![]() |
|
![]() |
|
(Karar Tarihi : 05.05.1993)
"Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 27.05.1991 gün ve 416-281 E-K sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay 1.Hukuk Dairesi'nin 03.03.1992 gün ve 9335-2603 E-K sayılı ilamı ile; (...Dava, vakaleten temsil görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacının, dava dışı kiracısı ve aynı zamanda inşaat müteahhitliği yapan H____ Ş____'e dava konusu daireyi satışa yetkiyi içeren vekaletnameyi, 24.05.1989 günü vermiş ve aralarında aynı gün 8. katta dubleks daire satış vaadi sözleşmesi düzenlenmiştir. Kendisinin, çevresince uyarılması üzerine, davacı vekalet verdiği kişiyi aramış ise de bu arada ertesi gün ve vakit geçirmeksizin vekil 28 milyon değerindeki daireyi davalıya 5 milyon bedelle temlik etmiştir. Tüm dosya içeriğinden davalı ile temliki gerçekleştiren vekilin birbirini yakından tanıdığı ve eski arkadaş oldukları anlaşılmaktadır. Bu durumda davalının kendisine satılan yerde satıcı vekilin oturduğunu ve mülkiyetinin davacıya ait olduğunu bildiği açıktır. Davalı tanıklarının dosya kapsamından belli ilişkileri bir tarafa, anlatımları, olayın olağan akışı ve yaşamın gerçekleriyle çelişmektedir. Bilindiği ve Borçlar Yasasının gerek temsil gerekse vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerinde açıkça vurgulandığı üzere vekaleten temsil yetkisi kural olarak vakalet verenin yararına kullanılmalıdır. Eğer vekil bu yetkisini kasten vekalet verenin zararına, kendisinin ya da çıkar birliği içesinde hareket ettiği başka birinin yararına kullanırsa yapılan işlemin temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa bile vekalet vereni bağlaması söz konusu değildir. Böyle bir davranış içesine giren vekil vekaleten temsil görevini kötüye kullanmış sayılır. Öyle ise değinilen yasal ilkeler ışığında somut olayda gerçekleşen olgular yargısal değerlendirmeye tabi tutulduğunda davanın kabul edilmesi gerekirken reddedilmesi yanılgıdır ve doğru değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Vekalet sözleşmesi büyük ölçüde, vekil ile vekil edenin karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu da bu güven unsurundan doğar. Borçlar Kanunu'nun 390/2. maddesinde belirtildiği üzere "vekil müvekkiline karşı vekaleti iyi bir surette ifa ile mükelleftir". Vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandıracak davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekaletin nasıl yerine getirileceği yönünden sözleşmede açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin, bu yükümlüğü, daima mevcuttur. (Tandoğan-Borçlar Hukuku Cilt 2 Sh.407, Esener-Temsil Sh. 86, 87 Oser, Schönenberger-art 398 Nr 4 Gaotschi art 398 Nr 3 Van Tuhr-Borçlar Hukuku umumi kısmı sh. 324, 325) malik tarafından bir taşınmazın satışında, vekilin dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, ona dürüstlük kurallarını, sadakat ve özen borcunu, göz ardı ederek başkasına satış yapma hakkı bahşetmez. Kendi çıkarını gözeten, vekil edenin yararı ile bağdaşmayan bir davranış içerisinde bulunan vekil, Borçlar Kanunu'nun 390/1. maddesine göre sorumlu olur. Vekil ile sözleşme yapan kişinin durumuna gelince; bu kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise, daha açık bir anlatımla, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olankak yoksa vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil, vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekil eden arasında bir iç sorun olarak kalır. Vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olmaz. Yapılan sözleşmenin bu nedenle iptali istenemez. Ne var ki, somut olayda vekil, 28 milyon lira değerindeki dava konusu daireyi, satma yetkisini içeren vekaletnameyi aldığı tarihten hemen bir gün sonra davalıya beş milyon lira bedel göstererek temlik etmiştir. Her ne kadar davalı, taşınmazı 21 milyon liraya aldığını bildirmiş, bu yönde tanık dinletmişse de tanık sözleri inandırıcı olmaktan uzaktır. Kaldı ki davalı, taşınmazı resmi sözleşmede gösterilen bedelden çok fazlaya satın aldığını ileri sürmekle bir anlamda bedelde muvazaa iddiasına dayanmış bulunmaktadır. Kural olarak sözleşmenin taraflarından biri üçüncü kişiye karşı muvazaa iddiasında bulunabilir. Ancak, muvazaanın ileri sürülmesi, hakkın kötüye kullanılması niteliğini taşıyorsa muvazaa iddiasına değer verilemez. Muvazaalı sözleşme yapan kişiye karşı üçüncü kişinin hakkının korunması gerekir. En azından resmi sözleşmenin tarafı olan davalının resmi sözleşmenin aksini aynı kuvvette bir delil veya karine ile isbat etmelidir. Davalı böyle bir delil getirmediğine göre taşınmazın resmi sözleşmedeki değer üzerinden satıldığının kabulü zorunludur. Çekişmeli taşınmazı gerçek değerinden çok düşük bir bedelle satın alan davalının iyi niyetli olduğu kabul edilemez. Öte yandan tüm dosya içeriğinden ve özellikle dinlenen tanık anlatımlarından vekil ile davalının birbirlerini yakınen tanıdıkları, eski arkadaş oldukları, çıkar birliği içerisinde çalıştıkları anlaşılmaktadır. Vekil, vekalet yetkisini, kasten vekil edenin zararına, kendisinin ya da düşünce ve çıkar birliğine girdiği kişi yararına kullandığı takdirde yapılan işlem vekalet vereni bağlamaz. Vekalet veren her zaman sözleşmenin feshi ile buna göre oluşan tapunun iptalini isteyebilir. Bu husus Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucudur. Hatta bu hüküm, buyurucu nitelikte olduğundan hakim tarafından görevinden ötürü re'sen göz önünde tutulması ve uygulanması gerekir. (Van Tuhr-Borçlar Hukuku Sh. 327. Eğer Missbrauch der Vertrefungs macht, Fesfgebe Für.Wieland, 1934 sh. 63, Becher Kommetnar Zum Schweif Zıvılgestzbuch, Bona VI, obligationenrechd 1 abt Bern 1941 mail 32, No. 2 sh. 169. Oser-Schönenberger: kommentarzum genweiz, Zivilgesedz-such. Bdv: das obligationenrecht 1 Teil 2 Aufl Zurich 1929 Çeviri Seçkin Ankara 1947 md.33 No. 17 b ve md.459 No. 15 ve 17 Esener-Selahiyete müstenit temsil sh. 85-89, Tandoğan Borçlar hukuku cilt 2 sh. 44Hukuk Genel Kurulu'nun16.11.1979 tarih 582-1371 sayılıHukuk Genel Kurulu'nun18.9.1991 tarih 308/418 sayılı,Hukuk Genel Kurulu'nun13.5.1992 tarih 241/322 sayılı kararları). Bu itibarla Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi doğru değildir. O halde usul veYasa'yauygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır. KARAR : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden (BOZULMASINA), oyçokluğu ile karar verildi." |
İlgili Mevzuat Hükmü : Borçlar Kanunu (Eski) MADDE 390 :Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tâbidir.
Vekil, müvekkile karşı vekâleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir. Vekil başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya âdet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur. |
|
Şerh Son Güncelleme: 12-10-2010
|
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |