinde fiil ehliyetinin bulunmadığı (ehliyetli olmadığı) saptandığından, dava konusu taşınmazı ilk el olarak devralan dava dışı ...'a yapılan satış işleminin geçersiz olduğunda kuşku bulunmadığı, ancak, ikinci el olan davalının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 1023. maddesi kapsamında ediniminde iyiniyetli olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği, gerek davacı tanık beyanları, gerekse bir kısım davalı tanık anlatımları dikkate alındığında davalının muris ...'ı tanıdığı, ...'ın sağlık durumunu bilebilecek durumda olduğu, taşınmazın resmi satış senedinde gösterilen değeri ile gerçek satış bedelinin arasındaki fark ve devirler arasındaki süre (kısa süreli devirler) gibi olgular birlikte değerlendirildiğinde, davalının iyi niyetli olmadığı, TMK'nın 1023. maddesinden yararlanamayacağı, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olmasının hatalı olduğu gerekçesiyle tereke temsilcisinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmünün ortadan kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.



V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.



B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalının taşınmazı ...’dan değil, ... isimli kişiden satın aldığını, ...’un çiftçi olmadığını, ...’dan alacağı karşılığında dava konusu taşınmazı satın aldığını, taşınmazı satın aldıktan sonra da kahvehanelerde taşınmazı satmak istediğini söylediğini, ...’un taşınmazı satılığa çıkardığında ilçe halkından Yusuf Yücel, ... ve ...adlı kişilerle pazarlığa oturduğunu, ancak her üçü ile de anlaşamadığını, davalıya teklif götürdüğünü, diğer alıcıların daha düşük bedel verdiğini, davalının ise dönümüne 3.000,00 TL fiyat verdiğini, bu bedel üzerinden de anlaşma sağlandığını, Bölge Adliye Mahkemesince davalının iyi niyeti yönünden araştırma ve inceleme yapılmadığını, tanık beyanları gereğince de davalının iyi niyetli olduğunun açık olduğunu, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek, kararın bozulmasını istemiştir.



C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.



2. İlgili Hukuk

1. Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim TMK'nın “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi, şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı Yasa'nın 13. maddesinde “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.



Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.06.1941 tarihli, 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.



Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.



Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.



Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Dairesinden rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.



2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanunu'nun 390.) aynen; \"Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği ... ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.



Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda ... ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır.\" hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir (TBK'nın 504/1. maddesi). Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda ... ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.



Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi TMK'nın 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.



Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.



3. TMK’nın 1023. maddesinde; “Tapu kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur.” ve 1024. maddesinde; “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz. Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil yüzünden ayni hakkı zedelenen kimse, tescilin yolsuz olduğunu iyi niyetli olmayan üçüncü kişilere karşı doğrudan doğruya ileri sürebilir.” düzenlemelerine yer verilmiştir.



3. Değerlendirme

1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.



2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalılar vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.



VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,



Aşağıda yazılı 6.639,14 TL bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına,



Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,



12.04.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.





1. HUKUK DAİRESİ
Esas : 2014/14164
Karar : 2016/2135
Karar Tarihi :24.02.2016

Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacı vasisi, davacının maliki olduğu 23,554,555,556,565 ve 566 parsel sayılı taşınmazların aracılar kullanılarak davalılara satış suretiyle temlik edildiğini, işlem tarihinde davacının fiil ehliyetinin bulunmadığını ve vekilinde davacının ehliyetsiz olmasından yararlanarak işlem yaptığın ileri sürerek tapu iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davacının akit tarihinde ehliyetsiz olduğu ancak davalıların TMK'nın 1023 maddesi uyarınca iyiniyetli üçüncü kişiler oldukları gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 28.2.2008 tarihli resmi akit ile davacının vekili...'ın 23 parsel sayılı taşınmazdaki davacının 1/6 payını ...'a, satış suretiyle temlik ettiği, ondan da 26.3.2009 tarihli akit ile davalı ...'a devredildiği, 15.3.2007 tarihli resmi akit ile davacının bizzat çekişme konusu 554,556 ve 566 parselleri dava dışı ...'a, 555 ve 565 parselleri dava dışı ...'a satış suretiyle aktardığı, 11.4.2007 tarihli farklı akitler ile ... ve ...'ın aldığı parselleri dava dışı ...'a temlik ettikleri,...'in de 26.3.2009 tarihinde aldığı parselleri davalı ...'e aktardığı, davacının yargılama sırasında ölümü üzerine vasinin terekeye temsilci olarak atandığı anlaşılmaktadır.

İddianın ileri sürülüş biçiminden ve dava dilekçesinin içeriğinden, davada ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayanıldığı anlaşılmaktadır.


Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.4.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.

Diğer taraftan, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek, önemine binaen öncelikle incelenmesi gerekmektedir.

Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.

Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafiklerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle ... Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

Somut olaya gelince; mahkemece,... Devlet Hastanesinden alınan 14.3.2007 tarihli sağlık kurulu raporuna göre davacının ehliyetsiz olduğu benimsenerek sonuca gidilmiştir.

Hâl böyle olunca; önemine binaen öncelikle hukuki ehliyetsizlik yönünden tarafların bildirecekleri tüm delillerin toplanması, davacıya ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs.istenmesi, tüm dosyanın ... Kurumuna gönderilmesi, vekaletname ve resim akit tarihlerinde davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde çekişme konusu 23 parsel sayılı taşınmaz bakımından vekalet görevinin kötüye kullanıldığına yönelik iddialarının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir

Tereke temsilcisi vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 12-03-2025, 10:04   #3
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

2- Yine anlatımınıza göre; vekalet görevinin kötüye kullanılması da mevzubahis. Vekil olan yeğen babasına devrettiğine göre; baba da vekilin özen borcunu yerine getirmediğini bilebilecek kişilerden sayılır. Burada kesinlikle zamanaşımı yok, bu davayı da belirsiz alacak davası olarak açabilirsiniz.

Her iki ihtimalde de; davayı hem yeğene hem de babasına yönelteceksiniz.

Dava dilekçenizde iki sebebe birlikte dayanabilirsiniz. Yani hem vekalet görevinin kötüye kullanılması hem de ehliyetsizlik nedeniyle tazminat.

Vekalet görevinin kötüye kullanılmasına ilişkin emsal dilekçemizdeki başlıkları, açıklamaları ve yargıtay kararlarını aşağıya ekliyorum.



Vekalet sözleşmesinden kaynaklı alacak davaları 5 yıllık zamanaşımına tabi ise de; vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılan davalar herhangi bir zamanaşımı yada hak düşürücü süreye tabi değildir. Keza; Anayasal mülkiyet hakkında kaynaklı bu davalarda zamanaşımı olmadığı Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarıyla sabittir.

