11-05-2002, 23:41 | #1 |
|
Şair Hukukçular Antolojisi
ŞAİR HUKUKÇULAR ANTOLOJİSİ
SUNUŞ Av. Adil Giray ÇELİK Yazım Ustaları; Önsöz, Giriş veya Sunuş başlığıyla ifade olunan ve yazarın kitapla ilgili genel bilgilerini anlattığı yazılarını, okuyucuları ile özel bir iletişimi olarak değerlendirirler. Böylesi içten bir değerlendirmeye katılmamak olası değil. SUNUŞ başlığı ile yazdığım bu yazıyı kendi duygu ve düşüncelerimi aktarabildiğim, okurlarım ile yapılmış içten bir iletişim olarak görüyorum. ANTOLOJİ, Eski Yunanca ANTHOLOGİKHA kelimesinden gelmektedir. Çiçek ya da çiçeklerden yapılmış, taç anlamını taşır. Kaynaklar Antolojiyi, “yazarların ya da sanatçıların kısa yapıtlarından alınmış seçilmiş parçalardan oluşan edebi derleme” olarak nitelendirmektedirler. Meleagros’un İ.Ö 1. Yüzyıl başlarında derlediği Stephanos isimli eseri, antoloji türünün ilk örneğidir. Tarihimizde, Tanzimat’dan sonra bu tanıma uyan “müntehabat”, “numuneler” tanımı kullanılmış, Cumhuriyet Döneminde “örnekler”, “seçmeler”, “güldeste”, “seçki” gibi tanımlamalar kullanılmıştır. Cumhuriyet Tarihimizde, ilk olarak antoloji tanımlaması Türkçe’mize 1931 Yılında Murat Uraz tarafından hazırlanan “Edebiyat Antolojisi” yapıtıyla geçmiştir. Daha sonra bir çok edebi yapıt da antoloji tanımlamıştır. Antolojiler yazım ya da şiir yapıtlarını kapsayabilmektedirler. Şiir Antolojilerinin bazıları yeni edebiyat hareketlerini duyurmak, yeni yazarları tanıtmak amacıyla hazırlanmıştır. (48 Şair, Ali Tomrukçu) Bazı antolojiler belirli bir temayı konu edinen ürünleri derlemişlerdir. (Divan Şiirinde İstanbul, Asaf Halet Çelebi), Bazıları aşk şiirlerini derlemiş, (100 Aşk Şiiri Cemal Süreyya), bazıları ise çocuk şiirlerini düzenlemişlerdir. (Kırlangıçların Kanat Vuruşu, Çocuklara Günümüz Şiirinden Örnekler, Ali Püsküllüoğlu). Ülkü Tamer’in “Varlık Şiirleri Antolojisi” Varlık Dergisinde yayınlanan şiirlerin derlemesidir. Çağdaş Arap Şiiri (Nuri Pakdil), Çağdaş İngiliz Şiiri Antolojisi (Cevat Çapan), Çağdaş Fransız Şiiri Antolojisi (Tahsin Saraç), Çağdaş Alman Edebiyatı Antolojisi (Ahmet Arpad, Burhan Arpad), gibi antolojiler bir ulusun yakın tarihindeki şiirlerinden derlemeler sunmaktadırlar. Kısaca belirtilmeye çalışıldığı gibi antoloji; edebi eserlerin belirli bir döneme veya ulusa veya konuya ait derlemeleridir. Şiir ustalarının eserlerinden ve antolojilerden Çağdaş Türk Şiirini araştırırken, Cumhuriyet Dönemi şairlerinden doksan kadarının hukukçu veya hukuk fakültelerinde öğrenim görmüş kişilerden oluştuğunu saptadım. Böylesi bir rakam antolojilerde yer alan çağdaş şairlerimiz içerisinde önemli bir yer tutmaktaydı. Ülkemizdeki hukuk eğitimi, Dünyadaki diğer ülkelere nazaran çok geç başlamıştır. Kıta Avrupa’sında Hukuk Eğitimi fakülte düzeyinde X. yüzyılda başlamasına rağmen, Osmanlı’da hukuk eğitimine, hukuk derslerinin verildiği Sahn-ı Seman Medresesi ile 1453- 1470 yılları arasında Fatih Camii Külliyesindeki Medresede sadece birkaç hukuk dersi verilerek başlanılmıştır. Daha sonraları 1877 yılında Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı yargı sisteminin gereksinimi olan yargıç ihtiyacını karşılamak amacıyla hukuk eğitimi verecek ayrı bir okulun açılmasına karar vermiştir. Alınan kararla Galatasaray Sultanisi içinde sadece hukuk eğitimi verecek olan Mekteb-i Hukuk-i Sultani isimli okul açılmıştır. Bu okul yer darlığı nedeniyle 17 Haziran 1880 tarihinde Adliye Nezareti bahçesinde başka bir binaya taşınmış ve isim değiştirerek öğrenimine Mekteb-i Hukuk olarak devam etmiştir. Gerçek anlamda Osmanlı’da hukuk eğitiminin başlangıç tarihi 17 Haziran 1880 olarak kabul edilir. Tarihte hukuk dersleri 15. yüzyılda verilmesine, yüksek okul düzeyinde Hukuk Mektebi 19. Yüzyılda açılmasına rağmen, Anadolu’da şiirin 11 y.y da, 1074 tarihinde yer aldığı görülmektedir. Anadolu’da Türk Şiirinin halk ağzından derlenmiş en eski örneği Divanü Lügat İt Türk’te görülür. Çuçu adlı bir Türk Şairin adının geçtiği kaynaktaki şiirler kahramanlık, toplumsal kurallar, aşk ve doğa gibi konuları içermektedir. Eserde yer alan şiirler hece vezniyle yazılmış uyaklı dörtlüklerden oluşmaktadır. Şölen, sığır, yuğ gibi dinsel törenlerde kopuz eşliğinde söylenen eski Türk Şiiri, İslam’ın benimsenmesinden sonraki Türk Halk Şiirinin benzeridir. Şiirin tanrısal ilham (esin) ile geldiğine uzun süre inanılmıştır. İslam Uygarlığı bünyesinde şiir tasavvuf konularını içermiştir. Bir sanat dalında seçici olmak, o dalda her kesin kabul ettiği bir sanatçı olmanızı gerektirir. Bu anlamda kendimi seçici görmüyor, bu kitabın araştırma konusu bir derleme olarak oluştuğunu belirtmek istiyorum. Şairler duygu yoğunluğu üst düzeyde hassas sanatçılar. Bu anlamda böylesi bir değerlendirmede onları kırmamaya, incitmemeye özen gösterdim. Kitapta yer alan şairler, günümüze kadar yayınlanan antolojilerin tamamında ya da bir kısmında yer alan veya şiir kitapları yayınlanmış ya da sanat dergilerinde şiirleri yayınlanmış ozanlardır. Kitabın hazırlanmasında önemli ölçü, şairlerin Ülkemizde Edebiyat Dünyasında yayınlanan Şiir Antolojilerinde yer almış olmalarıdır. Böylesi bir antolojide nasıl bir derleme yapılacağı konusunda Yazım Dünyası’nın ustaları da benzer görüştedirler. Kitabın içeriği konusunda düşüncelerinden ve katkılarından yararlandığım Edebiyat Dünyasının değerli hukukçu üyeleri Berin Taşan, Teoman Ergül ve Veysel Gültaş’a teşekkürü bir borç biliyorum. Sunduğum nedenlerle şiir antolojilerinde yer almamış, sanat dergilerinde şiirleri yayınlanmamış veya şiir kitapları olmayan hukukçular kitapta yer alamadı. Kitapta yer alan bir kısım şairler hukuk fakültelerine girmiş, hukuk okumak istemiş, fakat çeşitli nedenlerle hukuk fakültelerini bitirememişlerdir. Hukuk Fakültelerine girip bitiremeyen şairler, sanatçı duyarlılığı ve hukuka olan saygılarıyla, hukukçu olmayı bir tutku kabul edip çoğu ellerinde olmayan, sağlık ve politik nedenlerle Hukuk Fakültelerini bitirememişlerdir. Hukuka olan sevgileri ve hukukun üstünlüğüne duydukları saygı nedeniyle Hukuk Fakültelerini bitiremeseler dahi böyle bir derleme içerisinde yer almaları gerektiğini düşündüm. Aynı düşünceyle Adliye Meslek Mektebini bitiren, uzun yıllar Adliyede görev yapan, Şiir Dünyasının önemli isimlerinden Asaf Halet Çelebi antolojimizde yer almıştır. Hukukçuların şiir dünyasında bu derece yer almaları kuşkusuz her iki mesleğin toplumla iç içe, toplumun duyarlılığını içlerinde yaşamalarından kaynaklanmaktadır. Hukukçuların mı şair, şairlerin mi hukukçu olmak arzuları, hayatlarını kısaca anlatmaya çalıştığımız kitabımızda tam olarak açıklanamamıştır. Ancak yadsınamayacak gerçek, hukukçular şairler kadar duyarlı ve duygusal, şairlerinde hukukçular kadar insan hak ve hürriyetlerine, hukukun üstünlüğüne saygılı olduklarıdır. Kitabımızda şair hukukçuların, hukukçu kimlikleri değil şair kimlikleri öne çıkmaktadır. Bu değerlendirmeler ile kitabın isminin Cumhuriyet Dönemi Şair Hukukçular Antolojisi olmasına karar verilmiştir. Sevgili okurlar, şimdiye kadar sunduğum kitapları avukatlık mesleğinden kazandığım birikimlerimle hazırladım. Bu birikimler bilimsel, sosyal ve ekonomik birikimlerdir. Hatta öğrenim yaşantım dahi avukatlık mesleğinden ailemin kazandığı değerlerle gerçekleşmiştir. Bu kitaplar benim ve ailemin mesleğe, yaşadığımız topraklara ve ulusumuza olan borcumuzun bir anlamda kısmen sunumudur. Kitabın çalışmaları sırasında, 2000 yılının ortalarında uzun zamandır büyük gereksinim olan Türkiye Barolar Birliği bünyesinde Dayanışma Vakfının kuruluş çalışmalarını öğrendim. Meslekte hazırlanan böylesi bir çalışmaya katkım olması gerektiğini, kitabın Vakfın tanınmasına da yardımcı olabileceğini düşünerek kitabın tüm gelirini Türkiye Avukatları Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfına bırakıyorum. Böyle bir araştırmaya başladığımda kitapta isimleri geçen şairlerin çoğunun hukukçu olduklarını bilmiyordum. Araştırmalarım hukuka, hukukçuya olan saygımı, şairlere, şiire olan sevgimi ve tutkumu pekiştirdi. Umarım kitabı okuyan meslektaşlarım ve okurlar aynı düşünceyi paylaşırlar. Lütfen kitapla ilgili düşüncelerinizi belirtilen adreslere iletiniz. Aynı zamanda araştırma neticesi şiir konusunda sayılı kaynaklardan birini edinme olanağı buldum. İlgilenen dostlara yüreğimin ve kütüphanemin her zaman açık olduğunu belirtmek isterim. Kitaplarım hazırlık aşamasında sanki ortak bir kaderi paylaşıyorlar. Tarihte Savunma ve Meslek Kuralları isimli kitabımın hazırlıkları sırasında savunma mesleğinin ülkemizdeki ustalarından Av. Faruk Erem’in ölümünü 15 Kasım 1998 günü öğrenmiştim. Bu sefer Antoloji çalışmalarımın son hazırlıklarında 7 Ocak 2001 günü Cumhuriyet Gazetesine ailesinin verdiği ilandan Av. Macit Çoşkun’un öldüğünü üzülerek öğrendim. Kitaplarım ve onların saygın kahramanları sanki aynı süreci paylaşmaktalar. Ailesi üstadın “sanki önceden bilebilmişiz gibi kitaba aldığımız” şu dizelerini Cumhuriyet Gazetesine vermiş. Kendisini saygıyla anıyoruz. KARVİZİT ÇİZİK ÇİZİK Önce bir çizgi çekilecek “Karayollarında Ressam” üzerine. Sonra “Hakim” çizilecek Bir Çizgi de “Avukat” üzerine Çok geçmeden arası Nerde, Ne gün, Nasıl, Kimbililir ? “Macit Çoşkun’a gelecek Çizilme sırası !... MACİT ÇOŞKUN 10 Ocak 2001 Antolojinin hazırlık çalışmaları devam ediyor... Şiir ve Hukuk Dünyası bir acıyla daha sarsılıyor. Şiir Dünyasının ve Mesleğimiz Saygın Ustalarından Necati Cumalıyı kaybettik. Necati Cumalı ustamız ölümü o engin sevgisi ile “Şarkılar” isimli şiiri ile karşılıyor. Ne diyelim, kime anlatalım acımızı üzüntümüzü. Bizler, geride kalanlar şiirine ve mesleğine duyduğu sevgiyi yüreğimizde taşıyacağımıza, kendisini tüm güzellikleriyle anacağımıza söz veriyoruz. ŞARKILAR Ağladığını istemem ben ölürsem Beni en sevdiğin halinle hatırla Uzak bir yerde çalıştığımı düşün Hayatta olduğuma inan Bir gün gelir kendiliğinden Geçer bütün üzüntün Her yeni gelen günü Yeni bir ümitle beklemeli Her yeni gün Yeni havalarla gelir Gece, yağan yağmurla uyursun Sabah birde bakarsın odan güneşli Her gelen vapuru, treni Yeni bir ümitle beklemeli Her gelen vapur, tren Yeni insanlarla gelir Ben esmerdim güzelim Bu sefer sarışını seversin Aşk yaşayanlar içindir. NECATİ CUMALI Zaman, şairleri yakalayamıyor. Şairleri bir bir yitiriyoruz. Son ölüm haberi 16 Ocak’ta İzmir’den geliyor. Avukatlık Mesleğinin 40 yıldır ustalarından Burkay Kaynak elim bir trafik kazasında hayatını kaybediyor. Onu “Dörtlü” şiiriyle saygıyla anıyoruz. DÖRTLÜ Dört koldan dört hayırlı dörtlü, Götürüyorlar. Fani idi, şimdi ölü. Gittiği yer neresi ki, Orada kendisi gibi nice bimekan gömülü. BURKAY KAYNAK Sanata, Hukukun Üstünlüğüne, Savunma Mesleğinin gelişmesine emeği geçen kitapta yer alan kendilerini tanıma onuruna erişebildiğim ve kendilerini tanıma onuruna erişemediğim hayatta olan veya ebediyete göçen tüm meslektaşlarımızı en içten dileklerimle saygıyla selamlıyorum. |
22-05-2002, 21:14 | #2 |
|
MİDHAT CEMAL KUNTAY
MİDHAT CEMAL KUNTAY
6 Ocak 1885 İstanbul- 30 Mart 1956 İstanbul Mekteb-i Osmani ve Alman Okulunda okudu. Vefa İdadisini (Lisesini) ve İstanbul Darülfünun Hukuk Mektebini bitirdi. Öğretmen Yardımcılığı, Adliye Nezaretinde (Adalet Bakanlığında) katiplik, müdürlük, yargıçlık görevlerinde bulundu. Beyoğlu 4. Noterliği görevinde iken öldü. Ulusal değerleri inançlı bir dille anlatan şiirleriyle tanındı. Hep aruz ölçüsünü kullandı. Seçkin sözcüklere sindirdiği etkili anlatım gücüyle, bir hitabet edası içinde yazması şiirlerine hukukçu kimliğinin yansımasıdır. Roman türünde tek eseri Üç İstanbul nükteli biçimde Osmanlı İmparatorluğunun çöküntü dönemini anlatmaktadır. 1938 yılında yayınlanan 2. Abdülhamit döneminden Mütareke dönemine kadar İstanbul yaşamını anlatan Üç İstanbul isimli romanı 1983 yılında TV dizisi yapıldı Şiir Kitabı: Türk’ün Şehnamesinden (1945) ÖLÜM KARNAVALI Ne tuhaftır yerin altında ölüm karnavalı Eriyen çehre çemendir, yürüyen çehre çalı..... Bıyığın kürkünü sarmış sakalın postekisi, Bir ufak baykuşa dönmüş karışıp her ikisi, Çürüyen burnun asılmış uzanan çengeline... Kimi gözsüz... kiminin gözleri akmış eline. Kimi hâlâ yaşıyormuş gibi hâlâ asabi... Kiminin baldırı şişmiş kabarıp gayda gibi. Kiminin etleri toprakta birer pembe leke... Kimi eşya; kafa bir tahta, kulak bir teneke. Kiminin ağzı dudaksız, yine lakin kapalı... Ne tuhaftır yerin altında ölüm karnavalı. ÖLÜ KAFASI Bir tarlada geziyordum, ayağıma katı bir şey takıldı; Baktım: kemik; dikkat ettim: bir insanın kafasının kemiği. Lakin aç yer, şu parçası kalan başı öyle yiyip emmiş ki,, Bilinmiyor kimin başı, bilinmiyor hangi asrın evladı ? Kara toprak içerisinde düşen her şey bir yığın kül oluyor; Guya ki kasırga var; bunu, ona buna katıyor; Bir el ver var ki çürük kefen parçasını çiçek yapıp atıyor; Evet hayat bir taraftan boşalıyor, bir taraftan doluyor. Kim bilir ki, şu faninin vücudundan bu gün bize neler var? Belki onun kemikleri şimdi senin gözlerinde parıldar; Belki benim şu sıtmalı dudağımın ateşi onundur. Her şey böyle, hatta bizim dünyamız da bu baş gibi olacak Bir gün hayat tükenecek; yalnız cansız gıranitler kalacak; Her zerresi bir aleme dağılacak; zira bu bir kanundur!... |
23-05-2002, 20:27 | #3 |
|
Bir rica!
Sayın Çelik,
Yazılarınızı zevkle okuyor ve merakla yenisini bekliyorum. Sizden bir ricam olacak, Sayın Metin' i unutmayın lütfen.. Dikkatinizi çekmiştir, muhteşem eserler sergiliyor. Selam ve saygılarımla.. |
24-05-2002, 21:39 | #4 |
|
Av. H.Metin e İlişkin
Sayın Tikici;
Uyarınıza teşekkürlerimi sunarım. Sayın Metin in şair kimliğini görüyor ve izliyorum. Şair Hukukçular Antolojisine ilişkin çalışmalara başladığımda elimdeki mevcut kaynaklardan Sn Metin e ulaşamadım. Kitapta yer alan yüze yakın şair arasına üzülerek belirteyim bazı şair hukukçuları taşıyamadım. Ancak ilk baskıda bu eksiklikler olmuştur. İlerleyen zamanda mutlaka Antoloji zenginleşecektir. Bu alanda, kitapta yer alan şair hukukuların kısa özgeçmişlerini ve şiirlerini zaman zaman sunacağım. Umarım, bu çabalarım avukatlık mesleğine yapılan her türlü haksız saldırılara rağmen layık olduğu yerde kalmasına bir parça katkı sağlayacaktır. Saygı, sevgi ve selamlarımla. Av. Adil Giray Çelik |
27-05-2002, 21:19 | #5 |
|
Orhan Seyfi Orhon
ORHAN SEYFİ ORHON
23 Ekim 1890 İstanbul – 22 Ağustos 1972 İstanbul Türk şiirinde Beş Hececiler olarak tanınan hareketin temsilcilerinden biridir. Ortaöğrenimini Mercan İdadisi’nde, yüksek öğrenimini Hukuk Mektebi’nde tamamladı. (1914) Meclisi Mebusan’ın Kavanin Kalemi’nde (Kanunlar Dairesinde) memurluk ayrıca gazetecilik yaptı. Harp Okulunda, İstanbul Erkek Lisesinde öğretmenlik yaptı. Daha sonra siyasete atıldı. Zonguldak Milletvekili (1946) ve İstanbul Milletvekili seçilerek TBMM’ne girdi (1965). Yaşamının son dönemlerinde Son Havadis Gazetesi’nde yazarlık yaptı. Kısa süre aruz vezniyle yazdı. Daha sonra hece veznini benimsedi. Şiir Kitapları: Fırtına ve Kar (1919), Gönülden Sesler (1922), O Beyaz Bir Kuştu (1941), Hicivler (1950), Kervan (1964), İşte Sevdiğim Dünya (1965), Şiirler (1970) GÖNLÜM Benim gönlüm bir kelebek, Dolaşıyor çiçek çiçek. Tükenecek ömrüm böyle Çırpınarak, titreyerek. Ne şerefli bir adı var, Ne bir büyük maksadı var. Her gün biraz zedelenen İki ipek kanadı var! Sabırlıdır, gözü toktur, Zavallının derdi çoktur. Yorulunca konacağı Bir yuvası bile yoktur. Her şey ona karşı durur; Güneş yakar, kış dondurur. Bazı tutar kanadından Bir fırtına yere vurur. Benim gönlüm bir kelebek Dolaşıyor titreyerek, Zavallının bir baharlık Ömrü böyle tükenecek! VEDA Hani, o bırakıp giderken seni Bu öksüz tavrını takmıyacaktın? Alnına koyarken veda busemi, Yüzüme bu türlü bakmıyacaktın? Hani, ey gözlerim bu son vedada, Yolunu kaybeden yolcunun dağda, Birini çağırmak için imdada Yaktığın ateşi yakmıyacaktın? Gelse de en acı sözler dilime, Uçacak sanırım bir kaç kelime... Bir alev halinde düştün elime, Hani, ey gözyaşım akmıyacaktın? DİYORLAR Ölürsem yazıktır sana kanmadan, Kollarım boynunda halkalanmadan. Bir günüm geçmiyor seni anmadan, Derdine katlandım hiç usanmadan... Diyorlar: “Kül olmaz ateş yanmadan!, Denizler durulmaz dalgalanmadan!” Saadet benziyor boş bir seraba, Düşüyor her seven gönül azaba. Gelmiyor çekilen dertler hesaba, Diyorum: “Sebep ne bu ızdıraba!” Diyorlar: “Kül olmaz ateş yanmadan, Denizler durulmaz dalgalanmadan!” TÜRKÜ Dünyada biricik sevdiğim sensin; Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin! Nasıl başkasını gönlüm beğensin? Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin! Arıyor gözlerim bütün gün seni, Gördüm geçiyorken yine dün seni, Görüp de sevmemek, ne mümkün seni! Güzelsin, incesin, tatlısın, şensin! |
27-05-2002, 21:39 | #6 |
|
Serahaten söylesem acaba darılmaz mı?
Darılmak adeti bilmem ki çapkının, naz mı? Desem ki: "Ben seni.." yok dinlemez ki, hiddet eder. Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der? Desem ki: "Ben seni pek..." ya kızar konuşmazsa? Derim: "Bu çektiğim insaf edin eğer azsa..." Desem ki: "Ben seni pek çok..." hayır kızar, bilirim; Tereddütüm acaba hiddetimden az mı elim? Desem ki: "Ben seni pek çok..." sakın gücenme, e mi? Sakın gücenme eğer anladınsa sevdiğimi... ORHAN SEYFİ ORHON Bu, benim liseden aklımada kalan, hatta bir yere not ettiğim bir şiirdi. Orhan Seyfi Orhon'ın hukukçu oldugunu bilmiyordum. Burada ismini görünce, bu şirini de paylaşmak istedim.. Teşekkürler Sn. Çelik.. ... Sevgi ve Saygılarımla Ahu |
29-05-2002, 16:33 | #7 |
|
bu da benden :)
Bizim evde ayakkabı çıkmaz,
hayatın tozu odamızdadır. Rüyalarımız yatağımızda kalır. gerçekleri görür dışarıda bakışlarımız. Renklerimiz koyu görünür ama sadece bizler görürüz beyazları içimizde. Saklanmışızdır bazen. Bir prens beklemeyiz ayağımıza o altın ayakkabıyı giydirecek Alnımızdan öpüp uyandıran olmaz çoğu zaman Yine de kadınızdır sessiz kabullenmemiş ve sır dolu. Ama anahtarı bulamaz kimse Bulamaz ruhumuza giden yolu... |
29-05-2002, 21:02 | #8 |
|
MEHMET BEHÇET YAZAR
1890 Halep – 2 Temmuz 1980 İstanbul Bazı kaynaklar doğumunu 1888 olarak belirtir. Hukukçu bir aileden gelmektedir. Babası Bidayet Mahkemesi Baş Katibi Katipzade Mehmet Beşir Beydir. Babasının Selanik İstinaf Mahkemesi Başkatipliğine atanması nedeniyle Selanik İdadisi’ni (1906) bitirdi. İstanbul’da Hukuk Mektebini (1910) bitirdi. 1910 dan sonra; önce Beyrut Sultanisi’nde, daha sonra İstanbul’da liselerde öğretmenlik, Milli Eğitim Müfettişliği ve Milli Eğitim Müdürlüğü yaptı. Şiir ve düz yazılarında Fecr-i Ati Topluluğunun edebiyat anlayışının özelliklerini yansıtan ürünler verdi. İçtenliği, duygusallığı, lirik anlatımı, güçlü dili ve şiir tekniği ile dikkat çekti. Şiir Kitapları: Erganun (1911), Buhurdan (1925), Yumak (1938) KIYILAR Yavru bir ceylanın ürkek ürkek, Bakışından daha süzgün kıyılar... Akşamın ruhunu candan emerek, Uzayıp gitmede üzgün kıyılar... Gizli oklarla vurulmuş denize Denize bir kanat olmuş kıyılar... Şimdi bir çizgi iken, dönmüş ize Erimiş, gözyaşı dolmuş kuyular... Sonbahar mevsiminin en son izi, Ruha dolmuş da gül olmuş kıyılar... Akşamın ruhu olan sevgimizi, Yadeden bir gönül olmuş kıyılar... BORA Kıyılar tirşe...Uzaklar mosmor.. Bin köpük gâh açıyor, gâh soluyor... Buğudan, sis ve dumandan bir gök.. Deli kurtlar gibi uluyor... Mor bulutlar yığılıp ortalığa, Dalgalar benzedi binlerce dağa.. Kuduran bir bora bir çok gemiyi Bin kırık tahta yapıp attı sığa.. Deli rüzgâr .. sağanaklar ve bora. Mor sular, tirşe sular oldu kara.. Dalgalar şahlanarak savruluyor; Akıyor gök, dağ olan dalgalara .. Karışıp gökle deniz, morla kara, Sevginin rüzgârı çılgındı biraz, Gönlümüzdeydi o akşam o bora.. |
30-05-2002, 09:09 | #9 |
|
Av. Hulusi Metin den
Av. Hulusi Metin den meslektaşlarına,
çeyrek yüzyıl öncesinden...... A dana’da doğmuşum 1954 yılında. V e İstanbul’da yaşadım hep, 970-71’ de mezun oldum, Pertevniyal Lisesinden. U zun yıllar geçti, kalem tutmayı öğrendiğimden bu yana. K itap, kalem ve kağıt, dostlarım gerçekten. A rkadaşlarıma, meslekdaşlarıma T ükenmeyen başarı ve mutluluktur dileğim, yürekten. Hulusi METİN (İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yıllığı -1977-) |
30-05-2002, 13:04 | #10 |
|
Av. Hulusi Metin için..
O sadece yazılarla sınırlı kalan A V U K A T değil, herkesin olmak istediği, isteyeceği gerçek anlamda önemli ve farklı bir A V U K A T ' tır. Yukarıdan aşağıya değil, tepeden tırnağadır Avukatlığı..
Saygı ve sevgi ile.. |
31-05-2002, 06:11 | #11 |
|
CEVDET KUDRET SOLOK
İstanbul 1907 – 10 Temmuz 1992 İstanbul İstanbul’da doğdu. 1933’te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. Meslek olarak edebiyat öğretmenliğini seçti. 1935 ile 1945 yılları arasında Kayseri Lisesi, Ankara Atatürk Lisesi, Ankara Devlet Konservatuarı’nda yazın öğretmenliği yaptı. 1945’ten 1950’ye kadar Türkiye Ansiklopedisi’nde çalıştı. Demokrat Parti seçimleri kazanınca bu görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Sol dergilerde yazması, üstelik de soyadının “Solok” olması dışlanmasına yetiyordu. İstanbul’da ve Ankara’da avukatlık yaptı. Bir süre Türk Dil Kurumu’nda çalıştı. Okullar için yazdığı ders kitaplarını hep takma adlarla yayımlamak zorunda kaldı. Sonunda soyadını değiştirdi. Bir ara Bilgi Yayınevi’nde çalıştı. 1970’de öğretim görevlisi olarak girdiği Siyasal Bilgiler Basın ve Yayın Yüksek Okulu’ndan 1973’te emekli oldu. 1974 Türk Dil Kurumu Bilim Ödülü’nü kazandı. Şiir Kitabı: Birinci Perde (1929). GECE YARISI Dizilir ince ince, alnına bir soğuk ter! Gavur mahallesidir evimin yukarısı, Rüzgârın salladığı bir çan durmadan öter. Bu ses aynı şekilde uzayacak yarın da! Bazen bir ışık gezer, tamam gece yarısı, Karşıdaki bir evin pencere camlarında... Şimdi göz yaşlarımla karanlığı delerim; Bana hatırlatıyor uzun uzun her akşam Simsiyah servileri bembeyaz perdelerim! Korkudan, büzülürüm usulca bir kenara; Yatmak için yerimden azıcık kımıldasam, Gölgem bir hırsız gibi tırmanır duvarlara. YEDİKULE’DE AKŞAM Güneş vurdu başını bir kale kemerine! Kuşlar yine bu akşam surlara otursunlar. Baksınlar şu kocaman mahalle üzerine Kızıl bir aydınlıkta şaşırıp kaldı bunlar; Ufak saksılar gibi görünüyor uzaktan Pencere camlarında kurutulan sabunlar... Mademki ayni yükü sürüyecek her zaman: Ne çıkar, çevirdiği dolabın kenarında Şu bostan beygirinin gözünü bağlamaktan?.. Akşam Yedikule’nin gezer sokaklarında: Kızıl bir şerit gibi yolların ucu yandı, Güneş, yardı başını bir kal’a duvarında.. Bostan korkulukları sanki bir kahramandı, Kuşlara bahsederken büyük tasavvurundan! Sular olduğu yerde bir defa halkalandı: Akşam, attı kendini Yedikule surundan |
02-06-2002, 11:21 | #12 |
|
SITKI YIRCALI
1908 Balıkesir – 29 Aralık 1988 Ankara Ortaöğrenimini İstanbul Kabataş Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Paris’te doktorasını verdi. Dönüşünde Balıkesir’de avukatlığa başladı. Avukatlığın yanı sıra siyasetle ilgilendi. Demokrat Parti İl Başkanı olarak siyasal hayata atıldı. Balıkesir Milletvekili olarak TBMM ne girdi. Gümrük ve Tekel, İşletmeler, İktisat ve Ticaret, Basın-Yayın, Sanayi Bakanlıkları yaptı. (1946-1960) 27 Mayıs hareketinde bir süre Yassıada’da tutuklu kaldı. Af yasasından sonra siyasal hayata yeniden dönüp Adalet Partisi’nden Balıkesir Senatörü seçildi. İnsan Dergisinde yazılar yazdı. Özellikle dost dergisinde yayınlanan yazılarıyla tanındı. Şiir Kitapları: Kilitlenmiş Dünya (1959), Üçüncü Katın İnsanları (1959), Narlı Kahvede Deli Divane (1966). BAŞINI ALIP GİDEN DÜNYA Bir söğüt yeşili üstümüzde göğümsü Yeşil üstünde bir gök mavisi gönlümsü Bir yaprak koynunda saklı Bir dalda asılı Sanki yıldızlar çiçek çiçek Sanki ışıyıp söner bir telli böcek Bir ağaç gölgesinde bir havuz yosunsu Bir yeşile çocuklu ıslak kokusu Sesinde yaşayıp unutulmak korkusu En karanlık en serin diplerden gelip diri diri En sıcak en güneşli türküleri Yapraklara okuyan su Altımızda bir soğuk toprak gövemsi Başımızda bir ağaç gövdesi gecemsi İçimiz ışık ışık aydınlık Düşüncemiz ateşce kanımız korca yanık Zamanlar yitti böylece duygular yitti Böylece bir dünya başını alıp gitti YIĞINLARIN DÜŞÜ Geçen zaman, gelecek gün bu bir tarih düşü müdür nedir? Yüzlerce yüz, soluk soluğa beyaz, yanık Dirsek dirseğe, yumruk yumruğa yığınca kalabalık Bir yol kan tutup başlarını dönmesinler geri Can üstüne kıran kırana bir şenlik bir şenlik Bu bozgun zafer dönüşü mü nedir? Tarlalar döşenmiş bütün bütüne kan kırmızı gelincik Şehit gazi, kaçak esir, ya bir nişan ya bir dipçik Bir kez bir korku depreşmesin içlerinde deli deli Ölüm üstüne, bayram bayrama, bir şenlik, bir şenlik Bir kuraklık bir açlık göçü müdür nedir? Bahara yüklü kırların sevdası bir su incecik Yatağı ısınmadan yola düşmüş bir incecik gelincik Hayvanlar koşulur, araba haydanır, harman yine gelecek yıla vergi Ağaçlar donda mı, çiçekte mi? Bir donanma bir şenlik Bu ağlamaklı yakarış bir şeytan gülüşü müdür nedir? Bir ak aydınlık eser aramızda, bulutsu duruk duruk Bir acı karabasan göğsümüzü tadımsı buruk buruk Sonra bir sağır suskunluk esir eder duyguları, her şeyi Katılmış taşlarda bir kıvranma, bir şenlik bir şenlik |
02-06-2002, 13:15 | #13 |
|
ve Uğur mumcu
Sesleniş
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini, yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. dövüldük, vurulduk, asıldık. Vurulduk ey halkım, unutma bizi... İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı göz bebeklerimizden. Direndik küçük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi... Bağımsızlık, Mustafa Kemal'den armağandır bize.. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi... Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi., hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi... |
04-06-2002, 06:07 | #14 |
|
HÜSEYİN DENİZ
1942 Gürün Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1986 yılından bu yana Yargıtay Üyesidir. Varlık, Su, Türk Dili gibi dergilerde şiirleri yayınlanmıştır. AĞLAMADAN AĞLAMAK Uğur Mumcu’ya Sulara bir karanfil bıraktım Bir karanfilde toprağa İç geçirmeden bağırmadan ağlamadan Bir karanfil de yarınlara bıraktım Aldın mı? Dağlarına, dağlarına memleketimin Çiçek kokan yaylalarına memleketimin Göllerine, denizlerine ve sularına memleketimin Sevinçlerine, sevgilerine memleketimin Bir karanfil bıraktım Aldın mı? Bebelerine, çocuklarına, gençlerine Gelinlerine, kızlarına Yüreklerine ve ellerine Ve gözyaşlarına Bir karanfil bıraktım Aldın mı? Bir nice şafakların karanfil kırmızısına Saldım beyaz güvercinini Ve sesimin yettiğince türkü Ve kucaklayabildiğim kadar sevgi Getirip koydum toprağına Aldın mı? Sulara bir karanfil bıraktım Bir karanfil de Anıttepe’ye İç geçirmeden bağırmadan ağlamadan Ağladım Sesimde karanfiller açtı Aldın mı? |
09-06-2002, 20:37 | #15 |
|
ŞEMSİ BELLİ
1929 Arapkir-11 Ekim 1995 İstanbul Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi.(1956) Gazetecilik, öğretmenlik, Birlik Partisi Genel Sekreterliği yaptı. Kervan ve Çadır dergilerini, Memleket ve Son Posta gazetelerini, Şiir Defteri dergisini yayınladı. Öykü, inceleme, oyun ve anı türlerinde çalışmaları vardır. Özellikle “Anayasso” isimli şiiri 1968 kuşağı gençliğinin meydanlarda tekrarladığı sembol şiiridir. Şiir Kitapları: Köy Akşamları (1947), Bahar Şarkısı (1948), Başşehir Sokağı (1957), Güz Çiçeği (1958), Şeytan Diyor ki ( 1959), Bahar Güneşi (1959), Uykusuz Trenler (1960), Cankuşum (1969), Boncuk Kutusu (1960), Karpuz Dilimi (1961), Gelin Telleri (1962), İpek Kaplı Defter (1962), Öpme Beni Bu Akşam (1962), Satırbaşı (1963), İkisi Birden (1963), Güzçiçeği (İkinci cilt, 1965), Anayasso (1968), Bir Yangının Külü (1974), Otopsi (1974), Renkli Balonlar (1974). ANAYASSO Gul, gurban olduğum Hökümet Baba! Baa bir alfabe veremez miydin? Gara dağlar gar altında galanda Ben gülmezem Dil bilmezem Şavata’ dan Hakkari’ye yol bilmezem Gurban olam, çaresi ne, hoooyy Babooov? Bebek yaniir, bebek hasda, bebek ataş içinde Ben fakiro Ben hakiro Dohdor, ilaç, çarşı, bazar, tam-takiro Gurban olam, bu ne işdir, hoooyyy Babooov? Çonçiğ ağliir, çonçiğ öliir, geçüt vermiy Zap Suyi Parasizo Çaresizo Ben halsizo, ben dilsizo, şeher uzah yolsizo Bu ne haldır, bu ne işdir, hoooyy Babooov? Gara dağda gar altında ufağ ufağ mezerler Yeddi ceset hetim hetim Zap Suyinde yüzerler Hökumata arzeylesem azarlar Ben ketumo Ben hetimo Ben ne biçim votandaşım, hoooyyyy Baboooovvv? Şavata’ dan Angara’ ya ses getmiir Biz getmeğe guvvatımız heç yetmiir Malımız yoh Yolumuz yoh Angara’ ya ses verecek dilimiz yoh Ganadımız, golumuz yoh Bu ne biçim memlekettir, hoooyyy Babooovvv? Yerin, yurdun, adresesin bilmirem. Angara’da: Anayasso! Ellerinden öpiy Hasso Yap bize de iltimasso. Bu işin mümkini yoh mi hoooyyy Babooovvv? BU ŞEHRİN IŞIKLARI Şehrin bütün pencereleri yandı Sofralar kurulmuş her evde şimdi. Sofralar ki, insanlar oturur yığın yığın Sofralar ki, çatal – kaşık sesleri dolu... Şehrin bütün pencereleri yandı Herkes kendi kaderini yaşar yeniden. Ben de kendi kaderimi yazarım... Işığı sönük küçük odamda... Anne diyebilen insanlar vardır. Yavrum diyebilen kadınlar dolaşır bu odalarda. Karanlıklar annem benim... Yavrusuyum gecelerin... Şehrin bütün pencereleri yandı... Kimi örgü örer... kimi fal bakar... Benim fakir evimin penceresinden Tanımadığım bir hayal bakar... .......................................... Anneler! okşamayın çocuğunuzu... Benim annem çok uzaklarda. İçimde bir damar koptu sanırım. Kapayın pencerenizi kardeş insanlar Neş’enizi kıskanırım... |
11-06-2002, 21:48 | #16 |
|
Urfa Barosu'nun Şair Başkanı
SİNAN SABRİ ÇEPİK
02.02.1950 Siverek İlköğrenimini Siverek’te, ortaöğrenimini Birecik ve Urfa’da tamamladı. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. 1970 yılında TCK 141. maddeye muhalefetten tutuklandı. Ankara ve Diyarbakır Cezaevlerinde yattı. 1803 sayılı yasayla 1974 yılında salıverildi. 1975 yılında Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Avukatlık Stajını Urfa’da tamamlayarak, avukatlığa başladı. 23 Ekim 1979 tarihinde evlendi. 1989-1991 yılları arasında SHP İl Başkanlığı yaptı. Baro Yönetim Kurullarında çalıştı. Şiirleri bir çok dergide yayınlandı. Halen Şanlıurfa Barosu Başkanıdır. Şiir Kitapları: Belasına Sevdalandığım Bebek (1976), Baharı Yok Say. KAÇAKÇININ AĞIDI Onlar benden Sahtiyan Kırmızı ipekli ve futa alırlardı Ben Sedir agacı ve kalay Kervanımın albenisinde kırkharamiler Kervan kesenler Abayiler yüklüydü develerim Diyarbekir kuşağı Urfa poşusu Halep çarşısına akşamla konar Günle kalkardım Şimdi sırtımda bir çuval kahve Yemen’den gelir İçinde kanım var Alınterim var Bu teli kim niye çekti Sırtımdaki yükte kimin gözü var Toprağın üstünde bir kasımpatı Altında ölüm Ömrümün vebali çiçeğin boynunadır. BAHARI YOK SAY En güzel mavide dursun gözlerin Sen gözlerimde dur Tay mısın kısrak mısın Uykumu böldün yine Zülfü siyah yar Suları topla Bir temmuz sıcağında susuz kalmak var Kar altında bir çam yeşil Bir Abant beyazı Harran sarısı düşmüş yüzüme Gergefte sırma mısın Kaşı keman yar Gün ışığını tut Kör karanlıkta yola düşmek var Dursun Bizi ayrı vakte düşüren zaman Su kesilsin gül solsun Öldürür gibi bakan Dişi mercan yar Kıyamete çeyrek var |
14-06-2002, 11:34 | #17 |
|
Şinasi Özdenoğlu
ŞİNASİ ÖZDENOĞLU
29 Ekim 1922 Gümüşhane Ortaöğrenimini Trabzon Lisesi’nde, yükseköğrenimini Ankara’da Siyasal Bilgiler (1944) ve Hukuk Fakültelerinde (1953) tamamladı. Hadim, Sürmene, Sorgun, Lüleburguz İlçelerinde Kaymakamlık görevlerinde bulundu. Uzun yıllar Ankara’da avukatlık yaptı. Ankara Milletvekili (1969-1973) oldu; sonra gene avukatlığa döndü. Türkiye-AET Karma Parlamento Komisyonu üyeliği, Halkevleri Genel Sekreterliği, Türk Parlamento Birliği Genel Başkan Yardımcılığı gibi görevlerde bulundu. Çevre sorunlarıyla ilgili çabaları nedeniyle “Başkent Onur Ödülü” (1992) verildi. “Macar Rapsodisi” isimli şiiri, 1956’da Macaristan’ın uğradığı kanlı işgal günlerinde kahraman Macar Halkının verdiği onurlu özgürlük savaşının coşkusuyla yazıldı. Bir çok yabancı dile çevrildi. Macar Ulusal Örgütü “NEMZETÖR” tarafından uluslararası ödül kazandı. Şiirin son bölümü ünlü besteci Profesör Zugmayer tarafından “HÜRRİYET MARŞI” adıyla bestelenmiştir. Şiir Kitapları: Teselli (1943), Anaforda Dönen Adam (1946), Vatanım Benim (1973), Özgürlüğün İçin Ölmek (1974), Acısıyla Yanmak Türkiye’nin (1975), Şairler Böyle Sever (1986), Yasaklar Cehennemi (1991), Sımsıcak Dostluğunda Ölümün (1993) MACAR RAPSODİSİ -Dr. Hartha’ların ölümsüz anılarına- Macar ovalarında ve Tuna kıyısında Martha’nın gözlerinde ve bütün şarkılarda Ve kurşuna dizilen gençlerin avucunda Barut isine batmış bayraklarla beraber Peşte sokaklarında tankların çiğnediği Genç yürekler içinde üç renkli şafak Sen göz yaşları, alınteri, en büyük sevda... Sen, yirminci yüzyılda hukuk kitaplarında Ve tekmil nutuklarda ismi geçen İnsanoğlunun beyninde, namlu arpacığında Doğacak çocuğumun gelecek ninnisinde Ve güzelim denizlerin tuzundaki lezzet Şakaklarımızda zonklayan kavga Ve cümle mahkûmların rüyası Ey hürriyet! Ve sen, gerçek insanı yaratamayan insan Sen, ey kardeş kanıyla beslenen insanoğlu! Yangın başladı Peşte’de... Kardeşim, yangın! Taze göğüsler üstünde tanklar horada Sevgilim alevler içinde, sevgilim orada Tutulmuş bütün caddeler, tutulmuş Yanına varamıyorum Sanırsın anacığım boğazlanıyor Kurtaramıyorum... El yordamıyla, tıkanmış sokaklarda Ey ölümsüz şarkı, ey merhamet Seni bulamıyorum! Utanıyorum kendimden, petekteki arıdan Bir başka yıldıza göçetmek istiyorum... Utanıyorum buluttan, kımıldanan topraktan Dağdaki kurttan, kuştan Aslan yavrusu emziren ceylandan İnsanlığımdan utanıyorum Oysa ki insanlığın tekmil antenleri Peşte üstündedir... Oysa ki insanlığın Magna Carta’dan bu yana Nice özgürlük antlaşmasına kanıyla imza koymuş En yakışıklı oğullarını bu yola kurban etmiş Ve bir zerresi için Nice can satmıştır... Utanıyorum kendimden kardeşim Aynalara bakamıyorum! Nerde kaldı çigan havaları, o çılgın kemanlar Nerde dudak dudağa sevgililer? Duyuyor musunuz şair Petöfi’nin sesini Duyuyor musunuz tankların homurtusunda Macar Rapsodisi’ni? Biç beni, makineli tüfekle biç Öldüremezsin! Çıkar şarkılardan ve cümle kitaplardan adımı Yine de silemezsin! Ben, hayır ve şer misali insan kanındayım 1789’da ve Türk ihtilali’ndeyim! Bugün bir tomurcukta, yarın darağacındayım Ben, ne satılacak dava, ne kemik, ne etim Ben, ölümsüzlüğün elindeki bayrak, Ben, hürriyetim! HALEP ŞEHRİNDE MEMLEKETİ DÜŞÜNDÜM Başladı Halep şehrinde gece Ölüme açılan kapılar kadar Sessiz ve büyük. Öylesine unutulmuşum ki bu çölde Öylesine memleket hasreti çökmüş içime. Nereye gitsem fayda yok Memleket peşimi bırakmıyor Bir kara sevda gibi sinmiş kanıma Çilesi Zigana dağı, Koçboynuzu, Sivas yaylası. Uzakta, uzaklarda kaldı Avşar elleri Ay ışığında kırılmış aynalar gibidir Simsiyah gölleri. “Yarın” a bir ses bırakmadan Delikanlılık ne de çabuk geçiyor, kör olası Bir atlı gibi kırbaç atarak canevimize Geçiyor. Halep şehrinde gece Cemiliye’ nin üstüne kurulmuş Bir sofra gibidir. Buram buram. Çiğ köfte ve zahle rakısı Agel ve hatata Siyah bir peçe altında Çıldırtan bir çengidir çöl gecesi Baalbek’ teki jüpiter mabedinde Sunuyor lezzetini yudum yudum Kadınların şahı kadın Uzakta bir dümbelek sesinde Başlıyor masalı Şehrazad’ ın Boş verip Şehrazad’ ın masalına Gavur dağlarından esen rüzgârı dinliyorum. Memleketimin türküsü duyuluyor Dertli insanların iniltisi... Bu çöl saatinde, Halep şehrinde İnsanlığın nabzı avuçlarımda Dünyamızın çarpan kalbini dinliyorum. |
01-07-2002, 19:51 | #18 |
|
BERİN TAŞAN
1928 Merzifon Babası “Merzifon Tarihi” yazarı Aziz Taşan’dır. Ortaöğrenimini Samsun Lisesi’nde, yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı. (1951) İzmir (1952), Şiran (1955), Karaburun (1958), Sinop (1965), Karşıyaka Başsavcılığı (1985) görevlerinde bulundu. Emekli olduktan sonra İzmir Barosuna kayıtlı avukat olarak çalışmaya başladı. “Hukukçu, Şair, Yazar” kimliği nedeniyle Karşıyaka Adliyesine bitişik sokağa Karşıyaka Belediyesi tarafından adı verildi. Yetmiş yaşında Türkiye Yazarlar Sendikası tarafından onur plaketiyle ödüllendirildi. Bekir Yurdakul şair hakkında “Tam kırk çeşidini bilse de sarmaşık gülün, kırk düşünür, kırk tartar, bir söyler; alçak gönüllü bir dil dervişidir O” demiştir. Bu tanımlamanın eksiği belki vardır, ama fazlası asla... Attilâ İlhan, üstat için “Bizim Kuşaktan hukukçu kimliğini sonuna kadar koruyan bir o kaldı ” demiştir. Tarık Dursun K ise; “Eski ustalar ile yeniler arasına sıkışıp kalmış iki şair var: Berin Taşan biri, öteki de Hilmi Yavuz. Bakın yayınladıkları kitaplarına: Hem, Yüzünün Bir Yanında –hem de- Bakış kuşu- nda şiirin dikâlâsını bulacaksınız. Ama yine de adları çevresinde bir gürültü halesi yoktur. Neden? Belki de herhangi bir dergici bayın kanadı altına girmeyi kabullenememelerinden, özgür kalmayı yeğlemelerinden, sofra desteklerinden uzak durmalarından” demiştir. Şiirleri Varlık, Yeni Ufuklar, Dost dergilerinde yayınlandı. Bazı şiirleri yabancı ülkelerdeki antolojilerde yer aldı. Şiirin yanı sıra edebiyatla ilgili yazılar, araştırmalar yayınladı ve oyunlar yazdı. Şiir Kitapları: Ellerim Gözlerim Yüreğim (1960), Yüzünün Bir Yanında (1969), Önce (1986). AÇ KAPIYI BEN GELDİM Korka korka değil, usul usul değil Elim yüreğimde çarpa çarpa geldim Aç kapıyı bak ne diyeceğim Bir senin ellerinden bir senin gözlerinden Dişlerinden dudaklarından Nergisler ocak ayında açtı Kendimden bahsetmeyeceğim. Yediveren güllerden, duvardan sarkan güllerden Çocuklardan sabah erken okula giderlerken Atlardan bahsedeceğim Kan ter içinde atlardan. Aç kapıyı bak ne diyeceğim Ne kadar küsülü çocuk varsa barıştırdım oynuyorlar Tam kırk çeşit sarmaşık gül buldum, Penceremin dibinde açacak. Ekinleri dolu vurmadı Çekirge gelmedi Kurak olmadı. Yorgunum demeyeceğim, bir evimiz olsa demeyeceğim Yüreğim daralıyor demeyeceğim Bir baksan gözlerime başını çevirmeyeceksin Yürüyüp gitmiyeceksin Bir baksan gözlerime Dağda yakılmış ateşler görecesin Aç kapıyı kim geldi bak Bak nasıl havalandı güvercin Açmam diyemezsin artık Aç. AY ÇİÇEKLERİ Yatağımı pencereye getirdim Ay çiçekleri güneşe dönecek Bahçelerden geldiği için Saksıda karanfil sallansa da Ben üşümiyeceğim İlk okul çocuklarının söylediği şarkı Kırlara doğru uzaklaşıyor O zaman annem izin vermezdi Şimdi doktor kızıyor. Delik delik ciğerim Bu sabah ilk defadır Kayısı ağaçlarına minnettar Kayısı kokusunu bilecek Ben sevineceğim Ay çiçekleri sevinecek. AĞIT Şubat ayının karlı bir gecesinde, Şiran’ın Sadık Köyünden bir taze gelin doğum yapmak üzere kızakla ilçeye getirildi. Ne ilçede ne yakında doktor ve ebe bulunmadığından köyünden 70 km. uzakta Kelkit’e götürmeyi düşündüler. Bindikleri eski bir jeep sellerin bozduğu köprüden geçemedi, lastikleri patladı. Lastiklerin onarımıyla uğraşılırken gün ışıyordu. İlk çocuğuna hamile gelin, doğum sancılarına daha fazla dayanamadı. Sonra ne diyelim?... Demek Çimen dağlarına kar yağıyor Çimen dağlarına yağan kardan Kordon’daki evin camları buğulanmıyor Akıp giden taksiler ne kadar rahat. Benim göğsümden de çekse ayaklarını Sıragöz köprüsü bastıkça bastırıyor. Çimen dağlarından süzülüp gelen sular Hani bıldır bir taze gelin geziniyordu Saçını taradınız, yüzünü yıkadınız Gelin ettiniz. Sıragöz köprüsüne gelipte durmuş Bir eski jeep içinde bir gelin Ayşe Doğum sancıları böyle mi gelir? Vay beni doğurana, doğurana vayy Kalksam bağırsam bir yol Kelkit çok uzak Sadık’ta yanan ışık kaldı mı dersin? Kim yatar geceleyin, sabaha kim uyanır? Bir idare lambasıyla açtım kapıları Ne kadar nur topu çocuk bekliyor, dayamış kulağını Güller açılsın da, beşik donansın da Sadık’ta, Siirt’te, fakir dağ köylerinde Ova’da, kıl çadırda Ne kadar gelin Ayşe sancılar içersinde Sıra güllerine gelmiş işlemesinin Senin dayanılmaz sabrın Benim umudumla Bu beşik donanmadı daha donanacak Doktorum erişmedi erişecek Güller açacak, açacak... |
17-07-2002, 10:06 | #19 |
|
Başkent'in Şair Baro Başkanı Av.S.ERDOĞAN
SADIK ERDOĞAN
Büyükkarıştıran- Kırklareli 01.01.1946 Subay olan babasının görevi nedeniyle ilk öğrenimini Hakkari’de, orta öğrenimini Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde tamamladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni 1970 yılında bitirdi. 04.11.1976 tarihinde meslektaşı Avukat Ayşe Nermin hanımla evlendi. 1981 yılında, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un Ankara Baro Başkanlığı döneminde, (1980-1984) Ankara Barosu Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev aldı. Anakara Barosu Yönetimi olarak, Basının, Demokratik Kitle Örgütlerinin sindirildiği 1980 ortamında özgürlüğün, hukukun üstünlüğünün kalesi oldular. Ankara Barosu ve Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi olarak Meslek Örgütlerinin değişik organlarında uzun yıllar görev aldı. Meslekte geçen otuz yılını Avukatlık Mesleğine adamıştır. Halen Ankara Barosu Başkanıdır. Şiirleri, Hareket, Çaba, Çele, Ilgaz, Ajans – Türk, Kemalist Ülkü dergilerinde ve Ajans – Türk Antolojilerinde yayınlandı. Şiir Kitapları: Kutuplarda Bahar, Ölümsüzlüğün İlk Harfi, Kış Ağacı, Yeryüzü Seninle Güzel, Şiirlerim, Gül Yağmuru. BAKIŞ MENZİLİNİN EPEYCE DIŞINDAYIM Gecenin soğuğunu ayaz köprüden geçiyorum, Donarsam kurtaracak tatlı sıcaklar uzak. Bakış menzilinin epeyce dışındayım. Gözyaşlarımı avucuma ufalıyorum, Sonra gözlerini yakalıyorum. Korkulu düşlerle anlaşmamız var sanki Bir yaylım ateş ki –bitmezcesine- Kaçıyorlar evrenin en derinine. Susuzluğum dayanılamaz Ve anlatılamaz doyumsuzluğa. Karanlık düşlerimle boyandı Bir başkası gelemez yanıma. Göğe haber salmalı Gerekirse yalvarmalı. Gözlerini göndersinler. Yavaş yavaş donuyorum yoksa, Bakış menzilinin epeyce dışındayım. SENİ HER AN SEVEBİLİRİM -Umutlarınız oldu mu sizin de sefertasında Peynir – ekmek gibi yediğiniz saatleri?- Gözlerimde yalnızlık büyüdü, dikkat et. Seni her an sevebilirim. Deli – fişek arzular geliyor içimden haa. Umursamadan dünyayı bağırıp – çağırabilirim. Şarkı da söyleyebilirim çatlak sesimle Sokaklarda sabahlara kadar dolaşabilirim. Lapa – lapa kar yağarken düşüncelerime Gözlerime vurabilir üşümüşlüğüm. Saatlerde zamanı kaybedebilirim. Biliyorum sen çıkarsın adım başı karşıma Beni anlamadığın çıkar. - Serde erkeklik var- Kağıt fenerlerde umudumu yakabilirim. Yüzüme kapanmadan bütün kapılar, Saçlarım dökülmeden son teline kadar, Gözlerimde yalnızlığı küçültmeliyim. |
21-12-2002, 22:22 | #20 |
|
KEMAL BURKAY
1937 Tunceli – Kızılkale Köyü Akçadağ Köy Enstitüsü’nden sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. (1960) Muhasebecilik, İngilizce öğretmenliği, kaymakam vekilliği, avukatlık yaptı. Yeni Akış dergisinde çıkan yazısından ötürü dört ay tutuklu kaldı. Daha sonra beraat etti. Günümüzde İsveç’te yaşamaktadır. Forum, Varlık, Papirüs, Yeni Akış, Dost ve Sesimiz dergilerinde yayımlanan şiirleriyle tanındı. “Çıra” dergisini çıkardı. Şiir Kitapları: Prangalar (1967), Dersim (1975). DOĞAN GÜN Kırgın umutta Keder tortusunda Acıda, zehirde, pusuda Yılma Doğan günü bekle Çünkü tutar bir erik ağacı sunar sana Doğan gün Van gölünden bir sabah Bir kıvılcım, bir titreşim Bir tutam akdeniz Süphancı bir serinlik Ve genç bir gerinme Usulcacık saç hışırtıları Bir dudaktan buğulanan sıcaklık Tutar getirir Doğan gün Öpücük gibi konar gözlerinde bir melodi Sevgilin gibi dokunur parmaklarına bir kedi Ve kavga ve zulüm ve ateş Hep birlikte örülen bir türkü Güzel yapmak için, güzel olmak için Çünkü hayat dönen, kıvrılan Yanan bir ibrişimdir Tutar getirir Doğan gün GÜLÜMSE Hadi gülümse bulutlar gitsin İşçiler iyi çalışsın, gülümse Yoksa ben nasıl yenilenirim Belki şehre bir film gelir Bir güzel orman olur yazılarda İklim Değişir, Akdeniz olur, gülümse. Sazlarım vardı, ırmaklarım vardı çok Çakıltaşlarım vardı benim Ama sen başkasın anlıyor musun Tut ki karnım acıktı, anneme küstüm Tüm şehir bana küstü Bir kedim bile yok anlıyor musun İklim değişir, Akdeniz olur, gülümse. YENİK DEĞİLİZ yenik değiliz boşa gitmedi çektiğimiz acılar ilk yaz yağmuruyla yeşeren tohumlara bak bir yangın gecesini andıran sesleri dinle savaş alanlarında çarpışanlar var yenik değiliz etseler de bizi ekmeğimizden çocuklarımızın buğday başağı saçlarından yardan ayırsalar da bizi yenik değiliz kanımızda bir pınar gibi kaynayan hayat yenik değiliz torbamız tohum dolu koşar adım giriyoruz kavgaya |
27-04-2003, 20:30 | #21 |
|
THS nin Şiir Seven Dostlarına
THS nin Şiir Seven Dostları;
Mart 2001 tarihinde "Cumhuriyet Dönemi Şair Hukukçular Antolojisini" rahmetli Necati Cumalı, Av. Sadık Erdoğan, Av. Atila Sav, Av. Teoman Evren, Av. Fehmi Özçelik, Av. Berin Taşan ın önerileri ve yönlendirmeleri ile yayınlamıştım. Sanat dünyası ve meslektaşlarımız kitabın yayınlanmasını izlemişlerdir. "Cumhuriyet Dönemi Şair Hukukçular Antolojisi" nin gerçek sahibi kitapta eserleri yer alan birbirinden değerli ozanlardır. Kitabın yayın hakkı ve dağıtımı Türkiye Avukatları Dayanışma ve Yardımlaşama Vakfına aittir. Hiç bir yayınevi tarafından para ile satılmamaktadır. Bu alanda ilk çalışma Ankara Barosuna ait olmakla birlikte, kitap ağırlıklı Ankara Barosu mensubu şairleri içermiştir. Cumhuriyet tarihinde Antoloji biçiminde ilk kez düzenlenen ve 2001 yılında yayınlanan "CUMHURİYET DÖNEMİ ŞAİR HUKUKÇULAR ANTOLOJİSİ" isimli kitabın Kültür Bakanlığı Telif Numarası ISBN 975-97435-0-7 dir. Son bir kaç ay zarfında çeşitli yazarlarca "Hukukçu Şairler Antolojisi" ismi ile bir çok kitap yayınlandığını "GURUR" duyarak izliyorum. THS Forum alanlarında "CUMHURİYET DÖNEMİ ŞAİR HUKUKÇULAR ANTOLOJİSİ" isimli kitapta yer alan bir çok ozanın şiirlerini ve hukukçu kimliklerini paylaşmaktan ayrıca mutluluk duyduğumu belirtmek isterim Ayrıca, THS nin böylesi bir paylaşıma aracı olduğu için katkısı olanlara şükranlarımı sunarım. Selam ve saygılarımla Av. Adil Giray Çelik |
26-06-2003, 14:04 | #22 |
|
Sabri Kuşkonmaz
SABRİ KUŞKONMAZ
15.03.1962 Fethiye/ Muğla Ortaöğrenimini Gökçeada Öğretmen Lisesi’nde tamamladı. (1980) Önce 9 Eylül Üniversitesi Adalet Yüksek Okuluna kayıt yaptırdı. Burada 1 yıl okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolup, bu fakülteyi 1986 yılında bitirdi. 30 Temmuz 1986 tarihinde evlendi. 1984 yılında Sis adlı öyküsü ile İfsak Ödülünü kazandı. 1996 yılında “KIYIMIN KIYISINDA” isimli anlatı kitabı ile PEN Yazarlar Derneği “ONAT KUTLAR ANLATI ÖDÜLÜNÜ” kazandı. Şiirleri Berfin Bahar, İnsancıl, Mum, TYS Seçkisi gibi dergilerde yayınlandı. Halen İstanbul Barosuna kayıtlı olarak Serbest Avukatlık yapmaktadır. İstanbul Barosu Fikri Haklar Komisyonu üyesidir. Şiir Kitapları: Sorular ve Yanlışlıklar (1992), Ölümsüz Resimler Geçidi (1995), Bir Şairin Balkonda Öğle Sonu (1997). SÖZ KUŞANILACAK YENİDEN dilsiz bir çarşaf bürünmüş şehir sesi görülmez, ağladığı bilinmez konuşması dudaklarında kalmış bir ölü. son sözünü bilelim ama nerede dudağı ? kefensiz gömülmüş sözcükler adımı bırakırım boş mezar taşlarına, işe yararsa yüreğim ödünç kalsın, eski bir bakır musluk için. haydi su içirelim eksilen cümlelere. çıplak ölüler insanca utancı giyinir elin ele uzanması dünyanın kilidi bu güzel gezegen iyi de, bir yanıyla daha ilk halinde soyum hâlâ yüzsüz, doyumsuz ? her şeyi yendi toprak, neşeyi, ekmeği, çocukları olsun, yeniden sulanır kırık saksılar şimdi bütün fiillerim ateşkes; ah, olmasa neye yarar, bütün fiillerim çakmaksız, tetiksiz. olsun, yeniden kuşanılır çapraz sözcükler. GEÇ KALAN SAVCILARA İTHAF otopside tanıdık geldi adı bu ölünün size sayın savcı. çıkaramadınız birden, tanışıklık nereden? bir dilekçede görmüştünüz otopsi masasında delikanlı yüzü. gözaltındaydım, askıdaydım, diyordu. şimdi hatırladınız mı bilmem. ünlemlere gerili çığlıklarını duymadınız. insana geç kaldınız DÜŞ ARALIĞI Kadın karşımdaydı, bir düş aralığında. Birden üşüdü ve titredi, saklamaya çalıştı, daha çok üşüdü ve titredi Düş aralığı soğuk. Aşka soğuk Koşmaya başladı birden düşün dışına. Koşmaya başladı, gizlemek için üşümesini. Ne kurtulabildi düşlerde titremekten, Ne ulaşabildi, gerçeğe sıcaklığa |
07-07-2003, 21:26 | #23 |
|
HİLMİ YAVUZ
1936 İstanbul Kaymakam olan babasının görevi dolayısıyla ilkokulu Terme’de, ortaokulu Siirt’te tamamladı. 1954’te, İstanbul’da Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okudu. Gazeteciliğe başladı. 1964’te yüksek lisans öğrenimi yapmak için İngiltere’ye gitti. Bir yandan BBC Radyosu Türkçe Yayınlar Bölümü’nde çalışırken, bir yandan da Londra Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne devam etti. 1969’ da mezun olup Türkiye’ ye dönünce Milliyet Cumhuriyet, Yeni Ortam gazetelerinde yazılar yazdı. Ansiklopedilerde, yayınevlerinde çalıştı. Mimar Sinan Üniversitesi’nde Uygarlık Tarihi, Boğaziçi Üniversitesi’nde, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Felsefe ve Çağdaş Düşünce Tarihi dersleri verdi. 1989’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın kültür ve sanat danışmanı oldu. Şiir Kitapları: Bakış Kuşu (1969), Bedreddin Üzerine Şiirler (1975), Doğu Şiirleri (1977), Yaz Şiirleri (1981), Gizemli Şiirler (1984), Zaman Şiirleri (1987), Söylem Şiirleri (1989), Ayna Şiirleri (1992), Hüzün ki En Çok Yakışandır Bize (Toplu Şiirler) (1989), Gülün Ustası Yoktur ( Toplu Şiirler I ) (1993), Erguvan Sözler (Toplu Şiirler II ) (1993), Çöl Şiirleri (1996), Akşam Şiirleri (1998). AYNALAR ve ZAMAN erguvanlar geçip gittiler bahçelerden geriye sadece erguvanlar kaldı şair! bahçelere özenecek ne vardı? işte tenha her yanımız, hep tenha ne aradık sözcüklerin kuytularında ne bulduk soldukça çoğalan dilimizde? Zaman’ın sırı hâlâ duruyor olmalı ki üzerimizde biz bakınca görünen aynalardı nasıl var olduysanız öyle kaybolurlardı bir yazın tiniyle bir güzün bedeni hem birleşti hem de ayrıldı sizde şair! gördünüz kimbilir kaç aşkın battığını o derin sulara kapılmış şiirlerinizde... nedeni, ne kayalar ne fırtınalardı: kuytulardı, geçip gittiler sözlerimizden geriye sadece kuytular kaldı BİRİNCİ MEMED bedrettin yaşıyor mu hâlâ? ben ki yazmalara ve bala hükmedendim; ihaneti gül diye resmedendim; denizin gönderine ölümü çektirendin ben, lala bedrettin yaşıyor mu hâlâ? dersin ki onu mülhidlerini ormandan ayırmak olası değil boynu laleden geçilmez saçları taflandır ve çağla ve alnı ak ketende yaban çileği gibi dağılan onlardı, lala bedrettin yaşıyor mu hâlâ? kuşlarla akan ipeği göllerde uçan çiniyi ve sevdayı, umarsız kına çiçeği gibi bölüşen onlardı, lala bedrettin yaşıyor hâlâ |
15-08-2006, 17:47 | #24 |
|
bi siirde benden bakalım beğenecek misiniz?::)))
bir kitabın, birbiri ardına gelen iki sayfasıydık seninle. Kavuşmamız için kitabın kapanması yetecekti. Kitap kapandı. Fakat halimiz çok acı çünkü kitabın arasında unutmuştuk o hain ayracı ::)))))))) |
17-08-2006, 13:58 | #25 |
|
Benim mi gözümden kaçtı Attila iLHAN?
Beni koyup koyup gitme, n'olursun Durduğun yerde dur Kendini martılarla bir tutma Senin kanatların yok Düşersin yorulursun Beni koyup koyup gitme, n'olursun Bir deniz kıyısında otur Gemiler sensiz gitsin bırak Herkes gibi yaşasana sen İşine gücüne baksana Evlenirsin, çocuğun olur Beni koyup koyup gitme, n'olursun ATTİLA İLHAN |
23-08-2006, 16:23 | #26 |
|
BENİ DÜŞ BU ŞİİRDEN Al yağmur ekle bu şiire Ellerimi mendil yapacağım Sonra bir yolculuğa çıkacağız Bir avuç anı için Ellerinde izimi ararken Ben mi yanıldım Yoksa sen miydin yanılan Avuçlarımda erirken Al kar ekle bu şiire Buz tutmuş duygularımdan kaydır Misketlerini Bir arpa boyu değimliydi hayat Yıllardan habersiz Masallarda mı Büyüdüm Al rüzgar ek bu şiire Bütün kelimeler düşsün Aklım uçurumken Gözlerini kaybetmiş bu şehrin Beyaz bastonlu tanığıyım Hiç bilmediğim sarılar biriktirdim Her gece kumbaramda Beni çıkar bu şiirden Bozuk bir alfabeden düştüm Dilini kaybetmiş bu şehrin Sokak şarkıcısıyım Beni çıkar tuttuğun şarkılardan Makamı bozuk nağmeyim artık İflah olmam hiç bir sazda Anılarım kayıyor avuçlarımdan Beni düş bu şiirden GÜLER ATAŞ 22/04/2006 |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hukukçular ve Sigara Kullanımı | Admin | Konumuz : Hukukçular | 350 | 06-01-2011 19:00 |
Aslanlar Ve Hukukçular | Armağan Konyalı | Hukuk Stajı ve Meslek Seçimi | 19 | 04-09-2008 13:39 |
Kadından Şair Olmaz | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 50 | 15-01-2008 19:09 |
Hukukçular Ne Kadar İdealist? | Admin | Konumuz : Hukukçular | 63 | 03-04-2007 00:18 |
İranlı Kadın Şair Furuğ Ferruhzad | n.okyay | Site Lokali | 0 | 13-01-2004 13:22 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |