![]() |
|
![]() |
|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
![]() |
![]() |
#1 |
|
![]() Meslektaşlarım merhabalar,
Müvekkilin müdürü olduğu ve 2013 yılında re'sen terk ile kapanan şirketin 2007 - 2013 yıllarında vergi cezaları ve borçlarından dolayı müvekkilin taşınmazı üzerine 2014, 2022 ve 2024 yıllarında 3 adet haciz şerhi uygulanmış. Geçen yıllar içerisinde dosyada tahsilat yapılmaması ve 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolması ve aynı zamanda meskeniyet iddiası nedeniyle taşınmaz haczinin kaldırılması talebinde bulunacağım. Bu zamana kadar taşınmaz adına müvekkile 103 davetiyesi yada buna benzer bir belge tebliğ edilmemiş ve kıymet takdiri yapılmamış. Aklıma takılan husus ise şu; gerek zamanaşımı nedeniyle gerekse meskeniyet nedeniyle taşınmaz üzerindeki haczin kaldırılması için öncelikle vergi dairesi müdürlüğüne başvuru zorunluluğu var mı? İkinci husus ise; vergi dairesi müdürlüğüne yalnızca zamanaşımı nedenine dayanarak taşınmaz haczinin kaldırılması için yazılı müracaat yapmam halinde meskeniyet yönünden zamanaşımı işlemeye başlar mı? Böyle bir durumda izlenecek hukuki yol nedir? Benzer durumda hukuki süreci takip eden meslektaşım varsa yardımlarını rica etmekteyim. |
![]() |
#2 |
|
![]() Meslektaşım merhabalar;
1- Ben her halükarda idareye başvuru yapmak gerektiği kanaatindeyim. Zira; idare hukukunda süreler malumunuz çok sıkı. Bir başvuru yapıp; o başvuruya binaen verilen ret yada zımni ret kararına karşı dava açmak; süreleri yeniden başlatmak ve süre sorunu yaşamamak adına daha mantıklı geliyor bana. Kaldı ki; sizin olayınızda; hacizlerin tarihi de eski olduğundan bildirim ve süreler yönünden sıkıntı yaşayabilirsiniz. 2- Zamanaşımı iddiası yönünden; vergi daireleri bunu aşmak için ara ara tebligatlar, hacizler veyahut ilanlar yaparak zamanaşımını kesmeye çalışıyor. Genelde de bunları yaparak zamanaşımını kesiyorlar. Bu açıdan dosyayı incelemenizi tavsiye ederim. Aşağıda buna ilişkin İzmir 4. Vergi Mahkemesinin kararını bırakıyorum. 3- Haline münasip ev şikayeti belli, aşağıya örnek bir Danıştay kararı bırakıyorum, birçok sorunuzu da yanıt verecek bir karar. Ben tekraren; öncesinde mutlaka vergi dairesine başvuru yapılması ve ret kararı ardından dava açılması gerektiği kanaatindeyim. DANIŞTAY VD. VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas : 2008/375 Karar : 2009/594 Karar Tarihi :20.11.2009 İstemin Özeti: Nakliyecilik yapan davacının vergi borçları nedeniyle gayrimenkulüne konulan hacze karşı, gayrimenkulün 6183 sayılı Yasa'nın 70. maddesinin 11. bendi uyarınca haline münasip evi olduğu ve haczinin caiz olmadığı iddiasıyla dava açılmıştır. Davayı inceleyen Vergi Mahkemesi kararıyla; davacının, 1998 vergilendirme dönemine ait kesinleşmiş (....) lira vergi borcu bulunması nedeniyle, (...) Köyünde bulunan gayrimenkulüne konulan haczin, taşınmazın davacının haline münasip evi olduğu iddia edilerek dava açtığı, davacının haciz konulan gayrimenkulü dışında borçlarını karşılayacak mal varlığı bulunmadığı, sözü edilen gayrimenkulün dışında borçlarını karşılayacak mal varlığı bulunmadığı, sözü edilen gayrimenkulün davacının haline münasip evi olduğu yolundaki iddiaya davalı idarece herhangi bir itirazda bulunulmadığı gibi dosyada aksi yönde bilgi ve belgeye rastlanmadığı, dolayısıyla davacının mesken olarak kullandığı gayrimenkulün, haline münasip bir yerden daha fazla değere sahip olduğu yönünde bir tespit yapılmadan haczedilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle haciz işlemini iptal etmiştir. Vergi idaresinin temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi, 15.11.2007 günlü ve E. 2006/4107, K. 2007/3063 sayılı kararıyla; davanın, davacının vadesinde ödenmeyen vergi borçları nedeniyle tapu kaydına haciz cerhi konulan konutunun, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un 70. maddesinin 11. bendi uyarınca haczinin caiz olmadığı iddiasıyla açıldığı, 6183 sayılı Yasa'nın 64. maddesine göre tahsil dairesince düzenlenip, alacaklı kamu idaresinin yerel en büyük memuru veya tevkil edeceği memur tarafından onaylanan kararların haciz işlemleri olduğu, bu şekilde alınan karar üzerine haczin uygulanmasının ise aynı Yasa'nın 62. maddesinde düzenlendiği, karar gereğinin yerine getirilmesinin, gıyapta veya ilgililerin varlığında düzenlenen haciz tutanaklarıyla ve tahsil dairesince yapıldığı, gayrimenkul haczinin ise sicillerine işlenmek üzere haciz keyfiyetinin tapuya tebliğ edilmesi suretiyle yerine getirileceğinin 6183 sayılı Yasa'nın 88. maddesinde kurala bağlandığı, buna göre haciz kararı ile karar gereğinin yerine getirilmesinin, birbirini izleyen farklı cebren takip aşamaları olduğu, bu nedenle, idari yargı yerinde açılan davada tahsil dairesinin, alacaklı amme idaresinin haciz kararına dayanarak koyduğu hacizlerin mi, yoksa de denilen haciz kararının mı dava konusu yapıldığının, dava sonunda verilecek hükme etkili sonuçlar yaratacağı, tahsil dairesinin koyduğu hacze karşı açılan davada, haciz kararının yerine getirilmesindeki hukuka aykırılıkların sadece o haczin kaldırılmasını gerektirdiği, davacı sadece konutuna tahsil dairesinin koyduğu tasarrufu sınırlayıcı nitelikteki haczin kaldırılmasını isteyerek dava açmışken, vergi mahkemesince haciz işleminin iptaline karar verilmesinin yukarıda belirtilen nedenlerle hukuka aykırı olduğu, dosyanın incelenmesinden, davacının adına kayıtlı (...) Köyü 192 ada 11 parseldeki hissesi üzerine 10.02.1999 tarih ve 693 yevmiye numarasıyla tapu siciline işlendiği anlaşılan haczin, vergi borcunun ödenmemesi halinde kaydı üzerine haciz şerhi konulan gayrimenkulün satışa çıkarılacağını duyuran 07.03.2006 tarihli bildirimden önce davacıya duyurulup duyurulmadığı, duyurulmuşsa, tebliğ tarihine göre davanın süresinde açılıp açılmadığı da araştırılarak sonucuna göre süresinde açılmış bir dava bulunduğu sonucuna ulaşıldığı takdirde yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde dava hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle vergi mahkemesi kararını bozmuştur. (...) Vergi Mahkemesi, her ne kadar mahkemelerinin kararı Danıştay Üçüncü Dairesince yukarıda belirtilen gerekçe ile bozulmuş ise de, mahkemeleri kararının, davanın özeti bölümünde, davacının kesinleşen vergi borcundan dolayı gayrimenkulüne konulan haczin kaldırılması istemiyle dava açıldığının vurgulandığı, kararın hüküm kısmında da aynı hususun bir kez daha yinelendiği, olayın tamamen bu çerçevede değerlendirildiği, davacının mesken olarak kullandığı gayrimenkulün haline münasip bir yerden daha fazla değere sahip olduğu yönünde bir tespit yapılmadan haczedilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilip, sonuçta dava konusu haciz işleminin (yani gayrimenkule konulan haczin) iptaline karar verildiği, öte yandan davaya konu işlemin tebliğ tarihi olarak gerek dava dilekçesinde, gerekse savunmada aynı tarihe yer verildiği ve davacı adına kayıtlı (...) Köyü 192 ada 11 parseldeki hisse üzerine tapuya işlendiği anlaşılan haczin, 07.03.2006 tarihli bildirimden önce davacıya duyurulduğu yönünde davalı idarenin herhangi bir iddia ve itirazının bulunmadığı da belirtilerek ilk kararında ısrar etmiştir. Israr kararı vergi dairesi tarafından temyiz edilmiş; tahsil edilebilir hale gelen bir kamu alacağı için gayrimenkulün tapu kaydına haciz şerhi konulmasının, borçlunun haline münasip evi olup olmadığının tespitine bağlı bulunmadığı, haciz şerhi konulan gayrimenkulün haline münasip evi olup olmadığına ilişkin saptamanın satışa çıkarılan veya satış kararı alınan bir gayrimenkul için söz konusu olacağı, kaldı ki gayrimenkulün satışa çıkarılmadığı, bu nedenle şu aşamada gayrimenkulün haline münasip ev olduğu yolundaki iddianın yersiz olduğu, söz konusu iddianın gayrimenkulün satışa çıkarılmasını müteakip ileri sürülebileceği, davacı (...) İcra Müdürlüğünün dosyasında aynı gayrimenkule konulan haczin yapılan itiraz sonucu İcra Tetkik Mercii tarafından kaldırıldığını iddia ettiğinden davacının o tarihlerde hacizden haberdar olması gerektiği, bu nedenle davanın süre aşımı yönünden de irdelenmesi gerektiği ileri sürülerek bozulması istenmiştir. Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun haczedilemeyecek malların gösterildiği 70. maddesinin 11. bendinde, borçlunun haline münasip evinin, ancak evin değeri fazla ise bedelinden haline münasip bir yer alabilecek miktar borçluya bırakılmak üzere haczedilebileceği kurala bağlanmıştır. Kamu borçlusunun kendisinin ve ailesinin ikametgahı da olan konutunun hiçbir koşulda haczedilemeyeceği yolunda yapılmış bir düzenleme yoksa da konut olarak kullanılan taşınmazına haciz konulan borçlunun, mahcuzun değerinin; bulunduğu yer ve özellikleri ile borçlunun aile yapısı ve bu yapı içinde yaşantısına uygun olan bir konut edilmesine elverişli olan değerden daha fazla olmadığının iddia edilebileceği ve 11. bentte yapılan düzenlemeden, borçlunun haline münasip bir ev alınabilecek değerdeki taşınmazın haczinin caiz olmadığı anlaşıldığından, bu iddia ile açılan davanın incelenmesi sırasında mahcuzun daha fazla değerde olduğu kanıtlanamadığı takdirde haczin kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Davacının (...) Köyü 192 ada 11 parselde kayıtlı 800 m2 arsa içinde 90 m2 kullanım alanlı, yarı betonarme, bir katı hayvan barınağı ve diğer katı konut olarak kullanılan gayrimenkulünün, bulunduğu yer, belirtilen özellikleri ve birlikte yaşadığı aile bireylerinin yaşantısına uygun bir konut edinmesini gerektiren değerden daha fazla değerde olduğu kanıtlanamadığından, ısrar kararında hukuka aykırılık görülmemiştir. Bu nedenle temyiz isteminin reddine, oybirliği ile karar verildi. İzmir 4. Vergi Mahkemesi 2019/441 E 2019/1160 K Karar veren İzmir 4. Vergi Mahkemesi'nce dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü: Her ne kadar davalı vekilince; davanın davacı adına düzenlenen ve 30.06.2016 tarihinde tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı süresinden sonra açıldığı ileri sürülmekte ise de; bakılan davanın ödeme emirlerine karşı değil, 04.03.2019 tarih ve ..E.78875 sayılı işleme karşı açılması nedeniyle davalı vekilinin süreaşımı iddiası yerinde görülmemiş ve işin esasına geçilmiştir. Dava; davacının ................................ Ortaklığı'nın borçlarından %5 hissesi oranında sorumlu tutulması talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin 04.03.2019 tarih ve ..E.78875 sayılı davalı idare işleminin iptaline karar verilmesi istemiyle açılmıştır. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 8.maddesinde; vergi mükellefinin; vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüb eden gerçek veya tüzel kişi olduğu ve vergi kanunlarıyla kabul edilen haller müstesna olmak üzere, mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna mütaallik özel mukavelelerin vergi dairelerini bağlamayacağı kuralına yer verilmiştir. Aynı Kanun'un 11.maddesinde; yaptıkları veya yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanların, verginin tam olarak kesilip ödenmesinden ve bununla ilgili diğer ödevleri yerine getirmekten sorumlu olduğu, bu sorumluluğun, bunların ödedikleri vergilerden dolayı asıl mükelleflere rücu etme hakkını kaldırmayacağı, mal alım ve satımı ve hizmet ifası dolayısıyla vergi kesintisi yapmak ve vergi dairesine yatırmak zorunda olanların bu yükümlülükleri yerine getirmemeleri halinde verginin ödenmesinden, alım satıma taraf olanların, hizmetten yararlananların ve aralarında doğrudan veya hısımlık nedeniyle ya da sermaye, organizasyon veya yönetimine katılmak veya menfaat sağlamak suretiyle dolaylı olarak ilişkide bulunduğu tespit olunanların müteselsilen sorumlu olduğu, 331.maddesinde de; vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edenlerin, bu kitapta yazılı vergi cezaları (vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları) ve diğer cezalar ile cezalandırılacağı hükme bağlanmıştır. 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun ''tarhiyatın muhatabı'' başlıklı 44.maddesinde; katma değer vergisinin, bu vergiyle mükellef gerçek veya tüzelkişiler adına tarh olunacağı, şu kadar ki, adi ortaklıklarda, verginin ödenmesinden müteselsilen sorumlu olmak üzere ortaklardan herhangi birinin tarhiyata muhatap tutulacağı hükme bağlanmıştır. Adi ortaklıkların hukuki statülerinin düzenlendiği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 620.maddesinde; iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmelerine adi şirket denildiği ve bu şirketlerin Borçlar Kanunu'nda bu yönde düzenlenen hükümlere tabi oldukları, 623.maddesinde; sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa her ortağın kazanç ve zarardaki payının katılım payının değerine ve niteliğine bakılmaksızın eşit olduğu, aynı Kanun'un temsilin sonuçlarını düzenleyen 638.maddesinde de, aksi kararlaştırılmadıkça ortakların, birlikte veya temsilci aracılığı ile, bir üçüncü kişiye karşı, ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan, müteselsilen sorumlu oldukları hükme bağlanmıştır. Dava dosyasının incelenmesinden; davacının 16.11.2007 tarihinde mükellefiyeti tesis edilen ........................................... Ortaklığı'nın ortağı olduğu, anılan adi ortaklığın mükellefiyetinin 17.02.2017 tarihinde sona erdiği, adi ortaklık adına beyanlarına istinaden tahakkuk ettirilen vergiler ile ortaklık adına kesilen cezaların ve bu alacaklara ilişkin gecikme faizlerinin tahsili amacıyla adi ortaklık adına düzenlenen ödeme emirlerinin muhtelif tarihlerde tebliğ edildiği, adi ortaklık tarafından 6111, 6552 ve 6736 sayılı Yasalar kapsamında yapılandırma başvurularında bulunulduğu, adi ortaklıktan tahsil edilemeyen 2007 ila 2015 yıllarına ait alacakların tahsili amacıyla davacı adına düzenlenen 08.06.2016 tarih ve ..1 ila 8 sayılı ödeme emirlerinin 30.06.2016 tarihinde davacının ikamet adresinde babasına tebliğ edildiği, davacı tarafından adi ortaklığın tüm borçlarından sorumlu tutularak aracına haciz konulduğunun öğrenilmesi üzerine davalı idareye 22.02.2019 tarihli dilekçeyle başvurulduğu ve adi ortaklığın borçlarından %5 oranında sorumlu tutulması gerektiği belirtilerek bu oranda hesaplanan borç tutarının bildirilmesinin istenildiği, anılan dilekçde ayrıca alacakların zamanaşımına uğradığının belirtildiği, idarece bu talebin davacının adi ortaklığın tüm borçlarından müteselsilen sorumlu olduğundan bahisle reddedilmesi üzerine bu ret işleminin iptaline karar verilmesi istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Olayda, davacı tarafından %5 hisseye sahip olunduğundan bahisle adi ortaklığın borçlarından %5 oranında sorumlu tutulması gerektiği iddia edilmekle birlikte adi ortaklıktaki hisse oranına ve tüm hak ve borçlardan hissesi oranında sorumlu tutulacağına ilişkin dosyaya herhangi bir bilgi ve belge sunulamadığı gibi vergi borçlarına ilişkin adi ortaklıklarda böyle bir belirlemenin ortakların şahsi sorumlu olup beyannamesini verdikleri gelir vergisi ve gelir geçici vergisi gibi vergi türleri açısından hüküm ifade edeceği, adi ortaklık tarafından verilen beyanname türleri ile bunlara ait tarhiyatlarda ise ortakların ortaklık ilişkisi çerçevesinde üstlendikleri borçlardan müteselsilen sorumlu oldukları, sözleşmede hisse oranında sorumluluk öngörülmüş olsa bile bu belirlemenin yukarıda zikredilen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 8.maddesi uyarınca idareyi bağlamayacağı, özel mukavele niteliğindeki adi ortaklık sözleşmesinin sadece taraflar arasındaki rücu ilişkisi açısından hüküm ifade edeceği, davacının sorumlu tutulduğu alacakların gelir stopaj vergisi, katma değer vergisi, damga vergisi, vergi ziyaı ve özel usulsüzlük cezalarına ilişkin olduğu, davacının sorumlu tutulduğu bu vergi ve ceza türlerine ilişkin olarak gerek Vergi Usul Kanunu'nda, gerekse de Katma Değer Vergisi Kanunu'nda ortağın adi ortaklığın vergi borçlarından hissesi oranında sorumlu tutulabileceğine dair özel bir düzenlemenin bulunmadığı, aksine ortakların adi ortaklık borçlarından müteselsilen sorumlu olduğu kuralına yer verildiği görülmekte olup davacının adi ortaklığın kesinleşmiş bu borçlarından sorumlu tutulabileceği sonucuna varıldığından, davacının adi ortaklığın borçlarından hissesi oranında sorumlu tutulması talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir. Öte yandan, adi ortaklığın vergi borçlarının 2008-2017 yılları arasına ait olduğu ve vadelerinin de bu tarihlere rastladığı, vadesinde ödenmeyen alacaklar bakımından vadeden itibaren gecikme faizi hesaplanabileceği, idarece de sistem üzerinden otomatik olarak vade tarihlerinden itibaren gecikme faizi hesaplandığı, yine adi ortaklık adına ve davacı adına düzenlenen ödeme emirlerinin tebliğleri ve 6111, 6552 ve 6736 sayılı Yasalar kapsamında yapılan yapılandırmalar nedeniyle alacakların zamanaşımına uğramadığı ve davacıdan talep edilebileceği de açıktır. Açıklanan nedenlerle, davanın reddine, |
![]() |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
![]() |
||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Avukatın vergi borcundan dolayı aracının yakalanması ve yediemine çekilmesine karşı ne yapılabilr? | Adalet1903 | Meslektaşların Soruları | 0 | 14-02-2025 11:06 |
Meskeniyet İddiası -diğer eş adınada kayıtlı taşınmaz olması | avukat1980 | Meslektaşların Soruları | 2 | 16-11-2012 09:48 |
Vergi borcundan dolayı SSK aylığına haciz | myilmaz | Meslektaşların Soruları | 16 | 03-07-2012 18:55 |
vergi borcundan dolayı hapse girer miyim? | sanemdiyar | Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) | 1 | 01-12-2010 18:47 |
Vergi borcundan dolayı haciz ihbarnamesi | Av.Kanbalı | Meslektaşların Soruları | 11 | 20-06-2010 11:38 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |