|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
22-01-2013, 21:04 | #1 |
|
karar verilmiş ancak henüz kesinleşmemiş boşanma davası sırasında sadakatsizliğin ispatı
müvekkil ile eşi arasında görülmekte olan boşanma davası sonuçlanmış tarafların boşanlamalarına karar verilmiştir.gerekçeli karar dahi henüz yazılmamış iken davacı koca bir başkasıyla sözlenmiş evlilik hazırlıkları yapmaktadır.Bu husus onlarca tanık beyanıyla sabittir.gerekçeli karar geldiğinde kararı temyiz etmeyi düşünüyoruz.sorum şu : karar verildikten sonra öğrendiğimiz bu sadakatsizliği nasıl ispatlarız.Çünkü Yargıtay aşamasındayken dahi tarafların sadakat yükümlüğüne uyması gerektiği yargıtay içtihatı gereğidir.Temyiz safhasında bile sadakatsizliğe ilişkin delil sunulabilir.Şimdi yeni bir manevi tazminat davası mı açarak mı bu hususu ispatlamalıyım.Ya da başka hangi yolla ispatlayabilirim.Amacım temyiz dilekçeme somut ve sonradan ortaya çıkan yeni deliller sunmak.
|
22-01-2013, 21:08 | #2 |
|
Ortada birbirine aksi, ve çok yakın zamanlı bu konuya ilişkin HGK kararları mevcut.
Bir tanesi "her dava açıldığı anki duruma göre değerlendirilir. daha sonra ortaya çıkan durumlar yeni boşanma davasına konu edilebilir." Diğeri ise "evlilik birliği dava açıldıktan sonra yapılan eylem sebebiyle düzeltilemez halde bozulduğundan daha sonra ortaya çıksa bile boşanmaya hükmedilmesi gerekir" şeklinde. ancak HGK kararlarının birçoğu ilk yazdığım durumda... |
22-01-2013, 21:11 | #3 |
|
boşanma davalarında sadakat yükümlüğünün karar kesinleşinceye kadar devamına dair bir çok yargıtay kararı var.hatta benim bir başka dosyamda karşı taraf yargıtay aşamasında belgeye dayalı bir delil sundu ve karar bozuldu.karar düzeltmeye yolladım yine de yargıtay sadakat yükümlüğü karar kesinleşinceye kadar devam eder dedi.
|
22-01-2013, 21:14 | #4 |
|
bahsettiğim kararlar katıldığım seminerde anlatılmıştı. ancak şuan not aldığım defteri bulamadım. 2. daireden gönderilen HGK kararlarına bakarsanız fark edebilirsiniz.
Bu seminerde neden farklı kararlar çıktığı içinde şöyle söylemişlerdi, 2. daire üyesi Sn. Ömer Uğur Gençcan 'ın katıldığı HGK 2. görüşü savunuyor ve oyçokluğu ile böyle karar çıkarken, kendisinin katılmadıklarında da 1. görüş şeklinde karar çıkıyor. |
22-01-2013, 21:16 | #5 |
|
benim elimde kendi dosyalarıma ait 2 tane yargıtay kararı var.ikisinde de sadakatsizliğin karar kesinleşinceye kadar devamı yönünde.verdiğiniz cevaplar için çok teşekkğr ederim.ama lehime bir karar olursa sevinirim..
|
22-01-2013, 21:20 | #6 |
|
Boşanma açısında sizin bahsettiğiniz görüşe katılıyorum. ortada bir sadakatsizlik varsa o evliliği devam ettirmek doğru değildir. Ancak tazminatlar açısında katılmıyorum, davanın açılmasıyla evlilik birliğinden artık sadakat beklememek gerek.
Kararların bir çoğu sizinde elinizde olan kararlar yönünde ancak aksi kararları da bilmekte fayda görüyorum ben her zaman, süpriz olmaması açısında. Karar numaralarını yazdığım notlarımı bulabilirsem burada paylaşırım. |
22-01-2013, 21:20 | #7 |
|
Yargıtay, eşler arasındaki sadakatin boşanma davası kesinleşinceye kadar devam etmek zorunda olduğuna hükmetti
Erdemli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nden Yargıtay’ın gündemine gelen bir boşanma davasında 2. Hukuk Dairesi, eşler arasındaki kusur belirlemede sadakatin önemine dikkat çeken bir karara imza attı. Anlaşamayan çift boşanma davası açtı. Erdemli 2. Asliye Hukuk Mahkemesi çiftin boşanmasına hükmederek kocayı kusurlu buldu. Koca O.G. de boşanma kararı kesinleşmeden karısının kendisini aldattığını öne sürerek kusurun kendisinde olmadığını savundu. İtiraz üzerine dosya Yargıtay’ın gündemine geldi. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nde görülen davada, O.G., boşanma davası öncesinde eşiyle ayrı yaşadığını belirttiği temyiz dilekçesinde boşanma kararı kesinleşmeden eşi Zeliha’nın kendisini aldattığını bir başka erkekle beraber yaşadığını ve bu erkekten çocuk sahibi olduğunu ileri sürerek, eşinin doğum yaptığına dair belgeyi Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’ne sundu. SADAKAT KARAR KESİNLEŞİNCEYE KADAR DEVAM ETMELİ Yargıtay 2. Hukuk Dairesi ise yargılama sırasında ileri sürülmeyen hususların temyizde dikkate alınmayacağına ancak eşlerin sadakat yükümlülüğünün önemine işaret etti. Daire, “Eşlerin sadakat yükümlülüğü, boşanma yönünde oluşan karar kesinleşinceye kadar devam edeceğine göre, davacı kadının bu yükümlülüğüne aykırı davranışı, kanıtlanması halinde tarafların boşanmadaki kusur durumlarına ve boşanmanın fer’i sonuçlarına etkili olacaktır” dedi. Daire, yeni beyanların davanın sonucuna etki edeceğine işaret ederek, olaya ilişkin delillerin değerlendirilmesine hükmetti. Yerel mahkemenin kararını bozan Daire, sonucun delillerin incelenmesinden sonra kurulmasına karar verdi |
22-01-2013, 21:22 | #8 |
|
T.C.
YARGITAY 2. Hukuk Dairesi E:2010/21386 K:2012/2205 T:09.02.2012 Karşılıklı Boşanma Sadakat Yükümlülüğü Özet Medeni Kanun’un 185/3. maddesinde yer alan eşlerin sadakat yükümlülüğü evlilik birliği süresince geçerlidir. Boşanma yönünde oluşan karar kesin hüküm halini alıncaya kadar bu yükümlülük devam eder. Bu yükümlülüğün ihlali, diğer taraf bakımından boşanma sebebi oluşturur. Davacı-karşı davalı (koca) ‘nın, kendi davasının kabulü ile verilen boşanma kararı henüz kesinleşmeden bir başka kadınla birlikte yaşamaya başladığı ve bu kadından bir çocuğunun bulunduğu ileri sürülmüş ve bu iddia temyiz aşamasında sunulan nüfus kaydı ve diğer delillerle doğrulanmıştır. Ortaya çıkan bu yeni hadise, “davalı tam kusurlu” kabul edilerek karşı boşanma davası reddedilen kadının davasının sonucunu ve tarafların kusur durumları ile boşanmanın fer ‘i sonuçlarını etkileyecek niteliktedir. 4721 s.Yasa m. 185 Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı-karşı davacı (kadın) tarafından; her iki dava yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü: Mahkemece, “davalı tam kusurlu” kabul edilerek karşı boşanma davası reddedilmiştir. Oysa davacı-karşı davalı (koca)’nın, kendi davasının kabulü ile verilen boşanma kararı henüz kesinleşmeden bir başka kadınla birlikte yaşamaya başladığı ve bu kadından bir çocuğunun bulunduğu ileri sürülmüş ve bu iddia temyiz aşamasında sunulan nüfus kaydı ve diğer delillerle doğrulanmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 185/3. maddesinde yer alan eşlerin sadakat yükümlülüğü evlilik birliği süresince geçerlidir ve boşanma yönündeoluşan karar kesin hüküm halini alıncaya kadar bu yükümlülük devam eder. Davacı-karşı davalı (koca)’nın bu yükümlülüğünü ihlali, diğer taraf bakımından boşanma sebebi oluşturur. Ortaya çıkan bu yeni hadise, kadının davasının sonucunu ve tarafların kusur durumları ile boşanmanın fer’i sonuçlarını etkileyecek niteliktedir. Öyleyse bu husus nazara alınarak, diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonucuna göre karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekir. Açıklanan sebeple kararın bozulmasına, bozma sebebine göre kadının kocanın boşanma davası ile fer’ilerine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir. Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple (BOZULMASINA), bozma sebebine göre, davalı-karşı davacı (kadın)’ın kocanın davası ile fer’ilerine ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 09.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi. Eşlerin Boşanma Kararı Kesinleşinceye Kadar Birbirlerine Karşı Sadakat Yükümlülüğü Türk Medeni Kanunun 185. maddesi uyarınca eşler birlikte yaşamak, birbirlerine yardımcı olmak ve sadık kalmak zorundadırlar. Eşlerin arasında devam eden bir Boşanma Davası olması tarafların birbirlerine karşı sadakat yükümlülüklerinin sona erdiği anlamına gelmemektedir. Karşılıklı sadakat yükümlülükleri ancak kesinleşen bir boşanma kararı ile sona erebilmektedir. Açılan bir Boşanma Davasında taraflar dava dilekçesinde bildirmiş olduğu vakıalar davanın sınırını ve konusunu belirlemektedir. Mahkeme ancak bu vakıalar üzerinden inceleme ve değerlendirme yapabilir. Dava açıldıktan sonra meydana gelen başka bir olayın davanın konusu içine alınması mümkün değildir. Ne var ki Hukuk Genel Kurulunun 26/11/2008 gün 2008/2-7698 E. ve 2008/711 K. sayılı kararına benimsediği üzere Boşanma Davası açıldıktan sonra gerçekleşen bazı olgular somut olayın özelliğine göre somut olayın özelliğine göre dava sonucunu etkileyebilmektedir. 4721 sayılı TMK'nun 185.maddesi eşlerin yasal olarak birbirlerine karşı hak ve yükümlülüklerini düzenlemektedir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında düzenlenen sadakat yükümlülüğünün de evlilik birliği süresince devam etmesi gerekir. 4721 Sayılı kanunun 185. maddesi hükmü uyarınca boşanma kararı verilip kesinleşinceye kadar evlilik birliği süreceğinden, bu durumun doğal sonucu olarak taraflar arasında sadakat yükümü de evlilik birliğinin sona ermesine kadar devam edecektir. Bu düzenleme dikkate alındığında, eşlerin evlilik birliği sona ermeden, diğer bir anlatımla sadakat yükümü devam ederken başka bir kadın ile evlilik dışı ilişkiye girdiği hususunun hüküm kurulurken dikkate alınması gerekir. Özellikle, tarafların kusur durumuna etkili olan bu husus göz ardı edilmemelidir. Bu konuda Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun ilamı aşağıdadır. |
22-01-2013, 21:23 | #9 | |||||||||||||||||||
|
Bahsettiğim aleyhinize olan karar
|
22-01-2013, 21:24 | #10 |
|
T.C.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2010/2-636 K. 2010/680 T. 22.12.2010 • BOŞANMA ( Kesinleşinceye Kadar Evlilik Birliği Süreceğinden Bu Durumun Doğal Sonucu Olarak Taraflar Arasında Sadakat Yükümü de Evlilik Birliğinin Sona Ermesine Kadar Devam Edeceği ) • SADAKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Boşanma Kararı Verilip Kesinleşinceye Kadar Evlilik Birliği Süreceğinden Bu Durumun Doğal Sonucu Olarak Taraflar Arasında Sadakat Yükümü de Evlilik Birliğinin Sona Ermesine Kadar Devam Edeceği ) • KUSUR DURUMU ( Davalı-Davacı Koca Evlilik Birliği Devam Ederken Yapmış Olduğu Sadakatsizlik Nedeniyle Daha Fazla Kusurlu Olup Bu Nedenle Kişilik Hakkı Saldırıya Uğrayan ve Eşit Kusurlu Olmayan Eş Lehine Manevi Tazminata Hükmedilmesi Gerektiği ) 4721/m.174/2,185 ÖZET : Dava; karşılıklı boşanma, maddi-manevi tazminat ve ziynet alacağı istemine ilişkindir. Somut uyuşmazlıkta, henüz boşanma kararı verilmeden kocanın başka bir kadınla ilişkiye girdiği anlaşılmıştır. 4721 Sayılı kanunun 185. maddesi hükmü uyarınca boşanma kararı verilip kesinleşinceye kadar evlilik birliği süreceğinden, bu durumun doğal sonucu olarak taraflar arasında sadakat yükümü de evlilik birliğinin sona ermesine kadar devam edecektir. Bu düzenleme dikkate alındığında, kocanın evlilik birliği sona ermeden, diğer bir anlatımla sadakat yükümü devam ederken başka bir kadın ile evlilik dışı ilişkiye girdiği hususunun hüküm kurulurken dikkate alınması gerekir. Özellikle, tarafların kusur durumuna etkili olan bu husus göz ardı edilmemelidir. Hal böyle olunca; davalı-davacı koca evlilik birliği devam ederken yapmış olduğu sadakatsizlik nedeniyle daha fazla kusurlu olup, bu nedenle kişilik hakkı saldırıya uğrayan ve eşit kusurlu olmayan eş lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki "karşılıklı boşanma, maddi-manevi tazminat ve ziynet alacağı" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;İzmir 13.Aile Mahkemesince boşanma davasının kabulüne, maddi-manevi tazminat ve ziynet alacağı davasının reddine dair verilen 29.03.2007 gün ve 2006/684 E., 2007/211 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 27.11.2008 gün ve 2007/15965 E., 2008/16186 K. sayılı ilamı ile; ( ... 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-davacı kocanın temyiz itirazları yersizdir. 2-Davacı-davalı kadının temyizine gelince; a-Toplanan delillerden cinsel birlikteliği gerçekleştiremeyen, ailesinin hakaretlerine ses çıkarmayan, eşini evden kovan ve başka bir kadınla ilişkiye giren davalı-davacı koca daha ziyade kusurludur. Türk Medeni Kanununun 174/2 maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen kadının ağır yada eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları ( TMK. 4 BK. 42,43,44,49 ) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir. b-Toplanan deliller ve özellikle tanık Ramazan'ın beyanından davacı-davalı kadının evden ayrılırken bileziklerinin rızası hilafına elinden alındığı anlaşılmaktadır. Kadının talep ettiği bilezikler yönünden bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır... ), Gerekçesi ile kısmen bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece manevi tazminat yönünden önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: KARAR : Dava; karşılıklı boşanma, maddi-manevi tazminat ve ziynet alacağı istemine ilişkindir. Davacı-Davalı Arife Emer vekili, taraflar arasında davalının kusuru nedeniyle cinsel ilişki gerçekleşmeyince davalının davacıyı hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz bıraktığını ileri sürerek tarafların boşanmasını, davacıya düğünde takılan takıların bedeli olan 2.500,00 TL'nin davalıdan tahsilini, 10.000,00 TL. manevi tazminat ile 150,00 TL tedbir ve yoksulluk nafakasına hükmolunmasını istemiştir. Davalı-Davacı Aydın Emer vekili, cinsel ilişkide bulunamamaları üzerine Arife Emer'in soruna tıbbi çözüm bulmak yerine evliliklerinin onbeşinci gününde ailesi ile gitmek istediğini, bütün ısrarlara rağmen yirminci gün ailesi ile birlikte İzmir'e döndüğünü ve eşine yönelik olarak "erkekliği yok, yanaşamadı" türünden dedikodular çıkmasına sebep olduğunu, bu durumun evlilik birliğini temelinden sarstığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, davacının uğradığı maddi ve manevi zarar nedeniyle 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Yerel Mahkemece," her iki tarafın iddialarının usulünce kanıtlanamadığı ancak vuku bulan ayrılık akabinde tarafların bir araya gelip evlilik birliğini ihya etmek için yeterli ve etkin çaba göstermek yerine ailelerin de karıştığı ve tarafların birbirlerine karşı sevgi, saygı, güven ve hoşgörüyü tamamıyla ortadan kaldıracak şekilde karşılıklı suçlama ve kavgalarla evlilik birliğinin her iki tarafın kusuruyla temelinden sarsılmasına yol açtıkları gerekçesi ile tarafların açtıkları her iki boşanma davasının kabulüne, eşit kusurlu oldukları dikkate alınarak maddi-manevi tazminat istemlerinin ve davacı-davalı Arife Emer'in ziynet eşyalarının davalı-davacı Aydın tarafından alıkonulup iade edilmediği iddiası kanıtlanamadığından ziynet bedelinden alacak isteminin reddine, 150,00 YTL. yoksulluk nafakasının davalı-davacı Aydın'dan alınıp davacı-davalı Arife'ye verilmesine" karar verilmiş; tarafların maddi-manevi tazminat, nafaka ve ziynet eşyası yönünden temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçe ile kısmen bozulmuştur. Yerel mahkeme ziynet eşyalarına yönelik bozma kararına uymuş ve bu hususta açılan davayı tefrik ederek ayrı bir esasa kaydetmiş, manevi tazminat yönünden ise aynı gerekçe ile önceki kararında direnmiştir. Hükmü temyize Davacı-karşı davalı kadın vekili getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı-davalı kadın yararına manevi tazminata hükmetme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasındadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ( TMK )'nun 174/2.maddesi uyarınca, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat adıyla uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Somut olayda, tarafların evlilik boyunca cinsel yönden bir araya gelemedikleri sabit olmakla birlikte boşanma davası açıldıktan sonra davalı-davacı kocanın başka bir kadınla ilişkiye girdiği anlaşılmaktadır. Kural olarak, sadece dava dilekçesinde bildirilmiş olan vakıalar davanın sınırını belirler ve mahkemece ancak bu vakıalar hakkında inceleme ve değerlendirme yapılabilir. Dava tarihinden sonra meydana gelen maddi bir olgunun değerlendirilmesi ve hükme esas alınması olanaklı değildir. Ne var ki Hukuk Genel Kurulu'nun 26.11.2008 gün 2008/2-7698 E., 2008/711 K. sayılı kararında da aynen benimsendiği gibi boşanma davası açıldıktan sonra gerçekleşen bir kısım olaylar somut olayın özelliğine göre dava sonucunu etkileyebilir. 4721 sayılı TMK'nun 185.maddesi eşlerin yasal olarak birbirlerine karşı hak ve yükümlülüklerini düzenlemektedir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında düzenlenen sadakat yükümlülüğünün de evlilik birliği süresince devam etmesi gerekir. Somut uyuşmazlıkta, henüz boşanma kararı verilmeden kocanın başka bir kadınla ilişkiye girdiği anlaşılmıştır. 4721 Sayılı kanunun 185. maddesi hükmü uyarınca boşanma kararı verilip kesinleşinceye kadar evlilik birliği süreceğinden, bu durumun doğal sonucu olarak taraflar arasında sadakat yükümü de evlilik birliğinin sona ermesine kadar devam edecektir. Bu düzenleme dikkate alındığında, kocanın evlilik birliği sona ermeden, diğer bir anlatımla sadakat yükümü devam ederken başka bir kadın ile evlilik dışı ilişkiye girdiği hususunun hüküm kurulurken dikkate alınması gerekir. Özellikle, tarafların kusur durumuna etkili olan bu husus göz ardı edilmemelidir. Hal böyle olunca; davalı-davacı koca evlilik birliği devam ederken yapmış olduğu sadakatsizlik nedeniyle daha fazla kusurlu olup, bu nedenle kişilik hakkı saldırıya uğrayan ve eşit kusurlu olmayan eş lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. O halde, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davacı-davalı Arife Emer ( Genal ) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının manevi tazminat yönünden Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.12.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY : Tarafların karşılıklı olarak açmış oldukları boşanma davaları, her iki tarafın eşit kusurlu olmaları gerekçesi ile kabul edilmiş ve aynı gerekçe ile her iki tarafın tazminat istemleri ( eşit kusurlu olmaları nedeniyle ) reddedilmiştir. Boşanma kararı taraflarca temyiz edilmediğinden gerekçesi ile birlikte kesinleşmiştir. Her iki davanın davacıları yararlarına tazminata hükmedilmediği için verilen kararları temyiz etmişlerdir. Önceki Daire bozma ilamının ilk bendinde ( Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalı-davacı kararının temyiz itirazları yersizdir. ) gerekçesi ile temyiz istemini reddetmiştir. Özel Dairenin bozma ilamında, mahkemenin ret gerekçesinin yerinde olduğu, yasalara uygun olduğu belirtilmiştir. Dairenin karara uygun olduğunu belirttiği, tazminatın reddi gerekçesi, tarafların eşit kusurlu olmasıdır. Böylelikle hem taraflarca temyiz edilmeyen boşanma kararı gerekçesi ile birlikte ( tarafları eşit kusurlu sayan ) kesinleştiğinden, hem de davalı-karşı davacı kocanın tazminatla ilgili temyizi reddedilerek, bir defa daha tarafların eşit kusurlu oldukları kesin hüküm niteliğini kazandığından, artık aynı olaylara dayanan davacı-davalı kadının olaylarda daha az kusurlu olduğunu söyleme imkanı bulunmamaktadır. Davacı-davalı kadının tazminata dayanak yaptığı olaylarda daha az kusurlu, aynı olaylarda davalı-davacı kocanın boşanma ve tazminat davasında, keza kadının boşanma davasında eşit kusurlu kabul edilmeleri hukuki bir çelişkidir. Bu nedenle artık boşanmaya neden olan aynı zamanda tazminata da konu olan olaylarda artık ne mahkemenin ne de Yargıtayın kusur incelemesi ve irdelemesi mümkün değildir.Bunun dışında kusur incelemesi yapılarak boşanmaya ve tazminata esas olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunu söylemek kesin hüküm kuralına aykırıdır.Hüküm fıkrası ile sıkı sıkıya bağlı olan gerekçenin kesin hüküm teşkil edeceği yargısal uygulamada ve doktrinde sapma olmaksızın kabul edilmektedir.Özel Dairenin eskiden beri uygulaması da bu yöndedir.Örneğin 2. Hukuk Dairesi 11.2.1982 gün ve 8582/1186 sayılı kararında hakimi hüküm vermeye hukuken zorlayan gerekçenin kesin hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmiştir ( Y.K.D. 1982/6-784-786 ).Keza Özel Daire başka bir kararında yoksulluk nafakasının boşanmanın eki niteliğinde olduğunu,boşanmada kusur tespit edilmiş ise bu hususun kesin hüküm ve bunun sonucu olarak kesin delil oluşturacağını,hüküm fıkrası ile gerekçesi arasında zorunlu bir bağ varsa hükmün gerekçesinin de kesinlik kazanacağını,kesinlik kazanan bir hükmün sonuçlarının ancak yargılamanın iadesi yolu ile mümkün olduğunu bunun dışında hükmün dolayısı ile gerekçenin sonuçlarını kaldırmanın mümkün olmadığını,boşanma davası ile kesinleşin kusurluluk olayının yoksulluk nafakası için de kesin hüküm ve kesin delil teşkil edeceği açıkça belirtilmiştir. ( Y.2.H.D. 10.2.1993 668/1096 Esat Şener-Nafaka 1994/130-131 Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 2001 cilt-5 sayfa 5050-5053 ).Özel Dairenin bu konuda birçok yeni içtihatları da bulunmaktadır.Hatta Özel Daire tenfiz veya tanıması yapılan yabancı mahkeme kararlarındaki boşanmaya ilişkin kesinleşmiş kusur oranının Türkiyede açılan tazminat davalarında esas alınması gerektiğini yeniden kusur incelemesine girişilemeyeceğini çok açık biçimde kabul etmektedir. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davacının boşanma davasında ayrıca tazminat talebinde bulunmaması halinde ve boşanma kesinleştikten sonra tazminatla ilgili olarak açılacak bir davada kusur oranı boşanma davasında kesinleştiğinden yeniden kusur araştırılmasına girilemeyeceği ancak burada boşanma ve tazminat birlikte talep edildiğinden ve temyizde kusura da itiraz edildiğinden durumun farklı olduğu ve tazminat yönünden kusurun incelenebileceği dile getirilmiştir. Bu görüşe hukuki olarak katılmak mümkün değildir. Çünkü boşanma davası ile birlikte tazminat istenmesi halinde boşanma kararındaki kusur oranının kesinleşmesini engelleyen bir hüküm bulunmamaktadır. Boşanma kararı temyiz edilmeyerek kesinleştiğine göre ister boşanma davası ile birlikte açılmış olsun isterse tazminat davası ayrı açılmış olsun artık kusur durumu kesinleşmiştir. Bu durumda kesin hüküm nedeni ile davalı kocanın, tazminat kararını kusur yönünden temyizinin dikkate alınmaması gerekir. Boşanma ile birlikte kesinleşen kusur oranının ayrı açılan tazminat davasında hükme esas alınması, boşanma ile birlikte açılan tazminat davasında kesin hüküm sayılmamasının hukuki bir dayanağı yoktur. Özellikle belirtmek gerekir ki tarafların boşanma kararının temyizi yoktur.Bu nedenle boşanma kararı tarafları eşit kusurlu sayan gerekçesi ile birlikte kesinleşmiştir. Burada bir husus düşünülebilir,o da davalının kusura itirazının aynı zamanda boşanma kararının gerekçesinin de temyizi olduğunun kabulüdür.Böyle kabul edildiği taktirde de Özel Dairenin ( sair temyiz itirazlarının reddine ) diyerek boşanma kararını gerekçesi yönü ile kesinleştirmemesi ve ( mahkemece boşanmaya neden olan olayda davalı tam kusurlu sayılarak boşanmaya karar verilmiş ise de dosya kapsamına göre olaylarda her iki tarafın eşit kusurlu olduğu,ancak evlilik birliğinin devamında imkan bulunmadığından sonuç olarak boşanmaları yönünde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığından sonucu itibarı ile doğru olan boşanma kararının onanmasına ) biçiminde hüküm kurulması böylelikle davalının boşanmaya neden olan olayda tarafların eşit kusurlu olduğu yönünde kesin hüküm oluşmasının önlenmesi bundan sonra tazminatın irdelenmesi gerekirdi. Ancak bu yapılmamış, tarafların boşanmadaki eşit kusuru kesinleşmiş, ancak davacı-karşı davalı kadının tazminatına gelince davalı-karşı davacı koca daha çok kusurlu sayılmıştır. Hukuk Genel Kurulu sonuçta boşanmaya ve kocanın tazminat istemine esas olan olaylarda tarafları mahkeme kararında belirtildiği gibi eşit kusurlu saymıştır. Yerel mahkeme zorunlu olarak Hukuk Genel Kurulu kararına uyup hüküm kuracaktır. Boşanma kararı kesinleşmiş ve bozma ilamının kapsamı dışında olduğundan bu konuda yeniden hüküm kurulmayacak sadece eski hüküm tekrarlanacaktır.Bu durumda mahkeme kararında: ( 1- Taraflar arasında boşanmaya neden olan olaylarda taraflar eşit kusurlu bulunduğundan tarafların şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanmalarına 2- Boşanmaya ve tazminata esas olan olaylarda davalı-davacı koca eşit kusurlu bulunduğundan kocanın tazminat isteminin reddine ( kesinleşmiştir ) 3-Boşanmaya ve tazminata esas olan olaylarda davacı-davalı kadın az kusurlu bulunduğundan tazminata hükmedilmesine ) diyecektir. Sonuç olarak bir olaya hukuken iki ayrı kusur oranı verilmesi mümkün olmadığından, boşanma kararının kesinleşmesi ile tarafların eşit kusurlu olduğu hususu da kesinleşmiş bulunduğundan, ayrıca davalı-karşı davacı kocanın tazminat istemide eşit kusurlu olması nedeniyle reddedildiğinde boşanmadaki kusur oranı kesinleştikten sonra davacı-davalı kadının tazminat isteminde kusura itirazının hukuki anlamda sonuç doğurması mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenlerle Yerel Mahkeme kararının onanması gerektiği görüşündeyim. |
22-01-2013, 21:25 | #11 |
|
peki bu yeni duruma dayanarak yeni delillerle birlikte sadece manevi tazminat davası açabilir miyim.sonuçta mahkeme tarafları eşit kusurlu görüp çok az bir tazminata hükmetmişti.
|
23-01-2013, 13:29 | #12 |
|
Sadakatsizlik (zina) özel boşanma sebebi olup, taraflar evlilik birliği devam ettiği sürece bu yükümlülüğün ihlal edildiği gerekçesi ile birbirlerine karşı boşanma davası açabilir. Boşanma davası açmakla ayrı yaşama hakkına sahip olan taraflarda dahi bu yükümlülük devam eder.
Mevcut dava başka bir sebebe dayanıyor ise ve fakat sadakatsizliğin ispatına ilişkin somut, kesin denilebilecek delilleriniz varsa mevcut davanıza paralel olarak ZİNA sebebi ile ayrı bir boşanma davası açabilirsiniz. Derdestlik itirazı dinlenmeyecektir keza neticei talebi aynı olsa da sebep ve gerekçesi farklıdır. Diğer davanızın bu dava sonuçlanmadan kesinleşmesini ve tarafların boşanmasını engellemek için o davadan FERAGAT edebilirsiniz. Ancak karşı dava var ise kesinleşmemesi için uğraşmalı ve ZİNA sebebi ile boşanma davanızı hızlandırmalısınız. Fikrim tartışmaya açıktır. Aksi görüşler var ise konuyu tartışmak yahut bilmediğimi öğrenmek beni mutlu edecektir. Ekleme:Öte yandan belirtmekte fayda var ki şiddetli geçimsizlik iddiası ile açmış olduğunuz dava sonuçlanmış ve temyiz aşamasında ise Yargıtay'a bu hususta delilleri de içerir dilekçe göndermeniz kanımca yargıtayın kararını değiştirmeyecektir. ÇÜNKÜ DAVA SONRASI OLAYLAR ANCAK BAŞKA BİR DAVA KONUSU OLABİLİR. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
boşanma davası sırasında doğan çocuk | av.yağmur deniz | Meslektaşların Soruları | 0 | 30-11-2012 14:25 |
Anlaşmalı boşanma davası açtım ancak barıştık ne yapmalıyım? | ceylanömer | Kadınlara Hukuki Destek Merkezi (KAHDEM) | 1 | 14-01-2010 10:14 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |