Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Mal Rejimi / Katkı Payı-Katılım Alacağı/Değer Artış Payı/Yargıtay Kararları

Yanıt
Konu Notu: 9 oy, 4,78 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 03-11-2009, 14:55   #31
Av. Taner BAŞ

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ

Esas No.
2005/15849
Karar No.
2006/211
Tarihi
23.01.2006

İLGİLİ MEVZUAT
4721-TÜRK MEDENİ KANUNU (MK)/240

KAVRAMLAR
MAL REJİMİ
AİLE KONUTUNUN ÖZGÜNLENMESİ

ÖZET
TARAFLAR ARASINDA EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ GEÇERLİDİR. EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNDE AİLE KONUTUNUN ÖZGÜLENME İSTEMİ SAĞ KALAN EŞE AİTTİR. BOŞANMA HALİNDE BÖYLE BİR İSTEMDE BULUNULAMAZ

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm,aile konutunun özgülenmesi yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Taraflar arasında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Edinilmiş mallara katılma rejiminde aile konutunun özgülerime ( TMK. md. 240 ) istemi sağ kalan eşe aittir. Boşanma halinde böyle bir istemde bulunulamaz.
Bu yön gözetilmeden aile konutunun özgülenmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 23.01.2006
Old 02-06-2010, 16:09   #32
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C
YARGITAY
8.Hukuk Dairesi

ESAS NO :2010/948
KARAR NO :2010/1424

YARGITAY İLÂMI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 10. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 18.01.2010
NUMARASI : 2009/1513-2010/31
DAVACI : A.O.
DAVALI : H.G. E.
DAVA TÜRÜ : Katkı payı alacağı

A. O.ile H..G.E. aralarındaki katkı payı alacağı davasının
reddine dair Ankara 10.Aile Mahkemesinden verilen 18.01.2010 gün ve 15153/31 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR

Davacı A.O. vekili, evlilik birliği içinde edinilerek davalı kadın adına
kaydedilen Ankara Çankaya’daki iki ev nedeniyle davalı aleyhine açtığı katkı payı alacağı davasında, mahkemece talep ettiği miktarla sınırlı olarak lehine hükmün kurulduğunu, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulduğunu açıklayarak daha önce açılıp kabul edilen miktar dışında kalan 231.137 TL katkı payı alacağının 29.11.2004 tarihinden itibaren faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, dava tarihinden itibaren 1 yıllık zamanaşımının geçtiğini, önceki asıl dava kesinleşmeden ek davanın açılamayacağını, faizin ise ancak dava tarihinden itibaren uygulanabileceğini açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece, mal rejiminden kaynaklanan davaların bir yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açılması gerektiği, bir yıllık sürenin taraflar arasındaki evliliğin sona erdiği 27/05/2005 tarihinde başladığı, bu davanın ise bir yıllık sürenin geçmesinden sonra 09/11/2009 tarihinde açıldığı gerekçesiyle zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmesi üzerine, hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar, 15.11.1990 tarihinde evlenmiş, 8.11.2004 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün kesinleşmesi üzerine 27.7.2005 tarihinde boşanmışlardır.
Dava konusu 2687 ada 15 parseldeki 5 numaralı daire 23.8.1996, 26568 ada 3 parseldeki 4 numaralı dubleks ev ise 30.12.1999 tarihinde satın alınarak davalı kadın adına tapuya tescil edilmiştir. Her iki taşınmaz da taraflar arasında mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde edinilmiştir. Evlilik birliği içerisinde davacı tarafından satın alınıp davalı adına tescil edilen her iki taşınmaz için açılan katkı payı alacağına ilişkin önceki davada Ankara 10.Aile Mahkemesinin 2006/431 Esas,2008/1013 sayılı kararıyla Çankaya İlçesi Ayrancı Mahallesi 2687 Ada,15 Parsel üzerinde bulunan 5 nolu bağımsız bölümde davacının katkı payının 100.935 TL, Çankaya İlçesi 26568 Ada 3 Parsel üzerinde bulunan 4 nolu bağımsız bölümde de 170.202 TL olarak hesaplandığı, her bir taşınmaz için istenilen 20.000’er TL katkı payı alacağının kabul

edildiği, bu kararın davalı tarafça temyizi üzerine Yargıtay 8.Hukuk
Dairesinin 2009/286 Esas 2009/Alacağının kabul edildiği, bu kararın davalı tarafça temyizi üzerine Yargıtay 8.Hukuk Dairesinin 2009/2861 Esas 2009/4607 sayılı ilamı ile onandığı, davalı tarafın bu defa saklı tuttuğu fazlaya dair haklarını 5 nolu bağımsız bölüm için 80.925 TL, 4 nolu bağımsız bölüm için de 150.202 TL olmak üzere toplam 231.137 TL olarak katkı payı alacağı kapsamında istediği anlaşılmaktadır.
Ne sebepten doğmuş olursa olsun “her türlü alacak” kural olarak zamanaşımına tabi olup mal rejimine yönelik katkı payı alacağı için de belirli bir süre sessiz kalınırsa bu hareketsizlik o alacağın artık dava edilmesine engel oluşturur. Başka bir anlatımla
zamanaşımı söz konusu olur. 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihinden sonra evlilik birliği içinde edinilen mallarla ilgili açılan değer atış payı ve katılma alacağına ilişkin talepler bakımından TMK’nun 178.maddesinde yazılı 1 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması doğru ise de, 1.1.2002 tarihinden önce 743 sayılı TKM’nin yürürlükte olduğu dönemde evlilik birliği içinde edinilen mallarla ilgili eşlerden birinin açtığı katkı payı alacağına ilişkin davalarda 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanunun 1 ve10.maddeleri de dikkate alındığında 1 yıllık zamanaşımı süresi uygulanamaz. Eldeki dava, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen iki parça taşınmazla ilgili katkı payı alacağına ilişkindir. Borçlar Kanunu 125.maddesindeki “bu konuda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava on senelik müruru zamana tabidir” hükmündeki (her dava) sözcüklerini “bütün alacaklar” tarzında anlamak gerekir. Türk Medeni Kanununun genel nitelikli hükümler kenar başlığını taşıyan 5.maddesi uyarınca Borçlar Kanununun zamanaşımına ilişkin bölümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerinde uygulanır. Açıklanan nedenle davanın niteliği itibarıyla olayda 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Mahkemece boşanma kararının kesinleştiği tarihten eldeki davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçmediği dikkate alınarak işin esasıyla ilgili deliller toplanıp sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bir yıllık zamanaşımının geçtiği gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen hükmün HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 29.03.2010 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan Üye Üye Üye Üye
Y.Uluç S.İlday A.Demir S.Altıngöz F.Akçin


Karşılaştırıldı
Old 08-06-2010, 17:25   #33
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/2-96
K. 2010/106
T. 24.2.2010

• KATKI ALACAĞI ( Boşanma Kararının Hüküm Kısmı ve Tarafların Hiçbir Zaman Boşanma Protokolündeki İmzalarını İnkar Etmemiş Olmaları Dikkate Alındığında Boşanma Dava Dosyasındaki Bu Belge ve Beyanların Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olduğu - Kesin Delil Niteliği Taşıdığı )

• ANLAŞMALI BOŞANMA ( Katkı Alacağı - Boşanma Protokolünde Yer Alan Mal Rejimi Hukukundan Kaynaklanan Anlaşma Maddelerinin Mahkeme Kararında Yer Alması veya Protokolün Mahkemece Onaylanması Gerektiği/Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olduğu )

• EVLİLİK BİRLİĞİ İÇİNDE SATIN ALINAN TAŞINMAZA KATKI NEDENİYLE ALACAK ( Tarafların Boşanma Protokolündeki İmzalarını İnkar Etmemiş Olmaları Dikkate Alındığında Boşanma Dava Dosyasındaki Bu Belge ve Beyanların Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olduğu - Kesin Delil Niteliği Taşıdığı )

• MAHKEME İÇİ İKRAR ( Boşanma Kararının Hüküm Kısmı ve Tarafların Hiçbir Zaman Boşanma Protokolündeki İmzalarını İnkar Etmemiş Olmaları Dikkate Alındığında Boşanma Dava Dosyasındaki Bu Belge ve Beyanların Olduğu - Kesin Delil Niteliği Taşıdığı/Katkı Alacağı Davası )

• BOŞANMA PROTOKOLÜ ( Katkı Alacağı Davası - Tarafların Boşanma Protokolündeki İmzalarını İnkar Etmemiş Olmaları Dikkate Alındığında Boşanma Dava Dosyasındaki Bu Belge ve Beyanların Mahkeme İçi İkrar Niteliğinde Olduğu/Kesin Delil Niteliği Taşıdığı )

4721/m.2,166/3,175,182,184/3
1086/m.236

ÖZET : Dava, evlilik birliği içinde satın alınan taşınmaza katkı nedeniyle alacak istemine ilişkindir. Kural olarak, anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler.

Somut olayda, davacının dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü mahkemeye sunmuş olması, boşanma davasındaki beyanları, boşanma kararının hüküm kısmı ve tarafların hiçbir zaman protokoldeki imzalarını inkar etmemiş olmaları, protokolün mahkemece onaylandığı, dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu belge ve beyanların mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu; böylece, görülmekte olan davada kesin delil niteliğini taşıdığı ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen eldeki davayı açarak tamamen aksini ileri sürmekle dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekmiştir.

DAVA : Taraflar arasındaki “katkı alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hatay Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.02.2007 gün ve 2006/410 E., 2007/157 K. sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 09.02.2009 gün ve 2007/16052 E., 2009/1885 K. sayılı ilamıyla;

( ... Taraflar boşanma davasının 20.04.2006 tarihli oturumunda boşanma ve fer’ileri konusunda anlaşmışlardır.

Dava, evlilik birliği içinde alınan taşınmaza katkı nedeniyle alacak istemine ilişkin olup, bu istek boşanmanın fer’ilerinden değildir. Taraflarca hazırlanan protokol mahkemece onaylanmadığı gibi, boşanma davasının hüküm fıkrasında katkı payı nedeniyle alacakla ilgili bir hüküm de kurulmamıştır. Tarafların gösterdikleri delilleri toplanıp, ulaşılacak sonuç uyarınca işin esasıyla ilgili karar verilmesi gerekirken davanın yazılı gerekçe ile reddedilmesi usul ve yasaya aykırıdır... ),

Gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, evlilik birliği içinde satın alınan taşınmaza katkı nedeniyle alacak istemine ilişkindir.

Davacı, davalı ile boşandıklarını, 330 ada 96 parsel sayılı taşınmazın 1/8 hissesini evlilik birliği içerisinde 2003 yılında kendisinin satın aldığını ancak davalı adına tapuya kayıt ettirdiğini, boşandıktan sonra davalının hissesine düşen bedeli vermediğini belirterek, bahse konu taşınmazın tasfiyesi ile katılma rejimi doğrultusunda alacağının tespiti ve tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, tarafların anlaşmalı olarak boşanıp, aralarında düzenledikleri 17.04.2006 tarihli protokol ile mal rejiminin tasfiye edildiğini, her iki tarafın anlaşması doğrultusunda mal bölüşümü yapılarak tarafların bunun dışında birbirlerinden herhangi bir taleplerinin olmayacağını kararlaştırdıklarını, protokolün davacı yönünden bağlayıcı olduğunu, dava konusu 96 parseldeki hisseyi müvekkilinin kendi kişisel çalışmaları ve birikimi ile satın aldığını ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.

Mahkemece, taraflar arasında 01.01.2002 tarihinden geçerli olmak üzere yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu, davaya konu taşınmazın bu tarihten sonra 09.09.2003 tarihinde edinildiği, tarafların boşanmaya ilişkin dava dilekçesi ile mahkemece uygun bulunan protokolde boşanmanın mali sonuçlarını da düzenledikleri, bu şekilde taraflar arasında tasfiyeye konu bir malvarlığı değerinin bulunmadığı, bilerek ve isteyerek protokolle karşı tarafa bir takım maddi olanaklar sağlayan kişinin, boşanma işlemi gerçekleştikten sonra sağladığı olanakları geri istemesinin iyi niyet, doğruluk, dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı, ayrıca kendi kusuru ile mali imkanlarını zorlayan tarafın MK.'nun 2. maddesinden yararlanmasının da söz konusu olamayacağı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin yukarıda yazılı bulunan bozma kararı üzerine yerel mahkemece; önceki gerekçeler ve ayrıca, taraflar arasında düzenlenmiş protokolün mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu, mahkeme içi ikrarın kesin delil niteliğinde olup, bu davada ileri sürülebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Açıklanan maddi olgu, iddia ve savunma ile bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Türk Medeni Kanunu’nun 166/3 maddesine dayalı anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin tamamının açıkça ve ayrıca mahkeme hükmünde yer almaması ve yine protokolün mahkemece açıkça onaylanmamasının mal rejiminden kaynaklanan taleplerin istenmesine engel olup olmayacağı; boşanma davasında sunulan protokolün mahkeme içi ikrar niteliğinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, noktalarında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümüne geçilmeden önce, “ikrarın” hukuki niteliği, konusu ve ispat kuvveti açısından türleri üzerinde durulmasında yarar vardır.

Yargılama usulü bakımından ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir ( YHGK 9.11.1955 gün E:4-79 K:78; YHGK 25.6.1975 gün E:4/681 K:879 ).

İkrarın ispat kuvveti, yapıldığı yere göre belirlenir. Bu cümleden olarak, ikrarın yapıldığı yere göre bir ayırıma tabi tutulması, kanundan doğan bir zorunluluk olup; ikrarın mahkeme içinde veya mahkeme dışında yapılmasına farklı hüküm ve sonuçlar bağlanmıştır.

Kavram olarak da mahkeme dışı ikrar Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir” hükmü ile açıkça kullanılmış iken; mahkeme içi ikrar aynı maddenin birinci fıkrasında “ Dava evrakında veya hakim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder” hükmü ile örtülü olarak kullanılmıştır.

Mahkeme dışı ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın mahkemeye yönelik değil; ya karşı taraf, ya da başka kimseler veya merciiler önünde yapılması gerekir. Mahkeme dışı ikrar, kesin bir delil olmayıp, takdiri delildir. Hakim, mahkeme dışı ikrarı doğrulayacak delil ve emare varsa, buna dayanarak hüküm verebilir ( HUMK m.236/4 ).

Mahkeme içi ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha ( dava evrakı )ile de vakıa ikrar edilebilir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun 236/1. maddesinde “dava evrakı” olarak belirtilen belgeler, tarafların dilekçe ve layiha gibi, davayı hakim önüne götüren ve dava ilişkisi nedeniyle birbirlerine usulen tebliğ ettirdikleri belgelerdir. Mahkeme içi ikrar, bir kesin delildir.

Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder ( Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı baskı, İstanbul 2001, C:2, s:2045 ).

Bu genel açıklamalardan sonra, Türk Medeni Kanunu’nun 166/3 maddesine dayalı anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde boşanmanın mali sonuçlarının kararlaştırılması kavramına, mal rejiminin tasfiyesinin dahil olup olmadığı; böyle bir kararlaştırma varsa bunun sonuçlarının ne olacağının irdelenmesi gerekmektedir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 166/3. maddesine dayalı olarak açılan boşanma davalarında, evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek protokolü uygun bulması şarttır. Bu halde tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı ( TMK.md. 184/3 )hükmü uygulanmaz" ( TMK.md.166/3 )

Taraflar tek bir konuda anlaşamamış olsalar dahi, Türk Medeni Kanunu'nun 166/3.maddesi uyarınca delil toplanmadan karar verilemez. Bu gibi hallerde tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde delilleri toplanıp Türk Medeni Kanunu'nun 166. maddesinin 1, 2. ve 4. fıkralarına göre değerlendirme yapılmalıdır.

Anılan maddede, boşanmanın mali sonuçları üzerinde anlaşma şartı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174.maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat, 175.maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep haklarına ilişkindir. Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye ettikleri kabul edilemez.

Görüldüğü üzere, mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanma kapsamında değildir. Başka bir anlatımla boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenleme, mal rejiminin tasfiyesine yönelik istemleri içermez.

Somut olaya gelince; davacı, eldeki davadan önce açtığı boşanma davasında, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığını, davalı ile karşılıklı olarak boşanma ve boşanmanın mali sonuçları konusunda tam bir mutabakat sağladıklarını belirterek, davalı ile anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir.

Davacının, dava dilekçesinin ekinde sunduğu 17.4.2006 tanzim tarihli “Protokol” başlıklı belgenin, 4. maddesinde, tarafların, kendilerine ait eşyaları aldıkları; 5. maddesinde, birbirlerinden hak ve alacakları kalmadığı; 7. maddesinde ise, evlilik birliği içinde edinilmiş herhangi bir malları olmadığı, bu yönde de bir taleplerinin bulunmadığı belirtilmiş; 29.4.2006 tarihli oturumda da, davacı, dava dilekçesini tekrar etmiş, her iki yan da aralarındaki anlaşmaya göre boşanmaya ve mali sonuçlarına karar verilmesini istemişlerdir.

1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 236/1. maddesi hükmü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine, başka bir davada da kesin delil teşkil eder.

Açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; davacının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı dava dilekçesi, “Protokol” başlıklı belge ve duruşmadaki beyanının HUMK nun 236/1. maddesinde öngörülen mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; görülmekte olan davada davacı aleyhine kesin delil teşkil ettiği ve 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında öngörülen yazılı belge mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.

Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.5.1992 gün ve E:1992/14-249 K:1992/323 ve 23.05.2007 gün ve 2007/14-289 E. 2007/291 K. sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.

Öte yandan, taraflar arasında düzenlenmiş boşanma protokolünün, sadece mal rejiminin tasfiyesine ilişkin 7. maddesi boşanma hükmünde ayrıca ve açıkça gösterilmemiştir. Bunun dışında kalan çocukların velayetine, çocuklarla kişisel ilişki kurulmasına, maddi ve manevi tazminata ve yargılama giderlerine ilişkin maddeleri ise açıkça ve ayrıca boşanma ilamının hüküm kısmında gösterilmiştir. Bu hal ve tarafların yargılamadaki beyanları dikkate alındığında protokolün mahkemece uygun bulunduğu; ancak, içeriği de evlilik birliği içinde edinilmiş herhangi bir mal olmadığı, bu nedenle taleplerinin bulunmadığı şeklinde olan 7.maddenin gerek bu ifade tarzı gerekse de mal rejiminin boşanmanın mali hükümlerinden olmaması nedeniyle hüküm fıkrasında bu kısmın ayrık tutulduğunun kabulü gerekmekte; bu hal anılan protokolün ve boşanma davasında gerçekleşen beyan ve belgelerin tümüyle mahkeme içi ikrar ve kesin delil olma niteliğini etkilememektedir.

Bununla birlikte; davacı, dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü sunduğuna ve bunun dava dilekçenin eki olduğunu açıkça belirttiğine, yargılamada aralarındaki anlaşmaya göre boşanmaya karar verilmesini istediğine ve davalı kadının da bu anlaşmadaki düzenlemeye güvenerek boşanmayı kabul ettiğine göre; bundan sonra davacının bu protokol hükümlerine aykırı olarak, boşanma davasındaki beyan ve dilekçelerini yok sayarak görülmekte olan bu davayı açıp, protokol hükümlerine aykırı olarak talepte bulunması 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen “Dürüst Davranma” kuralına da aykırılık teşkil etmekte; eş söyleyişle, hakkın kötüye kullanılması anlamına gelmektedir.

Yukarıda yapılan açıklamaların sonucu olarak; kural olarak, anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler.

Ancak somut olayda, davacının dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü mahkemeye sunmuş olması, boşanma davasındaki beyanları, boşanma kararının hüküm kısmı ve tarafların hiçbir zaman protokoldeki imzalarını inkar etmemiş olmaları, protokolün mahkemece onaylandığı, dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu belge ve beyanların mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu; böylece, görülmekte olan davada kesin delil niteliğini taşıdığı ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen eldeki davayı açarak tamamen aksini ileri sürmekle dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle; aynı hususlara dayanan ve usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ : Davacının, temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 24.02.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Kazancı
Old 09-07-2010, 16:27   #34
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2010/8-231
K. 2010/255
T. 5.5.2010
• KATKI PAYI ALACAĞI İSTEMİ ( Katkı Sağlandığı İleri Sürülen Taşınmazın Satın Alındığı Tarih İle Boşanma Kararının Kesinleştiği Tarih Arasında Yani Evlilik Süresince Zamanaşımı Süresi İşlemeye Başlamayacağı )
• BOŞANMA NEDENİYLE DOĞAN DAVA HAKLARINDA ZAMANAŞIMI ( Katkı Payı Alacağı İstemi - Katkı Sağlandığı İleri Sürülen Taşınmazın Satın Alındığı Tarih İle Boşanma Kararının Kesinleştiği Tarih Arasında Yani Evlilik Süresince Zamanaşımı Süresi İşlemeye Başlamayacağı )
• ZAMANAŞIMI ( Katkı Payı Alacağı İstemi - Katkı Sağlandığı İleri Sürülen Taşınmazın Satın Alındığı Tarih İle Boşanma Kararının Kesinleştiği Tarih Arasında Yani Evlilik Süresince Zamanaşımı Süresinin İşlemeye Başlamayacağı )
818/m.125, 126, 132
4721/m.178, 186, 187, 202, 225, 227, 242
4722/m.10
ÖZET : Dava; katkı payı alacağı istemine ilişkindir. Söz konusu katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın satın alındığı tarih ile boşanma kararının kesinleştiği tarih arasında, yani evlilik süresince, B.K.'nun 132. maddenin 1.fıkrası 3.bendine göre, zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır.

Dolayısıyla, boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren on ( 10 ) senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır. Katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde açıldığının kabulü gerekir. O halde, Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir ( 1 ) senelik zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece “davanın B.K.'nun 125. maddesinde öngörülen on ( 10 ) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu” şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir.

DAVA : Taraflar arasındaki “katkı payı alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Aydın Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.11.2008 gün ve 2006/1041 E.-2008/1165 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi'nin 26.05.2009 gün ve 2009/1873 E., 2009/2621 K. sayılı ilamı ile;

( ... Davacı M.E.K. vekili, davalı adına kayıtlı 1463 ada 34 parseldeki 4 numaralı bağımsız bölümün alımındaki katkısı nedeniyle davalı eşinden katkı payı alacağı isteğinde bulunmuştur.

Davalı H.A. vekili, süresinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı defi'nde bulunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüyle 16.202 YTL'nin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir. Eşler arasında boşanma davasının açıldığı tarihte mal rejimi sona ermiştir. ( TMK'nun 225 /son )

Taraflar arasında evlilik tarihinden 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı ( TKM. m. 170. ), bir yıl içinde başka mal rejimini seçmediklerinden 24.9.2002 tarihine kadar ise edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. ( 4722 S. K. md. 10/1, 4721 S. TMK md.202/1. )

TMK'nun 178. maddesinde, “evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.” hükmüne yer verilmiştir. Somut olayda, boşanma kararı 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiş görülmekte olan dava ise bir yıllık zamanaşımı süresi geçirildikten sonra 6.11.2006 tarihinde açılmıştır. Davalı vekili süresinde sunduğu cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmuştur. Davanın zamanaşımı süresinin geçmiş olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde esasa ilişkin kabul kararının verilmesi doğru görülmemiştir... ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava; katkı payı alacağı istemine ilişkindir.

Mahkemenin, davanın kabulüne dair verdiği karar, davalı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkemece, “Davanın Borçlar Kanunu'nun 125. maddesinde öngörülen on ( 10 ) yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve henüz zamanaşımı süresinin dolmadığı” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Hükmü temyize, davalı vekili getirmektedir.

Davaya konu edilen ve davalı adına tapuda kayıtlı gözüken 1463 ada 34 parseldeki 4 numaralı bağımsız bölümün 02.03.2000 tarihinde dava dışı üçüncü kişiden satış yoluyla edinildiği, uyuşmazlık konusu değildir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu'nun önüne gelen uyuşmazlık; 2000 yılında ortak hayatın devam ettiği dönemde alınan ve davalı ( kadın ) adına tapuya tescili yapılan taşınmazın alımında yapıldığı ileri sürülen katkı payına ilişkin alacağın dava zamanaşımı süresinin ne olması gerektiği, burada varılacak sonuca göre, davanın yasal süresinde açılıp açılmadığı, noktalarında toplanmaktadır.

Öncelikle katkı payı alacağı ile ilgili genel bir açıklama yapılmasında yarar vardır.

Bilindiği üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ( T.M.K. ) 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu tarihten önce 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi ( T.K.M. ) yürürlükte iken, taraflar; evlenme mukavelesiyle kanunda muayyen diğer usullerden birini kabul etmediklerine göre, aralarında yasal rejim olan mal ayrılığı geçerlidir. ( TKM. m.170 ) Taşınmaz, taraflar arasında bu rejim geçerli iken edinilmiştir.

Mal ayrılığında; eşlerden her biri, kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir ( TKM m. 186/1 ). Eşlerden her birinin mallarının geliri ve kendi kazançları yine kendilerine aittir. ( TKM m.189 ). 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 152'nci maddesi gereğince evin intihabı, karı ve çocukların münasip veçhile iaşesi kocaya aittir. 153'ncü madde gereğince de eve kadın bakar. Başka bir ifade ile, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisine göre; kadının eve bakması ve ev işlerini yapması yasal ödevidir ( Hukuk Genel Kurulu'nun 18.06.2008 gün ve 2008/2-432 E.-444 K. sayılı ilamı ).

Yukarıda da değinildiği üzere, koca mensup olduğu sosyal çevre bakımından, zorunlu ihtiyaçlarla birlikte, normal yaşayış düzeyini sağlamakla yükümlü olduğuna göre, kadının gelirinden bunları karşılamak üzere sarfı gereken giderlere Medeni Kanunu'nun 190. maddesi uyarınca münasip katılma payı dışında kalan kısmının kocanın mal varlığını arttırmada kullanıldığının kabulü gerekir. 190. maddenin 2. fıkrasındaki “karının bu suretle iştiraki kocanın hiçbir vakitte iade ve tazmin mükellefiyetini icap etmez” yolundaki hükmü de, hiç kuşkusuz kadının katılma zorunda bulunduğu masraflar için uygulamak gerekir. Bunun aksinin kabulü kadının, kocanın mal varlığını arttırmaya ya da katılma zorunluluğu sonucunu doğurur ki, bu fiilen kocanın yasal yükümlülüklerine ters düşeceği gibi hakkaniyet ve adalete de aykırı olur. Davalının mal varlığındaki artışın niteliği de göz önünde tutulduğunda davacının hibe ( bağışlama ) amacıyla hareket ettiğinden de söz edilemez ( HGK'nun 01.02.1985 gün ve E: 2-176, K: 57 sayılı ilamı ).

743 Sayılı Kanun'da, eşlerden birinin edindiği mala, diğer eş katkı yapmış ise, sağladığı bu katkı karşılığını isteyebileceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak Yargıtay kararları ile; katkıyı sağlayan eşin, diğerinden katkısı karşılığı genel hükümlere göre bir tazminat ( veya alacak ) talep edebileceği kabul edilmiştir ( HGK'nun 01.02.1985 gün ve E: 2-176, K: 57; 28.09.1994 gün ve 1994/2-47 E. - 564 K.; 18.09.1996 gün ve 1996/2-498 E. - 595 K.; 03.02.1999 gün ve 1999/2-56 E. - 40 K.; 07/06/2000 gün ve 2000/2-959 E. - 972 K.; 18.06.2008 gün ve 2008/2-432 E.-444 K. sayılı ilamları ).

Öğretide ise, eşlerin aile birliğinin gerektirdiği münasip katkı dışında kalan maddi destek nedeniyle, katkı sağlayan eşin diğer eşe karşı bir alacak hakkına ( katkı tazminatına ) sahip olduğu ileri sürülmüştür ( Acabey, M. Beşir: Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi, İzmir 1998, s.56; Özuğur, A. İhsan:Mal Rejimleri, Ankara 2007, s.147; Zeytin, Zafer: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, Ankara 2008, s.139; Gümüş, M. Alper: Teori ve Uygulamada Evliliğin Genel Hükümleri ve Mal Rejimleri, İstanbul 2008, s.324; Gençcan, Ö. Uğur: Mal Rejimleri Hukuku, Ankara 2007, s.473; Dural, M./Öğüz, T./Gümüş,A.: Türk Özel Hukuku ( Aile Hukuku ), Cilt III, İstanbul 2005, s.417 ).

Alman Federal Mahkemesi de, mal ayrılığı rejiminde eşler arasında bir paylaşımı olanaklı kılmak için, ( aile hukuku dışındaki ) genel hükümlere başvurduğu görülmektedir. Bununla, mal ayrılığı rejiminin, evlilik sona erdiğinde eşler arasında bir paylaşıma yer vermemesinin adaletsizliği ve bunun ihtiyaçları karşılamadaki yetersizliği karşısında, verdiği kararlarla, genel kuralları zorlayarak eşler arasında bir paylaşım gerçekleştirmeye çalışmıştır ( Acabey, M. Beşir: Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi, İzmir 1998, s.68, 71 ).

Gerçekten, karı-kocanın kendilerine daha iyi bir gelecek hazırlama düşüncesi ile, aralarında akdi bir ilişki kurdukları her türlü duraksamadan uzaktır. Katkı yapılan malın edinme nedeninin temelinde de, bu düşünce yatmaktadır. Katkıyı sağlayan eşin, diğer eşe bu maddi desteği, bağışlama olarak kabul etmek de, mümkün değildir.

Diğer taraftan, katkıyı alan eşin, aldığını para olarak iade edeceği düşüncesinde olduğu da, ileri sürülemez. Çünkü, evlilik birliğinin temelindeki aile birliği düşüncesi buna engel oluşturmaktadır. Eşler arasındaki bu ilişkinin temelinde kocanın ( veya kadının ) taşınmazdan katkısı oranında yararlanacağı esası bulunmaktadır. Bu akdi ilişki, bir süre sınırlamasına tabi tutulmadığı gibi, evlilik birliğinin devamı süresince varlığını koruyacağı aşikardır.

Buraya kadar yapılan açıklamaların zamanaşımı süresine etkisi de irdelenmelidir:

Özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanunu'nun ( B.K. ) 125-140'ncı maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup, alacak hakkı alacaklı tarafından, yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmediğinde etkin bir hukuki himayeden, başka bir deyişle, dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun bırakılmaktadır. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda Devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu halde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber, artık doğal bir borç ( obligatio naturalis ) haline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli değildir; bunun için borçlunun, kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def'ide bulunması gerekir ( Tutumlu, M. Akif: Türk Borçlar Hukukunda Zamanaşımı ve Uygulaması, Ankara 2007, 27-28; Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Alangoya/Yıldırım/Deren-Yıldırım: Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2009, s.254 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes:Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Ayrıca bakınız: HGK'nun 3.12.2003 gün ve 2003/4-658 E. - 727 K.; 3.5.2006 gün ve 2006/4-232 E.- 269 K. sayılı ilamları ).

B.K.'nun 125.maddesindeki “ bu kanunda başka suretle bir hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir” hükmündeki ( her dava ) sözcüklerini “bütün alacaklar” şeklinde anlamak gerekir ( Zeytin, Zafer: a.g.e., s.265; Tutumlu, M. Akif: a.g.e., s.36 ). B.K.'nun 125'inci maddesi, sözleşme veya kanuni borç ilişkisi nitelendirmesine dayanan bir ayırıma gitmemiş, sadece kanunda başka bir düzenleme yoksa diyerek tüm borç kaynaklarından doğan alacaklar için, özel düzenlemeler saklı kalmak kaydıyla genel bir zamanaşımı süresi öngörmüştür ( Zeytin, Zafer: a.g.e., s.266; Tutumlu, M. Akif:a.g.e., s.42 ).

Diğer taraftan, eşler arasındaki borç ilişkilerinin dava ya da takip yoluyla çözümlenmesinin, evlilikte bulunması gereken karşılıklı güven, saygı ve sevgi duygularını olumsuz yönde etkileyebileceğini düşünen Yasa koyucu, evlilik süresince eşlerin birbirlerindeki alacakları hakkında zamanaşımının işlemeyeceğini kabul etmiştir ( Tutumlu, M. Akif:a.g.e., s.333 ).

Yasa koyucu, bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak, B.K.'nun “Müruru zamanın cereyanına mani olan ve müruru zamanı tatil eden sebepler” başlığı altında 132. maddenin 1.fıkrasının 3.bendinde aynen; “Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin, diğeri zimmetinde olan alacakları hakkında” demek suretiyle, evlilik süresince zamanaşımının işlemeyeceğini, işlemeye başlamış ise, duracağını yasal teminat altına almıştır.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Taraflar 6.3.1987 tarihinde evlenmiş, 24.9.2002 tarihinde açılan dava sonucu boşanmalarına karar verilmiş, hüküm ise 30.6.2004 tarihinde kesinleşmiştir.

Davalı ( kadın ) adına tapuda tescili yapılan ve ortak hayatın devam ettiği dönemde ( 02.03.2000 tarihinde ), satın alınan taşınmaza katkı sağlandığı ileri sürüldüğüne göre, iddia olunan hak, katkı payı alacağıdır.

Yukarıda belirtildiği üzere, bu alacak, eşler arasında B.K.'nun genel hükümlerine tabi akdi ilişkiye dayanır. Bu akdi ilişki nedeniyle, B.K.'nun 125. maddesine göre, aksine düzenleme bulunmayan hallerde, her dava ( bütün alacaklar ) on ( 10 ) senelik dava zamanaşımı süresine tabidir.

Söz konusu katkı payı alacağı bakımından, katkı sağlandığı ileri sürülen taşınmazın satın alındığı 02.03.2000 tarihi ile boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihi arasında, yani evlilik süresince, B.K.'nun 132. maddenin 1.fıkrası 3.bendine göre, zamanaşımı süresi işlemeye başlamayacaktır.

Dolayısıyla, boşanma kararının kesinleştiği 30.06.2004 tarihinden itibaren on ( 10 ) senelik zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağına göre, eldeki davanın ise 06.11.2006 tarihinde açıldığı gözetildiğinde, katkı payına ilişkin alacak davasının yasal süresinde açıldığının kabulü gerekir.

O halde, Özel Dairenin davacının katkı payı alacağına ilişkin davasının bir ( 1 ) senelik zamanaşımı süresine tabi olduğu yönündeki bozma kararına, yerel mahkemece “davanın B.K.'nun 125. maddesinde öngörülen on ( 10 ) yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu” şeklindeki gerekçe ile direnilmesi yerindedir.

Ne var ki, Özel Dairece işin esasına yönelik temyiz itirazları bozma nedenine göre incelenmemiş olup, dosyanın temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, direnme uygun bulunduğundan işin esasına yönelik davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 8. Hukuk Dairesi'ne gönderilmesine, 05.05.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kazancı
Old 13-07-2010, 15:58   #35
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/8911
K. 2007/9935

T. 12.6.2007
MAL REJİMİNİN TASFİYESİ ( Davacının Dava Dilekçesinde Faiz Talep Etmemesi - Bozmadan Sonra Islah Yapılamayacağı/Faiz Yönünden Islahın Sonuç Doğurmayacağı )

• DAVA DİLEKÇESİNDE FAİZ TALEP EDİLMEMESİ ( Bozmadan Sonra Islah Yapılamayacağı/Faiz Yönünden Islahın Sonuç Doğurmayacağı - Faiz İsteminin Reddi Gereği )

• ISLAH ( Dava Dilekçesinde Faiz Talep Edilmemesi - Bozmadan Sonra Islah Yapılamayacağı/Faiz İsteminin Reddi Gereği )

4721/m. 222/son
1086/m. 84

ÖZET : Uyuşmazlığa Türk Medeni Kanunu'nun 222/son maddesi göz önüne alınarak karar verilmiştir.

Davacı dava dilekçesinde faiz talep etmemiştir. Bozmadan sonra ıslah yapılamaz ve faiz yönünden ıslah yapılması sonuç doğurmaz. Davacının faiz isteminin reddine karar verilmesi gerekir.


DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle Türk Medeni Kanunu'nun 222/son maddesi göz önüne alınarak karar verilmiş bulunmasına göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacı dava dilekçesinde faiz talep etmemiştir. Bozmadan sonra ıslah yapılamaz ve faiz yönünden ıslah yapılması sonuç doğurmaz. Davacının faiz isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün 2. bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının 1. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.06.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kazancı
Old 13-07-2010, 16:10   #36
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/7056
K. 2007/9101
T. 30.5.2007

• KATKI ALACAĞI DAVASI ( Feragat Sebebiyle Reddedilmesi - Bu Dava Sebebiyle Davalı Yararına Vekalet Ücreti ve Yargılama Giderlerine Hükmedilmemesinin Doğru Olmadığı )

• FERAGAT SEBEBİYLE DAVANIN REDDİ ( Davalı Yararına Vekalet Ücreti ve Yargılama Giderlerine Hükmedilmemesinin Doğru Olmadığı - Katkı Alacağı Davası )

VEKALET ÜCRETİ VE YARGILAMA GİDERLERİ ( Katkı Alacağı Davasının Feragat Sebebiyle Reddedilmesi - Hükmedilmesi Gerektiği )

1136/m. 164
1086/m. 417

ÖZET : Davacının ziynetler ve otomobile katkı alacağı nedeniyle açtığı davası feragat sebebiyle reddedilmiştir. Bu dava sebebiyle davalı yararına vekalet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmemesi doğru değildir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm kusur, tazminatlar, yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davalının aşağıdaki bent kapsamı dışındaki temyiz itirazları yersizdir.

2- Davacının ziynetler ve otomobile katkı alacağı nedeniyle açtığı davası feragat sebebiyle reddedilmiştir. Bu dava sebebiyle davalı yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 6'ncı maddesi uyarınca vekalet ücretine ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 417. maddesi gereğince de yargılama giderlerine hükmedilmemesi doğru olmamıştır.

SONUÇ : Temyiz edilen kararın 2'nci bentte açıklanan sebeplerle vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden BOZULMASINA, hükmün temyize konu diğer bölümlerinin ise 1'nci bentteki nedenlerle ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.05.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.

Kazancı
Old 20-01-2011, 22:33   #37
avukatkutluhan

 
Varsayılan

sevgili meslektaşımız habibe hanım gerçekten cani gönülden teşekkür ettemiz gerekir,büyük bir özveri ile çalışmış ve tüm yargıtay kararlarını yayınlamış....)
Old 28-05-2011, 16:27   #38
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
2. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/222
K. 2010/3107
T. 22.2.2010

• KATKIYA DAYALI ALACAK İSTEMİ (Davalının Kooperatif Hissesini 3. Kişiye Devrettiği ve Devir Tarihine Kadar Kooperatife Ödeme Yapıldığına Göre Belirlenen Katkı Oranının Devir Tarihine Kadar Yapılan Toplam Ödeme Miktarı İle Çarpımı Sonucu Bulunacak Miktarın Hüküm Altına Alınması Gerektiği)

• KOOPERATİFE ÖDEME YAPILMASI (Katkıya Dayalı Alacak İstemi - Devir Tarihine Kadar Kooperatife Ödeme Yapıldığına Göre Belirlenen Katkı Oranının Devir Tarihine Kadar Yapılan Toplam Ödeme Miktarı İle Çarpımı Sonucu Bulunacak Miktarın Hüküm Altına Alınması Gerektiği)

• KONUT YAPI KOOPERATİFİ ÖDEMELERİ (Davacının Yaptığı Katkıya Dayalı Alacak İsteği - Devir Tarihine Kadar Kooperatife Ödeme Yapıldığına Göre Belirlenen Katkı Oranının Devir Tarihine Kadar Yapılan Toplam Ödeme Miktarı İle Çarpımı Sonucu Bulunacak Miktarın Hüküm Altına Alınması Gerektiği)

4721/m.227
ÖZET : Dava, davalının ortak olduğu konut yapı kooperatifi ödemelerine davacının yaptığı katkıya dayalı alacak isteğine ilişkindir. Yapılan bilirkişi incelemesinde davacının, kooperatif ödemelerine katkısının oran olarak %31.4 nispetinde olduğu tespit edilmiş, belirlenen bu oran, tarafların dosyaya yansıyan gelirlerine ve tanık beyanlarına göre dosya kapsamına uygun bulunmuştur. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları açıklanan sebeple yerinde değildir. Ancak davalının, kooperatif hissesini 3. kişiye devrettiğine ve devir tarihine kadar kooperatife ...dolar ve ...TL. toplam ödeme yapıldığına göre, yukarıda belirlenen katkı oranının devir tarih ine kadar yapılan toplam ödeme miktarı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarın hüküm altına alınması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan 08.12.2009 tarihinde temyiz eden davalı vekili geldi. Karşı taraf davacı tebligata rağmen gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Davacı vekilinin 19.02.2004 tarihli dilekçesinde yer alan açıklamalara göre; dava, davalının ortak olduğu konut yapı kooperatifi ödemelerine davacının yaptığı katkıya dayalı alacak isteğine ilişkindir.

Boşanma davasının 17.10.2002 tarihinde açıldığı, tarafların boşanmalarına karar verildiği, kararın 24.11.2004 tarihinde kesinleştiği, bu davanın 09.12.2002 tarihinde açıldığı, evlilik birliğinin devamı sırasında davacının polis memuru olarak, davalının da bankada çalıştığı, davalının üye olduğu kooperatif ödemelerini tarafların birlikte yaptıkları yapılan soruşturma ve toplanan delillerle anlaşılmıştır. Yapılan bilirkişi incelemesinde davacının, kooperatif ödemelerine katkısının oran olarak %31.4 nispetinde olduğu tespit edilmiş, belirlenen bu oran, tarafların dosyaya yansıyan gelirlerine ve tanık beyanlarına göre dosya kapsamına uygun bulunmuştur. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazları açıklanan sebeple yerinde değildir. Ancak davalının, kooperatif hissesini 08.10.2002 tarihinde üçüncü kişiye devrettiğine ve devir tarihine kadar kooperatife 10.001 dolar ve 3.000 TL. toplam ödeme yapıldığına göre, yukarıda belirlenen katkı oranının devir tarih ine kadar yapılan toplam ödeme miktarı ile çarpımı sonucu bulunacak miktarın hüküm altına alınması gerekirken, taşınmazın değeri üzerinden hesaplama yapılması usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, duruşma için taktir olunan 750.00 TL. vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, iş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 28-05-2011, 16:56   #39
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/6886
K. 2010/1050
T. 16.3.2010

• KATKI PAYI ALACAĞI İSTEMİ (Dosyanın Bir İnşaat Mühendisi Bir Muhasebeci veya Mali Müşavir İle Uzman Bir Hukukçu Bilirkişiye Verilerek Uyuşmazlığın Çözümüne Esas Olacak Biçimde Açıklamalı Gerekçeli ve Denetime Açık Rapor Alınması Gerektiği)

• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ (Katkı Payı Alacağı İstemi - Dosyanın Bir İnşaat Mühendisi Bir Muhasebeci veya Mali Müşavir İle Uzman Bir Hukukçu Bilirkişiye Verilerek Uyuşmazlığın Çözümüne Esas Olacak Biçimde Rapor Alınması Gerektiği)

4721/m.170

ÖZET : Dava, katkı payı alacağı istemidir. Dinlenen hukukçu bilirkişinin tarafların çalışmalarına ait gelir durumları gözardı edilerek hesaplama yaptığı anlaşılmıştır. Bu nedenle de iddianın kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi yönünde görüş bildirmiştir. Hukukçu bilirkişinin raporu sonuca ulaşmak açısından yetersizdir. Bu nedenle az yukarıda belirtilen deliller de toplandıktan sonra dosya tomarıyla birlikte bir inşaat mühendisi, bir muhasebeci veya mali müşavir ile uzman bir hukukçu bilirkişiye verilerek yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda uyuşmazlığın çözümüne esas olacak biçimde açıklamalı, gerekçeli ve denetime açık rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

DAVA : Mehmet ile Sevgi aralarındaki katkı payı alacağı davasının reddine dair Diyarbakır Aile Mahkemesinden verilen 26.02.2009 gün ve 10/129 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 25 yıllık evli olduklarını, vekil edeninin çocuklarının geleceğini düşünerek ve sağladığı mali yardımla davalı adına kayıtlı bulunan ev ve eklentileri ile otomobilin satın alındığını açıklayarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla vekil edeninin yaptığı 50.000 TL mali yardımın yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.

Davalı vekili, davacının daha öğrenci iken vekil edeniyle evlendiğini, bu nedenle evin geçiminin öğretmen olan vekil edeni tarafından sağlandığını, davacının mezun olduktan sonra da uzun bir süre çalışmadığını, evin geçimine herhangi bir katkı sunmadığını, davacının tüm ihtiyaçlarının dahi davalı tarafından karşılandığını, davacının 5-6 yıl kadar Turyağ Bölge Müdürlüğünde çalıştığını, askerlik borçlanmasını da yaparak malulen emekli olduğunu, vekil edenine göre daha az maaş aldığını, evlilik süresi gözönüne alındığında çok az bir süre çalışmasının olduğunu, çalıştığı süre içinde kazandığı parayı içki ve kumar gibi özel zevklerine harcadığını, adı geçen taşınmaz ve eklentileriyle arabanın davalının kendi geliri ve ablası Elmas'ın desteğiyle satın alındığını, davacının dava konusu yapılan taşınmazlar ile arabada bir katkısının olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, katkı payı alacağının kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu 1328 ada 2 sayılı parselde bulunan 1 nolu bağımsız bölüm ile eklentileri ve 06 ... ... plakalı araç 743 sayılı TMK.nun 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde alındığına göre dava; katkı payı alacağına ilişkindir.

Bu durumda olayın Borçlar Kanunu genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekir. Katkıda bulunan eşin katkısını kanıtlaması durumunda lehine alacak hakkı doğar. Ne var ki; mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık konusu 1 nolu bağımsız bölüm kooperatif üyeliğinden edinilmiş olup, ferdi mülkiyete geçilmesi ile 1996, ortak alanlardan sayılan bodrum ve dükkanın ise, aynı şekilde ferdi mülkiyete geçilmesiyle 1999 yılında davalı adına tapu kaydı oluşmuştur. 06 ... ... plakalı araç 1996 yılında alınmış olup, trafikte davalı adına kayıtlı iken 18.12.2002 tarihinde davalı tarafından üçüncü kişiye satılmıştır. Davacı davalı adına kayıtlı bulunan bağımsız bölüm ve ortak alanlar ile aracın alımına kendisinin de mali yardımda bulunmasıyla davalı tarafından alındığını ve onun adına kayıtlı bulunduğunu ileri sürmüştür. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre davacının 05.08.1985 - 20.12.1996 tarihleri arasında İzmir Türk Henkel Kimya Sanayi ve Ticaret A.Ş.'de çalıştığı anılan şirketten gelen 07.03.2005 tarihli yazıdan anlaşılmıştır. Bunun dışında dosya kapsamına göre davacının aynı zamanda Turyağ Bölge Müdürlüğünde çalıştığı ileri sürülmüş ancak, buna ilişkin bir belgenin dosya kapsamında bulunmadığı saptanmıştır. Görüldüğü gibi davacı, kısmi istekte bulunmuştur. Davalı Sevgi ise, 1974 yılından bu yana öğretmen olarak çalıştığı ve halen öğretmenlik görevini sürdürdüğü belirlenmiştir. Mahkemece, çalışan her iki tarafın çalışma ve gelir durumları irdelenmeden salt tanık anlatımları ve diğer bazı bilgiler esas alınarak davanın reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir.

O halde öncelikle, iddia ve savunma doğrultusunda tarafların çalışmalarına ve gelirlerine ilişkin belgeler bulunduğu yerlerden getirtilerek dosya arasına konulmalı, evlenme tarihi olan 23.01.1978 tarihinden bağımsız bölüm ile ortak alanların tapu kaydına göre edinildiği 1996, 1999 ve aynı şekilde aracın alındığı 05.02.1996 tarihlerine kadar eşlerin her birinin ayrı ayrı toplam gelirleri saptanmalı , ondan sonra tarafların kişisel harcamaları ile davacı kocanın 743 sayılı TMK.nun 152. maddesi uyarınca evi geçindirme yükümlülüğü de gözönünde bulundurularak her eşin ayrı ayrı yapabilecekleri tasarruf miktarı tespit edilmeli, toplam tasarruf miktarı karşısında davacının yapabileceği tasarruf oranı belirlenmeli, bulunan bu katkı (tasarruf) oranı taşınmazların ve aracın dava tarihindeki değerleriyle çarpılarak katkı payı alacağı saptanmalıdır.

Dinlenen hukukçu bilirkişinin tarafların çalışmalarına ait gelir durumları gözardı edilerek hesaplama yaptığı anlaşılmıştır. Bu nedenle de iddianın kanıtlanmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi yönünde görüş bildirmiştir. Hukukçu bilirkişinin 14.10.2008 tarihli raporu bu bakımdan sonuca ulaşmak açısından yetersiz bulunmaktadır. Bu nedenle az yukarıda belirtilen deliller de toplandıktan sonra dosya tomarıyla birlikte bir inşaat mühendisi, bir muhasebeci veya mali müşavir ile uzman bir hukukçu bilirkişiye verilerek yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda uyuşmazlığın çözümüne esas olacak biçimde açıklamalı, gerekçeli ve denetime açık rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme sonucu hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulüyle yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve HUMK.428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 15,60 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 16.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 28-05-2011, 17:01   #40
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/4361
K. 2010/1085
T. 16.3.2010

• ECRİMİSİL İSTEMİ (Boşanma Davasının Açılması İle Ayrı Yaşama Hakkı Kazanan Davalının Kendi Mülkiyetinde Bulunan Taşınmazı Kullanması Nedeniyle Taşınmaz Üzerinde Sadece Katkı Payı Nedeniyle Oluşan Alacak Hakkı Bulunan Davacının İsteminin Reddi Gerektiği)

• BOŞANMA DAVASI (Açılması İle Ayrı Yaşama Hakkı Kazanan Davalının Kendi Mülkiyetinde Bulunan Taşınmazı Kullanması Nedeniyle Taşınmaz Üzerinde Sadece Katkı Payı Nedeniyle Oluşan Alacak Hakkı Bulunan Davacının Ecrimisil İsteğinin Reddi Gerektiği)

• KATKI PAYI (Boşanma Davasının Açılması İle Ayrı Yaşama Hakkı Kazanan Davalının Kendi Mülkiyetinde Bulunan Taşınmazı Kullanması Nedeniyle Taşınmaz Üzerinde Sadece Katkı Payı Nedeniyle Oluşan Alacak Hakkı Bulunan Davacının Ecrimisil İsteğine İlişkin Talebinin Reddi Gerektiği)

743/m.152,170

ÖZET : Davacı eldeki davanın açıldığı tarihler arasında geçen döneme ilişkin olarak ecrimisil isteğinde bulunmuştur. Ecrimisil kısaca haksız işgal nedeniyle taşınmazdan yararlanması engellenen malik veya zilyede ödenmesi gereken bir miktar tazminat veya en az kira karşılığıdır. Somut olayda dava konusu taşınmazın maliki davalı olup, davacının taşınmaz üzerinde ayni bir hakkı bulunmamaktadır. Boşanma davasının açılması ile ayrı yaşama hakkı kazanan davalının kendi mülkiyetinde bulunan taşınmazı kullanması nedeniyle taşınmaz üzerinde sadece, katkı payı nedeniyle oluşan alacak hakkı bulunan davacının ecrimisil isteğine ilişkin talebinin reddi gerekir.

DAVA : Emine A. ile Sait Şah A. aralarındaki katkı payı alacağı ve ecrimisil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Ankara 5. Aile Mahkemesinden verilen 05.05.2009 gün ve 659/582 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı Emine A. vekili; evlilik birliği içinde alınarak davalı eş adına kayıtlanan E. S.S Portakal Çiçeği Konut Yapı Kooperatifine ait hissenin edinilmesinde vekil edeninin çalışmaları karşılığında elde ettiği gelirler nedeniyle katkısının bulunduğunu açıklayarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalı adına olan kooperatif hissesinin 1/2 oranında iptali ile vekil edeni adına tescilini, olmaz ise bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, başlangıçta harca esas değerin 47.500.000.000 TL olduğunu bildirmiş ise de; daha sonra, ıslahla alacak miktarını 54.750 YTL'ye çıkarmış, ayrıca dava tarihi olan 13.6.2005 tarihinden 23.5.2008 tarihine kadar geçen döneme ilişkin olarak da 11.375 YTL ecrimisil bedelinin faizi ile birlikte davalıdan alınarak vekil edenine verilmesini istemiştir.

Davalı vekili ise, dava konusu kooperatif hissesinin 29.1.1999 tarihinde edinildiğini, Mayıs 2006 tarihine kadar yapılan toplam 32.599.450.000 TL ödemenin 18.307.600 TL'lik bölümünün Mayıs 2003 tarihine kadar taraflarca birlikte karşılandığını, boşanma davasının açıldığı 17.6.2003 tarihinden sonra ayrı yaşanıldığı için kalan 14.291.850.000 TL'nin tamamının vekil edeni tarafından tek başına ödendiğini ileri sürerek katkı payı hesabının yapılmasında açıklanan bu durumun dikkate alınması gerektiğini savunmuş, ecrimisil isteğine ilişkin talebin ise reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davacı vekilinin E. S.S Yeni Portakal Çiçeği Konut Yapı Kooperatifinde bulunan davalıya ait taşınmazın hissesinin iptali ve davacı adına tescili talebinin reddine; katkı payına yönelik talep etmiş olduğu bedele ilişkin davanın kabulüne; taşınmazın dava tarihi olan 13.6.2005 tarihine göre belirlenen 35.625,00 TL katkı bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınmasına. Fazlaya ilişkin talebin reddine; ecrimisil davasına yönelik ıslah yolu ile açılan davanın kısmen kabulü ile 1385,00 TL'nin 23.5.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınmasına, fazlaya ilişkin istemlerin reddine; karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 3.5.1997 tarihinde evlenmiş.17.6.2003 de açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün kesinleşmesiyle 18.10.2007 tarihinde boşanmışlardır. Eşler arasında başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Dosya arasında bulunan kayıt ve belgelere göre; davalı kocanın 29.1.1999 tarihinde E. S.S Yeni Portakal Çiçeği Konut Yapı Kooperatifine üye olduğu, ferdileşme sonucu kooperatif üyesi olan davalıya 46546 ada 1 parsel B 17. Blok 12 nolu bağımsız bölümün tahsis edildiği ve 21.10.2005 tarihinde 12 nolu bağımsız bölüm tapusunun davalı Sait Şah A. adına oluştuğu anlaşılmıştır.

Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve evlilik birliği içinde taraflarca birlikte alınarak, boşanma davasının açıldığı tarihe kadar geçen döneme ilişkin ödemelerin gene taraflarca birlikte karşılandığı anlaşıldığına, bu hususun zaten tarafların kabulünde bulunmasına, boşanma davasının açıldığı tarihe kadar yapılan toplam 18.304.600.000 TL'nin tüm ödemeye oranının %75 olduğu şeklindeki bilirkişi raporundaki değerlendirmede bir yanlışlık bulunmamasına,18.304.600.000 TL'lik ödemenin büyük çoğunluğunun, 743 sayılı TMK.nun 170. maddesine göre, eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde karşılanmış olması ve birbirine yakın gelirlere sahip bulunan taraflardan davalının aynı kanunun 152. maddesinde düzenlenen iaşe yükümlülüğünün varlığı nedeniyle esasen davalıya nazaran davacının daha fazla katkı sının olacağı açık olmasına rağmen, davacının aleyhine olacak şekilde katkı oranının taşınmazın dava tarihindeki değerinin % 75'in yarısı ( % 37,5) olacağına ilişkin değerlendirme kural olarak doğru değil ise de; temyiz edenin sıfatına göre; bu husus bozma nedeni yapılamayacağına göre; davalı vekilinin bu yöne ilişen temyiz itirazlarının reddiyle; hükmün katkı payı alacağına ilişkin bölümünün ONANMASINA,

Davalı vekilinin ecrimisile ilişkin bulunan hüküm bölümüne yönelik temyiz itirazlarına gelince; davacı eldeki davanın açıldığı 13.6.2003 tarihi ile 23.5.2008 tarihi arasında geçen döneme ilişkin olarak ecrimisil isteğinde bulunmuştur. Ecrimisil kısaca haksız işgal nedeniyle taşınmazdan yararlanması engellenen malik veya zilyede ödenmesi gereken bir miktar tazminat veya en az kira karşılığıdır. Somut olayda dava konusu taşınmazın maliki davalı olup, davacının taşınmaz üzerinde ayni bir hakkı bulunmamaktadır. Boşanma davasının açılması ile ayrı yaşama hakkı kazanan davalının kendi mülkiyetinde bulunan taşınmazı kullanması nedeniyle taşınmaz üzerinde sadece, katkı payı nedeniyle oluşan alacak hakkı bulunan davacının ecrimisil isteğine ilişkin talebinin reddi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin, temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulü ile hükmün ecrimisile ilişkin bölümünün HUMK.nun 428. maddesi hükmü uyarınca BOZULMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 499.80 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 1.498,74 TL'nin temyiz eden davalıdan alınmasına, 16.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 28-05-2011, 17:06   #41
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/6262
K. 2010/611
T. 9.2.2010

• TAPU İPTALİ VE TESCİL (Düzenlenen İnşaat Mühendisi Bilirkişinin Raporu İle Yetinilmesi ve Davanın Katılma Payı Alacağına İlişkin Olduğu Gözardı Edilerek Hüküm Tarihinden Başlatılması Gereken Faizin Dava Tarihinden İtibaren Başlatılmasının Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu)

• KATILMA PAYI ALACAĞI (Davanın Katılma Payı Alacağına İlişkin Olduğu Gözardı Edilerek Hüküm Tarihinden Başlatılması Gereken Faizin Dava Tarihinden İtibaren Başlatılmasının Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu)

• FAİZ (Tapu İptali ve Tescil - Davanın Katılma Payı Alacağına İlişkin Olduğu Gözardı Edilerek Hüküm Tarihinden Başlatılması Gereken Faizin Dava Tarihinden İtibaren Başlatılmasının Usul ve Yasaya Aykırı Olduğu)

• KATILMA ALACAĞI HESABI (Tasfiye Tarihi Mal Rejiminin Sona Erdiği Boşanma Davasının Açıldığı Tarih Olmayıp Tasfiyeye İlişkin Karar Tarihi Olduğu)

4721/m.227,235

ÖZET
: Dava, tapu iptali ve tescil istemidir. Taşınmazın mal birliğinin geçerli olduğu dönemde tarafların çalışmaları karşılığında elde ettikleri gelirle edinildiği kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiştir. Tarafların iddia ve savunmalarında geçen tüm hususlar araştırılmadan ve değerlendirilmeden karar verilmesi, dava konusu taşınmazın değerinin fahiş olarak hesaplandığı, sürüm değerinin dikkate alınması gerektiğine ilişkin davalı itirazı üzerinde durulmadan, aralarında mülk bilirkişi sinin de bulunduğu üç kişilik bir bilirkişi heyetine taşınmazın sürüm değeri tespit ettirilmeden Bayındırlık ve İskan Bakanlığının birim değerleri dikkate alınarak düzenlenen inşaat mühendisi bilirkişinin raporu ile yetinilmesi ve davanın katılma payı alacağına ilişkin olduğu gözardı edilerek hüküm tarihinden başlatılması gereken faizin dava tarihinden itibaren başlatılması usul ve yasaya aykırıdır.

Katılma alacağı hesabında tasfiye tarihi mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarih olmayıp tasfiyeye ilişkin karar tarihidir. Mahkemece taşınmazın karar tarihine en yakın sürüm değeri dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken; yazılı şekilde boşanma davasının açıldığı tarihteki değerin dikkate alınması doğru değil ise de temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

DAVA : AO. ile H.Ü. (O.) aralarındaki tapu iptali tescil ve alacak davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Adana 3. Aile Mahkemesinden verilen 16.06.2009 gün ve 103/568 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09.02.2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı vekili Avukat A.S. ve karşı taraftan davacı vekili Avukat A.E. geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı A. O. vekili; evlilik birliği içinde 1.1.2002 tarihinden sonra alınarak davalı eş adına kaydedilen 5032 ada 9 parsel 21 nolu bağımsız bölümün davalı adına olan tapu kaydının iptali ile payının vekil edeni adına tapuya tesciline; olmaz ise; fazlaya ilişen haklar saklı kalmak kaydıyla değerinin yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak vekil edenine verilmesini istemiş; daha sonra ıslahla isteğe konu alacak miktarını 67.833,00 YTL'ye çıkarmıştır.

Davalı H vekili ise, dava konusu taşınmazın vekil edenine ait 1994 yılında edinilen S.S. Azim Konut Yapı Kooperatifi bünyesindeki D Blok 8. kat 16 nolu dairenin satışı sonucunda elde edilen bedelin ve bankadan çekilen kredinin kullanılması ile edinildiğini, dolayısı ile davacının bir hakkı bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş , ayrıca dava konusu taşınmaza vekil edeninin, davacının müşterek konutu 2004 yılında terk edip gitmesinden sonra güneş enerjisi ve parke yaptırmak, demir kapı taktırmak şeklinde iyileştirici masraflar yaptığını bu masrafların tek başına vekil edeni tarafından karşılandığını açıklayarak yapılacak hesaplamada bu durumun da dikkate alınmasını istemiştir.

Mahkemece; tapu iptali ve tescil isteğinin reddine; bedele ilişkin isteğin ise kısmen kabulü ile 60.860,80 YTLnin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya arasında bulunan bilgi ve belgelere göre; taraflar 30.1.1989 tarihinde evlenmiş, 30.7.2004 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 16.10.2006 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Başka mal rejimi seçilmediğinden; taraflar arasında 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açılma tarihine kadar yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. İleri sürülüş biçimine göre dava, katılma payı alacağı isteğine ilişkin bulunmaktadır. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden (TMK.m.229) ve denkleştirmeden (TMK.m.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın (TMK.m.219) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.m.231) yarısı üzerinden (TMK.m.236/1) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak hüküm kurulması gerekir.

Dava konusu taşınmazın edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 13.3.2003 tarihinde 48.000,00 YTL bedelle satın alındığı ve tapuda davalı adına tescil edildiği taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; dava konusu taşınmazın tarafların çalışmaları karşılığı elde ettikleri gelirleri ile mi yoksa davalının kişisel malı olduğunu ileri sürdüğü Azim Konut Yapı Kooperatifi kapsamındaki 16 nolu bağımsız bölümün satılması ile mi edinildiği, ayrıca davalının dava konusu taşınmazı edinirken kredi kullanıp kullanmadığı ve eğer kullanmış ise taraflar arasındaki mal rejiminin sona erdiği 30.7.2004 tarihi itibariyle kredi borcu bulunup bulunmadığı ve dava konusu taşınmaza davalının mal rejiminin sona erdiği tarihten sonra yaptığı iyileştirme varsa bunun dikkate alınması gerekip gerekmediği konularında toplanmaktadır. Ne var ki; mahkemece, açıklanan bu hususlar üzerinde durulmadan ve herhangi bir değerlendirme yapılmadan, taşınmazın mal birliğinin geçerli olduğu dönemde tarafların çalışmaları karşılığında elde ettikleri gelirle edinildiği kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiştir. Tarafların iddia ve savunmalarında geçen tüm hususlar araştırılmadan ve değerlendirilmeden karar verilmesi, dava konusu taşınmazın değerinin fahiş olarak hesaplandığı, sürüm değerinin dikkate alınması gerektiğine ilişkin davalı itirazı üzerinde durulmadan, aralarında mülk bilirkişi sinin de bulunduğu üç kişilik bir bilirkişi heyetine taşınmazın sürüm değeri tespit ettirilmeden Bayındırlık ve İskan Bakanlığının birim değerleri dikkate alınarak düzenlenen inşaat mühendisi bilirkişinin raporu ile yetinilmesi ve davanın katılma payı alacağına ilişkin olduğu gözardı edilerek hüküm tarihinden başlatılması gereken faizin dava tarihinden itibaren başlatılması usul ve yasaya aykırıdır.

Kabule göre de; katılma alacağı hesabında tasfiye tarihi mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarih olmayıp tasfiyeye ilişkin karar tarihidir.( TMK. md 227,235) Mahkemece taşınmazın karar tarihine en yakın sürüm değeri dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken; yazılı şekilde boşanma davasının açıldığı tarihteki değerin dikkate alınması doğru değil ise de temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma nedeni yapılmamıştır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve kanuna aykırı bulunan yerel mahkeme hükmünün HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşma sının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 750 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalı ya verilmesine ve 822,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 09.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 28-05-2011, 17:08   #42
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/6184
K. 2010/435
T. 2.2.2010

• KATKI PAYI ALACAĞI İSTEMİ (Evlenme Tarihinden Fiili Ayrılık Tarihine Kadar Geçen Dönemde Söz Konusu Kooperatife Aidat Ödemesi Olup Olmadığının Araştırılması Gerektiği)

• AİDAT ÖDEMESİ (Katkı Payı Alacağı İstemi - Evlenme Tarihinden Fiili Ayrılık Tarihine Kadar Geçen Dönemde Söz Konusu Kooperatife Aidat Ödemesi Olup Olmadığının Araştırılması Gerektiği)

• İAŞE YÜKÜMLÜLÜĞÜ (Gözetilerek Bilirkişiden Davacı Kadının Dava Konusu Kooperatif Hissesine Sağlayabileceği Katkı Miktarı Konusunda Görüşünün Alınması Gerektiği)
4721/m.152

ÖZET : Dava, katkı payı alacağı istemidir. Evlenme tarihinden fiili ayrılık tarihine kadar geçen dönemde söz konusu kooperatife aidat ödemesi olup olmadığının araştırılması, varsa ödeme tarihleri ve miktarlarının belirlenmesi, bundan sonra tarafların gelir durumları ve davalı kocanın TMK.nun 152. maddesinden kaynaklanan iaşe yükümlülüğü de gözetilerek bilirkişiden davacı kadının dava konusu kooperatif hissesine sağlayabileceği katkı miktarı konusunda görüşünün alınması ve ondan sonra uyuşmazlık hakkında karar verilmesi gerekmektedir.

DAVA : İ G. ile Ü G. aralarındaki katkı payı alacağı davasının reddine dair Aksaray 2. Aile Mahkemesinden verilen 26.05.2009 gün ve 11/367 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 02.02.2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili geldi. Başka kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı İ G. vekili; vekil edeninin katkıları ile evlilik birliği içinde ve tarafların fiilen ayrıldıkları 1.1.2000 tarihinden önce edinilen 68 DP 790 plaka sayılı araç için 3500,00 YTL, Umut Yapı Kooperatifi hissesi için ise ayrılık tarihinde sahip olduğu 15000,00 YTL'nin 1/2 sine karşılık gelen 7500,00 YTL olmak üzere toplam 11.000,00 YTL'nin fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili ise; davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 18.9.1992 tarihinde evlenmişler, 25.6.2003 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün kesinleşmesiyle 8.12.2004 tarihinde boşanmışlar ise de fiili ayrılığın 1.1.2000 tarihinde gerçekleştiği ve tarafların bundan sonra bir araya gelmedikleri hususunda bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi, davacının talepleri de fiili ayrılık tarihinden önce var olduğu iddia edilen katkıya ilişkindir. Bu nedenle taraflar arasında ki uyuşmazlık, 743 sayılı TMK.nun 170. maddesine göre eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu döneme ilişkin bulunduğuna göre. Borçlar Kanununun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına, davacının birlikte edinildiğini ileri sürdüğü 68 DP 790 plaka sayılı aracın davalı adına kayıtlı olmaması ve kayıtlara yansımamış olsa dahi taraflarca bedeli ödenmek suretiyle kayıt sahibi C G. ve onun eşi Ş G.'den satın alındığının kanıtlanmamış olması karşısında dava konusu araca ilişkin olarak davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle; davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün 68 DP 790 plaka sayılı araca ilişkin bölümünün ONANMASINA,

Davacı vekilinin dava konusu diğer mal varlığına yönelik temyiz itirazlarına gelince; dosya arasında bulunan S.S Umut Konut Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu imzalı 31.5.2005 günlü cevabi yazıya göre; dava konusu kooperatif hissesi davalı eş tarafından 30.9.1991 tarihinde edinilmiş ve tarafların ayrı yaşamaya başladığı tarihten hemen sonra 6.1.2000 tarihinde üçüncü bir kişiye devredilmiştir. Davacı öğretmen olarak çalışan ve düzenli gelire sahip olan bir kişidir. Bu durumda evlenme tarihinden fiili ayrılık tarihine kadar geçen dönemde adı geçen kooperatife yapılan aidat ödemeleri varsa aynı evde yaşayan ve düzenli gelire sahip bulunan bir kişinin ödemelere katkıda bulunduğunun kabulü gerekirken mahkemenin; davacı kadının somut olarak katkıda bulunduğu belirlenememiştir şeklindeki değerlendirmesinde isabet bulunmamaktadır.

Bu nedenle; evlenme tarihinden fiili ayrılık tarihine kadar geçen dönemde söz konusu kooperatife aidat ödemesi olup olmadığının araştırılması, varsa ödeme tarihleri ve miktarlarının belirlenmesi, bundan sonra tarafların gelir durumları ve davalı kocanın TMK.nun 152. maddesinden kaynaklanan iaşe yükümlülüğü de gözetilerek bilirkişiden davacı kadının dava konusu kooperatif hissesine sağlayabileceği katkı miktarı konusunda görüşünün alınması ve ondan sonra uyuşmazlık hakkında karar verilmesi gerekmektedir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenle yerinde bulunduğundan kabulüyle usul ve yasaya aykırı kooperatif hissesine ilişkin bulunan hüküm bölümünün HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 750 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve aşağıda dökümü yazılı 15,60 TL peşin harcın onama harcına mahsubu ile kalan 1,55 TL'nin temyiz eden davacıdan alınmasına, 02.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 28-05-2011, 17:13   #43
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/5507
K. 2010/265
T. 26.1.2010

• KATKI PAYI ALACAĞI İSTEMİ (Katkı Payı Alacağını Belirlemek İçin Eşlerin Evlenme Tarihinden Dava Konusu Mal Varlığının Edinildiği Tarihe Kadar Olan Tüm Gelirleri Hesaplanması Gerektiği)

• AYLIK GELİRİN HESAPLANMASI (Katkı Payı Alacağı - Özel Muayenehanesinde Serbest Diş Hekimi Olarak Çalışan Davalının Aylık Gelirinin Asgari Ücret Esas Alınarak Hesaplanması Olağan Yaşam Akışına Uygun Olmadığı)

• EŞLERİN GELİRLERİ (Katkı Payı Alacağı Davası - Katkı Payı Alacağını Belirlemek İçin Eşlerin Evlenme Tarihinden Dava Konusu Mal Varlığının Edinildiği Tarihe Kadar Olan Tüm Gelirlerinin Hesaplanması Gerektiği)

• HEKİM OLARAK ÇALIŞAN DAVALI (Aylık Gelirinin Meslek Odası ve Vergi Dairesinden Sorularak Alınacak Cevapların Dosya Arasına Konulması ve Bundan Sonra Uzman Bilirkişi ya da Bilirkişilerin de Görüşleri Alınarak Adil ve Hukuka Uygun Emsal Gelirin Belirlenmesi Gerektiği - Katkı Payı Alacağı)

743/m.152

ÖZET : Dava, katkı payı alacağı istemidir. Evlilik birliği içinde edinilen mal varlığı için eşler, katkıları oranında katkı payı alacağı hakkına sahiptirler. Kararlılık kazanmış Yargıtay uygulamalarına göre, katkı payı alacağını belirlemek için eşlerin evlenme tarihinden dava konusu mal varlığının edinildiği tarihe kadar olan tüm gelirleri hesaplanmalı, herbirinin toplam gelirinden kişisel harcamaları ile kocanın 743 sayılı TKM'nin 152. maddesi uyarınca evi geçindirme yükümlülüğü uyarınca yapması gereken harcamalar çıktıktan sonra yapabilecekleri tasarruf miktarı belirlenmeli, bundan sonra toplam tasarruf miktarı karşısında davacı eşin tasarruf oranı bulunmalı, bulunan bu oran dava konusu mal varlığının dava tarihindeki değeri ile çarpılarak katkı payı alacağı tespit edilmelidir.

Özel muayenehanesinde serbest diş hekimi olarak çalışan davalının aylık gelirinin asgari ücret esas alınarak hesaplanması olağan yaşam akışına uygun değildir. Mahkemece, meslek odası ve vergi dairesinden sorularak alınacak cevapların dosya arasına konulması, bundan sonra uzman bilirkişi ya da bilirkişilerin de görüşleri alınarak adil ve hukuka uygun emsal gelirin belirlenmesi, bundan sonra az yukarıda açıklanan esaslar ilkesinde davacının katkı payı alacağının saptanması gerekirken gerekli araştırma yapılmadan gerçek yaşam koşullarını yansıtmayacak asgari ücretin esas alınması doğru olmamıştır.

DAVA : N E. ile H E. aralarındaki katkı payı alacağı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Ankara 11. Aile Mahkemesinden verilen 02.07.2009 gün ve 335/801 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 26.01.2010 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı vekili Avukat HÖY ve Avukat F Y ve karşı taraftan davacı vekili Avukat E. Ö. geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı N E. vekili, 1083 ada 6 parseldeki 12 numaralı bağımsız bölüme ilişkin 5.010 TL katkı payı alacağı isteğinde bulunmuş, 1.7.2009 tarihli ıslah dilekçesiyle de alacak miktarını 116.276,47 TL'ye yükseltmiştir.

Davalı H E. vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 101.829,41 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar, 18.5.1985 tarihinde evlenmişler, 13.10.2004 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün kesinleşmesiyle 13.9.2006 tarihinde boşanmışlardır. Sözleşme ile başka mal rejimi seçilmediğinden eşler arasında 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Dava konusu muayenehane olarak kullanılan 12 numaralı bağımsız bölüm taraflar arasında mal ayrılığının geçerli olduğu 26.12.1996 tarihinde satın alınarak davalı koca adına tescil edildiğinden uyuşmazlığın Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekir.

Evlilik birliği içinde edinilen mal varlığı için eşler, katkıları oranında katkı payı alacağı hakkına sahiptirler. Kararlılık kazanmış Yargıtay uygulamalarına göre, katkı payı alacağını belirlemek için eşlerin evlenme tarihinden dava konusu mal varlığının edinildiği tarihe kadar olan tüm gelirleri hesaplanmalı, herbirinin toplam gelirinden kişisel harcamaları ile kocanın 743 sayılı TKM'nin 152. maddesi uyarınca evi geçindirme yükümlülüğü uyarınca yapması gereken harcamalar çıktıktan sonra yapabilecekleri tasarruf miktarı belirlenmeli, bundan sonra toplam tasarruf miktarı karşısında davacı eşin tasarruf oranı bulunmalı, bulunan bu oran dava konusu mal varlığının dava tarihindeki değeri ile çarpılarak katkı payı alacağı tespit edilmelidir.

Somut olayda, öğretmen olan davacının çalışmasına ve gelirlerine ilişkin belgeler dosya arasına getirtilmesine rağmen serbest diş hekimi olarak çalışan davalının gelirlerine ilişkin belgeler Maliye Bakanlığı Arşiv Yönetmeliği gereğince süresi geçtiğinden imha edildiği belirtilerek gönderilmemiştir. Mahkemece, davalının edinme tarihine kadar olan gelirini asgari ücret üzerinden hesaplayan hukukçu bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde karar verilmiştir. Özel muayenehanesinde serbest diş hekimi olarak çalışan davalının aylık gelirinin asgari ücret esas alınarak hesaplanması olağan yaşam akışına uygun değildir. Mahkemece, meslek odası ve vergi dairesinden sorularak alınacak cevapların dosya arasına konulması, bundan sonra uzman bilirkişi ya da bilirkişilerin de görüşleri alınarak adil ve hukuka uygun emsal gelirin belirlenmesi, bundan sonra az yukarıda açıklanan esaslar ilkesinde davacının katkı payı alacağının saptanması gerekirken gerekli araştırma yapılmadan gerçek yaşam koşullarını yansıtmayacak asgari ücretin esas alınması doğru olmamıştır.

Davalı vekili savunmasında, vekil edeninin evlenmeden önce üyesi olduğu Devlet Tiyatrosu Çalışanları Konut Yapı Kooperatifi aracılığıyla edindiği 15482 ada 1 parseldeki 15 numaralı bağımsız bölümün satışından elde ettiği paranın dava konusu muayenehanenin alımında kullanıldığını ileri sürmüştür. Davalının kooperatife üye olma tarihi ve aidat ödemelerine ilişkin makbuzlar istenilmeden eksik araştırma ile karar verildiği gibi söz konusu dairenin satış tarihi de göz önünde bulundurularak elde edilen paranın dava konusu taşınmazın edinilmesinde kullanılıp kullanılmadığı üzerinde gereği gibi durulmamıştır. Mahkemece, dosya arasında bulunan davalının banka hesap hareketlerine ilişkin evraklar bankacı bilirkişiye inceletilerek dava dışı taşınmazın satış ından elde edilen gelirin muayenehanenin alımında kullanılıp kullanılmadığı hususu açıklatılmaya çalışılmalıdır.

Kabule göre de, dava dilekçesinde belirtilen 5.010 TL için dava tarihinden itibaren. 96.819,41 TL için ise ıslah tarihinden itibaren faizin işletilmesine karar verilmesi gerekirken hüküm altına alınan 101.829,41 TL'nin tamamı için dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi doğru olmamıştır.

SONUÇ : Tüm bu açıklamalar nedeniyle davalı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 750 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalıya verilmesine ve 1375,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 26.01.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 23-04-2012, 13:21   #44
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2009/2345
K. 2009/5860
T. 7.12.2009

• KATKI PAYI ALACAĞI ( Pay Ayrılığı Rejiminin Geçerli Olduğu Zamanda Alınan Taşınmaza Katkı İddiası - Taşınmazdaki Eşe Ait Payın Alımında Verilen Paranın Eşe Yapılan Bağışlama Niteliğinde Olduğu )

• ELDEN BAĞIŞLAMA ( Katkı Payı Alacağı/Taşınmazdaki Eşe Ait Payın Alımında Verilen Paranın Eşe Yapılan Bağışlama Niteliğinde Olduğu - Karşılıksız Kazanma Yoluyla Gelen Bu Paranın Kişisel Mal Olduğu/Kişisel Mal Üzerinde Katkı Payı Alacağı Talebinde Bulunulamayacağı )

• KİŞİSEL MAL ( Taşınmazdaki Eşe Ait Payın Alımında Verilen Paranın Eşe Yapılan Bağışlama Niteliğinde Olduğu/Karşılıksız Kazanma Yoluyla Gelen Bu Paranın Kişisel Mal Olduğu - Bağışlamadan Dönme Koşulları Kanıtlanmadığından Davanın Reddedileceği )

• BAĞIŞTAN DÖNME KOŞULLARI ( Katkı Payı Alacağı/Taşınmazdaki Eşe Ait Payın Alımında Verilen Paranın Eşe Yapılan Bağışlama Niteliğinde Olduğu - Bu Paranın Ancak Bu Koşulların Varlığı Halinde İade İstenebileceği/Kişisel Mal Üzerinde Katkı Payı Alacağı Talebinde Bulunulamayacağı )

4721/m.220/2
818/m.244

ÖZET : Dava, evlilik birliği içinde mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu zamanda alınan taşınmaza katkı iddiası ile açılan katkı payı alacağı isteğine ilişkindir. Taşınmazdaki eşe ait payın alımında verilen para, eşe yapılan elden bağışlama niteliğindedir. Davalı eşe, karşılıksız kazanma yoluyla gelen bu para, onun kişisel malı olmuştur, kişisel mal üzerinde katkı payı alacağı talebinde bulunamaz. Davacı, ancak bağıştan dönme koşullarının varlığı halinde bağışlananın iadesini isteyebilir. Bağışlamadan dönme koşulları da ileri sürülüp kanıtlanmadığına göre davanın tümü ile reddi gerekir.

DAVA : H.T. ile S. T. aralarındaki katkı payı alacağı davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair … Aile Mahkemesinden verilen 20.03.2008 gün ve 684/218 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili ile davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı H. T. vekili tarafından davalı S. T. aleyhine açılan katkı payından kaynaklanan alacak davasının yapılan yargılaması sonunda mahkemece, davacının davasının kısmen kabulüne, kısmen reddine, dava konusu taşınmazdaki davalı payına katkıda bulunduğu paya karşılık 16,750 TL.nin 10.5.2007 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmesi üzerine hükmün redde ilişkin bölümü davacı vekili, kabule ilişkin bölümü ise davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 16.04.1973 tarihinde evlenmişler, H. T. tarafından 14.9.2004 tarihinde açılan dava sonunda boşanmışlar ve boşanma kararı 18.2.2008 tarihinde kesinleşmiştir. Dava, evlilik birliği içinde mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 25.3.1999 tarihinde alınan taşınmaza katkı iddiası ile açılan katkı payı alacağı isteğine ilişkindir.

Dava konusu 579 ada 12 parsel üzerindeki binanın 8/160 paya sahip 18 nolu dairesinin 4/160 payı davacı H., 4/160 payı davalı S. adlarına tapuda 25.3.1999 tarihinde satın alma sebebiyle kayıtlı bulunmaktadır. Davacı, dava dilekçesinde dava konusu paylara ait dairenin parasının tamamının kendisi tarafından verildiğini, ancak tapuda bu dairenin eşi ile kendisi adına yarı yarıya paylı olacak şekilde tescil ettirildiğini açıklayarak eşi adına kayıtlı görünen pay üzerinde katkı alacağı isteğinde bulunmuştur. Bu açıklama karşısında, taşınmazdaki eşe ait payın alımında verilen para, eşe yapılan “elden bağışlama” niteliğindedir. Davalı eşe, karşılıksız kazanma yoluyla gelen bu para, onun kişisel malı olmuştur. ( TMK. md. 220/2 ) Şu halde, davalıya ait pay “bağış” yoluyla gelen bu para ile alındığına, davalının kişisel malı olduğuna göre davacı kişisel mal üzerinde katkı payı alacağı talebinde bulunamaz. Davacı, ancak bağıştan dönme koşullarının varlığı halinde bağışlananın iadesini isteyebilir. ( BK. md. 244 ) Bağışlamadan dönme koşulları da ileri sürülüp kanıtlanmadığına göre davanın tümü ile reddi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne kısmen de reddine karar verilmiş olmasında bir isabet bulunmamaktadır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, davalı vekilinin temyiz itirazlarının ise kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün HUMK.nun 428.maddesi geregince BOZULMASINA ve 226,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalıya ayrı ayrı iadesine, 07.12.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Kazancı
Old 15-05-2012, 16:16   #45
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/3767
K. 2011/4840
T. 4.10.2011

• BAĞIŞTAN DÖNME (Sebebine Dayalı 1/2 Paya Ait Tapu İptali ve Tescil Davası - Davacının Mal Rejiminin Tasfiyesine Dayalı Talebi Bulunmadığı/Uyuşmazlığın Çözüm Yerinin Aile Mahkemesi Değil Asliye Hukuk Mahkemesi Olduğu)

• TAPU İPTALİ VE TESCİL (Bağıştan Dönme Sebebine Dayalı 1/2 Paya Ait Tapu Kaydının - Uyuşmazlığın Çözüm Yerinin Genel Mahkemeler Olduğu/Davacının Mal Rejiminin Tasfiyesine Dayalı Talebi Bulunmadığı)

• MAL REJİMİNİN TASFİYESİNE DAYALI TALEP BULUNMADAN BAĞIŞTAN DÖNME (1/2 Paya Ait Tapu İptali ve Tescil Davası - Uyuşmazlığın Genel Mahkemelerde Çözümleneceği/Aile Mahkemesinde Görülemeyeceği)

• GÖREVLİ MAHKEME (Bağıştan Dönme Sebebine Dayalı 1/2 Paya Ait Tapu Kaydının İptali ve Tescil Davası/Davacının Mal Rejiminin Tasfiyesine Dayalı Talebi Bulunmadığı - Asliye Hukuk Mahkemesinde Çözümleneceği)

818/m. 244
6100/m. 1
1086/m. 1

ÖZET : Dava; bağıştan dönme (rücu) hukuki sebebine dayalı olarak açılmış, davalı adına kayıtlı 1/2 paya ait tapu kaydının iptali ile davacı adına tescil, mümkün olmazsa yarı payın bedelinin tahsili isteğine ilişkindir. Bu durumda uyuşmazlığın çözüm yeri, aile mahkemesi değil genel mahkemelerdir. Davacının mal rejiminin tasfiyesine dayalı herhangi bir talebi de bulunmamaktadır.

DAVA : A. C. ile M. C. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Aydın Aile Mahkemesinden verilen 20.04.2011 gün ve 1316/467 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 04.10.2011 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı vekili geldi. Karşı taraftan gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı A. C. vekili tarafından davalı M. C. aleyhine açılan tapu iptali ve tescil mümkün olmadığı takdirde alacak davasının yapılan yargılaması sonunda mahkemece kimsenin kendi kusuruna dayalı olarak muvazaaya dayalı tapu iptali ve tescil davası açamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava dilekçesindeki açıklamalar ve davacı vekilinin 16.6.2010 tarihli yargılama oturumundaki beyanına göre dava; Borçlar Kanunu 244. maddesine göre bağıştan dönme (rücu) hukuki sebebine dayalı olarak açılmış olan dava konusu 375 ada 1 parseldeki davalı adına kayıtlı 1/2 paya ait tapu kaydının iptali ile davacı adına tescil, mümkün olmazsa yarı payın bedelinin tahsili isteğine ilişkindir. Bu durumda uyuşmazlığın çözüm yeri HMK'nun 1 ve devamı maddeleri (önceki HUMK.nun 1 ve devamı maddeleri) uyarınca genel mahkemelerdir. Davacının mal rejiminin tasfiyesine dayalı herhangi bir talebi bulunmamaktadır. Görev kamu düzeniyle ilgili olup, mahkemece kendiliğinden gözetilir. O halde yerel mahkemece uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gözden kaçırılarak yazılı şekilde uyuşmazlığın esası ile ilgili hüküm kurulmuş olması doğru olmamıştır.

SONUÇ : Davacının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile usul ve kanuna aykırı olan yerel mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle ve 6100 sayılı HMK’nun geçici 3.maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 825 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve 654,90 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 04.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 14-08-2012, 14:40   #46
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/3082
K. 2011/146

T. 20.1.2011
• KATKI PAYI ALACAĞI VE TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( Dava Konusu Taşınmazların ve Hisselerin 1999 Tarihinde Edinilmiş Olduğu - Bu Nedenle 01.01.2002 Tarihinde Yürürlüğe Giren 4721 S.K. Hükümlerinin Uygulanamayacağı/Mal Ayrılığı Rejimi)

• EŞLER ARASINDA MAL AYRILIĞI REJİMİNİN GEÇERLİ OLMASI ( Dava Konusu Taşınmaz ve Kooperatif Hisselerinin 1999 Tarihinden Önce Edinilmiş Olması Nedeniyle Eşler Arasında 743 S.K. Hükümlerinin Uygulanacağı - 10 Yıllık Dava Zamanaşımının Geçerli Olduğu)

• BOŞANMA NEDENİYLE DOĞAN DAVA HAKLARINDA ZAMANAŞIMI ( Eşler Arasında Mal Ayrılığı Rejimi Geçerli Olduğundan BK Genel Hükümlerine Göre Dava Zamanışımının Belirleneceği - 10 Yıllık Dava Zamanaşımının Geçerli Olduğu/Davanın Reddedilemeyeceği)

• TAŞINMAZ VE KOOPERATİF HİSSELERİNİN EDİNİM TARİHİ ( 01.01.2002 Tarihinde Yürürlüğe Giren 4721 S.K. Önce Olduğu - 4721 S.K. Ait Zamanaşımı Süresinin Uygulanamayacağı - Taraflar Arasındaki Uyuşmazlıkta 10 Yıllık Dava Zamanaşımı Süresi Bulunduğu)

• ON YILLIK DAVA ZAMANAŞIMI ( Taşınmaz ve Kooperatif Hisselerinin Edinim Tarihi Dikkate Alındığında - Eldeki Davada BK'nın 125.M. Yeralan Zamanaşımı Süresinin Uygulanması Gereği - 4721 S.K. Ait Zamanaşımı Süresinin Uygulanamayacağı/Zamanaşımı)

743/m. 5,170,225
818/m.125
4721/m. 178,202

ÖZET : Taraflar arasındaki katkı payı alacağı, tapu iptali ve tescil davasında, boşanma hükmünün kesinleştiği tarih itibariyle dava konusu taşınmazların ve hisselerin 1999'dan önce edinildikleri şüphesizdir. Bu durumda 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK'nun 178. maddesinde düzenlenen dava zamanaşımına ilişkin düzenleme eldeki davaya uygulanamaz. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta 743 sayılı TKM'nun 5. maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu'nun her dava için öngördüğü 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören 125. maddesindeki düzenlemenin uygulanması gerekir. Mahkemece, boşanma davasının kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.

DAVA : H. ile H. aralarındaki katkı payı alacağı, tapu iptali ve tescil davasının reddine dair, Bursa 2. Aile Mahkemesi'nden verilen 11.03.2010 gün ve 1496/242 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, evlilik birliği içinde edinilen taşınmazlara çalışması karşılığı geliri ve ziynet eşyalarının paraya çevrilmesi suretiyle vekil edeninin katkıda bulunduğunu açıklayarak, halen davalı üzerindeki 3345 ada 1 ve 4251 ada 6 parsellere ilişkin tapu kayıtlarının 1/2 paylarının iptali ile vekil edeni adına tescilini; bu talepleri kabul edilmediği takdirde halen davalı adına tapuya kayıtlı taşınmazlar ile G...Yapı Kooperatifi'ndeki hisse ve devredilen A...Yapı Kooperatifi’ndeki villa nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak 40.000.-TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak vekil edenine verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçirilmesinden sonra açıldığını, kaldı ki boşanma davasında tüm hususlarda anlaşma sağlandığını açıklayarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece, boşanma davasının kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içinde mevcut nüfus aile kayıt tablosuna ve tarafların açıklamalarına göre; taraflar 12.03.1987 tarihinde evlenmiş, 03.12.1999 tarihinde kesinleşen hükümle evlilik birliği son bulmuştur. TMK'nun 179. maddesine göre mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı olduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır. Dava konusu parsellerin ve kooperatif hisselerinin edinim tarihlerine ilişkin kayıt ve belgeler getirtilmemiş ise de, boşanma hükmünün kesinleştiği tarih itibariyle 1999'dan önce edinildikleri şüphesizdir.

Taraflar arasında başka bir mal rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, evlenme ve boşanma tarihleri itibariyle 743 sayılı MK'nun 170. maddesine göre mal ayrılığı rejimine tabidirler. Davacı tarafından katkının yapıldığı ve taşınmazların satın alındığı iddia edilen dönem itibariyle eşler arasında "mal ayrılığı" rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK'nun 225/2. maddesine göre boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir. Dava konusu taşınmazların edinildiğinin ileri sürüldüğü tarih aralığına göre, uyuşmazlık 01.01.2002 tarihinden önceye ilişkin olup eşler arasında 743 sayılı MK'nun 170. maddesi hükmü uyarınca mal ayrılığı rejimi geçerli olduğundan Borçlar Kanunu'nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulmalıdır. Bu durumda 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı TMK'nun 178. maddesinde düzenlenen dava zamanaşımına ilişkin düzenleme eldeki davaya uygulanamaz. Taraflar arasındaki uyuşmazlıkta 743 sayılı TKM'nun 5. maddesi yollamasıyla Borçlar Kanunu'nun başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören 125. maddesindeki düzenlemenin uygulanması gerektiği açıktır. Davanın 02.12.2009 tarihinde ve süresinde açıldığı gözden kaçırılmıştır. Mahkemece yapılacak iş; boşanma dosyası ile dava konusu taşınmazların edinim ve üyelik-devir tarihlerine ilişkin tüm kayıtları getirtmek, iddia ve savunma çerçevesinde tüm taraf delillerini toplamak ve uyuşmazlığın esası bakımından karar vermek olmalıdır. Yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasa hükümlerine uygun bulunmayan hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve 17,15.-TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 20.01.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Kazancı
Old 14-08-2012, 14:42   #47
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/5757
K. 2011/3446
T. 13.6.2011

• KATKI BEDELİNİN TAHSİLİ ( Edinilmiş Malın Toplam Değerinden Mala Dair Borçlar Çıkarıldıktan Sonra Kalan Artık Değerin Yarısı Üzerinden Tarafların Kazanılmış Hakları da Dikkate Alınarak Katılma Alacağının Hesaplanacağı)

• KATILMA ALACAĞI ( Davalı Erkeğe Ait Kişisel Mal Olduğu Anlaşılan Aracın Değerinin Düşülerek Kalan Miktarın Artık Değer Kabul Edilip Bu Miktarın Yarısının Davacının Katılma Alacağı Olduğu)

• FAİZ YÜRÜTÜLMESİ ( Katkı Bedelinin Tahsili - Davalı Erkeğe Ait Kişisel Mal Olduğu Anlaşılan Aracın Değerinin Düşülerek Kalan Miktarın Artık Değer Kabul Edilip Bu Miktarın Yarısının Davacının Katılma Alacağı Olduğu/Bu Miktara Karar Tarihinden İtibaren Faiz Yürütülebileceği)

• ARTIK DEĞER ( Davalı Erkeğe Ait Kişisel Mal Olduğu Anlaşılan Aracın Değerinin Düşülerek Kalan Miktarın Artık Değer Kabul Edilip Bu Miktarın Yarısının Davacının Katılma Alacağı Olduğu - Katkı Bedelinin Tahsili)

• EDİNİLMİŞ MALA KATKI BEDELİ ( Edinilmiş Malın Toplam Değerinden Mala Dair Borçlar Çıkarıldıktan Sonra Kalan Artık Değerin Yarısı Üzerinden Tarafların Kazanılmış Hakları da Dikkate Alınarak Katılma Alacağının Hesaplanacağı)

4721/m.229,230

ÖZET : Dava, katkı bedelinin tahsili istemidir. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın toplam değerinden mala dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin yarısı üzerinden tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması gerekir. Mahkemece bu hususlar gözetilerek davaya konu aracın karar tarihine en yakın değerinden, davalı erkeğe ait kişisel mal olduğu anlaşılan murat serçe marka aracın değerinin düşülerek kalan miktarın artık değer kabul edilip bu miktarın yarısının davacının katılma alacağı olduğunun kabulünde, bu miktara karar tarihinden itibaren faiz yürütülmüş olmasında hesaplama yöntemi bakımından bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın kabulüne dair hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı taraf temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı N. Ö.vekili, evlilik birliği içinde edinilen 51 ... ... plakalı Opel corsa marka aracın ortak katkılarla alındığını, ancak davalı adına tescil edildiğini, vekil edeninin edinilmiş mallara katılma rejimi gereği fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere yarı bedeli olan 15.000 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı M. A. B. vekili, davacının davaya konu aracın alımında katkısı olmadığını, vekil edeninin evlenme öncesi sahibi olduğu aracın satışından gelen para ve çekilen krediyle alındığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, talebin katılma alacağı olarak değerlendirilmesi gerektiği ve toplanan deliller, alınan bilirkişi raporundaki açıklamalarla davalıya ait satılan murat serçe marka aracın belirlenen değeri 2.500 TL'nin T.M.K.nun 230/3. m. gereği hakkaniyete uygun değerinin 7.000 TL olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulüne, 5.000 TL alacağın karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair isteğin reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekiliyle davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 22.5.2004 tarihinde evlenmiş, 19.9.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve 13.3.2009 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Başka mal rejimi seçilmediğinden eşler arasında evlenme tarihinden mal rejiminin sona erdiği 19.9.2007 tarihine kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir ( T.M.K. 202. ve 4722 s. Yürürlük K. m. 10/1.m). Eşler arasındaki mal rejimi T.M.K.nun 225/2. maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sonA ermiştir. Dava konusu 51 ... ... plakalı Opel corsa marka araç 18.9.2006 tarihinde alınarak davalı erkek adına trafikte tescil edilmiştir. Dava konusu aracın edinme tarihi itibarıyla eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.

Dava dilekçesindeki açıklamalar, aracın edinme tarihi, dosya kapsamı ve H.U.M.K.nun 76. maddesine göre davacının isteğinin katılma alacağı olarak nitelendirilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Edinilmiş mal, her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleridir ( T.M.K. m. 219/1). Katılma alacağı rejiminde karine evlilik birliği içinde edinilen malın edinilmiş mal olmasıdır. Aksini iddia edenin malın kişisel malı olduğunu ispat etmesi gerekmektedir ( T.M.K.nun 222.m.). Bir eşe ait olduğu saptanan, ancak kişisel mallara mı edinilmiş mallara mı girdiği saptanamayan mallar aksi ispat edilene kadar edinilmiş mal sayılır ( m. 222/son). Toplanan delillere göre çalışmadığı ve geliri olmadığı belirlenen davacı kadının davaya konu aracın alımında kullanıldığını iddia ettiği ziynet eşyalarıyla ilgili iddiasını kanıtlayamadığı, soyut ve duyuma dayalı tanık beyanlarının bu konuda ispat olarak kabul edilemeyeceği anlaşılmaktadır. Dava konusu aracın alımında, davalı erkeğin evlenme öncesi sahibi olduğu taraflarca da kabul edilen murat serçe marka aracının satışından elde edilen gelirle davalı tarafından bankadan çekilen kredinin kullanıldığının mahkemece kabulü de yerindedir. Diğer yandan alımda kullanılan banka kredisinin evlilik içinde erken ödemeyle kapatıldığına, boşanma dava tarihi sonrası yapılan bir ödeme olmadığına, kredi ödemelerinde tarafların kişisel gelirleriyle yapılan bir ödeme ispatlanamadığına, davalı erkeğin çalışarak elde ettiği gelirle kredinin ödendiği belirlendiğine göre edinilmiş mal olarak hesaplamada dikkate alınması da doğrudur.

Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden ( T.M.K. m. 229) ve denkleştirmeden ( T.M.K. m. 230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın ( T.M.K. m. 219) toplam değerinden mala dair borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin ( T.M.K. m. 231) yarısı üzerinden ( T.M.K. m. 236/1) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması gerekir. Mahkemece bu hususlar gözetilerek davaya konu aracın karar tarihine en yakın değeri olan 17.000 TL'den, davalı erkeğe ait kişisel mal olduğu anlaşılan murat serçe marka aracın değerinin düşülerek kalan miktarın artık değer kabul edilip bu miktarın yarısının davacının katılma alacağı olduğunun kabulünde, bu miktara karar tarihinden itibaren faiz yürütülmüş olmasında ( T.M.K.nun 232, 235/1.m.) hesaplama yöntemi bakımından bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Bu açıklamalar karşısında davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin ise aşağıda açıklanan husus dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak bu hesaplamada davaya konu aracın alımında kullanılan davalı erkeğe ait kişisel mal niteliğindeki murat serçe marka aracın değeri hakkaniyete göre 7.000 TL olarak dikkate alınmıştır. Murat serçe marka aracın değeri 23.3.2010 tarihli yargılama oturumunda galerici bilirkişi tarafından bizzat görülmemekle beraber piyasada bulunmalarının zor olduğu da açıklanarak 2.500 TL olarak belirlenmiş, bu değere tarafların herhangi bir itirazları da olmamıştır. Bu durumda katılma alacağı hesabında murat serçe marka araç sebebiyle düşülmesi gereken değerin 2.500 TL olduğu dikkate alınmadan hakkaniyete göre belirlendiği açıklanan 7.000 TL miktarın düşülmüş olması, bu şekilde davacı aleyhine olacak şekilde az katılma alacağına hükmedilmesi doğru olmamıştır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeple davacı vekilinin temyiz itirazı yerinde görüldüğünden kabulüyle usul ve yasaya aykırı görülen hükmün davacı lehine H.U.M.K.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 67,50 TL peşin harcın istenmesi halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 13.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 14-08-2012, 14:44   #48
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2010/7122
K. 2011/5363
T. 24.10.2011

• TENFİZ İSTEMİ ( Tarafların Boşanmalarına Dair Bulunan Yabancı Mahkeme Kararının Yetkili ve Görevli Türk Mahkemesi Tarafından Tenfizine Karar Verildiği İleri Sürülüp Kanıtlanmadığı Gibi Bu Konuda Açılmış Bir Dava da Söz Konusu Olmadığına Göre Davanın Görülebilirlik Koşulu Olan Mal Rejiminin Sona Ermesi Somut Olayda Gerçekleşmediği)

• MALLARIN TASFİYESİNE DAİR YABANCI MAHKEME KARARININ TENFİZİ ( Tarafların Boşanmalarına Dair Bulunan Yabancı Mahkeme Kararının Yetkili ve Görevli Türk Mahkemesi Tarafından Tenfizine Karar Verildiği İleri Sürülüp Kanıtlanmadığı - Davanın Reddi Gereği)

• BOŞANMANIN TENFİZİ İSTEMİ ( Yabancı Mahkeme Kararının Yetkili ve Görevli Türk Mahkemesi Tarafından Tenfizine Karar Verildiği İleri Sürülüp Kanıtlanmadığı Gibi Bu Konuda Açılmış Bir Dava da Söz Konusu Olmadığı - Tarafların Evliliği Türk Hukuku Açısından Halen Devam Ettiği/Davanın Reddi Gerektiği)

5718/m.50,54

ÖZET : Dava, evlilik birliği içerisinde, Türkiye'deki mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen malların tasfiyesine dair Avusturya Josefstadt İlçe Mahkemesi'nin Kararının infazının sağlanabilmesi bakımından anılan mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkindir. Avusturya Josefstadt Mahkemesi'nin verdiği boşanma kararı kesinleşmiş ve verildiği ülkede kesin delil ve kesin hüküm olarak kabulü sonucunu doğurabilmekte ise de, kararın Türkiye'de uygulanabilmesi ancak bir tenfiz kararı verilmesi halinde mümkün olabilecektir. ( möhuk, m.50). Ne var ki ortada tenfiz edilmiş bir karar söz konusu değildir. Bu husus eldeki davanın görülebilmesinin ön koşulunu oluşturmaktadır. Çünkü davacı aynı zamanda Türk vatandaşıdır. Saptanan bu hukuki ve somut olgular karşısında tarafların boşanmalarına dair bulunan yabancı mahkeme kararının yetkili ve görevli Türk Mahkemesi tarafından tenfizine karar verildiği ileri sürülüp kanıtlanmadığı gibi bu konuda açılmış bir dava da söz konusu olmadığına göre, davanın görülebilirlik koşulu olan mal rejiminin sona ermesi somut olayda gerçekleşmemiştir. Yabancı mahkemece, verilen boşanma kararı yetkili Türk Mahkemesince tanıma veya tenfiz kararı verildiği takdirde Türk hukuku bakımından hukuki sonuç doğurur. Yabancı kararla ilgili tanıma veya tenfiz kararı verilmedikçe veya bu yönde açılan dava reddedildiği takdirde o karar Türkiye'de Türk Hukuk Sistemi açısından hukuki sonuç doğurmaz ve taraflar boşanmış sayılmazlar. Tarafların evliliği Türk Hukuku açısından halen devam etmekte olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın kabulüne dair hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı taraf temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davalıyla vekil edeninin Avusturya Josefstadt İlçe Mahkemesi'nin 4.12.2003 tarihinde kesinleşen kararıyla boşandıklarını; daha sonra aynı mahkemede vekil edeni tarafından açılan ve evlilik birliği içerisinde edinilen İstanbul Kadıköy'de 3076 ada 14 parseldeki taşınmaz ile 34 ... ... plakalı Fiat Siena marka aracın mülkiyeti ve ayrıca 40.000 Euro tazminatın davalı kocadan alınarak davacı kadına verilmesinin istenildiği davada, İlçe Mahkemesi'nin 27 C 4/05b-85 Sayılı kesinleşen hükmüyle tarafların evlilik birliği içerisinde edindikleri malların eşit katkılarıyla alınmış olduğunun, bu sebeple eşit bölüşülmesinin hakkaniyete uygun bulunduğunun belirlenmiş olması nedeniyle, vekil edenin katkısının somut delillerle ispat edildiğinden paylaşımın eşit oranda yapılması gerektiği yönündeki Avusturya Josefstadt İlçe Mahkemesi'nin 27 C 4/05b-85 Sayılı kararının infazının sağlanması bakımından tenfizine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun 54. maddesi hükmünde öngörülen mütekabiliyet şartını taşımadığını, yine aynı Kanunun 15. maddesinin 2. bendine göre, malların tasfiyesinde taşınmazlar için bulundukları ülke hukukunun uygulanması gerektiğini, bu hususun kamu düzeninin bir gereği olduğunu, kaldı ki tarafların Avusturya Josefstadt Mahkemesinden verilen boşanmalarına dair hükmün tenfizinin yapılmadığı gibi, davacının davaya konu edilen malların edinilmesinde katkısının da bulunmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüyle Avusturya Josefstadt Bölge Mahkemesi'nin evlilik birliği içerisinde kazanılan malvarlığıyla tasarrufların paylaşımına dair 13.6.2008 tefhim, 1.9.2008 kesinleşme tarihli kararının 5718 Sayılı Kanunun 50. maddesi hükmü uyarınca aynen tenfizine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, evlilik birliği içerisinde, Türkiye'deki mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinilen malların tasfiyesine dair Avusturya Josefstadt İlçe Mahkemesi'nin 27 C 4/05b-85 Sayılı Kararının infazının sağlanabilmesi bakımından anılan mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkindir.

Dosya arasında bulunan bilgi ve belgelere göre; tarafların 17.2.1959 tarihinde evlendikleri, evlendikleri tarihte her ikisinin de Türk vatandaşı oldukları, daha sonra Avusturya Josefstadt İlçe Mahkemesi'nin 13.10.2003 yılında açılan ve 4.12.2003 tarihinde kesinleşen kararıyla boşandıkları anlaşılmıştır. Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına dair olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan kararların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. ( 5718 Sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun m.50). Bundan ayrı yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi için, yabancı ilamın tenfiz koşullarını taşıdığının mahkemece tespiti gerekir. ( 5718 s. MÖHUK. m.58) Tenfiz kararı sadece yenilik doğurucu ( usuli) bir hükümdür. Türk Hukukuna göre, yabancı bir mahkeme hükmünün tenfiz edilebilmesi için, bu mahkeme hükmünün verildiği ülke hukukuna göre kesin ve icra edilebilir olması şarttır. Ancak, yabancı mahkeme hükmü Türkiye'de icra edilebilirlik gücüne sadece ve münhasıran Türk Hukukuna göre verilen bir tenfiz kararıyla sahip olabilir.

Davacı, Yurdagül G. ve davalı Bayram G. Bakanlar Kurulunun 27.10.1998 gün ve 1998/12036 Sayılı kararı ile; 403 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 20. maddesi uyarınca izinle Türk vatandaşlığından çıkmışlardır. Ancak, davacı Yurdagül G., Bakanlar Kurulunun 14.12.2000 gün ve 2000/1818 Sayılı kararıyla tekrar Türk vatandaşlığına alınmış olup, aynı zamanda Almanya vatandaşı olduğunun dosya arasında bulunan nüfus aile kayıt tablosundan anlaşıldığı ve halen davalı Bayram'la evli olduğu görülmüştür.

Her ne kadar Avusturya Josefstadt Mahkemesi'nin verdiği boşanma kararı 4.12.2003 tarihinde kesinleşmiş ve verildiği ülkede kesin delil ve kesin hüküm olarak kabulü sonucunu doğurabilmekte ise de, kararın Türkiye'de uygulanabilmesi ancak bir tenfiz kararı verilmesi halinde mümkün olabilecektir. ( MÖHUK. m.50). Ne var ki ortada tenfiz edilmiş bir karar söz konusu değildir. Bu husus eldeki davanın görülebilmesinin ön koşulunu oluşturmaktadır. Çünkü davacı Yurdagül aynı zamanda türk vatandaşıdır. Saptanan bu hukuki ve somut olgular karşısında tarafların boşanmalarına dair bulunan yabancı mahkeme kararının yetkili ve görevli Türk Mahkemesi tarafından tenfizine karar verildiği ileri sürülüp kanıtlanmadığı gibi bu konuda açılmış bir dava da söz konusu olmadığına göre, davanın görülebilirlik koşulu olan mal rejiminin sona ermesi somut olayda gerçekleşmemiştir. Yabancı mahkemece, verilen boşanma kararı yetkili Türk Mahkemesince tanıma veya tenfiz kararı verildiği takdirde Türk hukuku bakımından hukuki sonuç doğurur. Yabancı kararla ilgili tanıma veya tenfiz kararı verilmedikçe veya bu yönde açılan dava reddedildiği takdirde o karar Türkiye'de Türk Hukuk Sistemi açısından hukuki sonuç doğurmaz ve taraflar boşanmış sayılmazlar. O halde tarafların evliliği Türk Hukuku açısından halen devam etmekte olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün 6100 Sayılı H.M.K.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı H.U.M.K.nun 428 inci maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istenmesi halinde temyiz eden davalıya iadesine, 24.10.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 14-08-2012, 14:46   #49
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/5310
K. 2011/5866
T. 15.11.2011

• KATKI PAYI ALACAĞI ( Davacının Davaya Konu Meskenin Alımında Katkıda Bulunmadığının Kabulü Doğru Olmadığı Gibi Meskenin Mal Ayrılığı Rejiminin Geçerli Olduğu Dönemde Alınmış Olması O Malın Adına Tescil Edilen Kişinin Kişisel Malı Sayılmasını Gerektirmediği)

• KİŞİSEL MAL ( Meskenin Mal Ayrılığı Rejiminin Geçerli Olduğu Dönemde Alınmış Olması O Malın Adına Tescil Edilen Kişinin Kişisel Malı Sayılmasını Gerektirmediği - Katkı Payı Alacağı Davası)

• MAL AYRILIĞI REJİMİ ( Katkı Payı Alacağı Davası - Meskenin Mal Ayrılığı Rejiminin Geçerli Olduğu Dönemde Alınmış Olması O Malın Adına Tescil Edilen Kişinin Kişisel Malı Sayılmasını Gerektirmediği)

• MESKENİN SATIN ALINMASI SIRASINDA ÇEKİLDİĞİ İDDİA EDİLEN KREDİYE AİT BELGELER ( Getirtilmesi ve Meskenin Ne Kadar Miktarla Satın Alındığının Etraflıca Araştırılması Gerektiği - Katkı Payı Alacağı Davası)
743/m.152

ÖZET : Dava, edinilen mal varlığına yönelik katkı payı alacağı istemine ilişkindir. Her iki tarafın SSK'na bağlı olarak çalışarak düzenli gelir elde ettikleri taraf ve tanık beyanlarıyla zabıta araştırmasından belirlenmiş olup, davacının davaya konu meskenin alımında katkıda bulunmadığının kabulü doğru olmadığı gibi meskenin mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde alınmış olması, o malın adına tescil edilen kişinin kişisel malı sayılmasını gerektirmez. İki tarafta çalıştıklarına ve belirli bir gelir elde ettiklerine göre davacının da davalı adına tapuda kayıtlı bulunan meskene katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, öncelikle davaya konu meskenin satın alınması sırasında çekildiği iddia edilen krediye ait belgelerin getirtilmesi, meskenin ne kadar miktarla satın alındığının etraflıca araştırılması, daha sonra tarafların çalışmalarına ve gelirlerine dair maaş bordrolarla getirtilecek diğer belgeler gözetilerek evlenme tarihinden meskenin davalı adına tescil edildiği tarihe kadar tüm gelirlerinin ayrı ayrı toplanması, her birinin sosyal statüleri, konumları ve mesleki kariyerleri gözetilerek yapabilecekleri kişisel masraflarının ayrı ayrı hesaplanması gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın kabulüne dair hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı taraf temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı M. E. İ. vekili, evlilik birliği içerisinde edinilen 400 ada 486 parsel üzerindeki 9 numaralı bağımsız bölümün bedeli ve kredi taksitlerinin vekil edeni tarafından ödendiği halde davalı adına satın alma yoluyla tapuya kayıt ve tescil olunduğunu, yine vekil edeni tarafından evlilikten önce satın alınıp aile konutuna getirilen ve birlikte kullanılan dava dilekçesinde liste halinde bildirilen ev eşyalarının boşanma davasından sonra davalıda kaldığından, evlilik birliği içinde edinilmiş malların tasfiyesini ve fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 35.000 TL alacağın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı F. Ö. vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; davaya konu 400 ada 486 parsel üzerindeki 9 numaralı bağımsız bölüme ( meskene) davacının katkıda bulunduğunu herhangi bir belgeyle kanıtlayamadığı gerekçesiyle kanıtlanamayan davanın reddine, davalı tarafın yargılama sırasındaki kabulü dikkate alınarak iki üçlü, iki tekli çek yat takımı, bir adet saba marka 37 ekran tv., Arçelik 3500 model çamaşır makinesi, Profilo bd. 240 turbo buzdolabı hakkındaki davanın kabulüyle bu eşyaların davacıya verilmesine, dava dilekçesinde belirtilen diğer eşyalar hakkındaki davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Hüküm 400 ada 486 parsel üzerindeki 9 numaralı bağımsız bölüme ( meskene) davacının katkıda bulunmadığından reddine dair bölümü, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 24.2.1997 tarihinde evlenmişlerdir. 22.2.2008 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne dair hükmü 19.1.2009 tarihinde kesinleşmekle mal rejimi sona ermiştir ( T.M.K.nun 225/2).

Yanlar arasında sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı ( TKM, nin 170. m), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir ( T.M.K.nun 202 m). Dava konusu 400 ada 486 parsel üzerindeki 9 numaralı bağımsız bölüm ( mesken) 23.5.2000 tarihinde satın alma yoluyla davalı adına tapuda kayıtlı bulunmaktadır. T.M.K. nin 6 ve 222 nci maddeleri gereğince herkes kendi iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür.

Dava, 1.1.2002 tarihinden önce edinilen mal varlığına yönelik katkı payı alacağı istemine ilişkindir. Dava konusu taşınmaz 743 Sayılı TKM'nin 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edinildiğine göre; taraflar arasındaki uyuşmazlığın B.K.nun genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekmektedir. 743 Sayılı TKM. nin yürürlükte olduğu; 1.1.2002 tarihinden önce eşler arasında yasal mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde, karı ve kocanın diğerinden katkı payı karşılığında bir tazminat isteyebilmesi için mutlaka parasal veya parayla ölçülebilen maddi bir değer koymak suretiyle katkısının bulunması gerekir. Eşlerden birinin edindiği mala diğer eşin doğrudan maddi bir katkısı yoksa, bu talep kabul edilemez.

Somut olayda, her iki tarafın ssk'na bağlı olarak çalışarak düzenli gelir elde ettikleri taraf ve tanık beyanlarıyla zabıta araştırmasından belirlenmiş olup, davacının davaya konu meskenin alımında katkıda bulunmadığının kabulü doğru olmadığı gibi meskenin mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde alınmış olması, o malın adına tescil edilen kişinin kişisel malı sayılmasını gerektirmez. İki tarafta çalıştıklarına ve belirli bir gelir elde ettiklerine göre davacının da davalı adına tapuda kayıtlı bulunan meskene katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, öncelikle davaya konu meskenin satın alınması sırasında çekildiği iddia edilen krediye ait belgelerin getirtilmesi, meskenin ne kadar miktarla satın alındığının etraflıca araştırılması, daha sonra tarafların çalışmalarına ve gelirlerine dair maaş bordrolarla getirtilecek diğer belgeler gözetilerek evlenme tarihinden meskenin davalı adına tescil edildiği tarihe kadar tüm gelirlerinin ayrı ayrı toplanması, her birinin sosyal statüleri, konumları ve mesleki kariyerleri gözetilerek yapabilecekleri kişisel masraflarının ayrı ayrı hesaplanması, davacının ayrıca, 743 Sayılı TKM. nin 152. maddesi gereğince evi geçindirme yükümlülüğü gözetilerek yapabileceği evi geçindirme gideriyle kişisel giderinden olabilecek fazla harcama var ise, oran belirtilmek suretiyle hesaplanacak miktarının, davalı yönünden ise kişisel harcamalarının hesaplanıp toplam gelirlerinden ayrı ayrı düşülmesi, her birinin bu durum karşısında yapabilecekleri tasarruf miktarlarının ayrı ayrı saptanması, tarafların toplam tasarruf miktarı içerisindeki katkı oranlarının belirlenmesi, bu katkı oranının uzman Emlakçi ve Mimar bilirkişi raporuyla belirlenen davaya konu meskenin dava tarihindeki değeriyle çarpılması sonucu davacının katkı payı alacağının saptanması, dosyanın bu haliyle konunun uzmanı bir hukukçu ve bir mali müşavir bilirkişiye verilerek tarafların ve Yargıtay'In denetimine açık gerekçeli rapor alınması, ondan sonra iddia ve savunma doğrultusunda toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş bulunması usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün davaya konu 400 ada 486 üzerindeki 9 numaralı bağımsız bölüme ( meskene) dair bölümünün 6100 Sayılı H.M.K.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 Sayılı H.U.M.K.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 17,15 TL peşin harcın istenmesi halinde temyiz eden davacıya iadesine, 15.11.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Davacı vekili, davaya konu Bandırma A... mahallesi, K... sitesi, B blok, No:9'da bulunan gayrimenkulün 23.5.2000 tarihinde bedeli davacı tarafından ödenerek tapu kaydının davalı adına oluşturulduğu açıklanarak, evlilik birliği içinde edinilmiş malların tasfiyesine ve fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla 35000 TL alacağın yasal faiziyle davalıdan tahsiline vs, talep etmiştir.

Davalı taraf davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, kanıtlanamayan talepler sebebiyle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Toplanan deliller tüm dosya kapsamından; davaya konu 400 ada 486 parseldeki 80/1600 arsa paylı 9 numaralı bağımsız bölümün satış yoluyla 23.5.2000 tarihinde davalı F. İ. ( Ö.) adına satın alındığı ve aile konutu seminin 16.12.2005 tarihinde konulduğu anlaşılmaktadır. Dava dilekçesindeki iddia, davalı adına oluşan tapu kaydı ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere davacının bedelini bizzat ödeyerek davalı adına satın alınan taşınmaz sebebiyle işlemin gizli bağış olduğu tartışmasızdır. Davanın bu sebeple reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olan gerekçelerle reddi sonucu itibariyle doğru olduğundan, sayın çoğunluk tarafından benimsenen bozma gerekçelerine katılmam mümkün değildir. Belirttiğim sebeple sonuç itibariyle doğru olan mahalli mahkeme kararı onanmalıdır kanaatindeyim.

Kazancı
Old 14-08-2012, 14:48   #50
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/5886
K. 2011/6964
T. 13.12.2011

• KATKI PAYI ALACAĞI DAVASI ( Eşler Arasındaki Mal Rejiminine Göre Katkı Paylarının Tespit Edilmesi Gereği - Mal Ayrılığı Rejiminin Geçerli Olduğu Dönem İçin Eşlerin Mutlaka Parasal veya Para ile Ölçülebilir Maddi Bir Değer Koyması Gerektiği)

• MAL AYRILIĞI REJİMİ ( Bu Rejimin Geçerli Olduğu Dönem İçin Eşlerin Mutlaka Parasal veya Para ile Ölçülebilir Maddi Bir Değer Koyması Gerektiği - Bilirkişi Raporunda Erkeğin Tasarruf Oranın %40 ve Kadının ise %70 Olarak Tespit Edilmesi Gereği)

• EŞLERİN TASARRUF ORANI ( Erkeğin Tasarruf Oranın %40 ve Kadının ise %70 Olarak Tespit Edilmesi Gereği - Bu Oranlara Göre Davacının Katkı Payı Oranı ile Meskenin Dava Tarihi İtibariyle Değerinin Çarpımı Sonucu Katkı Payının Tespit Edilebileceği)

• EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ ( 4721 S.K. Yürürlüğe Girdiği Tarihten Boşanma Tarihine Kadar Geçerli Olduğu)

• KOCANIN AİLEYİ GEÇİNDİRME YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Bilirkişi Raporunda Tarafların Sosyal Konumlarının ve Kişisel Giderlerinin Saptanması Gerektiği - Hatalı Olarak Tespit Edilen Tasarruf Oranlarına Göre Hüküm Kurulmasının Hatalı Olduğu)

4721/m. 202,225/2
743/m. 152,153,190

ÖZET : Dava, katkı payı alacağına ilişkindir.Başka mal rejimi seçilmediğinden eşler arasında 743 S.K. döneminde mal ayrılığı rejimi ve 4721 S.K. yürülüğe girmesinden boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi geçerlidir.Mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde, karı ve kocanın diğerinden katkı payı karşılığında tazminat isteyebilmesi için mutlaka parasal veya parayla ölçülebilir maddi bir değer koymak suretiyle katkısının bulunması gerekir. Her iki taraf da çalıştığında göre evlilik birliği içinde alınan ve davalı adına tescil edilen mesken üzerinde davacının katkı payı alacağı bulunmaktadır. Katkı payı hesabında, mesken alım tarihine kadar tarafların saptanan gerelirleri, kocanın aileyi geçindirme yükümlülüğü ve tarafların sosyal konumları gereği kişisel giderleri gözünde bulundurulmalıdır. Bilirkişi Raporunda Erkeğin Tasarruf oranın %40 ve kadının ise %70 olarak dikkate alınarak bu oranlara göre davacının katkı payı oranı ile meskenin dava tarihi itibariyle değerinin çarpımı sonucu katkı payı alacağı tespit edilmelidir.

DAVA : Saliha ile Adnan aralarındaki katkı payı alacağı davasının kabulüne dair ( Ankara Dördüncü Aile Mahkemesi)'nden verilen 29.03.2011 gün ve 779/454 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi ise katılma yolu ile davacı vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmıştır. Temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı Saliha vekili, evlilik birliği içinde satın alma yoluyla edinilerek davalı üzerine tescil edilen 5690 ada 3 parselde 15 numaralı bağımsız bölümün edinilmesinde çalışarak ve ziynetlerinin satışından elde ettiği gelir ile katkıda bulunduğunu açıklayarak meskenin yarı hissesinin iptali ile vekil edeni adına tescili, mümkün olmazsa yarı hisseye tekabül eden bedelin ( 10.000 TL) yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasını istemiş, harcını da yatırdığı 31.01.2011 tarihli dilekçesi ile isteğini 36.928 TL olarak ıslah ederek fazlaya ilişkin haklarını yine saklı tutmuştur.

Davalı Adnan vekili, ziynet eşyalarının alımda kullanılmadığı, meskenin vekil edeninin birikimleri ve patronunun verdiği borç para ile alındığını, davacının lükse düşkün olduğunu ve gelirini burada harcadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, üç kişilik bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulü ile 36.928 TL'nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bu miktarın 10.000 TL'sine dava tarihi 10.08.2007, 26.928 TL'sine ise ıslah tarihi 31.01.2011 tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı vekili ile katılma yolu ile davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 05.08.1992 tarihinde evlenmiş, 01.05.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve 08.06.2009 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Başka mal rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, eşler arasında evlilik tarihinden 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı MK'nın 170. maddesi uyarınca "mal ayrılığı", bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise 4721 sayılı TMK'nın 202. maddesi hükmü uyarınca yasal "edinilmiş mallara katılma" rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK'nın 225/2. maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir.

Dava konusu 5690 ada 3 parselde 15 nolu bağımsız mesken 31.07.1996 tarihinde davalı Adnan adına satın alınmış olup, alım tarihi itibarıyla taraflar arasında mal ayrılığı rejimi geçerlidir. Davacının isteğinin katkı payı alacağı olduğu anlaşılmaktadır.

Dosya arasında bulunan çalışma ve gelir belgeleri incelendiğinde; her iki tarafın da evlilik tarihinden itibaren çalıştıkları belirlenmiştir. Davacı ziynetlerinin de satılarak alımda kullanıldığını iddia etmişse de bu iddiasını maddi somut delillerle ispatlayamamıştır. 743 sayılı MK'nın yürürlükte bulunduğu, 01.01.2002 tarihinden önce eşler arasında yasal mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde, karı ve kocanın diğerinden katkı payı karşılığında tazminat isteyebilmesi için mutlaka parasal veya parayla ölçülebilen maddi bir değer koymak suretiyle katkısının bulunması gerekir. Somut olayda her iki taraf çalıştığına göre evlilik birliği içinde çalışma karşılığı edinilen mallara katkıda bulunduklarının kabulü gerekir. Davalının H… Bankası'nda bulunan hesabına ait ekstre incelendiğinde, bir kısım para giriş çıkışları ve dava konusu taşınmazın satıcısına para havalesi görülmekle birlikte hesabın 11.10.1996 tarihinde açılması ve hesaptaki miktarların davalının kişisel malı olduğunun ispat edilememesi karşısında davalının kişisel gelirle alındığı savunmasına itibar edilmemiştir. Diğer yandan davacı tarafın gelirinin taşınmazın alım değerine oranlanması yolu ile hesaplamayı içeren bilirkişi raporuna değer verilmemiş olması da doğru görülmüştür. Mahkemece, evlilik birliği içinde alınarak davalı üzerine tescil edilen mesken üzerinde davacının katkı payı alacağı hesabında, alım tarihine kadar tarafların saptanan gelirleri, kocanın 743 sayılı MK'nın 152. maddesi hükmü uyarınca aileyi geçindirme yükümlülüğü ve tarafların sosyal konumları gereği kişisel giderlerinin gözönünde bulundurularak, eşlerin her birinin yapabilecekleri tasarruf miktarının belirlenmesiyle katkı oranlarının tespit edilmesi ve niza konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle tespit edilen değerinin çarpımı ile katkı payı alacağının hesaplanmasını içeren 08.12.2010 tarihli üç kişilik bilirkişi heyetinin raporu usul ve hesaplama şekli bakımından yasaya uygun bulunmaktadır. Mahkemece, bu rapora itibar edilmesi yerindedir. Ancak bilirkişi raporunda tarafların tasarruf edebilecekleri miktar ve oran bulunurken kadının gelirinin %20'sinin TKM'nin 190. maddesi gözetilerek düşülmesi ve bu şekilde kadının tasarruf oranının %50 olarak dikkate alınarak hesaplama yapılması doğru olmamıştır. 743 sayılı TKM'nin 190. maddesinde "Koca, karısının münasip bir derecede aile masrafına iştirakini isteyebilir." İştirakin miktarında ihtilaf ederlerse her biri iştirak miktarının tespit edilmesini, mahkemeden isteyebilir." denilmektedir. Bu maddenin uygulanabilmesi ve hesaplamada gözönünde tutulabilmesi için maddenin yazılış şeklinden de anlaşıldığı gibi taraflardan birinin talepte bulunması veya bu hususta bir mahkeme kararının olması gerekmektedir. Mahkemenin re'sen bu maddeyi dikkate alma imkanı bulunmamaktadır. Saptanan bu olgu karşısında, "kocanın evi geçindirmekle yükümlü" olduğunu öngören 743 sayılı TKM'nin 152, "eve kadın bakar" hükmünü içeren aynı Kanun'un 153 ve az önce açıklanan 743 sayılı TKM'nin 190. maddelerinin birlikte ve kendiliğinden uygulama olanağının olmadığı düşünülmektedir. Çünkü 743 sayılı TKM'nin 152 ve 153. maddeleri, açıklandığı halleri ile emir niteliğinde ibareler içermekte olup, 190. madde ise isteği öngörmektedir. Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş; taraf gelirleri, kişisel harcamalar ve erkeğin TKM'nin 152. maddesinde yazılı yükümlülüğü gözetilerek erkeğin tasarruf oranının %40, kadının ise %70 olarak dikkate alınması, bu oranlara göre bulunacak davacının katkı oranı ile meskenin dava tarihindeki sürüm değeri olan 80.000 TL ile çarpılarak katkı payı alacağını belirlemek, kazanılmış haklar ile davacının fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu da dikkate almak olmalıdır. Ayrıca faiz bakımından şimdiki gibi dava tarihi ve ıslah tarihlerinin dikkate alınması gerekir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle davalı Adnan vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, davacı Saliha vekilinin katılma yolu ile temyiz itirazları ise yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK'nın geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK'nın 428. maddesi uyarınca davacı Saliha lehine ( BOZULMASINA), istekleri halinde 2178,75 TL peşin harcın temyiz eden davalıya iadesine ve 18,40 TL peşin harcın da temyiz eden davacıya iadesine 13.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 13-11-2012, 16:24   #51
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/4858
K. 2012/6677
T. 3.7.2012

• KATKI PAYI ALACAĞI (Boşanma Dava Tarihine Kadar Yapılan Ödemeler Üzerinde Ailesinin Ödemelere Katkısını İspat Ettiği Takdirde Değer Artış Payı Alacağı ve Bunun Dışında Kalan ve Usulüne Uygun Şekilde Belirlenecek Artık Değer Üzerinde de Yarı Oranda Katılma Alacağı Hakkı Olduğu)

• MAL REJİMİNİN TASFİYESİNDEN KAYNAKLANAN ALACAK (Davacının Ev Hanımı Olduğu ve Gelir Elde Etmediği Ancak Ailesi Tarafından Ödemelere Katkıda Bulunulduğu İddia Edildiği - Dava Konusu Taşınmazla İlgili 1.1.2002 Öncesi Yapılan Ödemelere Katkısını İspat Ettiği Takdirde Bu Ödemeler Bakımından Katkı Payı Alacağı Talep Etme İmkanı Bulunduğu)

• KATILMA ALACAĞI (Davacının Ev Hanımı Olduğu ve Gelir Elde Etmediği Ancak Ailesi Tarafından Ödemelere Katkıda Bulunulduğu İddia Edildiği - Ailesinin Ödemelere Katkısını İspat Ettiği Takdirde Değer Artış Payı Alacağı ve Bunun Dışında Kalan ve Usulüne Uygun Şekilde Belirlenecek Artık Değer Üzerinde de Yarı Oranda Hakkı Olduğu)

• DEĞER ARTIŞ PAYI ALACAĞI (Katkı Payı Alacağı - Boşanma Dava Tarihine Kadar Yapılan Ödemeler Üzerinde Ailesinin Ödemelere Katkısını İspat Ettiği Takdirde Değer Artış Payı Alacağı ve Bunun Dışında Kalan ve Usulüne Uygun Şekilde Belirlenecek Artık Değer Üzerinde de Yarı Oranda Katılma Alacağı Hakkı Olduğu)

• EV HANIMININ KATKI PAYI TALEBİ (Mal Rejiminin Tasfiyesinden Kaynaklanan Alacak - Davacının Gelir Elde Etmediği Ancak Ailesi Tarafından Ödemelere Katkıda Bulunulduğu İddia Edildiğine Göre Dava Konusu Taşınmazla İlgili 1.1.2002 Öncesi Yapılan Ödemelere Katkısını İspat Ettiği Takdirde Bu Ödemeler Bakımından Katkı Payı Alacağı Talep Etme İmkanı Bulunduğu)

4721/m.219,231,236

ÖZET : Dava, katkı payı alacağına ilişkindir. Dava mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir. Davacının ev hanımı olduğu ve gelir elde etmediği ancak ailesi tarafından ödemelere katkıda bulunulduğu iddia edildiğine göre, dava konusu taşınmazla ilgili 1.1.2002 öncesi yapılan ödemelere katkısını ispat ettiği takdirde bu ödemeler bakımından katkı payı alacağı talep etme imkanı bulunmaktadır. Bunun yanında 1.1.2002 tarihinden boşanma dava tarihine kadar yapılan ödemeler üzerinde ise gerek ailesinin ödemelere katkısını ispat ettiği takdirde değer artış payı alacağı, bunun dışında kalan ve usulüne uygun şekilde belirlenecek artık değer üzerinde de yarı oranda katılma alacağı hakkı olduğu gözetilmelidir.

DAVA : G. K. ile E. D. aralarındaki katkı payı alacağı davasının kısmen kabulüne, kısmen reddine dair Kocaeli 2. Aile Mahkemesinden verilen 21.02.2012 gün ve 596/109 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili, duruşmasız olarak incelenmesi ise davalı vekili taraflarından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 03.07.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden taraflardan kimse gelmediğinden dosya üzerinde inceleme yapılmasına karar verildi. temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı G. K. vekili, banka kredisi ile alınan ve tüm ödemeleri vekil edeni ve ailesi tarafından yapılan ancak davalı adına tapuya tescil edilen 3341 ada 1 parselde 5 numaralı mesken ile plakaları dava dilekçesinde yazılı araçların tasfiyesinin yapılarak vekil edeninin yasal haklarının korunmasını istemiş, 9.9.2011 tarihli dilekçe ile araçlarla ilgili taleplerinden vazgeçtiklerini açıklamış, bilirkişi incelemesi sonunda 21.2.2012 tarihli dilekçesinde ise, bilirkişinin belirlediği değerin (80.000 TL) davalıdan tahsiline veya taşınmazın mülkiyetinin vekil edenine bırakılmasını talep etmiştir.

Davalı E. D. vekili, usulüne uygun davalıya bizzat 15.12.2010 tarihinde yapılan tebligata rağmen duruşmalara gelmemiş, bir cevap da vermemiştir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile araçlarla ilgili talepten feragat nedeni ile bu yöndeki talebin reddine, 40.000 TL tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesi üzerine hüküm, tazminatla ilgili bölüm bakımından davacı vekili ile davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 14.9.1991 tarihinde evlenmiş, 26.07.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 09.07.2009 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir (TMK.nun 225/2.m.). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.nin 170.m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise, yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.nun 202, 4722 s.Y.nın 10.m.).

Dava konusu 3341 ada 1 parselde bulunan binanın 1.kat B2-...-A blok ... numaralı meskeni İzmit Büyükşehir Belediyesi adına arsa olan vasfı bina olarak tahsis edilerek Kat Mülkiyeti Kanunu gereği hak sahibi üye E. D. adına 24.12.2004 tarihinde diğer tahsisler yolu ile tapuya tescil edilmiştir. Belediye tarafından düzenlenen belgede binanın 1.1.2000 tarihinde bittiği, Ziraat Bankası Alemdar Şubesi cevabında da davalı adına 2001 yılı Eylül ayında ödemelerin başladığı, 10 yıl vadeli toplu konut fon kaynaklı kredi taksit ödemeleri kullanıldığı ve ödemelerin davacı tarafından yapıldığı bildirilmiştir. Dosya arasında taşınmazın ilk üye olunduğu tarihten itibaren belgeler ile peşinat dahil kredi ödemelerinin başlangıcından bitimine kadar yapılan ödeme belgeleri, hangi tarihte kim tarafından ne şekilde ödeme yapıldığını gösteren bilgiler bulunmamaktadır. Dava mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir.

Davacının ev hanımı olduğu ve gelir elde etmediği ancak ailesi tarafından ödemelere katkıda bulunulduğu iddia edildiğine göre, dava konusu taşınmazla ilgili 1.1.2002 öncesi yapılan ödemelere katkısını ispat ettiği takdirde bu ödemeler bakımından katkı payı alacağı talep etme imkanı bulunmaktadır. Bunun yanında 1.1.2002 tarihinden boşanma dava tarihine kadar yapılan ödemeler üzerinde ise gerek ailesinin ödemelere katkısını ispat ettiği takdirde değer artış payı alacağı, bunun dışında kalan ve usulüne uygun şekilde (TMK.nun 219, 231 ve 236. maddelerine göre) belirlenecek artık değer üzerinde de yarı oranda katılma alacağı hakkı olduğu gözetilmelidir.

Mahkemece, tarafların alımda ne şekilde katkıda bulunduklarının tespit edilemediği, ancak alımdan sonra yapılan tüm ödemelerin davacı tarafından yapıldığı ne varki taşınmazın ancak tapusunun davalı adına tescil edildiği, hukukçu bilirkişinin de taşınmazın borçları çıkartıldıktan sonra geri kalan miktarın yarısı oranında davacının alacak hakkı olduğunun belirtildiği, taşınmazın en son karar tarihine en yakın belirlenen sürüm değerinin 80.000 TL ve bunun yarısının ise 40.000 TL olduğu gerekçeleri ile yazılı şekilde kabule karar verilmiştir. Ancak, az yukarıda yazılı taşınmazla ilgili ilk alım tarihinden itibaren peşinat dahil, yapılan tüm ödemelerle ilgili belgeler ve bilgiler eksiksiz olarak dosya arasına getirtilmediği gibi yapılan değerlendirmenin de usul ve kanuna uygun olduğu kabul edilemez. O halde davacının iddiaları ve talebin niteliği gözetilerek peşinat ve ilk ödemeden itibaren tüm ödemelere ilişkin belgelerin getirtilmesi, 1.1.2002 öncesi ödemelerin tüm ödemeler karşısındaki oranı gözetilerek bu kısım üzerinde davacının katkı payı alacağı bulunup bulunmadığının araştırılarak belirlenmesi, 1.1.2002 tarihinden 26.7.2007 tarihine kadar yapılan ödemelerin ise tüm ödemelere oranı gözetilerek bu miktar üzerinde davacının değer artış payı alacağı ve katılma alacağına esas artık değerin usul ve yasaya uygun şekilde hesabının yapılması, bu hesaplamada boşanma dava tarihinden sonra yapılan ödemelerin davalının kişisel malı niteliğinde artık değer hesabından düşülecek borç niteliğinde olduğunun göz önünde bulundurulması, boşanma dava tarihinden sonra yapılan ödemeler içinde davacı tarafından yapılan ödemelerin tasfiyede dikkate alınma imkanı olmadığı, bu ödemelerin ancak genel mahkemelerde görülebilecek davacı lehine sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak hakkının konusunu oluşturabileceğinin dikkate alınması, tüm bu araştırma ve incelemeler yapıldıktan sonra talep hakkında bir hüküm kurulması gerekmektedir. Açıklanan hususlarla ilgili tespit ve hesaplamaların yapılabilmesi, oranların bulunabilmesi için konusunda uzman bilirkişi kurulundan tarafların ve Yargıtay'ın denetimine açık gerekçeli rapor alınması da mümkündür. Bu hususlar araştırılıp açıklığa kavuşturulmadan, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm verilmesi doğru olmamıştır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekili ile davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna uygun bulunmayan eksik inceleme ve araştırmaya dayanan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, ve 594,00'er TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacı ve davalıya ayrı ayrı iadesine, 03.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

kazancı
Old 13-11-2012, 16:25   #52
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/4762
K. 2012/6675
T. 3.7.2012

• KATILMA ALACAĞI (Yapılan Ödemelerin Toplam Ödemelere Oranı Davalının Kişisel Malı Olarak Kabul Edileceği - Davacının Ancak Kooperatifin Sözkonusu Tarih Sonrası Kısmı ve Yapılan Ödemeleri Üzerinde Usulüne Uygun Şekilde Belirlenecek Artık Değerin Yarısı Oranında Katılma Alacağı Hakkı Bulunduğu)

• KİŞİSEL MAL (Katılma Alacağı - Bağış Olarak Kabul Edilen Devir Tarihine Kadar Yapılan Tüm Ödemeler ve O Tarihteki Taşınmazın İnşaat Durumu Belirlenmeli ve Bu Ödemelerin Toplam Ödemelere Oranı Davalının Kişisel Malı Olarak Kabul Edilmesi Gerektiği)

• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ (Katılma Alacağı - Dosyanın Önceki Bilirkişiler Dışında Konusunda Uzman Mali Müşavir İnşaat Mühendisi ve Uzman Görüşü Bakımından Hukukçu Bilirkişiye Verilerek Tarafların ve Yargıtay’ın Denetimine Açık Gerekçeli Rapor Alınması Gerektiği)

• BAĞIŞ OLARAK KABUL EDİLEN ÖDEMELER (Bağış Olarak Kabul Edilen Devir Tarihine Kadar Yapılan Tüm Ödemeler ve O Tarihteki Taşınmazın İnşaat Durumunun Belirlenmesi Gerektiği/Yapılan Ödemelerin Toplam Ödemelere Oranı Davalının Kişisel Malı Olarak Kabul Edileceği - Katılma Alacağı)

4721/m.225/2

ÖZET : Dava, katılma alacağına ilişkindir. Mahkemece bağış olarak kabul edilen devir tarihine kadar yapılan tüm ödemeler ve o tarihteki taşınmazın inşaat durumu belirlenmeli, bu ödemelerin toplam ödemelere oranı davalının kişisel malı olarak kabul edilmeli, davacının ancak, kooperatifin bu tarih sonrası kısmı ve yapılan ödemeleri üzerinde usulüne uygun şekilde belirlenecek artık değerin yarısı oranında katılma alacağı hakkı bulunduğu gözetilmelidir. Bu kısımla ilgili yapılan ödemelerin tüm ödemelere göre belirlenecek oranının katılma alacağı hesabında dikkate alınması gerekir. Tüm bu tespitler ve hesaplamaların yapılabilmesi, oranların bulunabilmesi için dosyanın önceki bilirkişiler dışında konusunda uzman mali müşavir, inşaat mühendisi ve uzman görüşü bakımından hukukçu bilirkişiye verilerek tarafların ve Yargıtay’ın denetimine açık gerekçeli rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.

DAVA : A. B. ile H. Ş. aralarındaki katılma alacağı davasının reddine dair Denizli 2. Aile Mahkemesinden verilen 24.02.2012 gün ve 734/161 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 03.07.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı A. B. bizzat ve vekili geldiler. Karşı taraftan kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı A. B. vekili, tarafların evlilik birliği içindeki tasarrufları ile tahminen 1996-97 yıllarında kurulan konut yapı kooperatifine üye olup dairenin ödemelerini tamamladıklarını, öncesinde davacı üye iken tamamlanma aşamasına gelindiğinde üyeliği davalıya jest olsun diye devrettiğini, aidatlar yanında tüm harcamaları davacının kendi geliri ile yaptığını açıklayarak taşınmazın TMK.nun ilgili hükümlerine göre belirlenecek değerinin 2/3’ü tutarındaki katkı payı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, dava değerini 80.000 TL olarak göstermiştir.

Davalı H. Ş. vekili, dava konusu taşınmazın edinme tarihinin 2003 yılı ve taraflar arasında geçerli rejimin, edinilmiş mallara katılma rejimi olduğunu, davacının 1/2 oranda talepte bulunabileceğini, tasfiyede tarafların evlilik birliğindeki tüm maddi değerlerinin hesaplanarak bunun 1/2 oranda paylaştırılması gerektiğini, davacının gelirini bankada biriktirdiğini ve bu paranın yarısının davalıya ait olduğunu, bu miktar dikkate alındığında davacının taşınmaz bakımından talepte bulunamayacağını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, dava konusu kooperatife davalının üye iken üyeliğini davacıya devrettiği, sonrasında da davacının da üyeliği yeniden davalıya devrettiği, bunun bedelli bir devir olmayıp hibe kastı ile yapıldığı, davalının kişisel malı üzerinde davacının katkı payı ve katılma alacağının olamayacağı gerekçesi ile davacının davasının reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 03.09.1991 tarihinde evlenmiş, 27.08.2008 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 14.04.2011 tarihinde kesinleşmesiyle, mal rejimi sona ermiştir (TMK.nun 225/2.m.). Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden, eşler arasında 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.nin 170.m.), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise, yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK.nun 202, 4722 s.Y.nın 10.m.).

Dosya arasına getirtilen belge ve bilgilere göre dava konusu kooperatif 13.03.1996 tarihinde kurulmuş, 10.11.1997 tarihinde kooperatife Huriye üye olmuş ise de, üyeliğini 15.11.1999 tarihinde davacı Ahmet’e, Ahmet de 01.06.2002 tarihinde yeniden davalı Huriye’ye devretmiş ve kooperatife ödemeler devam etmiş, 28.03.2003 tarihinde de davalı Huriye adına ferdileşme yolu ile tapu kaydı oluşmuştur. Mahkemece son olarak davacının davalıya yaptığı devir bağış olarak kabul edilmiş ve davanın tümü ile reddine karar verilmiştir.

Kooperatife üyelik tarihinden, ferdileşme ile tapu oluştuğu tarihten sonra da ödemeler devam ettiğine göre son olarak 01.06.2002 tarihinde davalıya yapılan devrin bağış kabul edilmesi yerinde ise de, taşınmazın tümü bakımından bağış kabul edilerek davanın tümü ile reddi doğru değildir. Davacı Ahmet, 01.06.2002 tarihinde kooperatif üyelik hakkını tek taraflı olarak davalı eşine devrettiğine göre o tarihe kadarki ödemelerin Borçlar Kanununun 234 ve devamı maddeleri gereğince bağış olduğunun kabulü gerekir. Dava konusu taşınmazın edinilmesi sırasında 01.06.2002 tarihine kadar taşınmaz için yapılan tüm ödemeler üzerinde davacının herhangi bir alacak hakkı bulunmamaktadır. Bu ödemelerin bağış kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Ancak bağış sadece devrin yapıldığı 1.6.2002 tarihindeki inşaat durumu ve ödemelerle sınırlıdır. Bu tarihten sonra kooperatif ödemeleri yönünden taraflar arasında edinilmiş mallarla katılma rejimi geçerli olup, davacının isteği katılma alacağı niteliğindedir. Katılma alacağı bulunurken eklenecek değerlerden (TMK.nun 229.m.) ve denkleştirmeden (TMK.nun 230.m.) elde edilen miktarlar da, dahil olmak üzere davacı kocanın edinilmiş malın (TMK.nun 219 m.) toplam değerinden bu mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK. 231 m.) yarısı üzerinden (TMK.236/1 m.) tarafların kazanılmış hakları dikkate alınarak hüküm kurulmalıdır.

Bu hesaplamada, mahkemece bağış olarak kabul edilen devir tarihi 01.06.2002 tarihine kadar yapılan tüm ödemeler ve o tarihteki taşınmazın inşaat durumu belirlenmeli, bu ödemelerin toplam ödemelere oranı davalının kişisel malı olarak kabul edilmeli, davacının ancak, kooperatifin bu tarih sonrası kısmı ve yapılan ödemeleri üzerinde usulüne uygun şekilde belirlenecek artık değerin yarısı oranında katılma alacağı hakkı bulunduğu gözetilmelidir. Bu kısımla ilgili 01.06.2002 sonrası yapılan ödemelerin tüm ödemelere göre belirlenecek oranının katılma alacağı hesabında dikkate alınması gerekir. Tüm bu tespitler ve hesaplamaların yapılabilmesi, oranların bulunabilmesi için dosyanın önceki bilirkişiler dışında konusunda uzman mali müşavir, inşaat mühendisi ve uzman görüşü bakımından hukukçu bilirkişiye verilerek tarafların ve Yargıtay’ın denetimine açık gerekçeli rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş bulunması usul ve kanuna aykırıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine,Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 900 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve istek halinde 21,15 TL peşin harcın temyiz eden davacıya iadesine, 03.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaznacı
Old 13-11-2012, 16:27   #53
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/5806
K. 2012/6641
T. 2.7.2012

• DEĞER ARTIŞ PAYI (Katılma Alacağı İstemi - Eşlerden Biri Diğerine Ait Malın Edinilmesine İyileştirilmesine veya Korunmasına Hiç ya da Uygun Bir Karşılık Almaksızın Katkıda Bulunmuş İse Tasfiye Sırasında Bu Malda Ortaya Çıkan Değer Artışı İçin Katkısı Oranında Alacak Hakkına Sahip Olacağı)

• KATILMA ALACAĞI (Değer Artış Payı İstemi - Eklenecek Değerlerden ve Denkleştirmeden Elde Edilen Miktarlar da Dahil Olmak Üzere Edinilmiş Malın Toplam Değerinden Mala İlişkin Borçlar Çıkarıldıktan Sonra Kalan Artık Değerin Yarısı Üzerinden Tarafların Kazanılmış Hakları da Dikkate Alınarak Hesaplanacağı)

• EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ (Değer Artış Payı ve Katılma Alacağı İstemi - Eşlerden Biri Diğerine Ait Malın Edinilmesine İyileştirilmesine veya Korunmasına Hiç ya da Uygun Bir Karşılık Almaksızın Katkıda Bulunmuş İse Tasfiye Sırasında Bu Malda Ortaya Çıkan Değer Artışı İçin Katkısı Oranında Alacak Hakkına Sahip Olduğu)

• ARTIK DEĞER (Değer Artış Payı ve Katılma Alacağı İstemi - Eklenecek Değerlerden ve Denkleştirmeden Elde Edilen Miktarlar da Dahil Olmak Üzere Edinilmiş Malın Toplam Değerinden Mala İlişkin Borçlar Çıkarıldıktan Sonra Kalan Artık Değerin Yarısı Üzerinden Tarafların Kazanılmış Hakları da Dikkate Alınarak Katılma Alacağının Hesaplanması Gerektiği)

• KATILMA REJİMİNDE EŞLERE TANINAN HAK (Ayni Bir Hak Olmayıp Alacak Niteliğinde Şahsi Bir Hak Olduğu - Değer Artış Payı ve Katılma Alacağı İstemi)

4721/m.202,227,236,229,230,219,231,236/1

ÖZET : Dava, değer artış payı ve katılma alacağı istemine ilişkindir. Sözleşmeyle başka rejim seçilmediğinden eşler arasında yasal “edinilmiş mallara katılma” rejimi geçerlidir. Eşlerden biri, diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuş ise, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur. Katılma rejiminde; eşlere tanınan bu hak, ayni bir hak olmayıp, alacak niteliğinde şahsi bir haktır. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin yarısı üzerinden tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması ve davacının, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında değer artış payı alacağı bulunduğunun dikkate alınması gerekir.

DAVA : S. A. ile H. Y. aralarındaki değer artış payı ve katılma alacağı davalarının reddine dair Eskişehir 1. Aile Mahkemesinden verilen 16.06.2011 gün ve 676/626 sayılı hükmün Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiş ise de; duruşma talebinin değer yönünden reddine karar verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, tarafların 1990 yılında evlendiklerini evlilik birliği içerisinde alınarak davalı adına tescil edilen 8843 ada 19 parsel üzerindeki binanın alınmasına ve edinilmesine ziynet eşyalarını satmak suretiyle katkıda bulunduğunu taşınmaz üzerinde alacağı olduğunu, ancak davalının taşınmazı muvazaalı olarak devrettiğini açıklayarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 5.000 TL’nin davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, davanın yersiz açıldığını, taşınmazın vekil edeninin babası tarafından verilen parayla alındığını, davacının katkısı bulunmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davacının katkısını kanıtlayamadığı, taşınmazın davalının babası tarafından yapılan yardımla alındığı, her ne kadar davacı tarafından muvazaaya dayalı tapu kaydının iptali için Eskişehir 2.Aile Mahkemesinin 2006/657 Esas sayılı dosyasında dava açmış ise de, anılan dosyanın beklenmesinin sonucu etkilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar, 18.01.1990 tarihinde evlenmişler, 11.02.2008 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 17.02.2008 tarihinde kesinleşmesi üzerine boşanmışlardır. Sözleşmeyle başka rejim seçilmediğinden eşler arasında yasal “edinilmiş mallara katılma” rejimi geçerlidir (TMK. m. 202). Söz konusu mal rejimi, boşanma davasının açıldığı 11.02.2008 tarihinde sona ermiştir (TMK.nun 225/son). Dava konusu 8843 ada 19 parsel, 02.04.2004 tarihinde satın alınarak davalı H. Y. adına tescil edilmiş, 18.01.2006 tarihinde satış yoluyla dava dışı Murat Çırak’a devredilmiş, davacının muvazaaya dayalı tasarrufun iptaline ilişkin dava açması üzerine Eskişehir 2.Aile Mahkemesinin 27.03.2012 tarihinde kesinleşen 2006/657 Esas 2007/435 Karar sayılı ilamıyla satış iptal edilmiştir.

Mahkemece, yazılı şekilde gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de ulaşılan sonuç toplanan deliller ve dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmaz edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 02.04.2004 tarihinde satış yoluyla davalı adına tescil edilmiştir. Eşlerden biri, diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuş ise, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur (TMK.m.227). Eşlerden birine ait edinilmiş mallar üzerinde, diğer eşin mülkiyet veya diğer bir ayni hak talebi söz konusu değildir. Yani katılma rejiminde; eşlere tanınan hak, ayni bir hak olmayıp, alacak niteliğinde şahsi bir haktır. Sadece mal rejimi sona erdiğinde, eşlerin edinilmiş mallara ilişkin artık değerler üzerinde karşılıklı alacak hakkı vardır (TMK.236.m ).

Dosya kapsamı ve dava dilekçesindeki açıklamalara göre, davacı taşınmazın alınması sırasında kişisel malı niteliğindeki bileziklerini bozdurarak taşınmazın alınmasına katkıda bulunmuş olup dava değer artış payı ve katılma alacağı isteğine ilişkindir. Bu tür davalarda, eklenecek değerlerden (TMK.m.229) ve denkleştirmeden (TMK.m.230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere edinilmiş malın (TMK.m.219) toplam değerinden mala ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan artık değerin (TMK.m.231) yarısı üzerinden (TMK.m.236/1) tarafların kazanılmış hakları da dikkate alınarak katılma alacağının hesaplanması ve TMK.nun 227. maddesi hükümleri uyarınca; davacının bileziklerini bozdurmak suretiyle verdiği 2000-3000 TL nedeniyle tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında değer artış payı alacağı bulunduğunun dikkate alınması, ondan sonra yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde kalan artık değer üzerinden davacının katılma alacağının belirlenmesi, lüzum halinde uzman bilirkişilerden denetime açık rapor alınması gerekirken hatalı değerlendirme sonunda yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 02.07.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 13-11-2012, 16:32   #54
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/4050
K. 2012/5593
T. 12.6.2012

• KATKI PAYI ALACAĞI DAVASI (Mal Rejiminin Tasfiyesinden Kaynaklanan - Taraflar Arasında Mal Ayrılığı Rejiminin Geçerli Olduğu/Tarafların Yurt Dışında Bulunması Nedeniyle Dava Konusu Taşınmazla İlgili Yeterli Araştırma Yapılmadığı)

• KATKI PAYINA İLİŞKİN TAAHHÜTNAME (Bu Taahhütnamedeki İmzanın Davalı Tarafından İmzalandığının Kabul Edildiği - Katkı Miktarın Dava Konusu İki Taşınmazdan Hangisine Ait Olduğunun Davacı Tarafa Açıklattırılacağı/Katkı Payı Alacağı)

• KATKI PAYININ HANGİ TAŞINMAZ İÇİN OLDUĞUNUN BELİRLENEMEMESİ (Davacı Tarafından Bu Miktarla İlgili Açıklama Yapılmaması Halinde Dava Konusu Her İki Taşınmazın Alınmında Eşit Olarak Kullanılarak Katkı Sağlandığının Kabulü Gerektiği)

• KATKI PAYI ORANI VE ALACAĞIN HESAPLANMASI (Davalı Tarafça Verilen Taahhütnamede Belirtilen Katkı Payı Miktarının Mahkemece Gözetilmesi Gerektiği - Bu Miktarın Dava Konusu Taşınmazlarından Hangisi İçin Olduğunun Davacı Tarafa Açıklattırılacağı)

• KATKI PAYININ EŞİT OLARAK KULLANILDIĞININ KABULÜ (Davacının Taahhütnamede Belirtilen Miktarın Hangi Taşınmaz İçin Olduğunu Açıklayamamış Olması Durumunda - Her İki Taşınmazın Alımında Eşit Olarak Katkı Sağlandığının Kabul Edileceği/Katkı Payı)

4721/m. 170,202
743/m. 152

ÖZET : Dava, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katkı payı isteğine ilişkindir. Malların edinme tarihi itibariyle taraflar arasında mal ayrılığı rejimi geçerlidir. Tarafların her ikisinin de Almanya'da oldukları anlaşılmakta ise de, ne iş yaptıkları ve taşınmazların evlilik tarihinden, dava konusu taşınmazların edinildikleri tarihe kadar gelir elde edip etmedikleri anlaşılamamaktadır. Bu husus mahkeme tarafından da araştırılmamıştır.Davacı, davalı tarafından imzalanarak verilmiş bulunan 10.07.2005 tarihli taahhütnameye dayanmıştır. Gerçekten taahhütnamedeki imzanın da davalının eli ürünü olduğu Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi'nce de belirlenmiştir. Davalı taraf, imzanın kendilerine ait olduğunu, ancak; başka sebeple bu belgenin verildiğini savunmuş ise de, bu savunmasını ispatlayamamıştır.Mahkemece davanın niteliği gereği davacının taahhütnamede yazılı miktarın katkı sağladığı miktar olarak kabulü gerekirken bu miktarın cezai şartı olarak taahhütnamede yazılı miktarın dikkate alınarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.Ayrıca, dava dilekçesinde iki parça taşınmaz için talepte bulunulmuş ancak katkı olarak kullanıldığı iddia edilen miktarın ne kadarı ile hangi taşınmaza katkıda bulunulduğu açıklanmamış, mahkemece de bu doğrultuda bir açıklama istenmemiştir. Bu husus davacı tarafa açıklattırılmalıdır. davacı tarafından bu miktar ile ilgili açıklama yapılmaması, bu konuda sonuca ulaşılamaması veya açıklığa kavuşturulamaması halinde her iki taşınmazın alımında eşit olarak kullanılarak katkı sağlandığının kabul edilmesi, bu şekilde katkı payı oranı ve alacağının hesaplanması gerekir.

DAVA : E. Ç. ile M. A. Ç. aralarındaki katkı payı alacağı davasının kabulüne dair Hatay 1. Aile Mahkemesinden verilen 11.01.2012 gün ve 556/14 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 12.06.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davalı bizzat geldi ve karşı taraftan gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı E. Ç. vekili, evlilik birliği içerisinde edinilen 204 ada 12 parseldeki 7 numaralı bağımsız bölüm ile 4030 parsel sayılı taşınmaz üzerine yapılan binaya katkısı sebebiyle 100.000 Euro karşılığı 176.707,00 TL'nin faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı M. A.Ç., davacının katkısı olmadığını davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, tarafların halen evli oldukları, mal rejiminin sona ermediği, bu nedenle katkı payı alacağının doğmadığı gerekçesi ile davanın reddine ilişkin hüküm davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 01.11.2010 tarihli kararı ile bozulmuş, davalı vekilinin karar düzeltme isteği de 31.03.2011 tarihli ilamımız ile reddedilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacının davasının kabulü ile 176.707 TL'nin 24.08.2007 tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 31.12.1992 tarihinde evlenmiş, Bremerhaven Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.12.2007 tarihinde kesinleşen 23.10.2007 tarih 153 F 0665/06 sayılı boşanma hükmünün Hatay Aile Mahkemesinin 2008/315 Esas, 2008/1050 Karar sayılı hükmü ile tenfizini takiben 11.03.2009 tarihinde kesinleşmesi ile evlilik birliği sona ermiştir. Başka mal rejimi seçilmediğinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.170), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TMK.202, 4722.s.Yürürlük K. m.10/1)

Bozma ilamımızda da açıklandığı üzere dava, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan katkı payı isteğine ilişkindir. Dava konusu 4030 parsel 23.08.1996, 204 ada 12 parselde 7 numaralı mesken ise 02.09.1997 tarihinde satın alınarak davalı adına tapuya tescil edilmiş, her iki taşınmaz da davalı tarafından 09.09.2005 ve 11.10.2005 tarihlerinde dava dışı üçüncü kişilere satılarak tapuda devredilmiştir. Malların edinme tarihi itibariyle taraflar arasında mal ayrılığı rejimi geçerlidir.

Dosyada bulunan bilgi ve belgelere göre tarafların her ikisinin de Almanya'da oldukları anlaşılmakta ise de, ne iş yaptıkları ve taşınmazların evlilik tarihinden, dava konusu taşınmazların edinildikleri tarihe kadar gelir elde edip etmedikleri anlaşılamamaktadır. Bu husus mahkeme tarafından da araştırılmamıştır. Davacı, elde ettiği gelirle katkıda bulunduğunu iddia ederken ispatı bakımından davalı tarafından imzalanarak verilmiş bulunan 10.07.2005 tarihli taahhütnameye dayanmıştır. Gerçekten taahhütnamedeki imzanın da davalının eli ürünü olduğu Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin 23.06.2009 tarihli raporu ile belirlenmiştir. Davalı taraf, imzanın kendilerine ait olduğunu, ancak; başka sebeple bu belgenin verildiğini savunmuş ise de, bu savunmasını ispatlayamamıştır. Mahkemece, 10.07.2005 tarihli taahhütnamede iki parça taşınmaza katkı bakımından 40.000 Euronun davalı tarafından davacıdan alındığı kabul edilmiş, yine taahhütnamede yazılı 100.000 Euro cezai şartın iade edilmesi gerektiği kanaati ile Türk Lirası karşılığı ederi 176.707 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Dosyadaki belge ve bilgilere göre karı ve kocanın her ikisi de yurt dışında bulunmaktadır. Tarafların her ikisinin de çalışarak gelir elde edip etmediklerinin araştırılması, davacı kadının gelir elde etmediğinin belirlenmesi durumunda dahi davalı imzasını içeren taahhütnamede davacıdan katkı olarak her iki taşınmaz için 40.000 Euro aldığını kabul ettiğinden bu miktarın taşınmazların alımında katkı olarak kullanıldığının kabul edilmesi, ondan sonra tarafların her birinin ayrı ayrı taşınmazların alındığı tarihe kadarki toplam gelirinden tarafların sosyal statüleri ile konumlarına göre yapabilecekleri kişisel harcamaları ile kocanın 743 sayılı TKM.nin 152. maddesi uyarınca evi geçindirme yükümlülüğü sonucu yapması gereken harcamalar çıktıktan sonra yapabilecekleri tasarruf miktarının belirlenmesi, konunun uzmanı bilirkişiden denetime açık rapor alınmak suretiyle dava konusu taşınmazın alınmasına tarafların çalışmaları karşılığında elde ettikleri gelirlerle sağlayabilecekleri katkı oranlarının ayrı ayrı saptanması, bulunacak katkı payı oranı ile dava konusu taşınmazların devir tarihlerindeki rayiç (sürüm) değerlerinin belirlenerek, bu değerlerin katkı oranları ile çarpılması sonunda bulunacak katkı payı alacağının faiz isteği de göz önünde tutularak davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekir. Mahkemece davanın niteliği gereği bu şekilde inceleme ve araştırma yapılarak, en azından davacının taahhütnamede yazılı 40.000 Euro miktarın katkı sağladığı miktar olarak kabulü gerekirken bu miktarın cezai şartı olarak taahhütnamede yazılı 100.000 Euro dikkate alınarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Öte yandan dava dilekçesinde iki parça taşınmaz için talepte bulunulmuş ancak katkı olarak kullanıldığı iddia edilen 40.000 Euronun ne kadarı ile hangi taşınmaza katkıda bulunulduğu açıklanmamış, mahkemece de bu doğrultuda bir açıklama istenmemiştir. Bu husus davacı tarafa açıklattırılmalı, 40.000 Euro katkının ne kadarının hangi taşınmazın alımında katkı olarak kullanıldığı belirlenmelidir. Mahkeme tarafından az yukarıda açıklandığı şekilde hesaplama yapılırken davacının taşınmazların alımında yalnızca 40.000 Euro ile katkıda bulunduğunun belirlenmesi durumunda öncelikle davacı tarafın açıklaması doğrultusunda her bir taşınmaz için katkı oranı ve katkı payı alacağı bu miktarlar gözetilerek hesaplanmalıdır. Aksi halde yani davacı tarafından 40.000 Euro ile ilgili açıklama yapılmaması, bu konuda sonuca ulaşılamaması veya açıklığa kavuşturulamaması halinde 40.000 Euronun her iki taşınmazın alımında eşit olarak kullanılarak katkı sağlandığının kabul edilmesi, bu şekilde katkı payı oranı ve alacağının hesaplanması gerekir. Bu şekilde dava konusu taşınmazlarla ilgili katkıya ilişkin istek açıklattırılmadan ve somutlaştırılmadan davaya devamla işin esası ile ilgili hüküm kurulmuş olması da doğru değildir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollaması ile HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 900 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davalıya verilmesine ve 2624,10 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 12.06.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 15-12-2012, 16:47   #55
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/3587
K. 2012/5314
T. 5.6.2012

• ALACAK DAVASI ( Mal Rejiminden Kaynaklanan - İsteklerin Boşanmanın Eki Niteliğinde Olmadığı/Taşınır ve Taşınmaz Mal Niteliğinde Bulunan Katkı Payı ya da Artık Değere Konu Olan Eşyaların Protokolde Açık Bir Biçimde Yazılması Gerektiği )

• MAL REJİMİ ( Alacak İstemi - Taşınır ve Taşınmaz Mal Niteliğinde Bulunan Katkı Payı ya da Artık Değere Konu Olan Eşyaların Protokolde Açık Bir Biçimde Yazılması Gerektiği/Mal Talepleri Yoktur İbaresinin Yetersiz Olduğu )

• BOŞANMA PROTOKOLÜ ( Taşınır ve Taşınmaz Mal Niteliğinde Bulunan Katkı Payı ya da Artık Değere Konu Olan Eşyaların Açık Bir Biçimde Yazılması Gerektiği/Mal Talepleri Yoktur İbaresinin Yetersiz Olduğu - Mal Rejiminden Kaynaklanan Alacak )

• ANLAŞMANIN KAPSAMI ( Alacak İstemi - Mal Rejiminden Kaynaklanan İsteklerin Boşanmanın Eki Niteliğinde Olmadığı/Mal Talepleri Yoktur İbaresinin Yetersiz Olduğu )

4721/m.219,220,222/2

ÖZET : Dava, mal rejiminden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir. Mal rejiminden kaynaklanan istekler boşanmanın eki niteliğinde istekler olmadığından anlaşma ya da protokol, mal rejimlerini de kapsıyor ise bu taktirde taşınır ve taşınmaz mal niteliğinde bulunan katkı payı ya da artık değere konu olan bu tür eşyaların açık bir biçimde tek tek, bentler halinde protokolde yer alması gerekir. Taraflar arasındaki protokolde herhangi bir açık ibare bulunmamaktadır. Sadece, "mal talepleri yoktur" ibaresi yer almaktadır. Bu ibarenin katkı payı ya da edinilmiş mallardan kaynaklanan taşınmaz ya da taşınır niteliğindeki eşyaları da kapsadığının kabulüne olanak bulunmamaktadır.

DAVA : S. K. ile E. K. aralarındaki dava hakkında Söğüt Asliye Hukuk ( Aile ) Mahkemesinden verilen 04.03.2011 tarih ve 139/45 sayılı hükmün Dairenin 27.12.2011 gün ve 3139/7755 sayılı ilamıyla onanmasına karar verilmişti. Davalı vekili tarafından süresinde kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, vekil edeninin çalışarak elde ettiği gelir ve babası M. K. tarafından verilen 6500 TL para ile evlilik birliği içinde kooperatif üyeliği sonucu davalı adına tapuya kayıt ve tescil edilen 93 ada 366 parsel sayılı taşınmazda 19 numaralı meskenin edinilmesine davacının katkıda bulunduğunu açıklayarak, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 30.000 TL katkı payının dava tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak vekil edenine ödenmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, boşanma davası sırasında tarafların imzaladıkları protokolün 3. maddesine göre, tarafların birbirlerinden mal talepleri olmadığı hususunun düzenlendiğini ve kesinleştiğini belirterek, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, davacının boşanma davası sırasında protokol düzenleyerek mal talebinde bulunmadığı ve bu şekilde anlaşmalı olarak davalı eski eşinden boşandığı, protokolün mahkemece onaylandığı, protokoldeki mal ibaresinin dar kapsamlı algılanamayacağı kanaatine varılmakla davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edildikten sonra, Dairemizin 27.12.2011 gün ve 2011/3139 Esas 2011/7755 Karar sayılı ilamı ile çoğunluk görüşüyle onanması üzerine, davacı vekili tarafından süresi içinde karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur.

Dava, mal rejiminden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir.

Söğüt Asliye Hukuk Mahkemesinin ( Aile Mahkemesi sıfatıyla ) 13.10.2009 tarih 2009/160 Esas, 2009/244 Karar sayılı dosyası arasında bulunan "Protokol" başlığını taşıyan davacı S. K. ile davalı E. K. tarafından imzalanan 07.10.2009 tarihli protokolün 3 nolu bendinde; "tarafların mal talepleri yoktur" ibaresi yer almaktadır. Bunun dışında malla ilgili başka bir açıklama ve belirleme söz konusu değildir. Anılan protokol anlaşmalı boşanma için hazırlanmış ve dosyaya sunulmuştur. Yargılama oturumunda da, davacı, protokolün içeriğini kabul ediyorum, açıklamasında bulunmuştur.

Kural olarak, boşanma davalarıyla birlikte mal rejimine ilişkin açıklamaların ve eşler arasında varılan sonuçların anlaşma protokolünde yer almalarında herhangi bir sakınca bulunmayıp bunu engelleyen bir kanun hükmü de yoktur. Yine ilke olarak, dar kapsamlı olarak ifade edilen ibarelerin boşanmanın feri niteliğinde bulunan nafaka, maddi-manevi tazminat gibi istekleri kapsadığı kabul edilebilir. Mal rejiminden kaynaklanan istekler boşanmanın eki niteliğinde istekler olmadığından anlaşma ya da protokol, mal rejimlerini de kapsıyor ise bu taktirde taşınır ve taşınmaz mal niteliğinde bulunan katkı payı ya da artık değere konu olan bu tür eşyaların açık bir biçimde tek tek, bentler halinde protokolde yer alması gerekir. Somut olayda, herhangi bir açık ibare bulunmamaktadır. Sadece, "mal talepleri yoktur" ibaresi yer almaktadır. Mal tabirinin tüm taşınır ve taşınmazları kapsadığını kabul etmek mal rejimi davalarının mantığına ve hakkın özüne aykırı düşer. Mal tabiri oldukça dar bir kavramdır. Bu nedenle bu tabirin katkı payı ya da edinilmiş mallardan kaynaklanan taşınmaz ya da taşınır niteliğindeki eşyaları da kapsadığının kabulüne olanak bulunmamaktadır.

Mahkemece, katkı payı ve katılma alacağına ilişkin taraf delillerinin toplanması ve tüm taraf deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre işin esası ile ilgili olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulması gerekirken, dava konusu taşınmazın protokol kapsamında kaldığı görüşünden hareketle yukarıda yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
SONUÇ : Davacı vekilinin karar düzeltme isteği açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulüyle Dairenin maddi yanılgıya dayalı 27.12.2011 gün ve 2011/3139-7755 Esas ve Karar sayılı onama kararının ortadan kaldırılmasına ve mahalli mahkemenin 04.03.2011 gün ve 2010/139 Esas-2011/45 Karar sayılı hükmünün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde karar düzeltme isteyen davacıya iadesine, 05.06.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Dava, boşanan eşler arasında görülen mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak isteğine ilişkindir.

Mahkemece, eşlerin boşanma dava dosyasına sundukları 07.10.2009 tarihli protokol ile birbirlerinden mal talebinde bulunmayacaklarını kararlaştırdıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, Dairemizin 27.12.2011 gün 3139/7755 sayılı ilamı ile çoğunluk görüşüyle onandıktan sonra, bu kez karar düzeltme isteği üzerine yerel mahkeme hükmü yine çoğunluk görüşüyle yazılı gerekçeyle bozulmuştur.

Taraflar, Söğüt Asliye Hukuk ( Aile Mahkemesi sıfatıyla ) Mahkemesinin 13.10.2009 gün 160/244 sayılı kararı ile boşanmışlardır. Söz konusu dava dosyasına sunulan, davacı ve davalının imzalarını taşıyan 07.10.2009 tarihli "protokol" başlıklı senedin 3. maddesinde aynen "tarafların mal talepleri yoktur" açıklamasına yer verilmiştir. Yargılama sonunda mahkemece tarafların boşanmalarına ve sunulan protokolün onaylanmasına karar verilmiş, hüküm kesinleşerek nüfus kayıtlarına işlenmiştir. Görülmekte olan dava dosyasında, davacı Sevgi Karaköse vekili, davalı Erkan Karaköse adına kayıtlı dava konusu 93 ada 366 parseldeki 19 nolu meskenin evlilik birliği içinde edinildiğini ileri sürerek mal rejiminin tasfiyesi ile alacak isteğinde bulunmuş, davalı vekili cevabında boşanma dava dosyasına sunulan protokolün 3. maddesi gereğince davanın reddini savunmuştur.

Sayın çoğunluk ile muhalefet görüşü arasındaki ayrılık, protokolde sözü edilen "mal" tabirinden, mal rejiminin tasfiyesine konu edilebilecek malvarlıklarının anlaşılıp anlaşılamayacağıdır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun ikinci kitabının birinci kısmının dördüncü bölümünün başlığı "Eşler Arasındaki Mal Rejimi" dir. Bu bölümün ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci ayırımları; sırasıyla "Edinilmiş Mallara Katılma", "Mal ayrılığı", "Paylaşmalı Mal Ayrılığı" ve "Mal Ortaklığı" başlıklarını taşımaktadır. Söz konusu bölüm ve ayırımların altında yer alan bir çok kanun maddelerinde de "mal" ya da "malvarlığı" tabiri kullanılmıştır. Nitekim, 219. maddede "Edinilmiş Mallar", 220. maddede "Kişisel Mallar" ve 222/2.madde de "Paylı Mülkiyete Konu Mallar" hakkında düzenleme getirilmiştir. Başlık ya da kanun maddelerindeki, "mal" tabirinden, eşlerin sahip oldukları mal rejiminin tasfiyesi davalarına konu edilebilecek ve ekonomik değeri bulunan taşınır-taşınmaz varlıkların tamamı anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla, "mal" tabirinden, sayın çoğunluğun bozma gerekçesinde belirttiği gibi, boşanmanın feri niteliğindeki nafaka, maddi-manevi tazminat istekleri ile feri niteliğinde bulunmayan ev ve çeyiz eşyaları anlaşılmamaktadır. Aksi düşünce, kanun koyucunun ve özellikle de mal rejimini düzenleyen TMK.nun sistematiğine ve ruhuna aykırıdır. Bu nedenle, 07.10.2009 tarihli protokolün 3.maddesinde, taraflara ait ve mal rejiminin tasfiyesine konu olabilecek taşınır ve taşınmaz malların tümünün amaçlandığının kabulü ile usul ve yasaya uygun görülen yerel mahkeme hükmünün onanması yerine, bozulması yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmamaktayım.

Kazancı
Old 28-02-2013, 14:26   #56
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/3516
K. 2012/3770
T. 3.5.2012

• EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİNDEN KAYNAKLANAN KATILMA PAYI ALACAĞI DAVASI (Taraflar Arasındaki Mal Rejiminin Boşanma Davasının Açıldığı Tarihte Sona Erdiği - Boşanma Davası Tarihinin Mal Rejiminde Dikkate Alınması Gerektiği )

• DAVALININ KARŞI KATILMA PAYI ALACAĞI AÇMIŞ OLDUĞU (Her İki Davanın Derdest Olduğu - Aralarındaki Hukuki İrtibat ve Yarar Nedeniyle Eldeki Dava Dosyasıyla Birleştirilmesi Gerektiği/Her İki Davanın Birlikte Görüleceği/Katılma Payı )

• BOŞANMA SÖZLEŞMESİ (Taraflar Arasında İmzalanmış Bulunan Sözleşmenin Mahkemece Dikkate Alınacağı - Tarafların Katılma Payı Alacaklarına Esas Olmak Üzere Uzman Bilirkişi Raporu İstenmesi Gerektiği/Tüm Delillerin Birlikte Ele Alınacağı )

• MAL REJİMİNİN BOŞANMA DAVASI AÇILDIĞI TARİHTE SONA ERMESİ (Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi - Davacının Davalı Adına Çekmiş Olduğu Tüketici Kredisiyle Alınan Araç Taksitlerinin Boşanma Davası Tarihine Göre Alacak Davasına Esas Alınacağı )

• EDİNİLMİŞ MALLARA KATILMA REJİMİ (Katılma Payı Alacağı Davası - Boşanma Davası Tarihinin Mal Rejiminde Mahkemece Gözetilmesi Gerektiği/Taksitlerin Ödeme Tarihlerinin Boşanma Davası Tarihine Göre Değerlendirilmesi Gerektiği )

4721/m. 225/2,231,235,236
1086/m. 45
6100/m. 166

ÖZET : Dava, edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan katılma payı alacağı istemine ilişkindir.Tarafların evlenmiş oldukları tarihten boşanma davası açtıkları tarihe kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir ve taraflar arasındaki mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir. Davacı tarafından davalıya alınan araç için çekilen tüketici kredisinin ilk taksitinin ödeme tarihi 8.11.2007 olduğu belirlenmiştir. Boşanma dava tarihi 25.10.2007 olup, bu tarihten yaklaşık 17 gün önce 8.10.2007 tarihinde kredinin çekildiği anlaşılmaktadır.Boşanma davasının açılmasıyla taraflar arasındaki mal rejimi T.M.K.nun 225/son fıkrası uyarınca sona erdiği ve tüketici kredi taksitlerinin bu tarihten sonraya sarktığı, ilk ödenecek taksidin de bu tarihten sonra olduğu hususu mahkemece gözönünde bulundurulması gerekir.Ayrıca, davalının davaya onaylı örnekleri getirtilen dosyasıyla karşı katılma alacağına dair davayı açtığı ve derdest bulunduğu saptanmıştır.Her iki tarafa ait davalarda katılma alacağından kaynaklanan mal rejimi davası olduğuna göre, dosyalar arasındaki hukuki irtibat ve yararla külli (çifte )mal rejimi tasfiyesinin birlikte yapılması açısından, daha sonra açılan dava dosyasının eldeki dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmesi ve birlikte görülmesi sağlanmalıdır.Mahkemece, tarafların katılma alacaklarına esas olacak uzman bilirkişi raporu istenmesi, davacı taraf vekilinin dayandığı, davalı ile davacı tarafından imzalanmış "Boşanma Sözleşmesi" başlıklı sözleşmenin gözönünde tutulması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekir.

DAVA : Tamer K.'yle Derya Y. aralarındaki katkı payı alacağı davasının kabulüne dair Samsun 2. Aile Mahkemesinden verilen 1.12.2010 gün ve 70/1037 Sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı Tamer K. vekili boşanma davasıyla birlikte açtığı mal rejimi davasına ait dilekçesinde; vekil edeniyle davalının dört yıl evli kaldıklarını, çocuklarının olmadığını, 8.10.2007 tarihinde O... Bank A.Ş. Çiftlik Şubesinden 21.000 TL tüketici kredisi çektiklerini, 10.10.2007 tarihinde eşi Derya K. adına 34 ... ... plakalı otomobil satın alındığını, araç davalı üzerinde bulunduğu halde, taksitlerin vekil edeni tarafından ödendiğini, kredi borçlusunun da vekil edeni olduğunu, kanunen borçlar ve alacaklarda ortak olduklarından bahisle vekil edeninin borç ve arabanın yarı bedeli olan 18.000 TL. maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili dava dilekçesinde, davaya konu aracın vekil edeni tarafından parasıyla alındığını, kredi borcunun da aile borcu olmadığını, 17.9.2010 tarihli yargılama oturumunda ise, davacıya karşı kendilerinin de dava açtığını, Samsun 1. Aile Hukuk Mahkemesi'nin 2010/694 Esas sayılı dosyayla davanın derdest bulunduğunu, her iki dosyanın birleştirilmesine ve davacı Tamer tarafından açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, "...fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 18.000 TL değer artış payı katılma alacağının davalıdan alınıp davacıya ödenmesine.." karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Derya Y. vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, 4721 Sayılı M.K.nun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihinden sonra yasal mal rejimi olarak kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejiminden kaynaklanan katılma payı alacağı istemine ilişkindir (T.M.K. m. 231, 235, 236 ).

Taraflar 15.9.2003 tarihinde evlenmiş, 25.10.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ve hükmün 6.3.2009 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Taraflar arasında; evlendikleri 15.9.2003 tarihinden boşanma davasının açıldığı 25.10.2007 tarihine kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TKM. m. 202 ). Taraflar arasındaki mal rejimi T.M.K.nun 225/2. fıkrası uyarınca boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir.

Davacı Tamer K. vekili, boşanma dilekçesinin mal rejimi istemine dair bölümünde sadece kredi çektiklerini ve bu krediyle davalı eşi adına 34 ... ... plakalı aracı aldıklarını, borç ve arabanın yarı bedeli olan 18.000 TL.'nin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, cevaba cevap dilekçesinde ise, tüketici kredisi olarak çekilen kredinin bir kısmının taraflarca birlikte kullandıklarını, bir kısmının ise, plakası verilen aracın alımına harcadıklarını bildirmiştir. Dosya kapsamındaki tüm bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde 55 ... ... plakalı aracın 24.2.2004 tarihinde alındığı, 1.3.2007 tarihinde satıldığı ve bunun yerine 55 ... ... plakalı aracın 14.3.2007 tarihinde alındığı ve 28.9.2007 tarihinde satıldığı, daha sonra davaya konu 55 ... ... plakalı (önceki plakası 34 ... ...'dür )aracın 10.10.2007 tarihinde 16.000 TL.'ye satın alındığı anlaşılmıştır. Halen trafikte davalı adına kayıtlI bulunmaktadır. Dosya arasında bulunan tüketici kredisiyle ilgili belgeye göre, 8.10.2007 tarihinde 15.000 TL asıl borç olmak üzere tüketici kredisi davacı Tamer K. tarafından çekilmiş, faiz vs. dahil toplam geri ödemeli kredi borcunun 21.199.32 TL. olduğu Saptanmıştır. Kredinin ilk taksitinin ödeme tarihi 8.11.2007 olduğu belirlenmiştir. Boşanma dava tarihi 25.10.2007 olup, bu tarihten yaklaşık 17 gün önce 8.10.2007 tarihinde kredinin çekildiği anlaşılmaktadır.

Öte yandan, dosyadaki bilgi ve belgelere göre, G... Sigorta'dan davalı Derya'ya 1.10.2007 tarihinde 12.500 TL. hasar bedelinin ödendiği ve davacı vekili tarafından alınan bu para ile 55 ... ... plakalı araç için çekilen kredi borcunun kapatıldığını açıklamıştır. Bundan ayrı, davalı Derya vekili de, onaylı örnekleri getirtilen Samsun 1. Aile Mahkemesi'nin 2010/694 Esas sayılı dava dosyasıyla karşı katılma alacağına dair davayı açtığı ve derdest bulunduğu saptanmıştır. Her iki tarafa ait davalarda katılma alacağından kaynaklanan mal rejimi davası olduğuna göre, dosyalar arasındaki hukuki irtibat ve yararla külli (çifte )mal rejimi tasfiyesinin birlikte yapılması açısından, daha sonra açılan 2010/694 Esas sayılı dosyanın H.U.M.K.nun 45. (H.M.K. m. 166 )maddesi uyarınca eldeki dava dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmesi ve birlikte görülmesi sağlanmalıdır. Öte yandan, boşanma davasının açılmasıyla taraflar arasındaki mal rejimi T.M.K.nun 225/son fıkrası uyarınca sona erdiği ve tüketici kredi taksitlerinin bu tarihten sonraya sarktığı, ilk ödenecek taksidin de bu tarihten sonra olduğu hususunun gözönünde bulundurulması, birleştirilecek dosyayla birlikte tüm delillerin iddia ve savunma doğrultusunda toplanması ve değerlendirilmesi, ondan sonra oluşacak duruma göre tarafların katılma alacaklarının ayrı ayrı hesaplanması, gerek görüldüğü taktirde dosyanın bir uzman görüş sahibi ile bir mali müşavir ve bankacıdan oluşan bir bilirkişi kuruluna verilerek tarafların katılma alacaklarına esas olacak raporun istenmesi, davacı taraf vekilinin dayandığı, davalı Deryayla davacı Tamer tarafından imzalanmış 17.10.2007 tarihli "Boşanma Sözleşmesi" başlıklı sözleşmenin olayın çözümünde gözönünde tutulması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve incelemeyle hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Davalı Derya D. vekilinin temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün 6100 Sayılı H.M.K.nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 Sayılı H.U.M.K.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, esasa dair diğer hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve 267,30 TL'nin istenmesi halinde temyiz eden davalıya iadesine, 03.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 28-02-2013, 14:28   #57
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2012/980
K. 2012/2007
T. 20.3.2012

• KATKI PAYI ALACAĞI (Davalı Ev Hanımı Olup Geliri Bulunmadığı ve Kendi Ailesinin Yardımları İle Taşınmazın Satın Alındığını İspatlayamadığı - Bağış Olarak Nitelendirilemeyeceği/Davacının Emekli Maaşı İle Taşınmaz Alındığından Davanın Kabulü Gerektiği )

• EV HANIMI ÜZERİNE TESCİL EDİLEN TAŞINMAZ (Herhangi Bir Geliri Bulunmadığı ve Ailesinin Yardımları İle Taşınmazın Satın Alındığını İspatlayamadığı - Emekli İkramiyesi İle Davacı Tarafından Alındığından Kocanın Katkı Payı Alacağı Talebinde Haklı Olduğu )

• MAL AYRILIĞI REJİMİNDE EDİNİLEN TAŞINMAZ (Kadının Üzerine Tescilli Olduğu/Kocanın Katkı Payı Alacağı Talebi - Emekli İkramiyesini Aldıktan Kısa Süre Alınmış Olmasının Davacı Tarafından Ödenerek Satın Alındığını Gösterdiği )

• TAPUDAKİ DEĞERİN GERÇEK DEĞERDEN DAHA DÜŞÜK GÖSTERİLMESİ (Mümkün İse de Emekli İkramiyesinin Miktarının Tapudaki Alım Değerinin 6 Katından Fazla Olduğu - Kadın Adına Tescil Edilen Taşınmazın Davacı Koca Tarafından Alındığı )

• KADIN ADINA TESCİL EDİLEN TAŞINMAZ (Katkı Payı Alacağı Talebi/Kadının Ev Hanımı Olduğu Geliri Bulunmadığı ve Ziynetler Babası ve Kardeşlerinin Yardımları İle Satın Alındığını İspatlayamadığı - Davacının İkramiyesi İle Alındığından Kabulü Gerektiği )

4721/m.225, 226

ÖZET : Dava, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde edilen ve davalı ev hanımı üzerine tapuda kayıtlı olan taşınmazın katkı payı alacağının tahsiline karar verilmesine ilişkindir. Davalı ev hanımı olup herhangi bir geliri bulunmadığına, savunmasında geçen ziynetler, babası ve kardeşlerinin yardımları ile taşınmazın satın alındığını ispatlayamadığına, davacının aldığı emekli ikramiyesinin tarihi ile taşınmazın satın alındığı tarih arasındaki kısa süre, tanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre taşınmazın emekli ikramiyesi ile tüm bedelinin davacı tarafından ödenerek satın alındığını gösterir. Her ne kadar genel olarak tapudaki değerin gerçek değerden daha düşük gösterildiği düşünülebilir ise de, emekli ikramiyesinin miktarının tapudaki alım değerinin 6 katından fazla olması da bu kabulü güçlendirmektedir. Davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken kadın adına tescil edilmesi ve 14 yıl boyunca talepte bulunulmaması gerekçesi ile bağış olarak kabul edilip davanın reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.

DAVA : N.G. ile C.G. aralarındaki katkı payı alacağı davasının reddine dair Ankara 3. Aile Mahkemesinden verilen 17.11.2011 gün ve 1061/1519 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmiştir. Dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 20.03.2012 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü temyiz eden davacı N.G. bizzat ve vekili ve karşı taraftan davalı vekili geldiler. Duruşmaya başlanarak temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan ve hazır bulunanların sözlü açıklaması dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek, dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı N.G. vekili tarafından davalı C.G. aleyhine açılan katkı payı alacağı davasının yapılan yargılaması sonunda mahkemece davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 4.4.1972 tarihinde evlenmiş, 22.1.2004 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.2.2007 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Başka mal rejimi seçilmediğinden taraflar arasında evlenme tarihinden 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM.nin 170.m ), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TMK.m.202 ve 225, 4722 s.Y.nın 10.m )

Dava konusu 8224 ada 4 parselde bulunan 3.kat 7 numaralı mesken eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli bulunduğu 25.5.1990 tarihinde satın alma suretiyle davalı adına tescil edilmiştir. Davacı taraf dava dilekçesinde, alım bedelinin tamamının davacı tarafından karşılandığı, iyi niyetle davalı adına tescil edildiği, davalının katkısı olmadığını açıklayarak taşınmazın tüm bedelinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. 2.11.2007 tarihinde harcını yatırdığı ıslah dilekçesinde de talep ettiği miktarı 80.000 TL'ye yükseltmiştir. Davalı vekili tarafından taşınmazın davalıya ait altınların satılarak elde ettiği para, babası ve kardeşlerinin yardımları ile alındığı savunulmuş ise de; bu savunma ispatlanamamış, davalı tanıklarının anlatımları soyut anlatımların ötesine geçmemiştir. Davalı Cemile’nin ev hanımı olduğu ve herhangi bir yerden geliri olmadığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Davacı Necati ise, işçi olarak çalışıp düzenli gelir elde etmekte iken 13.4.1990 tarihinde emekli olmuş, o tarihte 31.410.313 TL (yeni 31,41 TL )emekli ikramiyesi almıştır. Davacı taraf taşınmazın emekli ikramiyesi ile alındığını iddia etmekte ve tanık beyanları da bu hususu doğrulamaktadır.

Mahkemece, alınan 20.9.2008 ve 14.12.2009 tarihli bilirkişi raporlarındaki açıklamalar doğrultusunda davacının taşınmazın tüm parasını verdiği kabul edilmiş ancak, kadın adına tescil edilmesi ve 14 yıl boyunca talepte bulunulmaması bağış olarak nitelendirilerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiştir.

Az yukarıda açıklandığı üzere taşınmaz üçüncü kişiden alınarak davalı adına tapuya tescil edilmiş olup, davacı tarafından davalıya tapuda devredilmiş değildir. Diğer yandan davacının bağış iradesini ortaya koyduğu kabul edilebilecek herhangi bir ifade veya açıklama da dosya arasında bulunmamaktadır. Dava dilekçesinde geçen “tapusunu iyi niyetli olarak davalı üzerine yaptım” ifadesi de Dairemizin ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasına göre tek başına davacının gizli bağış iradesinin ortaya konduğunu göstermez. Alım tarihinden boşanma dava tarihine kadar evlilik içinde davacının davalıdan taşınmazı istememiş olmasının da davacı aleyhine değerlendirilme imkanı yoktur. Yine evlilik içinde tarafların katkıları ile satın alınan bir taşınmazın eşlerden biri adına tescil edilmiş olması halinde diğer eşin katkısı oranında alacak isteme imkanı bulunmakta olup, alacak isteğinde bulunan eşin bağış iradesinin olmaması halinde katkı payı alacağı istemesini engelleyen bir durum yoktur. Bu alacak hakkı kanundan kaynaklanmaktadır. Bu sebeple mahkemece taşınmazın davalıya bağışlanmış olduğunun kabul edilmesi doğru değildir.

Diğer yandan mahkeme kabulünde de olduğu üzere, davalı ev hanımı olup herhangi bir geliri bulunmadığına, savunmasında geçen ziynetler, babası ve kardeşlerinin yardımları ile taşınmazın satın alındığını ispatlayamadığına, davacının 13.4.1990 tarihinde aldığı emekli ikramiyesinin tarihi ile taşınmazın satın alındığı 25.5.1990 tarihi arasındaki 42 günlük kısa süre, tanık beyanları ile tüm dosya kapsamına göre taşınmazın emekli ikramiyesi ile tüm bedelinin davacı tarafından ödenerek satın alındığının kabulü gerekir. Tapuda alım miktarı 5.000.000 TL olarak gösterilmiş olup, her ne kadar genel olarak tapudaki değerin gerçek değerden daha düşük gösterildiği düşünülebilir ise de, emekli ikramiyesinin miktarının tapudaki alım değerinin 6 katından fazla 31.410.313 TL olması da bu kabulü güçlendirmektedir. Bu açıklamalar karşısında mahkemece, davacının davasının ispatlandığı dikkate alınarak kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile bağış olarak kabul edilip yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır.

SONUÇ : Yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere, davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollaması ile HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca 900 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak Yargıtay duruşmasında avukat marifetiyle temsil olunan davacıya verilmesine ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 20.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 28-02-2013, 14:40   #58
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/5910
K. 2011/6967
T. 13.12.2011

• KATKI PAYI ALACAĞI (Mal Rejiminin Devamı Sırasında Davalıya Üye Olduğu Sandık ve Vakıflar Tarafından Yapılmış Bir Ödeme Mal Varlığına Giren Bir Değer Bulunmadan İleride Elde Edilebilecek Malvarlığı Değeri Üzerinde Tasfiye Yapılamayacağı )

• KATILMA ALACAĞI (Başka Mal Rejimi Seçildiği İleri Sürülmedikçe Eşler Arasında Evlilik Tarihinden 01.01.2002 Tarihine Kadar Mal Ayrılığı ve Bu Tarihten Mal Rejiminin Sona Erdiği Boşanma Davasının Açıldığı Tarihe Kadar Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi Geçerli Olduğu )

• MAL REJİMİ (Devamı Sırasında Davalıya Üye Olduğu Sandık ve Vakıflar Tarafından Yapılmış Bir Ödeme Mal Varlığına Giren Bir Değer Bulunmadan İleride Elde Edilebilecek Malvarlığı Değeri Üzerinde Tasfiye Yapılamayacağı - Katkı Payı Alacağı )

• BOŞANMA (Katkı Payı Alacağı - Mal Rejiminin Devamı Sırasında Davalıya Üye Olduğu Sandık ve Vakıflar Tarafından Yapılmış Bir Ödeme Mal Varlığına Giren Bir Değer Bulunmadan İleride Elde Edilebilecek Malvarlığı Değeri Üzerinde Tasfiye Yapılamayacağı )

4721/m.170, 202, 225/2, 219/1, 228/son

ÖZET : Başka mal rejimi seçildiği ileri sürülmedikçe, eşler arasında evlilik tarihinden 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı, bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. Sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemelerin edinilmiş mallar kapsamında değerlendirileceği kanunda açıklanmış ise de; dava konusu sandık ve vakıflardan, davalının üye olduğu, herhangi bir ikramiye, tazminat veya toplu para ödemesi olmadığı, ancak ileride emekli olması durumunda davalıya ödeme yapılacağının bildirilmesi karşısında, mal rejiminin devamı sırasında, davalıya üye olduğu sandık ve vakıflar tarafından yapılmış bir ödeme, mal varlığına giren bir değer bulunmadan ileride elde edilebilecek malvarlığı değeri üzerinde tasfiye yapılması mümkün değildir.

DAVA : Filiz ile A.Turgay aralarındaki katkı payı alacağı davasının reddine dair (Ankara Dokuzuncu Aile Mahkemesi )'nden verilen 06.05.2011 gün ve 564/535 sayılı hükmün duruşma yapılması suretiyle Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili taraflarından istenilmiştir. Temyiz isteğinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı Filiz vekili, M... Bankasında çalışan davalının M... Bankası Mensupları Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Vakfına, M... Bankası Yardımlaşma Derneği Sandığı ile TCMB Mensupları Sosyal Yardım Sandığına üye olması sebebiyle birikiminin 400.000 TL'yi geçtiğini, edinilmiş mallara katılma rejimi gereği fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak bu birikim sebebiyle 50.000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı A.Turgay vekili, belirtilen sandık ve vakıflardan alınan bir ödeme olmadığını, amacın ileride emekli maaşına katkı sağlamak olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, mal rejiminin sona erdiği tarih itibarıyla davalıya yapılmış bir ödeme bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi üzerine, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 02.09.1985 tarihinde evlenmiş, 31.10.2007 tarihinde açılan boşanma davasının kabulü ile 08.12.2010 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. Başka mal rejimi seçildiği ileri sürülmediğine göre, eşler arasında evlilik tarihinden 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı MK'nın 170. maddesi uyarınca "mal ayrılığı'", bu tarihten mal rejiminin sona erdiği boşanma davasının açıldığı tarihe kadar ise 4721 sayılı TMK'nın 202. maddesi hükmü uyarınca yasal "edinilmiş mallara katılma" rejimi geçerlidir. Eşler arasındaki mal rejimi TMK'nın 225/2. maddesi uyarınca boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle sona ermiştir.

Dava konusu sandık ve vakıflardan alınan cevaplarda, davalının üye olduğu, herhangi bir ikramiye, tazminat veya toplu para ödemesi olmadığı, ancak ileride emekli olması durumunda davalıya ödeme yapılabileceğinin bildirildiği görülmektedir. Davacının isteğinin katılma alacağı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

TMK'nın 219. maddesinin 1. fıkrası hükmüne göre her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği malvarlığı değerleri edinilmiş maldır. Yine aynı maddede; sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemelerin edinilmiş mallar kapsamında değerlendirileceği açıklanmış ise de; sosyal güvenlik ve sosyal yardım kurumlarının ödemeleri mal rejimi devam ederken toptan yapılmış ise aynı Kanun'un 228/son maddesindeki "...toptan ödeme veya tazminat yerine ilgili sosyal güvenlik ve sosyal yardım kurumunca uygulanan usule göre ömür boyunca irat bağlanmış olsaydı, mal rejiminin sona erdiği tarihte bundan sonraki döneme ait iradın peşin sermayeye çevrilmiş değeri ne olacak idiyse, tasfiyede o miktarda kişisel mal olarak hesaba katılır" şeklindeki düzenlemenin de varlığı karşısında mal rejiminin devamı sırasında elde edilmiş bir malvarlığı olmadan, diğer ifade ile davalıya üye olduğu sandık ve vakıflar tarafından yapılmış bir ödeme, malvarlığına giren bir değer bulunmadan ileride elde edilebilecek malvarlığı değeri (beklemece = beklenen ileride ödenebilen haklar )üzerinde tasfiye yapılması mümkün değildir. Mahkemenin benzer gerekçe ile davanın reddine karar vermiş olmasında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün (ONANMASINA ), 13.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kazancı
Old 03-05-2013, 14:05   #59
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

Merhaba,

Yargıtay HGK.’nun 17 Nisan 2013 tarih ve 2013/8-375 E dosyasında katılma alacağına uygulanacak zamanaşımı süresini 10 yıl olarak belirlendiği bilgisi tarafımıza iletilmiştir.

Kararın gerekçesi henüz yazılmamış olup takip ediyoruz.Yazıldığında paylaşacağız.

Bilginize
Old 14-05-2013, 18:44   #60
Av.Habibe YILMAZ KAYAR

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/11076
KARAR NO : 2013/4558
KARAR TARİHİ,:28.03.2013

DAVA TÜRÜ : Katılma alacağı ve değer artış payı

ÖZET:Taraflar arasında devam eden boşanma boşanma davasının açılmasıyla davacının mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkı doğmuştur.

Ancak tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının sonucunun beklenmesi ,boşanma davasının olumlu sonuçlanması ve kesinleşmesi halinde toplanacak delillere göre bir karar vermek gerekir.

K A R A R

Mahkemece, taraflar arasındaki boşanma davası halen derdest olup dava şartı gerçekleşmediğinden davanın reddine karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar arasındaki mal rejimi TMK'nun 225/ 2. maddesi gereğince boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermekte olup, mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak hakkı boşanma dava tarihi itibariyle doğar.Ancak bu hakkın kullanılabilmesi ve tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının olumlu sonuçlanarak kesinleşmesi gerekir.

Somut olayda taraflar arasında devam eden boşanma davası bulunduğu saptandığından bu boşanma davasının açılmasıyla davacının mal rejiminden kaynaklanan alacak hakkı doğmuştur.

Ancak tasfiyeye karar verilebilmesi için boşanma davasının sonucunun beklenmesi ve HGK'nun 27.06.2012 tarih 2012/8-268 Esas, 2012/420 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere boşanma davasının bekletici mesele yapılarak, boşanma davasının olumlu sonuçlanması ve kesinleşmesi halinde toplanacak delillere göre bir karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulüne, Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA , taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 21,15 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 28.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
Y.Uluç A.Yalçınkaya N.Şimşek B.Erensevi A.Çolak
M.A.

Kaynak:
Av.Habibe Yılmaz Kayar
http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=14556
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yargıtay Kararları adıge Hukuk Sohbetleri 5 28-07-2007 15:24
yargıtay kararları sedaoner Hukuk Soruları Arşivi 0 17-03-2006 23:30
Aile İçi Şiddet ve Yargıtay Kararları Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 2 13-04-2004 10:34
Yargıtay Kararları onur Hukuk Soruları Arşivi 6 27-02-2002 03:44


THS Sunucusu bu sayfayı 0,12489390 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.