Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/20-548 E. 2014/88 K. İçtihat

Üyemizin Özeti
Kadastro tespitlerinde zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan davaların 30 günlük askı ilan süresi ile sınırlı olduğuna ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının olanaklı olmadığına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Dolayısıyla kadastro tespiti zilyetliğe dayalı iktisaba engel değildir.
(Karar Tarihi : 12.2.2014)
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hizan Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 26.05.2011 gün ve 2007/53 E., 2011/30 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar H. ve İ. tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 20. Hukuk Dairesi'nin 26.03.2012 gün ve 2011/16139 E., 2012/4485 K. sayılı ilamı ile;
(... Bozpınar köyünde 2004 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında 131 ada 33 parsel sayılı 20200,51 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, orman vasfıyla hazine adına tespit edilmiş, tutanak 18.08.2006 tarihinde itirazsız kesinleşmiş olup, halen tapuda aynı şekilde kayıtlıdır. Davacılar 17.09.2007 tarihli dava dilekçesiyle, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak 131 ada 33 parselin farklı farklı yerlerine dava açmıştır. Mahkemece, taşınmaz orman sayılan yerlerden olduğundan ve 6831 sayılı Yasanın 11. maddesi gereğince zilyetliğe dayanılarak 10 yıllık süre içinde dava açılamayacağından davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar İ ____ T ____ ve H ____ T ____ tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu iptal ve tescile ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde orman kadastrosu 3402 sayılı Yasanın 4. maddesi hükümlerine göre yapılıp dava tarihi itibariyle kesinleşmiştir.
Mahkemece, taşınmaz orman sayılan yerlerden olduğundan ve 6831 sayılı Yasanın 11. maddesi gereğince zilyetliğe dayanılarak 10 yıllık süre içinde dava açılamayacağından davanın reddine karar verilmiş ise de, 3402 sayılı Kadastro Kanununda ve diğer kanunlarda 3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre yapılacak kadastro tespitlerinde zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan davaların 30 günlük askı ilan süresi ile sınırlı olduğuna ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının olanaklı olmadığına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, sınırlayıcı hüküm bulunmadan kişinin anayasal mülkiyet hakkının özüne dokunur şekilde dava açma süresinin kadastro tutanaklarının askı ilanına çıkarılmasından itibaren 30 günlük süre ile sınırlandırılması ve bir yerin orman olmadığı bilimsel olarak saptansa dahi hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına imkan vermeyecek 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile mülkiyet hakkının elinden alınması doğru olmayacaktır.
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4/3. maddesi hükmüne göre, kadastro ekiplerince kadastro çalışma alanı sınırının belirlenmesi sırasında, çalışma alanı sınırında orman bulunduğu takdirde, bu durum orman sınırının belirlenmesi için çalışmaya başlanmadan iki ay önce orman genel müdürlüğüne bildirilir. Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit edilip haritasına işaretlenir ve tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir. Bu yerlerin ölçü ve harita işlemleri bu sınırlar esas alınarak kadastro ekiplerince ikmal edilir.
Buna karşılık iki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenmemesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu kanun hükümlerine göre yürütülür.
Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur.
Kanunun getirdiği düzenleme ile orman kadastro ekipleri ile arazi kadastro ekiplerinin birbirine aykırı ve çelişkili işlemler yapması önlenmek istenmiş ve memleket kadastrosunun bir an önce tamamlanması hedeflenmiştir. Ayrıca, bu şekilde orman sınırının belirlenmesi durumunda, orman kadastro işlemlerinin ikmal edilmiş sayılacağı açıklanmakla, bu konuda ikinci bir kadastro yapılması önlenmiştir. Kadastro Kanununun 4. maddesi 3. fıkrasında; "…Çalışmalar bu kanun hükümlerine göre yürütülür…" denilmektedir. Buna göre, yapılan çalışma sonucu belirlenen orman sınırları esas alınmak kaydı ile arazi kadastro ekiplerince 3402 sayılı Kadastro Kanununun izleyen maddelerine göre işlem yapılır. Bu şekilde yapılan kadastro tespitlerinin sonuçları 11. maddeye göre 30 gün süre ile ilan edilir. 12. maddeye göre 30 günlük ilan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kadastro tutanaklarına ait sınırlandırma ve tespitler kesinleşir. Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukukî sebeplere dayanılarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. 3402 sayılı Kanunun 4. maddesinde yukarıda açıklanan bu prosedür dışında, başka bir prosedür uygulanacağına dair bir hüküm mevcut değildir.
Açıklanan nedenlerle, kanun koyucu 3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre yapılan kadastro işlemi ile bir yerin niteliğinin orman ya da kültür arazisi olarak belirlenmesi durumunda sonuçlarının ilanı ve hak düşürücü süreler ve bu sürelerde yapılacak itirazlar bakımından hiç bir fark öngörmemiştir. Yine arazi kadastro komisyonlarınca yapılan genel kadastro tespitleri sırasında bir yerin niteliğinin orman, mera veya yayla olarak tespit edilmesi ile kültür arazisi olarak tespit edilmesi arasında uygulanması gereken usul ve ilan süresi ile hak düşürücü süreler yönünden bir fark bulunmadığı ortadadır.
Her ne kadar, 4. maddede; "…Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit ve haritasına işlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir." ibaresi bulunmakta ise de; Kanun metninden 6831 sayılı Orman Kanununun 11.maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin uygulanması gerekeceği değil, sadece; orman olan yerlerde orman sınırlarının belirlenmesinde zorunlu olarak Orman Kanununun sınır belirlemesi ile ilgili özel hükümlerinin uygulanması gerektiğinin anlaşılması gerekmektedir.
Öte yandan, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 33. maddesinde; "Kadastro işlemlerinin bir bölgede tamamlanması veya iş hacmi itibarıyla kadastro mahkemesinin devamına ihtiyaç kalmadığının anlaşılması nedeniyle kadastro mahkemesi kapatılarak dosyanın asliye hukuk mahkemesine devredilmesi durumunda bu mahkemede davaya 3402 sayılı Kadastro Kanununda yazılı usul ve esasa göre, kaldığı noktadan devam olunacağı" açıklanmıştır. Buradan da anlaşılacağı üzere, kadastro tespit işlemi gerek 4. maddeye, gerekse takip eden diğer maddelere göre yapılsın, her halükârda uygulanacak olan kanun, 3402 sayılı Kadastro Kanunu olmaktadır. 3402 sayılı Kanunda tespit edilen taşınmazın niteliğine göre farklı hak düşürücü sürelerin uygulanmasını öngören açık bir hüküm ya da bu konuda 6831 sayılı Orman Kanuna bir atıf mevcut değildir.
Bu açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde 3402 sayılı Kadastro Kanununun 4. maddesi uyarınca kadastro çalışmasının yapıldığı, Orman Bakanlığınca oluşturulan komisyon tarafından orman sınırının belirlenerek harita ve tutanakların kadastro müdürlüğüne devredildiği, arazi kadastro ekiplerince dava konusu 131 ada 33 parsel numaralı taşınmaz hakkında kadastro tutanağı düzenlenerek söz konusu orman sınırlaması esas alınarak taşınmazın orman niteliği ile Hazine adına tespitine karar verildiği anlaşılmaktadır. 19.07.2006 ilâ 17.08.2006 tarihleri arasında tutanaklar askı ilanına çıkarılmış, 30 günlük süre içinde itiraz olmadığından tutanak kesinleşerek 18.07.2006 tarihinde orman niteliği ile Hazine adına tescil edilmiştir. Taşınmazın kadastrosunun 3402 sayılı Kanuna göre yapılması, kadastro kanununda, bu kanuna göre yapılan kadastro tespitlerinde 3402 sayılı Kadastro Kanunundaki usul ve esasların uygulanacağının belirtilmesi, zilyetliğe dayalı olarak kadastrodan önceki nedenlerle açılan davalarda 30 günlük hak düşürücü sürenin uygulanıp, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesindeki 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanmamasının kanuna, Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmelerine ve hukukun genel ilkelerine aykırı olması yanında; ilgili kanunun bir maddesinin uygulanıp, diğer bir maddesinin uygulanmaması şeklinde yapılan bir uygulama ile 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3. maddesinin yok farz edilmesi mümkün değildir. Tesbit işlemi hangi kanuna göre yapılıp kesinleşmişse iptalinde de aynı kanun hükümlerinin uygulanmasının gerekmesine göre, davacıların 30 günlük askı ilan süresinin bitiminden sonra başlayan 10 yıllık hak düşürücü süre içinde gerek tapulu ve gerekse tapusuz taşınmazlar yönünden ayrım yapılmaksızın dava açabileceğinden (HGK'nun 11.11.2006 gün ve 2006/20-619-665 sayılı kararı) işin esasını girilerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır…),
Gerekçesi ile bozulmasına karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 4.maddesi uyarınca yapılan kadastro sonucu orman olarak tescil edilen taşınmazın zilyetliğe dayalı olarak tapusunun iptali ile tescilistemine ilişkindir.
Davacılar, 131 ada 33 parsel sayılı taşınmazı, atalarından intikalen uzun yıllardır zilyetlikleri altında bulundurduklarını, arazi kadastrosu sırasında orman olarak Hazine adına tescil edildiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil istemişlerdir.
Davalı yan, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; " davanın orman kadastrosu kesinleşen ve orman niteliğinde olan parselin tapusunun, dolayısı ile orman kadastrosunun iptali istemi ile açıldığı, 6831 sayılı Kanun'un 11/1 maddesi hükmüne göre orman kadastrosu kesinleşmişse, yani 6 aylık ilan süresi içerisinde kadastro mahkemesinde dava açılmamış ise, tapu kaydı bulunması halinde 10 yıllık hak düşürücü süre içinde genel mahkemede tapu iptal ve tescil davası açılabileceği, tapu kaydının bulunmaması veya tapu kaydı bulunup da dava konusu taşınmaza uymaması halinde 6831 sayılı Kanun'un 11/1 maddesi karşısında orman kadastrosu kesinleşen yerlere zilyetliğe dayalı açılacak davanın dinlenme olanağı bulunmadığı, davacıların da zilyetliğe dayalı olarak eldeki davayı açtıklarından 6831 s. Kanun'un 11/1.md.si uyarınca davanın dinlenemeyeceği," gerekçesi ile reddine karar verilmiştir.
Bir kısım davacıların temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıya metni aynen alınan ilamla bozulmuştur. Yerel Mahkeme önceki kararda direnmiştir. Direnme kararını temyize davacılar getirmiştir.
1- Davacılardan A ____ T ____'nın temyiz istemi yönünden; davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının bulunmadığı, davacılar dava konusu taşınmazda ayrı ayrı yer kullandıkları iddiası ile eldeki davayı açtıkları, mahkemece verilen davanın reddine ilişkin kararı davacı A ____'in temyiz etmediği ve böylece hükmün kendisi yönünden kesinleştiği, bu nedenle direnme kararını temyiz etmesinde hukuki yararı bulunmadığı ön sorun olarak tartışılmış, Hukuk Genel Kurulu'nda 05.02.2014 günlü birinci oturumda görüşülerek, adı geçen davacının temyiz isteminin reddi gerektiğine oyçokluğu ile karar verilmiştir.
Kurul görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler tarafından, davacılar arasında dava konusu taşınmazı iştiraken kullanıp kullanmadıkları ve aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunup bulunmadığı hususunun araştırılması gerektiği görüşü ileri sürülmüşse de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.
2-Davacılar H ____ T ____ ve İ ____ T ____'ın temyizine gelince; Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 4.maddesi uyarınca arazi kadastro ekiplerince orman niteliğiyle tespiti yapılıp kesinleşerek, bu niteliği ile Hazine adına tapuya tescil edilen taşınmaz hakkında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescildavasının;
- 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesi hükmüne göre açılan tapu iptali ve tescil davası mı, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 11/1. maddesi hükmüne göre açılan orman kadastrosunun iptaline ilişkin bir dava mı olduğu,
-buna göre süre yönünden, 6831 s.y.nın 11/1.maddesinde düzenlenen sürenin mi, yoksa tapuya dayalı olup olmadığına bakılmaksızın 3402 sayılı Kanun'un 12/3.md.sinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin uygulanarak işin esasının mı incelenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu'nun 11.11.2006 tarih, 2006/20-619 esas, 2006/665 karar sayılı ilamında da değinildiği üzere:
10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 4/3.maddesi; " Kadastro çalışma alanı sınırında orman bulunduğu takdirde; durum çalışmaya başlamadan iki ay önce Orman Genel Müdürlüğüne bildirilir. Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit ve haritasına işaretlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir. Bu yerlerin ölçü ve harita işlemleri yukarıdaki sınırlar esas alınarak kadastro ekiplerince ikmal edilir. İki ay içinde kadastro komisyonlarınca orman sınırlarının belirlenememesi halinde kadastro çalışma alanı sınırları kadastro ekiplerince belirlenir ve çalışmalar bu Kanun hükümlerine göre yürütülür. Kadastro ekiplerince bu şekilde tespit ve ilan edilen yerlerde orman kadastro işlemleri de ikmal edilmiş sayılır. Orman kadastrosu kesinleşmiş yerlerde bu sınırlara aynen uyulur." hükmünü düzenlemiştir.
Belirtilmelidir ki, kanun koyucu 3402 sayılı Kanun'un 4. maddesine göre yapılan kadastro işlemi ile bir yerin niteliğinin orman, mera, yayla ya da kültür arazisi olarak belirlenmesi arasında uygulanması gereken usul ve sonuçlarının ilanı, ilan süresi ile hak düşürücü süreler, bu sürelerde yapılacak itirazlar yönünden hiç bir fark öngörmemiştir.
Her ne kadar, 4. maddede; "…Bu yerlerin orman sınırlaması ve orman sınırları dışına çıkarma işlemleri 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre orman kadastro komisyonlarınca tespit ve haritasına işlenerek tutanakları ile birlikte kadastro ekiplerine teslim edilir." ibaresi bulunmakta ise de; Kanun metninden 6831 sayılı Orman Kanununun 11.maddesinde yer alan hak düşürücü sürenin uygulanması gerekeceği değil, sadece; orman olan yerlerde orman sınırlarının belirlenmesinde zorunlu olarak Orman Kanunu'nun sınır belirlemesi ile ilgili özel hükümlerinin uygulanması gerektiğinin anlaşılması gerekmektedir.
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 11.maddesi uyarınca, kadastro müdürü, kadastro tutanaklarına göre yapılan tespitlere dayanarak, askı cetvellerini düzenler; bu cetvelleri ve pafta örneklerini, müdüriyette ve ayrıca muhtarın çalışma yerinde 30 gün süre ile ilan ettirir; itirazı olanların ilan süresi içinde kadastro mahkemesinde dava açabileceklerini belirtir.
Aynı Kanun'un 12/3.maddesinde ise; "Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz…" denilmektedir.
Bunun yanı sıra, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 11.maddesi; "Orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen tutanakların askı suretiyle ilanı, ilgililere şahsen yapılan tebliğ hükmündedir. Tutanak, harita ve kararlara karşı askı tarihinden itibaren altı ay içinde kadastro mahkemelerine, kadastro mahkemesi olmayan yerlerde kadastro davalarına bakmakla görevli mahkemeye müracaatla sınırlamaya ve 2 nci maddeye göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü ve hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler itiraz edebilir. Bu müddet içinde itiraz olmaz ise komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hak düşürücü süredir. Ancak, tapulu gayrimenkullerde tapu sahiplerinin, on yıllık süre içerisinde dava açma hakları mahfuzdur…" hükmünü düzenlemiştir. Maddenin düzenlemesinden taşınmaz sahiplerinin orman kadastro komisyonunca yapılan orman sınırlarına dava tarihi itibariyle 6 ay içerisinde itiraz edileceği belirtildikten sonra 6 aylık süre geçtikten sonra ancak tapulu taşınmaz sahiplerinin 10 yıllık süre içerisinde dava açabileceği belirtilmiştir. Madde metninden tapusuz taşınmaz sahiplerinin ise, ancak 6 aylık sürede itiraz edebileceği -19.04.2012 tarih, 6292 sayılı Kanun ile bu süre 1 aya indirilmiştir- bu sürenin hak düşürücü süre olduğu, dolayısıyla bu süreden sonra dava açamayacakları sonucu ortaya çıkmaktadır. Yani bu madde gözetildiğinde tapuya dayanarak hak iddia edenlerle, taşınmazının bulunduğu yerde kadastro çalışmaları yapılmadığı için tapusu bulunmayan, zilyetliği olan hak sahiplerinin itiraz süreleri ve hakları bakımından farklı düzenleme öngörülmüştür.
Oysa, 1961 Anayasası'nda mülkiyet hakkı "Sosyal ve İktisadi Haklar ve Ödevler" başlıklı üçüncü kısımda 36.maddede düzenlenmişken, 1982 Anayasası'nda mülkiyet hakkı daha da güçlendirilerek, "Dokunulmaz, Vazgeçilemez, Devredilemez Nitelikteki Temel Haklar Ve Ödevler" başlıklı ikinci kısımda 35.madde de düzenlenmiştir. Bundan amaç, mülkiyet hakkına gerek kişilerin, gerekse Devletin azami ölçüde özen göstermesidir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nda ve diğer kanunlarda 3402 sayılı Kanun'un 4.maddesine göre yapılacak kadastro tespitlerinde zilyetliğe ve vergi kaydına dayalı olarak açılan davaların 30 günlük askı ilan süresi ile sınırlı olduğuna ve 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının olanaklı olmadığına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, sınırlayıcı hüküm bulunmadan kişinin Anayasal mülkiyet hakkının özüne dokunur şekilde dava açma süresinin kadastro tutanaklarının askı ilanına çıkarılmasından itibaren 30 günlük süre ile sınırlandırılması ve bir yerin orman olmadığı bilimsel olarak saptansa dahi hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına imkan vermeyecek 30 günlük hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu gerekçesi ile mülkiyet hakkının elinden alınması doğru olmayacaktır.
Önemle belirtilmelidir ki, "Adil yargılanma hakkı" yalnızca Anayasa ve yargılama hukukunun önemli bir parçası olmakla kalmamış, Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası antlaşmalarla da güvence altına alınmıştır.Bilindiği üzere, 1982 Anayasası'nın 90.maddesine göre, usulünce yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmünde olup, kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6.maddesi de adil yargılanma hakkını düzenlemiştir. Bu nedenle bir başvurunun etkin olabilmesi için başvuru konusunda öngörülen sürenin de makul olması gerekir. Askı suretiyle ilan edilip, bizzat taraflara tebliğ edilmeyen ve askıya çıkartıldığı yerde oturmayanların yapılan kadastro işleminden haberdar olmasının oldukça güç olabileceği hususu düşünüldüğünde; kadastro tutanaklarının askı ilan süresi olan 30 günlük süre ile dava açma hakkının sınırlandırılması ve kişilerin haklılığı yönündeki delillerin mahkemede tartışılmasının önünün kapatılması adil yargılanma hakkına aykırı olacaktır.
Öte yandan, AİHS'nin Ek 1 No'lu Protokolü mülkiyet hakkını garanti altına almış ve bu düzenlemede herkesin mülkiyetine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu açıklanmıştır. Buna göre ancak; kamu yararı nedeniyle ve kanunda öngörülen koşullarla ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olmak şartıyla, kişi mülkiyet hakkından yoksun bırakılabilecektir.Temel hak ve özgürlüklerin sağlanması kadar, bu hakların etkin bir şekilde korunmasını isteme hakkının güvence altına alınması da büyük önem taşımaktadır.
Somut olay irdelendiğinde; 101 ada 33 parsel nolu taşınmazın, 16.10.2004 tarihinde 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 4.maddesi uyarınca yapılan arazi kadastrosu sırasında 20.200,51 m2 olarak, senetsiz ve belgesizden, orman vasfı ile Hazine adına tespit edildiği, tutanağın ilan edildiği 19.07.2006 ile 17.08.2006 tarihleri arasında 30 günlük süre içerisinde itiraz olmadığından 18.07.2006 tarihinde kesinleştiği ve Hazine adına çap kaydı oluştuğu anlaşılmaktadır. Davacılar, kadastrodan önceki zilyetliğe dayalı olarak 17.09.2007 tarihinde eldeki davayı açmışlardır.
3402 sayılı Kanun'da tespit edilen taşınmazın niteliğine göre farklı hak düşürücü sürelerin uygulanmasını öngören açık bir hüküm ya da bu konuda 6831 sayılı Orman Kanunu'na bir atıf mevcut değildir.
Öyle ise, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 4.maddesi uyarınca orman tahdit sınırları belirlenmişse, uygulanacak usul, askı ilanı ve hak düşürücü süreler yönünden de 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümleri uygulanacaktır. Davacı yan, 3402 sayılı Kanun uyarınca 30 günlük itiraz süresi içerisinde tutanağa karşı dava açabileceğine göre, bu süre geçtikten sonra da tapuya dayalı olsun veya olmasın, aynı Kanun'un 12/3.maddesinde tanınan 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde kadastrodan önceki sebeplere dayalı olarak dava açabilecektir.
Yerel Mahkemece,3402 sayılı Kadastro Kanunu uyarınca davanın hak düşürücü süre içerisinde açıldığı gözetilerek işin esasına girilip, oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında bir kısım üyeler, kadastro sonucu çekişmeli taşınmazın orman niteliği ile tespit edilip, kadastro tutanağının kesinleştiği ve orman olarak çap kaydının oluştuğu; eldeki dava ile taşınmazın vasfının değiştirilmesi de istenildiğine göre, istemin orman kadastrosunun iptali olarak değerlendirilmesi ve özel nitelikli yasa olan 6831 sayılı Yasanın 11/1. maddesinde düzenlenen; ancak, tapulu gayrimenkullerde tapu sahiplerinin, on yıllık süre içerisinde dava açma hakları bulunduğu, zilyetliğe dayalı olarak tapu iptali ve tescilisteminde bulunan davacıların davasında bu hükmün gözetilerek davanın reddi gerektiği, yerel mahkeme kararının isabetli olduğunu ileri sürmüş iseler de, bu görüş yukarda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamına uyularak karar verilmesi gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararı bozulmalıdır.
KARAR : 1- Davacı A ____ T ____'nın hukuki yarar yokluğu nedeniyle direnme kararını temyizi istemine ilişkin dilekçesinin reddine;
2-Davacılar H ____ T ____ ve İ ____ T ____'ın temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440.maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.02.2014 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Medeni Kanunu MADDE 713 :Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.

Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce (23.07.2011 RG NO: 27893 ANY. MAH. 17.03.2011 T. 2009/58 E. 2011/15 K.) hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.

Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır.

Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilan olunur.

Son ilandan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hakim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.

Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler.

Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir.

Özel kanun hükümleri saklıdır.

Gerekçesi için Bkz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Seyhan ŞAHİN
Hukukçu
Şerh Son Güncelleme: 08-04-2016

THS Sunucusu bu sayfayı 0,01939106 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.