Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali ve Tescili Davasında Davalılar

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 19-05-2021, 18:18   #1
vayvayva

 
Varsayılan Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali ve Tescili Davasında Davalılar

Meslektaşlarım merhaba,
Bir müvekkilin babası yıllar önce taşınmazını bir arkadaşına satış gösterip devrediyor, sonra bu arkadaşı da başka arkadaşlarına devrediyor. En son aradan 8-10 sene geçtikten sonra muris ölüyor ve söz konusu taşınmaz murisin iki erkek çocuğuna satış gösterilip devrediliyor. Muris mirasından müvekkil kızı pay almasın diye böyle bir yola başvurmuş. Muris muvazaasından dava açarken davalı olarak iki erkek çocuğun yanı sıra bu ara malikleri de davalı göstermeli miyiz? Yoksa sadece son malikler olan çocuklar mı gösterilmeli? Teşekkürler.
Old 19-05-2021, 19:05   #2
Themis99

 
Varsayılan

''T.C YARGITAY
.Büyük Genel Kurul
Esas: 1974/ 1
Karar: 1974 / 2
Karar Tarihi: 01.04.1974

BİR KİMSENİN MİRASÇISINI MİRAS HAKKINDAN YOKSUN ETMEK AMACIYLATAŞINMAZ MALINI GERÇEKTE BAĞIŞLAMAK İSTEDİĞİ HALDE İRADESİNİ SATIŞ BİÇİMİNDE AÇIKLAMASI - SAKLI PAY SAHİBİ OLAN MİRASÇILARIN MUVAZAA NEDENİYLE TAPU KAYDININ İPTALİNİ İSTEYİP İSTEYEMEYECEKLERİ


(743 S. K. m. 5, 499, 500, 507, 508, 603, 690) (818 S. K. m. 18) (1730 S. K. m. 18, 19, 20) (2004 S. K. m. 277) (YİBK. 27.03.1957 T. 1956/12 E. 1957/2 K.) (YİBK. 07.10.1953 T. 1953/8 E. 1953/7 K.)

Dava: Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla; tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malını, gerçekte bağışlamak istediği halde, Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış biçiminde açıkladığının gerçekleşmiş olması durumunda, saklı pay sahibi olan mirasçıların, tenkis ya da mirasta iade davası açmak haklarını kullanmayıp Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptalini isteyebilip isteyemeyecekleri ve saklı pay sahibi olmayan mirasçıların da aynı davayı açmak yetkisine sahip olup olmadıkları ve miras bırakanın bu davranışının Medeni Kanunun 603. maddesinin 2. fıkrası gereğince o taşınmazı iade etmekten ayrık tutmuş bulunduğu anlamına gelip gelmediği konusunda Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi'nin 22.12.1964 gün 6411 esas ve 6298 karar sayılı ve 1.10.1973 gün 528 esas 5437 karar sayılı ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 4.5.1960 gün 2/24 esas ve 24 karar sayılı ve 21.2.1968 gün 2/1510 esas 99 karar sayılı kararları arasında içtihad aykırılığı bulunduğu ve bu aykırılığın İçtihatların Birleştirilmesi yoluyla giderilmesi gerektiği, İkinci Hukuk Dairesi Başkanı tarafından Yargıtay Birinci Başkanlığına bildirilmesi üzerine Yargıtay Kanununun 20. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince Yargıtay Başkanlık Divanı işi incelemiş ve içtihadın birleştirilmesi yoluna gidilmesi gerektiğine karar vermiş olduğundan Yargıtay Birinci başkanığınca Yargıtay Kanununun 18. ve 19/7. maddeleri uyarınca Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun 11.3.1974 günü saat 09,00'da toplanması uygun görülmüş ve böylece yapılan toplantı ve görüşmeler sonucunda İkinci Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulu'nun söz konusu kararları arasında içtihad aykırılığı bulunduğuna oybirliği ile karar verilmiş ise de konunun esası bakımından bir görüş doğrultusunda üçte iki oy çoğunluğu elde edilemediği için Birinci Başkanlıkça, uygun görüldüğü üzere ikinci toplantı 1.4.1974 günü saat 09.00'da yapılarak konu görüşülmüştür.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararlarında; mirasçıyı miras hakkından yoksun etmek amacıyla miras bırakanın muvazaalı olarak yapmış olduğu tasarruf işlemlerinin iptalini dava etmek hakkı, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın tüm mirasçılara tanınmış ve tenkis ve mirasta iade ile ilgili hükümleri aslında geçerli tasarruflar için uygulanabileceği açıklanmıştır. Yargıtay İkinci Hukuk airesi kararlarında ise böyle bir dava hakkı tanınmamış; sadece saklı pay sahiplerinin Medeni Kanunun 507. maddesinin 4. fıkrası gereğince tenkis davası açabilecekleri ve miras bırakanın bu davranışının Medeni Kanunun 603. maddesinin 2. fıkrası gereğince o taşınmazı iade etmekten ayrık tuttuğu anlamına geldiği kabul edilmiştir. İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda konu, sadece sevk edildiği olayla sınırlı olarak ele alınmıştır. Daha açık bir deyimle; tasarruf işleminin tapu sicilinden kayıtlı olan, taşınmaz malın, görünüşte satış ve gerçekte ise hibe biçiminde oluştuğu olayıyla sınırlandırılmıştır.

Görüldüğü gibi Hukuk Genel Kuruluyla İkinci Hukuk Dairesi kararları arasında temelde yer alan uyuşmazlık, dava hakkının varlığında toplanmaktadır. Bu nedenledir ki, görüşmeler sırasında muvazaa iddiasının ispatı ve ispat biçimi, İçtihadı Birleştirmenin kapsamı dışında kaldığı kabul edilmiştir.

Gerek İkinci Hukuk Dairesi Başkanlığının düşünce yazılarında, gerekse görüşmeler sırasında, Hukuk Genel Kurulu kararlarına karşı ileri sürülen görüş özetle şu gerekçelere dayanmıştır:

"a- Borçlar Kanununun 18. maddesinde yer alan akdin yorumu ve muvazaa ile Medeni Kanunun 507/4. maddesine dayanan saklı pay sahibi mirasçıya tanınmış olan tenkis davası hakkı, ayrı ayrı hukuksal müesseselerdir. Bir akitten doğan hukuk bağı, yalnız o aktin taraflarını ve onların külli haleflerini bağlar. Bir aktin tarafı olmayan kimse, başkalarının yaptığı akte dayanarak onlar arasında doğan hukuk bağının açacağı davaya dayanak yapamaz. Hal böyle olunca Borçlar Kanununun 18. maddesine göre mirasçıların muvazaa iddiasında bulunmaları olanaksızdır. Muvazaa iddiası ancak sözleşmenin tarafı olan kimse ya da külli halefi tarafından ileri sürülebilir. Bu ilkenin ayrık halleri kanunda sınırlı olarak gösterilmiştir. (Örneğin: İcra ve İflas Kanununun 277 ve Medeni Kanunun 690. maddeleri).

b- Miras hukukunun özellikleri nedeniyle Medeni Kanunun 507/4. maddesinde getirilen hüküm, özel bir hüküm niteliğini taşır. Oysa ki, Borçlar Kanununun 18. maddesi hükmü, genel hüküm niteliğindedir. Özel hüküm varken genel hükme gidilemez. Bu nedenle dava hakkının varlığı, biçimi ve sınırı Medeni anunun 507/4. maddesi hükmü çevresinden çizilmek gerekir.

c- Medeni Kanunun 508. maddesinde iyi niyetli kişi; o şeyi elinden çıkarmışsa, ölüm gününde elinde kalan değer tenkise esas olur hükmü yer almıştır. Muvazaalı işlemlerde iyi niyet söz konusu olamayacağına göre 507/4. maddesinin muvazaayla ilişkisinin bulunmadığı kendiliğinden ortaya çıkar.

d- Medeni Kanunun 507/4. maddesinin dayanağı, ölenin son arzularına saygı ilkesidir. Bu tür olaylarda Borçlar Kanununun 18. maddesi hükmü gereğince dava hakkı tanındığı takdire bu ilke zedelenmiş olur.

e- Hukuk Genel Kurulu kararlarında yer alan temel gerekçe, gizli akdin biçim koşulu gerçekleşmediğinden geçersiz olduğu doğrulusunda 7.10.1953 gün 8/7 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında yer alan gerekçedir. Oysa ki, gizli akit şekle bağlı olsa dahi geçerlidir. Nitekim 27.3.1957 gün ve 12/2 sayılı şuf'a ile ilgili İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu görüş benimsenmemiştir.

f- Gerçekte mirasçının bağışlamak istediği taşınmazını, Tapu Memuru önünde satmış gibi ifade eden kişinin u davranışı Medeni kanunun 603. maddesinin 2. fıkrası gereğince o taşınmazı iadeden ayrık tutmak istediği anlamına gelir."

Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanan muvazaa ile Medeni Kanunun 507/4. maddesine dayanan tenkis davasının ayrı ayrı hukuk müesseseleri olduğu yönünden görüşler arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Medeni Kanunun 5. maddesi hükmünce sözleşmelerin doğumuna, hükümlerine ve sükutu nedenlerine ilişkin olup Borçlar kısmında yer alan genel kuralların medeni hukukun diğer kısımlarında da uygulanması öngörülmüştür. O halde Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri arasında yer alan 18. maddenin miras hukukunda da uygulanması doğaldır.

Miras hükümleri arasında bu kuralı engelleyecek bir hükme de yer verilmemiştir. Medeni Kanunun 507/4. maddesinin miras kısmında yer alması, mirasçının Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanan dava hakkını engelleyecek bir sonuç doğurmaz. Yukarıda değinildiği üzere, her iki maddenin ayrı ayrı hukuk müesseselerini düzenlemiş olması karşısında sorunun başka türlü düşünülmesi de olanaksızdır. O halde Borçlar Kanununun 18. maddesinin miras ile ilgili sözleşmelerde de uygulanması gerekir.

Karşı görüşte belirtildiği gibi muvazaalı satış işlemiyle miras hakkından yoksun edilen kimse külli halef olarak değil, doğrudan doğruya üçüncü kişi olarak dava açmak hakkına sahiptir. Çünkü bu üçüncü kişinin hakkı, miras bırakanla alıcı tarafından birlikte yapılan hukuk işlemiyle çiğnenmiştir. Böyle bir durumda üçüncü kişinin dava hakkının varlığı, kanunda belli konulara hasredilmemiştir. İsviçre Federal Mahkemesi de kararlı içtihadlarıyla konuyu bu doğrultuda çözüme bağlanmıştır.

Muvazaa nedeniyle satış sözleşmesi geçersiz sayılsa bile gizli hibe akdi geçerli olacağından mirasçının Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak açacağı davada yarar bulunmadığı ve bu nedenle bir sonuç doğurmayacağı düşüncesini de kabul etmek olanaksızdır. Gerçekten böyle bir davayı açacak kimsenin, davada yararının bulunması zorunludur. Ve ilke olarak da gizli akit geçerlidir. Ancak gizli aktin geçerli sayılabilmesi için tüm koşulların oluşmuş olması zorunludur. İçtihadı Birleştirmeye konu, tapuda kayıtlı bir taşınmaz malın muvazaalı olarak satışıdır. Böyle bir durumda gizli akdin geçerli sayılabilmesi için gzili akit, biçim koşuluna (şekil şartına) bağlı ise biçim koşulunun da gerçekleşmiş olmasında zorunluluk vardır. Aksi durumda hibe sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Çünkü Tapu Memuru önünde açıklanan irade, bir ivaz karşılığı mülkiyetin aktarılması iradesidir ki, sadece bu iradeye resmiyet verilmiştir. Satışa ilişkin resmi işlemin gizli akti de içine alacağı kabul edilemez. Nitekim İsviçre Federal Mahkemesi'nin kararlı içtihadları ve yerli ve yabancı bilimsel hakim görüşler de bu doğrultuda yerleşmiştir. Ayrıca 7.10.1953 gün 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında bu temel görüş benimsenmiştir. Sonradan çıkarılan 27.3.1957 gün ve 12/2 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ise, şuf'a ile ilgilidir. Görüşmeler sırasında ileri sürüldüğü gibi bu karar, 1953 günlü İçtihadı Birleştirmenin kabul ettiği ilkeyi de bozmamıştır. Sözü edilen 27.3.1957 günlü İçtihadı Birleştirme Kararında: Şuf'a yükümlüsü taşınmaz sahibinin yaptığı satış akdinin, aslında hibe olduğunu iddia etmesi karşısında böyle bir dava hakkının bulunduğu ve ispatlandığı takdirde şuf'a hakkının varsayılamayacağı belirtilmiştir. Burada hibenin geçerliliği değil satım sözleşmesinin geçerliliği ele alınmıştır. Hiç kuşkusuz böyle bir olayda hibenin de geçerliliği ileri sürülmüş olsa, hibe sözleşmesi de geçersiz olacağından taşınmaz şuf'a yükümlüsüne geri döner ki, Şuf'a hakkı bakımından sonucun değişmeyeceği doğaldır.

Borçlar Kanununun 18. maddesine göre mirasçıya tanınacak iptal davası hakkının, Medeni Kanunun 507/4. maddesinin uygulanmasına yer bırakmayacağı doğrultusundaki düşünceleri de kabul etmek olanaksızdır. Çünkü Medeni Kanunun 507/4. maddesindeki dava hakkı, aslında geçerli işlemler için tanınmış bir dava hakkıdır. Borçlar kanununun 18. maddesine dayanan dava hakkı ise işlemin aslında geçersizliği nedenine dayanır; onun içindir ki Medeni Kanunun 508. maddesinde iyi niyetli olan ve kendisine teberruda bulunulan kimse korunmuştur.

Miras hukuku, miras bırakanın iptali mümkün ölüme bağlı tasarruflarında bile onun son arzularına değer vermemiştir. (Medeni Kanunun Md. 499 ve 500.) ölenin son arzularına saygı ilkesi ancak onun hukuka uygun tasarrufları için söz konusudur. Bu bakımdan miras hukukunda ölenin son isteklerine saygısızlık gibi bir düşünce de kabul edilemez.

Medeni Kanunun 603. maddesi hükmü de aslında geçerli tasarruflara karşı mirasçıların miras payını diğer mirasçılara karşı koruyan bir hükümdür. Geçersiz tasarruf miras payına etki yapmayacağından, mirasçının bu hükme dayanmasında bir yarar yoktur. Böyle bir tasarrufla miras bırakanın açığa vurulan iradesi de hukukça değer taşımaz.

Bu nedenlerle Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi'nin görüşünü ve o doğrultuda ileri sürülen karşı görüşleri kbul etmek olanağı bulunmamıştır.

Sonuç: Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklanmış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmaın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 1.4.1974 günlü ikinci toplantısında oyçokluğuyla karar verildi.''


Yargıtay içtihadı birleştirme kararının yardımcı olacağını umuyorum.

Miras Bırakanın asıl iradesinin tayini ve ilk satış sözleşmesinin( görünürde ki işlemin) geçersiz olması bakımından aradaki kişilerinde davalı olarak gösterilmesi gerekir kanaatindeyim.

İlk satış sözleşmesi, tarafların aralarında yaptıkları anlaşma uyarınca hüküm ve sonuç doğurmayacak olan sözleşme olup; tarafların irade beyanları birbirine uygun değildir. Bu nedenle görünüşte ki işlem baştan itibaren geçersizdir ve bu geçersiz sözleşmeye dayanılarak hak elde edilmesi mümkün görünmemektedir.

Faydalı olması dileği ile çalışmalarınızda başarılar.
Old 19-05-2021, 20:27   #3
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Tapu iptali ve tescil davaları kayıt maliki aleyhine açılır.

Muris muvazaası nedeniyle iyiniyetli olmayan 3.kişiler aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasında da husumet son kayıt malikine yöneltir.

Son kayıt maliki ile ara malikler arasında "dava arkadaşlığı" ilişkisi mevcut değildir.
Old 19-05-2021, 22:53   #4
vayvayva

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
Tapu iptali ve tescil davaları kayıt maliki aleyhine açılır.

Muris muvazaası nedeniyle iyiniyetli olmayan 3.kişiler aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasında da husumet son kayıt malikine yöneltir.

Son kayıt maliki ile ara malikler arasında "dava arkadaşlığı" ilişkisi mevcut değildir.

Teşekkürler üstadım. Ben de aynı kanaatteyim ancak hepsini göster diyen meslektaşlar da vardı. Mantık olarak da iptal edilecek ve şu an elinde bulunduran maliklere davayı yöneltmek doğru olacaktır zaten.

şu an elde bulundurulan daire/daireler için iptal ve tescil, olmazsa tazminat, olmazsa tenkis. Elden çıkarılan daire/daireler için miras payı oranında rayiç bedelden tazminat. Ayrıca ecrimisil ve bir ihtimal manevi tazminat isteyebilirim diye düşünüyorum. Manevi tazminat konusunda emin değilim bir düşüneceğim. Husumeti de doğrudan maliklere yönelteceğim. Selamlar.
Old 20-05-2021, 07:46   #5
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan vayvayva
Teşekkürler üstadım. Ben de aynı kanaatteyim ancak hepsini göster diyen meslektaşlar da vardı. Mantık olarak da iptal edilecek ve şu an elinde bulunduran maliklere davayı yöneltmek doğru olacaktır zaten.Şu an elde bulundurulan daire/daireler için iptal ve tescil, olmazsa tazminat, olmazsa tenkis. Elden çıkarılan daire/daireler için miras payı oranında rayiç bedelden tazminat. Ayrıca ecrimisil ve bir ihtimal manevi tazminat isteyebilirim diye düşünüyorum. Manevi tazminat konusunda emin değilim bir düşüneceğim. Husumeti de doğrudan maliklere yönelteceğim.

Terditli davada, bir asıl talep ( tapu iptali yada tazminat) birde feri talep (tenkis) olmak üzere iki kademe vardır. Sizin ifade ettiğiniz gibi aynı davalıya karşı “iptal ve tescil, olmazsa tazminat, olmazsa tenkis” şeklinde üçlü kademeli terditli dava açılamayacağını düşünüyorum.

Bana göre davanızı aşağıdaki kurallara uygun düşecek şekilde açmalısınız.

1.)Şu andaki tapu maliki iyiniyetli değilse (ki taşınmazı elinde bulunduran davacının kardeşi olduğundan muvazaayı bilen yada bilebilecek durumda olduğundan iyiniyetli olmadığı ileriye sürülebilir.) aleyhine tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis davası açılabilir. Bu konuda davacı olarak tercih hakkınız vardır. Tapu iptali yerine tazminat talebinde bulunabilir. O takdirde dava muris muvazaası nedeni ile tazminat olmadığı takdirde tenkis olur. Zaten tapu maliki aleyhine açılan davada; tapu iptali talebi kabul edilmez ise aynı kişi hakkındaki tazminat talebi de ret edilir. Bu yönden ayni kişi hakkında tapu iptali olmadığı takdirde tazminat talep etmek anlamsız olur.

2.) 1 numaradaki talebinizin kabul edilmemesi halinde (şu andaki tapu malikinin iyiniyetli sayılması halinde) diyerek , aynı davada miras bırakanın lehine işlem yaptığı ilk malik aleyhine, muris muvazaası nedeniyle tazminat olmadığı takdirde tenkis talebinde bulunabilirsiniz.

3.) Bu taleplere ek olarak miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren ecrimisil isteyebilirsiniz. Olayda manevi tazminat talep edilemeyeceği kanısındayım.
Old 20-05-2021, 12:12   #6
vayvayva

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
Terditli davada, bir asıl talep ( tapu iptali yada tazminat) birde feri talep (tenkis) olmak üzere iki kademe vardır. Sizin ifade ettiğiniz gibi aynı davalıya karşı “iptal ve tescil, olmazsa tazminat, olmazsa tenkis” şeklinde üçlü kademeli terditli dava açılamayacağını düşünüyorum.

Bana göre davanızı aşağıdaki kurallara uygun düşecek şekilde açmalısınız.

1.)Şu andaki tapu maliki iyiniyetli değilse (ki taşınmazı elinde bulunduran davacının kardeşi olduğundan muvazaayı bilen yada bilebilecek durumda olduğundan iyiniyetli olmadığı ileriye sürülebilir.) aleyhine tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tenkis davası açılabilir. Bu konuda davacı olarak tercih hakkınız vardır. Tapu iptali yerine tazminat talebinde bulunabilir. O takdirde dava muris muvazaası nedeni ile tazminat olmadığı takdirde tenkis olur. Zaten tapu maliki aleyhine açılan davada; tapu iptali talebi kabul edilmez ise aynı kişi hakkındaki tazminat talebi de ret edilir. Bu yönden ayni kişi hakkında tapu iptali olmadığı takdirde tazminat talep etmek anlamsız olur.

2.) 1 numaradaki talebinizin kabul edilmemesi halinde (şu andaki tapu malikinin iyiniyetli sayılması halinde) diyerek , aynı davada miras bırakanın lehine işlem yaptığı ilk malik aleyhine, muris muvazaası nedeniyle tazminat olmadığı takdirde tenkis talebinde bulunabilirsiniz.

3.) Bu taleplere ek olarak miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren ecrimisil isteyebilirsiniz. Olayda manevi tazminat talep edilemeyeceği kanısındayım.


Üstadım meramımı tam ifade edememişim, terditli dava kısmında katılıyorum. iptal ve tescil ya da tazminat demek istedim. Örneğin ihtiyati tedbir isteyeceğim ama yine de taşınmaz dava sürecinde bir şekilde elden çıkar ya da benzer bir durum olursa tazmin edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bu anlamda olmazsa tazminat dedim.

Bunun yanı sıra yeni tarihli şöyle bir karar var:
https://scontent.fsaw2-2.fna.fbcdn.n...&oe=60CCB 80B
Anlaşılan davayı şu anki maliklere ve ara maliklere yöneltmek gerekiyor. Yine de tam emin olamadım.
Old 20-05-2021, 17:02   #7
Av.Ufuk Bozoğlu

 
Varsayılan

[left]4. Hukuk Dairesi 2020/1884 E. , 2021/1317 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 08/05/2014 gününde verilen dilekçe ile muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda;
davanın reddine dair verilen 16/07/2014 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, muvazaa nedeniyle tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş; karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davacı vekili; müvekkilinin uzun süredir dava dışı....ile evli olduğunu, ancak eşinin davalı ile de gayriresmi birliktelik yaşadığını, üzerine kayıtlı taşınmazı da davacının ileride açacağı mal paylaşımı davasının sonuçsuz kalması için kötü niyetli olarak davalıya devrettiğini, çocuklarının ve kendisinin evin alt katında oturduklarını, evden de gitmelerini istediğini, yapılan devir işleminin muvazaalı olduğunu belirterek, davaya konu taşınmazın davalı adına olan kaydının iptali ile eşi ....adına tesciline karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Mahkemece, ön inceleme duruşmasında, davanın reddine karar verilmiştir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda ilk derece yargılamasında yazılı yargılama usulü beş aşamadan oluşacak şekilde düzenleme yapılmıştır.

Bunlar; 1- Davanın açılması ve dilekçeler aşaması (madde 118,126-136), 2- Ön inceleme (madde 137-142), 3- Tahkikat (madde 143-293), 4- Sözlü Yargılama (madde 184-186) ve 5- Hükümdür (madde 294).

6100 sayılı HMK.'da tanımlanan sisteme göre mahkemece, dilekçelerin (dava–cevap-cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri) karşılıklı verilmesinden sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit edilerek taraflara bildirilir.

Çıkarılacak davetiyede, duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar yanında, taraflara sulh için gerekli hazırlığı yapmaları, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, onun muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği ayrıca ihtar edilir (madde 139). Hâkim, ön inceleme duruşmasında, dava şartları ve ilk itirazlar hakkında karar verebilmek için gerekli görürse tarafları dinler; daha sonra, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder (HMK 140/1 madde).

Uyuşmazlık konularının tespitinden sonra hâkim, tarafları, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği davalarda sulhe veya arabuluculuğa teşvik eder; bu teşvik özellikle yasak savma ya da kanuni gerekliliğin yerine getirilmesi amacıyla değil, sonuca odaklanmak suretiyle gerçekten bitirmeleri yönünde teşvik edecek şekilde yapılarak bu konuda sonuç alınacağı kanaatine varırsa, bir defaya mahsus olmak üzere yeni bir duruşma günü tayin eder (HMK 140/2 madde). Bu yönde bir kanaat edinmediği takdirde; ön incelemeye devam ederek ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür (madde 140/3). Ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verilir. Bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verilir (madde 140/5).

HMK’nın 147.maddesi uyarınca taraflar tahkikat için duruşmaya davet edilmeli, tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığı durumda, tahkikatın bittiği taraflara tefhim edilmeli (HMK md.184), mahkemece, tahkikatın bitiminden sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olunacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki yan davet edilmeli ve davetiyeye belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilmeli, sözlü yargılamada ise taraflara son sözleri sorulup, hüküm verilmelidir (HMK.md.186).

Kanunda belirtilen sebepler dışında 6100 sayılı HMK ile öngörülen yargılama kesitlerine uyulmadan karar verilemez. Hal böyle olunca, mahkemece yukarıda belirtilen usuli işlemler tamamlanmadan uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmemiştir.

Öte yandan belirtilmelidir ki bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuksal bir bağlantının bulunması gerekir.

Hukukumuzda bu bağlantı karşılığını dava arkadaşlığı kurumunda bulmakta; zorunlu ve ihtiyari dava arkadaşlığı olmak üzere iki ana başlık altında; zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.

Dava konusu olan hak, birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hallerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir.
Diğer bir ifadeyle, bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının, zorunlu olduğu hallerde, bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır.
Dava arkadaşlığının hangi hallerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında; dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan, davada birlikte hareket etmek durumundadırlar.

Mahkeme ise dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.

Bazı hallerde ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı halde kanun; gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için, birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.

Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı halleri dışında ise dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “Mecburi Dava Arkadaşlığı” başlıklı 59. maddesine göre; “(1) Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.” hükmü bulunmaktadır.

Şu durumda; maddede açıkça sayılan, dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması, hallerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi, birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; iptal ve tescil davalarının taşınmazın kayıt malikine karşı açılması zorunludur. Nitekim, eldeki dava da kayıt maliki ... aleyhine açılmıştır. Ancak, somut olayın özelliği itibariyle, muvazaa iddiasının incelenebilmesi için, davalı ile dava dışı M___ L ____ arasındaki hukuki ilişkinin muvazaalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması zorunludur. Ne var ki dava konusu taşınmazı muvazaalı olarak davalıya devrettiği iddia edilen davacının eşi M____ L____ yargılamada davalı sıfatı ile yer almamıştır. Davalı ile dava dışı M____ L ____ arasındaki hukuki ilişkinin açıklığa kavuşturulabilmesi için bu şahsın da davalı sıfatıyla davada yer almasının zorunlu olduğu gözetilmeksizin sonuca gidilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmemiş, belirtilen usuli eksiklikler nedeniyle kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 22/03/2021 gününde oy birliğiyle karar verildi.

Kararı merak ettiğimden ekliyorum.
Sizin dosya muris muvazaası ve 1.Hukuk dairesine gidecek..şimdilik bu kadar
Vaktim yok görüşürüz,


SAYGILARIMLA,
Old 20-05-2021, 17:43   #8
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Muris muvazaası nedeni ile tapu iptali ve tescil davalarına bakma görevi 1.HD.sine verilmiştir. Halen de bu gibi davalara 1.HD.si bakmaktadır. 4. HD.si ise TBK. 19.m. göre açılan genel muvazaaya dayalı davalara bakmaktadır. Nitekim örnek olarak gösterilen kararın muris muvazaası ile olmayıp genel muvazaaya dayalı dava ile ilgili olduğu karar içeriğinden anlaşılmaktadır.

Av.Ufuk Bozoğlu'nun isabetli olarak belirttiği gibi, soruda geçen dava muris muvazaasına dayalı olduğundan sonuçta davayı 1.HD.inceleyecektir.

Benim verdiğim "Tapu iptali ve tescil davaları kayıt maliki aleyhine açılır. Muris muvazaası nedeniyle iyiniyetli olmayan 3.kişiler aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasında da husumet son kayıt malikine yöneltir. Son kayıt maliki ile ara malikler arasında "dava arkadaşlığı" ilişkisi mevcut değildir." şeklindeki cevap 1.HD.sinin yerleşik içtihatı ile uyumludur.

1. HD., E. 2019/3798 K. 2019/6701 T. 18.12.2019
Esas No.: 2019/3798
Karar No.: 2019/6701
Karar tarihi: 18.12.2019


-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakan babaları K1'nun davaya konu 3 parça taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde davalı oğullarına temlik ettiğini ileri sürerek miras payları oranında tapu iptali-tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, taşınmazların bedellerini ödeyerek satın aldıklarını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, taşınmazların temlikinin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin kararın, Dairece; dava konusu 16 parsel sayılı taşınmaz yönünden değişik gerekçe ile hükmün onanmasına, diğer dava konusu 5 ve 59 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise, davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiş, ilama karşı davalılar vekili tarafından süresinde karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan K1’nun dava konusu 343 ada 5, 176 ada 16 ve 339 ada 59 parsel sayılı taşınmazlarını 05.03.1999 tarihinde; 5 ve 16 nolu parsellerini oğlu K2'ya, 59 nolu parselini de oğlu K3'e satış yoluyla temlik ettiği; K2'nın da 16 nolu parseli dava açılmadan önce 01.06.2012 tarihinde dava dışı K5'ya, 5 nolu parseli ise yine dava açılmadan önce 30.05.2012 tarihinde dava dışı K4'ya satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki, mirasbırakanın mal kaçırmak amacıyla hareket ederek taşınmazlarını davalılara aktardığı sonuç ve kanaatine varıldığından; davalılar vekilinin çekişmeli 59 parsel sayılı taşınmaza yönelik karar düzeltme isteği yerinde görülmediğinden REDDİNE.

Davalı vekilinin çekişmeli 343 ada 5 parsel sayılı taşınmaza yönelik karar düzeltme isteğine gelince,

Hükmün karar düzeltme aşamasında incelenmesi sırasında, çekişmeli 343 ada 5 parsel sayılı taşınmazın da, dava açılmadan önce dava dışı K4'ya satıldığı anlaşıldığına göre, anılan parsel yönünden de tapu kayıt maliki olmayan davalılara husumet yöneltilemeyeceği ortadadır.

O halde, dava konusu 5 parsel sayılı taşınmaz yönünden de, dava tarihinde davalıların kayıt maliki olmaması nedeniyle husumet yöneltilemeyeceği gözetilerek davanın husumetten reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Anılan bu husus karar düzeltme isteği üzerine bu defa yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, davalıların 343 ada 5 parsel sayılı taşınmaza bakımından yerinde görülen karar düzeltme isteğinin kabulüne, diğer kısımlara ilişkin karar düzeltme nedenleri yerinde görülmediğinden reddine, Dairenin 21.02.2019 gün ve 2019/470 Esas, 2019/1224 Karar sayılı bozma kararının 343 ada 5 parsel sayılı taşınmaz bakımından ORTADAN KALDIRILMASINA, yerel mahkemenin 14/04/2015 gün ve 2012/134 Esas, 2015/118 Karar sayılı kararının yukarıda açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince değişik gerekçeyle BOZULMASINA, HUMK'nun 442/3. maddesi ve 4421 sayılı Yasa gereğince takdiren 460,00 TL para cezası ve 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca bakiye 20.80 TL karar düzeltme harcının davalılardan alınmasına, 18/12/2019tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2016/11739
Karar Numarası: 2017/758
Karar Tarihi: 08.02.2017


-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptalİ ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakanları Mahmut'un kayden paydaşı olduğu dava konusu 658 sayılı parseldeki payını davalı oğlu ....'e, 675 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalı ...'e ve 935 sayılı parseldeki payını ise davalı ...'a satış suretiyle devrettiğini, anılan devirlerin kız çocuklarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, bilahare davalıların anılan taşınmazlardaki paylarının imar uygulaması ile 2610, 2680, 2681, 2437, 2553, 2554 ve 2559 sayılı parseller gittiğini ileri sürerek davalılar adına olan kayıtların iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı ..., dava konusu 675 sayılı parseldeki dava konusu payı 04.09.1990 tarihinde dayısı olan davacıların murisi Mahmut'tan satın aldığını ve sonrasında taşınmazda kendisine isabet eden kısımda zeytin ağacı diktiğini, kalan kısımları ektiğini, satış bedelini murise gelini dava dışı Meliha'nın yanında verdiğini, davacılara muristen intikal eden taşınmazlar olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı ..., dava konusu satışların üzerinden 22 yıl geçtiğini ve eldeki davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, dava konusu hisseleri bedeli karşılığında temellük ettiğini, murisin sağlık sorunları nedeniyle tedavi masrafları için gereken parayı temin amacıyla taşınmazlarının bir kısmını sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı ..., dava konusu edilen taşınmazların hiçbirinde muristen pay temlik etmediğini, davacıların taşınmazlar değerlendiği için eldeki davayı açtıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, temlik işlemlerinin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden mirasbırakan ...’nun kayden paydaşı olduğu 658, 675 ve 935 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını davalılara satış suretiyle temlik ettiği, işlemlerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığı saptanmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğrudur. Davalı tarafın bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.

Öte yandan, tapu iptal ve tescil davalarının kayıt maliki aleyhine açılması zorunludur. Davanın 03.08.2012 tarihinde açıldığı ancak dava konusu 2610 parsel sayılı taşınmazdaki Hasan payının 13.08.2009 tarihinde dava dışı Ali, Adem ve Cevdet’e temlik edildiği anlaşılmakla, bu taşınmaz yönünden davanın pasif husumet (sıfat) yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

Diğer taraftan, dava konusu 2437 parsel sayılı taşınmazda miras bırakandan davalı ...’e intikal eden pay 2486/1729300 iken, payda yanlışlık yapılarak 2486/172300 payın iptal ve tesciline karar verilmesi de doğru değildir.

Kabule göre de; dava konusu 2681 ve 2553 parsel sayılı taşınmazlar hakkında olumlu veya olumsuz hüküm kurulmamış olması da doğru değilse de temyiz konusu yapılmadığından bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

Davalılar ...’in bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 20-05-2021, 19:20   #9
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Her iki değerli üyenin katılımlarından anladığım şu ki; Muris muvazaası nedeniyle açılacak dâva, son kayıt malikine, genel muvazaa nedeniyle açılacak dâvada ise, son kayıt mâliki ile birlikte ara mâlikler de dâvalı olarak gösterileceklerdir.
Öte yandan muris muvazaası nedeniyle açılacak TAZMİNAT dâvalarında ise yine ara malikler de davalı olacaklardır (Son cümle benim görüşüm ).
Saygılarımla.
Old 20-05-2021, 23:13   #10
vayvayva

 
Varsayılan

Başta Yücel üstat olmak üzere üstatlarımızın bilgi-tecrübe-zeka ve olaylara bakış açısı bizlere birikim ve vizyon katıyor. Teşekkür eder saygılar sunarım.
Old 23-05-2021, 22:27   #11
vayvayva

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Yücel Kocabaş
Muris muvazaası nedeni ile tapu iptali ve tescil davalarına bakma görevi 1.HD.sine verilmiştir. Halen de bu gibi davalara 1.HD.si bakmaktadır. 4. HD.si ise TBK. 19.m. göre açılan genel muvazaaya dayalı davalara bakmaktadır. Nitekim örnek olarak gösterilen kararın muris muvazaası ile olmayıp genel muvazaaya dayalı dava ile ilgili olduğu karar içeriğinden anlaşılmaktadır.

Av.Ufuk Bozoğlu'nun isabetli olarak belirttiği gibi, soruda geçen dava muris muvazaasına dayalı olduğundan sonuçta davayı 1.HD.inceleyecektir.

Benim verdiğim "Tapu iptali ve tescil davaları kayıt maliki aleyhine açılır. Muris muvazaası nedeniyle iyiniyetli olmayan 3.kişiler aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasında da husumet son kayıt malikine yöneltir. Son kayıt maliki ile ara malikler arasında "dava arkadaşlığı" ilişkisi mevcut değildir." şeklindeki cevap 1.HD.sinin yerleşik içtihatı ile uyumludur.

1. HD., E. 2019/3798 K. 2019/6701 T. 18.12.2019
Esas No.: 2019/3798
Karar No.: 2019/6701
Karar tarihi: 18.12.2019


-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakan babaları K1'nun davaya konu 3 parça taşınmazını mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde davalı oğullarına temlik ettiğini ileri sürerek miras payları oranında tapu iptali-tescile karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, taşınmazların bedellerini ödeyerek satın aldıklarını belirtip davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, taşınmazların temlikinin muvazaalı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin kararın, Dairece; dava konusu 16 parsel sayılı taşınmaz yönünden değişik gerekçe ile hükmün onanmasına, diğer dava konusu 5 ve 59 parsel sayılı taşınmazlar yönünden ise, davanın kabulüne karar verilmesi gerekeceğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiş, ilama karşı davalılar vekili tarafından süresinde karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan K1’nun dava konusu 343 ada 5, 176 ada 16 ve 339 ada 59 parsel sayılı taşınmazlarını 05.03.1999 tarihinde; 5 ve 16 nolu parsellerini oğlu K2'ya, 59 nolu parselini de oğlu K3'e satış yoluyla temlik ettiği; K2'nın da 16 nolu parseli dava açılmadan önce 01.06.2012 tarihinde dava dışı K5'ya, 5 nolu parseli ise yine dava açılmadan önce 30.05.2012 tarihinde dava dışı K4'ya satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.

Hemen belirtmek gerekir ki, mirasbırakanın mal kaçırmak amacıyla hareket ederek taşınmazlarını davalılara aktardığı sonuç ve kanaatine varıldığından; davalılar vekilinin çekişmeli 59 parsel sayılı taşınmaza yönelik karar düzeltme isteği yerinde görülmediğinden REDDİNE.

Davalı vekilinin çekişmeli 343 ada 5 parsel sayılı taşınmaza yönelik karar düzeltme isteğine gelince,

Hükmün karar düzeltme aşamasında incelenmesi sırasında, çekişmeli 343 ada 5 parsel sayılı taşınmazın da, dava açılmadan önce dava dışı K4'ya satıldığı anlaşıldığına göre, anılan parsel yönünden de tapu kayıt maliki olmayan davalılara husumet yöneltilemeyeceği ortadadır.

O halde, dava konusu 5 parsel sayılı taşınmaz yönünden de, dava tarihinde davalıların kayıt maliki olmaması nedeniyle husumet yöneltilemeyeceği gözetilerek davanın husumetten reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Anılan bu husus karar düzeltme isteği üzerine bu defa yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, davalıların 343 ada 5 parsel sayılı taşınmaza bakımından yerinde görülen karar düzeltme isteğinin kabulüne, diğer kısımlara ilişkin karar düzeltme nedenleri yerinde görülmediğinden reddine, Dairenin 21.02.2019 gün ve 2019/470 Esas, 2019/1224 Karar sayılı bozma kararının 343 ada 5 parsel sayılı taşınmaz bakımından ORTADAN KALDIRILMASINA, yerel mahkemenin 14/04/2015 gün ve 2012/134 Esas, 2015/118 Karar sayılı kararının yukarıda açıklanan nedenden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince değişik gerekçeyle BOZULMASINA, HUMK'nun 442/3. maddesi ve 4421 sayılı Yasa gereğince takdiren 460,00 TL para cezası ve 492 sayılı Harçlar Kanunu uyarınca bakiye 20.80 TL karar düzeltme harcının davalılardan alınmasına, 18/12/2019tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAY
1. HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2016/11739
Karar Numarası: 2017/758
Karar Tarihi: 08.02.2017


-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptalİ ve tescil isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakanları Mahmut'un kayden paydaşı olduğu dava konusu 658 sayılı parseldeki payını davalı oğlu ....'e, 675 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalı ...'e ve 935 sayılı parseldeki payını ise davalı ...'a satış suretiyle devrettiğini, anılan devirlerin kız çocuklarından mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, bilahare davalıların anılan taşınmazlardaki paylarının imar uygulaması ile 2610, 2680, 2681, 2437, 2553, 2554 ve 2559 sayılı parseller gittiğini ileri sürerek davalılar adına olan kayıtların iptali ile miras payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı ..., dava konusu 675 sayılı parseldeki dava konusu payı 04.09.1990 tarihinde dayısı olan davacıların murisi Mahmut'tan satın aldığını ve sonrasında taşınmazda kendisine isabet eden kısımda zeytin ağacı diktiğini, kalan kısımları ektiğini, satış bedelini murise gelini dava dışı Meliha'nın yanında verdiğini, davacılara muristen intikal eden taşınmazlar olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı ..., dava konusu satışların üzerinden 22 yıl geçtiğini ve eldeki davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, dava konusu hisseleri bedeli karşılığında temellük ettiğini, murisin sağlık sorunları nedeniyle tedavi masrafları için gereken parayı temin amacıyla taşınmazlarının bir kısmını sattığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı ..., dava konusu edilen taşınmazların hiçbirinde muristen pay temlik etmediğini, davacıların taşınmazlar değerlendiği için eldeki davayı açtıklarını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, temlik işlemlerinin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden mirasbırakan ...’nun kayden paydaşı olduğu 658, 675 ve 935 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını davalılara satış suretiyle temlik ettiği, işlemlerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde yapıldığı saptanmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğrudur. Davalı tarafın bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.

Öte yandan, tapu iptal ve tescil davalarının kayıt maliki aleyhine açılması zorunludur. Davanın 03.08.2012 tarihinde açıldığı ancak dava konusu 2610 parsel sayılı taşınmazdaki Hasan payının 13.08.2009 tarihinde dava dışı Ali, Adem ve Cevdet’e temlik edildiği anlaşılmakla, bu taşınmaz yönünden davanın pasif husumet (sıfat) yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

Diğer taraftan, dava konusu 2437 parsel sayılı taşınmazda miras bırakandan davalı ...’e intikal eden pay 2486/1729300 iken, payda yanlışlık yapılarak 2486/172300 payın iptal ve tesciline karar verilmesi de doğru değildir.

Kabule göre de; dava konusu 2681 ve 2553 parsel sayılı taşınmazlar hakkında olumlu veya olumsuz hüküm kurulmamış olması da doğru değilse de temyiz konusu yapılmadığından bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

Davalılar ...’in bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 08.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Değinmeyi unuttuğum bir nokta oldu. Bu başta verilen taşınmaz arsa niteliğinde. En son şu anki kayıt maliklerine geçtikten sonra iki kardeş arsayı müteahhite verip apartman yaptırıyorlar karşılığında daireler alıyorlar. Davadaki istem bu dairelerin ve müteahhitten alıp sattıkları dairenin rayiç bedeli şeklinde mi olmalı yoksa muvazaanın gerçekleştiği arsa bedeli üzerinden mi olmalı? Ben rayiç daire bedeli diye düşünmüştüm ancak bir meslektaş arkadaşımla konuşurken arsa bedeli olmalı diye biliyorum dedi benim de kafam karıştı açıkçası.
Old 24-05-2021, 13:48   #12
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

1.
Alıntı:
Yazan vayvayva
Değinmeyi unuttuğum bir nokta oldu. Bu başta verilen taşınmaz arsa niteliğinde. En son şu anki kayıt maliklerine geçtikten sonra iki kardeş arsayı müteahhite verip apartman yaptırıyorlar karşılığında daireler alıyorlar. Davadaki istem bu dairelerin ve müteahhitten alıp sattıkları dairenin rayiç bedeli şeklinde mi olmalı yoksa muvazaanın gerçekleştiği arsa bedeli üzerinden mi olmalı? Ben rayiç daire bedeli diye düşünmüştüm ancak bir meslektaş arkadaşımla konuşurken arsa bedeli olmalı diye biliyorum dedi benim de kafam karıştı açıkçası.
Ben de sizin görüşünüze katılıyorum. İstenilecek tazminat, davalının yaptığı KKİS de davalıya bırakılan dairelerin paya isabet eden rayiç bedeli karşılığı olmalı diye düşünüyorum. Yargıtay 1.HD.si 08.01.2020 T. 2019/4755 E. 2020/80 K. sayılı kararında " dava tarihine göre belirlenecek tazminatın belirsiz alacak davası ile de istenebileceğini" kabul etmiştir.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Muris muvazaası nedeniyle tapu iptal ve tescil davasında husumet ve dava değeri rainbow3 Meslektaşların Soruları 4 09-06-2017 02:31
Tapu İptali Tescil Muris Muvazaası kooperatif av_my Meslektaşların Soruları 0 15-02-2016 12:00
Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil - Yargıtay Kararı AV.TAMEL Meslektaşların Soruları 1 17-02-2014 10:42
Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptali - Tenkis Davasına İlişkin AV.TAMEL Meslektaşların Soruları 3 26-11-2012 12:12
Muris Muvazaası nedeniyle tapu iptali Hatice Fulya Meslektaşların Soruları 2 19-03-2012 11:14


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07660103 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.