Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

muvaazalı satıştan sonra yapılan gerçek satış

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 10-02-2021, 13:59   #1
guney1988

 
Varsayılan muvaazalı satıştan sonra yapılan gerçek satış

Merhabalar
A mirastan mal kaçırma maksadıyla mirasçılarından B'ye 2 taşınmazını muvaazalı satış ile devretmiş. B ise bir süre sonra iyiniyetli 3. kişiye satış yapmış. Daha sonra A vefat etmiş., 2 taşınmazın satışından elde edilen para ise ortada yok. Bu durumda hangi dava açılmalıdır? A'nın diğer mirasçılarının hak kaybı en kesin hangi yolla engellenebilir?
Teşekkürler
Old 12-02-2021, 11:11   #2
av.enesteper

 
Varsayılan

Merhabalar üstadım bu konu hakkında ekte yer Yargıtay kararının işinize yaracağını düşünüyorum. İyi çalışmalar diliyorum.




T.C.
YARGITAY
BİRİNCİ HUKUK DAİRESİ

Esas : 2019/4755
Karar : 2020/80
Tarih : 08.01.2020
MURİS MUVAZAASI HUKUKSAL NEDENİNE DAYALI TAZMİNAT İSTEĞİ
BELİRSİZ ALACAK DAVASI
6100 s. Hukuk Muhakemeleri K107
2644 s. Tapu K26
6098 s. Borçlar K237
4721 s. MK706
ÖZET
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir. Somut olayda, davacı taraf, dava dilekçesinde, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK) 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası olduğunu belirtmek suretiyle eldeki davayı açmıştır. Dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin mahkemece yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi raporuna bağlı olmakla dava değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün bulunmadığından davanın belirsiz alacak olarak açılması HMK 107. maddesine uygun düşmektedir. Bu nedenle belirsiz alacak davasında davacının talebini arttırmasına ilişkin dilekçesi ıslah niteliğinde olmayıp dava değerinin belirlenmesine yönelik olup eksik harcın tamamlandığı da dosya kapsamıyla sabittir. Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinden davacıların miras paylarına isabet eden değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli değildir.
Taraflar arasında görülen tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca ( davacılar vekilince duruşma istekli olarak) yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 19.09.2019 Salı günü saat 10.20 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.

Davacılar, mirasbırakan ...’ın maliki olduğu ... parsel (yenileme ile ... ada ... parsel) sayılı taşınmazı mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak 27.02.1998 tarihinde davalı torunu ...’a (... oğlu); adı geçenin de 27.06.2012 tarihinde dava dışı ...’a (... oğlu) satış yolu ile temlik ettiğini ileri sürerek belirsiz alacak davası olduğu belirtilmek suretiyle dava konusu ... parsel (yenileme ile ... ada ... parsel) sayılı taşınmazın dava tarihindeki güncel değeri üzerinden miras paylarına isabet eden değerin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemişler; davacılar vekili 12.10.2015 tarihli dilekçeyle dava değerini 25.866,75 TL olarak arttırmıştır.

Davalı, zamanaşımı süresinin geçtiğini, mirasçı olmadığı için mirasta iade talebinin husumet nedeniyle reddi gerektiğini belirtip davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, muvazaa olgusunun sabit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1930 doğumlu mirasbırakan ...’ın 04.07.2012 tarihinde ölümü üzerine davacı oğlu ..., 2009 yılında ölen oğlu ...’den olma davacı torunları ..., ..., ... ile dava dışı çocukları ... ve ...’nin mirasçı kaldıkları, davalı ...’ın ise mirasbırakanın dava dışı oğlu ...’den olma torunu olduğu, mirasbırakanın dava konusu ... parsel (yenileme ile ... ada ... parsel) sayılı taşınmazı 27.02.1998 tarihinde davalı torunu ...’a (... oğlu), adı geçenin de 27.06.2012 tarihinde dava dışı ...’a (... oğlu) satış yolu ile temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olgular ve deliller yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, temlikin mirastan mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığı saptanarak tazminat isteğinin kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğrudur.

Bilindiği üzere 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 107. maddesinin 1. fıkrasında “ Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” Aynı maddenin 2. fıkrasında “ Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir.” düzenlemesine yer verildiği açıktır.

Somut olayda, davacı taraf, dava dilekçesinde, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK) 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası olduğunu belirtmek suretiyle eldeki davayı açmıştır. Dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinin mahkemece yapılacak keşif sonucu alınacak bilirkişi raporuna bağlı olmakla dava değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafından belirlenmesi mümkün bulunmadığından davanın belirsiz alacak olarak açılması HMK 107. maddesine uygun düşmektedir. Bu nedenle belirsiz alacak davasında davacının talebini arttırmasına ilişkin dilekçesi ıslah niteliğinde olmayıp dava değerinin belirlenmesine yönelik olup eksik harcın tamamlandığı da dosya kapsamıyla sabittir.

Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değerinden davacıların miras paylarına isabet eden değer üzerinden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetli değildir.

Öte yandan, davacılardan ...’a hüküm kısmında yer verildiği halde gerekçeli karar başlığında yer verilmeyerek infazda tereddüt oluşturacak biçimde karar verilmesi de doğru değildir.

Davacıların değinilen yönlerden yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, davalının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, peşin alınan harcın istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı 1.174.55 TL. bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına 08.01.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak: Corpus
Old 12-02-2021, 15:06   #3
Cumhur Okyay

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan guney1988
Merhabalar
A mirastan mal kaçırma maksadıyla mirasçılarından B'ye 2 taşınmazını muvaazalı satış ile devretmiş. B ise bir süre sonra iyiniyetli 3. kişiye satış yapmış. Daha sonra A vefat etmiş., 2 taşınmazın satışından elde edilen para ise ortada yok. Bu durumda hangi dava açılmalıdır? A'nın diğer mirasçılarının hak kaybı en kesin hangi yolla engellenebilir?
Teşekkürler

Üçüncü kişi iyi niyetli ise :


T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi
Esas: 2003/14343 ; Karar: 2004/3876
Karar Tarihi: 29.03.2004

Dava: Davacılar H. H. D. vd. vekili Avukat H.Y. tarafından, davalı P.M. aleyhine 20/5/1999 gününde verilen dilekçe ile muris muvazaası nedeniyle tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 29/11/2002 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Karar: Davacılar, dava konusu olan taşınmazın miras bırakanları tarafından 6/4/1953 tarihinde tapu ile davalıya satıldığını ancak bu satışın danışıklı olduğunu, bu tapu kaydının iptali gerekmekte ise de davalının taşınmazı 24/4/1962 tarihinde üçüncü kişi konumundaki S.C.'ya sattığını belirterek haksız eylem tarihinden itibaren faizle birlikte tazminine hükmedilmesini istemiştir. Davalı süresi içinde ve usulüne uygun olarak zamanaşımı def'inde bulunmuştur. Mahkemece davacıların danışıklı işleme dayanmış olmaları nedeniyle zamanaşımının işlemeyeceği gerekçesiyle bu itiraz reddedilerek işin esası hakkında hüküm kurulmuştur.

Zamanaşımı bir hakkın istenebilirliğini ortadan kaldıran bir def'i olması itibariyle varlığının kabul edilmesi durumunda işin esasına girilmeden davanın bu gerekçe ile reddi gerekmektedir. Bu bakımdan somut olay itibariyle zamanaşımının olup olmadığının incelenmesi gereklidir.

Davacıların iddiası 1953 yılında yapılan devir işleminin danışıklı olduğudur. Davacılar bu işleme karşı ancak miras bırakanlarının 1979'da ölümünden itibaren dava açabilme hakkına sahiptirler. Davacılar böyle bir davayı diğer bir anlatımla tapu iptal davasını devir alan P.M.'na karşı açma olanağı bulunmakta iken dava dilekçesindeki iddia ve dosyadaki kayıtlar itibariyle taşınmazın 24/4/1962 yılında üçüncü kişiye devredilmiş olması nedeniyle üçüncü kişinin mülkiyet hakkını kabul etmiş durumdadırlar. Böylece ilk devir işleminin danışıklı olduğu iddia edilmişse de daha sonra devrin iyiniyete dayalı olması nedeniyle tapu iptali değil danışıklı işlemi yapana karşı istemlerin tazminata yani taşınmazın bedeline dönüştürmüşlerdir. Böyle bir dava somut olayın niteliği itibariyle haksız eylemden kaynaklanan nedensiz zenginleşmedir. Her ne kadar taşınmaz mülkiyetine ilişkin danışıklı işlemlerde zamanaşımı işlememekte ise de davacılar tarafından da kabul edilen bu mülkiyet hakkının üçüncü kişiye devredilme tarihinde istem alacağa dönüştüğünden bu olayda zamanaşımının varlığı kabul edilmelidir. Bu davada istem taşınmazın aynına değil bedeline yönelik olduğundan olayda zamanaşımı gerçekleşmiştir. Davacıda tüm bu nedenleri gözeterek davasını halen tapu maliki olana karşı değil danışıklı işlem yapan kişiye yöneltmiştir. Bu olgular itibariyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken yazılı biçimde işin esası hakkında hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.03.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 30-04-2025, 23:36   #4
avoguzhan

 
Varsayılan Benzerlik nedeniyle yeni konu açmadan sorayım

Miras bırakan 2007 yılında kendi taşınmazını oğluna satış gösterip devrediyor, kızının miras almasını engellemek adına. 2024 yılı sonunda muvazaa nedeniyle tapu iptal tescil davası açtık. Davayı açmamızın hemen akabinde, bir hafta içinde henüz tedbir konulmadan davalı taşınmazı 3. kişiye satıp devrediyor. Mahkeme teminat talep etmiş olduğu için biz teminatı yatırma kısmını halledene kadar davalı taşınmazı satıyor.
1- Bu durumda davayı pay oranında tazminata çevirebilir miyim?
2- Tazminat talep edecek olursam henüz bedel belli olmadığı için bu ıslah kabul edilip, değer belli olduğu takdirde ikinci ıslah hususuna takılır mıyım?
3- 3. Kişinin iyi niyetli olmadığını düşünürsek, davaya 3. kişiyi dahil edebilir miyim? Bu durumda 3. kişi iyi niyetli ise davanın tamamen reddi gibi bir risk almış olur muyum?
Old 01-05-2025, 18:28   #5
imsel

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan avoguzhan
Miras bırakan 2007 yılında kendi taşınmazını oğluna satış gösterip devrediyor, kızının miras almasını engellemek adına. 2024 yılı sonunda muvazaa nedeniyle tapu iptal tescil davası açtık. Davayı açmamızın hemen akabinde, bir hafta içinde henüz tedbir konulmadan davalı taşınmazı 3. kişiye satıp devrediyor. Mahkeme teminat talep etmiş olduğu için biz teminatı yatırma kısmını halledene kadar davalı taşınmazı satıyor.
1- Bu durumda davayı pay oranında tazminata çevirebilir miyim?
2- Tazminat talep edecek olursam henüz bedel belli olmadığı için bu ıslah kabul edilip, değer belli olduğu takdirde ikinci ıslah hususuna takılır mıyım?
3- 3. Kişinin iyi niyetli olmadığını düşünürsek, davaya 3. kişiyi dahil edebilir miyim? Bu durumda 3. kişi iyi niyetli ise davanın tamamen reddi gibi bir risk almış olur muyum?
hmk 125 göre tazminata çevirebilirsiniz.3.kişiyi zaten dahil etmelisiniz.davayı terditli hale getirin.hem tapu iptal hem de tazminat.ıslah sayılmayacağını düşünüyorum.
Old 02-05-2025, 14:21   #6
Av. Musa TAÇYILDIZ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan avoguzhan
Miras bırakan 2007 yılında kendi taşınmazını oğluna satış gösterip devrediyor, kızının miras almasını engellemek adına. 2024 yılı sonunda muvazaa nedeniyle tapu iptal tescil davası açtık. Davayı açmamızın hemen akabinde, bir hafta içinde henüz tedbir konulmadan davalı taşınmazı 3. kişiye satıp devrediyor. Mahkeme teminat talep etmiş olduğu için biz teminatı yatırma kısmını halledene kadar davalı taşınmazı satıyor.
1- Bu durumda davayı pay oranında tazminata çevirebilir miyim?
2- Tazminat talep edecek olursam henüz bedel belli olmadığı için bu ıslah kabul edilip, değer belli olduğu takdirde ikinci ıslah hususuna takılır mıyım?
3- 3. Kişinin iyi niyetli olmadığını düşünürsek, davaya 3. kişiyi dahil edebilir miyim? Bu durumda 3. kişi iyi niyetli ise davanın tamamen reddi gibi bir risk almış olur muyum?

Meslektaşım HMK MD. 125'e göre devam edeceksiniz davaya bu ıslah değildir.
Ancak 3. kişiyi araştırarak karar vermenizi tavsiye ederim. 3. kişi kötüniyetli veyahut mal kaçırıldığını biliyor yada bilebilecek durumda olan kişilerden ise tapu iptali davasına devam edin. Sosyal medyada arkadaş olmaları, komşu olmaları, uzun zamandır dostlukları bulunması, akraba olmaları gibi durumlar var ise; bilebilecek kişilerden kabul ediliyor ve gerçek bir satış olsa dahi iptal ediliyor. Böyle bir ekonomik ortamda 1 hafta içerisinde satış yapılması pek makul de durmuyor, daha önce konulmuş bir ilan vs yok ise.
Old Dün, 12:47   #7
Haritaa57

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan avoguzhan
Miras bırakan 2007 yılında kendi taşınmazını oğluna satış gösterip devrediyor, kızının miras almasını engellemek adına. 2024 yılı sonunda muvazaa nedeniyle tapu iptal tescil davası açtık. Davayı açmamızın hemen akabinde, bir hafta içinde henüz tedbir konulmadan davalı taşınmazı 3. kişiye satıp devrediyor. Mahkeme teminat talep etmiş olduğu için biz teminatı yatırma kısmını halledene kadar davalı taşınmazı satıyor.
1- Bu durumda davayı pay oranında tazminata çevirebilir miyim?
2- Tazminat talep edecek olursam henüz bedel belli olmadığı için bu ıslah kabul edilip, değer belli olduğu takdirde ikinci ıslah hususuna takılır mıyım?
3- 3. Kişinin iyi niyetli olmadığını düşünürsek, davaya 3. kişiyi dahil edebilir miyim? Bu durumda 3. kişi iyi niyetli ise davanın tamamen reddi gibi bir risk almış olur muyum?

Bu konuya ilişkin tesadüfen karşılaştığım kararı eklemek istiyorum. Kalın yazılan kısım iyiniyetli olmayan üçüncü kişiye devri hakkındadır. Umarım işinize yarar:

1. Hukuk Dairesi 2021/1592 E. , 2021/4618 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TAZMİNAT

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen reddine kısmen kabulüne karar verilmiş davacı vekili, davalı ... vekili ve davalı ... vekilinin istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurularının esastan reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan annesi ...'in ... parsel sayılı taşınmazını mirastan mal kaçırma amacıyla davalı yeğeni ...'a, ...'ın da mirasbırakanın torunu olan davalı ...'a, ...'ın da davalı ...'e satış suretiyle temlik ettiğini, temliklerin muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptali ile payı oranında adına tesciline, olmazsa davalılar ... ve ...'dan bedelin tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı ...; taşınmazı mirasbırakandan satın aldığını, sonrasında ise davalı ...'a sattığını, davalı ...; taşınmazı davalı ...'tan bedelini ödeyerek satın aldığını, sonrasında ise davalı ...'e sattığını; davalı ... ise iyiniyetli üçüncü kişi olarak taşınmazı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, mirasbırakan tarafından ...'ya yapılan satışın muvazaalı olduğu, davalı ... ile ...’ın el ve işbirliği içerisinde hareket ettiği, davalı ... ...’in ise dava konusu taşınmazı emlakçı vasıtasıyla satın aldığı gerekçesiyle davalılar ... ve ... yönünden davanın kabulüne, davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmiş, davacı vekili, davalı ... vekili ve davalı ... vekilinin istinafı üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...’nin dava konusu ... parsel sayılı taşınmazdaki 20885/88704 payını 27.10.2014 tarihinde davalı ...’a, ...’ın 01.12.2015 tarihinde mirasbırakanın torunu olan davalı ...’a, ...'ın da 08.04.2016 tarihinde davalı ... ’e satış suretiyle temlik ettiği, toplulaştırma çalışmaları sonucunda dava konusu payın ... ada ... parsel sayılı taşınmaza gittiği, mahkemece ilk ve ikinci temlikin muvazaalı olduğunun kabul edildiği ancak, son kayıt malikinin iyi niyetli olduğu gerekçesi ile tapu iptali ve tescili talebinin reddine karar verilerek diğer iki davalının bedel ödemesine hükmedildiği, bu kararın taraflarca istinaf edilmesine rağmen, Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurularının reddi kararının sadece davacı vekili tarafından temyiz edildiği görülmüştür.

Bu bağlamda, mahkemece baştaki işlemlerin muvazaalı olduğunun kabulü doğrudur. Uyuşmazlık, son kayıt malikinin Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesinden yararlanıp yararlanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukukumuzda diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlama düşüncesiyle, alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. maddelerinin ve tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.
Öte yandan, bir Devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise, bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nın 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1.fıkrasında "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ancak, tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle, "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı'' ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.

Somut olayda, davalı ... ...’in de beyan ettiği üzere dava konusu taşınmaza komşu parselin maliki olması nedeniyle dava konusu taşınmazın durumunu bilebilecek durumda olduğu, temliklerin hayatın olağan akışına aykırı olarak kısa aralıklarla yapılmış olduğu, satıcı davalı ...’ın taşınmazı sattığını iddia ettiği bedel ile alıcı davalı ... ...’in ödediğini iddia ettiği bedelin uyuşmadığı, davalı ... ...’in taşınmaz bedelini ödemek amacıyla keşide ettiği iddia edilen çeklerin bankaya iade edilerek iptal edildiği, dolayısıyla bu çeklerin tahsil edilmediği hususları göz ardı edilerek davalı ... ...’in iyi niyetli olduğunun kabulü doğru değildir.

Hal böyle olunca, davalı ... ...’in iyi niyetli olmadığı gözetilerek davacının tapu iptali ve tescili talebinin kabulü gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.

Kabule göre de; taşınmazın bedeline hükmedilirken dava konusu taşınmazın dava tarihindeki değeri üzerinden davacının miras payına isabet eden değerin hüküm altına alınması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi de doğru değildir.

Davacının açıklanan nedenlerden ötürü yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 373/1. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının aynı Kanun′un 371/1-a maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 23/09/2021 tarihinde kesin olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.

-KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuki sebebine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

İlk derece mahkemesince ara maliklerin kötüniyetli ve işbirliği içinde hareket ettikleri, ne var ki son malikin iyiniyetli olduğu gerekçesiyle ara malikler hakkında tazminat isteğinin kabulüne, son malik hakkındaki davanın ise reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince başvuru esastan reddedilmiştir.
Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, son malik ...’in iyiniyetli olup olmadığı, TMKnın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere, asıl olan iyi niyetin varlığı olup;bunun aksinin davacı tarafından ispat edilmesi gerekir. Dinlenen davacı tanıklarının beyanları kötüniyetin ispatına yeterli değildir. ...’in dava konusu taşınmaza komşu olmasına gelince, dosya kapsamıyla çiftçilik yapan ve bu amaçla bir çok taşınmaz satın alan ziraat mühendisi davalının kendi taşınmazına komşu olan taşınmazın satılık olduğunu öğrenmesi üzerine emlakçı vasıtasıyla bu taşınmazı satın almasından daha doğal bir alış veriş olmayacaktır. Bunun aksinin davacı tarafından ispatlanması gerekir. Diğer yandan, taşınmazın bir kısım bedeli için verilen çeklerin karşılıksız çıkması ise, davalılar arasındaki alacak borç ilişkisi gereğince takip hukukunun konusunu oluşturacak, taşınmazın bedelsiz veya bedelinin çok düşük olduğu anlamına gelmeyecektir. Temliklerin kısa aralıklarla yapılmasına gelince; son temlik ile önceki temlik arasında yaklaşık 5 ay gibi bir süre olup, günümüzün teknolojik imkanları ve ekonomideki hızlı gelişmeler ile artık taşınmaz satımı için taşınmazın bulunduğu tapu dairesine gitmeye dahi lüzum kalmadığı bir dönemde tapuda yapılan önceki intikallerin kısa aralıklarla yapılmasının son malikin kötüniyetli olduğunu gösterdiği yönündeki gerekçenin kabulü mümkün olmayacaktır.

Açıklanan ve ilk derece mahkemesi ile Bölge Adliye Mahkemesi gerekçelerinde yazılan gerekçelerle hükmün onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyoruz.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Banka kredisi için yapılan satıştan sonra evin gerçek sahibe devirden kaçınma Av. Gökhan Özs. Meslektaşların Soruları 4 26-02-2017 12:37
satış aşamasından sonra fakat satıştan önce gayrımenkule haciz koyduran kişi, ihale ilanı kendisine gönderilmedi diye ihalenin feshini isteyebilirmi BALDIRAN Meslektaşların Soruları 10 04-02-2013 16:33
gecekondu arazisinde haricen yapılan satış ve kadastrodan sonra istimlak 311 Meslektaşların Soruları 2 25-01-2011 09:14
Diplomatık temsilcinin çalışanların gerçek maaşını ve aylık primleri gerçek dışı beyan etmesi/ Yapılan şikeyete rağmen sonuç alınamaması? umutlaw Meslektaşların Soruları 10 07-10-2010 08:13
ACİL Satış Müdürünün Satıştan Sonra Haczi Kaldırmaması pallanco Meslektaşların Soruları 4 05-06-2009 17:32


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05985308 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.