Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

T.C. YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E: 2014/1-52 K: 2015/1524 İçtihat

Üyemizin Özeti
Kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır.

Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.

Oysa somut olayda, dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalılara devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapulama teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması için taşınmazın tapulu olmasının yeterli olduğu, tapulu taşınmazların ortak miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası ile tapulama tutanağına bu yerleri haricen davalılara sattığına ilişkin muvafakat bildiriminin Kadastro Kanunu'nun 13/B-a maddesine göre resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğünden murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasının yeterli olduğundan kadastro tutanağına şerh verilmesi suretiyle yapılan bu işlemin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kaldığının kabulü gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların davalılar adına tapu kayıtlarının oluşmasının dayanağının müşterek miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan bu yerlerin davalılar adına tespitine muvafakatini içeren tek taraflı beyanı olup, taşınmazların davalılara devrini sağlayan bir sözleşme ilişkisi bulunmadığından muris muvazaasına ilişkin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı anlaşıldığından, yerel mahkemenin usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekir.
(Karar Tarihi : 10.06.2015)
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çatalca 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 12.10.2012 gün ve 2012/93E., 2012/276 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 10.04.2013 gün ve 2013/1536 E., 2013/5320 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve miras payları oranında adlarına tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 72, 73 ,74 ve 75 parsel sayılı taşınmazların 22.09.1965 tarih 196 sıra numarası ile tapuda miras bırakan H.. K.. adına kayıtlı iken, 13.10.1978 tarihinde yapılan tapulama çalışmaları esnasında, Halil tarafından haricen oğulları İsmail, Hüseyin ve Ahmet'e satıldığı açıklanmak ve miras bırakanın muvafakat beyanı da alınmak suretiyle davalılar adına tesbit ve tescilleri yapılmıştır. Bilindiği gibi, gerek 01.04.1974 gün 1/2, gerekse 16.03.1990 tarih 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararlarında açıkça vurgulandığı üzere "muris muvazaası, miras bırakanın danışıklı olarak mirasçılarını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde idaresine satış doğrultusunda açıklaması halinde, saklı pay sahibi olsun yada olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasıların görünürdeki satış sözleşmesinin BK'nun 18. Maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinde şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek, dava açabilmelerine olanak veren hukuki bir olgu olarak tanımlanmaktadır."
Çekişmeli 72, 73, 74 ve 75 parsel sayılı taşınmazların davalılar adına olan tapu kayıtları, asıl kayıt sahibi olan ortak miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası ile tapulama tutanağına bu yerlerin haricen davalılara sattığını ve davalılar adına tesbitine muvafakat ettiğini beyan etmesi üzerine oluşmuştur.
Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olduğunu ve kendilerinden mal kaçırma amacına yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil, bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaa ile illetli olduğunu, bu itibarla geçersiz olduğundan asıl amaçlanan bağış sözleşmesinin de bu konuda açık bir beyan taşınmadığı için biçim koşulundan yoksun olması sebebiyle geçersiz bulunduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Gerçekten, tapulu taşınmazlarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması TMK,nun 706, BK'nun 213 ve Tapu Kanununun 26.maddesı hükmü gereğidir. Ne var ki, gerek 766 sayılı Tapulama Kanununun 32/B maddelerinde, gerekse 9 Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun l3/B-a maddesinde bu yasaların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle TMK'nun 706 ve BK'nun 213.maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikteki hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmişlir Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazın zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatını bildirmesi, mülkiyetin zilyet adına geçirilip, onun üzerine tespitinin yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir. Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyet adına tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Öte yandan HGK'nun 29.11.2006 gün 2006/1-734 esas, 2006/761 karar sayılı yine HGK'nun 16.06.2010 gün 2010/1-282 Esas ve 2010/323 Karar sayılı ictihatlarında "Bir konunun içtihadı Birleştirme Kararı ile aydınlanması, ameli sonuç bakımından o konuda yeni bir yasa çıkarılması anlamına gelmektedir. Nasıl ki, yasa hükümleri uygulanırken tefsirleri ve asıl amacının belirlenmesi gerekmekte ise yine yasa hükmünde olan İçtihadı Birleştirme Kararının da tefsiri mümkün olup, bu durum sonuçları ile bağlayıcı olan İçtihadı Birleştirme Kararının genişletilmesi ve değiştirilmesi anlamına gelmemektedir Bu nedenle İçtihadı Birleştirme Kararının sonuç bölümünde muris muvazaasının oluşabilmesi için taşınmazın tapu sicilinde kayıtlı olması yanında murisin tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olması koşulunun ne anlama geldinin saptanması gerekmektedir. Burada kastedilen irade açıklaması murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması değil, her ne biçimde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasıdır, yani iradenin hangi vasıta ile değil, hangi amaçla tapu memuru önüne geldiği önemlidir,"denilmektedir.
Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan bu tevhidi içtihat kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda iradesini satış doğrultusunda açıklaması yada yukarıda tarih ve sayısı yazılı HGK Kararlarında da açıklandığı gibi eşdeğer sonuç doğuran Kadastro Kanununun 12/B-a maddesi uyarınca kadastro teknisyeni huzurunda bu doğrultuda beyanda bulunması gerekir.
Somut olayda, ortak miras bırakan tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası ile tapulama tutanağına bu yerleri haricen davalılara sattığını ve davalılar adına tesbitine muvafakat etliğini beyan etmiştir. Kadastro Kanunu 13/B-a maddesine göre Kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi, resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğüne, HGK.nun yukarıda bildirilen kararlarına göre de murisin bizzat tapu memurunun önüne giderek beyanda bulunması şart olmadığına, her ne şekilde ve her ne yolla olursa olsun murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olması önemli olduğuna göre mahkeme gerekçesinde açıklandığı gibi kadastro tutanağına şerh verilmesi suretiyle yapılan işlemlerin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kalmadığını söylemek doğru değildir.
Hal böyle olunca; tarafların delilleri toplanmak suretiyle işin esası bakımından karar verilmesi gerekirken mahkemece farklı düşünce ve yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetsiz, davacıların temyiz itirazları bu bakımdan yerindedir…)
gerekçesiyle oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar vekili; davacıların annesi Sevde Cingöz'ün babası muris H.. K..'un dört çocuğu olmasına rağmen Çatalca İhsaniye köyündeki kadastro çalışmaları sırasında kendisine ait olan Çatalca İhsaniye Köyü 72 numaralı parseli 1/3 er hisse olarak, erkek çocukları Ahmet, İsmail ve Hüseyin Karabulut adlarına, 73 parseli A.. K.., 74 parseli İsmail Karabulut, 75 parselin de Hüseyin Karabulut adına tespitten 10 yıl öncesinde 1960 ve 1970 yılında haricen sattığı beyanı ile tespit ve tescil işlemi yaptırdığını, tespit ve tescil işleminin muvazaalı bir işlem olduğunu ve iptali gerektiğini belirterek, dava konusu taşınmazların tapu kaydının iptali ile veraset ilamındaki hisseleri oranında davacılar adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili; davanın öncelikle hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, kadastro tespitinden bu yana taşınmazlara ilişkin herhangi bir itiraz ya da davanın söz konusu olmadığını, tarafların ortak murisi H.. K.. dava konusu taşınmazları tespitten önceki zilyetliklerinde bulunduran çocukları A.. K.., Hüseyin Karabulut ve İsmail Karabulut'a haricen sattığını bu tespite ve kullanım şekline muvafakat ettiğini kadastro teknisyeni huzurunda beyan ederek imzaladığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; tapusuz taşınmazlarda zilyetliğin devrinden ibaret olan temliklerin geçerli olduğu, her hangi bir şekil koşuluna bağlı olmadığı, bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla tapu sicilinde adına kayıtlı bulunan taşınmazı gerçekte bağışlamak istediği halde tapu sicil memurunun önünde iradesini satış doğrultusunda bildirmesi ile ilgili danışıklı temliklerde uygulanan 01.4.1974 tarih ve 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararının, öncesi tapusuz olan zilyetliğin devrinden ibaret temliklerde uygulama yerinin olmadığı bu hallerde ancak tenkis istenebileceği gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacılar vekilinin temyizi üzerine; Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde metni aynen yazılı olan karar ile bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilerek ve özellikle tapulama teknisyenine verilen muvafakat beyanının resmi memur önünde yapılan satış gibi değerlendirilemeyeceği, zira muvafakat beyanının tek taraflı olup bu beyan sonucunda oluşan kayıtlar bakımından muvazaa iddiasının dinlenemeyeceği ve bu hallerde ancak tenkis istenebileceği gerekçesiyle direnme karar verilmiştir.
Direnme kararını davacılar vekili temyize getirmektedir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; öncesi tapu kaydına dayanan dava konusu taşınmazların kadastro çalışmaları sırasında murisin tapulama teknisyeni huzurunda verdiği tek taraflı muvafakat beyanı ile gerçekleştirilen tespit ve tescil işleminin 01.04.1974 gün ve 1/2 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında muris muvazaası olarak kabul edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, muvazaa kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır. İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde "bir aktin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır" ifadeleri mevcut olup, daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır.(Benzer hükmede 6098 sayılı TBK'nun 19. maddesinde yer verilmiştir.)
Gerek öğretide, gerek uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. "Muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür.
01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İBK'da değinildiği gibi, bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilecekleri kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince; dava konusu taşınmazlar kadastro öncesinde 22.09.1965 tarih, 196 sıra numaralı tapu kaydına göre tapulu taşınmaz olup asıl kayıt sahibi müşterek miras bırakanın tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan bu yerlerin davalılar adına tesbitine muvafakat beyanı nedeniyle davalılar adına oluşmuştur.
Davacılar, murisin yaptığı bu tasarrufun bedelsiz olup kendilerinden mal kaçırmak amacını sağlamaya yönelik bulunduğunu, taşınmazların davalılar üzerine geçirilmesinde satışın değil bağışın üstün tutulduğunu, mülkiyetin devrinin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptal tescil istemişlerdir.
Gerçekten tapulu taşınmaz mallarda mülkiyeti nakleden akitlerin resmi biçimde yapılması Medeni Kanu'nun 706, Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26.maddesi hükümleri gereğidir.
Ancak, gerek 766 sayılı Tapulama Yasası'nın 32/B maddesinde gerekse 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 13/B maddesinde bu kanunların genelde bir tasfiye yasası olmaları nedeniyle Medeni Kanunun 706 ve Borçlar Kanunun 213 maddesinde mülkiyetin naklinde öngörülen buyurucu nitelikte hükümlere ayrık bir düzenleme getirilmiştir.

Buna göre kayıt sahibinin tapulama sırasında kadastro teknisyeni huzurunda taşınmazları sattığı beyanı ile zilyedi adına tespit ve tesciline muvafakatini bildirmesi mülkiyetin zilyet adına geçirilip onun üzerine tapulama tespiti yapılabilmesi için yeterli kabul edilmiştir.
Eş anlatımla kadastro teknisyeni huzurunda verilen muvafakat bildirimi resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görülmüştür. Kayıt sahibinin zilyed adı; tesbite muvafakat beyanının haricen satış gibi ya da başka bir nedene dayandırılarak ileri sürülmüş olması da bu kabulde sonuca etkili değildir.
Yine ifade edilmelidir ki, tescil isteği niteliğinde bulunan malikin, kadastro sırasında, kadastro teknisyeni huzurunda, taşınmazının başka bir şahıs adına tesciline muvafakat beyanı ile mülkiyet lehine tesciline muvafakat bildirilen kişiye hemen geçmez. Bu yerde mülkiyetin geçirilmesi ancak tespit tutanağının kesinleşmesi ile mümkün olabilir.

Kural olarak Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararları konuları ile sınırlı, gerekçeleri ile aydınlatıcı ve sonuçları ile bağlayıcıdır. Görüleceği üzere butlan sonucunu doğurarak, murisin temliki tasarruflarının iptaline imkan tanıyan 01.04.1974 tarih, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilmesi için, temliki tasarrufa konu yapılan taşınmazın murisin tapulu malı olması, gerçekte bağışlamak istediği bu malı ile ilgili olarak tapu memuru huzurunda, iradesini satış doğrultusunda açıklaması icap eder.
Oysa somut olayda, dava konusu taşınmazların mülkiyetinin davalılara devrini sağlayacak bir sözleşme mevcut olmayıp tescil isteği niteliğinde bulunan ve tapulama teknisyeni huzurunda yapılan tek taraflı bir tescile muvafakat beyanı mevcuttur. Yorum yolu ile de yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama alanı genişletilemez.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanması için taşınmazın tapulu olmasının yeterli olduğu, tapulu taşınmazların ortak miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyenleri huzurunda verdiği ve imzası ile tapulama tutanağına bu yerleri haricen davalılara sattığına ilişkin muvafakat bildiriminin Kadastro Kanunu'nun 13/B-a maddesine göre resmi memur önünde serbest irade ile belirtilen tescil isteme beyanı olarak görüldüğünden murisin iradesinin resmi memura ulaştırılması ve bu iradenin tapudaki muvazaalı devir işlemine esas olmasının yeterli olduğundan kadastro tutanağına şerh verilmesi suretiyle yapılan bu işlemin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamında kaldığının kabulü gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazların davalılar adına tapu kayıtlarının oluşmasının dayanağının müşterek miras bırakanın tapulama sırasında tapulama teknisyeni huzurunda verdiği ve imzası tahtında tapulama tutanağına alınan bu yerlerin davalılar adına tespitine muvafakatini içeren tek taraflı beyanı olup, taşınmazların davalılara devrini sağlayan bir sözleşme ilişkisi bulunmadığından muris muvazaasına ilişkin 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı anlaşıldığından, yerel mahkemenin usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekir.
S O N U Ç : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 10.06.2015 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Borçlar Kanunu (Eski) MADDE 18 :Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmıyarak, onların hakikî ve müşterek maksatlarını aramak lâzımdır.

Tahrirî borç ikrarına istinat ile alacaklı sıfatını iktisabeden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa iddiası dermeyan olunamaz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.İbrahim ŞİŞECİ
Hukukçu
Şerh Son Güncelleme: 31-03-2016

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02499890 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.