Aşağıda sunulu kararlardan da görüleceği üzere vekalet görevinin kötüye kullanılmasından doğan herhangi bir zamanaşımı veyahut hak düşürücü süre mevcut değildir. Bu durumda mahkeme karar verirken; müvekkilin yaşamış olduğu mağduriyetini, vekaletname ile vekil tayin olunan müvekkilin akrabaları olan davalıların kötü niyetli tutumlarını ve herhangi bir zamanaşımı veyahut hak düşürücü süre olmadığını göz önünde bulundurmalıdır. Yüksek mahkeme içtihatları da müvekkilin haklı davasını desteklemektedir.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 6752
Karar: 2021 / 5259
"Mahkemece, davacının satış bedelini aldığı ve devre rıza gösterdiği, vekil ile vekil eden arasındaki alacak talebinin ise 5 yıllık zamanaşımına bağlı olduğu gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; “... davalı ... dava konusu taşınmazlardaki payları 28.11.2006 tarihinde vekaleten dava dışı ...'e temlik etmiş, 19.02.2007 tarihinde aynı payları kendi üzerine devralmıştır. Davalı tanığı olarak dinlenen ara malik ...; taşınmazlardaki payları toplam 6.000,00 TL bedel karşılığında satın aldığını ve aynı bedel ile davalı ...'a sattığını bildirmiştir. Davalı ... ise satış bedeline ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarına göre; ... parsel sayılı taşınmazdaki davacının payının değeri 28.11.2006 tarihinde 121.337,06 TL, 19.02.2007 tarihinde 124.166,43 TL, ... parsel sayılı taşınmazdaki davacının payının değeri ise 28.11.2006 tarihinde 6.042,40 TL, 19.02.2007 tarihinde 6.330,13 TL olduğu bildirilmiştir. Bedeller arasındaki aşırı oransızlık ve davalı ...'ın taşınmaz bedelini davacıya ödediğine ilişkin herhangi bir belge sunamadığı gözetildiğinde, vekil olan davalının vekalet görevini kötüye kullandığı sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca; davacının öncelikli isteği olan tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir. Kabule göre de; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tazminat istekleri herhangi bir hak düşürücü ve zamanaşımı süresine tabi olmamasına rağmen, tazminat isteği yönünden zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle ret kararı verilmesi de hatalıdır.” gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece bozma ilamına uyularak işlem yapılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 18465
Karar: 2020 / 1954
"Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. ... Somut olaya gelince; mahkemece belirtilen ilkeler göz önüne alınmadan ve gerekli araştırmalar yapılmadan sonuca gidildiği görülmektedir. Hâl böyle olunca; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, yukarıda belirtilen ilkeler de göz önüne alınmak sureti ile gerekli araştırmaların yapılması, delillerin toplanması, işin esasının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve gerekçeyle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, "

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 4627
Karar: 2019 / 873
" Mahkemece, davanın 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığı gerekçesiyle tapu iptal ve tescil ile ecrimisil taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi ...’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davalarının hiçbir hak düşürücü ve zamanaşamına tabi olmadığı,."

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/ 8229
Karar: 2015 / 7977
"davada hile hukuksal nedenine değil, vekâletnamenin hile ile alındığı iddiasına dayanıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere vekâletnamenin hile ile alındığı iddiası, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içermektedir. Hâl böyle olunca; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir."

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/ 19731
Karar: 2014 / 17338
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147. maddesinden söz edilerek davanın zamanaşımından ötürü reddine karar verilmiştir. Ne var ki, davadaki istek mülkiyet hakkından kaynaklanmakta olup; Anayasa ile güvence altına alınan ve kişiye bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez, kutsal bir hak olan mülkiyet hakkının zamanaşımına uğramayacağı kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir."



Davalıların baba oğul olması ve yakın akrabalık ilişkisi nedeniyle; davalılardan vekilin babası , vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bilecek durumda olduğundan, vekilin eylemlerinden sorumludur.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2013/ 290
Karar: 2013 / 607
"Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların kardeş oldukları ve anneanneleri olan mirasbırakanları F. İ.'nin malik olduğu 9, 15, 270, 279, 328 ve 355 parsel sayılı taşınmazlarını 13.3.1963 tarihli vekaletnameye istinaden vekil D. aracılığı ile 9.10.1963 tarihlinde vekilin eşi olan davalı M.'ye bağış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır....Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir.
Somut olaya gelince, vekil eden F.'nın temlike konu edilen taşınmazların dışında başkaca bir mal varlığının bulunmadığı dosya kapsamı ile sabit olup bir kimsenin sahip olduğu tüm malvarlığını bir anda elinden çıkartmasının hayatın olağan akışına uygun düştüğü söylenemez. Öte yandan, vekil kılınan D. mirasbırakan F.'dan sonra ölen kızı N.'nin damadı olup taşınmazlar kendisine hibe edilen Makbule ise N.'nin kızı ve D.'un da eşidir. Kök mirasbırakanın ve ondan sonra da ara murisin dava açmamış olması vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını göstermez. Ayrıca, vekil kullanılmak suretiyle taşınmazların muris tarafından M.'ye bağış yoluyla temlikini gerektiren bir olgu ve bulguya da rastlanmamıştır.
Hal böyle olunca, somut bu hususlar yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığının kabulü zorunludur."

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2012/ 15004
Karar: 2013 / 3163
"Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır."


Vekaletname ile kazanılan yetkinin kötü niyetle kullanılması ve bu niyetle 3. Kişilere yönelik tasarrufta bulunulması mahkemenin resen gözeteceği hususlardandır. 3. Kişi vekilin vekalet görevini kötüye kullanıldığını biliyor veyahut bilmesi gerekiyorsa veyahut 3. Kişi ve vekil iş birliği içerisindeyse, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması kabul edilmelidir. Yukarıda alıntıladığımız Yargıtay kararlarından da açıkça görüleceği üzere; davalılar baba oğul olmakla, bütün işlemleri bilecek durumda ve aynı şekilde sorumludurlar.





Vekilin Özen borcuna aykırı hareket etmediği, hesap verme borcunun yerine getirdiği ve taşınmazların bedelinin müvekkile ödendiğinin ispat yükü davalı tarafta olup; Yargıtay içtihatları da bu yöndedir. Vekil .........; özen borcuna aykırı hareket etmiş ve müvekkile taşınmazların bedellerini ödememiştir. Vekilin babası olan diğer davalı ................. da, bunu bilecek durumda olduğundan; vekilin eylemlerinden sorumludur. Dolayısıyla ispat yükü her iki davalıdadır.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2020/ 160
Karar: 2020 / 5782
Somut olaya gelince, davalı vekil ...’in, ilk el davalı ...’ın akrabası ve aynı zamanda çalışanı olup, onun talimatı doğrultusunda davacıdan vekaletname alarak satış işlemini gerçekleştirdiği, ancak satış bedeli almadığını ifade ettiği, ilk satıştan çok kısa bir süre sonra taşınmazı edinen ikinci el davalı ... tarafından her ne kadar dava konusu taşınmazın resmi senette gösterilen 114.000 TL satış bedelinin rayice uygun olduğu ileri sürülmüş ise de, bu bedelin dava konusu taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerinden düşük olduğu, kaldı ki davalı ...’ün taşınmazın gerçek değeri üzerinden satış bedeli ödediğini de ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda davalı vekilin vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle davacı ...’i zararlandırdığı, ilk el davalının da durumu bilen kişi konumunda olup, davalı vekil ile el ve işbirliği içinde hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Kötüniyet iddiasının 14.02.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerektiği kuşkusuzdur. Taşınmazın gerçek değeri üzerinden satış bedelini ödediğini ispatlayamayan son kayıt maliki davalı ...’ün ise iyiniyetli olmadığı, TMK 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 6910
Karar: 2023 / 3013
Dairenin 30.11.2020 tarihli ve 2019/3113 Esas, 2020/6337 Karar sayılı kararı ile “… Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davalarda kural olarak ispat külfeti davacıya düşmektedir. Vekilden taşınmazı satan alan ...’in vekil ile el ve ... birliği içerisinde vekil edeni zararlandırma kastıyla hareket ettiğini ve ...’ten satın alan ...’nin de ediniminde kötüniyetli olduğunu ispat yükü davacı taraftadır. Vekilin, vekalet verene karşı sorumluluğu çerçevesinde bedeli ödediğini ispat külfeti ise vekildedir.


YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 2088
Karar: 2021 / 4358
Somut olaya gelince, davacının soruşturma dosyasındaki beyanları ve tüm dosya kapsamına göre vekaletin davalı ...'a satış iradesiyle verildiği ve bu iradeye uygun olarak kullanıldığı, başka bir ifadeyle vekilin taşınmazları vekil edenin iradesine uygun olarak sattığı, ne var ki taşınmazların satış bedellerinin vekil edene ödendiğinin ispat edilemediği anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde vekilin, vekil edeni zararlandırdığı sonucuna varıldığından, taşınmaz bedelinden sorumlu tutulması doğrudur. Bu nedenle davalı ... vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.

YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 1739
Karar: 2021 / 11572
Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; tapuda, davacının hissesine düşen bedel toplamı 812.500 TL olup, bu bedelden 503.600 TL ödeme yapıldığı bakiye 308.900 TL kaldığı davacının kabulündedir. Vekilin hesap verme yükümlülüğü bulunduğundan, bu bedeli ödediğini ispat yükü, vekil olan davalıdadır.


Görüldüğü üzere; vekil hesap verme ve özen borcuna istinaden, taşınmaz bedelinin vekil edene ödendiğini ispatlamakla mükelleftir. Bunun yanında; taşınmazı alan kişinin bu durumu bilecek durumda olması halinde; onun da vekilin eylemlerinden sorumlu olacağı kuşkusuzdur. Bu kertede; her iki davalı da bedelin ödendiğini ispatla yükümlü olup; ispat külfeti davalılardadır.
Old 18-03-2025, 13:45   #4
Toy Avukat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Musa TAÇYILDIZ
2- Yine anlatımınıza göre; vekalet görevinin kötüye kullanılması da mevzubahis. Vekil olan yeğen babasına devrettiğine göre; baba da vekilin özen borcunu yerine getirmediğini bilebilecek kişilerden sayılır. Burada kesinlikle zamanaşımı yok, bu davayı da belirsiz alacak davası olarak açabilirsiniz.

Her iki ihtimalde de; davayı hem yeğene hem de babasına yönelteceksiniz.

Dava dilekçenizde iki sebebe birlikte dayanabilirsiniz. Yani hem vekalet görevinin kötüye kullanılması hem de ehliyetsizlik nedeniyle tazminat.

Vekalet görevinin kötüye kullanılmasına ilişkin emsal dilekçemizdeki başlıkları, açıklamaları ve yargıtay kararlarını aşağıya ekliyorum.



Vekalet sözleşmesinden kaynaklı alacak davaları 5 yıllık zamanaşımına tabi ise de; vekalet görevinin kötüye kullanılması nedeniyle açılan davalar herhangi bir zamanaşımı yada hak düşürücü süreye tabi değildir. Keza; Anayasal mülkiyet hakkında kaynaklı bu davalarda zamanaşımı olmadığı Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarıyla sabittir.

Aşağıda sunulu kararlardan da görüleceği üzere vekalet görevinin kötüye kullanılmasından doğan herhangi bir zamanaşımı veyahut hak düşürücü süre mevcut değildir. Bu durumda mahkeme karar verirken; müvekkilin yaşamış olduğu mağduriyetini, vekaletname ile vekil tayin olunan müvekkilin akrabaları olan davalıların kötü niyetli tutumlarını ve herhangi bir zamanaşımı veyahut hak düşürücü süre olmadığını göz önünde bulundurmalıdır. Yüksek mahkeme içtihatları da müvekkilin haklı davasını desteklemektedir.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 6752
Karar: 2021 / 5259
"Mahkemece, davacının satış bedelini aldığı ve devre rıza gösterdiği, vekil ile vekil eden arasındaki alacak talebinin ise 5 yıllık zamanaşımına bağlı olduğu gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; “... davalı ... dava konusu taşınmazlardaki payları 28.11.2006 tarihinde vekaleten dava dışı ...'e temlik etmiş, 19.02.2007 tarihinde aynı payları kendi üzerine devralmıştır. Davalı tanığı olarak dinlenen ara malik ...; taşınmazlardaki payları toplam 6.000,00 TL bedel karşılığında satın aldığını ve aynı bedel ile davalı ...'a sattığını bildirmiştir. Davalı ... ise satış bedeline ilişkin herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Mahkemece yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarına göre; ... parsel sayılı taşınmazdaki davacının payının değeri 28.11.2006 tarihinde 121.337,06 TL, 19.02.2007 tarihinde 124.166,43 TL, ... parsel sayılı taşınmazdaki davacının payının değeri ise 28.11.2006 tarihinde 6.042,40 TL, 19.02.2007 tarihinde 6.330,13 TL olduğu bildirilmiştir. Bedeller arasındaki aşırı oransızlık ve davalı ...'ın taşınmaz bedelini davacıya ödediğine ilişkin herhangi bir belge sunamadığı gözetildiğinde, vekil olan davalının vekalet görevini kötüye kullandığı sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca; davacının öncelikli isteği olan tapu iptali ve tescil isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir. Kabule göre de; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tazminat istekleri herhangi bir hak düşürücü ve zamanaşımı süresine tabi olmamasına rağmen, tazminat isteği yönünden zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle ret kararı verilmesi de hatalıdır.” gerekçesiyle bozulmuş, Mahkemece bozma ilamına uyularak işlem yapılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 18465
Karar: 2020 / 1954
"Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. ... Somut olaya gelince; mahkemece belirtilen ilkeler göz önüne alınmadan ve gerekli araştırmalar yapılmadan sonuca gidildiği görülmektedir. Hâl böyle olunca; vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, yukarıda belirtilen ilkeler de göz önüne alınmak sureti ile gerekli araştırmaların yapılması, delillerin toplanması, işin esasının incelenmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve gerekçeyle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.Davacı vekilinin yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, "

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/ 4627
Karar: 2019 / 873
" Mahkemece, davanın 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığı gerekçesiyle tapu iptal ve tescil ile ecrimisil taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hâkimi ...’un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tapu iptal ve tescil davalarının hiçbir hak düşürücü ve zamanaşamına tabi olmadığı,."

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/ 8229
Karar: 2015 / 7977
"davada hile hukuksal nedenine değil, vekâletnamenin hile ile alındığı iddiasına dayanıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere vekâletnamenin hile ile alındığı iddiası, vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içermektedir. Hâl böyle olunca; vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanan davaların herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmadığı gözetilerek, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir."

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2014/ 19731
Karar: 2014 / 17338
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 147. maddesinden söz edilerek davanın zamanaşımından ötürü reddine karar verilmiştir. Ne var ki, davadaki istek mülkiyet hakkından kaynaklanmakta olup; Anayasa ile güvence altına alınan ve kişiye bağlı, dokunulmaz, vazgeçilmez, kutsal bir hak olan mülkiyet hakkının zamanaşımına uğramayacağı kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı biçimde hüküm kurulması isabetsizdir."



Davalıların baba oğul olması ve yakın akrabalık ilişkisi nedeniyle; davalılardan vekilin babası , vekalet görevinin kötüye kullanıldığını bilecek durumda olduğundan, vekilin eylemlerinden sorumludur.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2013/ 290
Karar: 2013 / 607
"Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların kardeş oldukları ve anneanneleri olan mirasbırakanları F. İ.'nin malik olduğu 9, 15, 270, 279, 328 ve 355 parsel sayılı taşınmazlarını 13.3.1963 tarihli vekaletnameye istinaden vekil D. aracılığı ile 9.10.1963 tarihlinde vekilin eşi olan davalı M.'ye bağış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır....Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir.
Somut olaya gelince, vekil eden F.'nın temlike konu edilen taşınmazların dışında başkaca bir mal varlığının bulunmadığı dosya kapsamı ile sabit olup bir kimsenin sahip olduğu tüm malvarlığını bir anda elinden çıkartmasının hayatın olağan akışına uygun düştüğü söylenemez. Öte yandan, vekil kılınan D. mirasbırakan F.'dan sonra ölen kızı N.'nin damadı olup taşınmazlar kendisine hibe edilen Makbule ise N.'nin kızı ve D.'un da eşidir. Kök mirasbırakanın ve ondan sonra da ara murisin dava açmamış olması vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını göstermez. Ayrıca, vekil kullanılmak suretiyle taşınmazların muris tarafından M.'ye bağış yoluyla temlikini gerektiren bir olgu ve bulguya da rastlanmamıştır.
Hal böyle olunca, somut bu hususlar yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığının kabulü zorunludur."

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2012/ 15004
Karar: 2013 / 3163
"Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır."


Vekaletname ile kazanılan yetkinin kötü niyetle kullanılması ve bu niyetle 3. Kişilere yönelik tasarrufta bulunulması mahkemenin resen gözeteceği hususlardandır. 3. Kişi vekilin vekalet görevini kötüye kullanıldığını biliyor veyahut bilmesi gerekiyorsa veyahut 3. Kişi ve vekil iş birliği içerisindeyse, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması kabul edilmelidir. Yukarıda alıntıladığımız Yargıtay kararlarından da açıkça görüleceği üzere; davalılar baba oğul olmakla, bütün işlemleri bilecek durumda ve aynı şekilde sorumludurlar.





Vekilin Özen borcuna aykırı hareket etmediği, hesap verme borcunun yerine getirdiği ve taşınmazların bedelinin müvekkile ödendiğinin ispat yükü davalı tarafta olup; Yargıtay içtihatları da bu yöndedir. Vekil .........; özen borcuna aykırı hareket etmiş ve müvekkile taşınmazların bedellerini ödememiştir. Vekilin babası olan diğer davalı ................. da, bunu bilecek durumda olduğundan; vekilin eylemlerinden sorumludur. Dolayısıyla ispat yükü her iki davalıdadır.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2020/ 160
Karar: 2020 / 5782
Somut olaya gelince, davalı vekil ...’in, ilk el davalı ...’ın akrabası ve aynı zamanda çalışanı olup, onun talimatı doğrultusunda davacıdan vekaletname alarak satış işlemini gerçekleştirdiği, ancak satış bedeli almadığını ifade ettiği, ilk satıştan çok kısa bir süre sonra taşınmazı edinen ikinci el davalı ... tarafından her ne kadar dava konusu taşınmazın resmi senette gösterilen 114.000 TL satış bedelinin rayice uygun olduğu ileri sürülmüş ise de, bu bedelin dava konusu taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerinden düşük olduğu, kaldı ki davalı ...’ün taşınmazın gerçek değeri üzerinden satış bedeli ödediğini de ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda davalı vekilin vekalet görevini kötüye kullanmak suretiyle davacı ...’i zararlandırdığı, ilk el davalının da durumu bilen kişi konumunda olup, davalı vekil ile el ve işbirliği içinde hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Kötüniyet iddiasının 14.02.1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerektiği kuşkusuzdur. Taşınmazın gerçek değeri üzerinden satış bedelini ödediğini ispatlayamayan son kayıt maliki davalı ...’ün ise iyiniyetli olmadığı, TMK 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamayacağı sonucuna varılmaktadır.

YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 6910
Karar: 2023 / 3013
Dairenin 30.11.2020 tarihli ve 2019/3113 Esas, 2020/6337 Karar sayılı kararı ile “… Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı davalarda kural olarak ispat külfeti davacıya düşmektedir. Vekilden taşınmazı satan alan ...’in vekil ile el ve ... birliği içerisinde vekil edeni zararlandırma kastıyla hareket ettiğini ve ...’ten satın alan ...’nin de ediniminde kötüniyetli olduğunu ispat yükü davacı taraftadır. Vekilin, vekalet verene karşı sorumluluğu çerçevesinde bedeli ödediğini ispat külfeti ise vekildedir.


YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 2088
Karar: 2021 / 4358
Somut olaya gelince, davacının soruşturma dosyasındaki beyanları ve tüm dosya kapsamına göre vekaletin davalı ...'a satış iradesiyle verildiği ve bu iradeye uygun olarak kullanıldığı, başka bir ifadeyle vekilin taşınmazları vekil edenin iradesine uygun olarak sattığı, ne var ki taşınmazların satış bedellerinin vekil edene ödendiğinin ispat edilemediği anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde vekilin, vekil edeni zararlandırdığı sonucuna varıldığından, taşınmaz bedelinden sorumlu tutulması doğrudur. Bu nedenle davalı ... vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.

YARGITAY
3.Hukuk Dairesi
Esas: 2021/ 1739
Karar: 2021 / 11572
Yukarıdaki bilgiler doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; tapuda, davacının hissesine düşen bedel toplamı 812.500 TL olup, bu bedelden 503.600 TL ödeme yapıldığı bakiye 308.900 TL kaldığı davacının kabulündedir. Vekilin hesap verme yükümlülüğü bulunduğundan, bu bedeli ödediğini ispat yükü, vekil olan davalıdadır.


Görüldüğü üzere; vekil hesap verme ve özen borcuna istinaden, taşınmaz bedelinin vekil edene ödendiğini ispatlamakla mükelleftir. Bunun yanında; taşınmazı alan kişinin bu durumu bilecek durumda olması halinde; onun da vekilin eylemlerinden sorumlu olacağı kuşkusuzdur. Bu kertede; her iki davalı da bedelin ödendiğini ispatla yükümlü olup; ispat külfeti davalılardadır.

Musa Bey, forumdaki başka bir sorumu daha bu şekilde aydınlatıcı cevaplamıştınız, öncelikle çok çok teşekkür ediyorum. Abes kaçmayacak olsa ağabey diye hitap ederek daha da fazla övmek isterdim Davayı izah ettiğiniz gibi vekalet görevinin kötüye kullanılması ve ehliyetsizlik sebeplerine bağlı olarak belirsiz alacak davası şeklinde açmayı düşünüyorum. Zaten tapu toplamda neredeyse 10 defa el değiştirmiş ve müvekkilden öğrendiğim kadarıyla şimdiki malikler iyi niyetli; yani hukuka aykırı işlemi bilebilecek durumda olan kimseler değil. Fakat aklıma takılan bir iki şey daha var. Davayı açmadan önce veraset ilamı almamız gerekir mi? En kötü ihtimal mahkeme süre verip ister diye düşünüyorum ama zaten alınacaksa öncesinde eksiklikleri tamamlayayım. Bir de davayı mirasçılardan biri adına açtığımızda yalnızca kendi payına düşen kısım için mi tazminat isteyebiliriz? Tüm mirasçılardan mı vekalet almam gerekir acaba bu hususlarda da yardımcı olabilirseniz çok sevinirim. İyi çalışmalar dilerim.
Old 18-03-2025, 14:47   #5
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Teşekkür ederim meslektaşım, elimizden geldiğince cevap vermeye çalışıyoruz.

Bence; zorunlu dava arkadaşlığı yok, her mirasçı kendi payına düşen kısım için tazminat talep edebilir. Ancak hiç başıma gelmedi, araştırmanızı tavsiye ederim.

Veraset ilamını ise; davadan önce alın, mahkemede hak sahipliğinizi yani mirasçılığınızı ispatlamak sizin yükümlülüğünüzde.
Old 18-03-2025, 15:24   #6
Toy Avukat

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Musa TAÇYILDIZ
Teşekkür ederim meslektaşım, elimizden geldiğince cevap vermeye çalışıyoruz.

Bence; zorunlu dava arkadaşlığı yok, her mirasçı kendi payına düşen kısım için tazminat talep edebilir. Ancak hiç başıma gelmedi, araştırmanızı tavsiye ederim.

Veraset ilamını ise; davadan önce alın, mahkemede hak sahipliğinizi yani mirasçılığınızı ispatlamak sizin yükümlülüğünüzde.

Tekrardan çok teşekkür ediyorum ilginiz ve cevaplarınız için. İyi çalışmalar, sağlıklı günler, bol kazançlar diliyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Tapu İptali Davası-Vekaletin Kötüye Kullanılması, Ehliyetsizlik, Hile Sebebiyle Av.ZeynepA Meslektaşların Soruları 3 17-10-2017 17:07
Vekalet Görevinin Kötüye Kullanılması Sebebiyle Tapu İptal ve Tescil Davası arbil Meslektaşların Soruları 2 27-01-2017 12:27
ehliyetsizlik nedeniyle tapu iptal ve tescil davası Av. Mert Beydilli Meslektaşların Soruları 3 22-10-2015 14:42
Tapu İptal ve Tescil Davası av.cihan. Meslektaşların Soruları 1 21-10-2014 00:33
Hukuksal Ehliyetsizlik,Tapu İptal ve Tescil cesur_yürek Meslektaşların Soruları 4 20-02-2010 21:47


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07533789 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.