Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Ölümler

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 25-06-2010, 12:34   #1
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan Ölümler

1.

Dörde ayırdığı karpuzun iki parçasını kabukta dilimleyip birini karşısındakine uzattı, "Hanıma söz verdiydim ta kaç sene önce. Geçen seneye kadar da tuttum sözümü, bir yudum almadım şu meretten. Hadi sağlığına..." dedi Arif. Kadehleri hafifçe vurup birer yudum aldılar, bir çatal da karpuzdan...

Rakıdaki gariplik garip gelmedi Arif'e, tadını unuttuğuna yordu bunu. Mehmet ise zaten acemisiydi işin, ya ikinci içişiydi ya üçüncü...

Bir büyükten iki parmak kaldı dipte, inşaata kurdukları çilingir sofrasını öylece bırakıp evlerine gittiler.

Biri 54 yaşındaydı, diğeri 23. Sahte rakıdan ilk ölenler onlardı.

Fail(ler) bulunamadı.


(2010)


2.

İşyerindeki arkadaşı öğretmişti kullanmayı, şu ICQ ne güzel birşeydi. Dünyanın her tarafından insanlarla tanışabiliyordun.

Yeni boşanmıştı, tam aradığı şeydi bu. İnsanlarla yüzyüze gelmeden önce yazışarak tanımak, böylece gereksiz tiplerden uzak durmak mümkündü.

Mesela günlerdir mesajlaştığı Bulut nickli adamla çok iyi anlaşmış, buluşma noktasına gelmişlerdi. Çok kibar, kadın ruhundan anlayan biriydi. İnisiyatifi kendisine bırakıyor, hiçbirşey için ısrar etmiyordu. O'ndan hoşlanmaya başlamış, hatta erotik sohbetler açıp adamı isteklendirmiş, sonra da buluşma teklif etmişti.

Utangaçtı adam, buluşmayı epeyce nazlandıktan sonra kabul etmişti. Herşeye kendisinin karar vermesi olumsuz bir etki yaratmasın diye yer seçimini adama bırakmıştı. Bir koruyu seçmişti Bulut, belli ki romantik biriydi.

İlk internet cinayetinin kurbanı oldu kadın. Adı Nalan'dı, rumuzu Pelin. Bulut nickini kullanan katil bulunamadı.


(2010)


3.


"Hadi oğlum yat, bitirdin yine kontörleri."
Babasına yalvar yakar cep telefonu aldırmış, sevgilisi Zeynep'le mesajlaşıyordu Ali. "Tamam baba." deyip yeni bir mesaj yazmaya koyuldu. Lise bitmişti, ikisi de kazanmıştı üniversite sınavını. 2 yıldır "çıkıyorlardı", aşkları üniversitede de devam eder, okul bitince evlenirlerdi. Ah önce şu yaz bir bitse...

Çok sıcaktı çok. Hele o gün sanki farklıydı hava, daha çok bunaltıyordu. Deli kanları ve sıcak uyutmuyordu ikisini de. Her biri kentin ayrı uçlarında, geç saatlere dek mesajlaşıyorlardı. 4 kontörü kalana dek yazdı Ali, sabah günaydınına da kalsın diye düşündü, sonra iyi geceler dileyip öpücükler yolladı sevgilisine. Saat üçe geliyordu yatağa girdiğinde, esnemekten çenesi yorulmuştu. Telefonu yatağın yanına, yere koydu ki mesaj gelirse ışığından anlasın; kız bugünlerde yalnızdı evde, rahattı o yüzden ama Ali mesaj sesini kapatmak zorunda kalıyordu akşamları.

13 dakika sonra başladı deprem.

Kendine gelmesi uzun sürdü. Beline dek betonların altındaydı Ali. Çok canı yanıyordu, yeniden bayılacak gibiydi. Saatlerdir enkazın altındaydı. Kımıldayamıyordu. Betonun altında ezilmiş bacaklarını hissetmiyordu. Bağırdı, duyan olmadı. Herkes ölmüş müydü? Ya Zeynep? Karanlıkta telefonun yanıp sönen yeşil ışığını gördü birden. Çok yakınındaydı. Uzandı, zorladı kendini, aldı telefonu. Aramaya çalıştı Zeynep'i ama aranamıyordu. Mesaj çekmek aklına geldi, son bir mesajlık kontörü vardı. "iyi misin? Bizim bina yikildi, ben yikintinin altindayim. Sen iyi misin?" diye yazdı. Yolladı. Karşı tarafa ulaştığını bildiren mesaj gelmedi. Şimdi ulaşır diye bekledi, bekledi, bekledi...

Ulaşmadı mesaj Ali kan kaybından ölene dek...

Arama kurtarma ekibi 8 kişiyi yaralı kurtarmıştı, 5 de ölü vardı ne yazık ki. Başka kimse olabilir mi diye önce sesleniyor, sonra sessizce bekliyorlardı; bir ses, bir imdat çağrısı, bir taşın bir taşa vuruşunu duysalar, bir kişi için daha umut doğabilirdi. 11 saat geçmişti depremden bu yana, enkaz altında kalanlar için umut azalıyordu. "Orada kimse var mı?" dedi sarı giysili ekip başı, elini kaldırdı, herkes sustu, kulak kabarttı. İki sinyal sesi geldi o anda. "Telefon sesi" dedi biri, o tarafa yöneldiler, enkazı elleriyle kaldırmaya, sesin geldiği yere ulaşmaya çalıştılar. Bir saat sonra telefona, birbuçuk saat sonra da telefondan iki metre uzaktaki yaralıya ulaştılar. Ali'nin mesajı kurtardı Zeynep'i.

Ali'nin öldüğü binayı yapanlar hakkında açılan dava zamanaşımına uğradı. Zeynep'in şu anda 3 yaşında bir oğlu var, adı Ali.


(2010)
Old 25-06-2010, 13:33   #2
Muhsin KOÇAK

 
Varsayılan

Tarzına hayranım Cengiz abi , dramatik de olsa anlatım tarzın akıcı ve etkileyici.
Old 25-06-2010, 16:43   #4
Av.Özgür KARABULUT

 
Varsayılan

Cengiz Abi kızacak ama itiraf etmeliyim benimki hayranlıktan da öte bir şey... Yudum yudum içiyorum yazdıklarını, bitmesin diye... Ellerine sağlık Cengiz Abi!
Old 29-07-2010, 12:05   #5
av.sahin67

 
Varsayılan

Gerçekten tebrikler üstadım çok hoş yazdıklarınız hele o depremi anlatan hikayecikte tüylerim diken diken oldu desem yeridir.
Old 29-07-2010, 13:15   #6
Av.Tuğba Göktepe

 
Varsayılan

Çok güzel yazmışsınız,anlatımınıza sağlık..
Old 06-08-2010, 22:08   #7
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

4.

Zorlu geçiyordu acilde nöbet. Trafik kazası, bıçaklanma, silahla yaralanma, iki acil doğum derken çok yorulmuştu. Saat üçe geliyordu. Çay içen hemşireye diğer doktorun nerede olduğunu sordu, "Lavaboya gitti" dedi hemşire, tuvaleti kastederek. Biraz kestireceğini söyleyip doktor odasına yöneldi doktor Levent.

"Levent nerelerde?" diye sordu ikinci doktor, çayını bitirmek üzere olan hemşireye. Eliyle işaret etti kadın, "Biraz uyuyacakmış Murat bey, isterseniz siz de dinlenin." dedi. Başını sallayıp odaya gitti. Levent kanepede horluyordu. Diğer kanepeye oturdu, ofladı,sessizce "Yapmalıyım." dedi.

Buzdolabını açtı Murat, kıpkırmızı bir elma aldı, masaya koydu. Bir enjektöre çekti cebinden çıkardığı ampuldeki ilacı, elmanın birkaç yerine batırıp tümünü enjekte etti. Sadece elmayı yemek kalıyordu şimdi, sonra tüm dertleri bitecekti.
Elmayı sol eline aktarıp bir kağıda yazmaya başladı. Kısa tutacaktı mektubu, herkesin herşeyi bilmesine gerek yoktu. Belgin okuduğunda anlayacaktı.

Kapıyı hızla açtı üçüncü çayını yarım bırakmak zorunda kalan hemşire:
- Doktor bey!
- Şşşt... Uyandırma Levent'i.
- Kanamalı hasta... Açık kırık...
- Geldim...

Kağıdı cebine attı Murat. Elmaya baktı, kararsız kaldı. Masaya bırakacakken vazgeçip, küçük kitaplıkta 1000 TUS Sorusu ve Cevapları kitabının arkasına koydu. Çayı unutmuş, şimdi canı elma çeken hemşire hayretle O'na bakıyordu...

Küçük bir kızın "Anneeee!" diye bağırması ile uyandı Levent. Kapıyı açtı, çocuğun annesine "Ne rahatsızlığı var?" diye sordu. "Birşeyi yok." dedi kadın, "Kocam hasta, bu da uykusu geldi diye zırlıyor işte." Boşuna uyandırıldığını anladı Levent, odaya girdi yine.

Simetri hastalığı vardı; önce masadaki bardağı su şişesinin yanına koydu, sonra diğerlerinden önde duran bir kitabı düzeltmek istedi. Geri gitmiyordu kitap. Çekti, arkasındaki elmayı gördü, aldı. Söylendi:
- Vay inek, en güzelini saklamış kendine.

Murat dikişleri bitirip ellerini yıkamaya gittiğinde, çay yapmaya davrandı hemşire. Isıtıcıya suyu koyarken Doktor Levent geldi elmayı dişleyerek. İştahla baktı hemşire:
- Amma da kırmızıymış.
Gülümseyerek bir ısırık daha aldı elmadan Levent:
- Evet, sihirli elma bu.


(2010)


5.

Güleç diyorlardı O'na. Gerçekten sürekli yüzünde bir sırıtma ile geziyordu. Mahallede sevilen biriydi, kimse O'nun kiralık katil olduğunu bilmiyordu.

Mahmut adlı biriydi son işi. Altmış yaşlarında, felçli, tekerlekli sandalyeye mahkum, buna rağmen yasadışı ticarette çok etkin bir adamdı. Kibirli olduğu söylenirdi; öyle ki, yanına girerken herkesin eğildiği, gidene kadar da öyle el pençe divan durduğu anlatılırdı.

Boğazda bir yalıda oturuyordu Mahmut. Evin krokisi verilmişti Güleç'e. Dört koruma, bir aşçı, bir yardımcı kadın, bir de uşak vardı evde. Mahmut üst katta salon büyüklüğünde bir odadaydı, oradan hiç çıkmıyordu. İşi verenler daha önce de denemiş, başaramamışlardı, yolladıkları 2 adam da geri gelmemişti. Bu yüzden Güleç iyi para istemişti iş için, gıkları çıkmadan ödemişlerdi.

Bahçedeki korumaya görünmeden içeri girmek kolaydı Güleç için, alt kattaki iki salağı susturuculu silahla avlamak da. Dördüncü koruma görünmüyordu, bahçeye çıkmış ya da ne bileyim, tuvalete gitmiş olabilir miydi? Bekledi Güleç, beklemek çoğu zaman işe yarardı. Birkaç dakika sonra merdivenden indi son koruma, arkadaşlarını yerde gördüğü anda arkasındaydı Güleç. Şimdi sıra asıl işe gelmişti.

Üst katta etrafı dinledi, havayı kokladı. Deminki adam Mahmut'a patates kızartması götürmüş olmalıydı. Çocukluğundan beri severdi patatesi, Mahmut tabağa dokunmamış olsa diye düşündü, sırıttı yine.

Odanın kapısı açıktı, Mahmut kabak gibi ortadaydı, patatesleri eliyle yiyordu. Bu zavallı adam mıydı korktukları? Bu muydu yanına bile eğilerek girilen, kibirli adam? Nasıl yapacağını düşündükçe neşelendi. İki tabancayı da çekip girecekti odaya. Dimdik, ayakta. Patates tabağına tekme atacak, namluyu suratına dayayacaktı Mahmut'un ve sırıtacaktı.

Güleç'in ilk adımında Mahmut kulak kabarttı, o yana doğru baktı. Yüzü ifadesizdi, patatesi çiğniyordu. İkinci adımda harekete duyarlı kameralar bilgisayara Güleç'in yerini fısıltıyla söyledi. Üçüncü adımı atamadı Güleç, ayağı havadayken iki yanda üçer silah bilgisayarın komutuyla altı mermiyi başının, omuzlarının ve göğsünün iki yanına yolladı. Yere yığılırken sırıtkan yüzü soldu, söndü.

Mahmut bir patates daha aldı tabaktan.


(2010)


Old 07-08-2010, 00:51   #8
av.sahin67

 
Varsayılan

Üstadım harikasınız kitap yazarsanız(ki bu çok makbule geçer) ilk alıcılardan biri ben olurum herhalde.Yazdıklarınız hiç bitmese diyesimiz geliyor okurken.Tebrikler devamını bekliyoruz...
Old 07-08-2010, 16:37   #9
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan judge034
Üstadım harikasınız kitap yazarsanız(ki bu çok makbule geçer) ilk alıcılardan biri ben olurum herhalde.Yazdıklarınız hiç bitmese diyesimiz geliyor okurken.Tebrikler devamını bekliyoruz...

Katılıyorum. Muhteşem yazıyor. Hem zekasını hem de edebi yeteneğini ortaya koyuyor.
Old 10-08-2010, 10:29   #10
Av.Tuğba Göktepe

 
Varsayılan

Her seferinde yavaş yavaş okuyorum bitmesin diye
Old 10-08-2010, 13:43   #12
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Tuğba Y.G.
Her seferinde yavaş yavaş okuyorum bitmesin diye

Ben de yavaş yavaş yazıyorum zaten.
Old 10-08-2010, 13:45   #13
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan judge034
Üstadım harikasınız kitap yazarsanız(ki bu çok makbule geçer) ilk alıcılardan biri ben olurum herhalde.Yazdıklarınız hiç bitmese diyesimiz geliyor okurken.Tebrikler devamını bekliyoruz...

Alıntı:
Yazan Av. Peitho Minerva
E ama ne güzel okuyordum, bitti mi? Yok mu devamı? Bence de bir kitap şart...

Her kitap diyen yüzer tane alacak mı? Saim bey de ikiyüz...
Old 10-08-2010, 14:26   #14
Av.Tuğba Göktepe

 
Varsayılan

Sipariş verebilir miyim
100 tane alırım,imzalarsınız ; liselere,üniversitelere bağış yaparım,öğrencilerin de avukat yazar imzalı kitapları olur,belki özenirler avukat ya da yazar olurlar ))
Ya da güçleri yeterse sizin gibi her ikisi de olurlar
Old 10-08-2010, 15:24   #15
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Her kitap diyen yüzer tane alacak mı? Saim bey de ikiyüz...

Artık alırsam da, almazsam da bana "ikiyüzlü" dersin...

Ben alacağımı daha önce söylemiştim.
Old 10-08-2010, 20:30   #16
Nur Deniz

 
Varsayılan

Nereden çıktı bu kitap işi? Alan var alamayan var, 100 süzler var, benim gibi bedavacı okurları hiç düşüneniniz yok mu?

Her yüz kitap alan bir tane de benim için alsın...
Old 10-08-2010, 21:19   #17
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Her kitap diyen yüzer tane alacak mı? Saim bey de ikiyüz...

Saim Bey bence tüm baskıyı alır.
Old 10-08-2010, 21:20   #18
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Tuğba Y.G.
Sipariş verebilir miyim
100 tane alırım,imzalarsınız ;

İnsanın kitap yazası geliyor.

Ama Cengiz Bey açığa imza atmaz, diye biliyorum.
Old 10-08-2010, 21:43   #19
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Nur Deniz
Nereden çıktı bu kitap işi? Alan var alamayan var, 100 süzler var, benim gibi bedavacı okurları hiç düşüneniniz yok mu?

Her yüz kitap alan bir tane de benim için alsın...

İkiyüz alana veya almayana "ikiyüzlü", yüz almayana yüzsüz denirse, bu iş kesin tutar...
Old 10-08-2010, 21:44   #20
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
İnsanın kitap yazası geliyor.

Ama Cengiz Bey açığa imza atmaz, diye biliyorum.

Suat bey siz hiç denemeyin elinizde kalır bence.
Old 10-08-2010, 21:46   #21
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Suat Ergin
Saim Bey bence tüm baskıyı alır.

Tüm baskıyı ancak Cengiz beyin ünlü olmasına engel olmak isteyen potansiyel bir rakibi yapabilir... Ben enfazla 100-200 adet alıp, sevdiklerime armağan edebiliirim.
Old 10-08-2010, 21:47   #22
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Suat bey siz hiç denemeyin elinizde kalır bence.

Saim Bey,
Ben "Modern Hacivat ve Karagöz" isimli bir kitap yazıp, tek adet bastırmayı düşünüyorum. Hediyem olsun.
Old 10-08-2010, 21:49   #23
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Tüm baskıyı ancak Cengiz beyin ünlü olmasına engel olmak isteyen potansiyel bir rakibi yapabilir...

Saim Bey, sizdeki potansiyeli fark ettim, desem.
Old 20-08-2010, 08:40   #24
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

6.

Bir saat erken gitmişti iskeleye. Denize bakarak çay içmek istedi. Masaların arasından büfeye doğru ilerlerken birisi seslendi:

- Cem?

Baktı. İso mu bu? Yaşlanmış, saçları dökülmüş ama şaşırtıcı biçimde ceket-kravat karşısındaydı neredeyse on yıldır görmediği sınıf arkadaşı.

Lisede hep aynı sınıftaydılar İsmail'le. Sonra aynı fakülteyi kazanmış, aynı yurtta kalmış, büyük kente birlikte alışmaya çalışmışlardı. Üniversitedeki ikinci yıl İsmail yasadışı bir örgütün sempatizanı olmuş, kopmuşlardı. Dersleri takip etmiyor, sınavların çoğuna gelmiyordu. Yurttan da ayrıldığı için pek görüşemiyorlardı. Karşılaştıklarında İsmail'in her fırsatta örgütün propagandasını yapması yüzünden sonuçsuz tartışmalara giriyorlar, giderek birbirlerinden uzaklaşıyorlardı. Cem mezun olduğunda İsmail, yıl boyu ya eylemlerde ya da hapiste olduğundan iki kez okuldan atılmış, sık sık çıkan aflarla yeniden kayıt yaptırmış ama hala ikinci sınıfın derslerini bile verememiş durumdaydı. Çıkış belgesini almaya gittiğinde O'nu bulmaya çalıştı. Tutuklu olduğunu öğrendi ama görüştürmezler diye gitmedi. Sonra kendine bir hayat kurdu Cem, arasıra aklına gelen güzel bir anı olarak kaldı arkadaşı.

- N'apıyorsun İso? İşadamı olmuşsun yahu.

Güldü İsmail.

- Çalışıyorum. Bir yandan da mücadeleye devam.

Cem düşkırıklığına uğradı. Arkadaşının hala bu işlerle uğraşmasından rahatsız oldu.

- Ya hala bırakmadın mı bunları? Yaşlandık oğlum. Evlenmedin mi? Çoluk çocuk?

Evlenmediğini, örgütte önemli sorumluluklar üstlendiğini anlattı kısık sesle İso. Cem'in rahatsızlığı arttı. Okuldayken hadi çocuktuk, şimdi belki ikna ederim diye İsmail'e hayatından, eşinden, kızından sözetti, cüzdanından çıkarıp fotoğraflarını gösterdi.

- Bırak bu örgüt mörgüt işlerini. Genç değiliz artık. Bir aile kursan kendine, inan çok mutlu olacaksın. Hayat gelip geçiyor İso.

İsmail fotoğrafları inceledi, parmaklarının ucuyla dokundu, sonra Cem'e baktı. Gözleri, yanmış bitmiş de hala tüten bir orman gibiydi.

- Son bir görevim daha var Cem. Sonra bırakacağım gerçekten, yoruldum inan.
- Ne görevi?

İsmail tedirgin olmuştu. Ağzından kaçırdığı sözün üstünü örtmek ister gibiydi. Saati işaret ederek kalktı.

- Hadi... Gitmiyor musun?

Denizotobüsünün kalkış saati gelmişti. Arkadaşını yolda ikna edebileceğini umdu Cem. Neyin nesiyse şu görev, boşver; bıçak sırtında yaşamaktan vazgeç diyecekti. Fotoğrafların etkisini gördüğü için kızından yine sözedecek, ağzından girip burnundan çıkacak, kurtaracaktı arkadaşını.

Denizotobüsüne girip oturdular. Daha birkaç dakika vardı sefer saatine. İsmail çantasını koydu koltuğuna, kalktı.

- Tuvalet nerede, biliyor musun?

Arka tarafı işaret etti Cem. İsmail gidince, O'nun çantasını açmamak için kendini zor tuttu. Ne iş yapıyordu acaba? Şu sözettiği son görev neyin nesiydi? Bomba falan olmasın bu adamın çantasında? Ya da silah? Kaygılandı. Arkaya doğru baktı, İsmail görünmüyordu. Çantanın fermuarını biraz açtı, elini sokup ne olduğunu anlamaya çalıştı. Metal, büyük bir şey... Yeniden arka tarafa baktı, İsmail'i göremeyince iyice açtı çantayı. Dizüstü bilgisayarı görünce rahatladı. Başka da bir şey yoktu çantada. Bilgisayarın ışığı yanıp sönüyordu, yan tarafına mobil modem takılıydı. Bilgisayarı da açıp bakmayı isterdi ama o kadar abartmamaya karar verdi. Tehlike yoktu, boşuna kaygılanmıştı. Çevreye gözatıp kapattı çantayı. Gelince sorardı İso'ya ne iş yaptığını, son görevin ne olduğunu. İkna edeceğine emindi. Yaşamın güzelliklerinin farkına varmamış olamazdı ya bu yaşa dek? İçinde bir çocuk özlemi olduğunu da anlamıştı nasıl olsa. Evet, evet, bu tehlikeli işlerden vazgeçirecekti O'nu.

Motorları çalıştı denizotobüsünün. Çımacı halatı aldı, kaptana işaret etti. Bulmacalardan anımsadı Cem, avara deniyordu geminin iskeleden ayrılmasına. Şimdi teknenin burnunu açığa döndürecekti kaptan, biraz sallanacaktı. İsmail gelmemişti tuvaletten. Açsa mıydı bilgisayarı? Eli çantanın fermuarında, arka tarafı kolaçan etti. Hızla fermuarı açıp, bilgisayarın kapağını kaldırdı, ekranda ne olduğunu görecek zamanı olmadı.

Tüm televizyon kanalları yayınlarını kesip verdi haberi: "Denizotobüsüne bomba! Çok sayıda ölü ve yaralı var."

O sırada İsmail, son görevini Cem'in merakına yüklemiş olmanın rahatlığıyla denize bakarak çayını yudumluyordu.

(2010)
Old 20-08-2010, 13:06   #25
Nur Deniz

 
Varsayılan

Bir başkasının sonunu düşünmek bazen insanın kendi sonu olabilir. Merak iyi birşey değil demekki.

Tebrikler...
Old 24-08-2010, 15:16   #26
Av.Tuğba Göktepe

 
Varsayılan

"Son görevini Cem'in merakına yüklemiş olmak..."
Of çok kötü bir durum
Old 13-09-2010, 00:14   #27
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

7.

Evliliği yürümüyordu. Çözemiyordu sorunları. Öyle bunalmıştı ki, dibe vurmuştu. Çaba ve sabır çare olur diye düşünmüş ama bu düşüncesini uygulamaya başladıktan sonraki ikinci yılın ortalarında pes etmişti.

Canı tatlıydı; o yüzden ip, silah, köprü gibi yolları düşünmedi bile. Kolay ve acısız bir ölüm aradı kendine. Uyku hapı en iyisiydi; uyu ve kucakla ölümü.

Günlerce bu düşünceyle dolaştı, planlar yaptı, ölürken yanına bırakacağı mektupları yazdı. Uygulamaya geçmekte geciktikçe, ölümün sonuçsuzluğu yerini ölümü kullanarak çözüme ulaşma düşüncesine bıraktı. Şöyle planladı: İntihar görüntüsü yaratacak ve eşinin kendisini kurtarmasını sağlayacaktı. Eşi, O'nu ne çok, dünyayı bir kenara bırakabilecek kadar çok sevdiğini anladığında zaten herşey düzelecekti.

Akşamüstü eve giderken aldı hapları. Eşine telefon etti, kaçta geleceğini sordu. Ne olduğunu merak etti Serpil. Konuşmak istediğini söyledi, önemli dedi. Serpil'i meraklandırmayı başarmıştı, saat 18'de evde olacağı sözünü aldı. Daha 2 saatten fazla zaman vardı. İnternetten bulduğu bilgilere göre bu ilaçlar 2 saat içinde kana karışıyordu. Bu durumda hapları yarım saat kadar önce alsa, kurtarılması için fazlasıyla zaman kalacaktı.

Hazırladığı mektubu masaya koydu, eşini aradı yeniden. "Yoldayım" yanıtını alınca rahatladı, kutuyu açtı. 30 hap görünce şaşırdı, neyse ki küçüktüler, saat 17.42'de yuttu hepsini. İlaç kutusunu hemen yanına, sehpaya koydu ki görünsün. Koltuğa uzanıp beklemeye başladı. 17.55'de ellerinin uyuştuğunu hissetti. Paniğe gerek yoktu, Serpil birazdan gelir, sonrası ambülans, hastane, mide yıkama...


***


Saat 17.56'da dolmuştan indi Serpil. Bakkala uğrayıp ekmek aldı. 18.04'de apartmana girdi, asansöre binip 9. kat düğmesine bastı. 5 ve 6. katların arasındayken elektrik kesildi, öylece kaldı asansör. Serpil korktu . Çantasından telefonunu çıkardı ama şebeke yoktu. Telefonun ışığı ile asansörün düğmelerini bulup bastı, hiçbiri çalışmıyordu. Bağırdı, yardım istedi, anahtarlarıyla metal kapıya hızlı hızlı vurdu. Ama duyan olmadı.

Altıncı katta oturan Emine, merdivenleri oflaya poflaya çıkarken duydu Serpil'in çığlıklarını. Yönetici Kamil Bey'e haber verdiğinde saat 18.37 olmuştu. Kamil Bey, önce asansör kapısından seslenip sakin olmasını söyledi Serpil'e, sonra asansör tamircisine telefon etti. Tamirci 19.12'de geldiğinde hala elektrik yoktu, merdivenlerden en üst katın da üstündeki asansör dairesine çıkması 19.25'i buldu. Motoru devreden çıkardı ama koluyla makarayı döndürmeye gücü yetmeyince Kamil Bey'i yardıma çağırdı. 19.43'de asansör kabinini biraz yukarı biraz aşağı hareket ettirip tam kapı hizasında tutmayı başardılar. Serpil asansörden kurtulup ağlayarak Kamil Bey'in verdiği suyu içtiğinde saat 19.49'du.

Kapıyı açıp eve girince Murat'ın koltukta uyuduğunu gördü, sinirle bağırdı Serpil: "Ya hiç mi merak etmiyorsun beni, öldüm mü kaldım mı diye?"

(2010)
Old 13-09-2010, 23:26   #28
Nur Deniz

 
Varsayılan

Her yeni öykünüzü okuduğumda ''en güzeli bu'' diyorum, siz bir sonrakini yazana dek.
Old 14-09-2010, 11:37   #29
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
7.

Evliliği yürümüyordu. Çözemiyordu sorunları. Öyle bunalmıştı ki, dibe vurmuştu. Çaba ve sabır çare olur diye düşünmüş ama bu düşüncesini uygulamaya başladıktan sonraki ikinci yılın ortalarında pes etmişti.

Canı tatlıydı; o yüzden ip, silah, köprü gibi yolları düşünmedi bile. Kolay ve acısız bir ölüm aradı kendine. Uyku hapı en iyisiydi; uyu ve kucakla ölümü.

Günlerce bu düşünceyle dolaştı, planlar yaptı, ölürken yanına bırakacağı mektupları yazdı. Uygulamaya geçmekte geciktikçe, ölümün sonuçsuzluğu yerini ölümü kullanarak çözüme ulaşma düşüncesine bıraktı. Şöyle planladı: İntihar görüntüsü yaratacak ve eşinin kendisini kurtarmasını sağlayacaktı. Eşi, O'nu ne çok, dünyayı bir kenara bırakabilecek kadar çok sevdiğini anladığında zaten herşey düzelecekti.

Akşamüstü eve giderken aldı hapları. Eşine telefon etti, kaçta geleceğini sordu. Ne olduğunu merak etti Serpil. Konuşmak istediğini söyledi, önemli dedi. Serpil'i meraklandırmayı başarmıştı, saat 18'de evde olacağı sözünü aldı. Daha 2 saatten fazla zaman vardı. İnternetten bulduğu bilgilere göre bu ilaçlar 2 saat içinde kana karışıyordu. Bu durumda hapları yarım saat kadar önce alsa, kurtarılması için fazlasıyla zaman kalacaktı.

Hazırladığı mektubu masaya koydu, eşini aradı yeniden. "Yoldayım" yanıtını alınca rahatladı, kutuyu açtı. 30 hap görünce şaşırdı, neyse ki küçüktüler, saat 17.42'de yuttu hepsini. İlaç kutusunu hemen yanına, sehpaya koydu ki görünsün. Koltuğa uzanıp beklemeye başladı. 17.55'de ellerinin uyuştuğunu hissetti. Paniğe gerek yoktu, Serpil birazdan gelir, sonrası ambülans, hastane, mide yıkama...


***


Saat 17.56'da dolmuştan indi Serpil. Bakkala uğrayıp ekmek aldı. 18.04'de apartmana girdi, asansöre binip 9. kat düğmesine bastı. 5 ve 6. katların arasındayken elektrik kesildi, öylece kaldı asansör. Serpil korktu . Çantasından telefonunu çıkardı ama şebeke yoktu. Telefonun ışığı ile asansörün düğmelerini bulup bastı, hiçbiri çalışmıyordu. Bağırdı, yardım istedi, anahtarlarıyla metal kapıya hızlı hızlı vurdu. Ama duyan olmadı.

Altıncı katta oturan Emine, merdivenleri oflaya poflaya çıkarken duydu Serpil'in çığlıklarını. Yönetici Kamil Bey'e haber verdiğinde saat 18.37 olmuştu. Kamil Bey, önce asansör kapısından seslenip sakin olmasını söyledi Serpil'e, sonra asansör tamircisine telefon etti. Tamirci 19.12'de geldiğinde hala elektrik yoktu, merdivenlerden en üst katın da üstündeki asansör dairesine çıkması 19.25'i buldu. Motoru devreden çıkardı ama koluyla makarayı döndürmeye gücü yetmeyince Kamil Bey'i yardıma çağırdı. 19.43'de asansör kabinini biraz yukarı biraz aşağı hareket ettirip tam kapı hizasında tutmayı başardılar. Serpil asansörden kurtulup ağlayarak Kamil Bey'in verdiği suyu içtiğinde saat 19.49'du.

Kapıyı açıp eve girince Murat'ın koltukta uyuduğunu gördü, sinirle bağırdı Serpil: "Ya hiç mi merak etmiyorsun beni, öldüm mü kaldım mı diye?"

(2010)

Yine öldürmüşsün! Muhteşemsin Cengiz Bey.

Tek takıldığım ve merak ettiğim husus, ölenin, ölmeden önceki duygu ve düşüncelerini nasıl böylesine güzel tasvir edebilmendir.
Old 14-09-2010, 12:29   #30
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Mehmet Saim Dikici
Yine öldürmüşsün! Muhteşemsin Cengiz Bey.

Tek takıldığım ve merak ettiğim husus, ölenin, ölmeden önceki duygu ve düşüncelerini nasıl böylesine güzel tasvir edebilmendir.

Öldüğünü ne biliyorsun abi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06946611 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.